+2
15 Temmuz sürecinde Hakkari'de askerdim. Tezkere tarihim 18 Temmuz'du. Bizi 13 Temmuz günü dağların arasından Otluca diye bir yere zütürdüler. ama ne zütürme... Bir minibüse 15-18 asker bindik, önde komutan hiçbirimizde silah yok. Bir terörist yol kesse, dağdan ateş etse pertiz. Neyse geçerken hatta şurası Yılmaz Erdoğan'ın evi diye de bir yer gösterdiler. Neyse biz geldik alaya bekliyoruz. işte bilen bilir. Tezkere olmadan önce yapılan son muayene. Beklerken sıkıldım bir dolaşayım dedim. Her yerden bir komutan geçiyor tip tip bakıyorlar(Dağların arasından asker kıyafetiyle geçemeyeceğimiz için sivildik)
Duvarda bir ilk okulda okuyan çocukların taa ülkenin batısından (Aydın'dı galiba) bize gönderdiği mektuplar vardı.
"Her kim okuyorsa bunu size çok minnettarız, siz orada bizim hayatlarımızı koruyup, güvenliğimizi sağlıyorsunuz" falan yazmışlar. Bir tane Suriyeli kız çocuğu da yarım türkçesiyle yazmış. Zaten ailemden uzak kalmışım 6 ay, çarşı izni desen yok, ölüm korkusu var, lan buraya kadar geldik canlı olarak dönelim tedirginliği var, üstüne bi de çocukların yazdığı o mektuplar baya baya doldum. Açıkçası asker olduğumu hissettiğim ikinci an oldu. Arkadaşlarıma da gösterdim. Onlar da aynı duyguyla heyecanla okudular.
Sonra ne mi oldu. Vatan hainleri darbe yapmaya kalkıştı. Zaten Hakkari'de o 15 Temmuz gecesi yaşamadığımız kalmadı. Komutanların yaptığı ayrı arkadaş dediğimiz uzun dönemlerin yaptığı ayrı. Hele bir çavuş vardı. Yaptıkları hala aklımdadır Huurçocuğunun. Sonra anlatırım belki size.
işte olan o masum çocukların askerlere hissettiği, yazdığı mektuplara oldu. Onların kalbindeki masumluğunu; yollara tankla çıkan, uçakla bomba yollayan vatan hainleri yok etti. Bir daha o mektupları yazarlar mı? Kimisi ben asker olacağım diyordu. Şimdi o çocuk ister mi onu? Belki korkulan olmadı. Ama bir nesile daha darbenin bilinçaltı yerleşti. Bense hala o pgibolojiden yavaş yavaş çıkıyorum