-
101.
+1Başkent çok yoğun günler geçiriyordu. Sınır hatlarında ki gözcüler, Büyük Krallık’ın sancaklarını taşıyan birlikler fark ediyor, her gün vatansever gençler orduya katılıyordu. Braidon bir haftadır diğer şehirlerdeki kalelerden adamlar topluyordu. Bir yandan da Mavi Diyarı ile barış görüşmeleri yapılıyordu. Mavi Diyarlılar barışa sıcak bakmıyor, belli ki Büyük Krallık’ın siyah ırkı mağlubiyete uğratacağını düşünüyor, ganimetten pay sahibi olmak istiyordu. iki devletle savaşmak zorunda kalan ordunun morali fazlasıyla bozuktu. Savaş alanındaki üstünlüğe rağmen alınan mağlubiyet, onları huzursuzlaştırmıştı. Sarayda da durum farksızdı. Kral hiç olmadığı kadar sinirliydi. Sadece Shank’la konuşuyor, onun önerilerini dinliyordu. Meclis görüşmelerine dahi katılmıyordu. Shank ve Tech, orduda ki üst düzey subaylarla savaş planları yapıyor, sonrada bu planları krala sunuyordu. Shank, krala savaş planları dışında birkaç öneri daha sunmuştu. Büyük Krallık derebeylerinden Cordian hanedanı siyah ırktan geliyordu ve yönettikleri şehrin halkı siyah ırktandı. Aynı zamanda Kralın ölmüş karısı, Lord Cordian’ın kardeşiydi. Kral, Shank’ın önerisiyle Cordian hanesine müttefiklik önermiş, 3 Şehrin Krallığı’na yardım ederlerse özgür bir şehir devleti olabilecekleri sözünü vermişti. Shank’ın ikinci önerisi ise Towen ve Pensa ile ilgiliydi. Shank, eğer Mountrol düşerse Towen’ın diğer iki şehirden ordu toplayarak bir ayaklanma düzenlemesini önermişti. En azından diğer 3 Şehrin Krallığı şehirlerinden olan Kontprev ‘de daha güvende olacaklarını söylemişti. Kral bu öneriyi de kabul etmişti. Herkesten habersiz Kontprev’de bir konak hazırlatmış, en güvenilir subayı olan Andrew’e onları koruması, ve eğer bir gün savaş olursa Towen’ın yanında savaşması için yüz kişilik bir birlik vermişti. Sonraki gece yarısı ise Sör. Andrew’in korumasında iki çocuğunu gizlice Mountrol’den göndermişti. Kral, eğer savaşta ölürse, sürgünde olan küçük kardeşinin dönüp tahtta hak iddia edeceğinden korkuyordu.
-
102.
+1Birkaç haftanın ardından Braidon,1.500 askerle birlikte Mountrol’e ulaşmıştı. Sınır gözcüleri ise 20.000 kişilik bir Büyük Krallık ordusunun toplandığından bahsediyordu. Ordu toplamak oldukça pahalıydı. Bu kadar büyük bir ordu toplamak Büyük Krallık için zor olmalıydı. 20.000 kişilik ordunun ilerleyişi sürerken, Büyük Krallık derebeyi Lord Cordian’dan cevap gelmişti. Lord, akrabalıklarına ve aynı atadan gelmelerine rağmen ittifakı reddetmişti. Kral, ordunun hazırlanmasını emretmiş, subaylar hazırlığa başlamıştı. Savaş konseyi, Mountrol Kalesi’nde beklemek yerine meydan savaşını tercih etmişti çünkü siyah ırkın diğerlerinden üstünlüğü iyi biniciler olmalarıydı. Siyah sancaklılar süvarileri sayesinde onlarca savaş kazanmıştı. Şimdide Shank, surların arkasında savaşmak yerine geniş düzlüklerde atlıların hızları sayesinde savaşı kazanma ihtimallerinin olduğundan bahsediyordu. Braidon bu fikri sevmişti fakat Tech kalede beklemelerinin gerektiğini savunmuştu. Kral, bu sefer yaşlı bilge Shank’ın sözlerini dikkate almıştı.
-
103.
+1Çok güzel bir hikayeye benziyor
-
104.
+1Tutar rez
-
105.
+1insan okuyacakta bune aq
-
106.
0William, büyük çukurlar kazdırmış, dinlerine uygun bir şekilde kayıplarını defnetmişti. 3 Şehrin Krallığı askerlerinin cesetlerini ise, akbabalara hediye ediyordu. Açıkta bırakılan cesetlerin kokusu, tüm Tepe Bölgesi’ni sarmıştı. William, ordusunu daha fazla burada tutamayacağını biliyordu. Cesetler sadece kokuya değil, hastalığa da sebep olabilirdi. Hastalıklar, hem ölümlere yol açacak, hem de diğerlerinin keyiflerini kaçıracaktı. Büyük Krallık askerleri, zafere rağmen mutlu değillerdi. 1.200 siyah zırhlıya karşılık, binden biraz az kayıp vermişlerdi ve 10 gündür, sadece cesetlerin kokusunun yayılmayacağı yerlere kadar ilerliyorlardı. William, yakın zamanda ordunun eve dönmesi için çabalıyordu.
Mountrol Sarayı’nın büyük sarayında 300 yıllık bir devlet geleneği sürüyordu. Fakat bir farklılık vardı. Taç takma töreni ilk defa Black ismini taşımayan bir kişi için düzenleniyordu. Yeni kral, bilge, zeki ve zengin Orwell olmuştu. Kral Dolfen’in Mountrol’ün fethinden sonra yaptırdığı tahtta oturuyor, kendisine bağlılık bildiren kale kumandanlarını ağırlıyordu. Yeni ordu komutanı Tech ise, ihtişamlı dik duruşuyla asil siyah ırkı yüceltiyordu. Orwell, başarmanın verdiği gurur ve kibirle gülümsüyor, küçük başına bol gelen tacını ikide bir eliyle düzeltiyordu. En baştan beri her şeyi o planlamıştı. insanlar tarafından hor görülen Tech’in kanına girmiş, başarılı subayları satın almış, krallığı kendine bağımlı kılmıştı. Zamanı geldiğinde ise kral ve ailesini Tech yardımıyla öldürmek istemiş fakat, 2. Ordu komutanlığı vaadiyle yola getirdikleri Rossfel, gürzüyle kralın kafasını parçalayamamıştı. Braidon’da kralın ailesini kurtarınca Somwelt Turnuvası saldırısı başarısız olmuş, bu sefer de uydurma bir parşömenle saldırıyı Lowhill( Mavi Diyarı) Devleti’nin üzerine yıkmışlardı. Bir kağıt parçasıyla, uzun barışı bozmuşlar, üstelik 3 Şehrin Krallığı ve Mavi Diyarı savaşırken, Büyük Krallık’la anlaşarak siyah zırhlıları iki ateşin arasına atmışlardı. Orwell, 3 Şehrin Krallığı tacı için, binlerce insanın ölümüne neden olmuştu. Her ne olursa olsun, Orwell, keskin zekası, insanları etkileme gücü, altınları ve entrikalarıyla tahtı ele geçirmişti. -
107.
0Sör. Andrew ve Prenses Pensa, ahşap köşkün gül bahçesinde yürüyordu. Yakışıklı Andrew, güzel prensese, çiçeklerle ilgili bahçıvan babasından öğrendiklerini anlatırken, prenses hayranlıkla onun keskin çene hatlarını izliyordu. Bu sırada bir uşak, koşarak onlara yaklaşmıştı.” Sör. Andrew, prensimiz sizi odasında bekliyor”. Andrew, priçesten özür dileyip, köşke yönelmişti. Köşke yürürken, uşaktan bir habercinin geldiğini öğrenmişti. Bu habercinin, savaşın sonucunu öğrenmek için anlaştıkları haberci olabileceğini anlayınca, adımları sıklaşmış, yüreği heyecanla sıkışmıştı. Kötü haberi Prens Towen’dan öğrendiğinde ise heyecanı, hüzne dönüşmüştü. Haberci onlara, Tech’in 5.000 askerle birlikte ihanet edip başkente döndüğünü, Braidon’un ölüp, Kral Felson Black’in esir düştüğünü bir bir anlatmıştı.Tümünü Göster
Mountrol surlarının kapısı, Tepe Savaşı’ndan 8 gün sonra Komutan Tech ve askerleri için açılmıştı. Tech’i, şehir yönetimini elinde tutan Orwell, kapıda karşılamıştı. Halk, bir yandan kayıplarına üzülüyor, bir yandan da dönenler için seviniyordu. Tech şehre girdiğinde büyük meydana yönelmiş, halkı selamlayarak Mountrol sokaklarında ilerlemişti. Onun hain olduğunu haykıran birkaç Mountrollü, Tech’in muhafızları tarafından susturulmuştu. Tech, meydana ulaştığında yüksek bir yere çıkıp, meydanda toplaşan halka seslenmeye başlamıştı. “ Yüce dağların çocukları! Siyah ırkın insanları! Karşınızda savaştan kaçan ve kralını geride bırakan bir adam olarak konuşuyorum. Bir siyah sancaklının en önemli varlığı onurudur. Karşınızda onurundan feragat etmiş bir adam olarak konuşuyorum” dinleyiciler arasında uğultular yükseliyordu. “Ama aynı zamanda bugün, 5.000 hayatı kurtaran bir adam olarak konuşuyorum. 5.000 annenin yavrusuna kavuşmasını sağlayan adam olarak konuşuyorum. Eğer bu adamlar ölseydi, bir hiç uğruna, sırf kralları istedi diye öleceklerdi.” Halkın arasında ki uğultu sesleri yükselmişti. insanlar “ Hain”, “Korkak”,” kancık herif” diye fısıldaşıyordu. Tech, tüm şiddetiyle devam ediyordu konuşmasına. “ Biliyorum. Savaşta ölmek, büyük bir şeref. Ama sizin oğullarınız bu şerefi tadıyorken, kralın oğlu keyif sürüyor olacaktı. Kral Felson için oğullarınızın hayatı, bir hiçti. Ama benim için değerli. Sizin oğullarınızın canı, dört çocuğumun canı kadar değerli benim için”. Her ne kadar onu açıkça desteklemeyi gururlarına yediremeseler de, hak veriyorlardı ona. Savaşta ölmeyi her ne kadar düşleseler de, bir hiç uğruna ölmek, onları rahatsız ediyordu. “ Bana hain, korkak, kaçak veya kahraman diyebilirsiniz ama bunlar umurumda değil. Ben, yalnızca 5.000 askerinin canını kurtaran bir komutanım”. Tech, sözlerini bitirdiğinde, ne bir uğultu, ne başka bir ses, her şey ölüm kadar sessizdi. Ta ki yaşlı bir kadın kalabalık içinden haykırana kadar. “ Peki ya diğerleri. Geride bıraktıkların “ Tech yüzünü yaşlı kadına çevirmiş ve kimsenin duyamayacağı şekilde fısıldamıştı. “ Şanslarına küssünler” -
108.
0Bunda bakalim
-
109.
0Baqarom sonra
-
110.
0
-
111.
0Okurum sonra
-
112.
0Seni mi kiricam rez
-
113.
0Ooo rez
-
114.
0Rezervasyon
-
115.
0Rezullah
-
116.
0Rezerve
-
117.
07 ayraç
-
118.
0BÖLÜM 5
TEPE SAVAŞI
Büyük Krallık alayı ve 3 Şehrin Krallığı alayı iki ordunun karşısında karşılaşmıştı. Büyük Krallık ordularının komutanı William, saygı dolu selamlaşmaların ardından asıl konuya gelmişti. “ Eli açık bir krallığa hizmet ediyorum Kral Black. Kralımız teslim olmanız halinde Mountrol lordu olarak Büyük Krallık’a hizmet etmenize izin verecektir” Kral, itici gülümsemesi ile başını eğmiş, gözünü toprağa dikmişti. “ Ben daha lütufkârım Komutan. Eğer ordularınızla birlikte topraklarımı terk eder ve kalelerimizi teslim ederseniz canınızı bağışlayacağım” William abartılı bir kahkaha atmıştı. “Duyduğuma göre Mavi Diyarlıların da canını bağışlamışsınız Kaçan Kral” Braidon sessizliğini bozmuştu. “Topraklarımızı koşarak terk edeceksin komutan” Herkes bakışlarını Braidon’a çevirmişti. “ 13 yaşında ki kızım bile senden uzun Lord meyve bıçağı. Cesaretini takdir ediyorum” Braidon boyu ile yapılan şakalara alışmıştı. “ Lord değilim, katilim”. Demişti ve konuşmaya başlayan krala dikkat kesilmişti. “ Bir gün tüm Ada topraklarına hükmedeceğinizi zannediyorsanız, yanılıyorsunuz. Siyah ırk asla özgürlüğünden vaz geçmeyecektir. Biz at üzerinde durabildiğimiz sürece savaşacağız” -
119.
07.000 kişilik siyah zırhlıların, 4.000’i süvari, 2.000’i piyade ve 1.000’i de okçuydu. Okçular savaş meydanını çevreleyen tepelere konuşlandırılmış, süvariler önde olmak üzere geri kalanlar savaş düzeni almıştı. Tech okçuların komutasına gönüllü olmuştu. Herkes bu durumu Tech’in savaştan korkmasına yorumluyor, Tech askerlere dalga konusu oluyordu. Braidon ise yine en önde savaşacaktı. Kral, muhafız birliğinin eşliğinde süvarilerle savaşırken, Shank savaşı geriden takip edecekti.
-
120.
0Yağmurlu bir kış gecesinde, Büyük Krallık birlikleri hücum düzeni almış, yavaş yavaş ilerliyordu. Kral, siyah sancaklı ordusunun önüne çıkmış ve haykırmaya başlamıştı. “ Siyah zırhlılar! gibik herifler çok kalabalık. Öldürmekten sıkılacağımız kadar kalabalıklar.” Kral duraklamış ve yutkunmuştu. “Eğer bir kez daha güneşin doğuşunu izlemek isteyen varsa, şansına küsmeli. Yarın çoğumuz ölü adamlar olacağız. Şu gibiklere ölümü ne kadar sevdiğimizi gösterelim” Kral sakince kılıcını çekip göğe doğrultmuştu. Siyah zırhlılarda krallarını izlemiş, haykırıp gülüşmeye başlamışlardı. Büyük Krallık askerleri üzerlerine akın ederken Braidon’da kılıcını çekmiş ve “ Kılıcı temiz ölen haindir!” diye bağırarak süvarilere hücum emrini vermişti. Büyük Krallık ordusunun, okçuların menziline girdiğine emin oldukları an, süvariler atlarını doludizgin sürmüşlerdi. Atlarını ölüme sürdüklerini biliyorlardı. Siyah zırhlılar için, vatanlarını korurken ölen kahramanlar olarak anılmaktan daha memnun edici bir şey yoktu. En önde gidenler, atlarıyla birlikte Büyük Krallık saflarına dalmıştı. Kargıları ile ölüm ve dehşet saçıyorlardı. Düşman o kadar kalabalıktı ki her atlının etrafını onlarca piyade sarıyor, büyük baltalı piyadeler birer birer siyah zırhlı süvarileri düşürüyordu. Büyük Krallık komutanı William, ordusunun en önünde savaşıyor, dev kılıcıyla süvarileri atlarından düşürüyordu. William devasa boyutlardaydı ve bir kas yığınıydı. iki metreden uzun boyu, geniş omuzları, güçlü kolları ve parlak kılıcı düşmanlarını titretecek kadar korkunçtu. 30’lu yaşlarda olmasına rağmen uzun sakalı beyazlamış, uzun saçları seyrekleşmişti. Kıllı ve güçlü vücudu nedeniyle “ Ayı William” olarak adlandırılmıştı.
başlık yok! burası bom boş!