-
101.
+6Jürgen diyordum, onunla evlendikten 2 ay geçmeden karıya kıza gitmeye başladı, günlerce eve uğramaz oldu. Zaten benden önce de öyleymiş. Benden önce 3 kere evlenip boşanmış, evliliklerinin hepsi de kısa sürmüş. Bir süre sonra da benim en yakın kız arkadaşıma aşık olduğunu söyleyip, boşanalım dedi. Ama ben ilk başta boşanmak istemedim. Kendi isteğimle boşanayım diye bana 500.000 Euro para verdi, ben de ozaman boşanmayı kabul ettim. Ailemin bu paradan da haberi yok, Jürgen kocalık görevini yerine getirmiyor diye boşandığımı biliyorlar. Ama aptallık etmişim, boşandıktan sonra bir Avukat arkadaşım söyledi, eğer kendi isteğimle değil de, mahkemeyle boşansaymışım, Jürgen'in en az 1-2 Milyonunu alabilirmişim. Neyse, bunlar artık önemli değil. Şu anda tek önemli şey sana olan aşkım! Eğer sorun gerçekten paraysa, yeterince param var yani. Ayrıca Kuaför salonum da çok iyi çalışıyor, her ay ortalama 5.000 Euro neto kazanıyorum. Bu parayla rahat geçiniriz!" dedi.
Nurcan'ın anlattıklarının şoku altındaydım. Bizim Ramazan çavuş para için, kızını resmen bir Almana satmış oluyordu. içimden (Vay dıbına koduğumun pekekenti!) diye küfür ettim, demek para veren olsa karısını da gibtirecekti bu vicdansız gavat. Utanmadan bir de altındaki arabayla, köye yaptıracağı apartmanla hava atıyordu şerefsiz! Peki ya karısına ne demeli? Karısı olacak o huur da az değildi, hava atmak için nerdeyse kolundaki bilezikleri milletin gözüne sokacaktı! Millet tabii paranın nerden geldiğini bilmiyor. içimden Ramazan çavuşun karısını da bir güzel kalayladım! Nurcan'ın haline üzülmüştüm şimdi. Kızın hakkındaki teşhisimi bir kez daha değiştirdim, bu kız çok saf ve dürüst idi. Bu kızın yalan söyleyebileceğine inanmıyordum. Harbi bir kızdı. -
102.
+4Kafamdan bunlar geçerken, Nurcan kolumu dürttü ve "Ee, birşey demiyecekmisin?" dedi. Ona, "iyi güzel söylüyorsun da, ben karı parası yiyecek adama benziyormuyum?" dedim. "Ama evlenirsek, benim param otomatikman senin paran olacak! Öyle değil mi?" dedi. "Yok öyle değil, sanki seninle paran için evlenmiş gibi hissederim kendimi!" dedim. Nurcan durdu durdu, "Hesap numaranı ver, 500.000 Euro'nun hepsini şimdi senin hesabına göndereyim! istersen Almanya'ya dönünce Kuaför salonumun olduğu dükkanı da satarım, oranın parasını da sana veririm! Yaklaşık 700.000 Euro da orası eder!" dedi. Elimde olmadan güldüm ve "Aklın sıra beni mi deniyorsun, yoksa şaka mı yapıyorsun?" dedim. "Hayır, yemin ederim çok ciddiyim! Ver hesap numaranı, hadi!" dedi. Blöf yapıyor diye düşündüm, çünkü bu devirde kim kime okadar parayı senetsiz sepetsiz pat diye verirdi?
Hesap numaramı verdim, gerçekten okadar parayı gözünü kırpmadan benim hesabıma aktaracakmıydı, bunu öğrenmek istiyordum. Tablet bilgisayarını çıkardı, Almanya'daki bankanın sitesine girdi, hesabını bana gösterdi. Dediği kadar para vardı hesabında. Sonra benim hesap numarama havale edilmek üzere rakamın hepsini yazdı. Tam, 'işlemi tamamla' butonuna basacağı zaman elini tuttum ve "Peki, ya para hesabıma geçtikten sonra senle evlenmezsem?" dedim. "Bunu benimle evlen diye yapmıyorum ki, istersen evlenme! Bunu sana aşkımı ıspatlamak için yapıyorum!" deyip, 'işlemi tamamla' butonuna bastı! Sonra da paranın hesabıma aktarıldığı onayını gösterip, "Sana aşık olduğuma şimdi inandın mı?" dedi. -
103.
+4Halen inanamıyordum bunu yaptığına. Bir insan nasıl bukadar saf olabilirdi. Sanki oyun oynarken, elindeki Misketini arkadaşına verir gibi, hesabıma aktarmıştı okadar parayı. Bu kız sevmeyi de, sevilmeyi de hak ediyordu. Ayrıca şimdi Nurcan'ı sevmek için fazladan 500.000 tane sebebim daha olmuştu. Eğriye eğri, doğruya doğru demek lazım, zaten kızın fiziğine, boyuna posuna, güzelliğine ve ciksapeline ilk görüşte hasta olmuştum. Sadece kızın konuşmalarındaki patavatsızlığı ve babasının davranışları biraz canımı sıkıyordu. Onun dışında, Nurcan'ı koluma takıp, göğsümü gere gere yanımda gezdirecek kadar yakıştırıyordum kendime. Nurcan güzellik olarak, bizim Üniversitedeki kızların çoğuna 5 basardı. Hatta biraz Mankenlik ve Zerafet eğitimi almış olsa, Nurcan'ı görenler kesin Manken zannederdi.
Ona, "Bunu yapmana gerek yoktu, bana aşık olduğunu başından beri biliyordum!" deyip uzandım, dudaklarından öptüm ve arabayı çalıştırıp geri otoyola çıktım. Nurcan yine elimi tutuyordu ve yaptığından çok mutlu olmuş görünüyordu. Köye girerken, "Şimdi babamlar kesin soracak, ne oldu, ne yaptınız diye, onlara ne demeliyim?" dedi. "Onlara, gezdik, eğlendik, konuştuk, birbirimizi tanımaya çalışıyoruz, şimdilik iyi gidiyor dersin, başka birşey anlatmana gerek yok, tamam mı?" dedim. "Tamam Schatzi, sen nasıl istersen!" dedi. "Bana birdaha 'Schatzi' deme! Aşkım de, Canım de, Hayatım de, ama o kelimeyi birdaha kullanma! Tamam mı aşkım?" dedim. "Tamam aşkım!" dedi. Ona 'Aşkım' dediğime çok sevinmişti, ama 'Schatzi' lafına neden gıcık olduğumu anlamadığı belli oluyordu. O kelimenin karşılığı da, bizdeki Aşkım, Canım, Hayatım anldıbına geliyordu, ama 'Schatzi' lafını duyduğum zaman aklıma hemen Jürgen denen huur çocuğu geliyordu. Bu da canımı sıkıyordu. -
-
1.
0Devam pampa
-
1.
-
104.
+5Evin önüne geldiğimizde, arabanın sesine, Nurcan'ın babası ve eniştem dışarı çıkmışlardı. Kontağı kapattım ve anahtarı verdim Nurcana. indik arabadan. Ramazan çavuş kızına sorar gözlerle bakarken, eniştemin bakışlarında, Nurcan'la benim gezmeye gitmemize anlam veremediğini gördüm. Nurcan babasının yanağına öpücük kondurup, arabanın anahtarını verdi ve bana gülümseyip el sallayarak içeriye girdi. Ramazan çavuşun bana birşey sormasına fırsat vermeden, "Araban çok güzelmiş, uçak gibi gidiyor! Kalıp sohbet etmek isterdim, ama eve gitmem lazım, bekliyorlardır. Sonra görüşürüz!" dedim. Enişteme de Vedat'ı sonra göreceğimi söyledim. Kendi arabama yürürken, Ramazan çavuş arkamdan, "Dur bekle, birşeyler vereceğim!" diye seslendi ve içeri girdi. Az sonra elinde bir poşetle geldi, "Karton senin, diğerlerini annene babana verirsin. Onlarla en kısa zamanda görüşmek istediğimi söyle!" dedi. Verdiklerine teşekkür edip, "Tamam, söylerim!" dedim, arabayı çalıştırıp uzaklaştım ordan. Poşette, benim için 1 karton Marlb*** sigara ve bizimkiler için birkaç paket çukulota vardı.
Doğru söylemek gerekirse, Ramazan çavuşun son model Merce***'inden sonra, bizim yerli araba odun gibi gelmişti. Kendimi, At'tan inip, Eşeğe binmiş gibi hissettim. Eve varana kadar Nurcan'ı düşündüm, hesabıma aktardığı parayı düşündüm, içimde sebebini anlamadığım bir suçluluk duygusu vardı. Evin önüne parkedip, bahçe kapısını açtığımda, Meryem'le Zahide verandada oturuyorlardı. Meryem heyecanla, "Evde kimse yok, herkes düğün evine gitmiş! Biz de gideceğiz... Belki seni görürüz diye bakmaya gelmiştik... Hani senin yanında Zahide'ye birşey anlatacaktım ya, onun için getirdim Zahide'yi! Şimdi anlatayım mı?" dedi. "Yok daha değil, siz inin aşağıya, ben geliyorum hemen!" dedim, bodrumun anahtarını verdim Meryem'e. Onlar bodruma inerken, ben de eve girdim, sigarayı çantama koydum, sonra çukulotaları poşetten çıkarıp mutfağa bıratım. Mutfaktan da koca bir tutam peçete alıp çukulotaların boşalan poşetine koydum ve yanım -
105.
+4Ben bodruma girerken, Zahide Meryem'i sıkıştırıyordu, "Ne anlatacaksın kız, çatlatma beni, hadi söyle?" diye, kızın kolunu çimdikliyordu. Kapıyı kilitledim, "Gelin şöyle, oturun!" diyerek geçtim yatağın üzerine oturdum, peçetelerin olduğu poşeti yastığımın yanına bıraktım. Geldiler yanıma oturdular. Zahide, bukadar esrarengiz davranan Meryem'in ne anlatacağının merakıyla kudurmuştu. Meryem de bir an önce anlatmak için yerinde duramıyordu. Gözlerime sabırsızca bakarak, "Anlatayım mı?" dedi. "Önce Zahide'yle konuşmak istediğim bir şey var, ondan sonra anlatabilirsin!" dedim. Meryem heyecanla, "Tamam!" dedi. Zahide bu sefer benim kendisiyle ne konuşacağımı merak etmişti. Zahide'ye, "Meryem sana şimdi bir sırrını anlatacak. Ama onun sırrı direkt benimle ilgili. Benim de sana güvenmem gerekiyor. Bunun için senden bazı isteklerim olacak, onları yerine getirmeye söz verirsen, anlatmasına izin veriyorum. Bak ama, Meryem sana anlattıktan sonra üçümüz sırdaş olacağız, ayrıca burada olacaklar burada kalacak! Ne diyorsun, anlatsın mı? Söz veriyormusun dediklerimi yapacağına?" dedim.
Zahide şimdi daha bir meraklanmıştı, heyecanla, "Tamam, söz veriyorum, anlatsın!" dedi. Meryem'e anlatabileceğini söylediğimde, heyecanla ve damdan düşer gibi, "Biz Harun abiyle gibiştik!" dedi. Zahide bunu hiç beklemiyordu galiba, elini ağzına zütürüp, "Hııı?" dedi. Aptallaşmış ve suratı kireç gibi bembeyaz olmuştu, bir bana, bir Meryem'e bakıyordu. Meryem, "inanmıyorsan kendisine sor!" dedi. Ben de, "Sormasına gerek yok, gösterebiliriz!" deyip, telefonumu çıkardım ve Meryem'i Aşıklar tepesinde zütten giberken çektiğim resimleri gösterdim. Zahide, gibişen birilerinin resimlerini ilk defa görüyor olmalıydı, üstelik resimdeki kişiler şimdi yanıbaşında duruyordu. Resimlere, fal taşı gibi olmuş gözlerle ve alt dudağını ısırıp, yutkunarak bakıyordu. Meryem de bakıyordu resimlere, ama o daha önce gördüğü için, suratında sinsi bir gülümseme ve gizli bir gururlanma vardı. -
106.
+6Bu arada benim yarak kazık gibi olmuştu. Telefonu gömleğimin cebine koyup ayağa kalktım, Meryem'i de elinden tutup kaldırdım, dudaklarından öptüm, Zahide'nin şaşkın bakışları eşliğinde öpüşmeye başladık. Öpüşürken Meryem'in buluzunun altından elimi soktum, göğüslerini okşuyordum. Sonra bluzunu çıkardım ve "Sutyenini çıkar!" dedim. Meryem ikiletmeden çıkardı sutyenini. Eğilip küçücük göğüslerini okşayarak, öptüm, yaladım, üzüm gibi uçlarını emdim. Zahide sanki ilk defa ferrefilm izleyen birisi gibi, yutkuna yutkuna bize bakıyordu.
Meryem'e, "Şalvarını ve donunu da çıkart!" dedim. Meryem şalvarını ve donunu çıkarırken, Zahide'ye döndüm ve "Birazdan yapacaklarımızla üçümüz sırdaş olacağız, tamam mı?" dedim. Zahide yutkunup 'Tamam!' anlamında kafa salladı. Çırılçıplak soyunmuş Meryem'i Zahide'nin yanına, yatağa domalttım. Pantolonumu ve boxerimi çıkardım. Sıvazladığım yarağıma gözünü dikmiş Zahide'ye, "Meryem'in zütünün yanaklarını ayır ve züt deliğine bolca tükür!" dedim. Zahide heyecanla tükürüğünü Meryem'in züt deliğine isabet ettirmeye çalışırken, telefonumu çıkarıp o halde ikisinin resmini çektim. Sonra Meryem'in zütüne yaklaştım ve Zahide'ye, "Yarağıma da tükür, bolca!" dedim. Yarağıma tükürürken de resim çektim ve telefonu gömleğimin cebine koydum.
Yarağımı dayadım Meryem'in züt deliğine. Kafasını yavaşça soktuktan sonra, kalanını birden kökledim. Bu sefer biraz fazla acıtmış olmalıydım, ama Meryem yinede, Zahide'ye mahçup olmamak için fazla ıhılamadı, yüzünü yatağa gömdü sadece. Ben Meryem'in zütüne kenetlenmiş haldeyken, Zahide halen Meryem'in zütünün yanaklarını ayrık tutuyordu. Zahide'nin elini tutup ayağa kaldırdım ve sağ tarafıma çekip dudaklarına yumuldum. Yarağım Meryem'in zütünde hareketsiz beklerken Zahide'yi öpüyordum. Zahide resmen şoktaydı, ruh gibi öpüşüyordu benimle. Sağ elimi Zahide'nin şalvarının arkasından daldırdım içeriye. zütünün yanaklarını avuçluyordum, öpüşmeye devam ederken. -
107.
+2Meryem o sırada, yatağa gömdüğü kafasını kaldırınca, Zahide'yle öpüştüğümüzü ve şalvarının içinde hareket eden elimi gördü. Bu sefer şaşırma sırası Meryem'deydi, anlam veremiyordu bu yaptığıma. Hoş anlam verse ne olacaktı ki, öyle yada böyle gibecektim Zahide'yi de. Zahide'nin kulağına, "Hadi soyun, seni de gibeceğim!" deyip elimi çıkardım şalvarından. Zahide bunu duyunca dondu kaldı, onu da gibeceğimi hiç mi hiç beklemiyordu. Ben bu arada Meryem'in zütüne yavaş yavaş pompalıyordum. Meryem şimdi ufaktan ıhılamaya başlamıştı. Baktım Zahide Transa geçmiş gibi duruyor, kolundan tutup, biraz sertçe, "Soyunsana!" dedim. Bunun üzerine utanarak bluzunu ve şalvarını çıkardı, sutyen külotla kaldı. "Onları da çıkar!" dedim.
Pompalamaya ara vermiştim, yarağım Meryem'in zütünde hareketsiz bekliyordum Zahide'nin tamamen soyunmasını. Meryem neler olduğunu anlamak için ikide bir kafasını çevirip arkaya bakmaya çalışıyordu. Zahide ürkekçe sutyenini ve külodunu çıkarıp, elleriyle göğüslerini ve dıbını kapattı. Zahide'yi yatağa doğru hafif ittirerek, "Meryemin yanına domal, aynı Meryem gibi!" dedim. Dediğimi yaptı. Şimdi ikisi de önümde domalıktı, birbirilerinin suratlarına boş boş bakıyorlardı. ikisinin o halde de birkaç resmini çektim, telefonu koydum gömleğimin cebine. Sonra yine Meryem'in zütüne pompalamaya devam ettim. Ama busefer sağ elimle de Zahide'nin dıbını okşuyordum. Az sonra, Meryem zütüne yediği yannanın acısından, Zahide de dıbını ve klitorisini okşamamın verdiği zevkten inliyordu. -
108.
+3Biraz bu şekilde Meryem'in zütünü gibtikten sonra, yarağımı Meryem'in zütünden çıkarıp, sağa kaydım ve Zahide'nin dıbına soktum. Şimdi Zahide'nin dıbını giberken, sol elimle Meryem'in dıbını ve klitorisini okşuyordum. ikisi de zevkten inliyor, ve orgazm olmaya yaklaşıyorlardı. Önce amında yarak çalışan Zahide orgazm olup boşaldı. Meryem'in dıbını okşamayı hızlandırdım, o da biran önce orgazm olsun diye. Çünkü ben de yavaş yavaş sonlara geliyordum ve daha Zahide'nin zütünü de gibecektim. Meryem de orgazm olunca, yarağımı Zahide'nin amından çıkarıp, züt deliğine tükürdüm ve dayadım.
Meryem deminkiyle birlikte sadece 2 kez gibtirmiş oluyordu zütünü. Ama Zahide'nin zütü alışıktı yarak yemeye, hemencecik girdim zütüne ve hiç beklemeden pompalamaya başladım.
Zahide'nin belinden iki elimle kavrayıp, zütünü seri bir şekilde gibiyordum. Meryem yan dönmüş, Zahide'nin zütünü gibmeme bakıyordu. Sonunda boşalmak üzereydim, Zahide'ye kenetlenip, fışkırdım zütünün içine. Bir süre içinde kaldım ve yarağım zütündeyken de birkaç resim çektim. Sonra Meryem'den poşete uzanıp içindeki peçeteleri çıkarmasını istedim. Birkaç peçete aldım ve döller yatağa akmasın diye yarağımın altına tutarak çıktım Zahide'nin zütünden. Yarağımı peçeteye sarılı tutarken, biraz peçete daha alıp, Zahide'nin zütünden süzülen dölleri sildim. Döle bulanmış peçeteleri geri boş poşete atıp, birkaç yeni peçete aldım, dürdüm büktüm ve Zahide'nin zütüne soktum. Ama gülmeden de edemedim. Zahide zütünde tıkalı peçetelerle, aynı kasap dükkanının vitrinindeki asılı duran koyunlara benzemişti. Kasaplar da vitrindeki koyunların zütüne dekorasyon amaçlı kıvırcık marula benzer birşeyler tıkıyorlardı. -
109.
+6Kızların elbiselerini toplayıp verdim, "Giyinin hadi!" deyip, ben de giyinmeye başladım. Hepimiz giyindikten sonra bunları yatağa iki yanıma oturtup, önce biraz Meryem'le, sonra da Zahide'yle öpüştüm. "işte şimdi üçümüz tam sırdaş olduk!" deyip, telefonumu çıkardım, onlarla demin gibişirken çektiğim resimleri gösterdim. Meryem resimlere merakla bakarken, Zahide'nin yüzü yine kireç gibi bembeyaz olmuştu. Zahide ilk defa kendi gibişirken resmini görüyordu. Kızlara, motivasyon vermek amacıyla (gibtiğim tüm kızlara söylediğim gibi), "ikiniz de çok güzel gibişiyorsunuz!" dedim. Bu onları çok az da olsa rahatlatmıştı. "Hadi, gidin şimdi, sonra görüşürüz!" diyerek kaldırdım kızları ve kapıyı açıp, gelen giden var mı diye önce baktım, sonra da popolarına birer şaplak attım, gönderdim.
Kızlar kol kola girip düğün evine giderlerken, ben de telefonumdaki resimleri Laptopuma yedekledim. Sonra yukarı çıkıp, güzel bir duş aldım, üzerimi değiştirdim. -
110.
0Aldim rez
-
111.
0Kör oldum
-
112.
0Özet geç orisbinoci
-
113.
+6Evden çıkmadan önce birşeyler atıştırdım, kahvaltıyla duruyordum. Vedat Selim'in yanına gideceğini söylemişti. Karnımı doyurduktan sonra atladım arabaya Selim'lere gittim. Fakat Selim'in annesi, biraz önce Vedat'ın motoruyla gittiklerini, nereye gittiklerini bilmediğini söyledi. "Tamam, ben bulurum onları!" deyip ayrıldım ordan. Gidebilecekleri birkaç yer vardı. Sırayla takılabilecekleri yerlere baktım, yoktular. En son, dere kenarına bakmak geldi aklıma. Eskiden oraya balık tutmaya, yüzmeye, sigara, şarap içmeye giderdik. Bazen de 31 çekerdik orada. Söğüt ağaçlarının gizlediği, pek kimsenin bilmediği ve uğramadığı yerler vardı dere kenarında.
Uzaktan, bir ağacın altında Vedat'ın motorunu görünce durdum. Araba girmiyordu oraya, arabayı kilitleyip yürüyerek gittim motorun yanına. Fakat kimseyi göremedim. Yukardan dereye paralel biraz yürüdüm. Sonunda aşağıda dere kenarında elbiselerini gördüm. Balık tutmaya gelselerdi Selim'in annesi mutlaka söylerdi. Ohalde ya yüzüyorlardı, yada gibişiyorlardı! Ses çıkarmadan biraz daha ilerledim. inleme sesleri gelmeye başladı. Biraz daha yürüdüm ve tahmin ettiğim gibi, aşağıda dere kenarında gibişiyorlardı! Selim Vedat'ı domaltmış, arkadan zütüne pompalıyordu. Vedat da karı gibi inliyordu yarağı yerken. -
114.
+4Yukardan birkaç resim çektim ve sessizce izlemeye devam ettim. Benim asla erkeklerle işim olmaz, ama onları izlerken yarağım kazık gibi oldu. Yaklaşık 10 dakikadır sürüyordu pompalaması. Selim sonunda böğürerek Vedat'ın zütüne boşaldı. içinde biraz durup çıktı. Sonra da yarağını derede yıkadı. Ben gibişmeleri bitti diye tahmin etmiştim, ama şimdi de Selim domaldı ve 15-20 dakika da Vedat Selim'in zütünü gibti. O arada ben yine birkaç resim çektim. Vedat'ın da boşalıp yarağını yıkamasını bekledim. Sonra da, "Napıyorsunuz lan muallakler, birbirinizi mi gibiyorsunuz?" diye seslenerek aşağı indim. Beni görünce şaşırdılar, Vedat hemen, "Düşündüğün gibi değil valla, yüzmeye geldik!" dedi. Selim de onu onayladı.
"gibtirin dıbına koduğumun muallakleri, yukardan yarım saatir sizi izliyordum!" deyince, ikisi de Dut yemiş Bülbül gibi sustu. "Merak etmeyin, gördüğümü kimseye söylemem! Ama buna karşın siz de bana kıyak yapacaksınız!" dedim. Vedat, "Ne kıyağı? Sen de mi züt gibmek istiyorsun?" diye sordu. "Yok lan, siz birbirinizi istediğiniz gibi gibin! Ben amcık gibmek istiyorum!" dedim ve elbiselerini verdim ellerine. Aceleyle giyindiler. Çıktık yukarıya motorun yanına. Bunlara birer sigara ikram ettim. Ağacın gölgesine oturduk. Sigaralarımızı içerken, "Ee, sayın bakayım köydeki gibişen karıları!" dedim. Önce, "Biz nerden bilelim... " dediler, ama sonra tek tek anlattılar kimlerin kimlerle gibiştiğini. Hayret ettim, hayatta aklımın ucundan bile geçmeyecek karılar kızlar vardı saydıkları arasında. En çok övdükleri de Kahveci Memduh'un kızı Hatice idi. Selim'in anlattığına göre, kız resmen yarak hastasıymış ve günde 5 vakit yarak yese doymak bilmiyormuş. -
115.
+5Ozaman ilk önce onu gibmek istiyorum!" dedim. Selim, "O iş çok basit!" dedi ve saatine bakıp, "istersen şimdi gidelim, gib! Bu saate kardeşi Nihat'la birlikte Yukarı Öz'de koyun otlatıyorlardır!" diye ekledi. "Kardeşi ordaysa nasıl olacak bu iş?" dedim. Birbirilerine bakıp gülüştüler ve Selim, "Hatice'yi bizim arkadaşlar gibiyor, Nihat'ı da biz gibiyoruz!" dedi. Çok ilginç geldi bana, "Tamam ozaman, hadi gidelim!" dedim, ayaklandık. Arabayla gideceğimizi sanmıştım, ama Yukarı Öz'e araba çıkmıyormuş. Mecburen motora üç kişi binmek zorunda kaldık. Motoru Vedat süreceğinden, arkasına Selim bindi, ben de Selim'in arkasına bindim. Üç kişi zor sığmıştık Vedat'ın eski Java'sına. Düşmemek için Selim'e iyice yapışmıştım. muallak Selim de fırsatı değerlendirip, zütünü yarağıma iyice bastırıyordu.
Yukarı Öz'e varıp, otlayan koyunları görünce indik motordan. Selim iki kere uzun ıslık çaldı ve "Nihaaat!" diye seslendi. Nihat az ilerde bir ağacın altında yatıyormuş, kalktı geldi yanımıza. 16-17 yaşlarında, çelimsiz biriydi Nihat. Selamlaştıktan sonra, Selim, "Bacın nerde, yok mu bugün?" diye sordu. Nihat da, "Var, aşağıda Çıtlık topluyor. Hayırdır, gidip çağırayım mı?" dedi. Selim, "Yok biz gideriz yanına... Harun bacınla görüşmek istiyor da... " dedi. Nihat, "Haa, tamam!" deyip, bana şöyle bir baktı ve bacısının olduğu yeri tarif etti. Vedat'la Nihat orda kaldılar, Selim'le birlikte gittik ve bulduk Hatice'yi.
Hatice çömelmiş Çıtlık topluyordu. Çömeldiğinden şalvarının arkası aşağı doğru kasılmış, beli biraz açılmıştı. O açıklıktan beyaz külodunun çok az bir kısmı görünüyordu. Kızda kamyon tekeri gibi züt vardı. Selim, "Hatice kız!" diye seslenince, Hatice kafasını çevirip baktı. Bize gülümseyerek ayağa kalktı, ellerini şalvarına sildi ve önce şalvarının arkasını, sonra da başörtüsünü düzeltti. Beni baştan aşağıya şöyle bir inceledikten sonra, elini bir kere daha şalvarına silip, tokalaşmak için elini uzattı. Gözleri parlıyordu. Sanki ne için geldiğimi biliyor gibi bakıyordu ban -
116.
+8Selim gidince, Hatice gülümseyerek, "Gel benimle!" deyip, elimden tuttu ve az ilerde büyükçe bir Söğüt ağacının arkasına zütürdü beni. Kızın yüzünden gülümseme hiç ekgib olmuyordu, çok neşeli bir kızdı. Ağacın altına serilmiş eski bir kilim ve yanında da bir Desti su ile, içinde azık olduğunu düşündüğüm bir Heybe vardı. Kilimin üstüne oturmamızla, beni sırtüstü yatırıp, benimle öpüşmeye başlaması bir oldu. Okadar istekli ve güzel öpüşüyordu ki, sanki karşımda bir köylü kızı değil de, izmir'in kaşarlarından biri vardı. Hatice öpüşürken, bir yandan da fermuarımı indirmiş, kemerimi çözmeye çalışıyordu. Bir an için kendimi 'ilk kez Milli olacakmışım' gibi hissettim. Şu ana kadar gibtiğim kızların hepsi, kendilerini bana Pasif bir şekilde bırakırlarken, Hatice'nin davranışları çok Aktifti. Galiba insiyatifi ele almayı çok seviyordu. Bu da onun, gerçekten çok azgın bir kız olduğunu gösteriyordu.
Benim birşey yapmama gerek kalmadan Hatice pantolonumu dizlerime kadar sıyırdı. Sonra ayakkabılarımı çıkarıp, paçalarımdan çekerek pantolonumu da çıkardı. Şimdi gömleğim, çoraplarım ve Boxerimle kalmıştım. Hatice de şalvarını ve külodunu çıkardı sadece. Gerçekten çok büyük zütü vardı, fakat teni pürüzsüz ve bembeyazdı. Amındaki kıllar ise birkaç gün önce traş edilmiş olmalıydı. Sonra gülümseyerek eğilip, Boxerimi çıkardı. Ama bir sorun vardı. Dişi Sinek bile görsem anında kalkan yarağım, nedense kalkmamıştı. Böyle birşey Nurcan'la oteldeyken de başıma gelmişti, ama ozaman kalkmamasının sebebi, Jürgen binine kafam takıldığı içindi. -
117.
+2Hatice inik yarağımı ve taşaklarımı avuçlamış, okşuyordu. Benim ufaklıkta yine hareket yoktu. Anlamıyordum, nasıl olabilirdi böyle birşey. Hatice ise halen ilk anki gibi gülümsüyordu. Belki de benim 'Sorunum' gibi sorunu olan birçok erkek görmüştü şimdiye kadar ve bu duruma alışıktı. Ama ben alışık değildim ve böyle birşey olmamalıydı bende. Ya Hatice sonra bunu Selim'e ve Vedat'a anlatırsa, ozaman onların dilinden hayatta kurtulamazdım. Belki de karşımda Aktif bir karı varken kalkmıyordu yarağım. insiyatifi kendi elime almaya karar verdim. Ve doğrulup Haticey'i yatırdım sırt üstü. Dudaklarına yumuldum, rahat bir 5-10 dakika öpüştük. Bluzunu yukarı sıyırıp, zütü gibi büyük göğüslerini sutyeninden çıkardım. Ve öpüp, yalamaya, emmeye başladım. Nekadar emdiysem de göğüsuçları ağzıma gelmemişti. Oysa göğüsuçlarını ısırmak istiyordum. Parmaklarımla göğüsuçlarını bulmaya çalıştığımda, Hatice, "Boşuna uğraşma, benim göğüsuçlarım içe çökük!" dedi. Bu sefer yüzündeki gülümseme kaybolmuştu. Utanmıştı kızcağız.
Böyle birşeyi ilk defa duyuyordum. Ama kızı daha fazla utandırmak istemedim ve göğüsleriyle ilgilenmeyi bırakıp göbeğine geçtim. Göbeğini öpüp yalarken, elimi de dıbına attım, etli am dudaklarını okşuyordum. Sonra dıbına yumuldum ve yalamaya başladım. Ben daha dilimi değdirmeden amı sulanmıştı. Biraz yalayıp, aynı zamanda da klitorisini de okşayınca, Hatice inlemeye ve kıvranmaya başladı. işte olay buydu, karı benimle değil, benim karıyla oynamam gerekiyormuş. Yarağım şimdi sertleşmiş, kazık gibi olmuştu. Doğruldum ve Hatice'nin göğüs hizasına oturdum, yarağımı yalamasını istiyordum. Hatice yarağımın kalkık olduğunu görünce sevinçten ağzı kulaklarına varmıştı. Hemen yarağımın başını ağzına aldı ve yalayıp emmeye başladı. Çok istekli somuruyor ve çokta zevk alıyordu bunu yaparken. -
118.
+4Yarağımı biraz yalattıktan sonra kızın göğüslerinden kalktım. Onu domaltıp gibecektim, "Domalsana!" dedim. Hatice kıvrak bir hareketle doğruldu ve "Sonra domalırım, önce sen yat aşağı!" deyip omuzlarımdan beni kilimin üzerine bastırmaya başladı. Kız yine insiyatifi ele almak istiyordu anlaşılan. Sırtüstü uzandım. Hatice eğilip yarağımı bir süre daha yaladı, emdi. Sonra da üzerime çıktı, çömelerek yarağımı tutup dıbının girişine yerleştirdi ve yavaşça üzerime oturdu. Yarağım dibine kadar dıbına girince de hafif hafif ileri geri salınmaya başladı. Kalkıp oturmuyordu, yani zıplamıyordu, sadece hafif hafif ileri geri salınıyordu. Bunu yaparken alt dudağını ısırıyor ve gözlerime bakıyordu. Sonra bana doğru eğildi iyice, yarağım halen amındaydı, dudak dudağa gelmiştik. Öpüşürken de salınmaya devam ediyordu. Ve çok geçmeden, ağlar gibi sesler çıkararak orgazm oldu.
dıbının sularının aktığını hissedebiliyordum. Hayret etmiştim, yarağım amındayken ve benim hiç pompalamama gerek kalmadan, kız kendi kendini orgazm etmişti. Öpüşmeye devam ederken burnundan soluyordu. Dudaklarımı dudaklarından kurtarıp, "Kalk, domal şimdi!" dedim. Hemen kalktı ve dizlerinin üzerinde dörtayak oldu. Ben de doğrulup arkasına geçtim ve yarağımı vıcık vıcık olmuş dıbına kökleyip, pompalamaya başladım. Vurdura vurdura dıbına pompaladıkça, kocaman zütünün yanakları da Sütlaç gibi bıngıl bıngıl titriyordu. Bir ara dıbına girip çıkmayı yavaşlattığımda, Hatice kendini geriye ittirmeye başladı. Yavaşlamamı istemiyordu anlaşılan. Ben de yeniden hızlandım. Sertçe ve hızlı hızlı pompalıyordum. -
119.
+45-10 dakika pompaladıktan sonra, Hatice yine Enik gibi inlemeye, ağlar gibi sesler çıkarmaya başladı. Yeniden orgazm oluyordu. O da şimdi kendini hızlı hızlı ileriye ve geriye doğru ittiriyordu. Sonunda kendini olanca gücüyle geriye ittirip kaldı ve orgazm oldu. O sırada ben de arkaya düşmemek için ona sarılmak zorunda kaldım. Am kaslarını nasıl sıkıp gevşettiğini hissediyordum. Bir süre öylece ona yapışıp kaldım. Sonra arkasından hafif çekilip, yarağımı çektim çıkardım amından. Ben de boşalmak istiyordum, fakat zütüne. Yarağımın başını züt deliğine dayadığımda, Hatice, "Dur öyle değil, yat aşağı!" diyerek doğruldu.
Beni yine sırtüstü uzattı. Hatice busefer yarağımı züt deliğine sokup, üzerime oturdu. Hiç zorlanmadan almıştı zütüne, hemde köküne kadar. Ve zıplamaya başladı. Hızlı hızlı zıplıyor, arada sırada durup, zütünü değirmen taşı gibi çeviriyor, sonra tekrar oturup kalkarak zıplıyordu. Bu kız zütten gibişirken de zevk alıyordu, bu yüzünden belli oluyordu. Ben de artık boşalmak üzereydim. Ama onun da orgazm olmasını istiyordum, onun için elimi klitorisine attım, okşamaya başladım. Şimdi ikimiz de inliyorduk. Ve Hatice bir kez daha orgazm olurken, ben de döllerimi zütüne fışkırttım. Biraz öyle kalıp, nefes alışverişimiz normale dönünce kalktı üzerimden. zütünden döllerim akıyordu. Destideki suyla dıbını zütünü yıkadı. Sonra da benim yarağımı yıkadı. Başındaki başörtüsünü çıkarıp, önce yarağımı kuruladı, sonra da dıbını zütünü kuruladı. Ve giyindik. Ayakta bir süre daha öpüştük.
Vedalaşırken Hatice bana, "Çok güzel gibişiyorsun! Gene gel emi?" dedi. Normalde bu ilk cümleyi hep ben gibtiğim kızlara söylerdim. Elimde olmadan durumun garipliğine güldüm ve "Tamam, gelirim!" dedim, ayrıldım yanından ve diğerlerinin yanına doğru yürüdüm. -
120.
+2Onları bıraktığım yere yaklaşınca, ağacın altında gibiştiklerini gördüm. Vedat alta yatmış, Nihat onun üzerine domalmış, 69 olmuşlar birbirlerinin yarağını yalıyorlardı. Selim de Nihat'ın arkasına geçmiş, oğlanın zütünü gibiyordu. Yanlarına yaklaşırken telefonumu çıkardım ve birkaç resim çektim. iyice yaklaşıp, "Kolay gelsin, rahatsız olmayın, devam edin!" diyerek birkaç resim daha çektim. Fakat resim çektiğimi görünce hemen toparlandılar, aceleyle giyindiler.
Fazla kalmadık orda, atladık motora, benim arabanın durduğu yere gittik. Resimlerini çekmemden dolayı ağızlarını bıçak açmıyordu. Ayrıca benimle göz göze gelmemeye çalışıyorlardı. Onları bu sıkıntılı durumda fazla bırakmak istemediğim için, "Hatice dediğiniz kadar azgınmış, iliğimi kuruttu huur!" dedim. Bunun üzerine gerginlikleri biraz azaldı ve Vedat, "Sen yeter ki ağzını sıkı tut, köyde öyle daha ne karılar var, hepsini gibtiririz sana!" dedi. Selim de onayladı onu. Onlara, "Merak etmeyin benim ağzım sıkıdır, resimleri de kimseye göstermem!" deyince biraz daha rahatladılar. Ama yine de resimler yüzünden biraz sıkıntıları vardı. Resim konusunun irdelenmesine fırsat vermeden, "Hadi ben gidiyorum, sonra görüşürüz!" deyip vedalaştım onlarla, atladım arabaya. Onları orda bırakıp köye doğru sürdüm arabayı.
Yoldan babamı aradım, halen kahvehanede ise gelip alayım mı diye sormak için. Fakat babam evde olduğunu, birazdan düğün evine gideceğini, eve uğrarsam birlikte gidebileceğimizi söyledi. Direkt eve gittim. Babamla biraz sohbet ettik. Almancı Ramazan çavuşun kendisiyle konuşmak istediğini söyledim. "Hayırdır, benimle ne konuşacakmış Dürzü?" dedi. "Bilmiyorum!" dedim, Nurcan'dan da hiç bahsetmedim. Birlikte düğün evine gittik.