Dostum biraz uzun olacak ama açıklamakta fayda var, o yüzden ben üşenmeden yazıyorum umarım sen de üşenmeden okursun.

Öncelikle avukat, hakim ve savcıların bulundukları makamları anlamakta fayda var. Avukat savunma makamıdır ve müvekkilinin menfaatlerini korumaya çalışır. Savcı iddia makamıdır ve bir kişi hakkında suç işlediği iddiasında bulunur, yargılanmasını talep eder ve soruşturma aşamasında kişi hakkında aleyhine delil topladığı gibi lehine olan delilleri de toplar. Uygulamada hep aleyhe delil topluyorlar ama teoride lehine olan delilleri de toplar. Hakim ise yargılama makamıdır ve toplanan delilleri değerlendirip hüküm kurar. Ayrıca davanın niteliğine göre, mesela mahkemenin re'sen yani kendiliğinden delil toplaması gereken davalarda örneğin ceza davalarında veya idari davalarda, kişi hakkında hem aleyhe olan delilleri toplar hem de lehe olan delilleri. Tabii ki bu da teoride böyledir, maalesef uygulamada hep aleyhe olanları topluyorlar. işte yargılama bu üçünün birleşiminden ibarettir. Yani hakimin avukatı ciddiye almaması diye bir şey teorik olarak mümkün değildir. Bir avukat kanunlara ve yargılama usullerine aykırı olmayan bir delili sunduğunda, beyanda ve talepte bulunduğunda hakimin bunu ciddiye almaması, avukatın talebini reddetmesi, sunduğu delile kurduğum hükümde dayanmaması gibi durumlarda verdiği karar hukuka aykırı bir karar olup, karara itiraz edildiğine mutlaka bozulacaktır. Yani senin de dediğin gibi her hakim kendi kafasına göre bir karar verir mutlaka, ama önemli olan verdiği kararın toplanan delillere, kanunlara, usul kurallarına vs. aykırı olmaması gerekir. Verilen kararlara karşı itiraz hakkının olması, o kararın itiraz edilerek bir üst mahkemede kararın denetlenme mekanizması bu yüzden vardır.

Gelelim avukat 5 dk konuşuyor meselesine. Hayattaki her konuda olduğu gibi, yargılamalar da öyle dışarıdan bakıldığı gibi değildir. Hele hele o televizyonda izlediğiniz, özellikle amerikan filmlerindeki gibi yargılamaların bizim ülkemizdeki yargılama sistemiyle zerre alakası yoktur. Bizim ülkemizde yazılı yargılama usulü esastır. Her şey yazılı olacak, yukarıda bahsettiğim 3 makamın da yapacağı her işlem yazılı olmak zorunda. Dolayısıyla bir avukatın da yapacağı savunma, beyan veya talep de yazılı olmak zorunda. Duruşmalarda da aynı şey geçerlidir. Şayet bir avukatın 5 dk konuştuğunu gördüysen mesela, o avukat zaten bütün beyanlarını veya taleplerini zaten konuşmasından önce yazılı olarak mahkemeye sunmuştur. Duruşmada da o yazılı verdiği beyanları talepleri özetleyerek tekrar eder. Duruşmalarda saatlerce konuşmak, yalnızca bir dosyanın duruşmasının saatlerce sürmesine sebebiyet vermek, mahkemelerin iş yükü çok çok ağırlaştırır. O mahkemenin o gün yalnızca bir tane duruşması olmaz, neredeyse her gün onlarca dosyanın duruşması yapılır, yetmez aynı gün öğleden sonra kimi dosyalardan keşife çıkılır, dosyalara ait evrak işleri yapılır. O küçümseyerek söylediğin 5 dakikalık konuşma ile yapılan duruşmalara rağmen günümüzde bir dava en az 1 yılda bitiyor. Bir de her duruşmanın saatlerce yapıldığını bir hayal et bakalım.

Yani sonuçta kendisini savunmak yine sadece sanığa düşmüyor.