4 yıl

- seni dinliyorum
- asıl ben seni dinliyorum serseri
- napıcaz böyle?
- ben seni çok seviyorum ayrılmak istemiyorum
- ayrılmak mı bir daha duymayım.
- tamam
- biraz daha sakin olsan hiç bi sorunumuz olmucak önce bana güvenmesini bi öğren sonrası gelecek zaten
- ben zaten sana güveniyorum.
- evet 2 yılda 3 fire verdik. Bunlar zaten güvenmekten oldu deme.
- ya bak laf sokuyosun yine
- hayır birşeyleri çözmeye çalışıyorum.

Biraz bakıştıktan sonra sarıldık birbirimize konular yarım ama hep tartışmalarımız sarılmakla bitiyordu. belki bu yüzden tartışmalar sürekli alevleniyordu tekrardan, çünkü sonu yoktu.

aşağa indik yanyana oturduk elimi omzuna atmamla dedemin gülmesi bir oldu "hah şöyle ya" dedi. bir sonraki gün dedem hadi dedi hazırlanın "sevgi plajına gidelim". "dede naptın ya tee burdan kuşadasına mı geçcez şimdi" "size göstermek istediğim birşey var" dedi. eli mahkum gidicektik, 2 araba gidilecekti, babamın arabaya neslihanınkiler bizde, dedemin arabaya. sevgi plajı yolunda neslihan omzumda arka koltuktaydık. dedemden direksiyon almak zordur. illa kendi kullansın ister. bu arka koltuktaki ilk yolcugumuzdu, gözlüklerimin altından bakıyordum ona. saçını koklayıp elimi yüzünde gezdiriyordum. çok hoşuna gidiyordu. seni seviyorum diye fısıldadı. bende seni çok seviyorum dedim. dedemin dikizden bizi kestiğini farkettim oda ona baktığımı gördü güldü. Sevgi plajına vardığımızda tatlıcı amcanın orda olduğunu görünce ayrı bi mutlu oldum, ne zamandır görüşemiyorduk. sarıldım.

- naber efe?
- iyi valla siz nasılsınız?
- iyi bende deden bi mazi yapalım dedi geldik.
- vay çok mutlu oldum valla.
- abinde olsaydı çok güzel olacaktı.
- ya hiç sorma zaten karışıkmış oralar.
- kazasız belasız gelsin de.
- tek isteğimiz o.

Masa kuruldu, o günkü kadar uzun değildi tabi. Dedem "burası işte beyefendi çocuklara yüzükleri geçirdiğimiz yer" dedi neslihanın babasına bakıp "şurda tepindiler, şurda dizini yere vurdu, şurda sarıldılar, şurda gözlerinin içine bakıp seni seviyorum dediler, dün gördüğünüz bi tramva evresiydi, bir daha yaşanmıcak olan, siz şansızsınız denk geldiniz."

ilişkimizin temel direği dedemdi bence, ne zaman kavga etsek hemen çözümle geliyordu. o gun sevgi plajında olmak bana gecesini de hatırlattı tabi, "dede ben direk akşdıbını hatırladım" dedim. herkesin suratı bi düştü, tatlıcı amca "aaa yapmayın ne guzel eğleniyoruz işte bakın o günden beri bi daha birşey olmadı." doğruydu söylediği ama olmayacağının da garantisi yoktu. yedik içtik eğlendik sevgi plajının dalgalı sularıyla boğuştuk. ertesi gün fabrikaya gitme kararı aldım çok boşlamıştık işleri, abimin hayran olduğum tarafıdır, hiç iş aksatmaz nolursa olsun evde bile çalışır. tam ben böyle düşünürken neslihan kafayı kaldırıp;

- fabrikaya gitmek lazım
- aynı şeyi düşünüyordum hayatım, yarın 10 gibi olalım fabrika da
- olur uyar bana.
- arayım o zaman haberleri olsun geleceğimizden
- niye arıyosun ki?
- öbür türlü baskın gibi olur hiç hoş olmaz.

az mola bi kaç fotoğraf bulmam lazım hafızam zorlanıyo

gibliyorsanız devam edicem yoksa sabaha bırakıcam

okucam panpa haberin olsun

tamam panpa ama şu fotoğrafları halletmem lazım önce

reserved

geldim devam ediyorum.

hadi bakalım.

sabah oldu kahvaltıdan sonra fabrikanın yolunu tuttuk, fabrikaya vardım ofise attım kendimi. kapı çaldı, gelen ustabaşlarından biriydi.

- Serkan bey müsait misiniz?
- buyrun halil usta
- gelmeseydiniz bugün arayacaktım sizi.
- hayırdır?
- dün gelen 36 parti malda çürük var. (çürük: ağaçın delikli yerleri 1. kalite malda olmaz normalde)
- nası olur ya?
- isterseniz gelip bakın.

Hemen aşağı indik eğer söylediği kadarsa malların bir gün içinde bile değişmesi, işlerin epey aksamasına sebep olacaktı. bir paketi açtık, 10undan 5i çürüklüydü. hemen mal aldığımız şirketin sahibini aradım, sekreteri çıktı, görüşmek istediğimi söyledim acil olduğunu ilettim. Bağladı;

- Ooo serkan bey nasılsınız?
- iyi değilim ahmet bey.
- noldu?
- gönderdiğin 36 parti de çürük var
- nasıl olur?
- olmuş işte bana hemen yeni 36 parti mal gönderip bunları aldır.
- adamım yok serkan bey şu anda
- nası yok ya benim yetişmesi gereken işlerim var efendi.
- şu an yapabilcek birşeyim yok valla serkan bey
- peki tamam, madem yarın sözleşmeyi fesetmeye davet ediyorum sizi ofisime.
- babanıza danışmadan yapamazsınız.
- sen babama güvenip gönderdiysen o çürükleri bak nasıl iptal ediyorum. deyip kapadım telefonu.

Halil ustayı çağardım. dedim iyi bir keresteci bulun, sizin tanıdığınız beraber iş yapabileceğiniz biri olsun malı teslim esnasında kontrol edebileceğiniz biri olsun dedim.

ahmet bey babamı aramıs babam cepten ulaştı bana, olduğu gibi anlattım ne olduysa. sen nasıl biliyosan öyle yap dedi. Halil usta nefes nefese geldi,

- Serkan bey, serkan bey
- dur sakin usta hayırdır?
- ahmet'in ordan 40 parti mal geldi tertemiz.
- geri gönderin
- hediye babında diyo elemanları
- geri gönderin.
- ama serkan bey
- illa ben mi geleyim aşağa geri göndermek için usta geri gönderin. artık çalışmayacağız onlarla.
- peki serkan bey
- buldunuz mu yeni keresteci?
- evet hemen 2 sokak arkada daha önce de beraber iş yaptıklarımızdan gidelim mi beraber?
- tamam yarım saate hazır ol.
- peki serkan bey.

Yeni kerestecimize gittik, adam 2. kalite mal bile çıkarmıyordu. burnumuzun dibindeki madenden habersizdik. Anlaşmayı yaptık, hemde ahmet'in verdiği fiyattan 9000 tl daha aşağı yıllık bazda. ofise geldim.

Okuyoz kesme sakın devam

aynen anlat panpa

neslihan "bu haline bayılıyorum işte otoriter yanın hep ağar bassa keşke"

- sana da mı?
- yok canım o kadar değil
- eee?
- eesi hoşuma gitti işte.
- hımm yemeği dışarda yiyelim mi bugun?
- daha iyi bi fikrim var.
- neymiş?
- evde görürsün.

Beyler öyle bir evde görürsün dedi ki, benim nevrim döndü, salyam aktı, o kadar tahrik etti. akşam olmak bilmiyordu, ne yapacaktı acaba, daha ofiste bu kadar cüretkarken evde beni ne bekliyordu. Akşam oldu eve geldik, aldığı bi kaç malzemeyle yemek yapmaya başladı, annemler aradı o arada gelmeyeceğimizi izmir'de kalacağımızı sabah erkenden fabrikada olmamız gerektiğni söyledim. ki öleydi yarın yönetim kurulu toplantısı vardı, babamsız olacaktı, ilk başkanlık edeceğim toplantı. yemek yaparken, çalan the cardigans'tı. You losing my favorite game. Müthiş parçadır. müziğin ritminde çırpıyordu birşeyler yanaştırmadı beni göremedim ne olduğunu.

masaya 2 tane şarap bardağı, 2 düz tabak, bıçak çatal koymamı söyledi, yaptım, fırına attığında elindekini lazanya olduğunu anladım kokusundan, bayılırdım, annem sık sık yapmazdı. şarapta 2009 chardonay, bordeux üretimi beyazdı. mumları yaktım. ışığı söndürdük, gözleri parlıyordu mum ışığında,

- biliyor musun deden haklıydı.
- hangi konuda?
- hepsinde işte komple.
- nerden vardın bu kanıya?
- o gun sevgi plajını gittiğimizde her şey dank etti.
- sevindim hayatım.

o gecenin sıcaklığı tüm bedenimi kaplamıştı. bedenim ellerinde mum ışığı gibi titriyordu adeta. odama geçtik dudaklarımı dudaklarından alamıyordum.

yatağa attım kendimi o da yanıma uzanddı. öpüyordum boynu yanagı dudagı omzu çok özlemiştim uzun zamandır bu kadar duygulu yaklaşmamıştı bana. sardım sarmaladım. geceyi erken noktaladık sabah bir sürü iş vardı. sarılıp uyudum. sabah kalkmak epey zor oldu hiç o sıcacık yataktan kalkmak istemedim ama kalkmak zorundaydım duşa girdim, o arada neslihan kahvaltı hazırlamış. bornozla çıktım direk mutfağa geçtim. "o bebegim çok transparansın" dedi. "sana özel krasyon" dedim. gülüştük kahvaltımızı ettik fabrikaya geçtik. toplantı başladı sorunsuzca bitti. Babamı arayıp rapor verdim. Denizdelermiş, söwdüm tabi. sonra abim aradı.

- seko naber olum
- iyi abi sen
- mal gibiyim amk
- noldu
- 200 metre ötede mayın patladı arkadasın birinin ayaga koptu
- oha ciddi misin
- şaka yapar gibi halim mi var yarak
- ne biliyim kusura bakma bi an önce bitse de gelsen artık
- az kaldı sabır sakın askere gelme dıbına koyim kaç kaçabildiğine
- eyvallah
- kapatmam lazım selam söyle bizimkilere
- tamam aga hesabına 300 geçiyorum az sonra ihtiyacın olursa haber et
- tamam hadi öptüm
- hadi öptüm bende

kahve isteyen el kaldırsın. beyler

anlat panpa hızlıca sardı baya

durun beyler hatun camde gelcem 10 dakikaya paketleyip