13 ocak 2010 kaysberg naber lan peynirci

(bkz: bruker su çok güzel gelsene)

çiftçiler entellerden iyi gibişirler ama ne yazık ki enteller en güzel kadınları, çiftçiler en güzel eşekleri giber.en iyi teorisyen en kötü pratisyendir

bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını, kendimi bulduğumda anladım.
herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış, kendi yolumu çizdiğimde anladım..
bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil.. bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış, aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..
acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden, nneden hiç ağlamadığını anladım..
ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş, gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..
bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş, çok acıttığında anladım..
fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını, gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet, yüreğini elime koyduğunda anladım..
sana ihtiyacım var, gel ! diyebilmekmiş güçlü olmak, sana git dediğimde anladım..
biri sana git dediğinde, kalmak istiyorum diyebilmekmiş sevmek,git dediklerinde gittiğimde anladım..
sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
özür dilemek değil, affet beni diye haykırmak istemekmiş pişman olmak, gerçekten pişman olduğumda anladım..
ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş, sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış, yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi, beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..
gibmek emekmiş, emek ise vazgeçmeyecek kadar ama özgür bırakacak kadar gibmekmiş..

sanırım şili kıyılarında bir kayalığa oturmak üzeresin kays, dimdik sımsıkı taş gibi.

düşünüyorum da kurmaca görüntüler aynı zamanda zeminidir gerçeğin.

pipo>kaymak>okşamak>düş

sen entel gibemezsin sadece yaz tatillerinde görür ve bir kilo kaymak satarsın, gizlice pipolarını ağzına sokar tadına bakarsın, sakallarını okşarsın uyurken..

işte bak fahişe ile huurnun bile cümle düzeninde bir yeri olmalı senin o en tik tak tel işleyen tereyağı kıvamındaki beynine göre.. ne garip halbuki ben bir çiftçiyim ve entel gibebiliyorum.

entel huur olmaz, fahişe olur, mesela sen de vita tenekelerine ayakları sokulduktan sonra çimento dökülüp gibilesi bir yurttaşsın ama ben entel olduğum için kendimi sınırlıyorum

şili ingilizcesi de tam bu laan'ın ki gibi..

doru dedin, peynire sıkılan limon karidese banılan kavun gibidir, genzi yakar. laaan söylediklerine katılıyorum ama daha az fiil kullanmalısın, eylemsizlik bizim göbek adımız biliyosun

ben diyorum ki sevgili entel huur kaysberg, yüksekkaldırım'ı görmemiş kişi göremez kendinden geçmiş birçok şeyi.

conversely, the absolute absence of a burden causes man to be lighter than air, to soar into the heights, take leave of the earth and his earthly being, and become only half real, his movements as free as they are insignifican

şu tanrılarla peygamberleri (iskambil kağıdı gibi düşün) bi yana koyalım da sonra buraya üslubu zütüne kaçmış birileri gelip peynire limon sıkmasın.

bilmezmiyim bebeyim,ben de sana saklıyorum ilk reenkarne amımı

eyvallah kays'ım amım olsa ilk sana verirdim berg'im.

evet lan çok acaip, şimdi daha moderniz ama memeleri saklıyoruz, tanrılar değil peygamberler çoğaldı, tanrılar tekleşti

olm bulvar vardı ama tan vardı bir de, eskiden daha serbestti züte bakmak ama banmak memeye doğru kulaç atmak, sonra tanrılar çoğaldı.

barzinho kusura bakma başını ağrıttıysak,sen iyi adamsın ekgib olma.

no importa barzinho, Más revolución!

siz çok entel konuşmaya başladınız benim yüreğim kabardı 3 vakte kadar kaçmam lazım.