-
26.
0Annesi balina avcıları tarafından öldürülen yavru balina Atlas Okyanusu’nda yüzerken etrafını yirmi kadar köpekbalığı sardı. Başkan köpekbalığı yavru balinanın yanına gelerek: “ Seni tanıyorum ve durumunu çok iyi anlıyorum yavru balina. Ama üzülmekle eline bir şey geçmez. Anneni insanlar öldürdü. Sen bunu onların yanına bırakmamalısın. Annenin intikdıbını almalısın. Biz senin dostunuz. Sana öldürmeyi öğretip, insanların üstüne salacağız. Çok yakında insanlar yavru balinayı tanıyıp, ondan korkacaklar “ dedi.Tümünü Göster
“ Annemi yerler mi insanlar? “ diye sordu yavru balina.
“ Yerler yavrum. insanlar acımasızdır. Onlar dünyadaki tüm canlıları acımasızca öldürürler. Hoş, insanlar birbirlerine karşı da acımasızdır. Ben buralarda çok gördüm gemiler içinde savaşan insanları. Dedem insanların toprak üstünde de savaştıklarını söylerdi. Savaşı kazanan kahraman olurmuş. “
“ insanlar kötü yaratık desene? “
“ Hem de çok kötü yaratık. “
“ O zaman beni annesiz bırakan, bana günlerce gözyaşı döktüren insanları cezalandıracağım, ama bunu nasıl yapacağımı bilemiyorum. “
“ Öğrenirsen bilirsin. Haydi, yavrucuk peşimden gel. Siz de peşimden gelin köpek kardeşlerim. Derinlikler bizi bekliyor. “
Aradan bir ay geçti. Bu sürede köpekbalıkları bildikleri öldürme yöntemlerini yavru balinaya öğrettiler. Hedef, insanların toplu halde yüzdükleri plajlar olacaktı. Plajlar, insan kanına boyanacaktı. Yavru balina, öldürürüm, parçalarım, diyordu ama onu plaja salmadan önce bir deneme yapmalıydı. Bakalım öldürebilecek miydi? Beş köpekbalığı yalnız yüzen insan aramaya başladı. Deniz fenerinin yakınında bir çocuk yüzüyordu. ilk kurban o olacaktı. Köpekbalıkları sahilden uzak kaldılar. Çocuğu ürkütmek istemiyorlardı. Yavru balina hızla çocuğa doğru yüzmeye başladı. Fenerin oralar derin demişti köpekbalıkları, çocuk demek ki, usta yüzücüydü. Yoksa onun ne işi vardı böyle derin yerde. Yavru balina kafasını suyun üstüne çıkardı, daha sonra gövdesi ve kuyruğu göründü. Çocuk, yavru balinayı hemen fark etti. Derin bir nefes alıp suya daldı. Balina yavruydu ama dört metre boyundaydı. Sahile doğru yüzmeye kalksa bunu başaramazdı, çünkü yavru balina ondan çok daha hızlıydı. Yetişmesi an meselesiydi. Bundan dolayı çocuk sahile paralel yüzüyordu. Yavru balina çocuğa yetişti, bir süre onunla yan yana yüzdü ve aniden dönerek ağzını açıp kapadı. Yavru balina köpekbalıklarının yanına döndüğünde:
“ Görevimi başardım. Çocuğun işi tamam “ dedi.
“ Çocuğu parçaladın mı? “ diye sordu, başkan köpekbalığı.
“ Hayır, parçalamadım “ dedi yavru balina.
“ Parçalamadın mı? O zaman ne yaptın? “
“ Çocuğu yuttum. “
“ Yuttun mu? “
“ Evet, yuttum…Çocuk şimdi midemde. “
“ Öyle veya böyle, çocuğu öldürmüşsün işte. Seni kutlarım yavru balina. Biz yarın uzaklara gidip bir toplantıya katılacağız. Birkaç gün yokuz. Sen şu ilerdeki plaja git, yakaladığını ister parçala, ister yut. Sıradan bütün plajları dolaş. insanlara acıma yok. “
Köpekbalıkları döndüğünde yavru balinayı buldular. Yavru balina yirmi insanı acımadan öldürdüğünü, insanların plajlara çıkamadığını, etrafa korku saldığını söyledi. Köpekbalıkları bu habere çok sevindiler. Ertesi gün bir köpekbalığı deniz fenerinin yakınındaki sahilde yavru balinanın yuttum dediği çocuğu gördü. Başkanı bularak durumu anlattı. Başkan, bunun üzerine çok sinirlendi. Nefretle yavru balinanın üstüne gitti:
“ Hani yutmuştun o çocuğu, bak fenerin oradaymış. Sen bizimle dalga mı geçiyorsun? “ Köpekbalıklarının etrafını sardığını gören yavru balina:
“ Şey, yutmuştum ama hazmedemedim, kusuverdim. Çocuk midemi tekmelemişti. “
“ Sus, yalancı seni, çocuğu yutmadın, plajlara saldırmadın, bütün plajlar dolu. Hani plajlara kimse çıkamıyordu, hani etrafa korku salmıştın. Yalan, hepsi yalan. Madem öldüremiyorsun, ölürsün. Şimdi seni…”
Başkan köpekbalığı sözlerini tamamlayamadı, çünkü yavru balina:
“ Beni ne yaparsın? Sıktın artık, çekil önümden “ dedikten sonra, ona sert bir kafa vurarak denizin derinliklerine yolladı.
Yavru balinanın önü açılmıştı. Gücünün yettiği kadar hızlı yüzmeye başladı. Karşısı sahildi. Artık geriye dönüş yoktu. Peşinde sürüyle köpekbalığı vardı. Yakalarlarsa parçalarlardı. Yavru balina kendini sahile zor attı. Debelendi kumun üstünde biraz daha, biraz daha ilerledi. Gücü tükenince başını sıcacık kumun üstüne bıraktı. Çocuk yavru balinayı tanımıştı. Onun yanına geldi:
“ Ne oluyor, yavru balina? Neden sahile çıktın? “
“ Oh, sen miydin? Nasılsın çocuk? Adın neydi senin? “
“ Benim adım Mark. iyiyim de burada ne işin var? “
“ Benim adım de Sili. Geçenlerde tanışmıştık, hatırladın mı? “
“ Hatırladım. Bir süre yan yana yüzmüştük, sonra sen gitmiştin. Üstüme gelirken beni yiyeceksin sanıp korkmuştum.”
“ Kim? Ben mi seni yiyecektim? O bir şakaydı. Seni korkuttuğum için özür dilerim. Beni affet.”
“ Affettim gitti. Anlat bakalım Sili, neler oluyor? Neden denizde değil de buradasın? “
Yavru balina olanları anlattıktan sonra:
“ Ya, işte böyle Mark, köpekbalıkları peşimde, sayıları yirmiden fazla. Onlarla yalnız başıma çarpışamam. Acı gerçek ama benim için böylesi daha iyi olacak. “
“ Köpekbalıkları toplantıya gittiğinde kaçıp gitseydin uzaklara veya balinalardan yardım isteseydin? “
“ Kaçsam kısa zamanda yakalanırdım. Kurtuluşu yoktu. Okyanustaki bütün köpekbalıkları peşime düşerdi. Balinalardan yardım isteyemezdim, çünkü bu korkunç bir savaşın başlangıcı olurdu. Yüzlerce balina ve köpekbalığı birbirine girerdi. Arada belki ben de ölürdüm. Oysa şimdi sadece ben ölüyorum, hiçbir balinayı tehlikeye atmıyorum. Bir benim için başkalarının keyfini kaçıramam. Sili ölürse kıyamet kopmaz. Hayat devam eder. Dünya uzayda nokta kadar, fakat Sili dünyada nokta kadar bile değil. “
“ Annen yaşasaydı köpekbalıkları sana sokulamazdı. Bu duruma düşmezdin. “
“ Onun orası öyle de annemi insanlar öldürdü. Asıl suçlu annemi öldüren insanlar. Mark, sence insanlar annemi neden öldürdü? “
“ Kazanç uğruna. Bazıları kendileri kazansın diye can alıyorlar. Öldürürken düşünmezler ki, balinanın yavrusu ne olacak? Yavru annesiz ne yapacak? Örneğin; annesiz, babasız bir çocuk ne olur, ne yapar, nasıl yaşar? Çocukken bunu düşünen biri büyüdüğünde diğer canlıların hayatına saygı duyar, onlara zarar vermez. Tanrı şahidimdir ki, ben insan olsun, diğer canlı varlıklar olsun hiçbirine zarar vermeyeceğim. Yemin ediyorum. “
“ Seni seviyorum, Mark.”
“ Ben de seni seviyorum, Sili. “ -
27.
0@1 sende üveysin evladım
-
28.
0@6 boşaldım
-
29.
0ben bu dünyanın devr-i devranını, izzet-i nefsini gibeyim
yansın bu muallakler su veren itfayenin hortumunu gibeyim
ben delimiyim mecnun gibi bir am için çöllere düşeyim,
verirse verir, vermezse leylayı da gibeyim -
30.
0Genç adam yarı uykulu girdi işyerine. Sekreter;Tümünü Göster
- Günaydın Engin Bey. Bugün görüşeceğiniz kişilerin listesi. Bunlarda sizi arayarak bulamayanlar. Haluk bey bugün mutlaka görüşmeniz gerektiğini söyledi. Bir de bugün arkadaşlarınıza göndereceğiniz bayram hediyeleri kargoya verildi. Size de birkaç hediye geldi. Masanın üzerinde. Gelen kutularda orada.
Sekreter bir çırpıda sıraladı tüm bunları. Genç adam karşılık vermeden odasına girip kapıyı kapattı.
Büyük odada her şey yerli yerindeydi. On iki senedir aynı büroda avukatlık yapıyordu. Beraber çalıştığı insanlarla arası gayet iyiydi. En çok da çaycı çocukla sohbet etmek hoşuna gidiyordu. Kimsesi olmayan ve handa yatıp kalkan bu çocuk ona çok samimi ve içten geliyordu. Kendine olan güvenini de taktir ediyordu. Çaycı çocuk da ona fazlasıyla saygı duyuyor başı sıkıştığında oluyordu. Belki de bunu bilmek hoşuna gidiyordu. Koltuğuna oturup camdan dışarı boş gözlerle baktı. Dışarıda koşuşturan insanlar, ellerindeki alış veriş paketlerini zor taşıyor gibiydiler. Çocuğunun elini sımsıkı tutmuş giden bir anne çekti dikkatini. Çünkü o kadar mutlu gözüküyordu ki, tebessüm etti. ileride mendil satan üstü başı perişan, üşüdüğü her halinden memnun olan çocuğu görene dek sürdü tebessümü...
Aniden asıldı suratı. Derin bir of çekip, sekreteri yanına çağırdı. içeri giren sekretere biraz para verip dışarıda mendi satan çocuğu gösterdi:
- Gidip bütün mendillerini satın al ve fazladan parayı da ver dedi.
Sekreter anlam verememişti. Ama istenileni yapmak zorundaydı. Anlam veremese de koşar adımlarla çıktı dışarı...
Genç adam tekrar dışarıyı seyretmeye koyuldu. insanlar o kadar hızlı koşuşturuyorlardı ki, bir an hiç kimse yaşadıklarından zevk almıyor, sanki zamanını doldurmaya çalışan mahkumlar gibi volta atıyorlar diye geçirdi içinden. Oysa bayram günü mutlu olmalı gülümsemeli insanlar... Tüm bunları beyninden geçirirken kendisini düşündü. Aslında kendisi de çok mutlu değildi. Her gün onlarca dava ile uğraştıktan sonra eve yorgun gittiği için eşine ve çocuğuna gereken ilgiyi gösteremiyordu. Çok çalışmalıyım, çok para kazanmalıyım, çocuğumun geleceğini en iyi şekilde temin etmeliyim, büyüdüğünde benimle gurur duymalı. Sadece onları rahat yaşatmak için çalıştığından dolayı yorgun ve sinirli olduğumu anlamaları gerek aslında. Ne yapsam hepsi onlar için diye düşündü...
Sonra kendi yaşantısı ile oğlunun yaşantısını kıyasladı. O kadar farklıydı ki, hiç unutamadığı bayrama döndü. Zengin biri bayramda hediyeler getirmişti yetimhaneye. Herkese dağıtmışlardı ona da bir tane verildi. Büyük bir heyecanla açmıştı paketi. Çok güzel bir araba çıkmıştı içerisinden. Sevinçle arabayla oynarken büyük çocuklardan biri hızla çekerek kaptı elinden arabayı:
- Bu artık benim olacak sen bununla oyna diyerek tüylü bir tavşan atmıştı önüne. Uzun süre için için ağlamıştı. Ama şen kahkahalar atan arkadaşlarının arasında kaybolup gitmişti hıçkırıkları. Aklı hep o güzel kırmızı arabada kalmıştı. Belki de o yüzden dedi gülümsedi. Oğluna aldığı hediyeyi açıp baktı. Evet farkında olmadan yine ona parlak kırmızı uzaktan kumandalı araba almıştı. Oysa oğlu arabadan bıkmıştı. Çünkü her hediye almaya gittiğinde farkında olmadan eli hemen arabalara gidiyordu. Yine öyle yapmıştı. Evde onlarca araba vardı ve hiç biriyle oynamıyordu oğlu.
- Eminim bu arabayı da görünce sevinmeyecek bile. Ama bunları gördüğünde mutluluktan uçacak bir çok çocuk var. Nemlenmiş gözlerini elleriyle sildi ve çekmeceyi açıp eskimiş tüylü tavşanı çıkardı. Sımsıkı sarıldı ona. Senelerdir saklıyordu onu. Nelere şahit olmuştu bu minik tavşan. Yetimhanede o soğuk geçen gecelere, orada aşağılanmalarına, sürekli itilip kakılmasına, gece çalışıp gündüz okumasına, ayakkabı boyacılığı yaptığı zamanlarda da bu tavşan hep yanındaydı. Yatakta gizli gizli, için için ağladığına da bu tavşan şahitti. Onun donuk gözlerine bakarak yemin etmişti okuyacağına. Okuyup büyük adam olacağına. Okumalı ve hayattan intikam almalıyım diye düşündüğü zamanlarına da sadece bu tavşan şahit olmuştu.
Eliyle tavşanı okşarken geçmiş film şeridi gibi geçti gözlerinin önünden. Yaşadığı zorlukları düşününce derin bir oh çekti. Kafasını kaldırdığında ise, oğlu ve eşini gördü. Hızla sildi gözlerini ve onları tebessüm ederek karşıladı.
- Hanım hoş geldiniz hayırdır ne işiniz var burada? Eşi cevap verdi.
- Hayır bey hayır. Sadece oğlumuza yaşadığını, zorluklarla nasıl mücadele ederek bu hale geldiğini anlatınca o da evdeki tüm oyuncaklarını parlak kağıtlara sarmış yetimhanedeki çocuklara zütürmek istiyormuş. Biz oraya gidiyorduk sen de gelir misin diye soracaktım.
Genç adamın gözlerinin içi parladı. Oğlunu kucağına alıp sıcak bir öpücük kondurup:
- Yavrum seninle gurur duyuyorum, derken sesi titriyordu.
Çekmeceyi açıp tüylü tavşana bir kez daha baktı ve gülümseyerek ceketini giydi ve odadan çıktılar. Sekreter onların çıktığını görünce telaşla seslendi:
- Efendim nereye gidiyor sunuz? Randevularınız var unuttunuz mu?
Adam gurur ve sevinçle oğlunun minicik eline sımsıkı sarılmış vaziyette hızlı adımlarla ilerleyerek sekretere cevap verdi:
- Hepsini iptal et!
- Peki arayanlara ne diyeyim efendim?
- Gerçek dünyadaki, gerçek insanlarla randevusu varmış yirmi yıl kadar gecikmiş bir randevu ama o yine de gidecekmiş dersin...
Sekreter bir şey anlamamıştı. Bir şeyler daha soracaktı ki, adam çocuğunun elinden tutarak çoktan uzaklaşmıştı oradan... -
31.
0964 yılında bir kış sabahı Sabiha ders çalışmak için erken kalkmıştı. Hafifçe odasının perdelerini açarak dışarıya baktı. Her taraf karla kaplıydı. Ders çalışmaktan vazgeçerek kışlık giysilerini giydikten sonra sessizce dışarı çıktı. Annesi ve babasını uyandırmadan damları üzerindeki karları kürüyecekti. Tehlikeli de olmasına rağmen kırık bir merdivenle bir eline aldığı kar küreğiyle damlarının üzerine çıktı. 13 yaşındaki bu kız çocuğu soğuk rüzgarlar altında karları kürürken ağzının içinde mırıldanarak derslerini tekrarlıyordu. Cıvıl cıvıl haliyle hayata bağlılığı, her ne kadar kendi elinde olmasa da, onun geleceğinin bir göstergesiydi.Tümünü Göster
Annesi Gülsüm uyanır uyanmaz kocasına : “ Bak bey! Sabiha’m yine dama çıkmış... Her kar yağdığın da bizi uyandırmadan damlarımızdaki karları temizlemek için çırpınır... Yatağını da toplamış... Biricik kızım kırık merdivenle nasıl çıktı ki yukarıya?” dedi . Ve evlerinin giriş kısmının önünden bağırarak:
“- Kızım okula gideceksin biraz sonra... Yorulma sen! Gel önce karnını doyur... Sonra çıkar ben karları temizlerim!” dedi. Sabiha :
“-Anneciğim uyandınız mı? Siz beni düşünmeyin... Ben ne kadar da dikkat etmiştim; sizi uyandırmadan şu işleri bitirmek için... ” Gülsüm hanım :
“-Dama çıktığını daha önce fark etmiştim ! Kürek seslerinden... Kızım, biraz önce sesini de duydum... Konuşuyordun... Benden bir şeyler mi istiyordun yoksa?”
“- Yok anne biraz yüksek sesle derslerimin tekrarını yapıyordum... ”
“- Sabahın bu kör saatinde dam başından kızımın ayakları kayar da düşer diye, bir türlü uyuyamadım... Çıkayım da bir bakayım dedim kendi kendime... Babanın bir erkek çocuk istemesi de işte bu yüzdendi. Sana kıyamıyoruz kızım... işini çabuk bitir de in aşağıya ... ”
Tam kapıyı açıp içeriye gireceği sırada annesi aşağıdan tekrar seslendi :
“- Kızım az kalsın unutuyordum... ineceğin zaman bana haber ver yüksek sesle de, merdiveni tutayım... Biliyorsun merdivenimiz çok sağlam değil... ”
Sabiha üşüdüğünü fazla belli etmeden :
“- Tamam anneciğim sen hiç merak etme... Güneş doğmadan ben buraları temizlemek istiyorum... Değilse su altında kalırız.Git biraz uyu... ” dedi.
Bu sözlerinden sonra, bir an için gözleri daldı... uzaklara bakarak.“Annem neden erkek evladı istediklerini bana anlatıyor... Sanki erkek çocuğuyla kız çocuğunun bir farkı varmış gibi... Halbuki her ikisi de evlat... her ikisi de can taşıyor?..Ben bir mana veremiyorum?” diye zihninde annesinin sözleriyle ilgili yorumlar yaptı.
Sabiha annesi ve babasının yorulmalarını istemediği için, zor da olsa bu işleri seve seve yapıyordu. Bir taraftan derslerine çalışması diğer taraftan da bu şekilde ev işleri yapması ona mutluluk veriyordu.
Nisan ayının ilk haftasında, şehir merkezine 4 km uzaklıktaki bağ evlerine taşındılar. Orada hem meyveleri hırsızlara karşı koruyacaklar... Hem de bağ işlerini yakından takip edeceklerdi!
Her gün oradan okula gidip gelmek güç olsa da buna katlanmak zorundaydı...
Günlerden bir gün, okul sonrası yaya olarak elindeki ders kitaplarıyla dolu çantasıyla bağ evlerine gidiyordu. Yollar ıssızdı. Arada sırada bekçi düdüklerinin yankılanan sesleriyle çevredeki çekirgelerin sesleri birbirlerine karışıyordu ! Bir ara, arkasından bir kişinin koşarak kendisine doğru yaklaştığını fark etti ! Birden korkarak irkildi! Geriye baktı. Bir okul arkadaşıydı! Titrek adımlarla gelen bu kişi Sabiha’ya :
“- Sabiha... Sabiha ben Ahmet... Çoktan beri seninle konuşmak istiyordum.
Şehirdeki evinizde otururken cesaret bulamamıştım! Ben seni çok seviyorum! Bunun için peşinden geldim!” dedi
Sabiha :
“- Ama ben seni hiç sevmiyorum ki ! Sen sevgini kendine sakla! Sonra peşimden gelmeyi de bırak! Bir gören olursa seni değil, beni suçlarlar... ”
Ahmet :
“ - Ama... “
“ - Aması maması yok... Beni rahatsız etme! “ diye karşılık verdi Sabiha.
Tam bu sırada bağ bekçilerinden biri yandaki bağın yıkık duvarlarının üzerinden atlayarak önlerine çıkmıştı! Sabiha ve ailesini tanıyan biriydi...
Her ikisi de donakalmışlardı... Bekçi :
“ - Kız Sabiha... Kim bu peşindeki kırık?” (*)
Sabiha kıpkırmızı olmuştu. Sıkılgan bir şekilde :
“- Benim haberim yok... sınıf arkadaşım peşime takılmış... Ben de... ”
Bekçi : -
32.
0- Kes sesini! Sen fırsat vermezsen bu adam senin peşine takılmaya cesaret bulabilir mi? Bana maval okuma!”Tümünü Göster
Ahmet’e döndü sonra :
“ - Utanmıyor musun ulan tek başına gelen bir kızın peşine takılmaya? Şunlara bak okuyacaklar da adam olacaklar şu vaziyetleriyle! Söyle bakayım sen kimin çocuğusun?”
Tekrar Sabiha’ya döndü:
“ - Biraz sonra babanı göreceğim... Anlatacağım olup bitenleri. Kızınız bağ yollarından arkasında bir kırıkla buraya geliyor diyeceğim! Namussuz seni! Bir de utanmadan konuşuyorsun benim karşımda! “ dedi.
Ahmet konuşmalar devam ederken koşar adımlarla oradan uzaklaştı... Tek bir cevap dahi verememişti. Bekçinin sözleri onu da oldukça etkilemişti?
Sabiha bekçinin söyledikleriyle endişeye kapılmıştı. Zihninden geçen bir yığın soruya cevap arıyordu! işin içinden nasıl çıkacaktı? Bekçi gerçekleri çarpıttığı gibi, kendisine konuşma fırsatı dahi vermemişti! Aksine bir suçlamayla karşı karşıya kalmıştı! “Bor gibi küçük bir ilçede bekçi kendi kafasındaki suçlamaları aleyhimde birkaç kişiye anlatsa benim hayatımı karartmaya yeter... ” diyordu içinden!
Bağ evine gelmişti. Kapıya bir kaç kez vurdu... Sonra :
“- Anne!.. Anne!..” diye bağırdı.
Ses gelmeyince yandaki iri bir taşın altına baktı. Dış kapının anahtarı oradaydı...
içinden “ iyi ki annemler daha gelmemişler... ” dedi. Kapıyı açtı ve arkasına bir taş koydu.
Sonra bağ evinin anahtarını da her zaman koydukları yerden aldı. Kapıyı açtı! içeriye girdi.
Karşısındaki raf üzerinde bulunan “folidol” isimli elma kurdu zehiri birden dikkatini çekmişti!
Çantasını bir kenara attı. Zehir kutusunu eline aldı. Çantasından bir kağıt çıkararak bir şeyler yazdı. Sonra zehir kutusunun kapağını açarak birkaç yudum içti! Çok geçmeden olduğu yere yığıla kalmıştı
Çekirge sesleri her zaman olduğu gibi çevreyi kuşatmaya devam ediyordu...
Bir saat sonra dış kapı vuruluyordu. Annesi ve babası gelmişlerdi. Annesi :
“ Sabiha’mız gelmiş... ” dedi kocasına! Biraz beklediler kapının açılmasını. Ses gelmeyince babası öfkeli bir biçimde biraz daha kuvvetli yumruklamaya başladı kapıyı :
“- Sabiha... Sabiha! Neredesin... aç kapıyı? “
Tahammül güçleri kalmamıştı... Kapıyı zorlayarak ittiler arkadaki taşla birlikte... Eşekleriyle içeriye girdiler... Kedileri acı acı miyavlıyordu... iç kapı açıktı ve Sabiha ortada yatıyordu. Ağzında köpükler vardı... Kenarda ağzı açık duran bir elma kurdu zehiri... Önünde defter, yanında kalem bulunan bir kağıt parçası vardı. Üzerinde ise şunlar yazılıydı :
“-Çok kıymetli anneciğim ve babacığım, Hayatım boyunca korkuyla yaşadım... Sizi su ana kadar üzdüysem beni affedin! Arkamdan herhangi bir suçlama olursa inanmayın! Ben suçsuzum! Öğretmenlerimi ve arkadaşlarımı çok seviyorum... Bir kişi hariç. O ise, benim hayatımı kararttı!
Annesi ve babası gözyaşlarını tutamadılar! Belki ölmemiştir diye eşeklerinin üzerine onu yüzükoyun yatırarak şehir merkezine zütürdüler! Feryatları dayanılacak gibi değildi!.
Babası :
“inşallah kızımız ölmemiştir... ” diyordu hanımına.
...
Hastanede acil serviste kontrolden geçirildi! Doktorlar :
Sabiha için “ iki saat önce ölmüş ... ” dediler.
Çevrede bilinmeyen sınıf arkadaşının aşkı, gizli kalan bekçinin suçlamaları ve ortaokul ikinci sınıf öğrencisi Sabiha’nın sona eren hayatı yönünde yorumlar yapıldı! Arkasından okunan yüksek notları arkadaşlarına ve öğretmenlerine hüzünlü anlar yaşatırken, sınıfında boş kalan yeri asla doldurulamadı.
Çekirge seslerinin yankılandığı sokaklardaki acı hatıralar gibi mevsimlerin ibresi kışları gösterirken damlarını örten beyaz hüzünler yine onların önlerine serilecekti.
Acılar karla kaplanırken sadece damlar, kar küreği ve kırık bir merdiven olmayacaktı Sabiha’yı anlatan... -
33.
0burun deliklerini bana yalatacak bi hatun yokmu ya bu alemde
-
34.
0beyler sayfayı özet geçiyom okumadan:
@6 yı balina gibmiş
@11 sekretere hallenimiş
@13 te ders çalışan liseli var
@15 te bi ahmet var ama onu tam anlamadım. - 35.
-
36.
0anlat bin!
-
37.
0helal olsun be gib amk zevke bak
-
olum bu sözlükte ne değişik adamlar var lan
-
inci sözlük haber sitesi olmuş
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 16 01 2025
-
zalinazurt bora bahane
-
damarlı memeee
-
silinen baslıklar entryler hesaplar geri gelsin
-
namusunu temizliyorum aslan amcaa
-
sozluk eskiden daha kotuydu
-
beyler ben kedii
-
miiyaaw miiiyaaw
-
kayra bu poz ne babus
-
xwa nikli yazar özelden dağa çağırıyor
-
eskort fiyatları aşırı pahalı
-
dürüst olalım ben dahil bu saate burda olan
-
kabak niye zalimazurta patladı amg
-
gunde 5 kere ezan
-
tayland yuz olcumu olarak turkiyeden
-
tıp okuyan rolex de kayma var mı
-
rte altincisini bilmeyen liseli bakir ezikler
-
bir elimde havuç bir elimde sopa olacakk
-
bi yandan baldur gate 3 oynıyımı diyom bi ynadan
-
ccc rammstein ccc nerde la
-
olüm sizin o ananizi bacinizi
-
beyler bundan alıcam nasıl iyimi
-
bi kedi aldınız hep yere sıçıyor
-
wow girl yazdigi hikaye
-
bu hayat ne olacak böyle
-
sozlugu hangi orrrrr
- / 1