0
george bernard shaw’ı da şahit gösteren bir araştırmacıya göre karadeniz bölgemizde kurulup gelişen örgüt. bu ilmi ve tamamen belgelere dayanan, hakikaten el emeği göz nuru araştırmayı aynen yayınlıyor, bu değerli araştırmacının kim olduğunu da merak ediyoruz. rastladığımızda, tarihsel gerçekliğe sağladığı katkı için kendisini kutlayacağız.
"ku klux klan, yanlış bilindiği gibi amerikan kökenli bir örgüt değildir. gerçek çok daha farklı ve çarpıcıdır. ku klux klan, ilk olarak karadeniz’de faaliyet göstermeye başladı. örgütün doğuşu, rus ve ermeni kaynaklarında ve gizli osmanlıca belgelerde şöyle anlatılıyor.
zamanın valisi fransız hikmet paşa (alfons de lamartine, kendisinden sitayişle söz eder) karadeniz’de rus ve ermeni faaliyetlerine karşı, cezayir, senegal v.s. ülkelerden devşirilmiş siyahî yeniçerilerden oluşan kara hamsi fedaileri adında gizli bir polis örgütü tesis eder. bu teşekkül, derin osmanlı kapsamında olup, resmi kaynaklarda asla yer almaz ve faaliyetleri de bu yüzden gizli ve denetim dışıdır. bu siyahî çerilerin bölge ahalisi ile elbet içtimai ve iktisadi münasebetleri olmakta idi. lakin iş cinsi münasebetler kurmaya gelince, bu zevat için dar-ül fuhuş’a bağlı umumhaneler dışında bir seçenek yok gibiydi. ancak zaman içinde bir muamma hâsıl oldu. umumhanede istihdam edilen genellikle rus ve ukrayna kökenli odalıklar, belirli bir süre sonunda kullanılamaz hale geliyorlardı. zira -tıp ilminde ayıp yoktur- bu siyahî zaptiyelerin maslahatları (kamış) normalden çok daha iri idi. dolayısı ile duhul esnasında bu cıvırların kukularında deformasyonlar meydana geliyor ve bir süre sonra yeterli randıman alınamaz hale geliyordu. bu da aynı umumhaneyi kullanmakta olan bölge ahalisini huzursuz etmeye başladı. ayrıca birçok hatunda "penisküs" vakasına rastlanmaya başlamış idi. zavallılar bu küskünlükte haksız da sayılmazlardı. gerginlik ve husumet hızla artıyordu. fransız hikmet paşa bu duruma uzun süre seyirci kalamadı ve siyahi zaptiyelere lüks tüketim vergisi koydu. duhul ettikleri kuku başına 50 gibke lüks tüketim vergisi ödeyeceklerdi. “nekka gibke, okka gibke” sözü buradan gelir.
tabiidir ki bu kez de huzursuzlaşanlar kara hamsi fedaileri idi. tüm tehlikeli işleri onlar yapıyor, ermeni ve rus komitacılarla mücadele ediyor, devlet-i ali’nin selameti için çalışıyor ama iş cins-i latif ile münasebete gelince devlet-i ali onlara sahip çıkmıyor ve gibke-i istihlak-ı lüküs, yani lüks tüketim parası talep ediyordu. kara zaptiyelerin ileri gelenleri, humbaracı beşir liderliğinde balıkhanede hemencecik bir toplantı tertip eylediler. humbaracı beşir zaptiyeye şöyle hitap etti: “efendiler, lafı uzatmayalım. fransız hikmet paşa ve idaresi, kukuyu bizlere lüks kılmıştır. bu durumda bize düşen, isyandır. kuku, bir zaptiyenin en tabii deşarj yolu ve en tabii hakkıdır. kahrolsun kukuyu lüks kılan zihniyet! ” kara isyan başlamıştı. kara hamsi fedaileri hep bir ağızdan bağırarak balıkhaneden fransız hikmet paşanın konağına doğru yürüyüşe geçti.
“kahrolsun kukuyu luks kilan zihniyet...
kahrolsun kukuyu luks kilan…
kahrolsun kukuyulukskilan...
kahrolsun ku kyuluks kilan.
kahrolsun ku kluks klan...
kahrolsun ku klux klan…”
konağın önüne varana kadar, zaten osmanlıca’ya tam hâkim olamayan bu devşirmelerin ağzında slogan bu hale gelmişti. bir araştırma gezisi için karadeniz’de bulunan bernard shaw “siyah kalkışma ve karadeniz beldeleri” adlı anı kitabında bu olayı şöyle naklediyor:
“fransız hikmet paşa’nın konağı kaldığım han ile aynı meydana bakıyordu. “uyumak üzereydim ki uzaklardan gelen sloganlar ve ona eşlik eden bir ritim beni pencereye yöneltti. “tannn tannn tannn! ” bu insan eti ile metalin kaynaştığı acayip bir ses idi. “kahrolsun ku klux klan! ” bu sözü ilk defa duyuyor ve tarihe tanıklık etmenin heyecanı ile titriyordum. konağın merdivenlerinde yeniçeri vaziyet almış idi. manzara-ı umumiyeyi tarif etmek icap ederse, enteresan bir satranç müsabakasını akla getiriyordu diyebilirim.”
yine osmanlı arşivine dönelim. vakanüvis kevork ayanbeyan anlatıyor:
“bir kısım kara hamsi zaptiyesinin elinde meşaleler yanıyordu. birkaçı ise bir kazanı kaldırmış idiler. humbaracı beşir ise maslahatını kaldırmış, ritmik bir şekilde ama kararlılık ve küstahlık dolu bir tavırla uzvunu kazana vuruyordu. (bernard shaw’un işaret ettiği acaip ses buydu elbet.)
tannn-tannn-tannn. kahrolsun ku kluks klan! ... tannn-tannn-tannn. kahrolsun ku kluks klan! ... ”
fransız hikmet paşa derhal beyaz yeniçeri marifeti ile humbaracı beşir’i derdest ettirip konağın balkonuna çıkarttı. devlet-i ali, isyana asla müsamaha etmeyecek kadar sert, lakin kendine hizmet edenleri de unutmayacak kadar kadirşinas ve müşfikti. bu yüzden humbaracı beşir’e aslında idamı gerektiren bu fiiline rağmen ibret verici başka bir ceza münasip bulundu. fransız hikmet, humbaracı beşir’i maslahatından konağın balkonuna astırdı ancak beşir’in ayakları yere değdi ve ceza caydırıcı olmaktan hayli uzak bir manzara arz edince fransız hikmet, beşir ve otuz dört elebaşını iğdiş ettirerek dar-ül fuhuş bünyesinde peçeteci olarak istihdam edilmek üzere anadolu’ya sevk ettirdi. bu arada kara hamsi fedaileri teşekkülü içinde sular durulmuş görünüyordu.
kara hamsi zaptiyeleri devlet-i ali’nin büyüklüğü karşısında yılmıştı ancak elebaşıların derdest ve iğdiş edilmeleri esnasında bazı beyaz yeniçeriler maksadı aşan sert muameleye başvurmuşlardı. kara hamsiler bunu unutmayacaklardı. nitekim bir umumhane ziyaretinde bu beyaz yeniçerilerden bir kaçının uzuvları kesilip, iş konağa gözdağı verme noktasına kadar gelince fransız hikmet paşa kıvrak zekâsı ile bir karşı hamle planladı. zaptiyeye umumhaneye gitme denemeyeceğine göre, tek bir çare kalıyordu, onların emniyetini sağlamak. bu plan çerçevesinde fransız hikmet, bekar olan tüm beyaz yeniçeri için ayda iki kere bilabedel (beleş) olmak kaydı ile kuku tahsis etti ve bu kanun, “kuku ül eta’t” yani “devlet kukusu” olarak bilindi.. bu kanundan faydalanacak olanlara, umumhaneye giderken ve hüviyetlerini gizlemek maksadı ile takmaları için beyaz bez başlıklar dağıtıldı. işte günümüzde kukuleta diye bilinen bu giysi, adını kuku ül eta’t kanunundan almıştır. ki bu giysi daha sonra bir kolu amerika’da faaliyet gösterecek olan ku klux klanın da alamet-i farikası olmuştur.
elbette zaman içinde klan da amacından saparak ırkçı bir istikamet kazanmış idi. fransız hikmetin şehrinde ırk savaşları başlamıştı. her sokak başında bir tuzak kuruluyordu. bernard shaw bu yüzden bu şehire tuzak bölgesi anlamında “trap zone” demiştir. bu şehir günümüzde tarihi bir hata ile rize diye bilinir.