1. 76.
    0
    genesis 18

    the three visitors

    1 the lord appeared to abraham near the great trees of mamre while he was sitting at the entrance to his tent in the heat of the day. 2 abraham looked up and saw three men standing nearby. when he saw them, he hurried from the entrance of his tent to meet them and bowed low to the ground.
    3 he said, "if i have found favor in your eyes, my lord, [a] do not pass your servant by. 4 let a little water be brought, and then you may all wash your feet and rest under this tree. 5 let me get you something to eat, so you can be refreshed and then go on your way—now that you have come to your servant."
    "very well," they answered, "do as you say."

    6 so abraham hurried into the tent to sarah. "quick," he said, "get three seahs [b] of fine flour and knead it and bake some bread."

    7 then he ran to the herd and selected a choice, tender calf and gave it to a servant, who hurried to prepare it. 8 he then brought some curds and milk and the calf that had been prepared, and set these before them. while they ate, he stood near them under a tree.

    9 "where is your wife sarah?" they asked him.
    "there, in the tent," he said.

    10 then the lord [c] said, "i will surely return to you about this time next year, and sarah your wife will have a son."
    now sarah was listening at the entrance to the tent, which was behind him. 11 abraham and sarah were already old and well advanced in years, and sarah was past the age of childbearing. 12 so sarah laughed to herself as she thought, "after i am worn out and my master [d] is old, will i now have this pleasure?"

    13 then the lord said to abraham, "why did sarah laugh and say, 'will i really have a child, now that i am old?' 14 is anything too hard for the lord ? i will return to you at the appointed time next year and sarah will have a son."

    15 sarah was afraid, so she lied and said, "i did not laugh."
    but he said, "yes, you did laugh."

    abraham pleads for sodom

    16 when the men got up to leave, they looked down toward sodom, and abraham walked along with them to see them on their way. 17 then the lord said, "shall i hide from abraham what i am about to do? 18 abraham will surely become a great and powerful nation, and all nations on earth will be blessed through him. 19 for i have chosen him, so that he will direct his children and his household after him to keep the way of the lord by doing what is right and just, so that the lord will bring about for abraham what he has promised him."
    20 then the lord said, "the outcry against sodom and gomorrah is so great and their sin so grievous 21 that i will go down and see if what they have done is as bad as the outcry that has reached me. if not, i will know."

    22 the men turned away and went toward sodom, but abraham remained standing before the lord. [e] 23 then abraham approached him and said: "will you sweep away the righteous with the wicked? 24 what if there are fifty righteous people in the city? will you really sweep it away and not spare [f] the place for the sake of the fifty righteous people in it? 25 far be it from you to do such a thing—to kill the righteous with the wicked, treating the righteous and the wicked alike. far be it from you! will not the judge [g] of all the earth do right?"

    26 the lord said, "if i find fifty righteous people in the city of sodom, i will spare the whole place for their sake."

    27 then abraham spoke up again: "now that i have been so bold as to speak to the lord, though i am nothing but dust and ashes, 28 what if the number of the righteous is five less than fifty? will you destroy the whole city because of five people?"
    "if i find forty-five there," he said, "i will not destroy it."

    29 once again he spoke to him, "what if only forty are found there?"
    he said, "for the sake of forty, i will not do it."

    30 then he said, "may the lord not be angry, but let me speak. what if only thirty can be found there?"
    he answered, "i will not do it if i find thirty there."

    31 abraham said, "now that i have been so bold as to speak to the lord, what if only twenty can be found there?"
    he said, "for the sake of twenty, i will not destroy it."

    32 then he said, "may the lord not be angry, but let me speak just once more. what if only ten can be found there?"
    he answered, "for the sake of ten, i will not destroy it."

    33 when the lord had finished speaking with abraham, he left, and abraham returned home.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 77.
    0
    okuyanın dıbına koyarım ha
    ···
  3. 78.
    0
    15. tavuklardır. günümüzde birçok kümeste tavuk yetiştirilirken makineleşme ileri seviyededir. bilimsel yöntemler uygulanarak günümüzde fazla miktarda beyaümü, ormanların tahrip edilmesi, çö ilaçları insanlar ve çevre açısından yararlı kimyasallardır. nitekim dünyadaki büyük kıtlıkların önüne geçmede böck ilaçlarının etkisi azımsanamamaktadır.[48][49] ancak çoğu yoruma göre doğa ile gıda gereksiniminin arasındaki bağın kaçınılmaz değildir.[50] ayrıca böcek ilaçlarınının sadece ekin döngüsü gibi tarımsal yöntemleri yenilediği belirtilmektedir.[47]
    i̇klim değişimi [değiştir]
    i̇klim değişimleri, sıcaklık ve nemdeki değişiklikler dolayısıyla tarımsal ürünlere etki etmektedir.[35] tarımsal faaliyetler, küresel ısınmanın etkilerini hafifletebileceği gibi, yanlış kullanımda durumu daha da ağırlaştırabilmektedir. atmosfere salınan co2 gazının büyük kısmı toprak altında çürüyen organik atıkların yaydığı metan gazından kaynaklanmaktadır. yine metan gazının en fazla yayıldığı alanlar olan nemli topraklar; çeltik gibi sulak tarım ürünlerinin yetiştirilmesinin bir sonucudur.[51] üstelik ıslak veya havasız toprakta azot oluşur. bu azottan oluşan sera gazı nitrik oksit havaya yayılır.[52] kullanımda değişiklik yapılarak sera gazların yayılması azaltılabilinir ve toprak, atmosferden co2 ayırmak için kullanılabilinir.
    (guru buraya gelsin chabuk, 30.06.2010 17:18)
    loading... #8820396 * :o :( /msj ?
    17. ccc sanayi devrimi ccc
    (cocka, 30.06.2010 17:18)
    loading... #8820449 * :o :( /msj ?
    18. tarım ve petrol [değiştir]

    2005 yılı tarım verileri
    1940'lardan beri tarım verimi, petrokimyasal böcek ilaçlarından, gübrelerden ve zamanla oluşan makinalaşmadan arttı. 1950 ve 1984 yılları arası tarımda bütün dünyada gelişen green revolution (türkçede: yeşil devrim) olarak adlandırılmış makinalaşmadan dünya tahıl verimi %250 arttı.[53][54] bu gelişmenin sonucu olarak dünya nüfusu son 50 yılda ikiye katlandı. ancak her bir enerji ünitesi, üretimin artmasıyla doğru orantılı olarak arttı. ekim-biçim için ayrı, taşıma için ayrı, satış için ayrı enerji kaynakları gerekti.[55] ancak bu durum petrol yandaşı tarım üretici grupları tarafından tartışılmaktadır.[56] bu geniş enerji gereksinimlerinin büyük bir bölümü fosil yakıtlardan sağlanmaktadır. bunun sebebi; günümüz çağdaş tarımının petrokimya ve mekanikleşmeye olan güvenidir.[57][58][59][60][61]
    çağdaş veya sanayileşmiş tarım daima petrole şu iki alanda bağımlıdır;
    toprağın işlenmesi
    ürünlerin taşınması
    suni gübre üretimi
    bu da ürünlerin ulaştığı her bir insan başına yaklaşık 400 galon (yaklaşık 1514 litre) petrole karşılık gelmektedir. bu da dünyada kullanılan petrolün %17'sine eşittir.[62] petrol ve doğal gaz yine gübrelemenin ana basamaklarını oluşturmaktadır. ayrıca gıdaların satıştan önceki tüm işleme basamaklarında petrol ürünlerinden elde edilen enerji kullanılmaktadır. bir kahvaltılık gevreğin üretimi için yarım galon (1.8 litre) petrol harcanmaktadır.[63] dünyanın dört bir yanında üretilen tarım ürünleri sadece bir noktaya ulaşmak için ortalama 1,500 mil yol katetmektedir.[64]
    petrol ve ürünlerinde görülen herhangi bir azalma, dünyadaki gıda trafiğini büyük bir ivmeyle azaltacaktır. tüketicilerin bu konuda bilinçlenmesi, yakıt için organik tarıma ve başka sürdürülebilir tarıma ilgi artmasının önemli sebeplerindendir. modern organik tarım yöntemlerini kullanan çiftçiler, verimlerinin geleneksel tarımın fosil yakıtlı suni gübre ve böcek ilacı kullanılmayan yöntemlerine göre aynı çoklukta olduğunu belirttiler. monokültür tarım tekniklerinden petrola dayanan teknoloji sayesinde zarar görmüş olan verimlerin toprakta tekrar yenilenmesi zaman alacaktır.[65][66][67][68]
    birleşik devletlerin yakıta olan bağımlılığı ve besin maddelere olan ihtiyacının karşılanmasının tehlikeli olabilmesi tüketiciyi bilinçlendirme hareketine yol açtı. tüketici besin maddelerin oluşunun bütün adımlarını izleyerek bilinçlendirildi. besinin oluşunun adımlarını leopold center for sustainable agriculture "... besinin yetiştiği yerden tüketicinin satın aldığı yere kadar yolculuğu" olarak tanımladı. leopold center 'nın bilim insanları yaptıkları bir araştırmada yörede yetişen besini ve uzak mesafede yetişen besini karşılaştırdığında , yörede yetişen besinin yolunun son hedefe kadar ortalama 44.6 mil, gemiyle getirilen besinin yolunun ise ortalama 1,546 mil olduğunu hesaplamışlardır.[69]
    besinin geldiği mesafeye önem vermekle yerel besin yetişimini destekleyen tüketiciler kendilerine "locavore" diyorlar; besinin organik olmasına önem vermeden yerel besin yetişim sistemine geri dönüşü savunuyorlar. locavore'lar, gemilerin fosil yakıtlara olan bağımlılıklarından, kaliforniya'dan gemiyle new york'a getirilen organik marulların sürdürülebilinen bir besin kaynağı olmadığı görüşündeler. "locavore" hareketiyle birlikte yakıta dayanan tarıma bağlılığa toplumda ve belediye bahçeliğinde ilgi arttı.
    (guru buraya gelsin chabuk, 30.06.2010 17:18)
    loading... #8820451 * :o :( /msj ?
    19. @1 resmen gibmiş
    (DerMeisters, 30.06.2010 17:18)
    loading... #8820461 * :o :( /msj ?
    20. Bir Aşkın Arkasından Yazılan En Uzun Yazı...

    AlıŞamadım. Bana henüz anlar bile zor geliyor. Senin halinden hiç haberim yok. Çocuklar istemeden posta güvercinimi vurmuŞ. KöŞe baŞındaki gözleri görmeyen adam söyledi. Sanırım o da biliyor, seni ne çok özlediğimi. Bana uzak çöllerden üç kum tanesi getirebilir misin? Ya da darağaçları kurabilir misin düŞlerime? Hiç sanmam! Ben seni tam yirmi üç asır bekledim. Dile kolay, bana zor. Bütün büyük aŞklara Şahit oldum. Zaman geçti. Ben geçtim. Sen geldin.

    Bir kaç gün yanımda kal. Yeniden gidiŞine çoktan razıyım. Söz ağlamayacağım. Kabul! Teninin sıcaklığından vazgeçtim. Sahi! Sıcak mıydı tenin?.

    Hasretini üç gün önce güneŞ doğarken boğdum. Üç gündür can çekiŞiyor kollarımda. Bir kez olsun öpemedim. Geride kalan benim cesedim... Gece yarısı sesler duyuyorum. Sesler boŞlukta kaybolmuyor, çoğalıyor. Kendi sesimi duyamıyorum. Saçlarını tutasım geliyor, Dokununamıyorum. DüŞlerime öyle uzaksın ki!.

    Bir de yorgunluk... Öyle çöktü ki üzerime. Biraz düŞünsen, beni anlarsın.

    Savunmasız giriyorum tüm savaŞlara. Yenilmeyi göze alıyorum. Yanılıyorsun! Büyülü dağdaki tanrılardan umudumu keseli çok zaman oldu. Artık kurak değil kutsal topraklara inanıyorum. Yüreğine ektiğim tohum filiz vermedi. ÇoK ama çok yazık.

    KuŞların göç mevsimi geldi. Tatile gittiğimiz o Akdeniz kasabasına gidiyor bütün kuŞlar. Şarkı söylemek geliyor içimden. Sesim kısılmıŞ... Notalara basmıyor yüreğim. Vazgeçtim. Bu gece Şarkı söylemeyeceğim...

    Bütün büyüler çaresiz. Kaderimi değiŞtirmek, imkansızlığa atılan boŞ adımlar gibi. Bir sonraki adım, bir öncekiyle aynı noktada. Noktalar senin inadına takılmıŞ, inadın öfkene... inadına mavi ya hep düŞlerim. Biliyorum, gökyüzü çıldıracak birazdan. kararacak yer yüzü, ben kokunu arayacağım... Seni yeniden bulma ihtimalim, ölümden de mi az dersin?

    TaŞ kesiyor bulutlar. TaŞ yağıyor... TaŞ taŞ üstünde kalmıyor. Duydum!. TaŞlaŞmıŞ diyorlar yüreğin, doğru mu? Tanımadığım rüzgarlar var penceremde. Daha acısı tanımadığım kokular bulaŞacak tenime. Radyoda ince bir sevda var, bir Şarkıda senin için tuttum. Sahiden bu defa çok kırıldım...

    Hayata rast gele serpilmiŞ tohumlar gibiyiz. Topraklar göz alabildiğine geniŞ, çöl kadar kurak. Mevsimler çabalasa da tohumlar çaresiz. Bulutlar seviŞmeli ardı ardına, toprak nemi görmeli, ben seni... Az sonra turuncu kuŞlara havalanacak göğe. Kanarsa, kanatları masmavi kesilecek, binlerce parçaya bölünecek yüreğin. Beni bir kez daha seveceksin... Bin kez daha...

    Gün ha doğdu ha doğacak. Biliyorum. Ha döndün ha döneceksin...

    Gizli kalıyor tüm yaralarım umutlarımın altında. Kimseler bilmiyor. Sen bile. Dillere düŞüresim geliyor kendimi. Kollarına düŞüresim geliyor. Çocuk yüreğim cesaretini yitiriyor. KuŞlar yeniden havalanıyor. Kanat sesleri gidiŞini hatırlatıyor, korkuyorum. Oysa korkutmazdı hiçbirŞey, sen bile... GidiŞin bile...

    Duydun mu? AŞka ihanet gerek, ihanete aŞk! Seni en derinlerine gömdüm Akdeniz� in. Deniz kabuğunun içine sakladım. Hadi! Durma, nefes almaya çalıŞ. Ben bütün boŞluklarda nefes almayı senin zorunla öğrendim.

    Uçsuz bucaksız topraklara ektim sevdanı. Hasat mevsimi yaklaŞtı. Şimdi tam da sürgün zamanı. Tüm kapılar kapalı. Anahtarlar çaresiz. Ege� den bir avuç su serptim yüreğime... Yangını sönmedi.

    Bana çok uzaklara gideceğini söylediğin gün kahrımdan ölebilirdim. Henüz sana bir kez bile sarılmadan, gözlerinin içine bakarak sana deliler gibi seviyorum demeden, uzaklara nasıl gidebilirsin? aklım almıyor...

    Tut ki! Mum ıŞığında seviŞtim seninle. Beyaz bir salıncak kurdum düŞlerime. Bulutlara astım iplerini. Okyanus serdim altına. DüŞersen incinme diye...
    Tümünü Göster
    ···
  4. 79.
    0
    @127 ananın antenlerine sokarım amk 2010 başlığı bu
    ···
  5. 80.
    0
    klagib mekanik çok başarılı olmasına karşın, 1800'lü yılların sonlarına doğru, kara cisim ışıması (blackbody radiation), tayf çizgileri, fotoelelektrik etki gibi bir takım olayları açıklamada yetersiz kalmıştır. açıklamaların yanlışlığı bilim adamlarının yetersizliğinden değil aksine klagib mekaniğin yetersizliğinden kaynaklanıyordu. en yalın halde klagib mekanik evreni bir "süreklilik" olarak modelliyordu. 1900 yılında max planck enerji'nin, 1905 yılında ise albert einstein ışığın paketçiklerden oluştuğunu, yani süreksizlik gösterdiğini, bazı deneyleri açıklamak için bir varsayım olarak kullanmak zorunda kaldılar. elbette bu iki darbe klagib mekaniği yıkmadı. uzunca bir süre bilim adamları bu süreksizliği klagib mekanik kuramlarından türetmek için uğraştı. yine aynı yıllarda atomun iç yapısı üzerine yapılan deneyler korkunç bir gerçeği gözler önüne serdi. ernest rutherford yaptığı deneyle atomun küçük bir çekirdeğe sahip olduğunu gösterdi. bu dönemde elektronun varlığı biliniyordu. bu durumda eğer negatif yüklü elektronlar pozitif çekirdeğin etrafında dairesel hareket yapıyorlarsa, çok kısa bir zaman diliminde elektronlar çekirdeğe düşeceklerdi. bu elektromanyetik teoriye göre açıklanacak olursa, ivmelenen yükler ışıma yapar, dairesel haraket de ivmeli bir hareket olduğu için, elektron bu ışımayla enerji yayacak ve çekirdeğe düşüp sistem çökecekti. geçiçi çözüm niels bohr tarafından geldi. elektronlar belli kuantizasyon kurallarınca, belli yörüngelerde hareket ediyorlar, enerjileri belli bir değere ulaşmadıkça ışıma yapamıyorlar bu sayede sistem dengede durabiliyordu. bu geçici çözüm küçük atomlarda işe yaradıysada daha büyük kütlelerde işe yaramıyordu. bohr atom modeline, modeli deneylere uydurulmak için birçok yama yapıldı. ne var ki bohr'un "yamalı bohça"sı 1920'lere gelindiğinde artık iş görmüyordu, tayf çizgilerinin gözlenen yoğunluğunu yanlış veriyor, çok elektronlu atomlarda salınım ve emilim dalgaboylarını tahmin etmede başarısız oluyor, atomik sistemlerin zamana bağlı hareket denklemini vermedeki başarısızlığı gibi birkaç konuda daha gerçekleri gösteremiyordu. kuantum mekaniğini planck doğurduysa, bebekliğinin sonu da de broglie ile gelmiştir. louis de broglie; birçok elçi, bakan ve dük yetiştirmiş, aristokrat bir fransız ailesinin çocuğuydu. tarih eğitimi gördükten sonra fiziğe geçmiş ve 1923'te verdiği doktora tezinde, ışığın hem dalga hem de parçacık karakteri olmasından esinlenerek, aslında bütün madde çeşitlerinin aynı özelliği gösterebileceğini önerdi. ortaya koyduğu fikir, bohr'un "gizemli" yörüngelerini açıklamada başarılı oluyordu.
    işığın girişim, kırınım yaptığı, yani dalga özelliği gösterdiği, thomas young'in yaptığı çift yarık deneyi ile gösterilmişti. ama tüm madde parçacıklarının, su dalgaları ile aynı matematiksel özellikleri göstereceği beklenmiyordu.
    max planck 1900 yılında karacisim ışınımı problemini (morötesi facia diye de anılır), çözmek için

    denklemini kullanmıştı. bu denklem, foton kavrdıbının başlangıcı oldu; çünkü ν frekansındaki elektron salınımından oluşan ışığın, klagib mekanikle uyuşmayan bir şekilde sadece, h*ν nun tamsayı katlarında enerji taşıyabileceğini göstermişti. h, günümüzde planck sabiti adıyla anılır.
    fotonlar dalga özelliği gösterirse madde de gösterebilir analojisinin yanında önemli bir ipucu da einstein'in birkaç yıl önce özel görelilik ispatında kullandığı lorentz dönüşümleri idi.
    buna göre, serbest bir parçacık, fazı x, zamanı t olan bir dalga ile ifade edilirse, 2*π*(k*x - ν*t) , ve bu faz lorentz dönüşümlerinde sabit kalacaksa, k vektörü ve nu frekansı, x ve t gibi dönüşmelilerdi. ya da diğer bir deyişle, p ve e gibi. bunun mümkün olabilmesi için, k ve ν, p ve e ile aynı hız bağımlılığına sahip olmalılardı, bu yüzden de onlarla doğru orantılı olmalılardı.
    fotonlar icin e=h*ν olduğundan, madde için de
    ve
    varsayımlarını yapmak 'doğal' gözükmüştür.
    herhangi bir kapalı yörüngenin 1/|k| nın tam katı olması varsayımı ile, de broglie, deneysel olarak gözlenen ve sommerfeld ve bohr tarafindan "kuantize olma şartları" olarak anılan şartları matematiksel olarak kolayca türetti. bu türetme gayet gizemli bir şekilde doğru sonuçlar verince (davisson ve germer, 1927 yılında bell laboratuvarlarında gerçekleştirdikleri deneyle, elektronların da aynı ışık gibi girişim yaptığını ortaya koydular. deney 1924'te de brogli tarafından önerilmişti) insanlar deneysel olarak başka şeyleri tahmin etmesini de beklediler.
    elbette yanıldılar çünkü bu şartlar serbest ışık parçaları için yola çıkan varsayımların, çekirdeğe bağlı elektronlar için uyarlanmasıydı ve çok ileri zütürülmemesi gerekiyordu.
    ama doğru çıkış noktası idi.
    enteresan bir şekilde, 1925-1926 yılları arasında werner heisenberg, max born, wolfgang pauli ve pascual jordan, matriks mekanigi ile kuantum mekaniğinin formal tanımını yaptılar. ama formalizmlerinde dalga mekaniğine yer vermediler. benimsedikleri felsefe ise, tamamen pozitivist idi. yani sedece deneysel olarak gözlenebilen değerleri gözönüne alan bir yaklaşım kullandılar.
    1926 yılında erwin schrödinger bir dizi denklemle dalga mekaniğini yeniden canlandırdı.
    sonunda kendi dalga mekaniğinden heisenberg'in matriks mekaniğini de türetip iki formalizmin matematiksel olarak denk olduğunu da gösterdi. son makalelerinden birinde schrodinger, relativistik bir dalga denklemi de sunar.
    dirac'a göre tarih biraz daha farklı işlemiştir. ona göre, schrodiger önce relativistik dalga denklemini geliştirdi, sonra bunu kullanarak hidrojenin spektrumunu hesapladı ve deneylere uymadığını gördü. ancak bu denklemin, düşük hızlarda geçerli olan versiyonu aslında çalışıyordu!
    daha sonra relativistik dalga denklemini yayınladığında ise, bu oskar klein ve walter gordon tarafından yayınlanmıştı ve hâlâ klein-gordon denklemi olarak anılır.
    bu noktadan sonra dirac; teoriye çeki düzen vermiş, özel görelilikle uyumlu hale getirmiş ve bazı deneylerin sonuçlarını teorik olarak üretmiştir. örneğin pozitron'un varlığının tahmini... 1930'lara gelindiğinde ergenlikten çıkmış bir teori halini almıştır kuantum teorisi. daha sonra 1940'larda sin-itiro tomonaga, julian schwinger ve richard p. feynman, kuantum elektrodinamiği konusunda önemli çalışmalara imza atmış, 1950'li ve 60'lı yıllar kuantum renk dinamiğinin gelişimine tanık olmuşlardır.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 81.
    0
    tarım ve petrol [değiştir]

    2005 yılı tarım verileri
    1940'lardan beri tarım verimi, petrokimyasal böcek ilaçlarından, gübrelerden ve zamanla oluşan makinalaşmadan arttı. 1950 ve 1984 yılları arası tarımda bütün dünyada gelişen green revolution (türkçede: yeşil devrim) olarak adlandırılmış makinalaşmadan dünya tahıl verimi %250 arttı.[53][54] bu gelişmenin sonucu olarak dünya nüfusu son 50 yılda ikiye katlandı. ancak her bir enerji ünitesi, üretimin artmasıyla doğru orantılı olarak arttı. ekim-biçim için ayrı, taşıma için ayrı, satış için ayrı enerji kaynakları gerekti.[55] ancak bu durum petrol yandaşı tarım üretici grupları tarafından tartışılmaktadır.[56] bu geniş enerji gereksinimlerinin büyük bir bölümü fosil yakıtlardan sağlanmaktadır. bunun sebebi; günümüz çağdaş tarımının petrokimya ve mekanikleşmeye olan güvenidir.[57][58][59][60][61]
    çağdaş veya sanayileşmiş tarım daima petrole şu iki alanda bağımlıdır;
    toprağın işlenmesi
    ürünlerin taşınması
    suni gübre üretimi
    bu da ürünlerin ulaştığı her bir insan başına yaklaşık 400 galon (yaklaşık 1514 litre) petrole karşılık gelmektedir. bu da dünyada kullanılan petrolün %17'sine eşittir.[62] petrol ve doğal gaz yine gübrelemenin ana basamaklarını oluşturmaktadır. ayrıca gıdaların satıştan önceki tüm işleme basamaklarında petrol ürünlerinden elde edilen enerji kullanılmaktadır. bir kahvaltılık gevreğin üretimi için yarım galon (1.8 litre) petrol harcanmaktadır.[63] dünyanın dört bir yanında üretilen tarım ürünleri sadece bir noktaya ulaşmak için ortalama 1,500 mil yol katetmektedir.[64]
    petrol ve ürünlerinde görülen herhangi bir azalma, dünyadaki gıda trafiğini büyük bir ivmeyle azaltacaktır. tüketicilerin bu konuda bilinçlenmesi, yakıt için organik tarıma ve başka sürdürülebilir tarıma ilgi artmasının önemli sebeplerindendir. modern organik tarım yöntemlerini kullanan çiftçiler, verimlerinin geleneksel tarımın fosil yakıtlı suni gübre ve böcek ilacı kullanılmayan yöntemlerine göre aynı çoklukta olduğunu belirttiler. monokültür tarım tekniklerinden petrola dayanan teknoloji sayesinde zarar görmüş olan verimlerin toprakta tekrar yenilenmesi zaman alacaktır.[65][66][67][68]
    birleşik devletlerin yakıta olan bağımlılığı ve besin maddelere olan ihtiyacının karşılanmasının tehlikeli olabilmesi tüketiciyi bilinçlendirme hareketine yol açtı. tüketici besin maddelerin oluşunun bütün adımlarını izleyerek bilinçlendirildi. besinin oluşunun adımlarını leopold center for sustainable agriculture "... besinin yetiştiği yerden tüketicinin satın aldığı yere kadar yolculuğu" olarak tanımladı. leopold center 'nın bilim insanları yaptıkları bir araştırmada yörede yetişen besini ve uzak mesafede yetişen besini karşılaştırdığında , yörede yetişen besinin yolunun son hedefe kadar ortalama 44.6 mil, gemiyle getirilen besinin yolunun ise ortalama 1,546 mil olduğunu hesaplamışlardır.[69]
    besinin geldiği mesafeye önem vermekle yerel besin yetişimini destekleyen tüketiciler kendilerine "locavore" diyorlar; besinin organik olmasına önem vermeden yerel besin yetişim sistemine geri dönüşü savunuyorlar. locavore'lar, gemilerin fosil yakıtlara olan bağımlılıklarından, kaliforniya'dan gemiyle new york'a getirilen organik marulların sürdürülebilinen bir besin kaynağı olmadığı görüşündeler. "locavore" hareketiyle birlikte yakıta dayanan tarıma bağlılığa toplumda ve belediye bahçeliğinde ilgi arttı.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 82.
    0
    @1 resmen gibmiş
    ···
  8. 83.
    0
    Bir Aşkın Arkasından Yazılan En Uzun Yazı...

    AlıŞamadım. Bana henüz anlar bile zor geliyor. Senin halinden hiç haberim yok. Çocuklar istemeden posta güvercinimi vurmuŞ. KöŞe baŞındaki gözleri görmeyen adam söyledi. Sanırım o da biliyor, seni ne çok özlediğimi. Bana uzak çöllerden üç kum tanesi getirebilir misin? Ya da darağaçları kurabilir misin düŞlerime? Hiç sanmam! Ben seni tam yirmi üç asır bekledim. Dile kolay, bana zor. Bütün büyük aŞklara Şahit oldum. Zaman geçti. Ben geçtim. Sen geldin.

    Bir kaç gün yanımda kal. Yeniden gidiŞine çoktan razıyım. Söz ağlamayacağım. Kabul! Teninin sıcaklığından vazgeçtim. Sahi! Sıcak mıydı tenin?.

    Hasretini üç gün önce güneŞ doğarken boğdum. Üç gündür can çekiŞiyor kollarımda. Bir kez olsun öpemedim. Geride kalan benim cesedim... Gece yarısı sesler duyuyorum. Sesler boŞlukta kaybolmuyor, çoğalıyor. Kendi sesimi duyamıyorum. Saçlarını tutasım geliyor, Dokununamıyorum. DüŞlerime öyle uzaksın ki!.

    Bir de yorgunluk... Öyle çöktü ki üzerime. Biraz düŞünsen, beni anlarsın.

    Savunmasız giriyorum tüm savaŞlara. Yenilmeyi göze alıyorum. Yanılıyorsun! Büyülü dağdaki tanrılardan umudumu keseli çok zaman oldu. Artık kurak değil kutsal topraklara inanıyorum. Yüreğine ektiğim tohum filiz vermedi. ÇoK ama çok yazık.

    KuŞların göç mevsimi geldi. Tatile gittiğimiz o Akdeniz kasabasına gidiyor bütün kuŞlar. Şarkı söylemek geliyor içimden. Sesim kısılmıŞ... Notalara basmıyor yüreğim. Vazgeçtim. Bu gece Şarkı söylemeyeceğim...

    Bütün büyüler çaresiz. Kaderimi değiŞtirmek, imkansızlığa atılan boŞ adımlar gibi. Bir sonraki adım, bir öncekiyle aynı noktada. Noktalar senin inadına takılmıŞ, inadın öfkene... inadına mavi ya hep düŞlerim. Biliyorum, gökyüzü çıldıracak birazdan. kararacak yer yüzü, ben kokunu arayacağım... Seni yeniden bulma ihtimalim, ölümden de mi az dersin?

    TaŞ kesiyor bulutlar. TaŞ yağıyor... TaŞ taŞ üstünde kalmıyor. Duydum!. TaŞlaŞmıŞ diyorlar yüreğin, doğru mu? Tanımadığım rüzgarlar var penceremde. Daha acısı tanımadığım kokular bulaŞacak tenime. Radyoda ince bir sevda var, bir Şarkıda senin için tuttum. Sahiden bu defa çok kırıldım...

    Hayata rast gele serpilmiŞ tohumlar gibiyiz. Topraklar göz alabildiğine geniŞ, çöl kadar kurak. Mevsimler çabalasa da tohumlar çaresiz. Bulutlar seviŞmeli ardı ardına, toprak nemi görmeli, ben seni... Az sonra turuncu kuŞlara havalanacak göğe. Kanarsa, kanatları masmavi kesilecek, binlerce parçaya bölünecek yüreğin. Beni bir kez daha seveceksin... Bin kez daha...

    Gün ha doğdu ha doğacak. Biliyorum. Ha döndün ha döneceksin...

    Gizli kalıyor tüm yaralarım umutlarımın altında. Kimseler bilmiyor. Sen bile. Dillere düŞüresim geliyor kendimi. Kollarına düŞüresim geliyor. Çocuk yüreğim cesaretini yitiriyor. KuŞlar yeniden havalanıyor. Kanat sesleri gidiŞini hatırlatıyor, korkuyorum. Oysa korkutmazdı hiçbirŞey, sen bile... GidiŞin bile...

    Duydun mu? AŞka ihanet gerek, ihanete aŞk! Seni en derinlerine gömdüm Akdeniz� in. Deniz kabuğunun içine sakladım. Hadi! Durma, nefes almaya çalıŞ. Ben bütün boŞluklarda nefes almayı senin zorunla öğrendim.

    Uçsuz bucaksız topraklara ektim sevdanı. Hasat mevsimi yaklaŞtı. Şimdi tam da sürgün zamanı. Tüm kapılar kapalı. Anahtarlar çaresiz. Ege� den bir avuç su serptim yüreğime... Yangını sönmedi.

    Bana çok uzaklara gideceğini söylediğin gün kahrımdan ölebilirdim. Henüz sana bir kez bile sarılmadan, gözlerinin içine bakarak sana deliler gibi seviyorum demeden, uzaklara nasıl gidebilirsin? aklım almıyor...

    Tut ki! Mum ıŞığında seviŞtim seninle. Beyaz bir salıncak kurdum düŞlerime. Bulutlara astım iplerini. Okyanus serdim altına. DüŞersen incinme diye...

    Ne olduysa! Hiç bir Şey özlemini gidermedi. Mevsimler değiŞti ama fırtına dinmedi. Bu aŞkın kalıntılarını gömecek çukur bulamadım buralarda. Benimle Akdeniz� e gelir misin?

    isyanım dur durak bilmiyor. Her durakta yeni bir isyan çıkıyor. Duvarda duran kör bıçakla yüreğimi parçala. Pası etime bulaŞsın. Katlettiğin aŞkın baŞında diz çök de ağla... için yansın. Kaderine lanetler yağdır. Sokaktan geçen bir yosmaya tutul. Telefon baŞında sabahla. Kadehlere sarıl yalnızlıktan. Tütün kokusuna boğul. Gökyüzün daralsın. Saçların uzayıp boynuna dolansın. Çaresiz kalda, alnıma yaz seni yine...

    Tut ki yeni tenler keŞfettin. Bozguna uğramaz mı, yadırgamaz mı tenin? Ya kapkara bir yas tutarsan... Mahvolmaz mısın? Sana bu Şehrin kara sevdalı delisi demezler mi?

    Gölgeni uçurumdan ittim boŞluğa. Çığlığın duyulmadı. Bir dönsen yeniden... Gölgesiz de razıyım sana. Bir dönsen, gönül yüz sürecek bastığın toprağa. Az önce dostlarla konuŞtuk sana dair. Tüm soruları yanıtsız bıraktım. Bilmediğim Şeylere cevap veremem ki! Anlamanı beklemiyorum acılarımı. içim yarılıyor. Yokluğunda sessizliğim Şarkılarla konuŞmuyor. Ne olursun, sana gelecek yolu sen göster...

    Şimdi gelirler... AŞktan ölenler. Hesap vermek gerekir Şarkılara dair...

    Ya sen? Hesabını kime vereceksin?

    Bana mı Allaha mı?...
    Tümünü Göster
    ···
  9. 84.
    0
    özet geçsene bin
    ···
  10. 85.
    0
    בכל קיץ מזה למעלה מ50 שנה מקיימת חברת "אגד" אירועי קיץ לכ - 7,000 ילדי חברי, עובדי וגמלאי אגד, וכן ילדים של לקוחות פרטיים, מקומות עבודה, חברות ומוסדות שהצטרפו לאירועי הקיץ שלנו. לכל שכבת גיל אנו בונים ומתכננים פעילות שונה ובעלת אופי מתאים. אנו מציעים לילדיכם להשתלב ביחד עם ילדי "אגד" בקייטנות שלנו ולהעמיד לרשותכם את ניסיוננו העשיר בתכנון, ניהול וביצוע אירועי קיץ יחודיים לילדיכם עד הפרט הקטן והאחרון. כל זאת בעזרת הצוות המיומן שלנו הכולל אנשי מקצוע שעוסקים בנושא מזה שנים רבות.
    ···
  11. 86.
    0
    usenmedim ve hepsini okudum kanka
    ···
  12. 87.
    0
    @2 formüllü gibmiş yavşak.
    ···
  13. 88.
    0
    @1 ananı her halikarda gibtim. sırada kim var

    edit: @4 anne kim lan bin
    ···
  14. 89.
    0
    anani gibsinler ne diim liseli yaptin benide
    ···
  15. 90.
    0
    ة وتعرف العلوم الزراعية (الممارسة العملية المرتبطة بالبستنة تدرس في علم دراسة الأشجار).
    الزراعة تشتمل على أنواع كثيرة من التخصصات والتقنيات، بما في ذلك سبل لمكثفة (والتطبيقات المماثلة المطبقة على الدجاج)، ادت أيضا إلى زيادة إنتاج اللحوم، ولكنها زادت المخاوف بشأن وحشية الحيوانات والآثار الصحية للمضادات الحيوية، وهرمونات النمو، وغيرها من المواد الكيميائية التي يشيع استخدامها في إنتاج اللحوم الصناعية.[ادة، والإيثانول والديزل الحيوي. الأزهار المقطوفة، ومشتل النباتات والأسماك الاستوائية والطيور الاليفة التجارية تعد بعض من منتجات الزينة.
    في عام 2007، ما يقرب من ثلث العاملين في العالم يعملون في قطاع الزراعة. ومع ذلك، فإن الأهمية النسبية للزراعة قد انخفضت بشكل مطرد منذ بداية عملية التصنيع، وفي عام 2003—لأول مرة في التاريخ—قطاع الخدمات الذي تخطى قطاع الزراعة كقطاع اقتصادي يستخدم معظم الناس في جميع أنحاء العالم.[2] على الرغم من حقيقة أن الزراعة توظف ما يزيد على ثلث سكان العالم، فان الإنتاج الزراعي يمثل أقل من خمسة في المئة من اجمالي الناتج العالمي (إجمالي الناتج الزراعة تشير إلى إنتاج المواد الغذائية والسلع من خلال الزراعة وصناعة الغابات. الزراعة هي مفتاح التنمية التي أدت إلى ظهور الحضارة، مع تربية الحيوانات الموستئنسة والنباتات (أي المحاصيل) لصناعة فائض الطعام الفائض الذي يساعد في تطوير المجتمعات ذات الطبقات والكثافة السكانية العالية. دراسة الزراعة وتعرف العلوم الزراعية (الممارسة العملية المرتبطة بالبستنة تدرس في علم دراسة الأشجار).
    الزراعة تشتمل على أنواع كثيرة من التخصصات والتقنيات، بما في ذلك سبل توسيع الأراضي المناسبة لنمو النباتات عن طريق حفر القنوات المائية وغيرها من أشكال الري. زراعة المحاصيل على الأراضي الصالحة للزراعة والرعي الريفي للمواشي على المراعي يظل الأساس في الزراعة. في القرن الماضي كان هناك اهتمام متزايد لتحديد وقياس أشكال مختلفة من الزراعة. في العالم المتقدم تتراوح الزراعة عادة بين الزراعة المستديمة (على سبيل المثال الزراعة المعمرة أو الزراعة العضوية) والزراعة المكثفة (مثل صناعة الزراعة).
    الزراعة الحديثة، وتربية النبات، ومبيدات الآفات والأسمدة، والتقدم التكنولوجي زاد بشكل حاد من زراعة المحاصيل، وفي نفس الوقت تسببت في أضرار بيئية واسعة النطاق وآثار سلبية على صحة الإنسان.[ادعاء غير موثق منذ 256 يوماً] التربية الانتقائية والتطبيقات الحديثة في تربية الحيوانات مثل مزارع الخنازير المكثفة (والتطبيقات المماثلة المطبقة على الدجاج)، ادت أيضا إلى زيادة إنتاج اللحوم، ولكنها زادت المخاوف بشأن وحشية الحيوانات والآثار الصحية للمضادات الحيوية، وهرمونات النمو، وغيرها من المواد الكيميائية التي يشيع استخدامها في إنتاج اللحوم الصناعية.[ادعاء غير موثق منذ 256 يوماً]
    أهم المنتجات الزراعية يمكن تجميعها بصورة عامة في الغذاء، والألياف، والوقود، والمواد الخام، والأدوية والمنشطات، ومجموعة متنوعة من منتجات الزينة أو منتجات المحاصيل الغريبة. في عام 2000، استخدمت النباتات لتنمية الوقود البيولوجي، والمواد الطبية الحيوية والبلاستيك الحيوي، والأدوية.[1] والأغذية محددة تشمل الحبوب، والخضروات، والفاكهة، واللحوم. أما الألياف تشمل القطن، والصوف، وخيوط القنب، والحرير والكتان. والمواد خام تشمل الخشب والخيزران. وتشمل المنشطات التبغ، والكحول، والأفيون، والكوكايين، ونبات زهرة الكشاتين. المواد المفيدة الأخرى التي تنتجها المصانع من النباتات، مثل الراتنج وأنواع الوقود الحيوي تشمل غاز الميثان من الكتلة الحيوية، والإيثانول والديزل الحيوي. الأزهار المقطوفة، ومشتل النباتات والأسماك الاستوائية والطيور الاليفة التجارية تعد بعض من منتجات الزينة.
    في عام 2007، ما يقرب من ثلث العاملين في العالم يعملون في قطاع الزراعة. ومع ذلك، فإن الأهمية النسبية للزراعة قد انخفضت بشكل مطرد منذ بداية عملية التصنيع، وفي عام 2003—لأول مرة في التاريخ—قطاع الخدمات الذي تخطى قطاع الزراعة كقطاع اقتصادي يستخدم معظم الناس في جميع أنحاء العالم.[2] على الرغم من حقيقة أن الزراعة توظف ما يزيد على ثلث سكان العالم، فان الإنتاج الزراعي يمثل أقل من خمسة في المئة من اجمالي الناتج العالمي (إجمالي الناتج
    Tümünü Göster
    ···
  16. 91.
    0
    insanı copy-paste den soğutursun
    ···
  17. 92.
    0
    wikipedia talks amk.
    ···
  18. 93.
    0
    @2 einstein maskesiyle gibmiş .
    ···
  19. 94.
    0
    @1 üşenmeden yazmıs bin
    ···
  20. 95.
    0
    ccc sanayi devrimi ccc
    ···