24 yaşındaki bir erkeğin bekaretini aldım

beyler pardon, bir arkadaşım aradı. bana uğrayacak, o gidince devam ederim.

serhat'la bu minik muhafazakar şehrin tek barında buluştuk. ortam 80li yılların türk filmlerindeki diskolar gibi dekore edilmişti. geniş bir dans pisti, tepede yanar döner kocaman bir top, pavyonu andıran tuhaf bir ışıklandırma. masada serhat'ın 4 arkadaşı daha vardı - 2 kadın, 2 erkek. bu durumda biz de serhat'la çift gibi oluyorduk. masadaki en yaşlı kişi bendim. diğerleri serhat'ın yaşlarında tıfıl gençlerdi. öte yandan hem güzelliğim, hem şıklığım, hem de belki de yaşıma rağmen çekiciliğim nedeniyle bir anda ilgi odağı olmuştum.

anladığım kadarıyla masadaki 2 çift çıkıyorlar ya da çıkma aşamasındalardı. yuvarlak masada serhat benim yanıma oturdu. herkes bira içiyordu. bense otur oturmaz kırmızı şarap söyledim. işte yine gözler bana dönmüştü. şehir dışından gelmiş, yabancı, olgun, boşanmış ve kırmızı şarap içen kadın.

barda genç bir grup canlı müzik yapıyordu - yöresel türküler. canlı müziğe ara verildiğinde ise sezen aksu, ezginin günlüğü, ahmet kaya benzeri şeyler çalınıyordu. müzik sesi yüksek olduğu için birbirimizin kulağına eğilerek konuşuyorduk. serhat bana bir şey söylemek için kulağıma her eğildiğinde calvin klein'ın euphoria'sının - yani senelerdir kullandığım ve artık tenimle özdeşlemiş parfümümün -serhat'ın genzine dolduğunu hissedebiliyordum.

bir süre sonra her türkü barda olduğu gibi halay vakti geldi. halayda serhatla yan yanaydık ve el ele tutuştuk. elleri sıcak ve yumuşaktı. ancak heyecandan terlediklerini hissedebiliyordum. halayın ritmik hareketleri ile birlikte diri memelerimin bir aşağı bir yukarı hoplaması beni tahrik etmişti. serhat'ın da bundan tahrik olduğunu farkettim. zira arada kaçamak bakışlarla göğüslerimi kesiyordu.

gecenin ilerleyen saatleri ile birlikte serhat'ın ilgisi de artıyordu. sandalyesini oturduğum sandalyeye iyice yaklaştırdı. arada sohbet ederken elini omzuma atıyor, masadakilere ve bardaki diğer erkeklere sanki sahibim olduğu mesajını veriyordu. her ne kadar bu küçük şehirde dedikodudan korksam da biraz da içkinin etkisiyle olacak, serhat'ın ilgisi beni fena halde etkilemeye başlamıştı. ona karşı duramıyordum.

gece 12'ye doğru bar yavaş yavaş kapanıyordu. hepimiz iyiden iyiye çakır keyif olmuştuk. masadaki çocuklar çorbacıya gidelim diyordu. bense alkolün etkisinin gitmesini istemiyordum. zira alkolün verdiği cesarete ihtiyacım vardı. serhatı istiyordum. hem de o gece. ve bunu yapabilecek güç kanımdaki alkolde saklıydı.

serhat çakırkeyf olduğumu farketti. bundan hoşlandığını hissettim. biraz da onu cesaretlendirmek için olduğumdan daha sarhoş görünmeye karar verdim. yanında yürürken biraz yalpaladım, hemen beni tuttu. vücuduna yaslandım. gecenin hafif ayaza vuran serinliği bir yandan tenimi ılık ılık okşayarak beni daha çok harekete geçiriyor, bir yandan da içkiden kaynaklanan esrik, havai halet-i ruhiyemi daha da belirgin hale getiriyordu. serhatın koluna girmiş, sigaranın bedeninde bıraktığı erkeksi kokuyu derin derin içime çekiyordum. sanki yüzyıllardır erkeksizdim.

kısa bir fikir teatisinin ardından hep birlikte çorbacıya gitmeye karar verildi. peki ben ne yapacaktım? serhat'ın da benim gibi bir alternatif bulmak için kıvrandığını farkettim. benden bir işaret bekliyordu. "çocuklar ben çok yorgunum eve gideyim" dedim. serhat hemen atlayıp "tamam ben sizi bırakayım o zaman" dedi. biraz naz yapmam gerekiyordu. cikste hiç naz yapmam. istiyorsam söylerim, istemiyorsam hayır derim ve ısrarın her türlüsünü de tecavüz olarak tanımlarım. bu konuda netim, ancak iş o aşamaya gelmeden her türlü naz, flört oyunlarının piridir. "ay ne gerek var serhatcım" dedim gözlerinin içine bakıp hafifçe öne eğilerek. serhat'ın dudaklarını yalayarak gögüslerime kısa bir bakış attığını farkettim. "olur mu valerie hanım siz misafirimizsiniz" dedi. "tabi canım, misafirperverliğinden hep bu yakınlığın değil mi" diye geçirdim içimden muzipçe.

@220 arkadaşlar yozgatlı sanayi çırakları lütfen yorum yapmasın.

@221 gibtir lan sefil beşinci nesil.