/i/Siyaset

Saygı Çerçevesinde Özgür Siyaset Platformu
    başlık yok! burası bom boş!
http://ingilizderindevleti.net
  1. 1.
    +8 -1
    Son 300 Yılın Dünya siyasetini organize eden ingiliz Derin Devletinin iç Yüzü.
    Üşenmeden okuyun.
    ···
  1. 2.
    +1
    Cia tarafindan incelemeye alindin.
    ···
  2. 3.
    +2
    Giriş: “Üst Aklı” Tanımak

    Dünyada sürüp giden ve ardı arkası gelmeyen karışıklıklar, çekişmeler, çatışmalar ve savaşlar, Peygamberimiz (sav)’in bildirdiği şekilde, ahir zamanda, yani dünyanın son döneminde mutlaka gerçekleşecek olan olaylardır. Fakat Allah, dünyadaki her olayı sebeplere bağımlı yarattığı gibi dünyanın son zamanındaki kargaşa ortdıbını da belirli sebeplere bağlı olarak yaratmıştır. Bunun için deccal var olmalı, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmalı ve iyi ve kötünün mücadelesi mutlaka gerçekleşmelidir. Ahir zamanda yaşanacak Altın Çağ, deccalin yenildiği, yıkım içindeki dünyanın Hz. Mehdi (as) ile buluşarak birlikte kurtuluşa erdiği bir zaman olacaktır. Yüce Allah’ın bir müjdesi olan bu Altın Çağ ise çok yakındır.

    ingiliz derin devleti, geçmişten beri kurguladığı senaryolarını sistematik bir şekilde hayata geçirmiştir. Bugün yaşanan tüm zorlu olaylar, bu ürkütücü senaryoların hayata geçirilmesinin bir sonucudur. Bu derin yapılanma, Hz. Mehdi (as)’ın zuhur zamanına yaklaşıldığını çok iyi bilmekte ve şeytani uygulamalarını özellikle bu dönemde yoğunlaştırmaktadır. Felaketler, yıkımlar, savaşlar ve ekonomik krizlerle Hz. Mehdi (as)’ın çıkışını engelleyeceğini sanmaktadır. Oysa, Hz. Mehdi (as)’ın gelişi kaderdedir. Kaderde olacak olanı ise engelleyebilecek yoktur.iyi ile kötünün mücadelesinin başlangıcı çok eskidir. Deccali sistem, çeşitli vesileler ve yöntemlerle iş başına gelmiş, insanları doğru yoldan saptırmak, bozguna uğratmak ve onlara öldürmeyi, nefreti, öfkeyi, mutsuzluğu ve sevgisizliği öğretmek için şeytanlarını kullanmıştır. Gizli ve şeytani yöntemlerle karanlıklar içinden çıkan ve sürekli olarak “üst akıl” olarak zikredilen bu deccali yapı, ingiliz derin devletidir.

    Anlatılacak olan bu bilgiler, ingiliz derin devletinin gelişim aşamalarını anlatmakta ve özellikle Osmanlı ve islam alemi üzerindeki oyunlarını gözler önüne sermektedir. Geçmişte yaşanan ve bir imparatorluğun yıkımına ve islam aleminin parçalanmasına sebep olan bu oyunların bilinmesi, bugün yaşadığımız dünyayı daha iyi anlamamız için büyük önem taşımaktadır. Ayrıca ingiliz derin devletinin, tarih boyunca en büyük hedeflerinden biri ingiliz halkı ve ingiliz devleti olmuştur. Bu derin yapılanmanın bu amaçla, ingiliz bayrağına ve ingiliz Parlamentosu’na zarar vermeyi hedeflediği çok iyi bilinmelidir. Bunu vurgulamak için sitede özellikle ingiliz Bayrağı ve ingiliz Parlamentosu resimlerine yer verilmiştir.

    Bu yazı boyunca verilen detaylar iyi incelenmeli ve yazılan konunun amacı iyice anlaşılmalıdır. Eleştiri konusu kesinlikle ingiliz devleti, ingiliz hükümeti, ingiliz bayrağı veya ingiliz halkı değildir. ingiliz halkı, değerli, kaliteli ve dost bir halktır. Burada vurgu yapılan unsur, ingiliz halkı da dahil olmak üzere tüm dünyaya bela getirmiş olan karanlık yapıdır. Bu deccali yapı, tüm deccali sistemler gibi elbette yıkılmaya ve yok olmaya mahkumdur. Fakat deccali yakından tanımak, yöntemlerini iyi tespit etmek ve ilmi mücadeleyi buna uygun yapmak bizim sorumluluğumuzdur. Sonunda galip gelecek olanlar, kuşkusuz Allah’ın taraftarlarıdır.

    Kim Allah’ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah’ın taraftarlarıdır. (Maide Suresi, 56)
    Tümünü Göster
    ···
  3. 4.
    +1
    1. Bölüm: DÜNYAYI SiNSiCE YÖNLENDiREN GiZLi GÜÇ: iNGiLiZ DERiN DEVLETi

    Devlet bürokrasisi içinde yuvalanan, hükümetleri doğrudan kontrolleri altına alan, değişime kimi zaman şiddet, kimi zaman ise propaganda yöntemlerini kullanarak karşı çıkan ve hukuk tanımayan grupların oluşturduğu gizli sistemlere derin devletler adı verilir. Derin devletlerin, kanunlara bağımlı olmayan plan ve uygulamaları vardır. Taleplerini cebir ve tehdit yoluyla icra ettirmeleri ve en önemlisi güçlü ve köklü mafya yapılanmaları tarafından himaye altına alınmaları nedeniyle kanunlar ve legal devletler üzeri hareket ederler. Bu yolla pek çok ülke içinde daima varlığını korumuş ve daima güçlü kalmışlardır. Devletlerin üzerinde adeta bir korku imparatorluğu kurmuşlardır. Ülkelerin mevcut devlet başkanları ve siyasi sistemleri, her ne kadar bağımsız gözükseler de, maruz kaldıkları dayatma sistemi nedeniyle çoğunlukla derin devletlerin himayesinde hareket etmek mecburiyetindedirler. Devlet sistemlerinde liderler tarafından alınan kararlar, vicdani ve makul bile olsa, söz konusu derin devletler tarafından kolaylıkla reddedilebilmekte; derin devletlerin çıkarları adına savaşlar, çatışmalar, bölücü eylemler başlatılabilmektedir.

    Derin devletler, hemen her ülkede o veya bu şekilde varlığını göstermiştir. Kimileri oldukça güçlenmiş, kimileri milletler üzerinde tek başına söz hakkına sahip olacak bir nüfuza erişmiştir. Fakat ABD derin devleti de dahil olmak üzere, yeryüzüne hakim tüm derin devletlerin üzerinde, çok daha etkin, çok daha hakim ve çok daha derin bir mafya yapılanması vardır. Sözünü ettiğimiz bu yapılanma, ingiliz derin devletidir.

    ingiliz derin devleti ateist mason localarında kapalı kapılar ardında kurulmuştur. Sinsi ve acımasız yöntemlerle yeni bir dünya düzeni geliştirmek ve bu yöntemle diğer tüm milletleri sömürmek ve nihayetinde Anglosakson ırkının önderliğinde zalim bir dünya diktatörlüğünü oluşturmak üzere oluşturulmuş bir mafya örgütlenmesidir. ingiltere’nin legal devlet sistemi, bu yapılanmadan münezzehtir.

    Kurulduğu 5. yüzyıldan bu yana dünya çapında çok yönlü olarak ahlaksızlığı, dinsizliği, dejenerasyonu, çete ve mafya ruhunu, öfkeyi, şiddeti, savaş felsefesini, bölünmeyi ve terörü yaygınlaştırmayı hedeflemiş olan ingiliz derin devleti, dünya finans sistemini, ardından dünya politikasını ve topraklarını elde etmiş ve dünyayı ilgilendiren hemen her olayda tarih sahnesinde olmuştur. Devletlerin yıkılması, savaşların başlaması, darbeler, parçalanan ülkeler, terör örgütlerinin desteklenmesi gibi tüm deccali uygulama ve ataklar, kapalı kapılar ardında hep ingiliz derin devletinin kararlarıyla gerçekleşmiştir. Dönemin karanlık liderleri, 5. yüzyıldan itibaren tümüyle ateistlere ait olan mason localarında aldıkları kararlar doğrultusunda hareket etmiş ve hakim oldukları devletlere istediklerini yaptırır hale gelmişlerdir.

    iki konuda önemli bir hatırlatma yapmak gerekmektedir. ilk olarak günümüzde masonluk, büyük ölçüde tüm dinlere saygı duyan, inançlı ve saygın bir yapılanma olarak varlığını sürdürmektedir. Bu görünümü ile dindar masonluk, oldukça önemli, etkili, elit bir kurum olarak takdire layıktır ve özellikle içinde bulunduğumuz ahir zamanda, Hz. Mehdi (as)’ın zuhuru sırasında büyük görevler üstlenecek önemli bir teşkilattır. Fakat geçmişte masonluk yapılanmalarının özellikle dinsizliği yaygınlaştırmak gibi bir düstur üstlendiği, bu nedenle de sürekli eleştirildiği bilinmektedir. ingiliz derin devletinin çıkış noktasını oluşturan masonik yapılanma da, oluştuğu ve derin devleti şekillendirdiği dönemde, dinsiz ve dejenere bir yapılanma olması nedeniyle burada eleştiri konumuzdur. Yoksa burada hedeflenen günümüz dindar masonik yapılanmaları değildir.

    ikinci hatırlatma ise, derin devletler ile legal devletlerin karıştırılma ihtimali üzerinedir. Okumakta olduğunuz bu sitede, ingiliz devletinin kendisi değil, bu legal devlet içinde yapılanmış ve yüzyıllardır varlığını sürdüren derin devlet hedeflenmiştir. ingiliz hükümetinin zaman zaman tasvip etmediğimiz uygulamaları olsa da, bunların derin devletin etkisi ile gerçekleştiği aşikardır. Bu nedenle söz konusu sitede hedeflediğimiz unsurun, legal devletler olmadığını belirtmemiz elzemdir.

    Hedeflediğimiz kitlenin hiçbir şekilde söz konusu ülkenin halkı olmadığını da burada önemle belirtmek gerekmektedir. ingiliz halkı, bizim için oldukça değerli bir millettir. Halklar, derin devletlerin gerçekleştirdikleri kirli planlardan uzaktır ve masumdur. Dolayısıyla okuyacağınız sitede ingiliz derin devletine yöneltilmiş suçlamalardan ingiliz halkını tenzih ederiz. Gerçekte, derin devletlerin söz konusu uygulamalarından o ülkenin halkları da rahatsızdır ve pek çok derin proje onları da mağdur konumuna getirmiştir. Bu nedenle halkların selameti için de bu sinsi yapılanmaların oyunları mutlaka deşifre edilmelidir. Bu oyunların deşifre edilmesiyle, halklar üzerinde sinsi planlar kuran yeraltı yapılanmalarının etkisi kolaylıkla ortadan kalkabilecek, devletler ve halklar arasındaki suni anlaşmazlıklar son bulacak ve sevgiyi inşa etme yolları açılabilecektir. Okuyacağınız bu sitenin, ifade edilen noktaları dikkate alarak değerlendirilmesi oldukça önem taşımaktadır.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 5.
    0
    Derin Mafya Örgütlenmesinin Gelişimi

    ingiliz derin devleti, uzun bir geçmişe dayanan ateist masonik bir yapılanmadır. Hedefi, dünya çapında din karşıtı deccali fikir sistemini yaygınlaştırmak ve ingiltere’yi tüm dünyanın hakimi bir devlet haline getirmektir. ingiliz derin devletinin mensupları tarih boyunca, gizli kimlikleriyle bu sinsi sistemi devam ettirmiş ve bütün dünyada hakimiyet kurabilmek için karanlık yöntemlere başvurmuşlardır. Kimi zaman çeşitli devletleri içten içe ele geçirmiş, devletlerin hukuk sistemine, askeri yapılanmasına veya eğitim sistemine, kimi zaman da basınına hakim olarak ülkeler içinde hukuksuzluk ve zıtlıkların sebebi olmuşlardır. Ülkeler içinde karışıklık çıkarmak, turuncu devrimleri inşa etmek, askeri darbelere önayak olmak, hatta bu darbeleri doğrudan örgütlemek, basını, medyayı ve hatta hukuk sistemini kullanarak toplum içinde kutuplaşmalar meydana getirmek suretiyle devletlerin yönetimine hakim olmak ingiliz derin devletinin başlıca hedefi olmuştur. Toplumların yıkımı için en etkili yöntemin mevcut toplumların inançlarına, geleneklerine ve ahlaki değerlerine yönelmek olduğu, söz konusu derin güçler tarafından tespit edilmiştir. O nedenledir ki, genellikle güçsüz bırakılmak istenen toplumlar içinde dinsizliği yaygınlaştırmak, dejenerasyonu örgütlemek, gelenekleri ortadan kaldırmak ve cinsi sapıklığı yaygınlaştırmak gibi yöntemler geliştirilmiştir.

    ingiliz derin devleti, bütün bu hedeflerini yerine getirebilmek için genellikle mevcut devletlerin kendi derin güçleri ile çeşitli kollardan bağlantı halindedir. Derin devlet elemanları bu yolla, hedefledikleri toplumun içine kadar sızabilmektedirler. Bunu yaparken kullandıkları çeşitli yöntemler vardır. Büyükelçi, hükümet temsilcisi, hükümet yetkilisi, asker veya gazeteci vasıflarıyla o ülkenin içinde yerleşik hale gelip kapsamlı bir istihbarat faaliyeti gerçekleştirmek en bilinen yöntemleridir. Tarih boyunca Osmanlı imparatorluğu da dahil olmak üzere, yıkılmasını hedefledikleri her devletin içine ajanlar yerleştirmiş ve bu yolla sinsi faaliyetlerini yerine getirmişlerdir. Yıkmayı hedefledikleri ülkelerin içinden de istihbarat sağlayacak kesimlerle işbirliği içinde olmuş ve kapsamlı bir mücadele yürütmüşlerdir. Ajan olarak belirledikleri kişiler, genellikle hep ingiliz hayranı olan, az bir menfaate tamah eden, vasıfsız ve yancı karakterde kişiler olmuştur. Bu kişilerin ajanlık faaliyetleri, ingiliz derin devleti gibi ürkütücü bir gücün planladığı pek çok yıkıma ortam hazırlamıştır. Aynı durum bugün hala yaşanmaktadır. Amerika, süper güç olarak görünse de, geçmişten beri hep ingiliz derin devletinin egemenliği altında olmuştur ve halen bu derin gücün söylediklerini yapmaktadır. Özellikle Ortadoğu ve Afrika’da ingiliz derin devletinin sinsi faaliyetleri devam etmekte ve şu anki korkunç manzara katlanarak büyümektedir. Ortadoğu’yu parçalara ayırıp bu bölgeyi kargaşa içindeki sömürülmeye açık devletçikler haline getirmeye yönelik derin plan, geçmişten beri hep ingiliz derin devletine ait olmuştur.

    ingiliz derin devleti hakimiyet planı içinde sömürgeciliği de bir yol olarak kullanmıştır. Üstün ırk iddiası ile ortaya çıkan ingiliz derin devleti, tarihte sömürgecilik kavrdıbını en yaygın olarak uygulayan topluluktur. Özellikle Afrika’nın sömürgeleşmesinde ingiltere’nin payı çok büyük olmuştur. Afrika’da sömürge faaliyetleri, ingiliz tüccarlar tarafından kurulan şirketler vasıtasıyla yürütülmüştür. Bu şirketler gittikleri yerlerde toprakları kendi üzerlerine alarak savaş ve barış yapma yetkisine dahi sahip olacak bir güç edinmiş, bölge ülkeleri tümüyle kendilerine bağlı kılmışlardır. Devlet tarafından yetkilerle donatılıp bireysel devlet görünümü alacak konuma gelmişlerdir.

    ingiliz derin devleti, ülkeleri içten zayıflatma politikalarını çeşitli azınlık grupları içinde ayrılık söylemlerini teşvik ederek veya ülkeler içinde faaliyet yürüten terör örgütlerini alttan alta destekleyerek de gerçekleştirmiştir. Derin güçlerin bu yönde faaliyetleri şu an halen aktif olarak devam etmektedir.

    Dünyada bir kısım istihbarat örgütleri de, gerçekte kendi derin devletlerinin kontrolü altında faaliyet yaparlar. Günümüzde dünyada gelişen hemen hemen tüm olaylardan sorumlu tutulan ABD ve CIA, gerçekte, birçok ülke ve istihbarat kurumları gibi, istemeyerek de olsa ingiliz derin devletinin kararlarının dışına çıkamamaktadır.

    Özellikle Ortadoğu’ya gelen çeşitli yöneticiler, kilit görevlere sahip insanlar, çoğunlukla ingiliz derin devletinin yetiştirdiği kişiler olmuştur. Söz konusu kişilerin özgeçmişleri incelendiğinde, büyük ölçüde derin devletin istihbarat birimlerini yetiştiren özel okullarda eğitim aldıkları görülebilmektedir. Bu kişiler, Ortadoğu’da güçlü pozisyonlara gelebilmekte hatta devlet başkanlığı yapmaktadırlar. Bu yolla, söz konusu ülkelerin bütün kaynakları, imkanları ve planları, ingiliz devletine uyumlu olacak şekilde şekillendirilmektedir.

    Bütün bu bilgiler ışığında, dünyada gerçekleşmekte olan olayları incelerken, doğrudan ABD’yi, çeşitli hükümetleri, devlet yöneticilerini, istihbarat servislerini suçlamak yerine daha derine inmek gerektiği açıktır. Bu derin inceleme, daima ingiliz derin devletinin yapılanmasına işaret etmekte ve mutlaka yüzyıllar önce geliştirilmiş stratejik planlara sadık kalındığını göstermektedir. Şunu bilmeliyiz ki, bugün dünyada gelişen olaylar, savaşlar, ayaklanmalar, kıtlıklar, yoksulluklar, göçler, dejenerasyon, ahlaki çöküntü, dinsizlik, maneviyatsızlık ve bunun gibi çöküşe işaret eden olayların hiçbiri spontane gelişmemekte ve mutlaka yüzyıllar önce kapalı kapılar ardında kararlaştırılan planların ışığında seyretmektedir.

    Bütün bunları incelerken şunu önemle belirtmek ve asla akıldan çıkarmamak gerekmektedir: Kapalı kapılar ardında her ne kadar korkunç planlar geliştiriliyor ve bu planlar sistematik bir şekilde uygulanıyor olsa da, yegane güç daima ve sadece Allah’a aittir. Tüm planları yaratan Allah’tır. Yeryüzünde hangi sinsi yapılanma hangi sinsi planı düzenlerse düzenlesin, mutlaka o planın üzerinde bir plan ve o düzenin üzerinde bir düzen vardır. Sinsi ve derin kuvvetler ne kadar güçlü görünürse görünsün mutlaka Allah’ın planı galip gelecektir. Dolayısıyla, ingiliz derin devletinin planlarını incelerken bu önemli gerçeği sürekli olarak akılda tutmak gerekmektedir. Yüce Allah ayetlerinde şöyle bildirir:

    Yoksa hileli-bir düzen mi kurmak istiyorlar? Fakat (asıl) o inkar edenler hileli-düzene düşecek olanlardır. Yoksa onların, Allah’ın dışında başka bir ilahları mı var? Allah, onların şirk koştuklarından yücedir. (Tur Suresi, 42-43)

    Yukarıda kısaca özetlediğimiz ingiliz derin devletinin sinsi faaliyetleri, ilerleyen bölümlerde tüm belgeleri ve delilleriyle gözler önüne serilecek ve detaylandırılacaktır. Bu konuda tarihten ve günümüzden örnekler verilecek ve bu derin yapılanmanın kapsamı ayrıntılı olarak gözler önüne serilecektir.

    Unutmamak gerekir; ingiliz derin devletinin şekillenmesindeki ve dünya çapında böylesine korkunç faaliyetler yürütmesindeki temel sebep daima derin devleti oluşturan kişilerin inandıkları ırk üstünlüğü olmuştur. Kendi ırklarının üstünlüğüne inanan söz konusu güruh, bütün dünyanın kendilerine hizmet etmesi ve tüm devletlerin ve sistemlerin ingilizlerin kontrolü altında olması gerektiğine inanmıştır. Dünyayı, özellikle son yüzyıllarda yaşanan korkunç felaketlere hazırlayan Darwinizm, ingiliz derin devletinin bu altyapıyı sağlamak için ortaya attığı tarihin en büyük kitle aldatmacasıdır.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 6.
    0
    x y çok seviyor mi6'ten bahsetmeyi.
    ···
  6. 7.
    0
    Üst aklınıda anasinida gibeyim sana bisi olmasin
    ···
  7. 8.
    0
    ingiliz derin devleti, “üstün ırk” iddiasıyla ortaya çıkmış ve bu düşünce tarzı, ırkçılığın, sömürgeciliğin ve çok çeşitli belaların kaynağı olmuştur. Oysa “üstün ırk” kavramı, derin devlet temsilcilerinin ürettiği sahte bir kavramdır. Allah’ın Katında hiçbir geçerliliği yoktur.

    Kendi ırkının üstünlüğüne inanan ingiliz derin devleti, bütün dünyayı ingiliz Krallığı altında toplama hayalinde olmuştur.

    ingiliz derin devleti, tek bir krallık, tek bir bayrak ve tek bir imparatorluk altında yalnızca Anglosakson ırkının var olduğu bir dünya devleti hayalindedir.

    ingiliz derin devleti, tek bir krallık, tek bir bayrak ve tek bir imparatorluk altında yalnızca Anglosakson ırkının var olduğu bir dünya devleti hayalindedir.
    ···
  8. 9.
    0
    ingiliz Derin Devletinin Darwinizm Planı

    Güney Afrika’da görev yapmış homociksüel bir ingiliz siyasetçi olan Cecil Rhodes’un (1853-1902) aşağıdaki sözleri ingiliz emperyalizminin temelinin ne denli ırkçı bir fikre dayandığının özetidir:

    Neden biz de gizli bir cemiyet oluşturmayalım? Bu öyle bir cemiyet olacak ki, amacı, Britanya imparatorluğu’nun genişlemesi ve Amerika gibi büyük bir kaybı telafi etmek için tüm uygarlaşmamış toplumları ingiliz yönetimi altına almak olacak; ve böylelikle Anglosakson ırkını tek bir imparatorluk haline getirecek.1

    Sanayi devrimi sonrası “Üzerinde güneş batmayan imparatorluk” unvanıyla anılan ingiliz uygarlığının derin temsilcileri, imparatorluğun kurulduğu günden bu yana dünyanın her yanına hakim olma arzusu içinde olmuşlardır. Cecil Rhodes’un başka bir sözü daha bu ihtirası belgeler niteliktedir:

    Her fırsatta daha fazla toprak elde etmeyi kollamak bizim görevimizdir ve bu fikri her zaman göz önünde tutmalıyız. Daha fazla toprak açık bir şekilde daha fazla Anglosakson ırkı anldıbına gelir. Anglosakson ırkı dünyanın sahip olduğu en iyi, en beşeri ve en onurlu ırktır.2

    Bu fazlasıyla ırkçı yaklaşım, kuşkusuz Rhodes ile aynı dönemlerde yaşamış ve “doğal seleksiyon yoluyla kayırılmış ırkların üstün geleceğine ve (sözde) gelişmemiş ırkların tarih sahnesinden silineceğine” inanan Charles Darwin’in fikirleriyle büyük oranda uyum içindedir. Darwin’in savunduğu evrim teorisi, canlıların tesadüfen meydana geldiği ve tesadüfi değişikliklerle başka türlere dönüştükleri, dolayısıyla yeryüzündeki canlılığın, başıboş ve rastgele olaylar sonucunda ortaya çıkan bir evrimsel sistem olduğunu ileri sürmektedir. Aslında evrim fikri, eski Yunan ve Mısır dönemlerinden beri var olan hakim materyalist anlayış olduğundan, materyalizmin yıllar boyunca kalesi olmuş olan ingiltere’de en geniş anlamda yaşam alanı bulmuştur. Evrim safsatasının dünya çapında yaygınlaşmasına sebep olmuş olan ingiliz maceracı Charles Darwin de, gerçekte ingiliz derin devletinin bir planıdır.

    Evrim teorisinin bilimsellik kisvesi altında ortaya atılıp desteklenmesi ve Darwin gibi bir maceracının bu teori ile ön plana çıkarılması planı, ateist bir mason locasında alınmış bir kararın sonucudur. Paris’teki 33. Derece Mizraim Masonluk Yüce Konseyi’ne bağlı konsey üyeleri, toplantılarında, “herhangi mantıksal bir doğrulamaya gerek duymaksızın” evrimin bir bilim olarak desteklenmesi gerektiği kararını almışlardır:

    işte bu [evrim teorisinin bilimsel olduğu] bakış açısını kullanarak, bizler hiç durmaksızın, basınımız yoluyla bu teorilere körü körüne güvenilmesini sağlayacağız. Entelektüeller… bilgileriyle kendilerini övecekler ve herhangi mantıksal bir doğrulamaya gerek duymaksızın bilimden alabildikleri tüm bilgiyi faaliyete geçirecekler, temsilciliklerimizdeki uzmanlar onların zihinlerini bizim istediğimiz yönde eğitebilmemiz için tüm parçaları kurnazca bir araya getirdiler. Bir an için bunların boş sözler olduğunu düşünmeyin: Darwinizm için planladığımız başarılar üzerinde dikkatlice düşünün.3

    Alınan bu gizli kararda açıkça görülebildiği gibi ateist masonlar, evrim teorisinin körü körüne kabul edilmesini sağlamak için basını, entelektüelleri, uzmanları ve eğitimcileri kullanmayı planlamış ve insanların zihinlerini şekillendirebilmek için sinsi bir taktik geliştirmişlerdir. Amerika’daki ateist masonik sistem de Mizraim’in bu kararını çok geçmeden benimsemiştir. New Age dergisi Mart 1922 yılında ateist masonluğun hakimiyetinin sözde evrim ve insanın kendi gelişimi sayesinde kurulacağını belirtmiştir.

    Bu planın ardından karar alıcılar, dünyanın en kilit noktalarına hakim bir Darwinist diktatörlük inşa etmeyi başarmışlardır. Bu diktatörlük devlet kurumlarına, basın-yayın organlarına, üniversitelere, okullara ve sanat kurumlarına kadar ulaşabilmiş ve gizli-açık faaliyete başlamıştır. Evrim, kamuoyunun tüm itirazlarına rağmen bilim gibi sunulmuş, çeşitli telkinlerle insanlar bu safsataya alıştırılmış, evrimi çürüten bilimsel deliller –örneğin yaşayan fosiller– kamuoyundan gizlenmiş ve evrime karşı gelenler toplumdan izole edilerek, işlerinden ve kariyerlerinden uzaklaştırılarak, basın yoluyla veya toplumsal baskıyla tehdit edilerek susturulmuşlardır.

    ingiliz derin devletinin hakimiyetindeki Darwinist diktatörlük günümüzde halen görev başındadır ve etkilidir. Şu an dünya çapında, Müslüman ülkeler dahil, evrim safsatasını okul müfredatına almamış ülke neredeyse yoktur. Bazı ülkelerin bir kısım basın organları, ingiliz derin devletinin onaylayıp sunduğu evrim haberlerini adeta gerçekmiş gibi sunmak mecburiyetindedir. islam ülkelerinde dahi, Allah’ı açıkça inkar eden ve bilimsel hiçbir dayanağı bulunmayan evrim safsatası akademisyenler tarafından “savunulması mecburi” bir dayatma haline gelmiştir. ingiliz derin devletinin bu konudaki baskısı öylesine güçlüdür ki, günümüzde ingiliz Kilisesi Darwin’den özür dilemiş;4 Papa, kendi evinde Darwinizm yanlısı konferanslar vermiştir.

    Darwinizmin bir din gibi yaygınlaştırılması kararı, ingiliz derin devleti tarafından oldukça sistematik olarak uygulanmıştır. Darwin’in döneminde kendisinin en büyük destekçisi olan ve Darwin’in “bulldog’u” olarak anılan Thomas Huxley, ingiltere’nin en önemli bilim kurumlarından biri olan Kraliyet Akademisi’nin (Royal Society) bir üyesiydi, bu kurumun tüm diğer üyeleri gibi o da ateistti ve ayrıca kıdemli bir masondu.5 Royal Society ya da uzun adıyla The Royal Society of London for the Improvement of Natural Knowledge (Doğal Bilginin Geliştirilmesi için Londra Kraliyet Akademisi) 1662 yılında kurulmuş bir akademiydi. Kurumun bütün üyeleri istisnasız olarak ateist masonlardan ve genellikle homociksüellerden oluşuyordu.6 [Kraliyet Akademisi (Royal Society) ile ilgili detaylı bilgileri ilerleyen sayfalarda okuyabilirsiniz.]

    Hiçbir kişisel başarısı olmamasına rağmen, oldukça genç yaşta Kraliyet Akademisi’ne üye yapılan Thomas Huxley’i büyük çoğunluğunu ateistlerin oluşturduğu bu masonik örgüt açısından önemli kılan şey, onun Darwin’in yakını ve en büyük destekçisi olmasıydı. Kraliyet Akademisi’nin diğer üyeleri de, hem kitabını yayınlamadan önce hem de yayınladıktan sonra Darwin’e büyük ölçüde destek olmuşlardır. Özellikle ateistlerin oluşturduğu bu masonik kurum, Darwin’i ve Darwinizmi o denli sahiplendi ki, bir süre sonra, tıpkı Nobel ödülleri gibi, her yıl çeşitli bilim adamlarına “Darwin madalyası” hediye etmeye başladı.

    Kısacası Darwin tek başına değildi. Teorisini ortaya attığı andan itibaren örgütlü bir şekilde ingiliz derin devletinin güdümündeydi. Bu örgütlü destek, doğrudan ingiliz derin devletinden geliyordu. ingiliz derin devleti, evrim teorisinin bütün dünya tarafından kabul görmesini büyük bir ihtirasla istiyordu. Bu yolla kitleleri dinden, maneviyattan ve ahlaki tüm değerlerden uzaklaştıracak, böylelikle onları yıkıma hazır, zayıf toplumlar haline getirebilecek ve kendi kontrolüne alabilecekti. Böyle toplumların çıkarcı, en küçük bir menfaate tamah eden kitleler haline geleceğini biliyordu. Bu plana göre, toplumlar böyle bir raddeye geldiği zaman, onları kullanmak, propagandaları yaygınlaştırmak ve onları yönlendirebilmek kolay olacaktı.

    Dahası Darwinizm, “ırk üstünlüğü” kavrdıbını beraberinde getireceğinden ve ingiliz toplumu beyaz ırkın en gelişmiş hali olarak lanse edileceğinden evrim fikrinin yaygınlaşmasıyla diğer toplumlar üzerinde üstünlük iddiası kolaylaşacaktı. Söz konusu derin devletin temsilcileri, kolaylıkla diğer toplumlar üzerinde hak iddia edebilecek ve Ortadoğu veya Afrika toplumlarını istediği şekilde sömürebilecekti. Bu üstünlük iddiası beraberinde hakimiyet ruhunu da getirmişti. Dünyaya hakim olma iddiası adına her şey yapılabilirdi. işte bu nedenle ingiliz derin devleti, dünyanın geri kalanında neler olduğunu umursamadan, suni sebeplerle çıkan savaşlarda kaç kişinin öldüğünün hesabını tutmadan ve ülkelerin bölünüp parçalanmasına aldırış etmeden hakimiyet hedefini daima devam ettirmişti ve ettirecekti.

    Oysa Kıyamet günü, hiçkimse hiçkimsenin ırk veya soy üstünlüğünü sorgulamayacaktır dahi. O günün dehşeti, ırk üstünlüğü vehmine kapılarak fitne çıkaran bu odakları sarıp kuşatacaktır. Söz konusu derin devlet temsilcileri, işte bu gerçekten habersizdirler:

    Böylece Sur’a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da. (Müminun Suresi, 101)
    Dipnotlar:
    1. Frank L. Kinder, Maria Bucur, Ralph Mathisen, Sally McKee ve Theodore R. Weeks, Making Europe: The Story of the West Since 1300, Massachusetts: Wadsworth Publishing, 2009, s. 718

    2. Frank L. Kinder, a.g.e., s. 718

    3. John Daniel, Two Faces of Freemasonry, Longview: Day Publishing, 2007, s. 121

    4. “ingiliz Kilisesi Darwin’den Özür Diledi”, NTVMSNBC, 15 Eylül 2008 http://arsiv.ntv.com.tr/news/459349.asp

    5. Albert G. Mackey, “Charles Darwin and Freemasonry”, An Encyclopedia of Freemasonry, Vol. III, New York: The Masonic History Company, 1921

    6. John J. Robinson, Born in Blood, M. Evans & Company, 2009, s. 285
    Tümünü Göster
    ···
  9. 10.
    0
    Kraliyet Akademisi, evrim safsatasını yaygınlaştırabilmek için her yıl bilim adamlarına “Darwin Madalyası” hediye etmeye başlamıştır.

    ingiliz derin devletinin amacı, Darwinizm yoluyla ırk üstünlüğü safsatasını yaymak ve bu yolla diğer milletleri rahatlıkla sömürebilmektir.

    ingiliz derin devleti, suni sebeplerle savaşlar çıkarmış, ülkelerin bölünüp parçalanmasına aldırış etmeden hakimiyet hedefini devam ettirmiştir. Diğer milletlerin yaşadığı yıkımları ve çektiği çileleri asla önemsememiştir.
    ···
  10. 11.
    0
    “ingiltere’nin Menfaatleri”

    ingiltere’nin menfaatleri ingiliz derin devleti için belki de en önemli kavramdır. insanların kendi ülkelerinin menfaatlerini düşünmesi pek çok kişiye normal gelebilir. Fakat burada ingiliz derin devletinin devletlerin çoğunluğu üzerinde bir güç olduğunu unutmamak gerekmektedir. ingiltere’nin menfaatleri söz konusu olduğunda, hemen her şeyi göze alabilen ve yaptıklarından sorgulanmayan mafyavari bir güçten bahsedilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, çoğu zaman “ingiltere’nin menfaatleri” çok pahalıya mal olabilmektedir. Bunun için kimi zaman barıştan taviz verilmekte, ülkeler bölünmekte, terör örgütleri oluşturulmakta, kimi zamansa savaşlar başlatılmaktadır.

    Bazı ingiliz liderler, bu ürkütücü menfaat anlayışını açıkça dile getirmekten çekinmemişlerdir.

    19. yüzyılın ortalarında ingiltere’nin başbakanlığını yapan Lord Palmerston 1856 yılında yaptığı bir konuşmada şöyle demiştir:

    Bana politika nedir diye sorduklarında cevabım şu oluyor: “Ortaya çıkan her durumda kendi ülkemizin çıkarlarını rehber yapmak.”7

    Şu sözler de Palmerston’a aittir:

    ingiltere’nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez menfaatleri vardır.8

    Dönemin Dışişleri Bakanı Edward Grey de bu görüşü desteklemek için şunları söylemiştir:

    ingiliz dışişleri bakanları uzun vadeli karmaşık hesaplar yapmaksızın kendi ülkelerinin o andaki menfaatlerini kendilerine rehber alırlar.9

    Amerikan başkanlarından Truman’ın özel temsilcisi Büyükelçi Davies dönemin ingiltere Başbakanı Churchill hakkında şu açıklamada bulunmuştur:

    O büyük bir ingiliz’dir; barışı korumaktan çok ingiltere’nin Avrupa’daki menfaatlerini korumayı düşünür.10

    Barışı korumaktan çok ingiltere’nin menfaatlerini düşünen zihniyet tarih boyunca ingiliz liderleri üzerinde hakim olmuştur. Bunun en önemli sebebi, söz konusu liderlerin hiçbir zaman ingiliz derin devletinin himayesinden çıkamamalarıdır. ingiliz derin devleti için de en önemli şey, evrim fantezisiyle geliştirilmiş sözde ingiliz üstünlüğünü tüm dünyaya kabul ettirebilmektir.

    Bu zihniyet nedeniyledir ki, ingiltere dünya çapında işgal politikalarını en belirgin şekilde gerçekleştiren ülke olmuştur. Öyle ki, ingiltere’nin dünyada işgal etmediği sadece 22 ülke vardır. işgal ettiği topraklar, dünyanın %90’ına karşılık gelmektedir.11 Şu an hali hazırda, 14’ü deniz aşırı olmak üzere 22 ülke Birleşik Krallığa bağlıdır. ingiltere Kraliçesi II. Elizabeth, sayılan bu 22 ülkenin dışında, 16 ülkenin daha kraliçesi konumundadır. Bu ülkeler Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Jamaika, Barbados, Bahama Adaları, Grenada, Papua Yeni Gine, Solomon Adaları, Tuvalu, Saint Lucia, Saint Vincent ve Grenadinler, Belize, Antigua ve Barbuda, Saint Kitts ve Nevis, Fiji’dir. Kraliçe II. Elizabeth, bağımsızlıklarını kazanmasına rağmen halen bu ülkelerin kraliçesi sayılmaktadır.

    ingiliz Milletler Topluluğu’nun Başkanı olarak kabul edilen Kraliçe, bu ülkelere temsilci olarak genel vali atamaktadır. ingiltere Kraliçesi, emekli olmuş eski politikacılar veya diğer seçkin isimler arasından belirli kişileri, o ülkenin başbakanının tavsiyesiyle vali olarak belirler. Avam Kamarası ve Senato’nun çıkardığı kararnamelere, kraliyet onayını sağlayan genel vali, devlet belgelerini imzalamak, parlamento toplantılarını resmen açıp kapatmak ve seçimler öncesi parlamentoyu feshetmek gibi görevlere sahiptir.12 Yani ingiltere, bu ülkelerde halen ciddi şekilde –hatta çoğu zaman tek– söz sahibidir.

    ingiltere, derin devletin etkisiyle, genel olarak işgal ettiği topraklarda tarih boyunca mevcut farklı etnik ve dini gruplar arasındaki farklılıkları ön plana çıkarmıştır. Derin devlet onlara, birbirlerinin hasmı oldukları mesajını vermiştir. Üstün ırk kavramı daima bu politikada devrede olmuştur. ingiliz derin devleti, yabancı topraklarda yüzlerce yıldır birlikte yaşayan farklı etnik gruplardan bir tanesine “senin ırkın daha üstün” mesajı verir. Sonra da onları kavga ettirir. Bu şekilde kendi idaresinin daha kolay gerçekleşeceğini düşünür. Çünkü birbirleri ile çatışan toplumlar “ortak bir güç” oluşturamayacaklardır. Tarih boyunca bu siyasetin birçok örneği görülmüştür.

    Örneğin, Ruanda’daki korkunç soykırım, ne kendi kendine gelişen bölgesel bir olaydır ne de ingiliz derin devletinden bağımsızdır.

    ingiliz derin devletinin siyaseti, ağırlıklı olarak ikilik oluşturma, mevcut ikilikleri körükleme veya suni ikilikler icat etme siyaseti olarak tanımlanabilir. Derin devletin diğer milletlere yönelik politikasıysa; “keskin çatışmaların devamı, çatışma yoksa icadı ve çatışma zayıfsa körüklenmesi” üzerine kuruludur. Bu politikaya aykırı hareket edenler ise gerektiğinde her türlü usul kullanılarak bertaraf edilmektedir. Çünkü, başta da belirttiğimiz gibi bu planı yapanlar için en önemli şey “ingiliz menfaatleri”dir.



    Dipnotlar:

    7. Onur Öymen, Silahsız Savaş: Bir Mücadele Sanatı Olarak Diplomasi, 8. Baskı, istanbul: Remzi Kitabevi, 2015, s. 68

    8. Öymen, a.g.e., s. 68

    9. Öymen, a.g.e., s. 68

    10. Öymen, a.g.e., s. 91

    11. Jasper Copping, “British have invaded nine out of ten countries – so look out Luxembourg”, The Telegraph, 4 Kasım 2012 – http://www.telegraph.co.uk/history/9653497/ British-have-invaded-nine-out-of-ten-countries-so-look-out-Luxembourg.html

    12. “60 Ülke ingiltere’den Bağımsızlığını Kazandı”, Türkiye Gazetesi, 19 Eylül 2014, http://www.turkiyegazetesi.com.tr/ dunya/186318.aspx
    Tümünü Göster
    ···
  11. 12.
    0
    ingiliz Menfaatlerini Şekillendiren Vakıflar

    ingiliz ırkını, menfaatlerini ve hegemonyasını hakim kılabilmek, ingiliz imparatorluğunun kurulduğu dönemden bu yana, ingiliz derin devletinin hedefi olmuştur. Bir yeraltı yapılanması olan söz konusu derin devlet, hedefine ulaşabilmek için gün ışığına çıkmaya ihtiyaç duymuş ve legal görünümle çeşitli yönetim organlarına ulaşmaya çalışmıştır. Bu çaba, kimi zaman devletin kendi kurumları içinden olabildiği gibi çoğu zaman çeşitli gizli kurumlar ve dernekler yoluyla gerçekleşmiştir. Söz konusu kurum ve dernekler, ingiliz menfaatlerini özellikle yurtdışında ayakta tutabilmek için çeşitli yöntemler denemişlerdir. Çoğunlukla basını kullanmış, devlet yetkililerinin politikalarını şekillendirmiş, kimi zaman ajanlar vasıtasıyla başka ülkelerin siyasetine sızmışlardır. Çeşitli ülkelerin devlet başkanlarını yönlendirmiş, çeşitli ülkeler için strateji ve politikalar belirlemiş ve her ülkeyi ingiliz menfaatlerine meyledecek hale getirmişlerdir.

    Söz konusu vakıf ve kurumların özelliği, genel olarak toplum içinde yaygınlaşmasını istedikleri bir konunun propagandasını, hemen her yöntemi kullanarak rahatlıkla yapabilmeleridir. Darwinizmin yaygınlaşması için üniversiteler, okullar, akademisyenler, bilimsel yayınlar, basın yayın kurumları ve hatta hükümetler bu konuda kullanılmıştır. Toplum içinde dejenerasyonun da yaygınlaşma yöntemi bu şekilde olmaktadır. Örneğin günümüzde toplum içinde homociksüellik gibi bir sapkınlığın adeta normal bir şeymiş gibi empoze edilmesi söz konusu kurumların kapsamlı çalışmaları sonucunda olmaktadır.

    Şunu belirtelim; söz konusu kurumlar temelinde elbette legal kurumlardır ve günümüz yöneticilerinden veya çalışanlarından, derin devletin söz konusu faaliyetlerinden habersiz olan, kurumların ilk kuruluş amacını bilmeyen, doğru ve dürüst insanlar elbette vardır. Açıklamalarımız, vakıfların legal olarak yaptığı işlere veya burada dürüstçe çalışan kişilere yönelik elbette değildir. Hedefimiz, bu vakıflar yoluyla yapılan söz konusu sinsi uygulamaların temelindeki yanlış zihniyettir. Kişiler, hatalı bile olsalar, elbette değişebilirler. Zaten derin devletin sırlarının açıklanmasının sebebi, bu konuda devreye girmiş kişilere yaptıklarının getirdikleri zararları gösterebilmek, onları uyarabilmek ve değiştirebilmektir. Amaç, yıkıcı değil yapıcıdır. Söz konusu bilgileri bu gerçek ışığında değerlendirmek daha doğru olacaktır.

    Ayrıca burada, asıl olarak bahsi geçen vakıfların kuruluş dönemlerinden bahsedilmektedir. Bu vakıfların bir kısmı halen derin devletin etkisinde hareket etmekle birlikte, bir kısmı günümüzde farklı bir görünüm alıp, farklı fikirler savunuyor olabilirler. Ancak özellikle kuruluş dönemlerinde, doğrudan ingiliz derin devleti adına hareket etmeleri ve gelecek nesilleri de ilgilendiren ürkütücü çalışmalara önayak olmaları nedeniyle oldukça zararlı olmuşlardır. Burada önemle üzerinde durulan yönleri budur.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 13.
    0
    ingiliz Doğu Hindistan Şirketi (British East India Co.)
    Gelecekte “ingiliz imparatorluğunun incisi” olarak kabul edilecek olan Hindistan’ın, ingiliz derin devleti tarafından sömürgeleştirilme hikayesi bu şekilde başlamış oldu. Hindistan, artık kendi içinde sınıflara ayrılmıştı: Kendi haklarını korumaya çalışan soylu aileler ve varlığını ingiltere’ye borçlu olan yeni bir orta sınıf. Doğu Hindistan Şirketi (East India Company), 1600 yılında Kraliçe I. Elizabeth’in onayı ile resmiyet kazanmıştır. ingiltere’nin Hindistan hakimiyeti, Londra’da kurulan bu şirketin Hindistan’ın Bengal bölgesinin devlet gelirlerine el koymasıyla başlamıştır. Şirket tarafından yavaş yavaş yönetilmeye başlanan Hindistan’da, ingiliz derin devleti kendi hakimiyetini emin adımlarla kurmaya başlamıştır. Kısa bir zaman sonra, birbirinden bağımsız prensliklerin yanı sıra bütün Hindistan’ın yönetimini ingilizlerin üstlenmesini ve tüm yüksek düzey makamların ingilizler tarafından işgal edilmesini sağlayacak olan, Imperial Civil Service (imparatorluk Sivil Servisi) olarak da bilinen Indian Civil Service kuruldu.

    Doğu Hindistan Şirketi, Babil bankacılık sistemine dayanan ve günümüz merkez bankacılığının ilk adımı olan “Kısmi Rezerv Bankacılığı” sistemini Hindistan’dan ingiltere’ye taşımıştı. (Kısmi Rezerv Bankacılığı, bankaya yatırılan paranın belli bir miktarının rezervde tutulup, geri kalanının kredi ve diğer şekillerde yatırımcılara ve piyasaya verilmesi esasına dayanan bankacılık sistemidir.) Bu finans sistemi pek çok ilginç uygulamayı da beraberinde getirdi. Fransız Devrimi, Napolyon Savaşları, Anglo-Boer Savaşı [Britanya imparatorluğu ile Güney Afrika’daki iki Boer (Afrika) Cumhuriyeti arasındaki savaş], I. Dünya Savaşı, Bolşevik Devrimi gibi çatışma ve savaşların ortaya çıkışında özellikle bu finans sisteminin işleyişi oldukça etkili oldu. Bolşevik Devrimi dahi, ingiliz derin devletinin güdümündeki gizli örgütler tarafından planlanmış ve finanse edilmiştir. Devrimin bağımsız bir hareket olmadığını Mart 1922’de Lenin de kabul etmiştir. 11. Parti kongresinde Lenin, partinin “dev bir bürokrasi” tarafından idare edildiğini açıkça söylemiştir.13

    Savaşların, rezerv bankacılığı için, önemli bir kar imkanı olarak görüldüğü gerçeği, kuşkusuz günümüzde daha fazla deşifre olmuştur. Eski istihbarat ajanı Dr. John Coleman, bu durumu şu ifadelerle açıklamıştır:

    I. Dünya Savaşı üzerine tarih bilimci Alan Brugar, uluslararası bankaların savaşta ölen her bir askerden 10.000 Dolar kar ettiklerini tahmin ediyor. Savaşın her iki tarafını da finanse eden Illuminati–Rothschilds–Warburg–Federal Rezerv Bankaları’nın oluşturduğu 300 kişilik komiteye göre hayat oldukça ucuz.14

    Burada adı geçen 300 kişilik komite, ilerleyen satırlarda detaylı olarak anlatılmıştır.

    Doğu Hindistan Şirketi’nin şekillenişi asıl olarak başta Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti olmak üzere doğal kaynakları zengin olan ülkeleri sömürmek amacını taşıyordu. “Kısmi Rezerv Bankacılığı”, yukarıda da belirttiğimiz gibi, ingiltere ve Amerika tarafından I. Dünya Savaşı’nın finansmanında kullanılmıştı. 1661 yılında ingiliz Kralı II. Charles, Doğu Hindistan Şirketi’ne bağımsız devletlere savaş açma veya onlarla barış yapma imtiyazını vermişti. Finanstan sorumlu özel bir firmaya, devletlerle savaşa girme veya savaşı durdurma yetkisi verilmesi bir ilkti. Çeşitli ülkelerdeki tarım arazilerine ve ürünlere bu yetki ile el konabilmiş, bir finans firması, çeşitli ülkelerin prensleriyle muhatap hale gelmiş ve piyasadaki para arzını arttıran kısmi rezerv sistemine hakim olmuştu. 1830 yılı itibariyle tüm Hindistan, Doğu Hindistan Şirketi’nin egemenliği altına girmişti.15

    1702 yılında Doğu Hindistan Şirketi, ismini ingiliz Doğu Hindistan Şirketi [British East India Co. (BEIC)] olarak değiştirmiş ve Hindistan’da uygulanan bu rezerv sistemi tüm dünyaya yönelik uygulanır hale gelmişti. Bu sistem, günümüzde tüm piyasaları belirleyen federal rezerv bankacılığının yani merkez bankalarının da kökenidir.

    ingiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin ilk uygulamalarından biri, kast sistemine karşı çıkan Sihlerin gücünü kırmak için ajanlar kullanmak oldu. Hindistan’da geleneksel olarak var olan kast sistemi, ingilizlerin bu etkisinin ardından ırkçılığı ön plana çıkaran ürkütücü bir hale büründü. ingiliz derin devletinin etkisiyle Müslümanlar ve Sihler arasında da derin ayrılıklar baş gösterdi.

    1813 yılında parlamentoda yapılan temsillerden sonra ingiliz Hükümeti, ingiliz Doğu Hindistan Şirketi ile olan sözleşmesini 30 yıl daha uzattı. 1833 yılında parlamento, sözleşmeyi tekrar 20 yıl daha uzatma kararı aldı. Hindistan’da, ingiliz idaresine karşı görüşler ortaya çıkmış ve 1857’deki Büyük Hint Ayaklanması’nın (Sepoy isyanı) hemen ardından Hindistan doğrudan doğruya ingiliz imparatorluğu’na bağlanmış ve 1876 tarihinde hukuki olarak Kraliçe Victoria, Hindistan imparatoriçesi sayılmıştı. Aynı yıl içerisinde oluşan kıtlık, 2 milyondan fazla alt sınıf kabul edilen Hintlinin ölümüne sebep oldu. Bununla birlikte, ingiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin hakimiyeti boyunca 6 milyondan fazla alt sınıf Hintli kıtlık yüzünden hayatını kaybetmişti.

    ingiliz derin devletinin hakimiyeti, Hindistan’da bu tarihlerden sonra daha da güçlendi. ingiltere’nin en iyi kurumlarında yetişen kişiler, Hindistan’da idari pozisyonlara ve toplumu yönlendirecek basın ve hukuk gibi önemli pozisyonlara getirildiler. ingiliz derin devleti, sadece ülkenin genelinde değil, prensliklerin de tümünde hakimiyet sahibi olduğu için her yere nüfuz edebildi. Her prensin yanına bir ingiliz komiser atandı. Söz konusu komiserlerin, prensleri kontrol altına alan, denetleyen kişiler olduğu herkes tarafından biliniyordu. Ülkenin askeri özgürlüğü yoktu; içte olduğu gibi dış politikada da hiçbir bağımsızlığı bulunmuyordu. ingiliz hakimiyeti ile birlikte Hindistan’a ait her şey ingiliz derin devletinin idaresi altına girmişti.

    Afyon ticaretinin de, ingiliz derin devletinin etkisiyle geliştiği ve Hindistan üzerinden en önemli sömürü kaynaklarından biri haline getirildiği bilinmektedir. ingiltere’nin Hindistan’ı işgalinde tanınan bir figür olan Robert Clive, 1765 yılına kadar dünyanın afyon yetiştiriciliği bakımından en zengin arazilerini tam olarak kontrolü altına aldı.16 Bölgeye hakim olan ırkçı ve ürkütücü tabloya, ilerleyen yıllarda artık uyuşturucu ticareti de eklenmişti. ingiliz derin devleti, tıpkı Güney Afrika’da olduğu gibi, iyi bir pazar olduğunu düşündüğü Hindistan’da da idareyi ele alarak, halk arasında ayrılık çıkararak, ırkçılığı önemli bir koz olarak kullanarak, ülkenin kaynaklarını ele geçirerek ve uyuşturucu trafiğini kontrol altına alarak hakimiyet kurabilmişti.

    Hindistan, o tarihten itibaren ingiliz derin devletinin pek çok propaganda projesini yürüttüğü bir ana üs haline gelmiştir. Bu projenin en önemli idari mercii ise, ingiliz Doğu Hindistan Şirketi olmuştur. Dünyayı idare etmek adına kurulacak olan tüm gizli derneklerin ana karargahı olan bu şirket, ingiliz derin devletinin 19. yüzyıldan itibaren dünyaya hakimiyetinin temel adımını oluşturmaktadır.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 14.
    0
    ingiliz derin devleti, batıdan doğuya tüm ticaret yollarını ele geçirme ve farklı bölgelerdeki toprakları sömürge haline getirme planını, sistematik olarak uygulamıştır. Bugün aynı sömürü sistemi, farklı isimler altında devam etmektedir.

    ingiliz derin devletinin güdümünde kurulan Doğu Hindistan Şirketi, çeşitli ajanlar yoluyla Hindistan’da ırkçılığı hızla yaygınlaştırdı. Müslümanlar ve Sihler arasındaki ilk anlaşmazlıklar, bu faaliyetler sonunda ortaya çıktı.

    ingiliz derin devleti tarafından ırkçılık ve nefret tohumlarının atılmasıyla, yıllarca Hindistan’da çatışmalar dinmemiştir. 1984 yılında yaşanan vahşet bunlardan sadece bir tanesidir.

    Hindistan’da meydana gelen Sih-Müslüman çatışmaları ingiliz derin devletinin bölgeye getirdiği büyük belalardan biridir. Yıllarca kardeşçe yaşayan halklar, bir anda çatışan karşıt gruplar haline gelmiştir.

    Kraliçe Victoria, 1876 yılında hukuki olarak Hindistan imparatoriçesi sayılmıştır. Bu tarih, Hindistan’ın resmi olarak ingiliz derin devleti himayesi altına alınışını belgelemektedir.

    ingiliz derin devletinin güdümündeki ingiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin Hindistan’daki faaliyetleri boyunca, alt sınıf olarak sayılan 6 milyondan fazla Hintli, kıtlık yüzünden hayatını kaybetmiştir.

    ingiliz derin devletinin Hindistan hakimiyeti sonrasında Hintli yerliler, bölgede yaşayan ingilizlerin kölesi konumuna gelmişlerdir.

    O dönemlerde Hintliler için Hindistan’da yaşam, zengin ingilizlere hizmet etmek anldıbına gelmektedir.

    ingiliz derin devletinin sembolü olan filler, Hindistan’da, ingiliz ailelere hizmet etmek için yoğun olarak kullanılmıştır.
    ···
  14. 15.
    0
    Kraliyet Akademisi (Royal Society)

    1660 yılında, ingiltere’nin kanlı bir iç savaştan çıkmasının hemen ardından oldukça karışık bir restorasyon dönemi başlamıştır. Kraliyet Bilimler Akademisi’nin (Royal Society) kuruluşu bu döneme rastlamaktadır. Kral 2. Charles, deneysel fiziğe merakı nedeniyle Kraliyet Akademisi’nin kuruluşunu teşvik etmiştir. Kraliyet Akademisi, daha önceki bölümlerden hatırlayacağımız gibi, Darwin’in “bulldog’u” olarak anılan Thomas Huxley’in üye olduğu bir kurumdur ve Huxley Darwinizmi yaygınlaştırmaya destek olmakla görevlendirilmiştir. Yine başta da belirttiğimiz gibi bu kurum, ateist masonlardan oluşmaktadır ve temel hedefi, mümkün olan en etkili yöntemlerle dinsizliği yaygınlaştırabilmektir. Darwinizmin yaygınlaştırılması da bu yöntemlerden biridir.

    Kraliyet Akademisi’nin başlangıcı, Londra’da, “doğa felsefesi” problemlerini tartışmak üzere bir araya gelen bilim adamlarının 1645’ten itibaren “Invisible College” (Görünmez Okul) adıyla düzenledikleri gizli ve gayri resmi toplantılardır. Cromwell’in iktidarı döneminde, Operatif Mason Locaları’na üye olarak kabul edilmiş bilim adamları, ateist Mason localarının gizli toplantılarına katılıyor ve birbirlerini tanıma fırsatını elde ediyorlardı. (Operatif Mason Locaları, Ortaçağ’da katedralleri, sarayları, şatoları inşa eden mason localarıdır)

    “Görünmez Okul” bu kişiler tarafından kurulmuştu. ingiliz filozof Sir Francis Bacon’un düşüncelerinin etkisinde Gül Haç Kardeşliği (16. yüzyılda Avrupa’da kurulan gizli bir örgüt) tarafından kurulan bu mason örgütü, sonradan Kraliyet Akademisi’ne dönüştürülecekti.

    Kraliyet Akademisi’nin, döneminde bilinen bir homociksüel olan Sir Francis Bacon’un, yine homociksüel olan kişileri seçmesiyle oluşturulduğu ve 17. yüzyılın homociksüellerini barındıran bir kurum olduğu bilinmektedir.17 Bu, günümüz Kraliyet Akademisi tarafından fazla dile getirilmese de, durumun böyle olduğu tarihi kaynaklar tarafından sıklıkla doğrulanmaktadır. Yine Kraliyet Akademisi’nin kurucularından bir rahip olan Dr. John Wilkins’in de homociksüel olduğu belirtilmektedir. Homociksüel rahip Dr. Wilkins, kendi evinde ve Wadham Koleji’nde (Wadham Koleji, Oxford Üniversitesi’ne bağlı fakültelerden bir tanesidir) ilk toplantıları yapmış, Kraliyet Akademisi’nin zeminini oluşturmuştur. Bir başka kurucu olan Sir Robert Moray de, iskoçyalı bir homociksüeldir. Kurumun ilk üyelerinden olan ve daha sonraları Kraliyet Akademisi’nin başkanlığına getirilecek olan Robert Boyle de, irlanda’da doğmuş bir homociksüeldir.18

    Yakın zamanda Kraliyet Akademisi tarafından Cambridge Üniversitesi’nden Doçent Dr. Bruno Perreau’ya, “What’s a family? Social Work and Gay Adoption in France and in the United Kingdom” (Aile nedir? Fransa ve ingiltere’de sosyal hizmet ve homociksüellerin evlat edinmesi) isimli çalışması nedeniyle verilen ödül de, kurumun benzer düşüncelere hala destek verdiğini doğrulamaktadır.19

    Kraliyet Akademisi’nin şekillenmesinde, Oxford’daki Wadham Koleji’nde 1648’lerde gerçekleşen toplantılar oldukça etkili olmuştur. Söz konusu cemiyetin de bilimsellik kisvesi altında kurulmasının en önemli sebebi, evrim fikrinin şekillenmesine yardımcı olmasıdır. 1800’lerde resmi anlamda geliştirilecek olan evrim safsatasının çıkış noktası, bu gizli vakıf ve yapılanmalar olmuştur. Gizli örgütlenmeler halinde, doğa felsefesinin tartışılmasıyla başlatılan bu hareket, aslında bilim adına bir aldatmacayı üretmek amacını taşımaktadır. Bunun başlangıcı da, söz konusu görünmez okullar olmuş ve ardından bu okullar, adı geçen homociksüel yöneticilerin kontrolünde Kraliyet Akademisi adı altında kurumlaşmıştır.

    1703’te Kraliyet Akademisi’nin başkanı seçilmiş ve 1727’deki ölümüne kadar derneğin başkanlığını yürütmüş olan Isaac Newton’un mekanik evren anlayışı, Kraliyet Akademisi’nin din dışı felsefesini geliştirmesinde kullanılmıştır. Kraliyet Akademisi’nin tüm üyeleri, hem kitabını yayınlamadan önce hem de yayınladıktan sonra Darwin’e büyük destek vermiş ve katkılarda bulunmuşlardır.

    Günümüzde, derin devlet faaliyetlerine destekçi olan kurumlardan sayılan Chatham House’un ilk temelleri Kraliyet Akademisi adıyla atılmıştır. Chatham House ve ingiliz derin devletinin istihbarat ve faaliyet kaynağı olan diğer kurumlara, daha sonraki bölümlerde yer verilecektir.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 16.
    0
    Yuvarlak Masa (Round Table)

    ingiliz siyasetçi Cecil Rhodes, daha önce de tanıttığımız gibi, Anglosakson ırkının dünyaya hakim olmasını isteyen homociksüel ve ırkçı bir kişilikti. Bu ırkın büyümek ve tüm dünyaya hakim olmak için var olmasını istiyordu. Son vasiyetinde şunları söylemişti:

    iddia ediyorum ki, bizler dünyadaki ilk ırkız. Bu nedenle de dünyada ne kadar çok yer işgal edersek, bu insan ırkı için o kadar iyidir. iddia ediyorum ki, topraklarımıza kattığımız her bir arşın daha fazla ingiliz ırkının doğmasına sebep olacaktır. Aksi takdirde, bu ırk hiç meydana gelemezdi.20

    Rhodes, Anglosakson ırkının hakimiyetini istiyor ve bunun için de dünya genelinde çeşitli toprakların işgal edilmesi gerektiğini düşünüyordu. ingiltere tarafından yönetilecek bir dünya devletini oluşturmak için de Yuvarlak Masa hareketinin oluşmasını istiyordu. Rhodes, Güney Afrika’da görevlendirilmiş bir siyasetçiydi. Güney Afrika’daki siyahilerin elindeki toprakları zorla alma ve o bölgelerde acımasızca hakimiyet kurma eylemlerini gerçekleştiren şahsiyetti. Bunu sağlamak için bölgede, özellikle bir kabileyi diğerine karşı kışkırtma eylemleri başlatmış ve çeşitli ayaklanmaların öncüsü olmuştur. Bu ayaklanmalar sonrasında Güney Afrika’nın kontrolünün tamamen ingiltere’nin eline geçmesini sağlamıştır. ingiliz sömürgelerinin ele alındığı bölümde Rhodes’un uygulamalarına detaylı olarak yer verilecektir. Rhodes’un zalim uygulamalarının en net özeti şu sözleri olmuştur: “Toprağı, zencilere tercih ederim.”21

    Vasiyetinde Rhodes’un Afrika ve Anglosakson ırkı için söylediği diğer ifadeleri şu şekildedir:

    Afrika hala bizim için hazır olarak yatıyor, orayı almak bizim görevimiz. Daha fazla toprak elde etmek için her türlü fırsatı değerlendirmek bizim görevimiz ve şu düşünceyi sürekli olarak canlı tutmamız gerekir: Daha fazla toprak daha fazla Anglosakson ırkı demektir, ki bu ırk, dünyanın sahip olduğu en insani, en onurlu ırktır.22

    Böylesine korkunç bir ırkçı zihniyet, dönemin ingiltere derin devletinin temel zihniyetini temsil ediyordu. Aynı dönemde Amerika’nın askeri yollarla kesin olarak ele geçirilemediğinin anlaşılması, derin devletin ırk silahını daha çok ön plana çıkarmasına sebep olacaktı. ingiliz derin devleti, kendi ırkını öncü kılabilmek için bu tarihten sonra öjeni politikalarına ağırlık verdi (Öjeni: Sakat ve hastaların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla bir insan ırkının “ıslah edilmesi” anldıbına gelen kavram). Bu politikayı ayakta tutacak olan ise, Cecil Rhodes ve Lord Alfred Miner’ın Yuvarlak Masa (Round Table) hareketi olacaktı.

    Yuvarlak Masa hareketi, 1880’lerde ve 90’larda “öjeni” toplumu meydana getirdi. Öjeni toplumunun hedefi, “aşağı ırk olarak görülen insanların ıslah edilmesi, yani bir şekilde toplumdan elenmesi” gibi hastalıklı bir mantığa dayanıyordu. Bu korkunç sosyal Darwinist zihniyet, evrim fikrinin Darwin’den çok önce, bu derneklerde geliştirilmesiyle köklü şekilde yer bulmuş ve Darwin’den sonra ise açık bir politika şeklinde uygulanmıştır. Darwin’in de bu derneklerde ortaya çıkarılan bir mühendislik çalışması olduğunu tekrar hatırlatmak gerekir. ingiltere’de öjeni vahşetinin öncüsünün, Darwin’in kuzeni Francis Galton olduğunu da burada hatırlatalım. Darwin’in oğlu Leonard Darwin ise öjeni sapkınlığının ingiltere’deki savunucularından ve uygulayıcılarındandı. Ayrıca Winston Churchill de öjeni hareketine destek verenler arasındaydı.

    Bu kişilere göre asıl ırk, ingilizlerin temsil ettiği Anglosakson ırktır; onun dışındakiler ise bir şekilde elenmelidir. Bu uğurda yapılan uygulamalar sırasında, kökleri büyük ölçüde ingiliz imparatorluğuna dayanan Amerika da, Anglosakson dünya devletine dahil edilmeli, eyaletlerdeki mal varlıkları ingiltere tarafından kontrol edilmelidir.23

    Yuvarlak Masa yöneticileri, söz konusu hedefin gerçekleşebilmesi için, ülkelere ait tüm üretim malzemelerini, tüm finans sektörünü ve bilim kurumlarını ele geçirmeleri gerektiğini düşünmüşlerdir. Hedef, bir nevi “polis devleti” gibi özel bir yapı kurarak bu yapının dünyada üstün ırkı hakim kılması ve dünyadaki diğer ırkları yok ederek, kalanları da sömürgeleştirerek tek bir dünya devleti elde edilmesidir.

    Cecil Rhodes’un Yuvarlak Masa hareketi, temelde Güney Afrika’yı imparatorluk ağının merkezi olarak görmüş ve orada konumlanmıştır. Güney Afrika’da şekillenen ve korkunç katliamlara sebep olan apartheid (aşırı ırkçılık) rejimi, bu kişinin korkunç ırkçı politikalarının bir sonucudur.

    Yuvarlak Masa’nın kuruluşunu gerçekleştiren Illuminati yapılanmaları daha sonra Bilderberg Group, the Royal Institute of International Affairs yani diğer adıyla Chatham House, CFR, The Trilateral Komisyon ve Roma Kulübü gibi derneklerin de kuruluşuna öncü olmuştur. Bu dernekler, ingiliz derin devletinin desteğini alan ve özellikle uluslararası faaliyetleri gerçekleştirmek üzere organize olmuş derneklerdir. (Illuminati: 1 Mayıs 1776’da kurulmuş olan; zihin kontrolü uygulayarak, hükümetleri ve kuruluşları ele geçirerek Yeni Dünya Düzeni’ni sağlamak amacıyla hareket ettiği iddia edilen, monarşileri yıkmayı, dini inançları yok etmeyi, ulus devletleri ve vatanseverliği sonlandırarak sosyal düzeni alt üst etmeyi planladığı öne sürülen gizli yapılanmadır.)

    1. RhodesMustFall – (Rhodes Yıkılmalı)
    9 Mart 2015 tarihinde, Cape Town Üniversitesi bahçesinde bulunan Cecil Rhodes heykelinin yıkılması için başlatılan protesto eylemleri, dünya çapında büyük bir destek gördü. 9 Nisan 2015 tarihinde üniversite konseyinin kararı ile heykel yıkılarak kaldırıldı.

    Bu eylem, Güney Afrika halkının, Cecil Rhodes ve onun temsil ettiği ingiliz derin devletine yönelik öfkesini temsil etmektedir. Geçmişte yaşanan ırkçı eylemler, Güney Afrika halkının hala zihnindedir. Bu sapkın zihniyetin etkileri ise, ırkçılığı canlı tutmak isteyen çeşitli kesimler içinde hala görülmektedir.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 17.
    0
    300’ler Komitesi (Committee of 300)

    1727 tarihinde kurulan 300’ler Komitesi veya diğer adıyla Olimpos, Yuvarlak Masa da dahil olmak üzere derin devlet adına hareket eden tüm gizli örgütlerin ana karargahı konumundadır. Şu an her ne kadar Amerika ağırlıklı faaliyet yapsa da ingiliz aristokratları tarafından kurulmuştur. Bu kurumun özellikle politikayı, ticareti, banka sistemlerini, medyayı ve askeri sistemi organize ettiği bilinmektedir. Chatham House, CFR, Bilderberg Grubu, Trilateral Komisyon, Masonlar, Gül-Haç Kardeşliği, Roma Kulübü, RAND Corporation, PNAC (The Project for the New American Century – Washington merkezli yeni-muhafazakar görüşlü think-tank), 13’ler Kraliyet Konseyi gibi dünyada pek çok olaya yön vermekte olan komite ve vakıfların yönetimi ve kontrolü, uzun zaman varlığı gizli tutulmuş olan 300’ler Komitesi’ne bağlıdır. Komite, merkez bankaları gibi büyük finansal kurumları ve hükümetleri denetim altında tutabilmek için Yuvarlak Masa gruplarının tümünü, düşünce kuruluşlarını ve pek çok gizli kurumu içine alan bir ağ kullanmaktadır.24

    George H. W. Bush da dahil olmak üzere pek çok ABD başkanının Chatham House’un etkisi altında kararlar aldığı bilinmektedir. Bu kurum da talimatlarını 300’ler Komitesi’nin yüksek yönetim halkası olan Olimpos’tan almaktadır.25 Olimpos ismi, söz konusu grubun kendilerini sözde Olimpos tanrıları kadar güçlü saymalarından ileri gelen sembolik bir isimdir ve komitenin kendisini ne kadar yüceltip güçlü gördüğünün de bir ifadesidir.26 1991 yılındaki Körfez Savaşı’nda, 300’ler Komitesi kararları doğrultusunda, Amerikan Silahlı Kuvvetleri’nin, Kuveyt’i ingiliz kontrolü altına getirmek amacıyla kullanıldığı artık bir sır değildir.27

    Eski istihbaratçı Dr. John Coleman’ın yaptığı araştırmalara göre 300’ler Komitesi, ingiltere’nin en eski kuruluşu ingiliz Doğu Hindistan Şirketi ile doğrudan bağlantılıdır. Doğu Hindistan Şirketi’nin bir çok üst düzey yöneticisinin komünist olduğu bilinmelidir. Daha önce detaylarını anlattığımız gibi Hindistan’da ingiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin önayak olmasıyla geliştirilen afyon ticareti, önce şirketin kendisinin, ardından da onun bünyesinde kurulan 300’ler Komitesi’nin oldukça güçlenmesine sebep olmuştur. Parayla güçlenen bu kurum, giderek dünyayı yönetmeye başlamıştır.

    Gerek ingiliz Doğu Hindistan Şirketi, gerekse onun izinden gelen 300’ler Komitesi’nin derin devlet kökenli liderlerinin genel olarak Hristiyanlık, Müslümanlık, Musevilik gibi tüm hak dinlere karşı nefret gösterdikleri bilinmektedir. Illimunati, özellikle bu amaç için kurulmuş bir gizli yapılanmadır. Illimunati’nin kurucularından Adam Weishaupt’un 1 Mayıs 1776’da yaptığı şu açıklama, söz konusu derin devlet kurumlarının politikalarını anlamak bakımından önem taşır:

    Sırrımız şudur: Eğer dinleri yok edeceksek kendimizi tam dindar göstermeliyiz. Unutmayın ki, amaca bizi ulaştıran her yol mübahtır ve iyi insanlar kötülerin yaptıkları gibi amaçlarına ulaşmak için her yolu denemelidirler. Bunu yapmanın tek yolu gizli bir cemaat olarak çalışmak, sessizlik içinde devlet yönetimlerini ele geçirmek ve onların olanaklarını kendi amaçlarımız için kullanmaktır. Bu, düzenin amacı Hristiyanlık ve tüm dinlerin yok edilmesi ve tüm sivil hükümetlerin devrilmesidir. 28

    Bu fikir sistemi ile ortaya çıkan ingiliz derin devlet kurumları, gerçekten de amaçlarını bu yönde geliştirmişlerdir. Kuruldukları dönemden bu yana hedefleri, özellikle tüm ibrahimi dinlerin toplum içinde etkisini yitirmesini sağlamak ve çeşitli darbelerle sivil hükümetleri ortadan kaldırıp, kendilerine bağlı hükümetler dizayn etmek olmuştur. ingiliz bir Hasidik Musevi ve aynı zamanda Siyonist hareketin Amerika’daki liderlerinden olan gazeteci Jacob de Haas, dünyayı üç yüz insanın yönettiğini, hatta bunların Wilson gibi Amerikan başkanlarını seçtiklerini ve bu insanların Paris Milletler Cemiyeti toplantısına kimlerin eşlik edeceğini bile belirlediklerini açıklamaktadır. 29

    Alman devlet adamı Walther Rathenau, 24 Aralık 1921 tarihinde basılan makalesinin bir bölümünde şunları söylemiştir:

    Birbirini tanıyan sadece üç yüz adam Avrupa’yı idare etmektedir. Bu adamlar haleflerini kendi çevrelerinden seçerler. Bu adamların, tasvip etmedikleri her devleti yok edecek araçları bulunmaktadır. 30

    Bu açıklamaları nedeniyle Jacob de Haas da, Walther Rathenau da, esrarengiz suikastlarla öldürülmüşlerdir…

    300’ler Komitesi’nin de, tıpkı Yuvarlak Masa ve ingiliz derin devletinin etkisindeki diğer komitelerde olduğu gibi ingiliz ırk üstünlüğü kavrdıbına uygun olarak hareket ettiğini burada hatırlamak gerekmektedir. Onlar için daha küçük bir dünya, idaresi daha kolay bir dünyadır. Onlara göre dünyanın kaynakları değerlidir; ama bunlar “gereksiz” halk toplulukları tarafından sürekli olarak tüketilmektedir. Bu kişiler kendi ırklarının mutlak varlığını, bu sözde “sorun” için tek çözüm olarak görmektedirler. ingiliz derin devletinin gizli kurumlarının hedeflerini ise Dr. John Coleman şu şekilde açıklamıştır:

    incil’in Yaratılış Bab’ında belirtilen “üre ve dünyayı fethet” emri ancak uzun vadeli işlerin güvencesi olan endüstriyel iş pazarının yok edilmesiyle durdurulabilir. Bunu gerçekleştirmenin yolu Hristiyanlığa saldırmak, yavaşça endüstriyel ülkeleri çökertmek, 300’ler Komitesi’nce gereksiz görülen ve “nüfus fazlalığı” oluşturan yüz milyonlarca insanın imha edilmeleri ve Komite’nin küresel planına karşı çıkan her liderin ortadan kaldırılmasından geçmektedir.31

    Bu hedefi gerçekleştirebilmek için 300’ler Komitesi, ingiliz derin devletine bağlı tüm kurumların yaptığı gibi kendisine bir yayılma ve genişleme politikası belirlemiştir. Bu politikaya uygun olarak yapılması gerekenler vardır. 300’ler Komitesi’nin ileriye dönük planları, örgütün kurulduğu günden bu yana canlıdır ve çeşitli aşamalarla safha safha hayata geçirilmektedir. Bu aşamalar şöyle özetlenebilir:

    ◉ Güçsüz devletleri sömüren bir para politikasıyla ortaya çıkan ve finansal güçle yükselen 300’ler Komitesi, ilk olarak tüm dinlerin ve para politikalarının tek elden yönetildiği bir dünya düzenini arzulamaktadır. Bu, ingiltere’nin başı çektiği ve ingiltere’nin hakim olduğu bir dünya düzeni olmalıdır. Bunun için ilk olarak dinlerin kontrol altına alınması gerektiğine inanılmaktadır. 1700’lerde planlarını Hristiyanlık üzerine yapmış olan derin devlet temsilcileri, 1920’lerden itibaren bütün kiliselerin bir araya toplandığı bir düzeni kurgulamaya başlamışlardır. Böylelikle din ve inançları tümüyle ve bir anda reddetmeyecek ve tepkilere maruz kalmayacak ama tüm din ve inançları tek elden kontrol edebileceklerdir. Şu belirtilmelidir ki, söz konusu tek kilise, herhangi bir dinin temsilcisi olmayan, tamamen kurgulanmış bir sahte dinin sahte kilisesi olacaktır.

    ◉ Bağımsız devletlerin yönetimini ele geçirebilmek, onların sosyal sistemlerini ele geçirmekle mümkün olabilmektedir. Bunun için sadece liderlerin değil halkların da kontrol altına alınması şarttır. 300’ler Komitesi, bunu sağlayabilmek için özellikle hedeflediği ülkeler içinde tüm ulusal, milliyetçi düşünceleri ortadan kaldıracak bir strateji belirlemiştir. Milliyetçi değerler ortadan kalktığında, halkın uğruna mücadele edebileceği hiçbir şey kalmamış olacak ve liderlerin kontrol altına alınmasıyla bu halklar zaten kolaylıkla himaye altına girebilecektir. Bugün, Irak gibi ülkelerde uygulanan usul tam olarak bu olmuştur.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 18.
    0
    Homociksüelliği yaygınlaştırarak insanlar arasında kabul edilir hale getirmek önemli bir hedeftir. Bunun için ünlü şarkıcıların konserlerinde, Talk Show’larda, maçlarda seyircilerin önünde yapılan homociksüel törenleri; moda, yemek, yarışma programlarında homociksüellerin ön plana çıkarılması; rahip ve imam görümündeki homociksüellerin yüceltilmesi; film ve dizi filmlerde homociksüelliğin makul hatta özenilir bir yaşam şekli olarak gösterilmesi; basın-yayın yoluyla toplumda homociksüelliğin reddedilemez bir “gerçek” olduğunun empoze edilmesi söz konusu derin devlet komitesinin başlıca görevlerinden biri haline gelmiştir. Homociksüelliği dini ve ahlaki değerlerden dolayı kabul etmeyenlerin toplumdan dışlanması, kitle çalışmalarıyla onların susturulması ve bu toplum mühendisliğini kullanarak söz konusu sapkınlığın dünyanın her yerinde adeta meşru hale getirilmesi yıllardır sistemli olarak kurgulanmaktadır. Okullarda bu propaganda yoğun olarak yapılmaktadır. Okul kulüplerinde homociksüellere ayrıcalık tanınması, okullarda homociksüelliği hoş karşılamayan öğrencilerin sosyal çevrelerinden ve okullarından dışlanması aynı mühendislik çalışmasının bir parçasıdır.
    ···
  18. 19.
    0
    Piyasalarda uyuşturucu maddeleri artırmak, bu maddeleri yasal hale getirmek ve toplum içinde dejenerasyonun kapsdıbını artırmak söz konusu komitenin hedefleri arasındadır. Aile kurumu, dejenere edilmesi gereken en önemli kurum olarak görülmektedir. Çünkü aile değerlerini kaybetmiş toplumların çöküşe daha hızlı şekilde gittikleri aşikardır. Gençleri ümitsiz, amaçsız hale getirmek planın en önemli parçasıdır. işsizliğin bunu körükleyeceği düşünülmüş ve 300’ler Komitesi de, Roma Kulübü idarecileri de işsizliğin artmasıyla isteksiz bir gençliğin gitgide batağa sürükleneceğini planlamışlardır. Bu konumdaki genç neslin uyuşturucu ve dejenerasyona daha fazla meyledeceği ve aile kurumunun tüm bunların sonucunda yıkılacağı hesaplanmıştır. Şu unutulmamalıdır ki, aile kurumlarının yıkılıp yok edilmesi komünist toplumlarının öncelikli ve en önemli özlemidir. 300’ler Komitesi’nin komünist-sosyalist liderlerinin öncelikle aile kurumlarını hedeflemesi bu nedenle sürpriz olmamaktadır.
    ···
  19. 20.
    0
    Özellikle büyük şehirlerde nüfus artışını durdurmak için çeşitli tedbirler almak yine Komite’nin diğer hedeflerindendir. Bu tedbirlere Pol Pot ve Stalin döneminde gerçekleştirilen soykırım yöntemleri de dahildir. Pol Pot rejiminin soykırım planlarının temelinin, ingiltere Dışişleri Bakanlığı’nda yüksek bir pozisyonda olan Roma Kulübü üyesi Thomas Enders tarafından atıldığını da burada belirtmek gerekmektedir. 300’ler Komitesi’nin Kamboçya’daki soykırımdan sorumlu kişileri yargı sürecine dahil etmeme çabaları da düşündürücüdür.32
    ···