-
1.
+7 -4Hepinize selamlar, saygılar ve sevgiler değerli inci Sözlük okurları. Takribi 2 yıl sonra tekrardan son derece dramatik, iç parçalayan acıklı bir hikâye ile karşınızdayım. Evet, bu hikâyemizde kanlı 12 Eylül 1980 darbesinin perişan ettiği hayatlardan birine değineceğiz. Aman aman uzun bir hikâye değil, bir kaç bölümde bitiririz zannediyorum. Tamamen doğrudan aktarılmış, yaşanmış, gerçek bir hikâyedir. Sizlerden bunun bilincinde olarak okumanızı istiyorum. Hikâye bitiminde kaynağı da ek olarak paylaşacağım. Rezervasyonlarınızı alın, başlıyoruz.
ŞUNU EKLEMEK iSTiYORUM, BURADA BiR KARŞITLIK SÖZ KONUSU DEĞiLDiR, SUÇLU KiŞiLERDEN BAHSETMEYECEĞiZ ZATEN, HiKAYEYi ANLATINCA ANLAYACAKSINIZ. TEŞEKKÜRLER.
EDIT : Hikayemiz sona ermiştir. Okunmasa da, okuyan arkadaşlarıma minnettarım. Bu dönemde insanları daha okumadan etmeden yargılayan insan çok, kaldı ki gibişli sokuşlu hikayeler insanların daha çok dikkatini çekiyor. Bu benim için bir tecrübe oldu, inci sözlük hayatım sona ermiştir. Tekrardan okumuş ve okuyacak olan arkadaşlara teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum. Esenlikle kalın efendim. -
2.
+3Yaz bakalım
-
3.
+1 -1BÖLÜM : 1
Ayaklarını yerden kesen bir haber aldığında, bunu paylaşmak istediğin ilk kişi en sevdiğindir. Salih için de öyleydi. Salih, Tekirdağlı orta direk bir ailenin tertemiz, umut vadeden tek oğluydu. Ankara Siyasal\'ı kazandığını öğrendiğinde takvim yaprakları 3 Mayıs 1978 Çarşamba\'yı gösteriyordu. Mülkiyeci olacağı haberini postacıdan öğrenir öğrenmez anasını babasını unutup soluğu çocukluk aşkı Sema\'nın kapısında almıştı. \"Mülkiyeli oluyorum\" diyerek sarıldı sevdiceğinin boynuna. Sema buruk bir sevinçle \"Hayırlı olsun... \" dedi. \"Mutlu olmadın mı?\" diye sordu Salih. \"Mutlu olmaz mıyım? Elbet oldum ama haberlerde istanbul, Ankara çok karışık diyorlar hep... Korkuyorum,\" dedi. Salih\'in umurunda değildi \"Benim ne işim olur olaylarla, ben okumaya gidiyorum. Yurttan okula okuldan yurda... içini ferah tut.\"
4 Eylül 1978 Pazartesi sabahı Salih\'in Ankara\'ya ilk adım attığı gündü. Hemen okula gidip kaydını yaptıracak sonra da öğrenci belgesini kaptığı gibi yurda yerleşecekti. Sabah sekiz buçukta elinde bavuluyla Ankara Üniversitesi\'nin kapısına geldiğinde, ONU POLiS BARiKATI KARŞILAYACAKTI. -
4.
+1BÖLÜM : 6
Bir yaz akşamı yine böyle bir düğünde Salih yine her zamanki gibi başköşedeydi. Mahalleye istanbul’dan bir damat gelmişti. Salih düğünde vişne suyunu içerken damat bey yarı sarhoş bir şekilde yanına gelip, “Sen misin o meşhur deli?” dedi. Salih “Ben deli değilim, ben deli değilim, doğru konuş, doğru konuş,” diye tekrarlamaya başladı. Salih elindeki bardağı bırakıp eve doğru koşmaya başlarken damat arkasından tekrar bağırdı: “Mülkiyeli deli.” Salih’in rengi benzi attı bir anda. Önündeki masada duran bıçağı kaptığı gibi gidip damadın kalbine sapladı. Oracıkta can verdi damat. Salih, akli dengesi yerinde olmadığı için cezaevi yerine yeniden tımarhaneye kapatıldı. Onu bir daha hiç kimse görmedi.
Kanlı 12 Eylül darbesinin hayatını, umutlarını çaldığı milyonlarca genç insandan sadece biriydi Salih… Hikayesi şüphesiz çok acıklıydı. Ama bana sorarsanız, esas acıklı hikaye hayatı boyunca iki kez aşkı yakalayabilmiş Sema’nın hikayesiydi. ilk aşkını Ankara’da bir akıl hastanesinin kapısında, ikincisini ise kalbinde bir bıçakla düğün gecesi bırakmak zorunda kalan Sema’nın hikayesi…
--- SON --- -
5.
+1BÖLÜM : 3
Nitekim 1980, 1979’dan çok daha karanlık bir yıl olacaktı Türkiye için. Bir sonbahar sabahı takvimler 12 Eylül’ü gösterirken ordu darbeyle yönetime el koyacak ve ülkede siyasetle uzaktan yakından alakalı kim varsa ya öldürülecek ya da öldürülmekten beter edilecekti. Ankara’da siyaset okuyan bir üniversite öğrencisinin bu kıyımdan kurtulması söz konusu bile değildi. SALiH, 12 EYLÜL DARBESiNiN HEMEN ERTESi GÜNÜ BÜTÜN SINIF ARKADAŞLARI GiBi GÖZALTINA ALINDI. Ailesi Ankara’daki karakollara, emniyet binalarına, jandarmaya başvurduğu halde aylarca haber alamadılar. Salih gözaltında kaybolmuştu. Birinci yılın sonunda araya giren hatırlı bir tanıdık sayesinde Salih’ten haber alındı. Yaşıyordu! Ankara Mamak’ta tutuluyordu. Ama mektup yazmak, ziyaret etmek yasaktı.
12 Eylül’ün üzerinden tam iki yıl geçmişti, gözaltında işkence ve sonu faili meçhul cinayete giden sistematik kıyım tüm hızıyla devam ediyordu. 1982 yılının bir ağustos sabahı Ankara’daki hatırlı tanıdıktan bir haber geldi. Salih cezaevinden Ankara’daki bir hastaneye sevk edilmişti ve ailesine hastanede ziyaret etmesi için bir kereliğine müsaade verilmişti. Annesi, babası ve Sema otobüse atladıkları gibi Ankara’ya geldiler. Hastanenin kapısına vardıklarında “Hastamızı ziyarete geldik,” dediler. Jandarma “Hangi bina?” diye sordu. “B Blok” dediler. “Orası akıl hastalarının yattığı yer, oraya yanınızda biri olmadan giremezsiniz, güvenli değil,” dedi jandarma. iKi YIL BOYUNCA CEZAEViNDE iŞKENCE GÖREN SALiH ÖNCE HAFIZASINI, ARDINDAN DA AKLINI YiTiRMiŞTi. -
6.
+1yazsana amk
-
7.
+1BÖLÜM : 2
Olaylar nedeniyle kampus girişi kapatılmıştı. Salih polise saatlerce dil döktükten sonra bavulunu dışarıda bırakmak şartıyla içeri girebildi. Kaydını yaptırıp dışarı çıktığında Ankara’daki ilk belki de en önemsiz kaybını yaşayacaktı. içeri girdikten sonra öğrencilerle polis birbirine girmiş, o arbedede Salih’in bavulu kaybolmuştu.
Mülkiye’deki ilk yılı kabus gibi başlamıştı. ikinci yılı ise ilkini aratacak derecede kötüydü. Olaylar yüzünden okul bir açılıyor bir kapanıyordu. Sınavlar çoğu zaman yapılamıyor, dersler ekseriyetle iptal ediliyordu. Bahar gelip de memleketine döndüğünde bu durumu sakladı ailesinden. “Bir daha Ankara’ya göndermezler, Mülkiye’yi bırakmak zorunda kalırım,” endişesiyle anlatmadı yaşadıklarını. Sorduklarında “Bizim okulda sıkıntı yok” diyordu. Ama Sema her şeyin farkındaydı. Salih’in Mülkiye’deki ikinci yılı başlarken Tekirdağ Garı’na sevgilisini uğurlamaya gelen genç kız zor da olsa tüm gücünü toplayıp “Ne olur gitme,” diyebilmişti. Salih, Sema’nın iki elini birden tuttu, avuçlarının arasına aldı, kokladı ve dedi ki: “Ben çiftçilik yapamam. Mutlu olamam. Şu küçücük şehirde çocukluğum boyunca hep bir gün Mülkiyeli olma hayaliyle yaşadım. Karar senin Sema, bana kal burada ömrünün sonuna kadar mutsuz ol diyorsan gitmem, kalırım.” Yine de git demedi, diyemedi Sema, “Peki” dedi. Sessizce arkasından gözyaşı dökerek uğurladı sevgilisini… -
8.
+1Rez aldım
-
9.
+1Lan oğlum yazmayın böyle şeyler içim parçalandı ağlattın beni
-
10.
0Okurum sabah rezz ulan rezz
-
11.
0Rez alayım
-
12.
0Vay anasını
-
13.
0BÖLÜM : 5
Bir zamanlar makus kaderi mahalleyi kahreden o genç, parlak Mülkiyeli Salih artık mahalle çocuklarının “Deli Salih” diye dalga geçtikleri bir “eğlence” halini almıştı.
Salih, Tekirdağ’a geldikten sonra neredeyse hiç konuşmadı. Kolay kolay kızmaz, öfkelenmezdi. Tek bir şeye tahammülü yoktu; ona “Deli Salih” denmesine… “Ben deli değilim, ben deli değilim, doğru konuş, doğru konuş,” der sonra eve gidip günlerce dışarı çıkmazdı. Sabah kahveye gider tek başına oturur, mahallede top oynayan çocukları seyrederdi. Cenazeleri ve düğünleri asla kaçırmazdı. Biri ölünce cenazesine herkesten önce o gider, mevtayı yakınlarıyla birlikte toprağa verilene kadar yalnız bırakmazdı. Düğünlerde de öyle. Sanki kendi evlenirmişçesine düğünün başından sonuna kadar orada durur, bazen gelinden damattan çok Salih göbek atardı. -
14.
0BÖLÜM : 4
Ailesi ve Sema ancak 5 dakikalığına, o da demir parmaklıkların ardından görebildiler Salih’i… Doktor “Konuşsanız da sizi tanımaz uğraşmayın,” dedi ve ekledi, “ayda bir kez ziyarete gelmenize izin var. Zaman içinde hafızası bir miktar yerine gelebilir ama tamamen geçmişini hatırlaması da akli dengesini tamamen düzeltmesi de mümkün değil.”
5 yıl boyunca o hastanede kaldı Salih. Annesi ve babası her ay ziyaretine gitti. Önceleri Sema da geliyordu onlarla. Ancak bir gün Salih’in babası dayanamadı, “Kendine yeni bir hayat kur kızım. Salih’ten sana hayır yok,” dedi. Sema’nın itirazları, isyanı nafileydi. Hayat kararını verdikten sonra insanoğluna kabullenmekten başka çare kalmıyordu. Salih’in kaldığı koğuşun penceresinden ona son kez baktı. O öyle bir bakıştı ki “ilk bakışta değil son bakıştadır aşk… Ayrılırken sana nasıl bakıyorsa o kadar sevmiştir.” Sözünü teyit ediyordu adeta. Ailesinin isteği ve Ankara’daki hatırlı tanıdıklar sayesinde Tekirdağ’daki bir akıl hastanesine sevk edildi Salih. iki yıl da orada yattıktan sonra taburcu olmasına izin verildiğinde hafızasının neredeyse tamamı silinmiş, akli dengesi yitik, henüz 30 yaşına basmamış gencecik bir adamdı. Salih doğup büyüdüğü evine geldikten 6 ay 20 gün sonra ilk kez sokağa babasının elinden tutarak çıktı. Önceleri sokakta yürürken Salih’in o halini görenler gözyaşlarına hakim olamıyor, konu komşu, akraba kim varsa bir kuytuya kaçıp ağlıyordu. Ama zaman her acıyı, her kederi hafifletmekte mahirdi. Salih’in acı veren hikayesi de yıllar içinde unutuldu gitti… -
15.
0rezerved