-
126.
0Kral atının sırtında, kılıcını etrafa savuruyor, muhafız birliğinin koruması altında, ön saflarda savaşıyordu. Braidon, bölgeye adını veren tepenin önünde, etrafını saran düşmanlarını birer birer yere seriyordu. Rodier ve emrindeki muhafızlar ise kralın etrafında geniş bir çember oluşturmuşlar, kralın büyük bir düşman dalgasıyla karşılaşmasını önlüyordu. Büyük Krallık okçuları, arka hatlardaki süvarileri ok yağmuruna tutarken, siyah zırhlı okçular gizlendikleri tepenin arkasında saklanmaya devam ediyordu. Braidon fırsat buldukça tepeye bakıyor, okçuların ortaya çıkmadığını görünce Tech’e küfürler savuruyordu. Planlarına göre okçular, iki ordu karşılaştığı an ortaya çıkacaktı fakat neredeyse yarım saattir savaşmalarına rağmen okçular saklanmaya devam ediyordu. Büyük Krallık komutanı Ayı William savaş hattından kopmuş, siyah sancaklı ordunun derinlerine inmişti. Her savaşta böyle yapıyordu. Ordusundan kopuk bir şekilde, ufak bir birlikle düşman hatlarının düzenini bozmak için arka hatlara ilerler, cesaretini her fırsatta ordusuna gösterirdi.
-
127.
0Rodier, atıyla sabit duruyor, üzerine koşan düşmanlarını kılıcını savurarak yere seriyordu. Kral, savaş hattının gerisinde kaldığını anlayınca Rodier’a ilerlemelerini emretmişti. Rodier genç yaşında, bütün tecrübesizliğine rağmen görevini yerine getirmeye çalışıyordu fakat kralı korumak gittikçe zorlaşıyordu. Emrindeki muhafızlar azalıyor, kalanlar da yorgun düşüyordu. Braidon, Lostwood Savaşı’nda ki başarısızlığını Tepe Savaşı’nda telafi ediyordu. Henüz önemli bir yara almamıştı ama bir düşman piyade baltasını atına saplamıştı. Braidon yaya kalmaktan nefret etse de, atından düşmektense inmeyi tercih etmiş, çevik bir hareketle yaralı atından atlamıştı. Doğrulduğunda üç baltalıyla karşı karşıya gelmişti. Kılıcını o kadar hızlı kullanıyordu ki baltalılar kılıcı takip edemiyordu bile. Tüm gücüyle üzerine atılan bir baltalıyı boynundan tutmuş ve kafasına saplanmak üzere olan bir başka baltaya siper etmişti. Baltasını arkadaşının kafasına saplayan Büyük Krallık’lı, kılıcı çekene kadar bağırsaklarını dışarıya çıkartmıştı Braidon. Ön saflarda savaş tüm şiddetiyle sürerken, saldırmak için doğru anı bekleyen siyah zırhlı piyadelerde bir karışıklık vardı. Tech ve bin okçusu tepeden iniyordu. Shank ne olduğuna anlam veremeden atına atlamış ve dörtnala sürmüştü. Bir yandan süvari subaylar “ geri çekiliyoruz” diye bağırıyorlar, birliklerini bir arada tutuyorlardı. Arka hatlarda bunlar yaşanırken, Braidon köşeye sıkışmış, etrafı sarılmıştı. Etrafını saran düşmanlarının balta ve kılıçlarını şimşek hızıyla savuşturuyor, bulduğu her fırsatta kılıcını onları uzaklaştıracak şekilde savuşturuyordu. Baltasını çift eliyle kavrayan bir piyadeyi tekmesiyle uzaklaştırmış, bir diğerinin boğazına ise sol elindeki bıçağını saplamıştı. Arkasından bir piyade diz kapağının arkasına vurmuş, Braidon bu darbeyle dizlerinin üstüne çökmüştü. Kafasını bedeninden ayırmak için kılıcını savuran bir Büyük Krallıklı askerin hamlesinden eğilerek sıyrılmış ve askerin üzerine atlayarak bıçağını boğazına geçirmişti. Ayağa yeniden kalkmaya yeltendiğinde çekiçli bir asker çekicini ona savurmuş, Braidon geriye çekilerek bu hamledende sıyrılmıştı. ikinci kez doğrulmaya çalıştığında ise çekiçli asker çekicini, kafasının sağ tarafına geçirmişti. Aldığı darbeyle yere serilen Braidon’un miğferi parçalanmış, miğferin parçaları yüzüne saplanmıştı. Sağ kaşının çevresinde, avuç içi büyüklüğünde bir bölgede yara izleri oluşmuştu. Braidon’un gözleri kararmıştı ve bilincini kaybediyordu. Düşman askerleri onun öldüğünü düşünüp onun etrafından dağılmıştı bile. Kısa süre sonra gözleri tamamen kapanmış, bilinci kaybolmuştu.Tümünü Göster
-
128.
03 Şehrin Krallığı subayları bir bir geri çekiliyordu. Kral neler olduğuna anlam verememiş, komutan Braidon’un yokluğu ise hissedilmişti. Shank kaçan piyade ve okçulara engel olamamıştı. Tech kaçan askerleri komutasına almış, savaş meydanına gönderdiği atlılarla geri çekildikleri haberini yaymıştı. Subaylar ardı ardına ihanet ederken, savaşan atlılar komutansız kalmış, bu durum belirsizliğe yol açmıştı. Askerler, Braidon’un öldüğünü, komutansız kaldıklarını duyurmaya başlamıştı. Kral ise kime güveneceğini şaşırmış vaziyetteydi. Güvendiği subaylar arkalarına bakmadan kaçıyor, ihanet ediyordu. Ordu için bir komutan gerekliydi. Güvenilir bir komutan. Kral kararını vermiş ve atını Rodier’a sürmüştü. Rodier, sayıları iyice artan baltalılarla mücadele ederken kral onu vekil ordu komutanı ilan etmiş, orduya önderlik etmesi için ön safa yollamıştı. Rodier üstlendiği yükler yetmezmiş gibi bir de ordu komutanlığı görevini üstlenmişti. Aslında bundan gurur duyuyordu. 6 ay önce sıradan bir muhafız iken şimdi 3 Şehrin Krallığı ordularını yönetecekti. . Kral, Rhys’ı Tech’i bulması ve kaçan birliklerin geri dönmesini sağlaması için yollamıştı. Rodier ön saflara ulaşamadan Ayı William ve öncü birliğiyle karşılaşmıştı. Askerlerin çoğu yeni komutandan komutlar beklerken, Rodier’ın orduyu yönetmek için önünde koca bir engel duruyordu. Rodier Eraster tüm cesaretini toplamış, atını daha da hızlandırarak William’ın birliğine yönelmişti. William’ın askerleri de onun etrafına bir çember kurmuş, onu koruyordu. Rodier ilk önce at üstünde kılıcını savurarak bir baltalı Büyük Krallık askerinin kolunu koparmış, bir diğerinin ise gövdesinde derin bir yarık açmıştı. Koruma çemberini aşan Rodier William’ı görmüş, atını ona doğru sürmüştü. Gelen atlıyı fark eden Ayı William dev kılıcını iki eliyle tutarak Rodier’ı beklemeye başlamıştı. Nihayet Rodier yaklaştığında kılıcını savurmaya hazır bir şekilde kaldırmış, fakat bu sırada William dev kılıcını Rodier’ın atına geçirmişti. Ön ayakları kopan at yere yığılmış, Rodier yuvarlanarak ıslak toprağa düşmüştü. William atından düşen Rodier’a yönelmiş, bu sırada önüne çıkan bir siyah zırhlıyı bir yumrukla yere sermişti. Rodier, kan ve yağmur kokan yumuşak toprağa sırt üstü uzanıyordu. Miğferinin arasından sızan kan, toprağa dökülüyordu. Rodier yolun sonuna geldiğinin farkındaydı. Kısa süre sonra Ayı William başucunda duruyordu. William kılıcını yeniden çift eliyle kavramış ve Rodier’ın karnına saplamıştı. Rodier’ın gözleri iyice açılmış, ağzından boşanan kanlar boğazından vücuduna akmaya başlamıştı.Tümünü Göster
-
129.
0Okuyoruz yaz
-
130.
0Yaz sana moruk
-
-
1.
+1Kardeşim malesef yazamıyorum meşgulüm yazıp paylaşmadığım bir savaş kısmı vardı fakat bazı düzenlemeler gerekiyor eğer yapabilirsem onu akşam 9 gibi atmayı düşünüyorum. atacağım kısım uzun ve detaylı olacak. büyük ihtimalle şimdiye kadar attığım en iyi bölüm olacak
-
1.
-
131.
0Rezervasyon
-
132.
0Devam panpa
-
133.
0Rez aliyim iyiye benziyor
-
134.
0birazdan okurum
-
135.
0Binlerce asker kaçmış, siyah zırhlılar bir avuç kalmıştı. Shank her şeyi anlamıştı. “ Hain Tech.” Diye fısıldayıp durmuştu kendi kendine. Kralın etrafı sarılmış, Büyük Krallık ordusu oldukça ilerlemişti. Bu sırada bir yüz başı ve beş on arkadaşı Büyük Krallık ordusu gelmeden William’ın katliamından yaralı çıkanları topluyordu. Yüzbaşı atıyla gezinirken Rodier’ı fark etmiş ve Rodier’ı sırtlayıp ata yükleyerek, atını tepelerin ardına sürmüştü. Ufak tefek siyah zırhlı birlikler etrafa kaçışıyor, 5.000’den fazlası da Tech’in komutasında Mountrol’e dönüyordu. Kral, sadık muhafızlarıyla savaşmaya devam etmeye çalışıyordu fakat tüm umudu tükenmiş, üzüntüye gark olmuştu. Kaybetmek veya ölmek değildi onu üzen. Ordusu onu terk etmişti. Komutanları ona ihanet etmişti. Tech belki de görevini yerine getirseydi, savaş kazanılacaktı. Kral bunu hatırladıkça Tech’e küfürler yağdırıyordu. Bu esnada yine beklenmedik bir şey olmuştu. 80 atlı savaş alanına yeniden dönüyordu. 80 cesur adam, krallarını geri almak için dönüyordu. En önlerinde ise bir efsane at koşturuyordu. Bir zamanların en iyisi, Kevın Shank. 70 yaşında olmasına rağmen kralı için kılıç kuşanmış, şimdi de 22.000 düşmanının üzerine akın ediyordu. Kralın çevresi baş edemeyecekleri kadar kalabalıktı. Kısa süre içinde muhafızların çoğu düşmüştü bile. 80 atlı ise baltalıların arasına hızlıca dalmış fakat sert bir müdahale ile karşılaşmışlardı. Savaşmaktan yorgun düşen Kral Felson, atının üzerinden düşüp yere kapaklanınca, esir düşmüştü. Kendisine karşı öfkeli kral, atının üzerinde duramadığı için utanç duyuyordu. William’a söylediği söz gelmişti aklına. “Biz, at üzerinde durabildiğimiz sürece savaşacağız”. Artık kral, atının üzerinde duramıyordu. Savaş bitmişti. Shank ve askerleri de düşmanın karşısında direnemiyordu. Sayıları otuzdan biraz azdı artık. Geri kalanların da neredeyse yarısı yaya kalmıştı. Shank, altı yıldır adam akıllı bir dövüşe katılmamıştı ve güçsüzleşen kolları onu yavaşlatmıştı. Üç baltalıyı canından etmesine rağmen tatmin olmuyor, daha da şiddetle savaşıyordu. Atının huysuzluğundan, onun birazdan yere yığılacağını anlıyordu. Bir atın ölümüne defalarca şahit olmuştu ve atın hareketlerinden ne kadar dayanacağını hissedebiliyordu. Atından düşmek istemediğinden sert bir atlayışla o da atından inmişti. Doğrulduğunda yanında beş yaya siyah zırhlı daha vardı. 80 kişiden yalnızca altısı kalmıştı. Etrafları iki yüzden fazla Büyük Krallık askeriyle çevriliydi. Shank, yaşdıbına layık bir ölümü olacağı için mutluydu. Yatağında ölmek ona göre değildi zaten. Etraflarını saran düşmanları atıldığında, 6 cesur adam hareketlenmişti. Shank, yirmi yıldır sahiplendiği kılıcıyla baltalılara karşılık veriyordu. Siyah zırhlıların ikisi çok dayanamamış, erkenden can vermişti. Shank ise üçün canını almıştı bile. En büyük avantajı olan hızı körelse bile, refleksleri birçok askerden iyiydi. Baltasını üzerine savuran bir baltalıdan, kıvrak bir hareketle sıyrılmış ve böğrüne kılıcını saplamıştı. Bir başka baltalı ise baltasını üzerine savurmuş, yaşlı adamın karnına ince bir çizik atmıştı. Geriye sadece Shank kaldığında, bir Büyük Krallık subayı Shank’ın baldırına kılıcını saplamış, bir diğeri acıyla haykıran yaşlı adamın boğazını vücudundan ayırmıştı. Shank’ın, yaşlı ve soylu vücudu, kafasız bir şekilde toprağa düşmüş, kanı boğazını kesen askerin eline ve yüzüne sıçramıştı. Bir kahraman daha, savaşarak, onuruyla can vermişti.Tümünü Göster
-
136.
0Rezervasyon 12
-
137.
0Rezervesyun
-
138.
0BÖLÜM 6
YAŞASIN YENi KRAL
Yüzbaşı Richard, sırtını bir ağaca yaslamış, kayalıkların üzerinden cesetleri toplayan Büyük krallık askerlerini izliyordu. Askerlerin neşesi beş yüz metre uzaktan dahi anlaşılıyordu. Yaşlı doktor Ashton, yavaşça ona yaklaşmıştı. “ ikisi daha öldü.” Richard yüzünü ekşitip, doktora dönmüştü. “ Onun durumu nasıl ?”. “ Henüz ölmedi.” Doktor kaçamak bakışlar atıyordu. “ Kurtulacak mı ?”. Doktor kaçırdığı gözlerini bu sefer yüzbaşının gözlerine dikmişti. “ Eğer kurtulursa, bir mucizeye şahit oluruz.”
Somwelt Turnuvası’nda Kral Black’i kurtarıp, Rodier’la birlikte Rossfel’i öldüren Marcus, Lowhill’de geçirdiği sıkıcı günlerden bir an önce kurtulmak istiyordu. Savaşmak için geldiği şehrinde sadece düşmanın kaçışını izleyebilmişti. Üstelik birkaç kişi tarafından hain ilan edilmişti. Bir mızraklı onu uykusunda boğmaya çalışmış, bir diğeri öldürmekle tehdit etmişti. Aslında haklı sayılırlardı. Sonuçta şehrini yok etmeye gelen bir kralın hayatını kurtarmıştı. Bir kez daha Somwelt Turnuvası’na dönebilseydi, Kral Felson’un kafasını bizzat kendi koparırdı. O an aklında sadece o arenadan sağ ve özgür olarak çıkmak vardı ve kralı kurtarmanın onu özgür bir adam yapacağını biliyordu. Marcus, Mavi Diyarı’nda daha fazla kalamayacağının farkındaydı. Mountrol’de bulunan bahçesine de dönemezdi çünkü bölge halkı Lostwood Savaşı’nda, Mavi Diyarı’na desteğe gidenlerin arkasında bıraktıkları malları yağmalamışlardı. Geriye tek seçeneği kalıyordu. Lowhill’den ayrılıp, özgür bir adam olarak, Kılıç Kardeşliği’ne katılacaktı. -
139.
0pREZervatif
-
140.
0Rezervasyon
-
141.
0Rezerve
-
142.
0Okunur rez
-
143.
0Rezz okucam
-
144.
0Rezervasyon
-
145.
0Yaz bro
Rez
başlık yok! burası bom boş!