0
beyler anlattıklarım tamamen gerçektir. inanmayanlar olabilir. yavaştan başlıyorum:
“Kaç yaşındasın?”
“Bundan sanane!” diye cevap verdim.
“Sadece merak ettim. Hemen atarlanma.”
“Neyse ne. Konumuza gelelim.”
Karşımdaki bu yirmili yaşlarında oldukça çekici fakat bir o kadar da aptal kıza yumruk atmak istiyordum. Neyse ki iyi yetiştirilmiş olmam ve ayrıca kadınlara vurmanın gözümde hırsızlıkla eşdeğer olmasından dolayı bunu yapmayacaktım.
“Bak bana o şifreyi hemen vermelisin. Neden naz yaptığını anlamıyorum. Anlaşmamız vardı hatırladın mı?” dedim karşımdaki ürkek mavi gözlere.
Sarı saçlarını sağ eliyle omzunun arkasına attı. Her ne kadar normal bir durumda bu beni heycanlandırıcaksa da şuanda tek amacım şifreyi almaktı.
“Sadece iş yaptığım insanı biraz tanımak istiyorum.” dedi. Bu kız oyunculuk eğitimi almış olmalıydı çünkü neredeyse yüreğim burkulucaktı.
“20 yaşındayım.” dedim. Hafifçe sırıttı.
“Birkaç yaş daha büyük gösteriyorsun. Ama bu kadar genç olduğunu anlamıştım.”
“Öyle mi? Nasıl?”. Kahvesinden bir yudum aldı ve sigarasını yaktı.
“Davranışların. Fazla acelecisin.”
içimden bolca küfür ediyordum. Anlaşmamızın bütün şartlarını yapmıştım. Ve bunları yapana kadar canım çıkmıştı. Fakat o karşımda oturmuş sigarası yüzüme doğru üfleyip beni aşağılıyordu. Aceleciydim, haklıydı. Sadece hakettiğimi almak istiyordum. Yanlız görünen o ki şifreyi almak için ona biraz daha sabırla yaklaşmaşlıydım. Belki de daha kibarca.
“Sen kaç yaşındasın?” diye sordum. Böylece belki arada ki buzları eritip şifreyi alabilirdim.
“Sence kaç gözüküyorum?” diyerek soruma soruyla karşılık verdi. Kadınlar… Hayatınızı cehenneme çevirenler listesinde neden hep birinci sırayı oynamak zorundadırlar?
“Yirmi bir?”. Bu sayıyı söylememin nedeni nedense kadınların hep çıtır görünmek, erkeklerin ise olgun görünmek istemesiydi. Bu şekilde hafif bir ego tatmini yaşamasını sağlamaya çalışıyordum.
Orta sesli bir kahkahadan sonra: “Yirmi yedi canım. O kadar da genç göstermiyorum.” dedi ve göz kırptı. ilk önce ürkek ürkek bakan karşımdaki kız şimdi özgüveni yerine gelmiş bir kadına dönmüştü. Bana adının Yağmur olduğunu söylemişti. Fakat yüksek ihtimalle adının Yağmur ile yakından uzaktan alakası yoktu. Sorun değildi, adını öğrenmek istemiyordum. Sadece doğru bilgiyi bana en kısa sürede vermesini bekliyordum.
Gözlerimi gözlerine diktim. Etkili bir imaj vermeye çalışıyordum.
“Yağmur, acelem var ve şifre lazım. Bana şifreyi verebilir misin?”
Söylediklerim onu etkilemiş olmalıydı. Temel insan pgibolojisi: göz teması, ad ile hitabet ve sonuna ‘misin’ konulan soru cümlesi. Evet aslında hepimiz 3 etkenden ibaretiz.
“Sana şifreyi vericem. Ama bu akşam yanlız kalmak istemiyorum.” dedi. Yine titrek gözlerle bana bakmaya başladı. Sonra devam etti:
“Sadece bir saat daha kal. Sonra şifreni alıp gidebilirsin.”
Onun gibi güzel bir kızın -kadın demememin sebebi hala liseli bir kız gibi davranması- neden bu akşam ya da herhangi bir akşam yanlız kaldığını merak ediyordum. Biz erkekler hayvani içgüdülerimizle yaşarız. Her ne kadar bunu sosyal yollarla veya değişik imajlarla kapatmaya çalışsakta ilkel beynimiz arka planda hep aynı şeyi söyler: “Bizler sadece gelişmiş hayvanlarız.”
Bu yüzden herhangi bir erkeğin karşımdaki güzel kızın karşısında gardını koruyabileceğini sanmıyordum.
“Peki ama sadece bir saat daha?” diyip gülümsedim. Ortamı biraz ısıtmaya çalıştım. Her nekadar şuanda önem verdiğim şey şifre olsa da ona bir saatimi ayırabilirdim. Neşesi yerine gelip cevap verdi:
“Evet anlaştık.” dedi ve gülümsedi.
Onunla bir saat boyunca genel meselelerden, insan ilişkilerinden tutunda hava durumuna kadar herşeyden konuştuk. Aslında itiraf etmem gerekirse oldukça zevk almıştım fakat onu bir daha asla göremeyecektim. Zaten buna izin verilmezdi. Sık sık benimle göz temasında bulundu. Genelde dikkat ettiğim bir konudur bu ama onun bakışları bende utanma duygusu uyandırdı. Orada onunla muhabbet edişimin sebebi sanki sadece elindeki bilgiydi. Ben böyle bir insan mıydım? insanları çıkar amaçlı kullanan bir insan? Hayır. Bu kesinlikle ben değildim.
Saatime baktığımda bir saatten fazla zamandır orada onunla konuştuğumu farkettim.
“Gitme zamanım geldi Yağmur.”
Hafif kısık sesle:
“Anlıyorum.” dedi. Çantasından küçük beyaz usb belleği çıkardı ve bana uzattı.
“Şifre bunun içinde. Ama sana kaynak kodu vermediklerini tahmin ediyorum. Bu yüzden açmayı boşuna deneme.”
Başımı salladım. Kaynak kod Birlik’in haberleşme amacıyla kullandığı veri saklayıcıları açmak için kullanılırdı. Kod asla aynı değildir. Bellek bilgisayara takıldığı zaman Birlik’in oldukça iyi korunan serverına otomatik olarak bağlanır ve şifrelenirdi. Gerekli izinleriniz varsa server size herhangi bir yoldan (email, sms vs) ve kodu size aktarırdı. Olayın bu kadarını biliyordum ama bu konuda uzman değildim. Fakat kodun asla kırılamayacağı söyleniyordu. Hatta kod kırılmaya çalışılırsa bellek kendini aşırı voltajla yükleyip içinde verileri birnevi patlatıyordu.
“Tamamdır. Gerçekten iyi vakit geçirdim.” dedim ve küçük afilli kafeden dışarı çıktım. Saat 23.52 idi. Eve gidip uyumam, sabah erkenden kalkmam lazımdı.