0
Peki siyasal eyleme irrasyonalitenin, deliliğin, kimliksizliğin, “herhangiliğin” kollarında başvuran ya da başvuracak olan kitlelerin haklılığı tartışılmaz mıdır? Sonuç yerine, Baker’in bu soruya ilişkin söylediklerini hatırlatmak istiyorum. Baker, “halkın masumiyeti” mefhumunu tartışmaya yine modern dünyaya dair bir gözlem yaparak başlar: “Siyasetin bir “hizmet”, nüfusun yardımına koşma pratiği olarak anlaşılmaya başlandığı modern dünya, ... nüfusun ve halkın masumiyetinin varsayıldığı bir dünyadır.” Baker’e göre “halkın masumiyetinin” tarihsel kökleri “halkın güvenlikte olma hakkı”na dayanmaktadır. Güvenliği sağlanması gereken bir topluluğun politik suçların kurbanı olma tehdidi altında yaşadığı varsayılmakta, böylece suçun kurbanı olarak halkın temel masumiyeti tescillenmektedir. Bu düşüncenin ardından Baker can alıcı sorularını sıralar: “[Halkın] güvenlik hakkı (evrensel, doğal bir hak olarak) kötü yönetimler ve baskı karşısında olma hakkını, direnme ve itaatsizlik, giderek belki de “devrim” hakkını varsayıyor değil midir? Devrim yapan bir halkın masumiyeti nasıl temellendirilecektir