-
1.
+57 -18"Bir not defterine yazılmış bu yazılar 1997 yılında, Elazığ’ın Harput ilçesindeki Buzluk Mağarası’nda arkeologlar tarafından yapılan bir araştırmada bulunmuştur. "Tümünü Göster
O geziye asla katılmamalıydım. O soğuk taş basamaklardan asla inmemeliydim. Gizli ve karanlık şeyleri keşfetmek gibi kötü bir huyum vardır. Karanlık aydınlığın zıddıdır ve yaşadığımız dünya her ikisini de barındırır. Ama bende olduğu gibi, karanlık şeylerin peşinden gitmek türünden bir saplantınız varsa bulacağınız tek şey beladır. Sanırım konuya çok hızlı girdim. Başımdan geçen olayları biraz olsun kavrayabilmeniz için en baştan alayım.
Rahmetli dedemin memleketi olan Elazığ iline ilk gidişimdi. Annem ve babam da yanımdaydı, onlar da Elazığ’a ilk defa geliyordu. Birer kimya mühendisi olan annemle babam Elazığ’da düzenlenen ulusal kimya kongresi için gelmişlerdi. Bense sadece macera için. Telaşlı bir uçak yolculuğundan sonra otele vardık. Babamların kimyacı arkadaşları arasında bir uzaylı gibiydim. Neyse ki kongreye benim yaşlarımda birkaç genç de katılmıştı. Gerçi onlar da hayata bilimin soğuk ve mesafeli bakış açısından yaklaşıyordu ama yalnız kalmayı pek sevmediğim için onlarla ahbaplık etmeye başladım.
Akşama doğru Elazığ’ın Harput ilçesine doğru ufak bir geziye katıldık. Minibüs şoförümüz Elazığ’ın yerlisiydi. Harput’un yüksek ve çölümsü arazisinin üzerine inşa edilmiş türbeler ve yıkık ortaçağ kaleleri arasında bir çay bahçesine oturduk. Şoförün, başı kegib evliyalar ve Kurtuluş Savaşı’nda uçan askerlerle ilgili anlattığı hikayeleri merakla dinledim. Olağandışı hikayelere olan ilgime rağmen şoförün anlattıkları benim için birer efsaneydi. ‘Efsane’ kelimesini kullanmamdan rahatsız olmuştu sanırım, o bu hikayeleri gerçek olarak kabul ediyordu. Ona göre bu hikayelere inanmak gerçek bir Müslüman’ın göreviydi. Bense daha fazlasını istiyordum. Daha sıra dışı, daha beklenmedik bir şey. Bu halk efsaneleri, türlü yaratıklarla ve esrarengiz olaylarla doldurduğum hayal gücümü beslemeye yetmiyordu. Aslında aradığım şeye çok yakındım.
Gezimizin bir sonraki durağı: Buzluk Mağarası. ‘Mağara’ kelimesi oldum olası bende tuhaf bir merak uyandırmıştır. Harput Kalesi’nden de yükseğe, yaklaşık 1500 metrelik bir tepeye çıktık minibüsle. Asfaltın erişemediği toprak yollarda toz soluduk, terk edilmiş taş evlerden sonuncusu da arkamızda kaldı. Güneş batarken tepenin üstündeki bir oyuktan düşe kalka inmeye başladık. iki kayanın arasındaki boşluktan beliren taş merdivenleri gördüğümde tüylerim diken diken oldu. Engebeli basamaklardan inmeye gönüllü olan birkaç kişiden biri de bendim elbette. Hemen önümde olan şoförümüz bize rehberlik ediyordu. Dönerek inen basmaklara adım attığımızda havada ani bir soğuma oldu. Yeraltından gelen buz gibi bir rüzgar yüzümü yaladı. Merdivenler ufak bir düzlükte kesildi. Kayaların üstü buz tutmuştu. Az ötede basamaklar devam ediyordu ama bunlar insan eliyle yapılmamıştı, doğanın tasarımıyla oluşan kaya çıkıntılarıydı. Buzlu basamaklarda kaymamak için bir lambaya bağlı olan kabloya tutuna tutuna indik. Son aydınlık kat. Nefes almak güçleşti, tuhaf bir heyecanla basamakların daha da devam ettiğini, hiçbir ışığın aydınlatmadığı dehlizlere uzandığını gördüm. Hepimiz sessizdik. O anda çok derinden gelen bir inilti duydum. Aslında inilti kelimesi tam da anlatmıyor bu sesi. Sanki çok, çok yavaş bir kahkahaydı bu. Dehşetle şoförün yüzüne baktım. ‘Siz de duydunuz mu?’ diye sordum. ‘Daha fazla inmeyelim. Işık yok aşağıda.’ diye cevap vermekle yetindi.
Edit: ilgi gelirse devamini aticam
Edit2: Rez alin beyler devami geliyor
Edit3: Calinti diyenler Yüce yutanin gibini yesin.
edit4: hikayeyi benden calmis diyen binler 1.si sizden calmadim 2.si sizde gotunuzden uydurup yazmadiniz sizde caldiniz mk huurlari
edit 5: BEYLER HIKAYE 2. SAYFADA BITIYOR. DEVAMI NERDE DEMIS BAZI ARKADASLARDA YAZMA GEREGI DUYDUM. -
2.
+11ÇALINTI ARKADAŞLAR
-
-
1.
+1Aksini idda eden olmadi guzel kardesim
-
2.
-1Yüzsüzlüğe bak dıbına koyum
-
3.
+1 -2Okumayacaksan gibtirgit olm seni tutanmi var
diğerleri 1 -
1.
-
3.
+11Artik seri seri atiyorum okuyun beklemeyin..
Hepsi birdenbire sustu ve diz çöktüler. Hep bir ağızdan: ‘Yutan! Yüce Yutan!’ diye bağırmaya başladılar. Yaratıkların arasından başında parlak taşlar olan üç memeli bir yaratığın bana yaklaştığını fark ettim. Önce uzun uzun yüzümü inceledi sonra soğuk eliyle saçımı okşamaya başladı. Bir yandan da iniltili sesiyle konuşuyordu:
‘Kayıp yolcu.
Doğru yerdesin.
Doğru zamanda.
Güneş yalancıdır.
Yalan gözlerinde.
Gece gerçektir.
Gece hamiledir.
Muhteşem gece.
Raza hyinhyin.
Derin yalancı.
için gerçektir.
Gerçeği gör.’
Uzun tırnaklı elleri göğsümün üzerinde durdu. Tırnaklarını sertçe göğsüme batırdı ve derimi yırtmaya başladı. Acı içinde çığlık attım ve elini itmeye çalıştım. Çok güçlüydü. ‘RAZA HYiNHYiN!’ diye bağırdı. Diğerleri de ‘Raza hyinhyin’ diye tekrar etmeye başladı. Hepsi bir olup üzerime çullandılar ve güçlü parmaklarıyla burnumu yakalayıp kopardılar. Fosforlu beyaz yüzleri, suratımdan fışkıran kanlarla kıpkırmızı oldu. -
4.
+11Buzluk Mağarası’nın dışındaki ufak çay bahçesinde oturuyorduk. Annemlerden izin isteyip tuvalete gideceğimi söyledim. Benim karanlık şeylere olan merakımı bilen ve hareketlerimde bir tuhaflık sezen annem: ‘Sakın bir yere kaybolma. Birazdan yola çıkarız.’ dedi. Az sonra tekrar buzlu mağaranın içindeydim, tek başıma. Işığın olmadığı bölgeye kadar indim ve cep telefonumun ışığını yaktım. Yol ikiye ayrılıyordu. Sola saptım. Kaygan zeminde dikkatli adımlarla ilerledim. O kadar sessizdi ki. Tam tünelin ucuna gelmiştim ki aşağıdan bir rüzgar sesi geldi ve soğuk bir hava akımı yüzüme çarptı. işte aklımı başımdan alan bu hava akımıydı. Yerin altından nasıl gelebilirdi ki hava akımı? Mağaranın yakın bir yerde tekrar yeryüzüne çıktığını düşündüm ve diğer çıkışı bulmak gibi çılgın bir fikre kapıldım. Ancak tünelin sonu dibi gözükmeyen bir uçurumdu. Telefonumu buzlu duvarlarda gezdirdim. Hemen solumda bir insanın anca sığabileceği bir oyuk vardı. Oyuktan geçince tekrar bir yol ayrımına vardım. Bu sefer sağa saptım. Hatırlamalıydım bunları: sol- sol- sağ. Karanlık ve uzun bir tünelde yürüdüm. O sırada cep telefonum bateri sinyali verdi: pili bitmek üzereydi! Nasıl da unutmuştum bunu, belki de dakikalar içinde ışıksız kalacaktım. O anda içime berbat bir korku saplandı ve buzlu zemine aldırmadan koşmaya başladım. Yol ayrımlarını unutmuş olmalıydım, taş basamakları bir türlü bulamıyordum. Kahretsin! Kaybolmuştum. Cep telefonum üç kere bipledi- ve sonra zifiri karanlık.
-
5.
+11Elazığ var suku
-
-
1.
0Elazığlıyim
-
2.
0Hemşerilerim
-
3.
0Hepinizin billuruna kurban gakkolar (genclik 23)
-
4.
0Seaaaaa
diğerleri 2 -
1.
-
6.
+1 -9Malatya giber
-
-
1.
0gibtir git kofik huur çocugu ananızı gibtik hala arlanmadınız amk kofigi
-
2.
0Gibtit kofik
-
3.
0dıbına kodumun orcik şekerleri sizi
-
4.
-1Elazığlilar anazmı gibti amk kofikleri Elazıg diyince gavur ami gibi tutuşisiz Elazığa gelmeyin dıbınıza goruk ha
diğerleri 2 -
1.
-
7.
+8 -1Devami...
Gözlerimi açtığımda önce hiçbir şey göremedim. Yavaş yavaş etrafımda solgun, fosforlu bir ışık olduğunu algıladım. Güçlükle ayağa kalktım. Her yerim ağrıyordu. Birkaç adım atmaya kalktım, burnum sert bir şeye çarptı. Bir çeşit kafesin içinde olduğumu algıladım. Parmaklıkları yoklarken, bir anda kemikten yapılmış oldukları gerçeğiyle yüz yüze geldim. Çığlığımı zorlukla bastırdım. Tenimi ısıran soğuğa rağmen baştan aşağıya terlediğimi duyumsadım. Yaklaşan iniltiler ve ayak sesleri. Çaresizce kafesin arkasına sindim. iki metre gerideki taş duvarın dibine çaresizce çöktüm. Yaklaşan fosforlu ışıklar. Karşımda iki parlak beyaz kafa belirdi. Yumruklarımı sıktım ve bildiğim bütün duaları saymaya başladım. Beyaz kafalar yüzlerini kafese dayadı. Tüylerim diken diken bir halde bu iki acayip yüzü inceledim. insan gibiydiler ama bir farklılık vardı. Tenleri bembeyazdı ve solgun bir ışık saçıyordu. Allahım! Gözbebekleri ve burunları yoktu. Anlaşılır bir dilde konuşmaya başladıklarında donup kaldım:
-Güneş dünyadan.
-Kayıp yolcu.
-Yutan’a hediye.
-Korku yok.
Kemik parmaklıkları kaldırıp iki kolumdan tuttular. Karşı koymaya gücüm yoktu. Kaygan zeminli tünelde ilerledik. Taş basamaklardan indik. Yüksek tavanlı geniş bir odaya geldik. içeride bu yaratıklardan onlarcası yüzünü bana dikmişti. Beni odanın ortasına bıraktılar ve çevremde bir halka oluşturdular. insan sesinden çok acı çeken bir hayvanın sesine benzeyen bir sesle konuşmaya başladılar. Söylediklerinden bir şey anlayamıyordum. -
8.
+9VE SON PART!!!
Günlerdir karanlık bir hücrenin içindeyim. Bana sundukları böcekler ve solucanlarla beslenip hayatta kalıyorum, tabi buna hayat denirse. Her gün yanıma gelip o tuhaf sözcükleri tekrarlıyorlar. Bu cebimden ayırmadığım not defteri ve tükenmez kalem insanlıkla olan tek bağım oldu. Başıma daha ne gelecek? Bilmiyorum. Ama bunları yazmak bana bir zamanlar insan olduğumu hatırlatıyor. ‘Raza hyinhyin!’ Her gün kafamda bu sözcükler yankılanıyor. işin korkuncu bu sabah uyandığımda bu sözcükleri fısıldıyordum. içimde bir şeyler değişiyor. Kendimi öldürmeyi göze alamıyorum. Yazmak. Tek yapabildiğim bu. Belki de bunları kimse okumayacak. Kahretsin! Tükenmez kalem bitiyor. Ayak sesleri yaklaşıyor. Fosforlu yüzlerini mağaranın girişinde görebiliyorum. Yavaş, çok yavaş bir kahkaha atıyorlar sanki. Ellerinde beyaz bir çamur var. Yaklaşıyorlar. Allahım sen beni... – Not defterindeki yazı bu noktada sona ermektedir.
THE END. -
9.
+8 -1Soğuktan donuyordum. El yordamıyla yolumu bulmaya çalıştım. Buzlu duvarlar ellerimi acıtmaya başlamıştı. O an bütün umudumu kaybettim ve yere çöktüm. Gözümden yaşlar boşanıyordu. Az sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Sesim buzlu duvarlarda yankılanıyordu, sanki aynı anda onlarca kişi ağlıyordu. Aniden durdum. Yankıların arasında bana ait olmayan bir ses duymuştum. O tüylerimi diken diken eden yavaş kahkahaydı bu ve gittikçe sesi yükseliyordu. Koşmaya başladım, ayağım kaydı, yüzümü yere çarptım. Kahkaha yükseliyordu. Bir şey beni ayağımdan yakaladı ve hızla çekmeye başladı. Çığlıklar atarak, suratım buzlu zemine çarpa çarpa sürüklendim. Yaşadığım şok ve acının etkisiyle kendimden geçmiş olmalıyım.
-
10.
+4Biraz daha olalim beyler 10 dk ya kalmaz atiyorum 2. Partini
-
-
1.
0Nerde oturuyorsun qnq
-
2.
0Izmirliyim kardesim
-
1.
-
11.
+4Telefon bipledi yarra yedi
-
12.
+4Elazığlıyım şuku
-
-
1.
0Vay gakko neresinden
-
2.
0Keban/ çandikan
-
3.
0iyi gakko bende merkez harput/salkaya
diğerleri 1 -
1.
-
13.
+4Elazığlym direk şuku
-
-
1.
0Aynn gakko şuku
-
1.
-
14.
+4Feres sanıyom hala
-
-
1.
+1Bende amk
-
1.
-
15.
+3yazacağınız hikayenin geçmişinin dıbına koyim. gibtirin gidin, riza hyainhllgkfkkhjdsdjh lan hahahaha 1997de telefon flaşımı vardı amk zütümüzde tak taso oynarken, motorola cep telefonunu görünce ağzımız ayağımıza değerdi.ne flaşı ne telefonu amk ızdırabını ziktiklerim.
-
-
1.
+1Qeweqewt tespitin amini feryadini gibmis suku
-
2.
0tespit gibi tespit amk
-
1.
-
16.
+1 -1
-
-
1.
+1 -1Vay bee sen kendinmi yazdin kanka
-
2.
0Hemde benden diyor aminakodmn huuru
-
1.
-
17.
+2Elazığ var şuku
-
-
1.
+1Gakkoş Elazığlı mısın
-
2.
+1Vay amk hemseri lerim
-
3.
0Hemseri hemseriyi... saka saka gakkom
diğerleri 1 -
1.
-
18.
+2ÇALINTI PRIM VERMEYIN SUKU YADA CUGU SADECE OKUYUN
-
-
1.
0Üzdün kardes
-
1.
-
19.
+1Rezerfethullah
-
20.
+1Adam arkeolog olmadığına göre tabi çalıntı olucak. Biseyede saygı duyun amk
-
-
1.
+1Iste kardesim beyinleri okadar basiyor mnaki
-
1.
başlık yok! burası bom boş!