/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 101.
    +1
    Rez okurum
    ···
  2. 102.
    +1
    Rezervasyon
    ···
  3. 103.
    +1
    Devam pampa
    ···
  4. 104.
    -1
    Amk gibtir git kitap yaz laaaannnnnn alıp okuruz bari amk bini
    ···
  5. 105.
    +1
    Kral’ın Büyük Krallık’a verdiği sert cevaplar bu sürede Büyük Krallık’ı hareketlendirmiş, Büyük Krallık ordu toplamaya başlamıştı. Kral yeniden bir ordu toplanması ve diğer iki şehirde ki toplam kuvvetin yarısının Mountrol’e getirilmesi için Braidon’u görevlendirmişti. Hızlıca ordu toplayıp bir savunma planı yapmaları gerekiyordu. Kral bu konuda Shank’a güvense de karşı karşıya kaldıkları durum çok tehlikeliydi ve kazanmaları neredeyse imkansızdı. Büyük Krallık ordusunda 25.000’den fazla asker vardı ve bu kendi kuvvetlerinden neredeyse dört kat büyük bir kuvvetle savaşacakları anldıbına geliyordu.
    ···
  6. 106.
    +1
    Rezz kanka
    ···
  7. 107.
    +1
    Kaybedilen ilk muharebenin haberi Mountrol’ü huysuzlaştırmıştı.500 yıldır yenilmeyen Mavi Diyarlıların yine yenilmeyeceğini düşünen halk, orduya katılanlar için endişeliydi. Saraya da aynı tedirginlik hakimdi. Orwell sık sık Büyük Krallık’la ve kralla haberleşiyor, doğuda olanlar hakkında Büyük Krallık’a izahat veriyordu. Orwell’ın aksine Prens Towen ve ablası Prenses Pensa huzurluydu. Prens, Shank ve huysuz Braidon’un yokluğunda kendisini kitaplara veriyor, güzel saray hanımlarıyla vakit geçiriyordu. Leydi Pensa ise, bir yandan saray bahçesinin sessizliğinin keyfini çıkarıyor, bir yandan Sör. Andrew’in özlemini çekiyordu. Sarayda ki çoğu genç kız gibi o da Sör. Andrew’den hoşlanıyordu. Yakışıklı, genç ve yetenekli Andrew, henüz 19 yaşında ki prensesin dikkatini uzun süredir çekiyordu. Ordu başkentten ayrıldığından beri nerdeyse her gün bir Büyük Krallık elçisi saraya ulaşıyordu. Artık saray halkı için bir rutin olmuştu bu durum. Fakat son gelen elçi rütbeli bir askerdi ve doğrudan kralın vekili olan Prens Towen’la görüşmek istiyordu. Elçi bir parşömen getirmişti ve bu parşömen tüm Ada’nın kaderini değiştirecek nitelikteydi. Bu bir savaş ilanıydı. Büyük Krallık,20 yıllık uzun barış dönemini bozmak ve Keyfi savaş ilan etmekle itham ettiği 3 Şehrin Krallığı’ndan tüm kalelerini ve ordusunu teslim etmesini istiyordu.
    ···
  8. 108.
    +1
    Kısa süre sonra Towen’ın elçileri orduya ulaşmıştı. Haber ikinci bir saldırıya hazırlanan 3 Şehrin Krallığı için büyük bir hayal kırıklığına sebep olmuştu. Kral meclisini toplamış, Büyük Krallık’a bir cevap hazırlamaya başlamıştı. Savaş meydanındaki yenilgiden sonra bir de diplomatik mağlubiyet gelince kralın savaş konseyi karışmıştı. Shank onları uyardığını defalarca tekrar ediyor, Tech Büyük Krallık ordusunun karşısında 1 gün dahi direnemeyeceklerinden dem vuruyordu. Braidon bir daha kaçmayacağına yemin etmiş, savaşarak ölmelerinin gerektiğini söylüyordu. Kral sinirden yerinde duramıyor ve üzeri haritalarla kaplı masaya yumruklarıyla bastırıyordu. “Başkente dönmeliyiz. Zaman kaybedemeyiz.” diyordu Shank. “iki devletle nasıl mücadele edeceğiz ?” Tech’de ayağa kalkmıştı. “ Yalnızca birisiyle savaşacağız Tech. Biz Mavi Diyara saldırmadıkça onlar bize saldırmaz.” Kral başını sağa sola sallayıp yüzünü ekşitiyordu. “Büyük Krallık’la nasıl savaşacağız Shank ? Orduları bizden çok daha büyük” Shank dalgın gözlerini haritalrın üzerinde gezdiriyordu ve devam ediyordu. “Bilmiyorum…Bilmiyorum ama bir an önce eve dönmeliyiz” Kral’ın üzüntüsü yüz hatlarından okunuyordu. “Seni dinlemeliydim Shank. Orwell’a bu kadar güvenmemeliydim”
    ···
  9. 109.
    +1
    Rez yarın sabah okurum
    ···
  10. 110.
    0

    ···
  11. 111.
    0
    7 ayraç
    ···
  12. 112.
    0
    Rezerve
    ···
  13. 113.
    0
    Rez aliyim iyiye benziyor
    ···
  14. 114.
    0
    Bunda bakalim
    ···
  15. 115.
    0
    Seni mi kiricam rez
    ···
  16. 116.
    0
    Okurum sonra
    ···
  17. 117.
    0
    Baqarom sonra
    ···
  18. 118.
    0
    Sör. Andrew ve Prenses Pensa, ahşap köşkün gül bahçesinde yürüyordu. Yakışıklı Andrew, güzel prensese, çiçeklerle ilgili bahçıvan babasından öğrendiklerini anlatırken, prenses hayranlıkla onun keskin çene hatlarını izliyordu. Bu sırada bir uşak, koşarak onlara yaklaşmıştı.” Sör. Andrew, prensimiz sizi odasında bekliyor”. Andrew, priçesten özür dileyip, köşke yönelmişti. Köşke yürürken, uşaktan bir habercinin geldiğini öğrenmişti. Bu habercinin, savaşın sonucunu öğrenmek için anlaştıkları haberci olabileceğini anlayınca, adımları sıklaşmış, yüreği heyecanla sıkışmıştı. Kötü haberi Prens Towen’dan öğrendiğinde ise heyecanı, hüzne dönüşmüştü. Haberci onlara, Tech’in 5.000 askerle birlikte ihanet edip başkente döndüğünü, Braidon’un ölüp, Kral Felson Black’in esir düştüğünü bir bir anlatmıştı.
    Mountrol surlarının kapısı, Tepe Savaşı’ndan 8 gün sonra Komutan Tech ve askerleri için açılmıştı. Tech’i, şehir yönetimini elinde tutan Orwell, kapıda karşılamıştı. Halk, bir yandan kayıplarına üzülüyor, bir yandan da dönenler için seviniyordu. Tech şehre girdiğinde büyük meydana yönelmiş, halkı selamlayarak Mountrol sokaklarında ilerlemişti. Onun hain olduğunu haykıran birkaç Mountrollü, Tech’in muhafızları tarafından susturulmuştu. Tech, meydana ulaştığında yüksek bir yere çıkıp, meydanda toplaşan halka seslenmeye başlamıştı. “ Yüce dağların çocukları! Siyah ırkın insanları! Karşınızda savaştan kaçan ve kralını geride bırakan bir adam olarak konuşuyorum. Bir siyah sancaklının en önemli varlığı onurudur. Karşınızda onurundan feragat etmiş bir adam olarak konuşuyorum” dinleyiciler arasında uğultular yükseliyordu. “Ama aynı zamanda bugün, 5.000 hayatı kurtaran bir adam olarak konuşuyorum. 5.000 annenin yavrusuna kavuşmasını sağlayan adam olarak konuşuyorum. Eğer bu adamlar ölseydi, bir hiç uğruna, sırf kralları istedi diye öleceklerdi.” Halkın arasında ki uğultu sesleri yükselmişti. insanlar “ Hain”, “Korkak”,” kancık herif” diye fısıldaşıyordu. Tech, tüm şiddetiyle devam ediyordu konuşmasına. “ Biliyorum. Savaşta ölmek, büyük bir şeref. Ama sizin oğullarınız bu şerefi tadıyorken, kralın oğlu keyif sürüyor olacaktı. Kral Felson için oğullarınızın hayatı, bir hiçti. Ama benim için değerli. Sizin oğullarınızın canı, dört çocuğumun canı kadar değerli benim için”. Her ne kadar onu açıkça desteklemeyi gururlarına yediremeseler de, hak veriyorlardı ona. Savaşta ölmeyi her ne kadar düşleseler de, bir hiç uğruna ölmek, onları rahatsız ediyordu. “ Bana hain, korkak, kaçak veya kahraman diyebilirsiniz ama bunlar umurumda değil. Ben, yalnızca 5.000 askerinin canını kurtaran bir komutanım”. Tech, sözlerini bitirdiğinde, ne bir uğultu, ne başka bir ses, her şey ölüm kadar sessizdi. Ta ki yaşlı bir kadın kalabalık içinden haykırana kadar. “ Peki ya diğerleri. Geride bıraktıkların “ Tech yüzünü yaşlı kadına çevirmiş ve kimsenin duyamayacağı şekilde fısıldamıştı. “ Şanslarına küssünler”
    Tümünü Göster
    ···
  19. 119.
    0
    BÖLÜM 6
    YAŞASIN YENi KRAL
    Yüzbaşı Richard, sırtını bir ağaca yaslamış, kayalıkların üzerinden cesetleri toplayan Büyük krallık askerlerini izliyordu. Askerlerin neşesi beş yüz metre uzaktan dahi anlaşılıyordu. Yaşlı doktor Ashton, yavaşça ona yaklaşmıştı. “ ikisi daha öldü.” Richard yüzünü ekşitip, doktora dönmüştü. “ Onun durumu nasıl ?”. “ Henüz ölmedi.” Doktor kaçamak bakışlar atıyordu. “ Kurtulacak mı ?”. Doktor kaçırdığı gözlerini bu sefer yüzbaşının gözlerine dikmişti. “ Eğer kurtulursa, bir mucizeye şahit oluruz.”
    Somwelt Turnuvası’nda Kral Black’i kurtarıp, Rodier’la birlikte Rossfel’i öldüren Marcus, Lowhill’de geçirdiği sıkıcı günlerden bir an önce kurtulmak istiyordu. Savaşmak için geldiği şehrinde sadece düşmanın kaçışını izleyebilmişti. Üstelik birkaç kişi tarafından hain ilan edilmişti. Bir mızraklı onu uykusunda boğmaya çalışmış, bir diğeri öldürmekle tehdit etmişti. Aslında haklı sayılırlardı. Sonuçta şehrini yok etmeye gelen bir kralın hayatını kurtarmıştı. Bir kez daha Somwelt Turnuvası’na dönebilseydi, Kral Felson’un kafasını bizzat kendi koparırdı. O an aklında sadece o arenadan sağ ve özgür olarak çıkmak vardı ve kralı kurtarmanın onu özgür bir adam yapacağını biliyordu. Marcus, Mavi Diyarı’nda daha fazla kalamayacağının farkındaydı. Mountrol’de bulunan bahçesine de dönemezdi çünkü bölge halkı Lostwood Savaşı’nda, Mavi Diyarı’na desteğe gidenlerin arkasında bıraktıkları malları yağmalamışlardı. Geriye tek seçeneği kalıyordu. Lowhill’den ayrılıp, özgür bir adam olarak, Kılıç Kardeşliği’ne katılacaktı.
    ···
  20. 120.
    0
    Yaz sana moruk
    ···
    1. 1.
      +1
      Kardeşim malesef yazamıyorum meşgulüm yazıp paylaşmadığım bir savaş kısmı vardı fakat bazı düzenlemeler gerekiyor eğer yapabilirsem onu akşam 9 gibi atmayı düşünüyorum. atacağım kısım uzun ve detaylı olacak. büyük ihtimalle şimdiye kadar attığım en iyi bölüm olacak
      ···