arkadaşımı satmam lazım ne gibi bir bahane uydurabilirim taktik pls

upupupupupupupupupup

beyler 2500 lira bütçem var. hem diğer işlerimi görecek hem de arada oyun oynayabileceğim bir bilgisayar almak istiyorum 2500 lira az mı olur az olmazsa öneri bilgisayar söyler misiniz

laaaaannnnnn

lütfen bilen konuşsun amk. iphone 6 kullandım ama ihtiyaçtan satmak zorunda kalmıştım tekrar alacağım ama ikisinin arasında kaldım. g4 ün kulaklık ses performansı nasıldır iphone u ben baya beğeniyordum

o zütü alacam

konu ne

güzel bişeyler söyleyin de izleyelim arrow falan diyecekler gelmesin amk ergen dizisi söylemeyin

birileri var mı beyler okumayı düşünüyorum da nasıl bölümdür sorularım var

metal alçıpan dübeli dikkatimi çekmeyi başardı

kocası lan o sanane zütveren

https://www.youtube.com/watch?v=MnDJOm1J_Vk

gibtir git burdan

başka dinleyen yok mu beyler

kimse dinlemiyor mu amk

Ahmet bana süpriz yapacağını söylediğinde gözüm hiçbir şey görmemişti. Dünyanın en mutlu insanı bendim o an. hemen hazırlanıp en sevdiğim elbisemi giyip Ahmetlere gittim kapıyı açtı içeri göz süzerek girdim salona. affet beni aşkım. sen varsın diye gittim oraya. ama içeride seni göremedim. birazdan gelir dedi bana. oturdum sadece seni bekledim aşkım her an seni bekledim. seni heyecanla beklerken Ahmetin gözlerinin sürekli bende olduğunu fark ettim. rahatsız oldum ve çıkıp seninle dışarda buluşmaya karar verdim çıkınca seni arayacaktım. arayamadım aşkım haber edemedim gelemeyeceğini. kapıya yürüdüğüm anda arkamdan koşup beni gitmemeye ikna etmeye çalıştı. tartışma çıktı ve kucaklayıp odasına zütürdü beni yatağa fırlatıp kapıyı kilitledi kilitlerken arkasından koşup vurmaya çalıştım ama bana sert bir tokat Attı. yatağa düştüm. önceden hazırladığı ipleri çekmecesinden çıkarıp bileklerimi bağladı. çığlıklarımı susturmak için de ağzımı.

Seni yalnız bırakacağım için affet beni. Elimde olmayanlar için affet beni. Beni hep sev aşkım. 25 Mart benim en sevdiğim tarih oldu sevgilim senden dolayı. Ilk o gün görmüştüm seni bundan tam beş sene önce. Ne de güzel bir gündü öyle. Ikimizin ortak arkadaşı olan Ahmet seni getirmişti karşıma. Seni çok övmüştü bana. Ama seni gördüğüm anda anlamıştım övgülerinin yetersiz kaldığını. Sen de gelip çekine çekine bana sevgili olalımı ima etmiştim. Hayatımda aldığım en güzel karardı benim için. Ama nereden bilebilirdim beş sene sonra, tanışmamızı kutlayacağımız gece, beni Salih sana sürpriz yapacak gel bize dediğinde Ahmet in bana bunları yapacağını...

Hayatım... Sevgilim... Aşkım... Herşeyim... Seni neden sebepsizce bırakıp gittiğimi merak ediyor olabilirsin. Bilmiyorum belki çoktan peşimi bırakmışsındır. Belki yaptıklarım sana naz yapmak gibi bile gelmiş olabilir. Belki hala ne zaman çıkıp geleceğim diye düşünüyor da olabilirsin. Belki çoktan nefret etmişsindir benden. Ama etme. Seni çok seviyorum. Öyle çok seviyorum ki aşkım seni bu nedensizlikte bırakmak istemediğim için, herşeyi açık açık anlatacağım sana. Bana kızacaksın aşkım. Ama kızma olur mu ? Ben seni hep seveceğim. Sen de beni sev olur mu ? Nefret etme benden aşkım. Karşına çıkıp yüzüne bakacak cesaretim olmadığı için sana bu mektubu bırakıyorum. Affet beni aşkım. Beni senden kopardılar. Beni benden kopardılar. Beni bu hayattan kopardılar. Hayatım, her şeyim. Anlatacaklarım için affet beni şimdiden. Seni yalnız bıraktığım için.

Çok geçmeden bir sürü itfaiye ve helikopter yangına müdahale etmeye başladı. Birkaç saatte söndürmüşlerdi. Sanırım kaderimizde bizim mutlu bir tatil geçirmemiz yazmıyordu. Ama biz inatla her şeyden mutlu olacak bir şey çıkarmaya çalışıyorduk. Bu Saçma olayı da anlatacak bir anımız oldu diye geçiştirdik ve yeniden çadırımızı kurduk. Her şeyi dün geceki düzenimize getirip duşlarımızı aldık. Ancak Tuğçe üzerine bir şeyler giymek yerine üzerinde olanları çıkarmıştı. Gündelik hayatta tanıdığım bir arkadaşını karşında bikiniyle görmek garip duygular hissettiriyordu insana. Onun benden hoşlandığını hissediyordum ancak yine de aklımdan öyle düşünceler geçmesi beni rahatsız etmişti.

Uyanırsa gözlerimi onun gözlerine dikili olarak görmemesi için hemen çadırın dışına kaçtım kendimi onun sevimliliğinden uzaklaştırıp. Ancak çadırın dışı dün bıraktığımızdan oldukça farklıydı. Havadan bir şeyler düşüyordu ya da yağıyordu veyahut salınıyordu. Uyku sersemi bile olsam ne oldukları ve nereden geldikleri hakkında fikir sahibi olmam birkaç saniye sürmemişti. Havada sayılamayacak kadar çok kül uçuyordu. Ve bunların geldiği yer hemen yüz metre ilerimizdeydi. Çadır kampımız yanıyordu. Yüzlerce kilometre buraya gelmek için uğraş, günlerce pedal çevir, ilk gecenin sabahına yangının kucaklarında uyan. Heyecanla hemen Tuğçe yi uyandırdım. Şuan çok sevimli gözlerle bakmıyordu bana uykusunu böldüğüm için olsa gerek. Sinirle çadırından dışarı çıktı. Yaptığım şakanın hadsizliğini yüzüme vurmak için. Dışarıdaki manzarayı görünce onun da suratı düştü. Hemen resepsiyona koştuk. Durum ne diye sordum. Yangın daha yeni başlamış. Ancak şimdiden kampın sınırlarına ulaşmıştı. Hemen koşup her ihtimale karşı küfürler saydırarak çadırımızı topladık.

Dere kenarında başlayan dinlenme maceramız biralar eşliğinde havuz kenarındaki şezlonglarda devam etti. Saatin çok geç olmasına izin vermeden aynı çadırda farklı matlerde uykuya daldık. Güneş doğduğu anda çadırın içindeki sıcaklık mübalağayla karışık 60 dereceye çıkıyordu. Sıcaklığın uyardığı bedenim uyumama izin vermeyip zorla gözlerimi açtı. Kısa bir süre; üç metrekarelik çadırın diğer tarafında yatan Tuğçe, bir insanın en sevimli şekilde nasıl uyuyabileceğini düşündürdü bana.

Biraz sonra gördük ki olimpik olmasa da bir havuzu bile vardı. Kamp alanı bulma maceramız bize pek yaramamıştı sanırım. Sonunda bulabildiğimize çok sevinmiş olmamıza rağmen çok yorulmuş, çok sinirlenmiş, çok acıkmış ve fazlasıyla demoralize olmuştuk. Önceliklerimizi gözden geçirdik. iki gündür terden yapış yapış olan vücutlarımız bir saat daha böyle kalabilirdi sanırım biz ölmeden. Kamp alanında yemek yiyeceğimiz bir yer olması biraz olsun moral depolamamızı sağlamıştı. Içeri girmemizle beraber garsonu çağırıp "Çok açız, doyuracak bir şey getir de ne getirirsen getir" dedik. Önümüze "Ne zaman başlayalım ne zaman pişer" gibi saçma bir yorgunluk esprisi yapmama sebep olan ateşli yanarlı dönerli iki üç katlı harika görünen tavuk sotemsi bir şey getirdi. Nazeninlikten ödün vermeyi geç kibarlığa izin bile vermeden saldırdık yemeğe. Içinde koladan çok buz olan içeceklerimizi de dikip hemen duşlara koştuk. Iki günün tüm izlerini üzerimizden temizleyip çantalarımızdaki muhteşem kırışık kıyafetlerimizi giydik.

Ancak geri dönerken gördüğümüz şey bizi hem moral olarak eksilere çekip, hem de sinir olarak oldukça artılara çıkarmıştı. Gelirken su aldığımız ve yakında kamp alanı yok diyen petrolün içinde kamp alanı vardı. Ancak tabelası sadece Antalya ya giriş yönüne konumlandırıldığı için görmemiştik ve kamp alanının içindeyken bizi Kemer e göndermeye karar vermişti petroldeki adam. Oraya gidip biraz tartıştıktan ve yorgunluktan dolayı yüzüne ancak bu yaptığının ayıp olduğunu vurduktan sonra kamp alanına girip onları da bu konuda bilgilendirdik işlerinizi kapatıyorlar mantığı ile. Kampın işletmecileri toplanıp petrole gittiler biz uygun bir yere çadırımızı kurmaya çalışırken. Kamp alanını biraz gezdik çadırı kurduktan sonra. Oldukça eğlenceliydi. Sessizce akan bir nehrin kenarında, okaliptüs ağaçlarının içinde, ister ahşap evlerde kalabileceğimiz ister çadır kurabileceğimiz şirin bir yerdi. Bizim şuanda en çok ihtiyacımız olan duşu vardı bir kere.

yarın devam panpa

kızı bilemem de erkek olmuştur