Şimdi efendim uzun yorucu bir kışın ardından buradayız bir yaz akşamı kara kışın sonuna doğru diye saçma sapan bir Nejat Bey girişi yapmak istedim size, evet döndüm, dönüşüm muhteşem mi oldu? Hayır, artık burnum daha büyük ve kırmızı, saçlarım daha yağlı ve o eski hâlimden eser yok şimdi. Şimdi bu en uzun yazıya öncelikle 26 Ocak tarihli akıllarda soru işaretleri bırakan resimli post u açıklamakla başlayayım. Alttaki resim istanbul Radyosu binasında bizim çalışmalarımızı yaptığımız hatta geçen sene konser verdiğimiz salon, cuma akşamı o gördüğünüz salonda bant kaydı yaptık, yarım saatlik yaklaşık ve bence pek de hoş oldu, Ankara' ya gönderilecek, beğenilirse radyoda yayınlanacak sanırım, ben size gerekli bilgileri frekans olsun, saat olsun zamanı gelince bildiririm, yok beğenilmezse üstü kapanır gider kimse de kurcalamasın. Onun üstündeki esas dehşet verici resim, her fotoğrafında birbirinden karizmatik çıkan değerli Lord' umuz, büyüğümüz Serkan Bey' e ait, bu pozunda "enseye şaplak" havasından ziyade "popçu tayfun gelse onu da yerim bu deri ceketle" havası var, rahatlıkla görebileceğiniz gibi. Bilgisayarımızı rahatlattı ve inanılmaz bir şekilde bu işleri sorun çıkarmadan atlattık. Kendisine Tayfun Bey' den hadi yine iyisin isimli güzide şarkıyı armağan ettim ben de. Geçtiğimiz günlerde doğum günüydü kendisinin ve böyle güzide şahıslar az doğduğundan büyük törenlerle kutladık yurt çapında misal ben arabanın arkasına "Heil Lord!" yazan bir pankart asıp yol boyunca -yaklaşık 800km- onu dalgalandırdım. 26 Ocak tarihli resimlerin üstündeki esrar perdesini kaldırmışken biraz da o günden bahsedelim. Ben aslında o gün yazı yazdım sonra silindi sonra üşendim. Üstelik resimler olayları açıklar nitelikteydi. Girdiği çatışmada küheylanı yaralanan Lord, yaklaşık olarak Şişli' den buralara dek ağır zırhıyla yürüyerek gelip beni onurlandırmıştır. "Hiç olmamasından geç olması yeğdir." dedirtmiştir bana. Sonra bilgisayarı tamir etmiştir ve beraber gitar çalmışızdır. Üstelik kendisi Beden ve Ruh' u beğenmiş ve beni gaza getirmiştir. En nihayetinde balıkçı hususu konuşulup ayrılmıştır, Lord' a Capitol mevkiinden kaliteli bir küheylan armağan edilmiş ve yanına pusulara karşı onu koruyacak 3 fedai verilmiştir. Aldığım duyumlar pusu tehdidini doğrulamış ve 2 fedai kendini Lord uğruna feda ederken, Lord' da arada yanlışlıkla diğer fedaiyi hırpalamıştır. Neticede anlaşılmıştır ki pusuyu kurdurtan velet, Lordun huzuruna gelip "istesem tek nefesimle canlar alır, bir sözümle duvarları yıkarım, gerekirse sevdamı dağlara yazarım, bu boğazı kana bularım lakin bir ustanın karşısında da saygıyla eğilmeyi bilirim." deyip Lordun elini öpmüştür, Lord da tartaklanan fedainin gönlünü almak için "Al bunu und ne yaparsan yap demiştir." veledi kast ederek, Lord' un bu noktada alev alev yandığı doğrudur ve küllerinden bize doğru da doğmuştur, üstüne üstlük Almancası' da ne kadar parlaktır cümlemiz görmüşüzdür. Ah neyse sonra istanbul Radyosu' na gittim kayıt yaptık falan filan, öyküden sonra çok sıkıcı kaldı. Sonraki sabah erkenden kalkıp arabaya yerleştikten sonra yola çıktık. Önce ben, sonra ağabey, sonra ben ve sonra yine ağabey olmak üzere arabayı hemen hemen yarı yarıya kullandık. Günlük güneşlikti. Vardıktan sonraki kısımları yanımdaki not defterine yazdığım notlardan geçeceğim ki bu not defterini bana dünyanın en değerli ve bir o kadar da güzel ve özlenilen insanı hediye etmiştir.
Uzun metrajlı araba da kullanmış olduk bu Antalya yolunda. Ağabeyle beşer saatten on saat sürdük maşallah
* Uzun yolda sürmek de ayrı keyif, hele bazı kısımlar varki o yolda dümdüz ama sürekli tepeler var ufak ufak, bir tırmanıp bir iniyorsun. ( Bu noktada yazı yazmak için yan odaya geçtim ve geçmişken elimi yıkayayım dedim üşenip mutfakta sabun yerine deterjanla yıkadım yanlışlıkla, gelişmeleri beraber izleyeceğiz. ) Yolda genelde TSM dinledik bu bana çok küçüklüğümü hatırlattı daha 5 yaşımdayken de ailece arabayla gezerken uzun yolda özellikle TSM çalardı ki çok güzel gider uzun yola. Neyse Afyonkarahisar' a vardık -Karahisar' da kullanılsın üşenmeyelim- ve lezzet durağı bellediğimiz ikbal tesislerine girdik. Uzun süre araba kullanınca insanın poposu küçülüyor, ordan sonra da devam ettik, Antalya' ya ağabey öncülüğünde girdik ki tabelayı görünce kornaya da bastık! Sonra Kepezüstü' nde durup bir baktık şehre ve sonra amcalara vardık.Şehir büyümüş yine ve iyice gelişmiş. Sizin oralarda yürüyen merdivenli üst geçitler var mı caddelerin üzerinde? Aile saadeti var ve hoş beş ediyoruz şimdilik. Beş dakika mutfağa girip yazdım bunları, bir de yanında not defteri taşıyanlara özeniyordum, bir de Pepinot Hanım' ın vapurdaki yazısınıa özendim, bir de bu yazdığım müthiş güzel defteri bana müthiş güzel bir bayan hediye etti, kapaktaki eserin ismini de burdan kendisine sıfat olarak armağan ediyorum "Morning Glory" üstelik bu hanımı çok da özledim bakalım ne gün göreceğiz güzel yüzünü, yahut diğer sevdikleri?
Ben Mervem' i çok özledim,
Aslında sanmıştım ki Antalya' da her dakika onunla olabileceğim, hep el ele yürürken hayal etmiştim ikimizi. Böyle deniz olacak laciverte yakın, ama öyle nehir gibi değil, bu taraftan bakınca ucunu göremeyeceğin sonsuz bir deniz, kocaman dağlar da olsun yanında daha açık mavi, ama bir tek silüetleri belli, içini sanki ben boyamışım tek renk, üstte de kocaman güneş, beyaz ve temiz bulutlar puf puf. Ufuktan sola bakınca falezler de olmalı üstlerinde palmiye silüetleri olan, yanımda Merve' m olmalı işte o an, ya eli elimde ya elim belinde böylece bitişik. Benim burnum kocaman ve kırmızı olmamalı hatta yandan bakınca karizmatik durmalı, sesim çatallı değil de yumuşak olmalı, hasta da olmamalıyım ki sonsuza dek yürüyebilelim; Mervem' e gelince, o her zamanki gibi zaten, yumuşacık, saçları, yanakları, bakışları, elleri, anlayışlı, tüm aptallıklarımı görmezden gelen, dünya güzeli, zarif, hanım hanımcık işte. Kumsal falan olmasına gerek yok kaldırım olsun biz böyle yürüyelim ebediyen. Yanyana. Konuşmasak da konuştuğumuzdaki kadar mutlu olalım, bana her an bakmasa da bakışının sıcaklığını varlığıyla hissedebileyim...
şimdi efendim bu morning glory notları burada bitti lakin gördüğünüz üzere kimi kısımda bildiğiniz uzun uzun yazmışken kimisinde vaktimin olmaması, hasta olmam ve benzeri sebeplerle sadece kelimeleri not almışım hatta tarih bile yazmamışım. Şimdi bunlardan gerekli gördüklerimi de açıklayayım. Orçay Han, otomobil, geçmişi onarmak, kankam kelimeleri şunu özetler. Orçun Beylerin arabasıyla 100m gideceğiz diye çıkıp Gürsu' dan Örnekköy' e gitmemiz ki yaklaşık 35km olabilir, sonra bizi kırmayan çok değerli kankam Ezgi Hanım' ın yanımıza gelmesi, sonra Ece Hanım' la ayaküstü sohbet, sonra gidip Değirmen' de çay kahve içmek sonra da Ezgi Hanımcık' ı bırakırken annesine ve babasına iyi akşamlar dilemek. Onun altındaki tarihsiz soğuk, Merve' m, kimse yok kısmı ise, Antalya' nın gerçekten soğuk olduğunu ve gün boyu kimi aradıysak herkesin bir işi olduğunu belirtiyor. Sonunda Merve Hanım' la görüştük az da olsa tekrar. Tacımı göğe attım ise mutluluk belirten bir söz çok hoşuma gitti şahsen. Jolly, Levent Paşa, Ezgi Hanımcık kısmı ise şunları özetler. Paşa sağolsun beni şık arabasıyla meydandan alır, önce bir evine uğrarız, bu noktada Ezgi Hanımcık' ı da ararız ki hani gelirse son bir görüşebilelim diye, neyse sonra çıkarız paşa bizi Irish Pub türevi nadir mekanlardan olan Jolly Joker' e zütürür. Hoş bir mekandır hakikaten, uzun uzadıya sohbet edilir, Paşa' ya hak verilir dinledikçe, ilişkilerden de bahsedilir, Finlandiya' dan da. Artık tam uzun saatler geçmiş ve umudumuzu kaybetmişken Ezgi Hanımcık der ki geliyoruz biz kankam. Biz de az vaktimiz olmasına rağmen onları da görmüş oluruz. Ezgi Hanım, Ece Hanım ve Ayça Hanım ile görüşülür, Ezgi Hanım' a uzun uzadıya gaz verilir. istanbul! Canlı müzik pek de güzeldir. Sonra gençlere veda edilir, Ezgi Hanım' a da kocaman bir sarılınır, Paşa beni meydana bırakır. Ordan eve dönülür. Hiç adetim olmadığı üzere kapının önünde arabadan inip istifrağ edilir. Kendime şaşırılır.