up up up

Şöyle de saçma bişey yaptım

ben uyudum panpa öğle vakti. yazın güneş soldan soldan vuruyor. pencere açık böyle bi rüzgar. sabah 5 te uyanmışım. refüje çarpınca uyandım. yol düzdü. sol şeritteydim. hemen dikiz aynasından bakarak gaza basmaya devam ettim baktım arkadaki tır yavaşladı. çektim sağa indim. bakındım şöyle bi mal gibi. ananskim ya dedim. yanımda da hatun vardı o da uyuyordu yanımda ben kullanırken zaten. baktım arabanın sol taraf komple çizik. kapılar da biraz içeri göçmüş. öyle kullandım arabayı 1 sene. sonra muayenesi geldi. bitmesine 1 gün var muayenenin. zibilyon tane masrafı var. dedim çekerim evde durur. ford escort 1.6.
neyse son gün bi arkadaşın işi vardı aldı arabayı. bi kaza yaptı
karşı taraf komple suçluydu. arabayı 8000'e almıştım. serviste 15000 masraf çıktı. ama pert'e çıkardılar arabayı. huur çocuğu expert de 5000 bunun değeri yea dedi." senin hayatını ırzını soyunu sopunu sülaleni gelmişini geçmişini gibeyim."

dedim tamam bul o paraya alalım.
öyle bi hizmetimiz yok malesef.
hayatınızı gibim iyi dedik.
zütün biri aldı arabayı. muayenesi bittiği için de üstüne alamadı. vekalet verdim.
kalan parayı da sigorta yatırdı.
aynı gün bitti paralar. böyle bir anımdır.
bu arada huur çocuğu arabayı yaptırıp başkasına yine vekalet vererek satmış.
vergisini falan ödememişler arabanın. öyle birikiyor. benim züte girecek.

sevinsin garibanlar

liseli panpam iyi adamdır

aferin lan girdim nick6nı

bekliyorum halen az kaldı

k2 den sonra bıraktım buradan ntt'nin anasını gibeyim. oyunu geriye, o popüler zamanına zütüreceklerine gibten taktan iş yapıp bitirdiler. hayır ne oldu. steamko bile yeteri kadar dolu değil. lan boş slot bulamazdık anasını gibeyim. o 10 yıl önceki oyun gelse girilir

@2 haklı

açtığın başlığı gibeyim gece gece diyeceğim ama postmodern eleştirinin temel handikaplarından biri bu ve ülkemizde benim kişisel olarak 90'larda yakaladığım siyasi islamcılar da bu hatayı kendi tahayyül evrenlerinin doğası gereği çok sık yapıyor... şöyle ki, modernitenin evrenselci, yerelin olasılıklarına karşı kör ve sağır o tepeden inmeci tahakkümcü pratiğini bir sivil iktidar eleştirisi örerek, ve ne yazık ki bu itirazın tüm sivil eleştirisinin meşruluğunu da sonuna kadar siyasileştirerek kullanıyorlar... oysa aynı iktidar olgusu bireyin kendi içindeki melekle şeytanı arasındaki mücadeleden başlayıp yatak odasında, yemek sofrasında, evin salonunda, sonra apartmanda, mahallede, cemaatte, cemiyette, camiada, kısacası yerelde de kendi iktidar ilişkisini üretiyor ve bunun tu kaka bir iktidar olarak yaftalanması için ille de bach ve mozart sosuyla gelmesine hiç gerek yok... aynı şey mehter marşı ve salavat ile de bir tahakküm olarak yağmur gibi yağıyor. ama insan aklı şablonlara ve şemalara ve görselliğe ve çağrışıma ileri derecede bağımlı ve bundan 1, 10, 50, 80 ya da 100 yıl önce gündemimize girmiş bir tahakküm ile bundan 1000 sene ya da 10 bin sene evvel gündemimize girmiş bir tahakküm arasındaki fark ncedir, şayet aradan özümüz, yerelimiz, milli manevi değerimiz gibi üst yapısal kavramları çıkarırsak? çünkü doğamız da değişken. doğamızın evrenselliğini sorgulayacaksak iktidar dediğimiz olgunun yerelde de evrenselde olduğu kadar ezici ve hatta çoğu kez yerelde icra edilir bir menem olduğunu unutmasak herkes için çok iyi olacak... bir de modernitede vücut bulan tasarımcı, tanımlayıcı, şabloncu kafayı yeriyoruz. evet, hayatın ve dünyanın olasılıklarına kör ve sağır şablonlar istemiyoruz. ancak neyin dayatmacı tasarım, neyin kendini ve dünyayı değiştirme çabası olduğunun sınırları o kadar belirsiz ki... tasarımcı, dayatmacı, şabloncu olmayalım derken kendi umutsuzluğunun kişide bir tür kaderci kabulleniş ve teslimiyete evrilip kendiyle ve dünyayla hiçbir mücadelesi kalmamış bir noktaya çekilmesini görmek ne en azından çok üzücü. bir teslimiyet uğruna ya rab, ne güneşler batıyor. kavramları hayatın ve dünyanın yerçekime maruz kalıyor, ama aynı anda buharlaşıyorlar da. bence çıkış noktamız kendine ve dünyasına müdahil insanda. bunun için de eleştiriyi ve özeleştiriyi yüceltmemizde fayda var.

açtığın başlığı gibeyim gece gece diyeceğim ama postmodern eleştirinin temel handikaplarından biri bu ve ülkemizde benim kişisel olarak 90'larda yakaladığım siyasi islamcılar da bu hatayı kendi tahayyül evrenlerinin doğası gereği çok sık yapıyor... şöyle ki, modernitenin evrenselci, yerelin olasılıklarına karşı kör ve sağır o tepeden inmeci tahakkümcü pratiğini bir sivil iktidar eleştirisi örerek, ve ne yazık ki bu itirazın tüm sivil eleştirisinin meşruluğunu da sonuna kadar siyasileştirerek kullanıyorlar... oysa aynı iktidar olgusu bireyin kendi içindeki melekle şeytanı arasındaki mücadeleden başlayıp yatak odasında, yemek sofrasında, evin salonunda, sonra apartmanda, mahallede, cemaatte, cemiyette, camiada, kısacası yerelde de kendi iktidar ilişkisini üretiyor ve bunun tu kaka bir iktidar olarak yaftalanması için ille de bach ve mozart sosuyla gelmesine hiç gerek yok... aynı şey mehter marşı ve salavat ile de bir tahakküm olarak yağmur gibi yağıyor. ama insan aklı şablonlara ve şemalara ve görselliğe ve çağrışıma ileri derecede bağımlı ve bundan 1, 10, 50, 80 ya da 100 yıl önce gündemimize girmiş bir tahakküm ile bundan 1000 sene ya da 10 bin sene evvel gündemimize girmiş bir tahakküm arasındaki fark ncedir, şayet aradan özümüz, yerelimiz, milli manevi değerimiz gibi üst yapısal kavramları çıkarırsak? çünkü doğamız da değişken. doğamızın evrenselliğini sorgulayacaksak iktidar dediğimiz olgunun yerelde de evrenselde olduğu kadar ezici ve hatta çoğu kez yerelde icra edilir bir menem olduğunu unutmasak herkes için çok iyi olacak... bir de modernitede vücut bulan tasarımcı, tanımlayıcı, şabloncu kafayı yeriyoruz. evet, hayatın ve dünyanın olasılıklarına kör ve sağır şablonlar istemiyoruz. ancak neyin dayatmacı tasarım, neyin kendini ve dünyayı değiştirme çabası olduğunun sınırları o kadar belirsiz ki... tasarımcı, dayatmacı, şabloncu olmayalım derken kendi umutsuzluğunun kişide bir tür kaderci kabulleniş ve teslimiyete evrilip kendiyle ve dünyayla hiçbir mücadelesi kalmamış bir noktaya çekilmesini görmek ne en azından çok üzücü. bir teslimiyet uğruna ya rab, ne güneşler batıyor. kavramları hayatın ve dünyanın yerçekime maruz kalıyor, ama aynı anda buharlaşıyorlar da. bence çıkış noktamız kendine ve dünyasına müdahil insanda. bunun için de eleştiriyi ve özeleştiriyi yüceltmemizde fayda var.

yapacağın şifreyi gibim girmiyor

@2 @4 ayağınızı yıkayın yatın uyuyun amk.
@3 sen devam et

http://www.hepsiburada.co...lir-bilgisayar-p-BD601734

bunu hemen al kaçırma

Beyler saati otomatik olarak geri alınanlar için söylüyorum saat şu anda 04:08. 8 kasımda da 1 saat geri alacaksınız.

öncelikle elektrik enerjisi üretimi duracağından eldeki elektrik bitmeden nasıl elektrik üretilir veya barajları çalıştırma yöntemlerini araştırırdım. ya da güneş ışınlarını elektiriğe çeviren dalgadan kurardım ama yeterli olmaz diye düşünüyorum. bu elektrikle internetsiz kalmamak için gereken kurumlara elektrik verirdim. Bu bir.(aslında en önemlisi su fakat önümüzdeki bir kaç yıl yetecek suyumun olduğunu varsayıyorum)

ikincisi. Malum bağ bahçe tarlam yok. çeşitli meyve sebze tohumlarından toplarım. hayvanlardan erkek dişi toplamaya çalışırım. (yiyebileceklerimden) aslan kaplanla işim yok. zamanı gelince zaten öldürürler beni. i am legend filmindeki gibi yani ihtiyacım olan şeyleri ayarlamaya çalışırım. zombi yok ama zamanla yırtıcı hayvanlar vs. çoğalacak. gerçi onlar bana ulaşana kadar ecelimle ölürüm de neyse. ne diyordum. işte ekim dikim falan. işte beyaz et balık kırmızı et. hayvanları besleyebileceğim bi çiftlik veya benzeri biyer kurardım ki yaşamakta sıkıntı çekmeyim fazla. çünkü ilerde keyfime bakacam. enerji ve gıda problemlerini hallettikten sonra

üçüncü olarak içilebilir su işini çözerdim. zaten bu basit amk. hemen araştırırım işim yok sonuçta. kaç günde çözersem suyu filtreleme ve benzeri olaylarla nehir ırmak dere sularını falan filtreleme olayını çözmeye çalışırdım. su işini de hallettikten sonra. evcil hayvanlardan toplardım kendime. not: yalnız kalmak derken işin içine hayvan da girmiyorsa dünyada yırtıcı hayvanlar, beyaz et, balık, kırmızı et de girmiyor demektir. bunlardana alacağım vitamin, mineral, protein vb. gibten şeyleri hangi ekinlerden alabileceğimi öğrenip ona göre bi ekim yapardım. bunu baştan söyleyeyim de. gerçi baş da değil ama gibtir et. neyse hayvan yoksa yanıma evcil hayvan alamıyorum malum. sıradaki bölüme geçelim.

yemeğim var, suyum var, elektiriğim var beyler. dünyadaki petrol bana ölene kadar zaten yeter sağa sola arabayla giderim. uçak işine de girebilirim ama riske gerek yok. erkenden ölmeyeyim. araba iyidir bildiğimiz iş fazla zorlamaya gerek yok.

dördüncü ve sonuncu olarak. toplarım hint kenevirini, alkolü. geçerim bi yalıya her gün keyif. ne yapcam başka amk. keyif yapıp ölümü beklicem

aselsan - tüpraş - fordoto - mardinçimento

kanıt göstersin nokta

aynından bana da yaz. ne insanlar var şu dünyada

güldürdün bin

andy'nin nesi var a a andynin nesi var koblo tv vardı la bizde hep izlerdim
bi de louie mi ne vardı en onun peder bi bölümde hani bu ortalığı sel bastığı bölüm. annesinin yaptığı tatlı patatesleri kendi yaptığı duvara döşüyordu sıva gibi amk ahah

cali cafe

http://imgim.com/8932incij678986.jpg

aynen panpa xigenon daydı benim bi warrior 1 okçu bir de mage vardı amk

http://imgim.com/8932incij678986.jpg

5 49 panpa