/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +97 -6
    Beyler orta çağ temalı bir hikaye yazıyorum. Bakalım eski günlerdeki gibi inci de hâla hikaye takip ediliyor mu.

    Konusu=Ada olarak bilinen topraklarda 3 devlet hüküm sürmektedir. Büyük Krallık Ada topraklarının çoğunluğuna hükmetmekte,3 Şehrin Krallığı ismindende anlaşılacağı üzere 3 şehre hükmetmekte ve son olarakta Lowhill bir şehir devleti olarka varlığinı sürdürmektedir.Bu üç devletin arasındaki çekişme ve hikayenin mezkezindeki krallık olan 3 şehrin krallığının iç çekişmeleri hikayenin temelini oluşturmaktadır. Genel olarka hikaye, karakterler üzerinden ilerlemektedir.

    edit1=beyler tahmini olarak 5 bölümden oluşacak. Bölümler uzun olduğu için caydırıcı gelebilir faakat toplam okuma süresi 20 dk yi geçmez.

    edit2=arkadaşlar öneri ve görüşlerinizi entrylerinizde (veya mesaj olarak) iletirseniz cok mutlu olurum

    edit3=Beyler bölümler uzun olduğu için(word'de 2 sayfa) yazması epey zaman alıyor.Bu nedenle ufak gecikmeler olabilir.Bu durumdan dolayı 2.bölümden itibaren bölümleri paragraflar halinde part part paylaşacağım.

    edit 4= (bkz: ölümsüz adamın anıları) beyler bir arkadaşımız daha hikaye yazıyor.Her hikayede ciddi bir emek var. Hoşunuza gider belki.

    BÖLÜM 1
    SOMWELT KAHRAMANLARI
    Siyah sancaklar rüzgârın etkisiyle dalgalanıyor, sancaklardan çıkan ses, seyircilerin uğultusunda boğuluyordu. Komutan Braidon parlak ve ihtişamlı zırhına bürünmüş, Somwelt Arenası’nın en yüksek noktasından, gladyatörlerin ve savaş esirlerinin birbirini katletmesini izliyordu. Kan ve dehşet onun için eşsiz bir zevkti. Ada üzerinde yaşayan herkesten fazla dövüşmüş,40 yıllık ömründe 5 den fazla savaş görmüş, onlarca yara almış, yüzlerce insan öldürmüştü. Uzun barış günlerinde ise Ordu Komutanı olmasına rağmen devriyelere çıkar ve Başkent sokaklarında düzeni bozanları neredeyse kendisi kadar uzun olan kılıcıyla cezalandırırdı.
    Komutan Braidon’un gözleri arenadaki bir gence takılmıştı Somwelt Turnuvası’nda onu ilk defa görüyordu. Genç ardı ardına 3 gladyatörü yere sermişti. Seyirciler Sör. Rossfell’in ismini haykırmaya başladığında Braidon gözlerini arenanın büyük kapısına dikmişti. Hemen ardından 2 metreden uzun boyuyla Rosfell gözükmüştü. Şimdiye kadar 3 Somwelt turnuvası kazanan Sör. Rossfell, gönüllü dövüşen bir şövalye idi. Dev gibi cüssesiyle ve çoğu şövalyenin yerden kaldıramayacağı gürzü ile arenadaki rakiplerini vahşice parçalar, etrafa kan ve dehşet saçardı. Her ne kadar Braidon ondan nefret etse de onu dövüşüyorken görmekten haz alıyordu. Braidon Rossfell’e odaklanmışken baş muhafızıyla birlikte Komutan Tech’in geldiğini gördü.”keyfin yerinde görünüyor Sör. Braidon.” dedi Tech. Komutan Tech 2. Ordu kumandanı ve askeri açıdan Braidon’dan sonra en yetkili kişiydi. Uzun ve yapılı bir vücudu vardı. Oldukça hızlıydı ve kurnazlığı sayesinde kendinden çok daha iyi askerleri zorlanmadan yenmişti. Uzun bakımlı saçları, yarasız,her zaman bakımlı yüzü Braidon’u iğrendiriyordu. Braidon çoğu kişiden nefret ederdi ama Tech onun için sabredilmesi güç bir nefrete sebep oluyordu.”Seni Rossfell’le dövüşüyorken görsem mutluluğum katlanırdı Sör.”dedi Braidon. Gözünü Rossfell’den hiç ayırmıyordu.Bu sırada arenada sadece 2 kişi ayakta kalmıştı. Rossfell ve Braidon’un dikkatini çeken genç.
    -“Benden 4.süvari birliğinin subay listesini istemiştiniz”diye yineledi ve Braidon’a bir kağıt parçası uzattı Tech.
    -“Yaverim Rhys’a zütür.” Komutan Tech Braidon’u selamlayarak muhafızlarıyla ayrıldı. Tech ayrıldıktan kısa süre sonra yaver Rhys, Braidon’un yanına yöneldi.Bu sırada Kral Felson Black final dövüşü başlatmak için muhafız alayıyla birlikte arenaya indi. Kraliyet bölümündeki Lord Kevın Shank ve onun yanına sıralanan Prenses Pensa ve Prens Towen ayağa kalkıp seyircileri selamladı. Eski geleneklerin durağan sunuşu Braidon’u sabırsızlaştırmıştı.Bir an önce Rossfell’i izlemek istiyordu.
    Kral arenanın ortasında durdu ve bir yanına Rossfell’i,diğer yanına sert bakışlı genci aldı.”Atalarımızın tanrılarından Yüce ölüm tanrısı Thanatos’un bizi…”Kral keskin bir çelik sesi işitmişti. Sör.Rossfell gürzünü tam kralın kafasına indirecekken genç dövüşçü gürzü karşılamış, fakat tüm gücüyle kavradığı çift elli kılıcını gürzün etkisiyle düşürmüştü. Kralın muhafızları Rossfell’e saldıramadan seyircilerin arasına yerleştirilmiş okçular tarafından vurulmuştu. Kral kapıya doğru koşarken Rossfell’in gürzü bacağını sıyırmış, gürzün dikenleri kralın bacağında derin çizikler açmıştı. Braidon şaşırsa da soğuk kanlılığını korumuş ve 4 muhafızı ve Rhys’la birlikle Kraliyet bölümüne koşmuştu. Krala karşı bir suikast de vârislerin içinde bulunduğu tehlikenin farkındaydı Braidon. Yere kapaklanan Kralın etrafını üç kalkanlı muhafız sarmış, seyirciler arasından gelen okları engelliyorlardı.Bu sırada arenaya inen bir kısım muhafız,bir başka muhafız birliğince engellenmişti. Lord Shank anlamıştı.Bu bir iç kalkışmaydı. Arenada kral, genç,3 muhafız ve Rossfell kalmıştı. kralın ailesini ve Lord Shank’ı,Braidon ve bir gurup muhafız canı pahasına koruyordu Arenadaki genç yerden aldığı bir kalkanla kendini oklara karşı koruyor,bir yandan da yine yerden aldığı bir mızrağı Rossfell’e savuruyordu. Rossfell gürzünü gencin kalkanına savurmuş,ve genç yere yığılmıştı. Kralı arenadan çıkartmaya çalışan muhafızlardan ikisi okçular tarafından öldürülmüş, diğeri de yaralarına rağmen kralın üzerine kapaklanıp, kralın üzerine yağan oklara siper olmuştu.Bu sırada 2 muhafız arena kapısını aşmış ve krala doğru koşmaya başlamıştı. Kral bir yandan acıyla kıvranırken bir yandan korku, şaşkınlık ve hüzün karışımı bir duygu hissediyor, üzerine koşan iki muhafızın boğazını kesmek için geldiğini sanıyor, kendi muhafızlarının ve halkının katlettiği bir kral olacağını düşünüyordu.Ama en büyük korkusu çocukları içindi.Bu sırada iki muhafızdan birinin gözüne saplanan ok kafasının arkasından çıkmıştı. Rossfell ise hala gence gürz savuruyor, hızlı ve kıvrak genç her seferinde yavaş Rossfell’i atlatıyordu. Braidon ve ayakta kalan 2 adamı ise kraliyet ailesini savunmaya devam ediyordu. Seyircilerin içindeki okçuların çoğu öldürülmüş olsa da,arenaya ok yağmaya devam ediyordu. Kralın kendisini öldürmesini beklediği muhafız kralın yanından duraksamadan geçmiş ve Rossfell’e saldırmıştı. Rossfell gürzüyle bu hamleyi engellemiş ve muhafızın karnına sert bir tekme atmıştı. Yere serilen muhafız kaburgalarının kırıldığını hissediyor, nefes almakta zorlanıyor ve hissettiği acı yüzünden kararan gözlerini açık tutmaya çalışıyordu. Braidon şaşkınlığını üzerinden atamamış, ihanetin şokunu yaşamaya devam ediyordu. Kralın çocukları bildikleri duaları okuyor, atalarının tanrılarına kurbanlar vaat ediyordu. Braidon ise yaveri Rhys için endişeleniyordu. Rhys birkaç basit sıyrıkla yere serilmişti.O iyi bir asker değildi fakat Braidon’un nadir dostlarından birisiydi. Braidon dövüşmeyi beceremeyen bir erkeğin aslında erkek olmadığını söylerdi fakat Rhys onun için bir istisnaydı.
    Rossfell bir taraftan gencin mızrağıyla,bir taraftan da yerden zar zor kalkan muhafızın kılıcıyla mücadele ediyordu. Arenanın büyük kapısının önünde ise muhafız birlikleri çarpışıyordu. Kimin hangi tarafta olduğu belli değildi. Askerler akşam aynı odada uyuduğu arkadaşlarıyla savaşıyor, kardeşler birbirini öldürüyor, aynı safta yıllarca savaşan onbaşı ve yüzbaşılar dövüşüyordu. Kral ise arenanın ortasında uzanmış ölümü bekliyordu. Arenanın çıkış kapılarında ise onlarca insan ezilerek can vermiş, izdiham devam ediyordu. Seyircilerin arenayı terk etmesi okçuların öldürülmesini kolaylaştırmıştı. Rossfell hâla gücünü koruyor, aynı şiddetiyle dövüşüyordu. Muhafız ve genç yorgun düşmüş, yara bere içinde kalmış ve ufak bir hatanın bedelinin canları olacağını bilerek omuz omuza dövüşüyordu. Rossfell sinirlenmiş, görevini yerine getirememenin verdiği saldırganlıkla iki rakibine karşı hırsla mücadele ediyordu.Bu sırada Rossfell’in gürzü muhafızın kalkanına saplanmıştı.Bu durum Rossfell’i yavaşlatınca genç dövüşçü mızrağını Rossfell’in omzuna saplamıştı. Acıyla kıvranan Rossfell gürzünü kalkandan kurtarıp gence savururken bu sefer de muhafız karın boşluğuna bir kılıç saplamıştı. Rossfell korkunç nidalarla birlikte gürzünü etrafa savururken ağzından kanlar boşalıyor, muhafız bu deve karşı korkusuz hamlelerle bıçağını defalarca sokup çıkarıyordu. Güçsüz düşen Rossfell dizlerinin üstüne yıkılmış, vücudundan boşanan kanların ıslattığı arena toprağına düşen gürzüne baka kalmıştı. Muhafız ve genç göz göze gelmişler, birbirlerinin kana bürünmüş yüzlerini incelemişlerdi. Birbirlerinin yüzünde gördükleri tek şey, dehşetti.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +10
    BÖLÜM 2.1
    3 ŞEHRiN KRALLIĞI
    Büyük Mountrol Sarayı’nın bahçesine yayılan gül kokuları, saray uşaklarının kıyafetlerine dahi sinmişti. Yaz aylarının verdiği huzur, son günlerde kaybolmuştu. Hainlerin varlığı, saray halkı için ciddi bir tehditti. Buna rağmen Kral sarayda olağan günlerdeki işleyin korunmasını emretmişti. Her zaman olduğu gibi Prenses Pensa zarafet dersleri alıp büyük bahçede dolaşırken, kardeşi Prens Towen Braidon’dan kılıç, Lord Shank’tan tarih ve politika dersi almak zorundaydı. Lord Kevın Shank, yetmişli yaşlarda, bilge bir adamdı. Kral Felson’un babası olan ve 3 Şehrin krallığı’nın başkenti Mountrol’ün fatihi Kral Dolfen’a Ordu Komutanı olarak hizmet vermiş asil bir askerdi aynı zamanda.Şimdi ise Kral Felson Black’a baş danışman olarak hizmet ediyordu.
    Kral, kendisini Rossfell’e karşı koruyan 2 kahramanı görmek istemişti.2 kahraman Kral’ın huzuruna çıkartılmak üzere saraya çağırtılmış, uygun bir vakitte Kraliyet Odası’na alınmıştı. Kral Black ikisini de dikkatlice süzmüş, onları minnettar gözlerle incelemişti. Muhafız genç kısa saçlı, sert bakışlı, keskin yüz hatlarına sahip, asker mizacı açıkça belli olan bir muhafızdı. Gladyatör genç ise diğerinden daha yapılı, kale duvarları kadar dik duran, geniş omuzlara sahip, sarı saçlı ve mavi gözlü bir gençti. Kral onun Mavi Diyarı denilen Lowhill topraklarından olduğunu anlamıştı. Lowhill Ada üzerinde bulunan 3 bağımsız devletten en küçüğüydü. Bir şehir devleti olan Lowhill, Büyük Krallık’ın ve 3 Şehrin Krallığı’nın aksine monarşizmle değil, Lowhill’li deniz tüccarlarından oluşan bir seçkinler sınıfı tarafından yönetiliyordu.
    ···
  3. 3.
    +8
    Bölüm 2.2

    Kral tahtından kalkmış ve ikiliye doğru yürümeye başlamıştı.Bu sırada kendisiyle birlikte hareketlenmeye başlayan yüzbaşı Andrew'e durmasını işaret etmişti. Sör.Andrew genç ve yetenekli bir subaydı. Yunan sporcularını andıran yapılı vücudu, omuzların dökülen siyah saçları, keskin hatlara sahip yüzü, genç kızların fazlasıyla dikkatini çekiyordu. Leydi Pensa'da onun hayranları arasındaydı. Sör.Andrew kralın baş muhafızının yokluğunda kral muhafızı olarak görev yapıyordu.“Sanırım size bir teşekkür borçluyum beyler” dedi kral sırıtarak ve devam etti” Ama öncesinde sizinle tanışmak istiyorum.” Eliyle gladyatör genci gösterdi.”Hadi senden başlayalım Mavi Diyarlı”
    -“Dediğiniz gibi, Lowhill’den geliyorum. Adım Marcus. Lowhill ordusunda bir asker-dim. Emrinde bulunduğum subay sınırdaki bir köye saldırdı. Adamlarınız bizi yakaladı. Sonrada sağ kalan 2 arkadaşımla buraya, dövüşmeye getirildik.”
    -“Siz Mavi Diyarlılar bizim köylerimizi yağmalamaktan aldığı zevki kadınlarından almıyor” dedi kral ve muhafıza dönüp konuşmasını işaret etti.
    -“Adım Rodier Eraster majesteleri. Mountrol Kalesi garnizonundanım.”dedi asker ve kralını yeniden selamladı.
    -“Hadi Eraster. Hikâyeni anlat bize.Bu kadar sıkıcı olma” Ayağı sarılı ve sarhoş olan kral sırtını duvara yaslayıp devam etti.”Bir soyadın var. Tanıdık gelen bir soyadı. Bize soyadından bahset”
    - “Atalarım Mountrol’ün yüce dağlarının lordudur majesteleri.”Kral, Rodier’ın konuşmayı pek sevmediğini anlamıştı.Son olarak kral onlara isteklerini sormuştu. Rodier herhangi bir istekte bulunmasa da kral onu Baş Muhafızı yaparak ödüllendirmişti. Marcus ise hayatta tek arkadaşıyla birlikte özgürlüğünü talep etmişti. Kral bu isteği kabul etmiş ve üstüne Marcus'a,Mavi Diyarı sınırına yakın, büyük bir bahçe tahsis etmişti.
    ···
  4. 4.
    +5
    Bölüm 2.3

    Lord Shank, Kral,Lord Orwell, Tech ve Braidon Kral meclisinde saldırıyı tartışıyordu. Tech hain askerlerin komutanlığını yapan yüzbaşının üstünden çıktığını söylediği bir parşömeni meclise sunmuştu. Parşömen Mavi Diyarı’ndan bir tüccarın mührünü taşıyordu ve saldırı emrini içeriyordu. Braidon hayatı boyunca kin beslediği Mavi Diyarlılara karşı bir akın düzenlemeleri gerektiğini düşünüyor, savaş ilan edilip Lowhill’i işgal ederek, 3 Şehrin Krallığı’nın topraklarını genişletmelerinin gerektiğini söylüyordu. Shank ise bunun bir hedef şaşırtma olabileceğini söylüyor, saldırının iç ayaklanma olduğunu, düşmanın dışarıdan değil içeriden olduğunu hatırlatıyordu. Lord Orwell ise bu saldırının Lowhill’in işgali için bir bahane olabileceğini ve Mavi Diyarın krallığa katılmasıyla krallığın Büyük Krallık ile baş edebilecek bir güce ulaşacağını savunuyordu. Kral her zaman Orwell’in zekâsına güvenmişti. Orwell ellili yaşlarda uzun, zayıf bir vücuda ve etkileyici bakışlara sahip bir danışmandı.Her şeyden önemlisi o 3 Şehrin Krallığı’nın en zenginiydi. Parasının yanında keskin ve kurnaz zekâsıyla tüm danışmanlardan daha değerliydi kralın gözünde.Onu Shank yerine Baş danışman yapmak istese de gelenekler askeri kökenden gelmeyen birisinin Baş danışman olmasına izin vermiyordu.
    ···
  5. 5.
    +9
    Bölüm 2.4

    Braidon’un Orwell için düşünceleri ise genel düşüncesinden farksız değildi.Ona saygı duymuyor ve onu bir erkek,bir devlet adamı olarak kabul etmiyordu. Kralın meclisinde gerçekten sevdiği ve saygı beslediği bir kişi vardı. Lord Shank. Lord Shank onun için bir idol,bir kahramandı. Henüz orduda sıradan bir subayken onun hikâyelerini dinler ve onunla tanışacağı günü hayal ederdi. Kralın Shank’a karşı davranışları onu rahatsız eder, krala duyduğu saygı ve minnet her geçen gün azalırdı.Ama şimdi durum farklıydı. Orwell’in savaş ve işgal fikri hoşuna gitmişti. Tech’de savaşı destekliyordu. Kral meclisteki üyelerin savaş ısrarına kayıtsız kalamazdı. Shank’ın bütün çabalarına karşın kral Braidon’a büyük bir ordunun toplanmasını emretmiş,3 aylık bir hazırlığın ardından işgalin başlayacağını,bu sürede Büyük Krallık ve Mavi Diyarı ile diplomatik ilişkilerin yönetimini Shank’ın değil Orwell’in yürüteceğini emretmişti.
    ···
  6. 6.
    +2
    BÖLÜM 3.1
    MAVi DiYARI MIZRAKLILARI
    Lowhill Lortları 3 Şehrin Krallığı’ndan yükselen savaş seslerini işitmişti. Barışın devamlılığı için istekli olsalar da, siyah zırhlı ve siyah Sancaklı Mountrollülerin savaş istediğini biliyorlardı.3 Şehrin Krallığı’ndan yola çıkan ulaklar Lowhill’lilere sadece iki seçenek sunuyordu: teslimiyet ya da savaş.
    Somwelt saldırısının üzerinden iki aydan fazla zaman geçmişti.3 Şehrin Krallığı savaş hazırlıklarını neredeyse tamamlamıştı. Ordu toplanmış, çelikler dövülmüş, sancaklar dikilmişti. Savaşçı atalarına kurbanlar sunmak için sabırsızlanan siyah zırhlılar, cesur subaylar tarafından cesaretlendirilmişti.
    Kral meclisinde ise tartışmalar sürüyordu. Braidon 2.000 Siyah zırhlı süvarisiyle Lowhill mızraklılarını kılıçtan geçirmek istiyor, Tech piyadelerle mızrak hatlarının parçalanmasının gerektiğini savunuyordu. Lord Shank masadaki herkesten fazla savaşa şahitlik etmişti ve Mavi Diyarlıların tehlikeli olduğunu sadece o biliyordu. Siyah Sancaklılar Mavi Diyarlılardan neredeyse 7 kat kalabalıktı. Bu durum kralı ve diğerlerini cesaretlendirse de Shank tedirgindi. Kralın ve Braidon’un cesareti Shank’ı korkutmuştu. Düşmanı hafife alan tarafların nasıl bozguna uğradığını defalarca izlemişti. Orwell ise savaş konusunda fikir sunmuyor, sadece tartışmalara şahitlik ediyordu.9 saatin sonunda bir karara varıldığında kral ve lordlar zaferden emin bir şekilde meclisten ayrılmıştı.
    ···
  7. 7.
    +5
    Başkent surlarının büyük kapısı açılmış, siyah sancaklı sancaktarların öncülüğünü ettiği 3 Şehrin Krallığı’nın ordusu tüm ihtişamıyla şehri terk etmişti. Askerler aileleriyle vedalaşmış, anneler atalarının tanrılarına kurbanlar adamıştı. Kral Felson Black sancaktarların hemen arkasında, ağır zırhlara bürünmüş güçlü atının üzerindeyken, arkasında 4 çocuk bırakan Komutan Tech ,Lord Shank ve baş muhafızı Rodier Eraster,onu izliyordu. başkentten ayrıldıktan 3 gün sonra Komutan Braidon diğer iki şehirden topladığı birliklerle onlara katılmış, Siyah sancaklı ordu 6.000 kişilik bir kuvvete ulaşmıştı. Baharın son günlerinde yağmurlar artıyor, kara kışın gelişini tüm adaya duyuruyordu. çamurlaşan eski yollar, Siyah Sancaklıları yavaşlatsa da bir haftalık bir yolcuğun ardından Mavi Diyarının verimli topraklarına ayak basmışlardı.Çok geçmeden karşılarında 800 kişilik Mavi diyarının mızraklılarını görmüşlerdi. Siyah Sancaklılar, onların yüksek Lowhill duvarlarının arkasına saklanacağını düşünürken Mavi Diyarlılar onları şaşırtmıştı. Hazırladıkları kuşatma planları geçerliliğini yitirmiş, oluşturdukları birlik düzeni işlevsellikten çıkmıştı.Ama Braidon bunun onlar için bir avantaj olduğunu savunmuş, altı binlik bir birliğin açık alanda 800 mızraklıyı yok edeceğini söylemişti. Shank tedirgindi. Mavi Diyarının ordu komutanını tanıyordu. Kahraman Andreus diyorlardı ona. Anakaradan gemilerle adayı işgal etmek için gelen savaşçı ırkları Lowhill koylarından geçirmemiş, askeri yeteneklerinin yanında iyi bir felsefeci ve politikacı olarak Lowhill meclisine katılmış, halkı tarafından cesur anldıbına gelen Andreus olarak adlandırılmıştı.Ama şimdi 800 askeriyle düz Lowhill ovalarında Braidon’un vahşi süvarilerine karşı ne yapabilirdi ki?
    ···
  8. 8.
    +5
    Okuyan, takip eden varmı hâla arkadaşlar
    ···
  9. 9.
    +6
    Başkent surlarının büyük kapısı açılmış, siyah sancaklı sancaktarların öncülüğünü ettiği 3 Şehrin Krallığı’nın ordusu tüm ihtişamıyla şehri terk etmişti. Askerler aileleriyle vedalaşmış, anneler atalarının tanrılarına kurbanlar adamıştı. Kral Felson Black sancaktarların hemen arkasında, ağır zırhlara bürünmüş güçlü atının üzerindeyken, arkasında 4 çocuk bırakan Komutan Tech ,Lord Shank ve baş muhafızı Rodier Eraster,onu izliyordu. başkentten ayrıldıktan 3 gün sonra Komutan Braidon diğer iki şehirden topladığı birliklerle onlara katılmış, Siyah sancaklı ordu 6.000 kişilik bir kuvvete ulaşmıştı. Baharın son günlerinde yağmurlar artıyor, kara kışın gelişini tüm adaya duyuruyordu. çamurlaşan eski yollar, Siyah Sancaklıları yavaşlatsa da bir haftalık bir yolcuğun ardından Mavi Diyarının verimli topraklarına ayak basmışlardı.Çok geçmeden karşılarında 800 kişilik Mavi diyarının mızraklılarını görmüşlerdi. Siyah Sancaklılar, onların yüksek Lowhill duvarlarının arkasına saklanacağını düşünürken Mavi Diyarlılar onları şaşırtmıştı. Hazırladıkları kuşatma planları geçerliliğini yitirmiş, oluşturdukları birlik düzeni işlevsellikten çıkmıştı.Ama Braidon bunun onlar için bir avantaj olduğunu savunmuş, altı binlik bir birliğin açık alanda 800 mızraklıyı yok edeceğini söylemişti. Shank tedirgindi. Mavi Diyarının ordu komutanını tanıyordu. Kahraman Andreus diyorlardı ona. Anakaradan gemilerle adayı işgal etmek için gelen savaşçı ırkları Lowhill koylarından geçirmemiş, askeri yeteneklerinin yanında iyi bir felsefeci ve politikacı olarak Lowhill meclisine katılmış, halkı tarafından cesur anldıbına gelen Andreus olarak adlandırılmıştı.Ama şimdi 800 askeriyle düz Lowhill ovalarında Braidon’un vahşi süvarilerine karşı ne yapabilirdi ki?
    ···
  10. 10.
    +7
    Gecenin geç saatlerinde Braidon, nöbetçileri ve gözcüleri yokluyor, uyku girmeyen gözleriyle geniş Lowhill düzlüklerini inceliyordu. Asker çadırlarının yanından geçerken bazı fısıltılar işitmişti.iki kara zırhlı nöbetçi fısıldaşıyordu.”Komutan Braidon’u tek bir darbeyle ortadan ikiye ayırır”diyordu nöbetçilerden birisi. Braidon uslca yaklaşarak duraklamış, onları dinleme başlamıştı.”Sör. Braidon tanıdığım en iyi kılıç ustası”diğer nöbetçi yüzünü ekşitmişti.”Komutan William neredeyse Sör. Braidon’un iki katı. Adam 2 metre. Sör.Braidon benden bile kısa.”Braidon William ismini duyunca sakinleşmiş, yürümeye devam etmişti.Çünkü William Ada üzerinde yaşayan en iyi kılıç ustasıydı. William Büyük Krallık’ın ordularını yönetiyor, Büyük Krallık kralına danışmanlık yapıyordu. Braidon bir süre sonra kılıcını bileyen Rodier Eraster’la karşılaşmıştı. Sessizce seslenmişti Braidon”Seni uyutmayan ne dağ lordu?”Eraster, kendisine böyle hitap edilmesine alışık değildi. Soyismini bilen pek fazla adam kalmamıştı. Komutan, Eraster’ın şaşkın gözlerine bakarak devam etti.”Mountrol insanları çok konuşuyor. Erasterlar da epey dikkat çekiyor.” Yutkunarak cevap verdi Eraster çocuğu.”kalabalık bir hane.”Braidon kendisine yer açan Rodier’ın yanına oturmuştu.”Krala hizmet etmek senin için zor olmalı. Kral Dolfen Mountrol surlarını aşmasaydı belki de Mountrol Sarayı’nın lordu ve Mountrol Şehir Devleti’nin kralı olacaktın.”Rodier yüzünü ekşitti ve kılıcını kınına soktu.”Eraster hanesinin başına geçmem için en az 20 Eraster erkeği ölmeli. Ayrıca taht isteyecek değilim. Hiçbir Mountrol dağlısı taht istemez.Biz onurumuz için yaşarız.”Braidon gülümsemeye devam etti.”Gözüme girdin delikanlı.iyi bir kılıç ustası değilsin belki ama, Tech gibi kancık da değilsin.”Rodier’ın da gergin yüzü yumşamıştı. Komutan oturduğu kütükten kalkmıştı ve tam çadırına yönelecekken yüzünü yeniden Rodier’a çevirmişti.”Tanıdığım onurlu adamların çoğu onuru yüzünden öldü delikanlı. Bizde onurumuzla öleceğiz”
    ···
  11. 11.
    +7
    Sabahın ilk ışıkları siyah sancakların gölgesini yere düşürüyorken, siyah zırhlı süvariler düzlükte mevzilenen mızraklıları kargılarına geçirmek için hazırlanıyordu. Braidon ihtişamlı zırhına bürünmüş, Rhys ve diğerlerine emirler yağdırıyordu. Piyadeleri yöneten Tech askerlerini yüreklendiriyor, kral komuta edeceği birlikleri yokluyordu. Shank,gergin ve heyecanlı bir şekilde hücumu bekliyordu. Yaşlı vücudundan en çok bu zamanlarda nefret ediyor,Ada üzerinde yaşayan herkesten daha iyi kılıç kullandığı günlerin özlemini yaşıyordu. Kısa süre sonra 2.000 süvari hücum düzenini almış vaziyette saldırı emrini bekliyordu. Lowhill mızraklıları geniş kalkanları hazır tutuyor, şehirlerini savunacaklarına inanıyorlardı. Braidon atının üzerinde süvarilerinin önüne geçmiş ve büyük kılıcını hızla çekerek haykırmaya başlamıştı.”Siyah süvariler! Lowhillliler komutanlarına yenilmez diyor. Benimle gelin ve şu Andreus’un ünvanlarını test edelim.”Sözlerini bitiren Braidon korkunç ve uzun bir çığlık atmış, atını şaha kaldırarak, süvarilerinin çığlıkları eşliğinde kılıcını Lowhill ordusuna doğru doğrultarak hücum emrini vermişti. Siyah zırhlı süvariler atlarını dört nala sürüyor, yağmurlarla çamurlaşan toprak parçaları, atların nallarından etrafa saçılıyordu. Braidon en önde gidiyor, süvarilerinin çığlıklarına eşlik ediyordu. Süvari birliği yaklaştığında, mızraklılar büyük kalkanlarını kaldırmış,800 parçadan oluşan bir bütün gibi olmuşlardı. Kahraman Andreus 55 yaşında olmasına rağmen en ön safta duruyor, adına yakışır bir şekilde ”cesurca” hareket ediyordu. Düşman hattına ilk ulaşan Braidon kalkanların arasına dalmış, kılıcını savurarak bir Lowhill piyadesini yere sermişti. Fakat ters giden bir şey vardı. Siyah zırhlı süvariler düşman hattına girdiğinde kalkanlıların iki sıra arkasında duran mızraklılar, mızraklarıyla atları durduruyor, kalkanlıların hemen arkasındaki mızraklılar ise mızraklarını süvarilere saplıyordu. Mızraklanan atlar ya yıkılıyor,ya da şahlanarak süvariyi üzerinden atıyordu. Shank atının üstünden savaşı izlerken fısıldıyordu”Falanks.. Geri çekilmeliyiz.”
    ···
  12. 12.
    +3
    Bir anda düşman hattının ortasında kalan Braidon’da atından düşürülmüş,tek başına kalmıştı. Sör.Andrew ise ilk mızrak saldırısından kurtulmuş,bir kaç Mavi Diyarlı’yı biçmişti. Braidon etrafını saran dört Mavi Diyarlıyla dövüşüyor,her ne kadar hızlı olsa da Lowhilllilerle baş edemiyordu. Hızlı hamlelerle düşmanlarının kılıçlarını savuşturan Braidon, düşman hattndan yavaş adımlarla çıkıyordu.Ölü atlar ve siyah zırhlıların cesetleri, hattın önünde yığınlar oluşturuyordu.. Kral’ın emriyle süvarilerin komutasını Yüzbaşı Andrew almış, süvariler geri çekilmeye başlamıştı. Süvarilerin desteği kesilince yaya kalan siyah zırhlılar kaçışmaya başlamıştı. Braidon mızraklılardan birini savuşturuyor,bir diğeriyle karşılaşıyordu. Kolunda,yüzünde ve bacaklarında birçok çizik vardı.. Düşmanlarına oldukça seri darbeler vuruyor, kılıcını tüm gücüyle kavramayarak, güçlü kalmaya, yorulmamaya çalışıyordu.iki kılıç kullanmasına rağmen yeterli olmuyordu. Sadece üzerine gelen darbeleri bloklayabiliyordu. Mavi Diyarlıların hattından kurtulmuş fakat hâlâ altı Mavi Diyarlıyla dövüşüyordu. Neredeyse on tanesini öldürmüştü. Uzun kılıcını Mavi Diyarlıların üzerine savurmuş, ikisinin karnında derin bir yarık açmıştı.Bir yüzbaşı yaya kalan siyah zırhlıları örgütlemiş, yeniden Lowhilllilerin kalkan hattına saldırmıştı. Braidon bu boşluktan yararlanarak eksilen rakiplerini,hâlâ güçlü olan sol kolunu kullanarak savuşturuyordu. Kılıçlardan birini atmış, çift eliyle büyük kılıcını savurmaya başlamıştı. Sürekli blok yapmaktan sıkılmış ve yorulmuştu. Savaşmaktan zevk alacak şekilde savaşmaya başladığında yüzbaşı ve 20 asker yardımına yetişmişti. Sert bir darbeyle bir Mavi Diyarlının kafasını bedeninden ayırmış,bir diğerinin ise iç organlarını boşaltmıştı. Tüm Mavi Diyarlılardan kurtulduktan sonra ilk defa savaş alanını incelemişti.Ön hatlarda oluşan ceset yığınları, başı boş dolaşan atlar,tek tük olsa da savaşmaya devam eden cesur adamlar. Braidon bir ata atlayıp kaçmayı düşünmüştü.Ama onuru bunu engelliyordu. Rodier’a söylediği söz gelmişti aklına “onurumuzla öleceğiz”
    ···
  13. 13.
    +4
    Savaşmaya devam eden siyah sancaklılar 50 kişiden biraz fazlaydı. Mavi Diyarlıların çoğu savaş düzenini bozmadan, gelebilecek yeni bir hücumu bekliyordu. Sadece ilk iki hat, geride kalan siyah sancaklılarla savaşmaktaydı. Braidon hırsla savaşmaya devam ediyor, onun varlığı diğerlerini cesaretlendiriyordu. Savaş bazıları için devam ederken, bazıları için çoktan bitmişti. Kral'ın çadırına sessizlik hakimdi. Zaferden eminken ilk çarpışmanın bu kadar ağır sonuçlar vereceğini kimse tahmin etmiyordu. Shank hariç. Kral'ın onu yaşlı bir bunak olarak görmesinin bedelini 500 süvari canıya ödemişti. Ordu komutanının esir düsmesi veya ölmesi ise utanç verici bir durumdu. Braidon'un olası kaybı, savaşı doğrudan etkileyecekti.

    Braidon büyük kılıcını düşürmüştü. Belinden ayırmadığı uzun bıçağıyla ve ölü bir mızraklının göğsünden çıkardığı bıçakla dövüşmeye devam ediyordu. Savaşan mızraklı sayısı onlardan 4 kat fazlaydı ve siyah zırhlılar at üstünde savaşmak için eğitim almış süvarilerdi. Yaya iken yeteri kadar etkin değillerdi. Braidon çevik hareketlerle bıçaklarını mızraklılara saplıyor, onların mızraklarını ve kısa kılıçlarını boşa çıkartıyordu. Her ne kadar iyi savaşsalar da, kazanamayacaklardı. Braidon her ne kadar cesur ve sert görünse de korkuyordu. Kararını vermişti. Hayatta kalan adamlarıyla birlikte çekilecekti. Emri alan siyah sancaklılar kaçarken, Kahraman Andreus ve askerleri onların arkasından kahkahalar atıyordu.
    ···
  14. 14.
    +2
    BÖLÜM 4
    BÜYÜK KRALLIK
    Lowhill gözcüleri beyaz sancak taşıyan, ufak bir birlik tespit etmişti. Kısa süre sonra bir mızraklı grup, birliği karşılamış ve onları Andreus’a zütürmüştü. Bu birlik ,Mountrol’den gelen, bir destek birliğiydi ve birliği, Somwelt Turnuvası sırasında kralı kurtaran Marcus yönetiyordu. Mountrol’de yaşayan Mavi diyarlı bu 30 kişilik birlik, şehirlerini savunmak için örgütlenmiş ve kuşatmayı atlatarak Andreus’un emrine girmeye gelmişti. Bir kaç gün önce 150 mızraklısını kaybeden Andreus, birliğin içinde asker kaçakları ve hırsızlar olmasına rağmen onları orduya kabul etmişti.
    ···
  15. 15.
    +1
    Savaş konseyinde Kral, Shank, Braidon ve Tech yenilgiyi konuşuyordu. Kral kızgın, Braidon suskundu. Shank diğerlerinin aksine ayaktaydı ve bağırıyordu.”Falanks…Bu taktik ,Ada üzerinde 50 yıldır uygulanmamıştı.” “Seni dinlemeliydik Shank. Başından beri haklıydın”diyordu Kral ve devam ediyordu.”Nasıl bir taktik ki bu Siyah Sancaklıları bile durdurmayı başardı?”Shank yutkunarak kendisine ayrılmış yere oturmuşu.” Aslında bir hücum taktiği. Falanks düzeninde askerler, omuz omuza dizilmiş saflar oluştururlar ve kalkanlarını birbirlerine kilitlerler, bu sırada en öndeki askerler mızraklarının öne doğru tutar. ikinci sırada ki askerler de birinci sıradakilerin üzerinde mızraklarını öne doğru uzatır.Her asker solundaki askeri kalkanıyla korur. Kalkan, vücudun sol yanını örttüğü için her asker, sağ yanını güvene alabilmek için sağındaki askere iyice sokulmak zorunda kalır. Bu tarz bir taarruz, düşman hatlarının dağıtılmasına yöneliktir. Düşman hatlarının düzeni bozulduğunda, yakın çatışmada kullanılması olanaksız olan mızraklar bırakılarak kılıçlarla savaşa devam edilir.”Tech Shank’ın sözünü kesiyordu”Yani tüm ordu bir bedenmiş gibi haraket ediyor.”Aynen öyle Tech. Eğer biz süvarileri geri çekmeyip piyadeleri de savaşa sürseydik, Andreus hatlarını yeniden oluşturacak ve hücum edecekti. Falanks hücumda savunmadan daha etkilidir. Onlar hücum etseydi işimiz çok daha zor olurdu.”Savaş konseyi,bir karar veremeden dağılmıştı. Kral Shank’ı dinlemiş, ikinci hücumu birkaç gün daha ertelemişti ama ne bir savaş taktiği,ne de bir diplomatik karar belirlenmişti.
    ···
  16. 16.
    +1
    Braidon savaş kaybetmenin ve savaştan kaçmanın utancıyla sessizleşmişti. Sert bir karakteri olmasına rağmen konuşkan bir adamdı. Askerlerle ve yaşlı adamlarla konuşmayı, onların hikayelerini dinlemeyi severdi. Siyasetin kirli havasından sıkıldığında askerlerle vakit geçirirdi. Politikadan ve entrikadan her zaman nefret etmişti. Savaşmak ve öldürmek onun için bir zevkti. Bu özellikleri, askerlerin gözünde onu eşsiz bir lider yapıyordu. Onuru ve katı kuralları ise kendisine duyduğu saygıyı körüklüyordu.Ama şimdi yenilmişti. Sadece düşmana karşı değil, kendisine karşıda büyük bir yenilgiydi bu.Kaçmıştı. Askerlerinin cesetlerinden oluşan yığınların üzerine basa basa,iki ordunun gözü önünde savaştan kaçmıştı. Rhys’la dahi konuşmuyordu. Oysa Rhys onun iç sesi gibiydi.14 yıldır birlikteydiler ve Rhys onu bir baba, kardeş gibi görüyordu. Braidon, henüz on yaşından biraz büyük olan Rhys’ı yanına almış, ve onu Mountrol’de eğitmişti. Rhys uzun ve zayıf bir vücuda sahipti. Sıcakkanlı, sakin ve eğlenceli bir adamdı. Braidon’un çabalarına rağmen iyi bir asker olamamış ama Mountrol Sarayı’nın koridorlarında politikayı ve entrikayı öğrenmişti. Rhys’ın zekası Braaidon’un ekgiblerini kapatıyor, Braidon ve Rhys birbirini tamamlıyordu.
    ···
  17. 17.
    +1
    Kaybedilen ilk muharebenin haberi Mountrol’ü huysuzlaştırmıştı.500 yıldır yenilmeyen Mavi Diyarlıların yine yenilmeyeceğini düşünen halk, orduya katılanlar için endişeliydi. Saraya da aynı tedirginlik hakimdi. Orwell sık sık Büyük Krallık’la ve kralla haberleşiyor, doğuda olanlar hakkında Büyük Krallık’a izahat veriyordu. Orwell’ın aksine Prens Towen ve ablası Prenses Pensa huzurluydu. Prens, Shank ve huysuz Braidon’un yokluğunda kendisini kitaplara veriyor, güzel saray hanımlarıyla vakit geçiriyordu. Leydi Pensa ise, bir yandan saray bahçesinin sessizliğinin keyfini çıkarıyor, bir yandan Sör. Andrew’in özlemini çekiyordu. Sarayda ki çoğu genç kız gibi o da Sör. Andrew’den hoşlanıyordu. Yakışıklı, genç ve yetenekli Andrew, henüz 19 yaşında ki prensesin dikkatini uzun süredir çekiyordu. Ordu başkentten ayrıldığından beri nerdeyse her gün bir Büyük Krallık elçisi saraya ulaşıyordu. Artık saray halkı için bir rutin olmuştu bu durum. Fakat son gelen elçi rütbeli bir askerdi ve doğrudan kralın vekili olan Prens Towen’la görüşmek istiyordu. Elçi bir parşömen getirmişti ve bu parşömen tüm Ada’nın kaderini değiştirecek nitelikteydi. Bu bir savaş ilanıydı. Büyük Krallık,20 yıllık uzun barış dönemini bozmak ve Keyfi savaş ilan etmekle itham ettiği 3 Şehrin Krallığı’ndan tüm kalelerini ve ordusunu teslim etmesini istiyordu.
    ···
  18. 18.
    +1
    Kısa süre sonra Towen’ın elçileri orduya ulaşmıştı. Haber ikinci bir saldırıya hazırlanan 3 Şehrin Krallığı için büyük bir hayal kırıklığına sebep olmuştu. Kral meclisini toplamış, Büyük Krallık’a bir cevap hazırlamaya başlamıştı. Savaş meydanındaki yenilgiden sonra bir de diplomatik mağlubiyet gelince kralın savaş konseyi karışmıştı. Shank onları uyardığını defalarca tekrar ediyor, Tech Büyük Krallık ordusunun karşısında 1 gün dahi direnemeyeceklerinden dem vuruyordu. Braidon bir daha kaçmayacağına yemin etmiş, savaşarak ölmelerinin gerektiğini söylüyordu. Kral sinirden yerinde duramıyor ve üzeri haritalarla kaplı masaya yumruklarıyla bastırıyordu. “Başkente dönmeliyiz. Zaman kaybedemeyiz.” diyordu Shank. “iki devletle nasıl mücadele edeceğiz ?” Tech’de ayağa kalkmıştı. “ Yalnızca birisiyle savaşacağız Tech. Biz Mavi Diyara saldırmadıkça onlar bize saldırmaz.” Kral başını sağa sola sallayıp yüzünü ekşitiyordu. “Büyük Krallık’la nasıl savaşacağız Shank ? Orduları bizden çok daha büyük” Shank dalgın gözlerini haritalrın üzerinde gezdiriyordu ve devam ediyordu. “Bilmiyorum…Bilmiyorum ama bir an önce eve dönmeliyiz” Kral’ın üzüntüsü yüz hatlarından okunuyordu. “Seni dinlemeliydim Shank. Orwell’a bu kadar güvenmemeliydim”
    ···
  19. 19.
    +1
    Siyah sancaklılar, haberi aldıkları günün akşamında toplanmış, yol hazırlıkları tamamlanmıştı. Mavi Diyarlılar yeni bir saldırı beklerken, siyah sancaklıların geri çekildiğini görmüşler ve bu durumdan işkillenmişlerdi. Çok geçmeden Büyük Krallık’ın, 3 Şehrin Krallığı’na açtığı savaşın haberi şehre ulaşmış, şehirde büyük bir mutluluğa yol açmıştı. Güneşin doğmasıyla birlikte siyah zırhlılar Mountrol’e doğru harekete geçmişti. Mavi Diyarın halkı ve ordusu geri çekilen siyah sancaklıları memnuniyetle izlemişti. Ada’yı saran sert kış koşulları, siyah sancaklıları geciktirmiş, savaşta yaralanan birkaç asker yolda can vermişti. Yolculuktan dolayı yorgun düşen ordu, ancak sekiz günün ardından Mountrol’e ulaşabilmişti.
    ···
  20. 20.
    +1
    Kral’ın Büyük Krallık’a verdiği sert cevaplar bu sürede Büyük Krallık’ı hareketlendirmiş, Büyük Krallık ordu toplamaya başlamıştı. Kral yeniden bir ordu toplanması ve diğer iki şehirde ki toplam kuvvetin yarısının Mountrol’e getirilmesi için Braidon’u görevlendirmişti. Hızlıca ordu toplayıp bir savunma planı yapmaları gerekiyordu. Kral bu konuda Shank’a güvense de karşı karşıya kaldıkları durum çok tehlikeliydi ve kazanmaları neredeyse imkansızdı. Büyük Krallık ordusunda 25.000’den fazla asker vardı ve bu kendi kuvvetlerinden neredeyse dört kat büyük bir kuvvetle savaşacakları anldıbına geliyordu.
    ···