-
201.
+1Kral’ın Büyük Krallık’a verdiği sert cevaplar bu sürede Büyük Krallık’ı hareketlendirmiş, Büyük Krallık ordu toplamaya başlamıştı. Kral yeniden bir ordu toplanması ve diğer iki şehirde ki toplam kuvvetin yarısının Mountrol’e getirilmesi için Braidon’u görevlendirmişti. Hızlıca ordu toplayıp bir savunma planı yapmaları gerekiyordu. Kral bu konuda Shank’a güvense de karşı karşıya kaldıkları durum çok tehlikeliydi ve kazanmaları neredeyse imkansızdı. Büyük Krallık ordusunda 25.000’den fazla asker vardı ve bu kendi kuvvetlerinden neredeyse dört kat büyük bir kuvvetle savaşacakları anldıbına geliyordu.
-
202.
0birazdan okurum
-
203.
+1Kral hüküm sürdüğü süre boyunca hiç büyük bir savaşa katılmamıştı. Halkı ve ordusu tarafından pek sevilmiyordu ve yanlış kararları büyük yıkımlara yol açıyordu. Shank yerine Orwell’a güvenmesi şimdi neredeyse krallığının yıkımına neden olacaktı. Henüz dört ay önceye kadar huzurlu bir hakimiyeti ve 20 yıl süren bir barış ortamı vardı. Sırf o, meclisindeki birkaç kişinin dolduruşuna geldi diye tüm Ada halkının huzuru bozulmuş, hanedanı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Tüm olanlardan Orwell’ı sorumlu tutuyordu. Eğer o savaşı desteklemeseydi Lowhill’e savaş açmayacaktı. Eğer Orwell, Büyük Krallık’a karşı başarılı bir diplomatik tutum belirleseydi Büyük Krallık 3 Şehrin Krallığı’nı işgal etmek için bu kadar istekli olmayacaktı. Orwell’ı cezalandırmak istiyordu fakat savaş döneminde altına oldukça fazla ihtiyacı vardı ve Orwell bu konuda krallığa faydası dokunan nadir adamlardandı.
-
204.
+1Başkent çok yoğun günler geçiriyordu. Sınır hatlarında ki gözcüler, Büyük Krallık’ın sancaklarını taşıyan birlikler fark ediyor, her gün vatansever gençler orduya katılıyordu. Braidon bir haftadır diğer şehirlerdeki kalelerden adamlar topluyordu. Bir yandan da Mavi Diyarı ile barış görüşmeleri yapılıyordu. Mavi Diyarlılar barışa sıcak bakmıyor, belli ki Büyük Krallık’ın siyah ırkı mağlubiyete uğratacağını düşünüyor, ganimetten pay sahibi olmak istiyordu. iki devletle savaşmak zorunda kalan ordunun morali fazlasıyla bozuktu. Savaş alanındaki üstünlüğe rağmen alınan mağlubiyet, onları huzursuzlaştırmıştı. Sarayda da durum farksızdı. Kral hiç olmadığı kadar sinirliydi. Sadece Shank’la konuşuyor, onun önerilerini dinliyordu. Meclis görüşmelerine dahi katılmıyordu. Shank ve Tech, orduda ki üst düzey subaylarla savaş planları yapıyor, sonrada bu planları krala sunuyordu. Shank, krala savaş planları dışında birkaç öneri daha sunmuştu. Büyük Krallık derebeylerinden Cordian hanedanı siyah ırktan geliyordu ve yönettikleri şehrin halkı siyah ırktandı. Aynı zamanda Kralın ölmüş karısı, Lord Cordian’ın kardeşiydi. Kral, Shank’ın önerisiyle Cordian hanesine müttefiklik önermiş, 3 Şehrin Krallığı’na yardım ederlerse özgür bir şehir devleti olabilecekleri sözünü vermişti. Shank’ın ikinci önerisi ise Towen ve Pensa ile ilgiliydi. Shank, eğer Mountrol düşerse Towen’ın diğer iki şehirden ordu toplayarak bir ayaklanma düzenlemesini önermişti. En azından diğer 3 Şehrin Krallığı şehirlerinden olan Kontprev ‘de daha güvende olacaklarını söylemişti. Kral bu öneriyi de kabul etmişti. Herkesten habersiz Kontprev’de bir konak hazırlatmış, en güvenilir subayı olan Andrew’e onları koruması, ve eğer bir gün savaş olursa Towen’ın yanında savaşması için yüz kişilik bir birlik vermişti. Sonraki gece yarısı ise Sör. Andrew’in korumasında iki çocuğunu gizlice Mountrol’den göndermişti. Kral, eğer savaşta ölürse, sürgünde olan küçük kardeşinin dönüp tahtta hak iddia edeceğinden korkuyordu.
-
205.
+1Birkaç haftanın ardından Braidon,1.500 askerle birlikte Mountrol’e ulaşmıştı. Sınır gözcüleri ise 20.000 kişilik bir Büyük Krallık ordusunun toplandığından bahsediyordu. Ordu toplamak oldukça pahalıydı. Bu kadar büyük bir ordu toplamak Büyük Krallık için zor olmalıydı. 20.000 kişilik ordunun ilerleyişi sürerken, Büyük Krallık derebeyi Lord Cordian’dan cevap gelmişti. Lord, akrabalıklarına ve aynı atadan gelmelerine rağmen ittifakı reddetmişti. Kral, ordunun hazırlanmasını emretmiş, subaylar hazırlığa başlamıştı. Savaş konseyi, Mountrol Kalesi’nde beklemek yerine meydan savaşını tercih etmişti çünkü siyah ırkın diğerlerinden üstünlüğü iyi biniciler olmalarıydı. Siyah sancaklılar süvarileri sayesinde onlarca savaş kazanmıştı. Şimdide Shank, surların arkasında savaşmak yerine geniş düzlüklerde atlıların hızları sayesinde savaşı kazanma ihtimallerinin olduğundan bahsediyordu. Braidon bu fikri sevmişti fakat Tech kalede beklemelerinin gerektiğini savunmuştu. Kral, bu sefer yaşlı bilge Shank’ın sözlerini dikkate almıştı.
-
206.
+2Büyük Krallık’ın büyük ordusu, Mountrol sınırına yaklaşmış, 3 Şehrin Krallığı’na ait iki sınır kalesini ele geçirmişti. Sınırda ki kalelerin ele geçirilip, 300 siyah zırhlının kılıçtan geçirildiği haberi, kısa sürede Mountrol’den ayrılan siyah sancaklı orduya ulaşmıştı. Alınan son haberlere göre 22.000 Büyük Krallık askeri, Ada üzerindeki en iyi kılıç ustası olan Komutan William önderliğinde yaklaşıyordu. Braidon Kral’a zekice bir öneri sunmuştu. Büyük Krallık ordusunu Tepe Bölgesi’nde beklemek ve okçu birliklerini, bölgedeki irili ufaklı tepelere yerleştirmek istiyordu. Büyük Krallık ordusunun hızlı ilerlemesi nedeniyle planı bozulan Shank ve kral bu öneriyi kabul etmişti. iki ordu üç günlük yolculuğun ardından Tepe Bölgesi’nde karşılaşmıştı.
-
207.
+1Çok güzel bir hikayeye benziyor
-
208.
0BÖLÜM 5
TEPE SAVAŞI
Büyük Krallık alayı ve 3 Şehrin Krallığı alayı iki ordunun karşısında karşılaşmıştı. Büyük Krallık ordularının komutanı William, saygı dolu selamlaşmaların ardından asıl konuya gelmişti. “ Eli açık bir krallığa hizmet ediyorum Kral Black. Kralımız teslim olmanız halinde Mountrol lordu olarak Büyük Krallık’a hizmet etmenize izin verecektir” Kral, itici gülümsemesi ile başını eğmiş, gözünü toprağa dikmişti. “ Ben daha lütufkârım Komutan. Eğer ordularınızla birlikte topraklarımı terk eder ve kalelerimizi teslim ederseniz canınızı bağışlayacağım” William abartılı bir kahkaha atmıştı. “Duyduğuma göre Mavi Diyarlıların da canını bağışlamışsınız Kaçan Kral” Braidon sessizliğini bozmuştu. “Topraklarımızı koşarak terk edeceksin komutan” Herkes bakışlarını Braidon’a çevirmişti. “ 13 yaşında ki kızım bile senden uzun Lord meyve bıçağı. Cesaretini takdir ediyorum” Braidon boyu ile yapılan şakalara alışmıştı. “ Lord değilim, katilim”. Demişti ve konuşmaya başlayan krala dikkat kesilmişti. “ Bir gün tüm Ada topraklarına hükmedeceğinizi zannediyorsanız, yanılıyorsunuz. Siyah ırk asla özgürlüğünden vaz geçmeyecektir. Biz at üzerinde durabildiğimiz sürece savaşacağız” -
209.
07.000 kişilik siyah zırhlıların, 4.000’i süvari, 2.000’i piyade ve 1.000’i de okçuydu. Okçular savaş meydanını çevreleyen tepelere konuşlandırılmış, süvariler önde olmak üzere geri kalanlar savaş düzeni almıştı. Tech okçuların komutasına gönüllü olmuştu. Herkes bu durumu Tech’in savaştan korkmasına yorumluyor, Tech askerlere dalga konusu oluyordu. Braidon ise yine en önde savaşacaktı. Kral, muhafız birliğinin eşliğinde süvarilerle savaşırken, Shank savaşı geriden takip edecekti.
-
210.
0Yağmurlu bir kış gecesinde, Büyük Krallık birlikleri hücum düzeni almış, yavaş yavaş ilerliyordu. Kral, siyah sancaklı ordusunun önüne çıkmış ve haykırmaya başlamıştı. “ Siyah zırhlılar! gibik herifler çok kalabalık. Öldürmekten sıkılacağımız kadar kalabalıklar.” Kral duraklamış ve yutkunmuştu. “Eğer bir kez daha güneşin doğuşunu izlemek isteyen varsa, şansına küsmeli. Yarın çoğumuz ölü adamlar olacağız. Şu gibiklere ölümü ne kadar sevdiğimizi gösterelim” Kral sakince kılıcını çekip göğe doğrultmuştu. Siyah zırhlılarda krallarını izlemiş, haykırıp gülüşmeye başlamışlardı. Büyük Krallık askerleri üzerlerine akın ederken Braidon’da kılıcını çekmiş ve “ Kılıcı temiz ölen haindir!” diye bağırarak süvarilere hücum emrini vermişti. Büyük Krallık ordusunun, okçuların menziline girdiğine emin oldukları an, süvariler atlarını doludizgin sürmüşlerdi. Atlarını ölüme sürdüklerini biliyorlardı. Siyah zırhlılar için, vatanlarını korurken ölen kahramanlar olarak anılmaktan daha memnun edici bir şey yoktu. En önde gidenler, atlarıyla birlikte Büyük Krallık saflarına dalmıştı. Kargıları ile ölüm ve dehşet saçıyorlardı. Düşman o kadar kalabalıktı ki her atlının etrafını onlarca piyade sarıyor, büyük baltalı piyadeler birer birer siyah zırhlı süvarileri düşürüyordu. Büyük Krallık komutanı William, ordusunun en önünde savaşıyor, dev kılıcıyla süvarileri atlarından düşürüyordu. William devasa boyutlardaydı ve bir kas yığınıydı. iki metreden uzun boyu, geniş omuzları, güçlü kolları ve parlak kılıcı düşmanlarını titretecek kadar korkunçtu. 30’lu yaşlarda olmasına rağmen uzun sakalı beyazlamış, uzun saçları seyrekleşmişti. Kıllı ve güçlü vücudu nedeniyle “ Ayı William” olarak adlandırılmıştı.
-
211.
0Kral atının sırtında, kılıcını etrafa savuruyor, muhafız birliğinin koruması altında, ön saflarda savaşıyordu. Braidon, bölgeye adını veren tepenin önünde, etrafını saran düşmanlarını birer birer yere seriyordu. Rodier ve emrindeki muhafızlar ise kralın etrafında geniş bir çember oluşturmuşlar, kralın büyük bir düşman dalgasıyla karşılaşmasını önlüyordu. Büyük Krallık okçuları, arka hatlardaki süvarileri ok yağmuruna tutarken, siyah zırhlı okçular gizlendikleri tepenin arkasında saklanmaya devam ediyordu. Braidon fırsat buldukça tepeye bakıyor, okçuların ortaya çıkmadığını görünce Tech’e küfürler savuruyordu. Planlarına göre okçular, iki ordu karşılaştığı an ortaya çıkacaktı fakat neredeyse yarım saattir savaşmalarına rağmen okçular saklanmaya devam ediyordu. Büyük Krallık komutanı Ayı William savaş hattından kopmuş, siyah sancaklı ordunun derinlerine inmişti. Her savaşta böyle yapıyordu. Ordusundan kopuk bir şekilde, ufak bir birlikle düşman hatlarının düzenini bozmak için arka hatlara ilerler, cesaretini her fırsatta ordusuna gösterirdi.
-
212.
0Rodier, atıyla sabit duruyor, üzerine koşan düşmanlarını kılıcını savurarak yere seriyordu. Kral, savaş hattının gerisinde kaldığını anlayınca Rodier’a ilerlemelerini emretmişti. Rodier genç yaşında, bütün tecrübesizliğine rağmen görevini yerine getirmeye çalışıyordu fakat kralı korumak gittikçe zorlaşıyordu. Emrindeki muhafızlar azalıyor, kalanlar da yorgun düşüyordu. Braidon, Lostwood Savaşı’nda ki başarısızlığını Tepe Savaşı’nda telafi ediyordu. Henüz önemli bir yara almamıştı ama bir düşman piyade baltasını atına saplamıştı. Braidon yaya kalmaktan nefret etse de, atından düşmektense inmeyi tercih etmiş, çevik bir hareketle yaralı atından atlamıştı. Doğrulduğunda üç baltalıyla karşı karşıya gelmişti. Kılıcını o kadar hızlı kullanıyordu ki baltalılar kılıcı takip edemiyordu bile. Tüm gücüyle üzerine atılan bir baltalıyı boynundan tutmuş ve kafasına saplanmak üzere olan bir başka baltaya siper etmişti. Baltasını arkadaşının kafasına saplayan Büyük Krallık’lı, kılıcı çekene kadar bağırsaklarını dışarıya çıkartmıştı Braidon. Ön saflarda savaş tüm şiddetiyle sürerken, saldırmak için doğru anı bekleyen siyah zırhlı piyadelerde bir karışıklık vardı. Tech ve bin okçusu tepeden iniyordu. Shank ne olduğuna anlam veremeden atına atlamış ve dörtnala sürmüştü. Bir yandan süvari subaylar “ geri çekiliyoruz” diye bağırıyorlar, birliklerini bir arada tutuyorlardı. Arka hatlarda bunlar yaşanırken, Braidon köşeye sıkışmış, etrafı sarılmıştı. Etrafını saran düşmanlarının balta ve kılıçlarını şimşek hızıyla savuşturuyor, bulduğu her fırsatta kılıcını onları uzaklaştıracak şekilde savuşturuyordu. Baltasını çift eliyle kavrayan bir piyadeyi tekmesiyle uzaklaştırmış, bir diğerinin boğazına ise sol elindeki bıçağını saplamıştı. Arkasından bir piyade diz kapağının arkasına vurmuş, Braidon bu darbeyle dizlerinin üstüne çökmüştü. Kafasını bedeninden ayırmak için kılıcını savuran bir Büyük Krallıklı askerin hamlesinden eğilerek sıyrılmış ve askerin üzerine atlayarak bıçağını boğazına geçirmişti. Ayağa yeniden kalkmaya yeltendiğinde çekiçli bir asker çekicini ona savurmuş, Braidon geriye çekilerek bu hamledende sıyrılmıştı. ikinci kez doğrulmaya çalıştığında ise çekiçli asker çekicini, kafasının sağ tarafına geçirmişti. Aldığı darbeyle yere serilen Braidon’un miğferi parçalanmış, miğferin parçaları yüzüne saplanmıştı. Sağ kaşının çevresinde, avuç içi büyüklüğünde bir bölgede yara izleri oluşmuştu. Braidon’un gözleri kararmıştı ve bilincini kaybediyordu. Düşman askerleri onun öldüğünü düşünüp onun etrafından dağılmıştı bile. Kısa süre sonra gözleri tamamen kapanmış, bilinci kaybolmuştu.Tümünü Göster
-
213.
03 Şehrin Krallığı subayları bir bir geri çekiliyordu. Kral neler olduğuna anlam verememiş, komutan Braidon’un yokluğu ise hissedilmişti. Shank kaçan piyade ve okçulara engel olamamıştı. Tech kaçan askerleri komutasına almış, savaş meydanına gönderdiği atlılarla geri çekildikleri haberini yaymıştı. Subaylar ardı ardına ihanet ederken, savaşan atlılar komutansız kalmış, bu durum belirsizliğe yol açmıştı. Askerler, Braidon’un öldüğünü, komutansız kaldıklarını duyurmaya başlamıştı. Kral ise kime güveneceğini şaşırmış vaziyetteydi. Güvendiği subaylar arkalarına bakmadan kaçıyor, ihanet ediyordu. Ordu için bir komutan gerekliydi. Güvenilir bir komutan. Kral kararını vermiş ve atını Rodier’a sürmüştü. Rodier, sayıları iyice artan baltalılarla mücadele ederken kral onu vekil ordu komutanı ilan etmiş, orduya önderlik etmesi için ön safa yollamıştı. Rodier üstlendiği yükler yetmezmiş gibi bir de ordu komutanlığı görevini üstlenmişti. Aslında bundan gurur duyuyordu. 6 ay önce sıradan bir muhafız iken şimdi 3 Şehrin Krallığı ordularını yönetecekti. . Kral, Rhys’ı Tech’i bulması ve kaçan birliklerin geri dönmesini sağlaması için yollamıştı. Rodier ön saflara ulaşamadan Ayı William ve öncü birliğiyle karşılaşmıştı. Askerlerin çoğu yeni komutandan komutlar beklerken, Rodier’ın orduyu yönetmek için önünde koca bir engel duruyordu. Rodier Eraster tüm cesaretini toplamış, atını daha da hızlandırarak William’ın birliğine yönelmişti. William’ın askerleri de onun etrafına bir çember kurmuş, onu koruyordu. Rodier ilk önce at üstünde kılıcını savurarak bir baltalı Büyük Krallık askerinin kolunu koparmış, bir diğerinin ise gövdesinde derin bir yarık açmıştı. Koruma çemberini aşan Rodier William’ı görmüş, atını ona doğru sürmüştü. Gelen atlıyı fark eden Ayı William dev kılıcını iki eliyle tutarak Rodier’ı beklemeye başlamıştı. Nihayet Rodier yaklaştığında kılıcını savurmaya hazır bir şekilde kaldırmış, fakat bu sırada William dev kılıcını Rodier’ın atına geçirmişti. Ön ayakları kopan at yere yığılmış, Rodier yuvarlanarak ıslak toprağa düşmüştü. William atından düşen Rodier’a yönelmiş, bu sırada önüne çıkan bir siyah zırhlıyı bir yumrukla yere sermişti. Rodier, kan ve yağmur kokan yumuşak toprağa sırt üstü uzanıyordu. Miğferinin arasından sızan kan, toprağa dökülüyordu. Rodier yolun sonuna geldiğinin farkındaydı. Kısa süre sonra Ayı William başucunda duruyordu. William kılıcını yeniden çift eliyle kavramış ve Rodier’ın karnına saplamıştı. Rodier’ın gözleri iyice açılmış, ağzından boşanan kanlar boğazından vücuduna akmaya başlamıştı.Tümünü Göster
-
214.
0Binlerce asker kaçmış, siyah zırhlılar bir avuç kalmıştı. Shank her şeyi anlamıştı. “ Hain Tech.” Diye fısıldayıp durmuştu kendi kendine. Kralın etrafı sarılmış, Büyük Krallık ordusu oldukça ilerlemişti. Bu sırada bir yüz başı ve beş on arkadaşı Büyük Krallık ordusu gelmeden William’ın katliamından yaralı çıkanları topluyordu. Yüzbaşı atıyla gezinirken Rodier’ı fark etmiş ve Rodier’ı sırtlayıp ata yükleyerek, atını tepelerin ardına sürmüştü. Ufak tefek siyah zırhlı birlikler etrafa kaçışıyor, 5.000’den fazlası da Tech’in komutasında Mountrol’e dönüyordu. Kral, sadık muhafızlarıyla savaşmaya devam etmeye çalışıyordu fakat tüm umudu tükenmiş, üzüntüye gark olmuştu. Kaybetmek veya ölmek değildi onu üzen. Ordusu onu terk etmişti. Komutanları ona ihanet etmişti. Tech belki de görevini yerine getirseydi, savaş kazanılacaktı. Kral bunu hatırladıkça Tech’e küfürler yağdırıyordu. Bu esnada yine beklenmedik bir şey olmuştu. 80 atlı savaş alanına yeniden dönüyordu. 80 cesur adam, krallarını geri almak için dönüyordu. En önlerinde ise bir efsane at koşturuyordu. Bir zamanların en iyisi, Kevın Shank. 70 yaşında olmasına rağmen kralı için kılıç kuşanmış, şimdi de 22.000 düşmanının üzerine akın ediyordu. Kralın çevresi baş edemeyecekleri kadar kalabalıktı. Kısa süre içinde muhafızların çoğu düşmüştü bile. 80 atlı ise baltalıların arasına hızlıca dalmış fakat sert bir müdahale ile karşılaşmışlardı. Savaşmaktan yorgun düşen Kral Felson, atının üzerinden düşüp yere kapaklanınca, esir düşmüştü. Kendisine karşı öfkeli kral, atının üzerinde duramadığı için utanç duyuyordu. William’a söylediği söz gelmişti aklına. “Biz, at üzerinde durabildiğimiz sürece savaşacağız”. Artık kral, atının üzerinde duramıyordu. Savaş bitmişti. Shank ve askerleri de düşmanın karşısında direnemiyordu. Sayıları otuzdan biraz azdı artık. Geri kalanların da neredeyse yarısı yaya kalmıştı. Shank, altı yıldır adam akıllı bir dövüşe katılmamıştı ve güçsüzleşen kolları onu yavaşlatmıştı. Üç baltalıyı canından etmesine rağmen tatmin olmuyor, daha da şiddetle savaşıyordu. Atının huysuzluğundan, onun birazdan yere yığılacağını anlıyordu. Bir atın ölümüne defalarca şahit olmuştu ve atın hareketlerinden ne kadar dayanacağını hissedebiliyordu. Atından düşmek istemediğinden sert bir atlayışla o da atından inmişti. Doğrulduğunda yanında beş yaya siyah zırhlı daha vardı. 80 kişiden yalnızca altısı kalmıştı. Etrafları iki yüzden fazla Büyük Krallık askeriyle çevriliydi. Shank, yaşdıbına layık bir ölümü olacağı için mutluydu. Yatağında ölmek ona göre değildi zaten. Etraflarını saran düşmanları atıldığında, 6 cesur adam hareketlenmişti. Shank, yirmi yıldır sahiplendiği kılıcıyla baltalılara karşılık veriyordu. Siyah zırhlıların ikisi çok dayanamamış, erkenden can vermişti. Shank ise üçün canını almıştı bile. En büyük avantajı olan hızı körelse bile, refleksleri birçok askerden iyiydi. Baltasını üzerine savuran bir baltalıdan, kıvrak bir hareketle sıyrılmış ve böğrüne kılıcını saplamıştı. Bir başka baltalı ise baltasını üzerine savurmuş, yaşlı adamın karnına ince bir çizik atmıştı. Geriye sadece Shank kaldığında, bir Büyük Krallık subayı Shank’ın baldırına kılıcını saplamış, bir diğeri acıyla haykıran yaşlı adamın boğazını vücudundan ayırmıştı. Shank’ın, yaşlı ve soylu vücudu, kafasız bir şekilde toprağa düşmüş, kanı boğazını kesen askerin eline ve yüzüne sıçramıştı. Bir kahraman daha, savaşarak, onuruyla can vermişti.Tümünü Göster
-
215.
0Rezervasyon 12
-
216.
0BÖLÜM 6
YAŞASIN YENi KRAL
Yüzbaşı Richard, sırtını bir ağaca yaslamış, kayalıkların üzerinden cesetleri toplayan Büyük krallık askerlerini izliyordu. Askerlerin neşesi beş yüz metre uzaktan dahi anlaşılıyordu. Yaşlı doktor Ashton, yavaşça ona yaklaşmıştı. “ ikisi daha öldü.” Richard yüzünü ekşitip, doktora dönmüştü. “ Onun durumu nasıl ?”. “ Henüz ölmedi.” Doktor kaçamak bakışlar atıyordu. “ Kurtulacak mı ?”. Doktor kaçırdığı gözlerini bu sefer yüzbaşının gözlerine dikmişti. “ Eğer kurtulursa, bir mucizeye şahit oluruz.”
Somwelt Turnuvası’nda Kral Black’i kurtarıp, Rodier’la birlikte Rossfel’i öldüren Marcus, Lowhill’de geçirdiği sıkıcı günlerden bir an önce kurtulmak istiyordu. Savaşmak için geldiği şehrinde sadece düşmanın kaçışını izleyebilmişti. Üstelik birkaç kişi tarafından hain ilan edilmişti. Bir mızraklı onu uykusunda boğmaya çalışmış, bir diğeri öldürmekle tehdit etmişti. Aslında haklı sayılırlardı. Sonuçta şehrini yok etmeye gelen bir kralın hayatını kurtarmıştı. Bir kez daha Somwelt Turnuvası’na dönebilseydi, Kral Felson’un kafasını bizzat kendi koparırdı. O an aklında sadece o arenadan sağ ve özgür olarak çıkmak vardı ve kralı kurtarmanın onu özgür bir adam yapacağını biliyordu. Marcus, Mavi Diyarı’nda daha fazla kalamayacağının farkındaydı. Mountrol’de bulunan bahçesine de dönemezdi çünkü bölge halkı Lostwood Savaşı’nda, Mavi Diyarı’na desteğe gidenlerin arkasında bıraktıkları malları yağmalamışlardı. Geriye tek seçeneği kalıyordu. Lowhill’den ayrılıp, özgür bir adam olarak, Kılıç Kardeşliği’ne katılacaktı. -
217.
0Sör. Andrew ve Prenses Pensa, ahşap köşkün gül bahçesinde yürüyordu. Yakışıklı Andrew, güzel prensese, çiçeklerle ilgili bahçıvan babasından öğrendiklerini anlatırken, prenses hayranlıkla onun keskin çene hatlarını izliyordu. Bu sırada bir uşak, koşarak onlara yaklaşmıştı.” Sör. Andrew, prensimiz sizi odasında bekliyor”. Andrew, priçesten özür dileyip, köşke yönelmişti. Köşke yürürken, uşaktan bir habercinin geldiğini öğrenmişti. Bu habercinin, savaşın sonucunu öğrenmek için anlaştıkları haberci olabileceğini anlayınca, adımları sıklaşmış, yüreği heyecanla sıkışmıştı. Kötü haberi Prens Towen’dan öğrendiğinde ise heyecanı, hüzne dönüşmüştü. Haberci onlara, Tech’in 5.000 askerle birlikte ihanet edip başkente döndüğünü, Braidon’un ölüp, Kral Felson Black’in esir düştüğünü bir bir anlatmıştı.Tümünü Göster
Mountrol surlarının kapısı, Tepe Savaşı’ndan 8 gün sonra Komutan Tech ve askerleri için açılmıştı. Tech’i, şehir yönetimini elinde tutan Orwell, kapıda karşılamıştı. Halk, bir yandan kayıplarına üzülüyor, bir yandan da dönenler için seviniyordu. Tech şehre girdiğinde büyük meydana yönelmiş, halkı selamlayarak Mountrol sokaklarında ilerlemişti. Onun hain olduğunu haykıran birkaç Mountrollü, Tech’in muhafızları tarafından susturulmuştu. Tech, meydana ulaştığında yüksek bir yere çıkıp, meydanda toplaşan halka seslenmeye başlamıştı. “ Yüce dağların çocukları! Siyah ırkın insanları! Karşınızda savaştan kaçan ve kralını geride bırakan bir adam olarak konuşuyorum. Bir siyah sancaklının en önemli varlığı onurudur. Karşınızda onurundan feragat etmiş bir adam olarak konuşuyorum” dinleyiciler arasında uğultular yükseliyordu. “Ama aynı zamanda bugün, 5.000 hayatı kurtaran bir adam olarak konuşuyorum. 5.000 annenin yavrusuna kavuşmasını sağlayan adam olarak konuşuyorum. Eğer bu adamlar ölseydi, bir hiç uğruna, sırf kralları istedi diye öleceklerdi.” Halkın arasında ki uğultu sesleri yükselmişti. insanlar “ Hain”, “Korkak”,” kancık herif” diye fısıldaşıyordu. Tech, tüm şiddetiyle devam ediyordu konuşmasına. “ Biliyorum. Savaşta ölmek, büyük bir şeref. Ama sizin oğullarınız bu şerefi tadıyorken, kralın oğlu keyif sürüyor olacaktı. Kral Felson için oğullarınızın hayatı, bir hiçti. Ama benim için değerli. Sizin oğullarınızın canı, dört çocuğumun canı kadar değerli benim için”. Her ne kadar onu açıkça desteklemeyi gururlarına yediremeseler de, hak veriyorlardı ona. Savaşta ölmeyi her ne kadar düşleseler de, bir hiç uğruna ölmek, onları rahatsız ediyordu. “ Bana hain, korkak, kaçak veya kahraman diyebilirsiniz ama bunlar umurumda değil. Ben, yalnızca 5.000 askerinin canını kurtaran bir komutanım”. Tech, sözlerini bitirdiğinde, ne bir uğultu, ne başka bir ses, her şey ölüm kadar sessizdi. Ta ki yaşlı bir kadın kalabalık içinden haykırana kadar. “ Peki ya diğerleri. Geride bıraktıkların “ Tech yüzünü yaşlı kadına çevirmiş ve kimsenin duyamayacağı şekilde fısıldamıştı. “ Şanslarına küssünler” -
218.
0William, büyük çukurlar kazdırmış, dinlerine uygun bir şekilde kayıplarını defnetmişti. 3 Şehrin Krallığı askerlerinin cesetlerini ise, akbabalara hediye ediyordu. Açıkta bırakılan cesetlerin kokusu, tüm Tepe Bölgesi’ni sarmıştı. William, ordusunu daha fazla burada tutamayacağını biliyordu. Cesetler sadece kokuya değil, hastalığa da sebep olabilirdi. Hastalıklar, hem ölümlere yol açacak, hem de diğerlerinin keyiflerini kaçıracaktı. Büyük Krallık askerleri, zafere rağmen mutlu değillerdi. 1.200 siyah zırhlıya karşılık, binden biraz az kayıp vermişlerdi ve 10 gündür, sadece cesetlerin kokusunun yayılmayacağı yerlere kadar ilerliyorlardı. William, yakın zamanda ordunun eve dönmesi için çabalıyordu.
Mountrol Sarayı’nın büyük sarayında 300 yıllık bir devlet geleneği sürüyordu. Fakat bir farklılık vardı. Taç takma töreni ilk defa Black ismini taşımayan bir kişi için düzenleniyordu. Yeni kral, bilge, zeki ve zengin Orwell olmuştu. Kral Dolfen’in Mountrol’ün fethinden sonra yaptırdığı tahtta oturuyor, kendisine bağlılık bildiren kale kumandanlarını ağırlıyordu. Yeni ordu komutanı Tech ise, ihtişamlı dik duruşuyla asil siyah ırkı yüceltiyordu. Orwell, başarmanın verdiği gurur ve kibirle gülümsüyor, küçük başına bol gelen tacını ikide bir eliyle düzeltiyordu. En baştan beri her şeyi o planlamıştı. insanlar tarafından hor görülen Tech’in kanına girmiş, başarılı subayları satın almış, krallığı kendine bağımlı kılmıştı. Zamanı geldiğinde ise kral ve ailesini Tech yardımıyla öldürmek istemiş fakat, 2. Ordu komutanlığı vaadiyle yola getirdikleri Rossfel, gürzüyle kralın kafasını parçalayamamıştı. Braidon’da kralın ailesini kurtarınca Somwelt Turnuvası saldırısı başarısız olmuş, bu sefer de uydurma bir parşömenle saldırıyı Lowhill( Mavi Diyarı) Devleti’nin üzerine yıkmışlardı. Bir kağıt parçasıyla, uzun barışı bozmuşlar, üstelik 3 Şehrin Krallığı ve Mavi Diyarı savaşırken, Büyük Krallık’la anlaşarak siyah zırhlıları iki ateşin arasına atmışlardı. Orwell, 3 Şehrin Krallığı tacı için, binlerce insanın ölümüne neden olmuştu. Her ne olursa olsun, Orwell, keskin zekası, insanları etkileme gücü, altınları ve entrikalarıyla tahtı ele geçirmişti. -
219.
0Rezervasyon
başlık yok! burası bom boş!