0
selam kulllar ben kanuni sultan süleymanın veziriyim. lakin bu sabah kaltığımda borozon seslerine benzer sesler geldi kulağıma gözlerimi ovuşturup açtığımda inanılmaz bir mekanla karşı karşıya geldim. ya nasıl desem size kapılar falan değişmiş, artık insanları taşıyan gavur icadı 4 tekerli haberi borozon sesi çıkartan çeşit çeşit renk renk binekler var. hemen şaşkınca uyandıktan sonra elimi belime attığımda kılıcım yoktu. bu beni daha çok korkuttu. büyük büyük evler bizim topkapı sarayın misli misli büyüğü evler vardı. yanımdan geçen çocuklar insanlar değişik değişik bakıyorlar, kahkaha atıyorlar ve ellerinde bir çeşit aletler ile ışık saçıyorlar, yanıma geçip gülümsüyorlar sonra o aletlere bakıyorlar tekrar gidiyorlar. hele içlerinden biri
-bu gün bayram değil seyran değil ne oldu
-kutlamamı yapıyorlar
falan filan fısıldayarak bana sırıtıp gülümsüyorlar.
neyse yol bilmem iz bilmem. galiba ejnebi memleketteyim diye geçirdim içimden. çünkü etrafımdaki yazılar hep latin alfabesiydi. osmanlıca hiç bir yerde yok yazmıyor. ama demiştim ya hani şu dört tekerlekli tuaf bineklerin birinde bizim kanunin tuğrası vardı siyah camın üstüne yapıştırmıştı. hemen gittim o kulun yanına. sonra adamın yanında hatunu vardı. ama o ne hatun bacakları namahrem yerleri görünüyor göüsleri falan arasına kadar gözüküyor. sinirlendim tabi kula. bağırdım şöyle
-be deyyüz be şerefi olmayan adam insan hatununu böyle yarı çıplak mı dolaştırır
+sana ne lan namus bekçisimisin diye üstüme çullandı bütün herkez...
sonra gözümü açtığımda beni nezarete tıkmışlar ve öğrendim ki
artık ben kul değilim . ben padişah ile aynı kefeye gelecek kadar değerliymişim. hatunlar heriflerle aynı haklara sahip olmuşlar.
ama bir sorun vardı. artık adamlık mertebesi yok bu eşit hak olayları falan hepsi palavraymış. bu çağda haysiyette değerde akçeyle yani sizin dilinizle para olmuş