• 1 / 1 / 28 entry
  • 5 başlık
  • 123.76 incipuan

qorqutrenii oybirinci nesil normal

  • 0
    müdür yardımcısına verdiğim dehşet ayar
    Devam kardeş aklımdan geçenler çok feci
    ···
  • 0
    macera avcıları cüce elf büyücü
    Rodney adımını yana doğru attı ve şimşek gibi bir hızla okunu gerdi ve kulakları tırmalayan o fışırtı sesiyle birlikte ok elinde uzun bir palası olan askerin tam boynuna saplandı. Ok saplanır saplanmaz adamdan şelaleden su akarmış gibi kan fışkırdı ve acılı hırıltılarla yere yığıldı. Rodney işaretini verdi ve Onur da yerinden fırlayıp Rodney’in üstüne doğru koşan adamın göğsüne kılıcını sapladı. Geriye sadece 4 kişi kalmıştı. Rodney seri bir hareketle okunu kirişe yerleştirmiş ve germişti. Tekrardan o fışırtı duyuldu ama bu sefer şövalye gibi duran adamın kalkanına saplanmıştı.
    Rodney kafasını çelik seslerinin geldiği yöne çevirdiğinde Onur’un düşman askerini doğrayışına tanıklık etti. Son 3 kişi kalmıştı ve aralarından biri okçuydu.
    Okunu ustalıkla attı ve ok Rodney’in göğsüne saplandı. Acı ve öfkeyle karışık bağıran Onur önünde savaştığı adamın kafasını bedeninden ayırdı ardından bıçağını ona ok atmak üzere olan okçuya fırlattı. Öfkesinden çılgına dönen Onur’un gözlerinden alevler fışkırıyordu. Şövalye eliyle gel işareti yaptığı Onur’un koşarak üzerine geldiğinde kalkanıyla gelen darbeyi kolaylıkla savuşturdu.
    ···
  • 0
    macera avcıları cüce elf büyücü
    Rodney’in dediklerini aklında biçip tartan Onur birkaç dakika sonra konuşmaya başladı. “işte beni buradan ayrılmaya ikna edecek bir fikir daha,” dedi ve atını mahmuzladı.
    Bilinmeyen diyar çocukluğundan beri gitmek istediği hayallerini kurduğu bir yerdi. Oraya gitme fikri bu olaylar yaşanmamış olsaydı bile kabul edeceği bir şeydi. Bilinmeyen diyarda cüceler, elfler, şifacılar -şamanlar-, büyücüler gibi birçok ırk bulunmaktaydı. Çeşit çeşit hayvanların, ürkütücü yaratıkların bulunduğu cennet gibi bir yerdi. Tabi ürkütücü yaratıklar Onur’a göre zararsızdı. Çünkü onları daha görmemişti bile, görünce fikri kesinlikle değişecekti.
    Bir zamanlar Belegaer Krallığıda cennetti ama şuan cehennemden bir parça gibiydi. işte yine cehennem zebanilerinin sesi geliyordu; Gambar’ın as kerleri. Onur’un o güzel düşünceleri bir anda kayboldu ve tüm odağını düşman askerlerine verdi. O sırada atlarını durdurmuş askerleri gözetliyorlardı. Altı tane kıdemli savaşçı atsız bir şekilde ormanı geziyorlardı. Rodney “Bulunduğumuz yere doğru geliyorlar ve atları gördüklerine bahse girerim. işaretimle saldıracağız anlaşıldı mı? “ dedi ve Onur tamam anlamında başını aşağı yukarı salladı.
    ···
  • 0
    macera avcıları cüce elf büyücü
    Aradaki uzun sessizliğin ardından Onur konuşmaya başladı. “O gördüğüm şey hayal değildi değil mi? O an aklımı yitiriyordum,” dedi. Aklında bir şeyler dolanan Rodney o kadar dalmıştı ki Onur’un konuştuğunu bile duymamıştı. “Hey! Beni duyuyor musun?” diye sesini yükselterek konuşmuştu.
    “Özür dilerim. Bir şeyler düşüyordum duyamadım. Ne dedin?” dedi. Rodney’in sesi biraz sıkıntılı çıkıyordu.
    “Ne dediğimi boş ver. Asıl sen ne düşünüyorsun? Şimdi ne yapmamız gerektiğine dair bir fikrin var mı?” dedi Onur.
    “Ben de tam onu düşünüyordum ve bir sonuca vardım. Seni arıyordum. O sırada birkaç şövalyenin konuşmasına kulak misafiri oldum. Bilinmeyen diyara -Rahon Krallığı- büyük bir gemi yola çıkacakmış. Bu günün geleceğini tahmin eden soylu biri kıçını sağlama almış ve ücreti ödeyenleri gemilere bindirip zütürüyormuş, yarın sabahın ilk ışığıyla gideceklermiş,” dedi ve Onur’un söylediklerini sindirmesini bekledi. Rodney konuşmaya devam etti. “işte buda bizim biletimiz, bunu başarabiliriz! Gemi ne kadar uzak olsa da sabaha kadar çoktan varırız. Tabi başımıza bir şey gelmezse,” dedi.
    ···
  • 0
    macera avcıları cüce elf büyücü
    “Lanet Olsun! Hemen buradan kaçmamız gerek!” diyerek Onur’u kolundan tuttu ve ileriye doğru fırlattı. Onur arkasına baktı ama bir şey göremedi. Sonra gitgide yükselen at toynaklarının sesini duyduğu yöne doğru baktı ve içinden küfretti. Tam tdıbına üç bin civarı süvari bulundukları kalenin yakınına doğru geliyordu.
    Etraflarında gördükleri ilk atın sırtına atladılar. Rodney’in atı kaslı büyük bir savaş atıydı. Onur’un ki ise normal standartlarda bir attı ama görünüşüne oranla hızı beklenmedik kadar iyiydi. Onur ve üvey babası hiç zaman kaybetmeden atları dörtnala sürüyorlardı. Onlarla birlikte kaçan bir kısım asker ve çiftçiler kalenin içine girmek üzere nöbetçilere köprünün kapısını indirmeleri için yalvarıp yakarıyorlardı. Kaleye girmeye hiç niyetlenmemiş olan Onur ve üvey babası Rodney kalenin etrafını dolaşıp ormanlık alana dalmıştı. O sırada yaşadıkları şoku yeni yeni atlatmaya başlamışlardı. Gordonia Eyaleti’nin ormanı aşırı derece karanlık ve sık sık ağaçlarla dolu olan bir yerdi ama normalden daha büyük ağaçlar bulunuyordu. içinde bin bir çeşit av hayvanı bulunuyordu. Tabi bu kadar hayvanın içinde krallar gibi yaşayan vahşi hayvanlarda vardı.
    ···
  • 0
    macera avcıları cüce elf büyücü
    Bu beklemediği cevabın ardından Onur gürledi. “Ne! Sen ne dediğinin farkında mısın Rodney Amca! ?” Onur’un bu tepkisine hiçte şaşırmamıştı.
    “Bak Onur, burası daha fazla dayanmaz! Burada geçirdiğimiz her dakika bizi ölüme o kadar yaklaştırır. Lütfen bir kez olsun sözümü dinle!” dedi. Bu sözler Onur ne kadar kabullenmek istemese de doğruydu.
    “Burada doğup büyüdüğümü biliyorsun ve ne kadar çok sevdiğimi de! Dediklerin doğru ama ben buna inanmak istemiyorum anla bunu!!” diye isyan etti. Ama Rodney arkasında gördüklerinden dolayı Onur’un son dediklerini anlayamamıştı ve tüm gücüyle korku dolu bir sesle bağırdı.
    ···
  • 0
    macera avcıları cüce elf büyücü
    -BiRiNCi BÖLÜM-

    Belegaer Krallığı’nın Gordonia Eyaleti’nde çeliğin çeliğe çarpma sesi herkesin kulaklarında çınlıyordu. Çelik sesi yetmezmiş gibi çıldırmış, delirmiş Gambar’ın ordusu bağıra bağıra saldırıyordu. Belegaer Krallığı’nın bütün eyaletleri düşmüş, sadece Gordonia Eyaleti ayaktaydı ve 4-5 güne kalmaz bu eyalette düşecekti. Yerli halkın bir kısmı umutla savaşırken bir kısmı da arkasına bakmadan kaçmıştı.
    işte tamda 16 yaşındaki orta boylu, orta kilolu, ne kaslı ne sıska, gözleri kahverengi bir çocuk dehşete düşmüş bir şekilde savaşın ortasında Gambar’ın askerleriyle savaşmaktaydı. Her ne kadar dehşete düşmüş olsa da bu korktuğundan değil kaybedeceklerini bildiğindendi. Savaş esnasında hiçbir yara almamış olmasına rağmen yüzü ve bütün vücudu kandan görülmemekteydi.
    Birer birer düşman askerini doğrarken arkasından bir ses duydu. Duyduğu ses üvey babasının sesiydi. “Onur hemen buraya gel! Burası daha fazla dayanmaz, gitmemiz gerek,” dedi. Savaş alanında son bir düşman askerinin kafasına paslı kılıcını geçirdi ve üvey babasının yanına gitti. “Şimdi ne yapacağız Rodney Amca?” diye sordu. “Burayı terk edeceğiz.”
    ···
  • 0
    beyler sağlam fantastik hikaye buyrun
    Rodney adımını yana doğru attı ve şimşek gibi bir hızla okunu gerdi ve kulakları tırmalayan o fışırtı sesiyle birlikte ok elinde uzun bir palası olan askerin tam boynuna saplandı. Ok saplanır saplanmaz adamdan şelaleden su akarmış gibi kan fışkırdı ve acılı hırıltılarla yere yığıldı. Rodney işaretini verdi ve Onur da yerinden fırlayıp Rodney’in üstüne doğru koşan adamın göğsüne kılıcını sapladı. Geriye sadece 4 kişi kalmıştı. Rodney seri bir hareketle okunu kirişe yerleştirmiş ve germişti. Tekrardan o fışırtı duyuldu ama bu sefer şövalye gibi duran adamın kalkanına saplanmıştı.
    Rodney kafasını çelik seslerinin geldiği yöne çevirdiğinde Onur’un düşman askerini doğrayışına tanıklık etti. Son 3 kişi kalmıştı ve aralarından biri okçuydu.
    Okunu ustalıkla attı ve ok Rodney’in göğsüne saplandı. Acı ve öfkeyle karışık bağıran Onur önünde savaştığı adamın kafasını bedeninden ayırdı ardından bıçağını ona ok atmak üzere olan okçuya fırlattı. Öfkesinden çılgına dönen Onur’un gözlerinden alevler fışkırıyordu. Şövalye eliyle gel işareti yaptığı Onur’un koşarak üzerine geldiğinde kalkanıyla gelen darbeyi kolaylıkla savuşturdu.
    Kalkanıyla kolaylıkla savuşturduğu darbelerin ardından Onur’a doğru bir, iki, üç, dört git gide daha fazla darbe alan Onur en sonunda yere yığıldı kaldı. Pes etmişti daha fazla dayanamamıştı. Şövalye kılıcını havaya doğru kaldırdı ve ardından kılıç elinden düştü ve yere yığıldı kaldı. Yere düşen kılıçtan son anda yuvarlanarak kaçan Onur’un koluna kılıcın ucu çarpmıştı ve hafif bir yara almıştı. Metin onu kurtarmıştı. Yerden kalkar kalkmaz koşarak Metin’in yanına gitti. Hemen elini Rodney’in başına koydu ve konuşmaya başladı.
    ···
  • 0
    beyler sağlam fantastik hikaye buyrun
    kardeş öncelikle sağolasın. bunu ben kitap olarak yazıyorum. sizlerle paylaşmak istedim ilgi olsaydı 189 sayfayı burada paylaşacaktım devdıbını okusan fikrinin değişeceğini düşünüyorum. tekrardan teşekkürler.
    ···
  • 0
    beyler sağlam fantastik hikaye buyrun
    Rodney’in dediklerini aklında biçip tartan Onur birkaç dakika sonra konuşmaya başladı. “işte beni buradan ayrılmaya ikna edecek bir fikir daha,” dedi ve atını mahmuzladı.
    Bilinmeyen diyar çocukluğundan beri gitmek istediği hayallerini kurduğu bir yerdi. Oraya gitme fikri bu olaylar yaşanmamış olsaydı bile kabul edeceği bir şeydi. Bilinmeyen diyarda cüceler, elfler, şifacılar -şamanlar-, büyücüler gibi birçok ırk bulunmaktaydı. Çeşit çeşit hayvanların, ürkütücü yaratıkların bulunduğu cennet gibi bir yerdi. Tabi ürkütücü yaratıklar Onur’a göre zararsızdı. Çünkü onları daha görmemişti bile, görünce fikri kesinlikle değişecekti.
    Bir zamanlar Belegaer Krallığıda cennetti ama şuan cehennemden bir parça gibiydi. işte yine cehennem zebanilerinin sesi geliyordu; Gambar’ın as kerleri. Onur’un o güzel düşünceleri bir anda kayboldu ve tüm odağını düşman askerlerine verdi. O sırada atlarını durdurmuş askerleri gözetliyorlardı. Altı tane kıdemli savaşçı atsız bir şekilde ormanı geziyorlardı. Rodney “Bulunduğumuz yere doğru geliyorlar ve atları gördüklerine bahse girerim. işaretimle saldıracağız anlaşıldı mı? “ dedi ve Onur tamam anlamında başını aşağı yukarı salladı.
    ···
  • +1
    beyler sağlam fantastik hikaye buyrun
    Aradaki uzun sessizliğin ardından Onur konuşmaya başladı. “O gördüğüm şey hayal değildi değil mi? O an aklımı yitiriyordum,” dedi. Aklında bir şeyler dolanan Rodney o kadar dalmıştı ki Onur’un konuştuğunu bile duymamıştı. “Hey! Beni duyuyor musun?” diye sesini yükselterek konuşmuştu.
    “Özür dilerim. Bir şeyler düşüyordum duyamadım. Ne dedin?” dedi. Rodney’in sesi biraz sıkıntılı çıkıyordu.
    “Ne dediğimi boş ver. Asıl sen ne düşünüyorsun? Şimdi ne yapmamız gerektiğine dair bir fikrin var mı?” dedi Onur.
    “Ben de tam onu düşünüyordum ve bir sonuca vardım. Seni arıyordum. O sırada birkaç şövalyenin konuşmasına kulak misafiri oldum. Bilinmeyen diyara -Rahon Krallığı- büyük bir gemi yola çıkacakmış. Bu günün geleceğini tahmin eden soylu biri kıçını sağlama almış ve ücreti ödeyenleri gemilere bindirip zütürüyormuş, yarın sabahın ilk ışığıyla gideceklermiş,” dedi ve Onur’un söylediklerini sindirmesini bekledi. Rodney konuşmaya devam etti. “işte buda bizim biletimiz, bunu başarabiliriz! Gemi ne kadar uzak olsa da sabaha kadar çoktan varırız. Tabi başımıza bir şey gelmezse,” dedi.
    ···
  • +1
    beyler sağlam fantastik hikaye buyrun
    “Lanet Olsun! Hemen buradan kaçmamız gerek!” diyerek Onur’u kolundan tuttu ve ileriye doğru fırlattı. Onur arkasına baktı ama bir şey göremedi. Sonra gitgide yükselen at toynaklarının sesini duyduğu yöne doğru baktı ve içinden küfretti. Tam tdıbına üç bin civarı süvari bulundukları kalenin yakınına doğru geliyordu.
    Etraflarında gördükleri ilk atın sırtına atladılar. Rodney’in atı kaslı büyük bir savaş atıydı. Onur’un ki ise normal standartlarda bir attı ama görünüşüne oranla hızı beklenmedik kadar iyiydi. Onur ve üvey babası hiç zaman kaybetmeden atları dörtnala sürüyorlardı. Onlarla birlikte kaçan bir kısım asker ve çiftçiler kalenin içine girmek üzere nöbetçilere köprünün kapısını indirmeleri için yalvarıp yakarıyorlardı. Kaleye girmeye hiç niyetlenmemiş olan Onur ve üvey babası Rodney kalenin etrafını dolaşıp ormanlık alana dalmıştı. O sırada yaşadıkları şoku yeni yeni atlatmaya başlamışlardı. Gordonia Eyaleti’nin ormanı aşırı derece karanlık ve sık sık ağaçlarla dolu olan bir yerdi ama normalden daha büyük ağaçlar bulunuyordu. içinde bin bir çeşit av hayvanı bulunuyordu. Tabi bu kadar hayvanın içinde krallar gibi yaşayan vahşi hayvanlarda vardı.
    ···
  • +1 -3
    beyler sağlam fantastik hikaye buyrun
    -BiRiNCi BÖLÜM-
    Belegaer Krallığı’nın Gordonia Eyaleti’nde çeliğin çeliğe çarpma sesi herkesin kulaklarında çınlıyordu. Çelik sesi yetmezmiş gibi çıldırmış, delirmiş Gambar’ın ordusu bağıra bağıra saldırıyordu. Belegaer Krallığı’nın bütün eyaletleri düşmüş, sadece Gordonia Eyaleti ayaktaydı ve 4-5 güne kalmaz bu eyalette düşecekti. Yerli halkın bir kısmı umutla savaşırken bir kısmı da arkasına bakmadan kaçmıştı.
    işte tamda 16 yaşındaki orta boylu, orta kilolu, ne kaslı ne sıska, gözleri kahverengi bir çocuk dehşete düşmüş bir şekilde savaşın ortasında Gambar’ın askerleriyle savaşmaktaydı. Her ne kadar dehşete düşmüş olsa da bu korktuğundan değil kaybedeceklerini bildiğindendi. Savaş esnasında hiçbir yara almamış olmasına rağmen yüzü ve bütün vücudu kandan görülmemekteydi.
    Birer birer düşman askerini doğrarken arkasından bir ses duydu. Duyduğu ses üvey babasının sesiydi. “Onur hemen buraya gel! Burası daha fazla dayanmaz, gitmemiz gerek,” dedi. Savaş alanında son bir düşman askerinin kafasına paslı kılıcını geçirdi ve üvey babasının yanına gitti. “Şimdi ne yapacağız Rodney Amca?” diye sordu. “Burayı terk edeceğiz.”
    Bu beklemediği cevabın ardından Onur gürledi. “Ne! Sen ne dediğinin farkında mısın Rodney Amca! ?” Onur’un bu tepkisine hiçte şaşırmamıştı.
    “Bak Onur, burası daha fazla dayanmaz! Burada geçirdiğimiz her dakika bizi ölüme o kadar yaklaştırır. Lütfen bir kez olsun sözümü dinle!” dedi. Bu sözler Onur ne kadar kabullenmek istemese de doğruydu.
    “Burada doğup büyüdüğümü biliyorsun ve ne kadar çok sevdiğimi de! Dediklerin doğru ama ben buna inanmak istemiyorum anla bunu!!” diye isyan etti. Ama Rodney arkasında gördüklerinden dolayı Onur’un son dediklerini anlayamamıştı ve tüm gücüyle korku dolu bir sesle bağırdı.
    ···
  • 0
    hobbit tarzı fantastik hikaye severler buraya
    Rodney’in dediklerini aklında biçip tartan Onur birkaç dakika sonra konuşmaya başladı. “işte beni buradan ayrılmaya ikna edecek bir fikir daha,” dedi ve atını mahmuzladı.
    Bilinmeyen diyar çocukluğundan beri gitmek istediği hayallerini kurduğu bir yerdi. Oraya gitme fikri bu olaylar yaşanmamış olsaydı bile kabul edeceği bir şeydi. Bilinmeyen diyarda cüceler, elfler, şifacılar -şamanlar-, büyücüler gibi birçok ırk bulunmaktaydı. Çeşit çeşit hayvanların, ürkütücü yaratıkların bulunduğu cennet gibi bir yerdi. Tabi ürkütücü yaratıklar Onur’a göre zararsızdı. Çünkü onları daha görmemişti bile, görünce fikri kesinlikle değişecekti.
    Bir zamanlar Belegaer Krallığıda cennetti ama şuan cehennemden bir parça gibiydi. işte yine cehennem zebanilerinin sesi geliyordu; Gambar’ın as kerleri. Onur’un o güzel düşünceleri bir anda kayboldu ve tüm odağını düşman askerlerine verdi. O sırada atlarını durdurmuş askerleri gözetliyorlardı. Altı tane kıdemli savaşçı atsız bir şekilde ormanı geziyorlardı. Rodney “Bulunduğumuz yere doğru geliyorlar ve atları gördüklerine bahse girerim. işaretimle saldıracağız anlaşıldı mı? “ dedi ve Onur tamam anlamında başını aşağı yukarı salladı.
    Rodney adımını yana doğru attı ve şimşek gibi bir hızla okunu gerdi ve kulakları tırmalayan o fışırtı sesiyle birlikte ok elinde uzun bir palası olan askerin tam boynuna saplandı. Ok saplanır saplanmaz adamdan şelaleden su akarmış gibi kan fışkırdı ve acılı hırıltılarla yere yığıldı.
    ···
  • 0
    hobbit tarzı fantastik hikaye severler buraya
    ilgi gelirse devam ederim word de hazır yazı.
    ···
  • 0
    hobbit tarzı fantastik hikaye severler buraya
    Aradaki uzun sessizliğin ardından Onur konuşmaya başladı. “O gördüğüm şey hayal değildi değil mi? O an aklımı yitiriyordum,” dedi. Aklında bir şeyler dolanan Rodney o kadar dalmıştı ki Onur’un konuştuğunu bile duymamıştı. “Hey! Beni duyuyor musun?” diye sesini yükselterek konuşmuştu.
    “Özür dilerim. Bir şeyler düşüyordum duyamadım. Ne dedin?” dedi. Rodney’in sesi biraz sıkıntılı çıkıyordu.
    “Ne dediğimi boş ver. Asıl sen ne düşünüyorsun? Şimdi ne yapmamız gerektiğine dair bir fikrin var mı?” dedi Onur.
    “Ben de tam onu düşünüyordum ve bir sonuca vardım. Seni arıyordum. O sırada birkaç şövalyenin konuşmasına kulak misafiri oldum. Bilinmeyen diyara -Rahon Krallığı- büyük bir gemi yola çıkacakmış. Bu günün geleceğini tahmin eden soylu biri kıçını sağlama almış ve ücreti ödeyenleri gemilere bindirip zütürüyormuş, yarın sabahın ilk ışığıyla gideceklermiş,” dedi ve Onur’un söylediklerini sindirmesini bekledi. Rodney konuşmaya devam etti. “işte buda bizim biletimiz, bunu başarabiliriz! Gemi ne kadar uzak olsa da sabaha kadar çoktan varırız. Tabi başımıza bir şey gelmezse,” dedi.
    ···
  • 0
    hobbit tarzı fantastik hikaye severler buraya
    “Lanet Olsun! Hemen buradan kaçmamız gerek!” diyerek Onur’u kolundan tuttu ve ileriye doğru fırlattı. Onur arkasına baktı ama bir şey göremedi. Sonra gitgide yükselen at toynaklarının sesini duyduğu yöne doğru baktı ve içinden küfretti. Tam tdıbına üç bin civarı süvari bulundukları kalenin yakınına doğru geliyordu.
    Etraflarında gördükleri ilk atın sırtına atladılar. Rodney’in atı kaslı büyük bir savaş atıydı. Onur’un ki ise normal standartlarda bir attı ama görünüşüne oranla hızı beklenmedik kadar iyiydi. Onur ve üvey babası hiç zaman kaybetmeden atları dörtnala sürüyorlardı. Onlarla birlikte kaçan bir kısım asker ve çiftçiler kalenin içine girmek üzere nöbetçilere köprünün kapısını indirmeleri için yalvarıp yakarıyorlardı. Kaleye girmeye hiç niyetlenmemiş olan Onur ve üvey babası Rodney kalenin etrafını dolaşıp ormanlık alana dalmıştı. O sırada yaşadıkları şoku yeni yeni atlatmaya başlamışlardı. Gordonia Eyaleti’nin ormanı aşırı derece karanlık ve sık sık ağaçlarla dolu olan bir yerdi ama normalden daha büyük ağaçlar bulunuyordu. içinde bin bir çeşit av hayvanı bulunuyordu. Tabi bu kadar hayvanın içinde krallar gibi yaşayan vahşi hayvanlarda vardı.
    ···
  • +1 -1
    hobbit tarzı fantastik hikaye severler buraya
    -BiRiNCi BÖLÜM-
    Belegaer Krallığı’nın Gordonia Eyaleti’nde çeliğin çeliğe çarpma sesi herkesin kulaklarında çınlıyordu. Çelik sesi yetmezmiş gibi çıldırmış, delirmiş Gambar’ın ordusu bağıra bağıra saldırıyordu. Belegaer Krallığı’nın bütün eyaletleri düşmüş, sadece Gordonia Eyaleti ayaktaydı ve 4-5 güne kalmaz bu eyalette düşecekti. Yerli halkın bir kısmı umutla savaşırken bir kısmı da arkasına bakmadan kaçmıştı.
    işte tamda 16 yaşındaki orta boylu, orta kilolu, ne kaslı ne sıska, gözleri kahverengi bir çocuk dehşete düşmüş bir şekilde savaşın ortasında Gambar’ın askerleriyle savaşmaktaydı. Her ne kadar dehşete düşmüş olsa da bu korktuğundan değil kaybedeceklerini bildiğindendi. Savaş esnasında hiçbir yara almamış olmasına rağmen yüzü ve bütün vücudu kandan görülmemekteydi.
    Birer birer düşman askerini doğrarken arkasından bir ses duydu. Duyduğu ses üvey babasının sesiydi. “Onur hemen buraya gel! Burası daha fazla dayanmaz, gitmemiz gerek,” dedi. Savaş alanında son bir düşman askerinin kafasına paslı kılıcını geçirdi ve üvey babasının yanına gitti. “Şimdi ne yapacağız Rodney Amca?” diye sordu. “Burayı terk edeceğiz.”
    Bu beklemediği cevabın ardından Onur gürledi. “Ne! Sen ne dediğinin farkında mısın Rodney Amca! ?” Onur’un bu tepkisine hiçte şaşırmamıştı.
    “Bak Onur, burası daha fazla dayanmaz! Burada geçirdiğimiz her dakika bizi ölüme o kadar yaklaştırır. Lütfen bir kez olsun sözümü dinle!” dedi. Bu sözler Onur ne kadar kabullenmek istemese de doğruydu.
    “Burada doğup büyüdüğümü biliyorsun ve ne kadar çok sevdiğimi de! Dediklerin doğru ama ben buna inanmak istemiyorum anla bunu!!” diye isyan etti. Ama Rodney arkasında gördüklerinden dolayı Onur’un son dediklerini anlayamamıştı ve tüm gücüyle korku dolu bir sesle bağırdı.
    ···
  • 0
    hobbit tarzı hikaye severler buraya
    “Lanet Olsun! Hemen buradan kaçmamız gerek!” diyerek Onur’u kolundan tuttu ve ileriye doğru fırlattı. Onur arkasına baktı ama bir şey göremedi. Sonra gitgide yükselen at toynaklarının sesini duyduğu yöne doğru baktı ve içinden küfretti. Tam tdıbına üç bin civarı süvari bulundukları kalenin yakınına doğru geliyordu.
    Etraflarında gördükleri ilk atın sırtına atladılar. Metin’in atı kaslı büyük bir savaş atıydı. Onur’un ki ise normal standartlarda bir attı ama görünüşüne oranla hızı beklenmedik kadar iyiydi. Onur ve üvey babası hiç zaman kaybetmeden atları dörtnala sürüyorlardı. Onlarla birlikte kaçan bir kısım asker ve çiftçiler kalenin içine girmek üzere nöbetçilere köprünün kapısını indirmeleri için yalvarıp yakarıyorlardı. Kaleye girmeye hiç niyetlenmemiş olan Onur ve üvey babası Metin kalenin etrafını dolaşıp ormanlık alana dalmıştı. O sırada yaşadıkları şoku yeni yeni atlatmaya başlamışlardı. Gordonia Eyaleti’nin ormanı aşırı derece karanlık ve sık sık ağaçlarla dolu olan bir yerdi ama normalden daha büyük ağaçlar bulunuyordu. içinde bin bir çeşit av hayvanı bulunuyordu. Tabi bu kadar hayvanın içinde krallar gibi yaşayan vahşi hayvanlarda vardı.
    BEYLER iLGi YOKSA DEVAM ETMiYEYiM
    ···
  • 0
    hobbit tarzı hikaye severler buraya
    ilgi olursa devdıbını yazarım Word de hazır
    ···
  • 0
    hobbit tarzı hikaye severler buraya
    Belegaer Krallığı’nın Gordonia Eyaleti’nde çeliğin çeliğe çarpma sesi herkesin kulaklarında çınlıyordu. Çelik sesi yetmezmiş gibi çıldırmış, delirmiş Gambar’ın ordusu bağıra bağıra saldırıyordu. Belegaer Krallığı’nın bütün eyaletleri düşmüş, sadece Gordonia Eyaleti ayaktaydı ve 4-5 güne kalmaz bu eyalette düşecekti. Yerli halkın bir kısmı umutla savaşırken bir kısmı da arkasına bakmadan kaçmıştı.
    işte tamda 16 yaşındaki orta boylu, orta kilolu, ne kaslı ne sıska, gözleri kahverengi bir çocuk dehşete düşmüş bir şekilde savaşın ortasında Gambar’ın askerleriyle savaşmaktaydı. Her ne kadar dehşete düşmüş olsa da bu korktuğundan değil kaybedeceklerini bildiğindendi. Savaş esnasında hiçbir yara almamış olmasına rağmen yüzü ve bütün vücudu kandan görülmemekteydi.
    Birer birer düşman askerini doğrarken arkasından bir ses duydu. Duyduğu ses üvey babasının sesiydi. “Onur hemen buraya gel! Burası daha fazla dayanmaz, gitmemiz gerek,” dedi. Savaş alanında son bir düşman askerinin kafasına paslı kılıcını geçirdi ve üvey babasının yanına gitti. “Şimdi ne yapacağız Metin Amca?” diye sordu. “Burayı terk edeceğiz.”
    Bu beklemediği cevabın ardından Onur gürledi. “Ne! Sen ne dediğinin farkında mısın Metin Amca! ?” Onur’un bu tepkisine hiçte şaşırmamıştı.
    “Bak Onur, burası daha fazla dayanmaz! Burada geçirdiğimiz her dakika bizi ölüme o kadar yaklaştırır. Lütfen bir kez olsun sözümü dinle!” dedi. Bu sözler Onur ne kadar kabullenmek istemese de doğruydu.
    “Burada doğup büyüdüğümü biliyorsun ve ne kadar çok sevdiğimi de! Dediklerin doğru ama ben buna inanmak istemiyorum anla bunu!!” diye isyan etti. Ama Metin arkasında gördüklerinden dolayı Onur’un son dediklerini anlayamamıştı ve tüm gücüyle korku dolu bir sesle bağırdı.
    ···
  • 0
    beyler hobbit tarzı hikaye yazsam tutar mı
    (bkz: )Elfli Cüceli Hikaye Yazsam Tutar mı Hazırda var
    ···
  • 0
    5 yillik kankami yazlikta siktim
    Bi Bitmediniz Dıbına koyum Biri Kuzenini giber Biri Sevgilisini Yeter Ulan
    ···
  • 0
    ingilterede doğum günümde beni rezil
    Huur evladı ananı gibeyim çügünü verdim ırzını gibtiğim
    ···
  • 0
    2 gündür çok dertliyim lan
    Harbi kardeşim çok özledim ne çalışasım var ne yatasım var içim daralıyor mal gibiyim mal 😢
    ···
  • daha çok