- 1 / 13 / 60 entry
- 1 başlık
- 313.96 incipuan
liseanilarimianlatiyorum oybirinci nesil normal
-
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Herkese merhaba.
Aylardır şifre sorunu yüzünden giremedim sözlüğe. Bu arada hala daha şifre sıfırlama e-postası'da gelmedi mail adresime. Bu süre zarfında yazmaya devam etmiştim. Şans eseri başka bir tarayıcıdan girdiğimde şifremi kaydetmişim ve şimdi sözlüğe girerek tüm partları attım. Okuyun yorum yapın duygularınızı paylaşın sevgili panpalarım.
Hayırlı kandiller... -
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 45
Kekeliyordum… Kendimde değildim ki… Sema da ben de hıçkırıklara boğulmuştuk kendimizi durduramıyorduk.
‘Fırat, yok böyle bir şey tamam sakin ol yok böyle bir şey…!’
‘Ta, tamam tamam o zaman ha, hadi gidelim anlatalım çocuğa söy, söyle, söyleyelim hadi git, gidelim hadi…’
Benim o halimden korkmuştu anlaşılan… Beynim yerinde yoktu… Kalktık düştüğümüz yerden… Gözyaşlarımızı durduramıyorduk. Aradı çocuğu. Yanına gidiyorduk. Anlatacaktık beraber. Ben de yok sizin aranızda bir şey. Semanın Kafası karışık. Sen boşuna ümitlenme dicektim çocuğa…
Otobüse bindik. Heryerimiz çamur içinde. Herkes bize bakıyor. Biz ağlıyoruz. Ben cenazeme gidiyordum beyler… Cenazeme…
Çocuğun yanına vardığımızda yalnız değildi. Ortak arkadaşlarımız orda… Ufukta orda. iskelede bankta oturuyorlar…
Oturduk yanlarına. Gözyaşlarımızı sildik. Sema benim yanımda. Umut bini karşımda. Ufuk diğer yanımda. Diğer çocuklar da ayaktalar. Döndüm Semaya:
‘Anlat hadi aşkım, anlat bilsin yerini, ona göre davransın. Hadi an, anlat ha, hadi hadi.!’
Normal değildi semptomlarım. Resmen kendimde değildim. Ufuk bana döndü:
‘Abi sen neyi zorluyorsun hala? Daha geçen konuştuk sana söyledim bırak abi kim ne isterse onu yapsın şu haline bak ya sana yazık boşuna harap oldun be abi.’
‘Ne diyosun, ne, ne di, ne diyosun olum sen hasta mısın?’
‘Ya abi bu ikisi iki haftadır çıkıyo haberin yok mu senin?’
Şok oldum. Durdum. Sadece durdum. Zaman da durdu. O an yüzümdeki ifade nasıldı bilmiyorum. Herkes korkan gözlerle bakıyordu bana. Ufuk, Umut, Sema ve diğerleri. Sema ağlayarak bakıyordu ve korkarak bakıyordu. Hepsi korkan gözlerle yüzüme bakıyordu... Noldu lan ejderha var karşınızda sanki amk… Durdum yine, yine durdum. Sonra biriken şey patladı içimden… Ufuğun yakasına yapıştım…
‘Ne diyosun lan sen! Öldürürüm lan sizi ne diyor lan bu çocuk ne diyorsunuz lan siz!’
Umut bini atladı ordan ellerimi tutuyor, Ufuğun yakasından ayırmaya çalışırken:
‘Ya sakin ol, bırak çocuğu, bırak boğucaksın bırak! Tamamen bitmeden olmaz zaten sakin ol lan! Bırak çocuğu bırak!’
Öldürecektim Ufuğu… Kendimi kaybetmişim. iskelede diğer tarafa zütürdüler beni. Sema yanıma geldi. Sordum:
‘Teyzemin yanına gidiyorum dediğinde bu binle mi buluştun?’
‘Evet…’
‘Okul çıkışlarında sana ulaşamadığım zaman hep beraberdiniz dimi?’
‘Evet…’
Artık herşey açığa çıkmıştı. Orda Sema dışında herkese saldırmıştım... Tutamıyorlardı beni… En son sakinleşip konuyu kapatmak için bu sefer Arif geldi yanıma. Arifte iyi çocuktur. Semaların sınıfından. Aynı zamanda da benim arkadaşım. Omzuma koydu elini:
‘Fırat, bak belliki arkandan mevzular dönmüş. Ama Allah aşkına sakin ol. Bıçak falan vardır yanında diye Umut beni çağırdı. Herkes korkmuş zarar vericeksin birine abi artık sakin ol nolursun sakin ol.’
‘Arif, dayanamıyorum lan sakin olamıyorum oğlum lan deliricem!’
‘Abi haklısın ama sakin ol. Bak senle bir anlaşma yapalım. Umut yanlış yapmış evet. Ben çekicem kulağını. Ama bana söz ver zarar vermiceksin ona… Bak yakarsın kendini sakin ol. Seni seviyoruz hepimiz sen böyle bir adam değilsin nolur sakin ol…’
Oturdum kaldırım köşesine. Arife döndüm:
‘Tamam lan tamam sakinim korkmayın amk. Yavşağa bak ya korkup seni mi çağırdı? Seen beni tutabilir misin lan seni ne gibime çağırdı :D’
iyice harap durumdaydı sinirlerim… Arif sakinleştiğimi hissedince oh çekti… Sonra yanıma oturdu:
‘Bak, belliki bu ikisi çıkıyorlar. Bunun artık saklayacak bir tarafı yok. Ama ben son kez sorucam Semaya. Umut gel abi sende buraya. Bak Fırat, çocuk geliyor. Bekliceksiniz burda. Kavga çıkarma. Bekle. ‘
Umut geldi, oturdu yanıma. Arif ayağa kalktı ikimize hitap ederek:
‘Beyler şimdi bana söz verin. Sema kime git derse o gidecek. Tamam mı? Bu konu da burada kapanacak.’
Ayağa kalktım, Arife dönerek:
‘Lan züt, ne seçimi?!’
Arif yüzüme baktı. Başını yana eğerek ‘hadi be abi’ dercesine bir hareket yaptı.
‘Tamam lan tamam kabul.’ Dedim. Arif gitti…
Yerden bir cam parçası aldım. Elimi ve kolumu çizmeye başladım. Yoksa o enerji Umut üzerinde patlayabilirdi ve can sıkıcı başka şeyler olabilirdi… Yere kanlar dökülürken Arif geldi… Gördü:
‘Sakinleş abi sakinleş tamam kes kendini ama rahatla bari be abi… Neyse, Semayla konuştum. Umut sen kalıyosun abi, Fırat….’
Elimi kaldırdım. Susturdum. ‘Fırat, sen gidiyorsun’ dedirtmedim. Tamam yeter, anlaşıldı dercesine kaldırdım elimi… Kabullenmiştim. Artık kabullenmemek için sebep kalmamıştı. Düştüğüm nefret durum, gururumu ayaklar altına alan bu lanet durum…
Semaya dönüp baktım son kez, bana doğru bakmıyordu, ağlıyordu sadece… Almıştı işte intikdıbını, öldürdü beni… Yaşayan bir ölüye döndürdü… Delirmenin yolu 1000 km ise ben 999.kilometredeydim… Delirmek üzereydim. Başımı doğrultmakta zorlanıyordum.
Arkamı döndüm ve durağa doğru yürümeye başladım…. Yalnız başıma, yalın… Dedim ya, kabullenmiştim artık… Sema yoktu… Aldı intikdıbını ve ben gittim….
….. -
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 44
Annem okula gelmiş. Müdür yardımcısıyla konuşmuş. Müdür yardımcısı aynı zamanda müzik hocası. ikna etmiş annemi. Yanıma geldi:
‘Annenle konuştum. Seni okuldan almayacak… Anlat bana dertlerini. Ona söz verdim sana yardım edicem evlat.’
‘Hocam hiç girmiyim mevzulara, boşverin gitsin.. Şimdi benim çıkmam lazım. Teşekkür ederim.’
Tabikide okuldan ayrılma kararı tamamen ani alınmış bir karardı. Uygulanmadı yani. Okulumda devam edecektim her şekilde.
Ertesi gün çıkışta yine Semaya ulaşamadım. Sahile doğru gittiğimde sahilde bankta ikisini otururken gördüm. Karşılarına geçtim. Sakindim…
‘Sema, konuşalım mı?’
Çocuğa baktı. Çocuk yerinden kalkıp gidince Sema sahilin ters yönüne doğru yürümeye başladı. Koluna girdim. Serdarla sahikde keşfettiğimiz yere doğru zütürdüm Semayı. Sema önümden yürüyor bense arkasından yürüyordum… iyice ağırlaşmıştı adımlarımız… iyice ağırlaşmıştı yüreğim, ellerim, ayaklarım iyice tutulmuştu sanki… Öfkem yoktu, nefretim yoktu… Hepsi güçsüzlüğe dönüşmüştü bedenimde…
Yürürken bana döndü ay yüzünü… Endişeli, bir o kadar da masum bakışlarıyla. Gözleri doluydu… Saniyeler dakikalar saatler işlemiyordu, zaman durmuştu… Benim de gözlerim doluydu. Sigara yaktım… Gözlerimden yaşlar akmaya başladı… iki elini birbirine kavuşturmuş sadece gözlerime bakıyordu. Hiç bir şey söylemiyordu. Durduk ikimizde. Semanın arkası deniz. Arkası istanbul. On adım sonrası eşsiz boğaz…
Gözyaşlarımı silerken bir nefes çektim sigaramdan, kısık sesle:
‘Sen bu şehirden bile güzelsin sevgilim’
dedim yanaklarında avuçlarımı gezdirirken iki damla aktı gözlerimden… Sormaya korktuğum soruyu sordum en sonunda:
‘O çocuğu mu seviyorsun artık? Beraber misiniz yoksa?’
Yüzüme baktı. Gözyaşları akıyordu güzel yanaklarından… Yutkundu, ve sadece kafa sallayarak cevap verdi. Sorumun cevabı olumluydu… Beraberlerdi… Haberim yoktu be abi, anlamamıştım. Ya da anlamıştım da konduramamıştım yani…
Haykırdım, ‘Allaaaaaahım yardım et’ diye bağırdığımı hatırlıyorum beyler… Öyle bir bağırdımki, boğazlarım paramparça oldu sanki…
Kontrolümü kaybettim. Karşımda Sema, gözü yaşlı, sağ elim yüzüne gelicek şekilde yapıştırdım tokadı… Yere kapaklandı. Bağırıyordum ağlayarak:
‘Nasıl yaparsın he nasıl yaparsın bana bunu! Ben sana canımı verirdim sen bana ne yaptın Sema ne yaptın sen bana!’
Yere kapaklanmıştı. Hüngür hüngür ağlıyorduk.
‘Özür dilerim sana vurduğum için, öz… özür di… ö… özüürr, özür dilerim Sema affet beni Semaaaa affet beni nolursun affet benii…’
Delirmiş gibi ağlıyordum ve yalvarıyordum. Cümle kuramayacak kadar hıçkırıklara boğulmuştum:
‘Nol, nolur nolur nol, nolur nolur bana yalan söyledim de nolur yalan, ya, yal, yalan, yalan de nolur bunların hepsi oyun, ooyyyy, oyun de oyu oyun oyun de nolur Se, Sem, Sema Sema Sema Sema nolur aşkım, aşkım bita, bit, bitanem hadi nolursun…’
Hıçkıra hıçkıra ağlıyorduk. Heryerimiz çamur… Arkamız istanbul…
…. -
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 43
Okulun ilk haftaları bir iyi bir kötü geçti. Sema sınıfını değiştirmişti artık. Hafta sonları beraber dershaneye gidip gelme rutinimiz devam ediyordu. Ekim ayı bittiğinde bir yandan müzik çalışmaları başlamıştı yeniden. Gitar kursunu bırakmıştım fakat okul grubunda devam edecektik çalışmalara. 24 kasımda yine bir program olacaktı.
Bir okul çıkışı akşamı Semayla müzik konusunda kavga etmiştik. Gitarı parçalayıp müziği tamamen bırakmıştım… Olayın ayrıntılarına girmeyeceğim. Gereksiz. Ama vazgeçmiştim beyler… Müzik hocamıza devam etmeyeceğimi söylediğimde:
‘Fırat, kararına saygılıyım. Fakat bak ben 30 yıllık öğretmenim. iddia ediyorum sen ekmeğini müzikten kazanacak yeteneğe sahipsin…’
‘Hocam özel meseleler var… Bıraktım artık…’
‘Peki o zaman özel meseleleri halledince mutlaka geri dön. Her zaman yanındayım.’
Hocanın desteği çok güzeldi fakat yapamazdım. Gitarı her elime alışımda Semayla kavga etmektense, hiç almazdım…
Bir gün okul çıkışı Serdar aradı. Ben o sırada eve yürüyordum. Sema da eve gitmişti. Çıkışta her hangi bir program yoktu.
‘Kanka nerdesin?’
‘Eve çıkıyorum kardeşim. Hayırdır lan?’
‘Semayı gördüm otobüste. Berabersiniz diye düşündüm.’
‘Yok lan ben eve gidiyorum. Allah Allaah. Eve gidicekti o… Neyse ben ariyim tamam kanka sağol.’
Telefonu kapattıktan sonra Semayla konuştum. Teyzesinin yanına gittiğini bana haber vermeyi unuttuğunu söyledi. Çok normal aslında dimi? Sebebini bilmediğim bir şekilde işkillenmiştim. Çok fazla kurcalamadan mevzuyu eve gittim. O hafta sonu dershaneye giderken telefonuna bir mesaj geldi. Mesajı göremedim. Yine işkillenmiştim sesimi çıkarmadım.
O haftanın ilk günü okul giriş kapısında sınıfın cdıbına bakarak yine birine mesaj attığını gördüm. Bu sefer sordum:
‘Sema kimle mesajlaşıyosun sen? Dershaneye giderkende konuşuyodun biriyle. Kim bunlar?’
‘Fırat, Umutla konuşuyorum. Sınıf başkanı. Beraber münazaraya falan katılcaz o meseleler.’
Tamam dedim kapadım mevzuyu. iyiden iyiye işkillenmiştim artık. Bazı günler okul çıkışı hiç bana haber vermeden gidiyordu. Aradığımda ise eve gidiyorum diyordu. Takip eden günlerin birinde yine okul çıkışı Semayı ararken ulaşamadım. O gün yine çıkışta direk eve gitceğini söylemişti. Takip edicektim fakat çıkışta bir türlü ulaşamıyordum. Serdara sordum yok. Handeye Benaya sordum yok. Kimsenin haberi yok. Sınıfından birkaç kıza sorunca en son sınıf başkanıyla gördüklerini söylediler.
Nereye gitmiş olabilirler? Neden bana yalan söyledi? Son iki haftadır bu şüpheli davranışların sebebi neydi?
….
Ertesi gün yine çıkışta ulaşamadım Semaya. Sordum soruşturdum. Umutla ve arkadaşlarıyla sahile doğru gittiğini öğrendim. Koştura koştura sahile doğru koştum. Tam sahil başlangıcında yakaladım grubu. Görüş açıma girdiklerinde bağırarak:
‘Semaaaa!! Bekle! Geliyorum.!
Ben uzaktan bağırarak yaklaşınca bu Umut denen huur çocuğu Semanın önüne geçti. Sanki koruyormuş gibi. Uzun boylu. Turuncu saçlı. Yüzüne tükürsen tükürüğüne yazık olur… Öyle nefret bir şekil. huur çocuğu. Ben o manzaradan sonra çantayı ceketi çıkarıp fırlatarak buna doğru atak yaptım. iki tane yumruk salladım. Boy zebellah gibi maşallah. Denk getiremedim yumrukları. iki manevra yaparak beni ekarte etti bin. Ellerimle beraber beni sırt üstü yere yapıştırdı. Bağırdım çağırdım direndim ve en sonunda bıraktı. Bir yandan da ‘sakin ol! Sakin ol! Diye bağrıyordu. ‘Senle sonra görüşücez!’ diyerek Semanın kolundan tuttum. Sahilin ters yönünde yürüyerek uzaklaştık ordan…
‘Bir daha seni bu çocukla yan yana görürsem kötü olur!’
Hiç cevap vermedi. Daha da öfkelendim:
‘Ver huur çocuğunun msn adresini ver!’
Çocuğun msn adresini aldım. Semayı eve gönderdikten sonra hızla eve gittim ve bini ekledim. Direk yazdım:
‘Bak, Semayla uzun süreli ilişkimiz var. Bu aralar kafası karışık. Uzak dur ondan. Son günlerde zor günler geçiriyoruz ama aşıcaz bunlar, fırsatçılık yapma.’
‘Bir yanlış anlaşılma var. Sen o şekilde davranınca ben de sert tepki verdim kusura bakma.’
‘Her neyse işte. Sen uzak dur. Dediğim gibi. Benim için çok önemli.’
‘Tamam kusura bakma bir yanlış anlaşılma var. Özür dilerim.’
‘Bende özür dilerim. Problem yok eğer konu anlaşılmışsa.’
‘Anlaşıldı anlaşıldı. Eyvallah, iyi akşamlar.’
‘Sana da.’
Çocukla özür dileşerek konuyu kapatmıştım. Sıradan bir durumdu benim için. Kerem olayı gibi düşünmüştüm. Tabi yalanlar ve şüpheli davranışlar dışında. içim elbette rahat değildi fakat en azından günü kurtarmıştım.
Ertesi günü bekliyordum gergin bir şekilde. Sabah huur çocuğu yanıma geldi. Tokalaştık kusura bakma vs minvalinde cümleler kurduk birbirimize. Sonra ilk tenefüste Sema yanıma geldi. Durgun, düşünceli:
‘Fırat ben sürdüremiyorum bu şekilde, ben senden ayrılmak istiyorum…’
Şok olmam gerekiyor dimi? Olmadım. Tamam dercesine kafamı sallayarak yanından ayrıldım. Ani bir karar olarak düşündüm. Mevzular çok yoğunlaştı ve birilerinin yönlendirmesiyle bu kararı aldığına inanıyordum. Öğlene konuşup hallederiz ve düzeltiriz diye umut ediyordum fakat stres ve sinir harbi yaşıyordum haddinden fazla hemde...
Diğer tenefüste yanıma yine Semaların sınıfından başka bir çocuk geldi. iyi biriydi Ufuk, aynı zamanda da arkadaşımdı. Elini omzuma koyarak:
‘Ya abi boşver gerçekten. Kendini boşuna bu kadar yıpratıyosun. isteyen istediğini yapsın bırak abi zorlama valla sana yazık…’
Böyle cümleler kuruyordu Ufuk. Anlam veremedim. Zaten aklımda elli tane şey vardı. Ne demeye çalıştığı hakkında kafamı yormadım bile. ‘he he’ deyip geçiştirdim.
Son tenefüse kadar hiç Semanın yanına gitmedim o gün. Kafasını dinlesin, düşünsün diye… Son ders teneffüsünde sınıfına gittim. Baktım yine huur çocuğuyla oturuyor.
O manzarayla karşı karşıya gelince kontrolümü tamamen kaybettim. Önceki gün yaşadığım sinir harbi yerini tamamen ve daha fazla fiziksel öfkeye bırakmıştı. Sıraya doğru atak yaptım. Ellerim yumruk şeklindeydi. Olay bir kıvılcımla kapandı. Herhangi bir fiziksel temas olmadı.
El kol hareketleriyle birbirimize tehdit yağdırıyorduk. Beni alt kata kendi sınıfıma zütürdüler. Herkes çevreme toplanmış ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Benay kolumdan tutmuş bırakmıyordu. Sakince herkese dağılmalarını söyledim. Benay kolumu bıraktı. Olayın kapandığını ve sakinleştiğimi düşünen herkes dağıldı. Ben ayaktaydım. Etrafımı kontrol ettikten ve tutabilecek kimse olmayacağından emin olduktan sonra fırladım sınıftan. Çoğu hoca çoktan derse girmişti. Üst kata Semanın sınıfına vardığımdaysa kapı kapalıydı. Kolu yoktu kapının. Sırayla tutturmuşlar açılmasın diye. Tekme atarak kapıyı açtım. Sınıda öyle bir daldım ki…. En öndeki sırada oturuyor huur çocuğuyla. Resmen uçtum sıraya. Öyle bir arbede yaşandıki hoca bağrıyor komik bir şekilde:
‘Oğlum yazılı yapacağım kavganı sonra edersin!’
Bir yandan ben bağrıyorum:
‘Geberticem lan seni huur çocuğu! Yalancı köpek! Ananın dıbını gibiyim lan senin huurnun dölü! Öldürücem lan seni! Böyle mi konuştuk lan dün! Şerefsiz herif! Noluyor lan burda dıbına koduğumun çocuğu!!’
Serdar arkamdan gelmiş. Ağzımı kapatıyor. En az 6-7 kişi beni tutmaya çalışıyor. Tutamıyor beyler tutamıyor… Hiç kimse tutamıyor… Her birini sağa sola fırlatıyorum. Resmen delirmiş gibiydim. Öyle bir güç depolanmışki bedenimde, hepsi açığa çıkıyordu sanki. Bir kaç yumruk salladıktan sonra artık sınıfın dışına çıkarılmıştım. Tüm hocalar orada, tüm öğrenciler orada. Ben hala bağrıyordum, elimde kalem var kolum havada:
‘Öldürücem lan seni! Öldürücem ulan seni! Sokucam bunu karnına geberticem lan seni huurnun evladı!!!’
…..
En son ortalık yatışınca müdürün odasındaydık… Sema ve ben. Bana döndü müdür:
‘Lan sen mafya mısın? Napıyorsun lan sen? Sınıfı basıyorsun he öyle mi? Kimsin lan sen kim?!’ Diyerek bana öfkeyle bağrıyordu. Elini kaldırdı tam vuracaktı elini tuttum:
‘Hocam bana bugün ellemeyin! Dokunmayın bana bugün hocam!!’
‘Lan sus sus geberticem seni! Sema sen çık git dersine. Fırat seninle görüşücez!
Önce Sema çıktı. Müdür bana döndü tekrar:
‘Bir daha böyle bir şey yaparsan atarım seni bu okuldan!’
‘Rahat olun hocam siz atmadan ben gidicem zaten dayanamıyorum artık!’ diyerek bağırdım. Sonra vurdum kapıyı çıktım müdürün odasından. Koridorlara baktım Sema yok. Kızlar tuvaletine yöneldim. Sema ordaydı. Yanında arkadaşları toplanmış. Öfkeli öfkeli sigara içiyordu. Tuttum sigarasını bir fırtta ben aldım, üflerken:
‘Sen napıyorsun?! Anlat ben de bileyim!’
‘Fırat beni rezil ettin ya rezil ettin!! Defol git!!’
Hiç bir şey söylemedim…
Kızlar tuvaletinden çıktıktan sonra annemi aradım:
‘Anne. Al beni bu okuldan.. Dayanacak gücüm kalmadı, al…’
…… -
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 42
Dershane çıkışları sahilde yürüyorduk. El ele, kol kola. Oturuyorduk çay-kahve içiyorduk beraber manzarayı seyredip gelecek planları yapıyorduk.
‘Aşkım bence bölüm değiştirmen süper oldu. Hedeflerin için en doğru seçenek buydu. Ben arkandayım sakın unutma…’
‘Hiç unutur muyum? Zaten sen olmasan ben napardım Fırat? iyiki varsın…’
‘Aşkım benim, uzun ömürlü kelebeğim…’
Neredeyse her konuşmamız bu şekilde geçiyor, birbirimize olan inancımızı ve desteklerimizi her fırsatta dile getiriyorduk. Tabiki aşkımızı, sevgimizide…
Hedefime ulaşıyordum sanki. Kötü günleri unutuyorduk ikimizde. Ne iyi geldi bize bu yaz tatili. Okuldan uzaklaşmak, herkesten uzaklarda aşkımızı yaşamak ne iyi geldi bize böyle… Keşke hiç okul olmasaydı…
‘Aşkım keşke hiç okul olmasa. Bak ben sana söyliyim biz o kavgaları hep okuldakiler yüzünden yapıyormuşuz..’
‘Bence de Fırat. Herkesten uzak olalım, kimsenin söylediği umrumuzda olmasın… Sadece sen ve ben olalım. Sana öyle aşığımki. Biliyorsun dimi?’
‘Biliyorum bitanem, biliyorum sevgilim…’
Her şey mükemmel gidiyordu. Her akşam evde düzenli bir şekilde ders çalışmaya başlamıştım. Hem evdeki durumlar düzeliyor hem de Semayla olan durumlar düzeliyordu. Allah’ım dualarım kabul oldu… Çektiğim tüm çileler için değdi. Sana ne kadar şükür etsem azdır…
Hani her güzel şeyin sonunda kesin kötü bir şeyler olacak hissim vardı ya, o tamamen kaybolmuştu. Çünkü o kadar güzelleşmiştikki, aklımın ucundan bile geçmiyordu. Bu durum beni daha da rahatlatıyordu. Kilo almaya başlamıştım. Mide ağrılarından kurtulmuştum. Bir yandan Semanın yaşadığı o kötü tecrübeyi unutmaya başlaması beni rahatlatıyordu bir yandansa içimizdeki aşkın ilk günlere göre daha fazla alevlenmesi beni huzurlu adamın kralına dönüştürüyordu. Bu arada her akşam testlerimi çözdükten sonra Cemalle buluşup mahallede sohbet muhabbet ediyorduk. Bir yandan da sigara içiyorduk. Dersler yoğun olduğu için hafta sonları dışında Serdarla pek vakit geçiremesekte sürekli mesajlaşıyorduk. Dershanelerimiz uzaktı çünkü.
Okulun başlama günlerine kısa zaman kalmıştı artık. Zaman kısaldıkça bütün yaz tatilinde güzel olan ilişkimizde ya sorun çıkarsa hissi içime doğmaya başlamıştı. Kendimi ne kadar telkin etsemde atamıyordum bu hissi. Okullar açılmadan birkaç gün önce Serdarla buluştuk Sedirli kafede.
‘Kardeşimmmm. O kadar güzel gidiyorki herşey. insan inanmakta zorluk çekiyor be abi.’
‘Ya canım kardeşim ben demiştim sana. iki seçeneğin vardı. Sen doğru olanı yaptın ve aştınız işte zor günler geride kaldı. Daha da güzel olacak emin ol hiç boşuna gerilme okul açılacak diye. giberim lan sana sorun yaratacak adamın dıbına korum! :D’
‘inşallah abi inşallah. Sen de olmasan ben napardım lan bin :D Gel bir sarılayım sana.’
Sanki ilk günlere dönmüştük. Serdar yüzümdeki canlanmayı ve enerjiyi görmüştü. Beraber yine gelecek planları yapıyorduk. En az benim kadar mutluydu. Tuğba meselesini açmıyordum bilerek. Canını sıkmak istemiyordum. Fakat biliyordum ayrılmasına rağmen hala aşıktı. Sürekli takip ediyordu onu. Ne yapıyorsa haberi vardı. Adam seviyor sonuçta, habersiz kalır mı hiç? Kalmaz tabikide.
Gün gelmişti ve artık okul açılmıştı. Artık dersaneye hafta sonları gidecektik. Sema yeni sınıfına geçememişti. işlemler tamamlanmadığı için yine Serdarlarla aynı sınıfta olacaktı bir müddet.. Ben ise yine aynı sınıfımdaydım. Artık tüm sağlam dostlarımızla ve Semayla beraber sabahçıydık.
Okulun ilk günü sıraya Serdarların sınıfında girdim. Semanın yanındaydım. Her şey normal gidiyordu. Okul müdürü öğrenciler sınıflara çıkarken hırka giymeyenleri uyardığını ve kenara çektiğini gördüm.
‘Sema, aşkım hırkanı giy müdür çevirme yapıyo :D ‘
‘Fırat! Başladın gene!’
‘Ya sana şakayla karışık bir şey diyorum bak uyarıyorum seni ya çeviricek müdür farkında değilsin giy şunu giy hadi.’
Sema çok gergindi. Cevap vermeyince üstelemedim. Tam müdürün yanından geçecekken Semayı çevirdi ve kenara çekti. Sema kenara çekilince ben sınıfa çıkmadım. Ben de kenara çekildim. Müdür beni görünce:
‘Gel evladım gel sen de gel. Ne o pantolon?’
‘Hocam her sene pantolon alamadığım için paçaları daha fazla uzatamıyorum. Mecbur düşük bel oldu…’
Müdür beni fazla ciddiye almış olacakki odasına gönderdi. Çıkmadım tabiki. Semayı bekledim. Merdivenlerde. Baktım geliyor.
‘Bak sana giy demiştim çevirdi işte salak salak laflar etmiştir!’
‘Ya sanane ya! Sanane! Sen başladın gene vırvır etmeye! Zaten canım burnumda üstüme gelme!’
Dedi ve sınıfa çıkmaya devam etti. Peşinden gittim. Hırkayı fırlattım. Sınıfta herkes gördü. Kontrolümü tamamen kaybetmiştim. Sadece bağırıyordum.
‘Okula geldik gene olay be! Bir huzur yok! Ya sen bana okulda neden böyle yapıyorsun? 3 aydır ne sıkıntımız vardı? Okul başladı ilk günden kavga! Ne istiyosun be ne! Güzel güzel uyarıyorum senş sen hala!!!’
Serdar bitti yanımda:
‘Kardeşim gel dışarı gel gel abi sakin ol sakin ol…’
‘Ya ne sakin ol ne sakin ol! Başladı gene herkesin içinde laflar etmeye bağırmaya ya!’
‘Kanka sakin ol…’
Serdar kardeşim benim. O olmasa napardım lan. Öyle sinirlenmiştimki beni tutuyorlardı düşünün. Tahammül edemiyordum bana öyle davranmasına.ç Kontrolümü kaybediyordum. Ben kontrolümü kaybettiğim an inanılmaz sakinleşiyordu ve tepkisiz kalması beni daha da çileden çıkartıyordu… Geriye sarmıştık sanki.. Çok kötüydü ilk günün ilk hatırası…
Müdürün odasına gittim olaydan sonra.
‘Nerdesin evladım seni bekliyorum burda.’
‘Geldim hocam, geldim.’
‘Bak bu hediye çeki. Al bunu, bizim okulun kıyafetlerinin satıldığı dükkandan kıyafetlerini yenile.’
Şok olmuştum. Düşük bel pantolonuma bulduğum bahane hocayı duygulandırmış, gerçekten pantolon alamadığımı zannedip beni düşünmüş. Gülsem mi ağlasam mı bilememiştim.
‘Hocam vallaha ihtiyacım yok ya. Siz bunu gerçekten ihtiyacı olan birine verin olmaz vallaha olmaz.’
‘itiraz yok. Hadi gittiğini görücem camdan hadi git al.’
‘Peki hocam..’
Sessizce çıktım odadan. Okul dışında birkaç tur attıktan sonra geri döndüm. Kağıdıda çöpe attım. Üzerinde ismim yazılıydı. Başkası için geçerli olsaydı başlasına verecektim. Maalesef veremedim.
Okulun 3.senesinin ilk günü işte böyle geçti. Yaz tatili öncesi ve yaz tatilindeki güzel günleri arayacaktım galiba…. -
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 42
Yaz tatili. Yıl 2006. Lise 2.sınıf bitmiş. Üniversite hazırlığı öncesinde bu yaz tatilini dolu dolu geçirmek istiyordum. Tatilden çok bahsetmeyeceğim atraksiyonlu bi mevzu yok. Tatilin son haftalarından başlayacağım lise 3.sınıfı anlatmaya. Aslında olayların çoğunun olduğu seneydi bu sene…
Bizim oralarda her yaz düzenlenen şenlikler olurdu. Okulumuza da yakın. ismail her yaz o şenliklerde çalışıyordu. Bir ara bana da teklif etti. Okulun açılmasına bir ay gibi bir süre vardı. Kabul ettim. Başladım komi olarak çalışmaya.
Koca bir otağ kurulmuş bir portatif nargile kafe. Sabahları küllük, bardak vb nesneleri yıkayacağım, masaları dizeceğim. Akşama hazırlık bir bakımdan. Akşam olunca da çayları dağıtacağım vs vs. Komilik yapıcam işte.
ilk iş günümde çalışanlarla tanıştık. ismail herkesle tanıştırdı beni. Kendisi de nargileciliğini yapıcak mekanın. Sabah mıntıka temizliği ile başladım. Akşam çaylar nargileler derken pestilim çıktı. Günlük 15 lira için çekilen eziyet… Allah o günlerde o şartlarda çalışanlara yardım etsin. inanın bana beyler, aşırı zordu. Ben ihtiyacım olduğu için değil, daha çok zorluk görmek için kabul etmiştim ismailin teklifini. Her gün program bitince akşam dinlenme kahvesi içiyor sigaralarımızla birbirimize eşlik ediyorduk ismaille.
3.iş günümde şef garsonun bana davranışlarını kabullenemedim. Kavga ettik. Sonucunda işi bıraktım. Bıraktığım akşam mekana gelip nargile içtim! Sırf o bin şef garsona inat. 16 yaşındaki çocuğa ana avrat küfür ederek iş yaptırmaya çalışan huur çocuğuna inat… Güzel kardeşim Serdarla beraberdik tabikide.
iş macerası da böyle geçti derken sıra geldi dershaneye yazılmaya. Bir dershaneye yazıldım. Sema da yazıldı. Dershanelerimiz arasında çok kısa mesafe var diyebilirim. Otobüsle 3-4 durak kadar. Bu bizim için güzeldi. Planlar yapmıştık. Vakitler uydukça beraber gidip gelicektik. Okul başlamadan yaklaşık 20 gün önce hafta içi her gün hızlandırılmış program şeklinde başlayacaktı dershanemiz. Bu arada Sema Türkçe-Matematik bölümünden Türkçe-Sosyal bölümüne geçmişti. Hedefleri doğrultusunda yapmıştı bu seçimi. Mantıklıydı onun için. Benimse maalesef hiçbir hedefim yoktu… Ailemin onca hayali onca planı hiç umrumda değilmiş gibiydi. Umrumdaydı tabikide fakat ben hiç o doğrultuda çalışmalar yapıcak bir pgibolojiye sahip değildim… Tek düşüncem Semaydı.
Dershanelerimiz başladığında saatlerimiz uyumluydu. Merkezde buluşup otobüse biniyor birlikte gidiyor, dershane çıkışlarıda ben onun dershanesinin çıkışına gidiyordum, beraber dönüyorduk.
Herşeyi unutmaya başlamıştı. Yaz tatilinden beri o kadar güzeldiki ilişkimiz. Sorun nerdeyse yok denecek kadar azdı. Herşeyin güzel gitmesi beni derslerime çalışmaya itmiş hatta az önce bahsettiğim sorumsuzluklardan nerdeyse tamamen kurtulmama yarayacak gibiydi…. -
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 41
Konser sonrası bütün damarlarımı sevgi ve gurur kaplamıştı. Sonrasında olanlar canımı ne kadar sıkarsa sıksın muhteşem bir deneyimdi benim için. içimdeki müzik sevgisi daha fazla kendini saklayamayacaktı belliki.
Semayla devam eden tüm problemleri çözmek ve eskisi gibi hatta eskisinden daha iyi olabilmek için çaba göstermeye devam ediyordum. Günlük rutinlerim sabah okul, öğlen çıkışı birkaç saat müzik, okuldan eve geliş ve akşam bigibletle okula Semanın çıkışına gidiş. Bigibletle turluyorduk sahide. Arkasına yastık koymuştum, o kadar güzeldiki o gezintiler. Haftanın her günü nerdeyse böyle geçiyordu. 5 günün 3ü kavgalı 2si standart. Bazı haftalar her gün kavgalı :D Alışmıştım artık.
Tüm dönem böyle geçti. Hafta sonları ara sıra görüştük gezdik tozduk. Her kavganın sonu ‘Sen beni aldattın…blablabla’ artık kabak tadı vermeye başlamıştı.
Evet haklıydı ama o kadar çok gündeme geliyorduki bu konu, bilinç altımda resmen nötrleşmişti yaptığım hata. Ne beni rahatsız ediyordu ne de iyiki dedirtiyordu. Kerem mevzusuna benzer bir mevzu daha olmuştu. O kadar alışmışımki birkaç kavga ve gürültüyle geçti gitti. Öfkem tazeydi hep fakat sonuç aynı olunca öfkemin boşuna olduğunu idrak ediyordum.
Karne zamanı geldiğinde zayıfsız atlatmıştım Lise 2.sınıfı. Mucize gibiydi. Onca sıkıntının arasında ite kaka bitmişti bu sene de. ilk dönem gelen zayıflar yerini geçer notlara bırakmıştı yani.
Önümüzde bir yaz tatili… Öss hazırlık planları… Dershane programları… -
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 40
Bahar Yaklaşıyor
Tabi bahar yaklaşırken gönül yayları da gevşiyor. Herkes açılmış saçılmış. Herkeste bir rahatlık boy göstermiş. Baharın mutluluğu rahat rahat gezmeye ve rahat rahat eğlenmenin verdiği mutluluğa karışmış. Tabi bu arada ben gitar kursuna devam ediyorum beyler. Her Pazar durduraksız devam. Semanın rahatsız olma durumlarını anlatmıştım biliyorsunuz. Fakat vazgeçmemiştim.
Okula gitarı pek getirmiyordum. Gitar çalmaya yeni başlayan alt sınıflardan veya halihazırda gitar çalan arkadaşlardan alıp kantinde ara sıra tıngırdatıyordum. Sema ile sorun yaşamamak için bu dengeyi fazlasıyla korumam gerekiyordu.
Okulda bir müzşk grubu kurmaya karar verilmiş. Müdür yardımcısı beni çağırdı. Kendisi aynı zamanda müzik hocası.
‘Oğlum, okulda bir müzik grubu kurmak istiyoruz. Başına da sen geçiceksin. Hem prova yaptırıcaksın hem de solist olucaksın. itiraz yok.’
Ne diyebilirdim? Elbette tamam dedim. Müdür yardımcısının talimatıyla haftada bir veya iki gün müzik grubu toplantısı yapılacak ve provalara müzik hocamız başkanlık edecekti. Hemen çalışmalara başlamak istiyordum. Bir yandan sorun çıkar düşüncesi bir yandan müzik sevgisi…
En yakınlarımdan başladım grubu oluşturmaya. Serdar çat pat piyano çalıyordu, Oğuz davul, bağlamacımız olacaktı, ismail de türkü solisti. Okuldan birkaç müzik sever arkadaşı alarak grubumuzun ilk topnaltısını gerçekleştirdik. Parçalar seçildi. Konser programları yapıldı. Haydaaaa hocam bir durun daha prova yapmadık bismillah yani dimi?
Grubu ikiye ayırdım. Halk müziği ve alternatif rock. Biz alternatif rock, ismailler ise halk müziği. Haftada bir iki grubun provalarını yönetiyordum. Derslerden de kaytarıyordum benim için iyi oluyordu bu. Tabi grup kurulunca okulda iyice ilgi artmıştı müziğe. Çevre daha da genişlemişti. Sema bu durumdan çok rahatsızdı. Ne zaman beni gitarla görse ya da kulağına müzikle alakalı bir şeyler yaptığımı söyleseler, sorun çıkıyordu. Zindana çeviriyordu bana bütün müzik çalışmalarını. Sabretmek çok zordu. Yaptığım hatayı hatırlayın… Yine buna benzer şeylerdi…
Korkuyordum ama bu fırsatları kaçıramazdım. Bir yandan kursa devam ediyordum. Bir yandan da okuldaki grupları yönetiyordum. Gitar kursunun da konseri olacak ve orda da solist olarak çıkacaktım. Selim abi benim üzeirme kurmuştu tüm programı.
Havalar sıcak. Bahar aylarının en güzel günleri. Sahilde her pazar müzik sefası var düşünsenize ortamın güzelliğini. Vazgeçilir mi? Keşke Sema da olsa… Keşke rahatsız olmasa. Denge kurmanın zorluğunu öğrenmeye başladığım yıllar işte. Müzik, Sema, dersler, arkadaşlar ve aile dengesi. Çok zor lan…
Konser zamanı gelip çatmıştı artık. Hazırlıklar tamamdı. O kadar heyecanlıydımki. Davetiyeleri dağıttım okulda. Sema gelicek miydi konsere? Gelicekti. Zor bela ikna etmiştim. Fakat düşünsenize, son geldiği etkinlikten sonra olanları… Ben olsam cesaret edemezdim gelmeye. Bir şey olacağından değil, eski defterleri hatırlayıp sinirim bozulacak diye gelmezdim, gelemezdim… Fakat bütün mesele bütün sorun bundan dolayı çıkmadı mı? Baskılar, yıldırmaya çalışmalar, tripler kötü sözler… Sonucunda ise kocaman bir hata… Herşey peş peşe geliyor işte…
Neyse eski günlere dönmeyelim, konu dağılmasın.
Konsere neredeyse tüm akrabalarım ve okuldan bütün arkadaşlarım gelecekti. Anlaşılan salonu ben dolduracağım yanı :P
Konser Günü
Siyah gömlek-kot pantolon kombinimi yaparak kursa gittim sabah erkenden. Son rpovalar için bütün kursiyerler toplanmıştık. Selim abi bana kurtarıcı gözüyle bakıyor sürekli ‘sigara içme sigara içme akşama sabret!’ diye telkinlerde bulunuyordu.
‘Ya Selim abi sakin ol, sıkıntı yok merak etme kontrol bende.’ Diyerek onu sakinleştirmeye çalışıyordum.
Provalar tamamlandı. Salona geçtik. Oturma düzenini ve sistemleri ayarladık. Hilal şeklinde bir düzenle oturacaktık ve ben hilalin en ortasındaydım. Nihayet salon doldu. Sunucular alkışlar eşliğinde isimlerimizi söyleyerek sahneye davet ettiler bizi. Benim ismim okunduğunda salonda alkış kıyamet bağıran bağırana. Bir ara ismail’in sesini duyduğuma eminim:
‘Çıldırt bizi FIraaaaağğğğğğtttt’
Çok güzeldi lan :D Konser başladı. Şarkılar söylendi. Solo şarkılara gelindiğinde heyecanımı kelimelere dökemem heralde. Çok güzel geçti. Hatasız diyebileceğim performansta söyledim seçtiğim şarkıları. Alkış kıyamet. Bir ara baktım dayım kalkmış ayağa koca göbeği kafasından fazla görünüyor, hızlı hızlı alkışlıyor.
Çok güzeldi herşey. Konser sonrası sahne doldu taştı. Tebrik edenler, sarılanlar, ‘hadi yine iyisin lan çakaaall’ diye şaka yapmaya çalışanlar herkes oradaydı. Bir ara kalabalıktan kafamı sıyırıp seyircilerin çıkış yaptığı noktaya doğru gittim. Gözlerim Semayı arıyor. Nihayet buldum onu…
‘Aşkım, iyiki geldin. Nasıldı? Beğendin mi?’
‘Eh işte iyiydi, senin yanındaki çocuğun sesi baya iyiymiş yalnız.’
işte beyler. içine sıçtı herşeyin. Orda içine etti. Bilerek yaptı. Modumu düşürmek için yaptı. Üzmek için yaptı.
Lan hıyar buna mı üzülüyorsun diyorsunuz dimi? Tabi ergenlikte var o zaman ayrıca kafa olgunlukta falan değilki mantıktan uzak kafa o zaman göz kör yani anladın mı? Lan dıbına koduklarım siz olsanız siz de üzülürsünüz. Orda ben tebrik beklerken destek beklerken yüzümün içine baka baka bunları söylüyor. Kıskanıcağımı bile bile… Orda ilgi odağı olan adam en çok alkış alan adam ben olmama rağmen Semanın tek bir lafı beni düşürmeye yetmişti. Söylediğine cevap vermedim. Yavaş adımlarla kapıya doğru yöneldik.
Tabi ilgi devam ediyor. Sürekli biri gelip biri gidiyor yanıma tebrikler sarılmalar destekler sırtıma vurup ‘eytt yavrum bee’ gibisinden şakalar falan. Bir ara birisi geldi. Okuldan isim olarak tanıdığım bir arkadaşım.
‘Fırat tebrik ederim abi süperdin. Ya bi kız arkadaşım var seninle tanışmak istiyor. Bizim okuldan değil bir daha bu fırsatı bulamam nolur tanıştır dedi bana abi valla onun ısrarıyla bunları söylüyorum :D’
Gülümsedim. Semayla gözgöze geldik. Kıpkırmızı olmuştu, gözlerimin içine bakıyordu kızgınlıkla. Düşündüm. Lan evet desem sorun olucak. Zaten hayır desemde sorun olucak ama eminim. Bu cümlelerin bana kurulmuş olması zaten başlı başına cinnet sebebi. O yüzden saniyeler içinde cevap verdim Semaya bakıp:
‘Gidelim bitanem, beraber tanışalım hatta :D ‘ diyerek sırıttım kötü kötü. Bilerek vermemiştim tabiki bu tepkiyi bu yüz ifadesini. 5 dakika önce olanlara misillemeydi sankli ama planlı değil. Tamamen refleks. Sema yüzüme baktı:
‘Güle güle Fırat. Sana bol tanışmalar!’
diyerek yanımdan hızla uzaklaştı. Arkadaşaıma döndüm, ‘kusura bakma kardeşim’ diyerek Semanın peşinden koştum.
‘Ya dursana nereye gidiyorsun?’
‘Gelme peşimden Fırat gelme!’
‘Ya dur be dur saçma sapan hareketler yapma ya!’
O gecenin verdiği özgüvenle suçluluk duygum ve benzer itaatkar tavırlarım yerini tahammülsüzlüğe bırakmıştı…
‘Tamam be tamam naparsan yap! Güle güle sana!’
dedim ve yukarı geri döndüm. Daha merdivenleri çıkarken pişman olmuştum çoktan… Anlamıştım artık böyle olacaktı… Her mevzu benim yaptığım hataya gelecek ve ben haklı tepkilerimden bile pişman olacak pgibolojiye girecektim. Hatta çoktan girmiştim bile. Yani anlıcağınız hayatım artık tamamen alt üst olmaya başlamıştı…. -
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 39
Feribota geçtiğimizde artık güneş doğmuştu. Sema’nın üzerinde fermuarlı kazağım, benim üzerimde yine başka bir fermuarlı kazak, boynumuzda atkı Çanakkale boğazını seyrediyorduk. Keyfimiz yerindeydi. istanbuldan uzaklaşınca sanki unutmuştuk kötü hatıraları. Sanki orda bırakmıştık herşeyi. En güzel boğaz yolculuklarından biriydi bu benim için.
Artık geliboludaydık. Bütün şehitlikleri gezdik. Fotoğraflar çekildik. Hediyelik eşyalar aldık. Anahtarlık, magnet, mermi şeklinde kolyeler ve dahası. Artık dönüş yolu gelip çattı. Herkes aşırı yorgun, otobüse binen koltukta sızıyor. Manzara o kadar komikki, ağzı açık uyuyan mı dersin, fermuarı açık yürüyen mi dersin, her tipten öğrenci bizim otobüse doluşmuş.
Bayılıyorum gece yolculuklarına… Oturduk yine yerimize. Sema başını yasladı omzuma, kulaklığımızı taktık, müzik dinleye dinleye başladı istanbul yolculuğumuz. Yaklaştıkça gerildik sanki… Bir ben uyuyorum bir Sema uyuyor. Ara sıra Hande bize laf atıyor. Öyle sıkılmışki Sarı Fırattan, Semanın yanına geçmek için resmen yalvarıyor :D Ben de uyuzluk yapıyorum tabiki. Verir miyim yerimi? Asla vermem :D
istanbula varmıştık artık. Yolculuk başladığı gibi hızlı bitmedi. Milletin perti çıkmış. Otobüsten inerken ahlar vahlar edenler çoğunlukta.
indik otobüsten hep beraber, vedalaştık. Serdar beni bekliyordu köşede. Hande Sarı FIrattan kurtulmanın ferahlığını yaşıyordu :D Annesi ve babası gelmiş Semayı almaya. Hande de onlarla gidicek. Hırkamı çıkardı Sema uzattı bana. Aldım. Hiç konuşmadık. Bakışarak vedalaştık. Arabaya binişini, arabanın gidişini izledim. iç çekerek Serdarın yanına geldim. Keşke o gece hiç bitmeseydi. Hırkayı koklaya koklaya başladım yürümeye, Serdar yanımda. ikimizde mutluyduk.
‘Ah be kardeşim, keşke Tuğba da olsaydı seninle beraber…’
‘Ya kanka açma şu mevzuyu. Kapandı o konu, bitti gitti benim için…’
‘Peki peki tamam. Kanka varya çok güzeldi lan. Uyuz oldum ufak tefek şeylere ama artık takmıcam kafama. Olum şu hırkanın kokusu varya… Kardeşim aşığım aşık. Anlıyor musun? Seviyorum uleeennn! :D’
Gülüşerek şakalaşarak dağıldık evlerimize. içimde bir tuhaflık vardı fakat ömrüm boyunca unutmayacağım bir yolculuk yaşamıştık. içimdeki tuhaflığın tek sebebi kötü şeyler yaşama korkumdu.
Sema beni seviyordu evet. Fakat bir türlü affedemiyordu. Aklından bir an bile çıkmıyordu ona yaptığım şey. Bana güzel davranmaktan, beni sevdiğini söylemekten alıkoyuyordu onu bu acı. Bunu bildiğim için katlanıyordum herşeye. Bir gün biticekti elbet bu. Unutacaktı. Sahi unutacak mıydı? Aklımda bin bir türlü sorular… Bir yandan aşırı darlanıyordum. Bir daha bu zamanları yaşayamayacağımı düşünüyordum… Bir yandan da Semadan asla vazgeçmeyeceğimi. Dibine kadar gideceğimi. Çileyse çile, acıysa acı ulan! -
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 38
Çanakkale Gezisi
Olaylar soğudu. Serdar artık Tuğbayla beraber değildi, Sarı Fıratsa Handeden hoşlanıyor, ismail bu sıralar pek ortalarda yok, Berna ile sınıfta her gün görüşüyoruz zaten, Benayla da işte arada sırada rastlaşırsak muhabbet sohbet ediyoruz. Zaten uzun zamandır alt üst olan pgibolojim yüzünden etrafımda olup bitenlerin farkına varmam epey zaman alıyordu.
Gezi için okulun önünden binecektik otobüslere. Gece 24:00’da yola çıkılacaktı. O güne kadar ufak tefek atışmalar dışında herşey normaldi Sema ile.
Hazırladığım çantayı sırtıma taktım. Serdara ve Sarı Fırata mesaj attım ve okula doğru yola çıktım. Vardığımda çok kalabalık değildi henüz. Sema, Sarı Fırat, Hande, Serdar, ismail ve diğer arkadaşlar toplanmış muhabbet ediyorlardı. Oğuz da oradaydı ve şakalarıyla komiklikleriyle ortamı neşelendiriyordu gene. Fakat ben o gece o manzara karşısında sinir olmuştum. Affetmiştim Oğuzu, mesele kapanmıştı fakat benim içimde hala daha rahat etmeyen bir şeyler vardı. Biliyordum kötü bir şey olmazdı tabiki ama rahatsız olmamaktan kendimi alıkoyamıyordum. Gece gece tribe girmiştim. Daha gezi başlamadan yine modum düşmüştü.
Serdarın kulağına fısıldadım:
‘Kardeşim, okulun içine girelim, sınfılarda sigara içelim lan!’ diye zahiri saldım Serdar’a. Ardından bir kahkaha patlatmıştım. iyice sinirim bozulmuştu. Serdar kabul etti hemen. Bir bahaneyle okulun içine girdik. Arkamızdan ismaille Oğuz da geldi. Lise 1.sınıfta okuduğum sınıfa yönlendim. Girdik içeri. O zamanları hatırlatıcak şarkılar söyledik, sigara içtik. Fotoğraf çekildik. Tekrar otobüslerin yanına geldiğimizde artık kalabalıklaşmıştı etraf.
Otobüslere geçtik. Sarı, Hande, ben, Sema aynı otobüsteydik. Sarı Fırat Handeyle oturacak ben Semayla oturacaktım. En arkanın iki koltuk önüne sağlı sollu yerleştik. Serdar ise başka otobüsteydi. Son anda hocalarla konuşup bizim otobüse geçmişti. En arkada okulun pek sevmediğim çocuklarının yanına geçti. Tuğbadan sonra Serdarda o dönemler normal olmayan hareketler varı fakat müdahale etmiyordum. Sadece ara sıra uyarıyordum… Kafasını dağıtıcak meşkale arıyordu belli…
Nihayet otobüsler kalktı. Sarı Fırat Handeye koşuyor, bense Semayla küllenen aşkımı yeniden alevlendirmeye çalışıyordum. Yolculuk aşırı hareketli başlamıştı. En arka sıra okulun ‘serseri’ diyebileceğimiz tayfasının mekanı haline gelmişti. Serdarda ordaydı… Kaş göz yapıyor ‘uyma lan şu binlere’ minvalinde hareketlerle yanlış bir şey yapmasını engellemeye çalışıyordum.
Çantasına doldurmuşlar biraları sigaraları. Paçalarında bile sigaralar var. Tabi bu sigaralar dolu beyler. Hocalar Serdara güvenir üstünü aramazlar diye kitlemişler malları :D
Daha 1 saat olmamıştı yola çıkalı, arkadan sigara kokuları gelmeye başladı. Millet resmen uçuyordu. Kahkahalar haylazlıklar en sonunda beni bile güldürmüştü.
Yolculuk güzel geçiyordu ki şoför bir anda otobüsü sağa çekti. Koridora kafamı uzattığımda gördümki hızla arkaya doğru geliyor. Hasgibtri enselenicekler lan…
Şoför kızgın bir şekilde en arkaya geldi. iki derin nefes aldıktan sonra:
‘Lan gerizekalı herifler! Siz burda pöfürdetirken klima bütün dumanı suratıma üflüyor! Anlamıyorum mu sandınız abe aptallar!’
Arka sıra buz kesti. Hocalar duyacak derken neyseki fazla olay olmadan şoför de birkaç dal sigara alarak ve bir daha sigara yakılmayacağı sözü alarak yoluna devam etti. Gece çok hızlı geçiyordu. Yolculuksa o kadar yavaş. Birkaç son sınıf öğrencisi şoförlerin uyuduğu mekana girmiş, kapıyı kapatmış içerde alem yapıyorlar. Ara sıra kapı açılıyor, yeni bira şişeleri içeri uzatılıyor ve duman sirkülasyonu kusursuz bir şekilde sağlanıyordu :D
En son çocuklardan bir tanesi içeriye bira vermek yerine sidik vermiş mesela. Kafalar o kadar iyiki, kızlardan biri o sidikten bir şişe daha istemiş!!
Yolculuk bitmek üzereyken herkes artık uykuya geçmişti. Ben de Semanın omzuna kafamı yaslamış uyku ile uyanıklık arasında gidip geliyordum. Bir ara ses duydum:
‘Ya Fırat, ya sarı Fırat duymuyor musun? Off omzum çok ağrıdı sen Fıratın yanına geç ben Handenin yanına geçiyim hadi.’
O an kafamı kaldırdım. Tuttum Semayı kolundan:
‘Yoook biyere gidemezsin tamam mı? Hadi uyandım sen uyu şimdi omzumda, sıra sende.’
diyerek sarıldım. Gülümsedik birbirimize.
Şafak sökerken artık feribot için sıraya girmiştik. Lapseki’nin sabah ayazı yüzüme vursun diye indim otobüsten. Kayalıklara doğru gittim. Yaktım bir sigara. O zamanlarda da bir şarkı patlamış. Yolculuk esnasında Serdar sürekli telefondan dinliyordu. Benimde kulağıma sinek vızıltısı kadar geliyordu ses. Ben inerken otobüsten, kolumdan tutup vermişti telefonu. Şarkıyı dinliyim diye.
Kayalıklarda açtım. Senin o gözlerin varya, herşeyi bitirdiği, yazık ettin geçen günleri… Şarkı o kadar güzeldiki defalarca dinledim…. -
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 37
Heyecanla Çanakkale gezisini bekliyordum. Yaşadığım olaylar biraz olsun durulmuştu son günlerde. Aramız daha iyi gibiydi. Kerem mevzusunu hiç konuşmadık bir daha. Sema tekrar konuşmadı, Kerem de yolunu aldı. Atlatılmıştı bir şekilde. Fakat benim içim asla rahat değildi. Sürekli yeni bir dalga bekliyor ve sürekli huzursuz gezmekten dolayı pgibolojim altüst oluyordu.
O sıralar kendimi düşünmekten Serdara doğru düzgün vakit ayıramamıştım. O hep benim yanımdaydı her koşulda destekçimdi fakat ben? Bu sıralar ihmal ettiğim apaçık ortadaydı. Okulda görüştük, çıkış için sözleştik. Sedirli kafede buluşacak ve dertleşecektik.
Akşam kararlaştırdığımız saatte sedirli kafeye geçtim. Serdar da benden hemen sonra geldi. Oturduk. Çaylarımızı söyledik. Koyu muhabbet devam ederken konu Tuğbaya geldi. Ben duraksadım:
‘Sahi kardeşim, siz nasılsınız? Lan kendimi düşünmekten sizi soramaz oldum, ilgilenemez oldum be kardeşim…’
‘Ya lafı mı olur kanka, biz işte normal diyim sana ya. Bu sıralar benim içimde bazı şeyler kötü gidiyor…’
‘Ney kötü gidiyor? Anlat.’
‘Kötü işte… Bir yandan rahat değilim. istediğim gibi davranamıyorum, üzüyorum onu. Ayrılmak istiyorum. Bir yandan da içim el vermiyor bunu yapmaya. Aşırı derecede karışığım.’
‘Ah be güzel kardeşim. Ne derdin varki ayrılacaksın?’
‘Kanka dert değil. Rahat davranamıyorum, boğuyor beni. Dışarıya kayıyor gözüm. Daha çok genciz. Ne biliyim, karmakarışığım…’
‘Bana bak lan. Sen bir tak mu yedin?’
‘Yok lan…’
‘Anlat hemen anlat. Sen bir tak yemişsin…’
‘Kardeşim çok pişmanım… Bir kız vardı… Aramızda birşeyler oldu. Önemsiz bizim için evet ama Tuğba bunu duysa kesinlikle biter bu iş. Ben genede söyleyeceğim… Yalan konuşamam, gizleyemem ondan bunu…’
‘Naptın lan anlatsana ne geçti aranızda?’
‘Ya kardeşim kaşındı bu kız, ben de kaşıdım…’
‘Lan saçma sapan konuşme doğru düzgün anlat şu işi. Noldu?’
‘Seninde tanıdığın bir arkadaşımız bu kıza yazılıyordu. Fakat bir türlü ayarlayamamış gönlünü alamamış. Bir gün beni çağırdı yanına beraber gittik. Bizimki kızla konuşurken eveliyor geveliyor. Tuttum bunu kolundan, aldım kızı biraz uzaklaştım. Tam ayalıcam derken dudak dudağa yapıştık kızla. Kız meğer benden hoşlanıyormuş…’
‘Eee sonra uzaklaşsaydın kanka neden kendini geri çekmedin?’
‘Offf çekemedim lan işte! içimdeki hayvan çıktı ortaya. Pişmanım tabikide ama artık hiçbirşey eskisi gibi olmayacak. Tuğbaya anlatıcam bu durumu. Sonra ayrılıcam…’
‘Ah be kardeşim neler oldu bize böyle? Paramparça olduk…’
….
Ortam sessizleşti. Kolkola girdik kardeşimle. Sahilde yürüdük biraz. Açıldık. Serdar kararlıydı, ayrılacaktı. Ben ise şaşkındım. Kabullenemiyordum…
Ne olacaktı bundan sonra? Ne yapacaktık? Herşey belirsiz… Soğuk savaş var. Ne duygularımız belli ne geleceğimiz. Herşey gri… -
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 36
Okul, derslerim, sınavlar ve bunun gibi geleceğimle alakalı konularda tamamen duyarsızlaşmıştım artık. Sınav tarihlerini bile bilmiyor, sınav günü kağıt dağıtılınca sınav olacağını idrak ediyordum. Geleceğim için çaba harcamam gerekirken ben sadece ve sadece Semaya odaklanmıştım.
Sema yaşadığı hayal kırıklığını atlatmış görünse de içinde acısını yaşıyordu. Yine de çok güçlüydü. Derslerini boşlamıyor tamamen sorumlu davranarak önem vermesi gereken herşeye önem veriyordu. Ben başaramıyordum. Treni kaçırmıştım, hala arkasından koşmuyordum. Diğer trenlere de binmeyip kendimi cezalandırıyordum sanki. Yerin dibine giresim vardı, telafi edecek hiçbir nokta bulamamanın verdiği stres mide ağrıları yaşamama sebep oluyordu.
Çok mu büyütüyordum? Bilmiyorum… Kendi kendime konuşma seanslarım sırasında:
‘Ulan yavşak herif, madem bu kadar seviyordun da ne diye yedin o takları? Ne gibime yaptın bu hatayı?’
Çok doğru bir soru değil mi? Neden ulan? Neden? Çocukluk, ergenlik, yavşaklık, ciğersizlik… Ne derseniz deyin. Haklısınız.
Sema ne dese haklıydı. Kaldıramadığım şey benimle yoluna devam etmesine rağmen beni çıldırtacak şeyler yapmasıydı…
Nasıl geçerdim bunun önüne? Ya ayrılacaktım ve uzaktan izleyecektim, ya da katlanıp cezamı çekip herşeyin eskisi gibi olacağı günü bekleyecektim. Ben ikinci seçeneği tercih ettim. Daha ilk yumrukta ağır yara almıştım fakat pes etmek yoktu…
Her okula gidişimde başka bir manzarayla karşılaşmak korkusundan elim ayağım titriyordu. Kerem olayının hemen ertesi günlerinde dayanamamıştım.
Okula gelip çocuğu sınıfından aldım. Serdar arkamdan koşuyor, ‘Abi yapma, gibtir et, uğraşma, istedikleri bu, oyuna gelme!’ diye telkinlerde bulunuyor fakat ben ise söylediklerini umursamıyordum.
Tuvalete girdik Keremle. Serdar yanımda, tetikte bekliyordu. Kaş göz yaptım. Kapıyı kapattırdım. Sakin bir ses tonuyla:
‘Kerem, Semanın benim kız arkadaşım olduğundan haberin var dimi?’
‘Evet var. Problem nedir?’
Bu kelimeyi duyduktan sonra benim frenim patlamıştı artık. Yakasından tuttum:
‘Olum bak lan bana bak yüzüme bak lan! Bir daha onunla konuştuğunu duyarsam seni buraya sokarım dışarı çıkamazsın! Duydun mu lan beni! Duydun mu! Yavşak seni! Ayıp değil mi lan bile bile yavşaklık yapıyosun it herif! Diyerek duvara ittim Keremi. Çok sakindi, ‘tamam, peki’ minvalinde cümleler ile geçiştirmeye çalışıyordu. Serdar da bir yandan kolumdan tutuyor, vurucağımı hissederse tutucak belliki. Kerem durdu, sonra:
‘Yalnız şunu bil, kız arkadaşını ben eklemedim, o beni ekledi, o konuşmak istedi.’
Bu lafları duyduktan sonra yakasına yapışıp tekrardan duvara ittirdim Keremi. Ağzım nerdeyse yüzünün içindeydi:
‘Bana bak lan düzgün konuş! Ne olursa olsun lan konuşmicaksın. Yoksa bu kadarla kurtulamazsın! Yapmış bir hata, ben onu da uyarıcam sen rahat ol!’
Derin derin nefes alıyordum, titriyordum ve kendimi bir an çok güçsüz hissettim. Karşısında eziliyordum Kerem’in. Sema eklemiş… Sema konuşmuş… Resmen kız arkadaşımın birileriyle konuşmasını engellemeye çalışan ezik bir adam durumundaydım şimdi. Çok ağır geliyordu… Ellerim yavaşça gevşedi Kerem’in yakalarından. Kerem döndü arkasını gitti. Serdarla başbaşa kaldık. Zil çoktan çalmıştı, Serdar:
‘Kanka derse geç kalıcaksın, hadi sınıfa geç.’
Söylediğine hiç aldırış etmedim. Yüzüne baktım:
‘Sigara var mı?’
‘Var kardeşim.’
‘Tamam hadi sahile…’
Serdar zaten öğlenciydi. Erken gelmişti. Fakat benim için endişeleniyordu:
‘Derse girmiyorsun! Kaç gündür sürekli kantindesin! Kendine gel artık! Alet olma şu oyunlara! Yeter!’
Çok sakindim:
‘Gel sigara içelim konuşuruz.’ Dedim kısık sesle. Çıktık sahile yürüdük. Serdar ne dese haklıydı ve ben herşeyin farkındaydım. Fakat bir problem vardı. Kendimi onu engellemekten alıkoyamıyordum. Dayanamıyordum. Mücadele edip bu cezaları çekip aramızın düzeleceği günü bekliyordum.
‘Serdar, kardeşim. Sen bana ne anlatıcaktın?’
‘Hiç sırası değil kanka hiç hemde.’
‘Lan anlat, sakinim tamam sıkıntı yok.’
‘Ya Çanakkale gezisi olacakmış, ona gidiyor muyuz diyecektim.’
Bir rahatlama gelmişti bana. Kötü bir haber duymak korkusu beni resmen pgibolojik bunalıma sokmuş olmalıki sürekiş heyecanlıydım.
‘Oha lannnn, süper olurr!! Sema da gelir, bak varya efsane olur kardeşimmm. Gidelim gidelimmmm.’
Bir anda umut kaplamıştı içimi. Gezi belki bizi eskisi gibi birbirimize yanaştırırdı….
... -
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 35
…olabilecek bütün ihtimalleri düşünüyordum. Beklediğimden daha kısa süren bu sancılı süreç yerini bahara bırakmıştı sanki. Herşey yolunda gidiyor ve hiç problem çıkmıyordu. O kadar alışmıştımki huzursuzluğa, bu huzur bana tehlikenin habercisi gibi geliyordu. Ne olursa olsun vicdanım rahat etmiyordu. Olaylar soğumuştu soğumasına ama tüm okula yayılmıştı. Bazı kızlar Semayı mevuz ile alakalı tahrik edenler bile oluyordu.
Zor süreçti benim için de Sema için de. Fakat bir problem vardı. Çünkü Sema fazla anlayışlı davranıyordu. Huzursuzluğumun sebebi buydu. içimden geçen, ilk sorun yaşadığımız an bu anlayışlı ve olumlu halinden eser kalmayacaktı. Herşeyi kaybetmiş, sıçmış ve sıvama durumunda olan ben, tek istediğim huzurdu. Sema ise yaşadığı hayal kırıklığının şokundaydı belkide…
Belli bir müddet bu şekilde devam ettikten sonra hatamın esiri olarak yaşamaya başladığımı farkettim… Yaptığım büyük hatanın esiriydim artık. Önceden olsa ortalığı ayağa kaldıracağım bir sürü mevzu oluyor fakat ben suçluluk pgibolojisi yüzünden ağzımı açıp tek bir laf edemiyordum. Kafamın içini kemiren bir sürü konu vardı fakat ben soru bile soramıyordum. Bir ay gibi bir süre ile bu devam etti. En sonunda dayanamadım, msn kullanıyoruz, konuşmalarını merak ediyordum. Kimler ile konuşuyor, ne konuşuyor. Deli gibi merak ediyordum.
Bir gün şifresini istedim. Tereddüt etmeden verdi. Şaşkınlık içindeydim. Nasıl olur lan bu?
Eve varıp konuşmaları açtığımda gözlerim yuvalarından fırladı. Meriç’in sınıfından Keremle konuşmuş, birkaç haftadır konuşmalar mevcut. Fakat arkadaş gibi değil. Sevgili gibi de değil. Birbirlerine kur yapıyorlar. Kan beynime sıçradı. Beni durduran lanet olası suçluluk duygum fren yaptıkça ben gaza basıyordum. Balatalarım yanıyordu. Durumum tam olarak buydu. Yerimden sıçradım. Koşar adım çıktım evden.
Sahile inene kadar kaç sigara içtim hatırlamıyordum. Ne yapacağımı düşünmeden hareket ettiğim kesindi. Ayaklarım beni nereye zütürürse oraya gidecektim belliki. Kendime geldiğimde okuldaydım. Herkes son tenefüse çıkmış.
‘Fevzi abi, aç kapıyı.’
Peltek ağzıyla cevap verdi:
‘Müdür almıyor evladım, beni de zor durumda bırakma.’
Severdim Fevzi abiyi. Zor durumda bırakmazdım asla. Okulun arka caddesine bakan tarafa geçtim. Kantin bölümündeki demir parmaklıkların üzerinden atlayarak içeri girdim. Kantinin içinde beni görenler şaşkınlık içinde yüzüme baklıyorlardı. Bense gayet sakin bir şekilde:
‘Sıkıntı yok, sorun yok, geldim, gidicem.’ Diyerek ve sakin tavırlarımla kantincileri rahatlatmıştım. Köşedeki masaya oturdum, Semaya mesaj attım. ‘Kantinde seni bekliyorum.’
Vakit geçmek bilmiyordu, zilin çalmasını bekliyordum. Zaten zor bela içeri girmiştim, hemen Semayla konuşup dışarı çıkmalıydım. Nihayet zil çaldı. 5 dakika geçmesine rağmen Sema gelmemişti. Aramalarıma da cevap vermiyordu. Hemen karşıda Serdarı gördüm. Konuşmama fırsat vermeden:
‘Kardeşim gelmiş beee’ diyerek üzerime atladı. Tepki vermedim. Kolumu tutarak:
‘Neyin var lan? Noldu?’
‘Sema nerde? Arıyorum açmıyor!’
Serdar yüzünü ekşitti, tedirgin bir sesle:
‘Sema sınıfta, bende senle bir şey konuşacaktım aslında…’
‘Şimdi hiç sırası değil!’ diyerek hızla çıktım kantinden.
Sivil kıyafetlerle koridorları aşıp sınıfa ulaşmaya çalışıyordum. Okul baya kalabalıktı ve hemen hemen herkes beni tanıyordu. O halimi görenler pek yanıma yaklaşmadılar, uzaktan selam vermekle yetindiler. Ben hızlı çekimde yürürken etrafımdaki insanlar ağır çekimde hareket ediyorlardı sanki.
Sınıfa vardım, hızla içeri girdim. Semayı buldum. Sınıftan benim de tanıdığım bir çocukla muhabbet ediyorlardı. Yanına ulaştım, kısık ve yorgun bir sesle:
‘Sema, konuşabilir miyiz?’
‘Aaa sen mesaj atmıştın aramıştın dimi? Ben tamamen unutmuşum. Tamam konuşalım.’
‘Burda olmaz dışarda konuşalım.’
‘Fırat sınıftayım, çıkışı bekle!’
Cevap vermeden çıktım sınıftan. Erkekler tuvaletşne kaçtım. Zil çalıp hocalar sınıflara tamamen dağılınca tekrardan kantine indim. Son derse girmişlerdi. Çıkışa kadar kantinde bekledim. Çıkışta sahile doğru yürürken başladık konuşmaya. Ortam buz gibiydi.
‘Sema, msn konuşmalarını okudum. Keremle konuşmalarınızı bana açıklayabilir misin?’
‘Ne diyosun sen ya? Sen beni aldattın ben seni affettim sen hala bana hesap sorabiliyor musun ya? Yüzsüz. Sadece arkadaşım o benim. Geyik yapıyorduk!’
‘Ya yeter! Affettin tamam, ama bu rahat rahat davranabileceğin anldıbına gelir mi? Arkadaşına öpücük göndermişsin çok normal evet aşırı normal bir davranış haklısın!’
‘Fırat, işine gelirse!’
Hızlı adımlarla uzaklaştı Sema. Minibüse atladı ve gitti. Olduğum yerde kalmıştım. Artık anlamıştımki eğer Semayı kaybetmek istemiyorsam bunlarla mücadele etmeliydim.
Durum açık ve netti. Sema bilerek yapıyor, sabrımı sınıyor ve karşısındaki insanın da işine geliyordu bu durum. Beni dehşet derecede aciz ve çaresiz bırakmanın yanı sıra küçük düşürüyordu arkadaşlarım karşısında. Nasıl bir hata ettim bunlar başıma geldi diye düşünürken Serdar başımda bitti:
‘Kardeşim, kalk, dimdik dur, gel…’ dedi. Yine yanımdaydı aslan kardeşim. Tutmuştu kolumdan, düştüğüm yerden kaldırmıştı beni. Yürüdük sahilde, uzun uzun konuştuk. Bir ara döndü bana:
‘Güzel kardeşim benim, hatanın bedelini ödüyorsun, inşallah geçecek, eskisi gibi olur mu bilemem ama inan bana biticek…’
içimi rahatlatmıştı bir nebze olsa. Sigara yaktım, boğazı izlerken bir anda Serdarın okuldayken söyledikleri aklıma geldi:
‘Serdar, sen benimle ne konuşucaktın abi?’
‘Boşver kardeşim, önemli bir şey değildi.’
Tatmin olmamıştım ama yine de üstelemedim, çünkü çok yorgundum….
... -
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Takip eden panpalarım. Yorucu bir dönemden geçiyorum. Şu yoğunluğu atlatayım, hiç hız kesmeden devam edecek hikayemiz.
Herkese selamlar, sevgiler. -
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 34
Kendimi kaybetmiş bir şekilde otobüsten indim, şimdi kuzguncuktaydım. Üsküdara kadar yürüdüm...
Sonra kız kulesinin karşısına geçtim. insanlar yavaş yavaş evlerine dönüyorlardı, hava zaten çok soğuktu. Ordaki denize sıfır mekanlardan birine geçtim.
Hem güzelim istanbula bakıyor hem de bir yandan sigara çay yapıyordum. Keyif yapıcak halim yoktu, sadece kendime gelmeye çalışıyordum.
Farkında değilim çok uzun süre oturmuşum. Orda çalışan çocuklardan biri yanıma yaklaştı:
'Mekandaki son çayımız. Bizden size ikram olsun, kapatıyoruz.'
'Çok teşekkür ederim. Burda otursam sorun olur mu?'
'Hiç problem değil, istediğiniz kadar oturabilirsiniz.'
Sabaha kadar oturdum orda. Güneşin doğuşunu izledim, uzun uzun düşündüm. Şimdi daha iyiydim, en azından şoku atlatmıştım.
Eve vardığımda heryerim ağrıyordu, tutulmuş soğuktan. Hastalanmam an meselesiydi çünkü gece aşırı soğukta kalmıştım.
Kendimi yatağa attım. Ailem neler olduğunum farkındaydı. Bana karşı çok temkinli davranıyorlardı. Uyanıp salona gittiğimde saçma sapan birşeyler uydurup kapattım konuyu. Serdarlarda kaldığımı söyledim...
O gece yine geçmek bilmedi...
Semaya bir sürü özür mesajları gönderdim. Sonraki gün sedirli kafede buluştuk. Beklerken kalbim yerinden kopacaktı sanki, geldi:
'Hoşgeldin.'
'Çok kalamayacağım Fırat, ne söyleyeceksen söyle.'
'Bak, Nilgünle aramızda geçenler duygusal şeyler değildi, yani ben senden başkasını asla sevmedim.'
'Ne yani sadece fiziksel miydi? Ben gözlerinden anlıyorum Fırat. Geç o işleri.'
Sadece fiziksel şeyler olduğunu, o dönem beni çok sıktığını ve Nilgünün gösterdiği ilginin geçici olarak beni bu duruma soktuğunu diyemedim. Kendime yediremedim böyle bir adam olduğumu. Belki böyle açıklasam affederdi beni, ama diyemedim.
'Ya fiziksel diyemem sadece ama duygusalda değil. Offf ben sadece seni sevdim Nilgüne karşı birşey hissetmedim.'
'Bu saçmalıklarını daha fazla dinleyemeyeceğim Fırat. Zamanla anlarız zaten.'
Biraz daha oturduktan sonra durum tam net olarak düzelmesede ilk şok atlatılmıştı.
Açıkcası böyle olacağını hiç tahmin etmemiştim.
Yoksa gene oyuna mı gelecektim? Hiç sanmıyorum. Evet bundan sonra artık daha çalkantılı geçecekti ilişkimiz. Hiç birşey eskisi gibi olmayacaktı ama Semayı tamamen kaybetmektense buna katlanırdım... -
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 33
Telefon çalıyor, açmıyorum...
Arayan Sema...
Telefon çalmaya devam ediyor, ben cevap vermiyorum...
Çıkıyorum evden, telefon çalmaya devam ediyor, acı acı çalıyor...
Zaman geçmiş olanların üzerinden. Farkına varmıyorum, hesap vakti gelmiş, telefon çalıyor, ben açmıyorum...
Kendimi karanlığın en dibine gömmek için yola koyuluyorum...
Karanlık yol, içimdeki ses suskun, hislerim durgun ve beynim tamamen yorgun.
Sahile varıyorum, karanlığın dibine doğru yol alıyorum. Tam denizin dibindeyim şimdi, boğazın buz gibi rüzgarı yetmiyor beni kendime getirmeye...
işte şimdi tamamen kendimi kaybediyorum, telefon çalıyor, ben yine açmıyorum.
Kendimde miyim? Birisi kolumdan tutsa, gittiğim yoldan çevirse beni...
Tam denizin dibindeyim, telefon çalıyor, bu kez bir kaç adım arkamdan bir ses geliyor:
'Abi, abi aman diyim abi yapma, abi bak telefonun çalıyor abi dur!'
Tam o anda kolumdan tutuyor bir çocuk. Tanımadığım bir yüz. Çocukla beraber sahilin dibinde yere kapaklanmışız. Çocuk gene konuşuyor:
'Abi aman diyim ya, düşücen sandım.'
'Yok kardeşim yok dalmışım, sağolasın.'
Sonra uzaklaşıyorum ordan hızlıca. Otobüs durağındayım şimdi. ilk gelen otobüse biniyorum. Telefonum gene çalıyor, ben bu sefer açıyorum:
'Fırat! Nasıl yaptın bunu bana! Nasıl aldattın beni o huuryla! Ne veremedim sana ben? He söyle neden yaptın bunu?!'
'Sema... Sema... '
Hiçbirşey diyemiyorum, yutkunuyorum, sadece susmayı becerebiliyorum. Sema susmuyor:
'Burnundan fitil fitil getiricem! Nerdesin sen? O gürültü ney!? Nerdesin nereye gidiyorsun? Nasıl yaptın bunu bana?!'
Konuşmanın şiddeti gittikçe azalıyor. Şiddet yerini hüzne bırakıyor. Sema yaşadığı ihanetin acısını çekerken ben pişmanlığımla başbaşayım. O ağladıkça ömrüm kısalıyor...
'Bana herşeyi yap, ağlama... '
'Nerdesin sen?'
'Otobüsteyim... '
'Nereye Fırat?'
Ağlaya ağlaya konuşuyoruz...
'Bilmiyorum. Nereye gittiğimden haberim yok.'
'Eve git! Salak salak işler yapma!'
Susuyorum ama Sema susmuyor:
'Fırat eve git eve git! Bana hesap vermeden hiçbiyere gidemezsin! Eve gitt!'
Çığlık cığlığayken Sema, 'Özür dilerim.' diyetek kapatıyorum telefonu suratına.
Nereye gidiyorum ben?
... -
0
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 32
Bundan sonra ne olacaktı? Hislerimi oturttuğum temeller çoktan sarsılmıştı. Sonrasında yediğim tak zaten cabası… Ben peki nerede hata yapmıştım? Belkide günlerdir düşündüğüm tek şey buydu. Açık olmak açık olmak ve açık olmak. insan kalbini masaya koyup içini deşip gösterircesine açık olmalıydı. Korkunun ecele faydası olmazdı neticede.
Yönetmeye, idare etmeye hatta kapatmaya ve örtmeye çalıştığımız hatalarımız elbet bir gün karşımıza çıkacaktı. Doğanın kanunu bu. Çok mutlu yaşarken üzücü bir olay yaşarız ya bazen bir anda mahvolur herşey. işte o zaman mutluluğun kıymetini anlarız. Peki ben açık olmanın ve korkmamanın kıymetini ne zaman anlayacaktım?
Örttüğüm, üzerini ince kum taneleriyle kapattığım hatalarım ve hayatımın aşkı dediğim insanın bana karşı yaptığı hataları ‘dayanamamak’ adı altında beynimin en ücra köşelerine atıp midemde sindirmeye çalıştığım tüm ‘hatalar’ silsilesi ne zaman olacak ki üst üste binip tamamen üzerime devrilsin?
Çünkü bu hikayede onun gözündeki tek suçlu bendim. Devrilse devrilse benim üzerime devrilirdi. Peki nerede adalet? Nerde bu devlet nerde bu millet? Her neyse çok sulandırmaya gerek yok. Pgibolojim tam anlamıyla bozuktu artık…
Hikayenin bundan sonraki kısmı tamamen pgibolojik travmalarla geçilecek belkide…
Panpalar, bazen o günlere geri dönüyorum, çocukluğuma, ergenliğime. Pişman olduğum az şey var. iyiki yaşamışım. Siz siz olun pişmanlık duygusunu minimum seviyede yaşamaya gayret gösterin. Hayatın şifresi bence bu. Pişman olmak yerine tekrarlamamak. işte bütün mesele bu…
Şubat tatiline kadar geçen sürede ortamımdan ve arkadaşlarımdan izole olmuş bir biçimde yalnızca Semaya odaklanarak geçirdim günlerimi. Ona odaklandıkça doğru yanlış ayırt etme yeteneğimide kaybetmiştim. Üstüne bir de o yaşta insanların yaşamaması gereken şeyler yaşayınca işler iyice taka sarmıştı…
Tabikide ayrıntılarını anlatmayacağım. Siz anlayın işte. Aşk tutku… Geri baktığımda ise ortada dolaşan ve günyüzüne çıkması an meselesi olan bir ‘yalan’.
Semaya olan aşkım (ya da adına siz ne derseniz deyin) dünyayı gözümde vişne çekirdeği kadar küçültmüş, Semayı ise gözümde o vişne çekirdeğinin bir dünya kadar büyük olduğuna inandıracak kadar bağlamıştı basiretimi. Artık benim için hayat iki şeyden ibaretti: Hayatta kalmaya yetecek kadar yemek yemek ve Sema. Başka hiç bir şey yoktu. Nilgünle yaşadıklarım ve bu yaşadıklarımı saklamış olmanın verdiği vicdan azabı Semanın her hatasını gözümde silmeme ve kabullenmeme sebep oluyordu.
işte şubat tatiline kadar geçen süreçte tamamen bu şekildeydi. Şubat tatilinde ise…
Ben herşeyi gizledim zannederken aslında Sema ve kızlar olayın üzerine gitmiş. Onlarla da eskisi kadar görüşmememin bir sonucu olarak tabi ben bunu hiç farketmemişim. ilişkime zarar gelmesin diye attığım bütün adımlar aslında beni bataklığa sürüklemiş ama haberim yok…
Tatilin kaçıncı günü pek hatırlayamıyorum.
Meriç aradı beni:
‘Fırat.’
‘Meriç?’
‘Fırat merhaba nasılsın?
‘Bildiğin gibi, sen nasılsın?’
‘iyi bende. Fırat ben herşeyi biliyorum. Artık daha fazla gizlememen gerekiyor diye düşünüyorum.’
Hasgibtir! Ne diyo lan bu kız? Nerden bilebilir? Nilgün? Nilgün herşeyi anlatmış olabilir mi? Hayır lan olamaz söz verdi!
Bir saniye içinde bunlar geçti aklımdan. Hemen cevap verdim:
‘Ne gizlemesi neyden bahsediyorsun sen?’
‘Fırat biliyorum herşeyi, Nilgünle aranızdaki herşeyi biliyorum! itiraf et artık!’
Telefonu Meriçin yüzüne kapattım. Soğukkanlılığımı tamamen yitirmiştim. iki metre kare odada vahşi bir aslanla karşı karşıya kalsanız soğukkanlı kalabilir misiniz? Hiç sanmıyorum. Hemen Nilgünü aradım:
‘Aloo! Nilgün!! Neden yaptın lan bana bunu! Neden söyledin herşeyi!
‘Fırat…’
‘Ya konuşmuştuk! Herşey berbat olur demiştim sana! Neden söyledin aramızdakileri neden?! Oldu bitti işte neden yaptın bana bunu!’
‘Fırat ben hiçbirş... ’
Tam cümlesini tamamlayacakken telefonu başkası aldı:
‘Fırat!’
Sesi ilk an tanıyamadım. Sonra:
‘Fırat! Fıraaat! Seni uyarmıştım. Sana gizleme artık demiştim! Neden bunu yaptın Semaya? Oyuna geldin! Nilgün benim yanımda! Hiçbirşey anlatmadı! Sen oyuna geldin Fırat!! Sen kendin itiraf ettin. Artık kendini ele verdin. Gerçekten çok safmışsın (!) ’
Telefonu Nilgünün elinden alan Meriçmiş… Gerçekten büyük aptallık etmiştim. Meriç ve Nilgün beraberlermiş. Bana böyle bir tuzak kurmuşlar. Ya da tuzak değil mi? Bilmiyorum. Herşeyi resmen itiraf etmiştim Nilgünü arayarak. istedikleri olmuştu. Meriç devam etti benim sessizliğim üzerine:
‘Bundan sonra Nilgün bana ayrıntılarıyla herşeyi anlatıcak! Kaçışı kalmadı bunun! Artık senden duymaya da gerek yok! Hala bir umudum vardı ama yalancıymışsın! Adi bir köpekmişsin!’
Cevap veremedim. Daha fazla konuşmasını duymaya yüreğim dayanmazdı. Kapattım yüzüne. Sonra beklemeye başladım. Muhakkak Semaya söyleyecekti ve Sema tüm bu olanları duyduktan sonra arayacaktı beni. Biliyordum…
Ve beklemeye başladım… -
+1
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 31
Günler durduraksızın geçiyor. Bir monoton, bir aksiyonlu. Dengesiz mi dengesiz. insanı mide kanseri eder. Bir gün efsane mutlu bir gün aşırı mutsuz. Bütüm bu dertleri ben yaşarken aslında neler neler olmuş etrafımda. Nerdeyse farkında bile değilim. ismail Handeden Almanyaya gidicem diyerek ayrılmış. Sonra gitmemiş. Hatta bir gün sedirli kafede ismail ve Serdarla dertleşirken ismail bize ‘seviyom lan sizi…’ dedi. Ben tereddütsüz yapıştırdım cevabı: ‘Sen Handeyide seviyodun be kardeşim…’ ismail buna çok içerlendi ama Handeyi üzmesi beni sinirlendirmişti açıkçası.
Tüm bu olaylar yaşanırken Serdarla Tuğbanında arası hafiften açılmaya başlamıştı. Serdar bunu çok fazla dile getirmiyor olsa da belliydi.
Artık okulda çekirdek kadrolar oluşmuştu. Bizim çekirdek kadromuz da Sarı Fırat, ben, Serdar, ismaildik. Genellikle hafta sonları beraber sahilde toplanıp nargile sefası yapardık. Kızlarla aramın epeyce açılmaya başladığı zamanlardı. Elim kolum bağlıydı. O çok sevdiğim dostlarımla bir araya gelememenin üzüntüsünü yaşasamda hayat bir şekilde geçiyordu…
ilişkiler zedelenmeye başlamıştı… O dönemde Serdar Tuğbadan neredeyse ayrıldı… Çok dertleştik çok konuştuk… Gitmedi yapamadı. Büyük aşk bitmişti. Ya da belkide bu sadece bir molaydı. Bilemezdik hiç birimiz. Serdar:
‘Çıkmadı onun gibisi çıkmayacakta. Ama yapamıyorum. Nedenini bilemiyorum…’
Serdar çapkın bir çocuktu. Yaptığı birkaç kaçamağı Tuğbaya itiraf etmesine rağmen ilişkileri devam etmişti. Fakat Serdar genede sürdüremedi daha fazla ve ayrıldı. Fakat ne olursa olsun okulda gözü hep Tuğbanın üzerindeydi. Sarı ise daha farklıydı. Bizim neşemizdi. Jokerimizdi. iğrenç esprileriyle hepimizi kahkahalara boğmayı başarıyordu gene.
Tüm bu zaman gelip geçiciydi ve belkide herşey çok güzel olacaktı. Bilemezdik… Tek bildiğim artık yeni bir dönem başlıyordu…
Aralık ortalarında Serdarla gene buz gibi bir havanın olduğu bir gün sedirli kafede buluştuk. Nargile söyledik. Uzun süredir Serdarın benden birşeyler sakladığını düşünüyordum. Fakat ısrarcı olmuyordum. Benim kardeşim elbet bana anlatırdı çünkü her ne olduysa. Uzun uzun konuştuk. Tuğbayla olan bütün olayları anlattı. Böyle olması gerekiyordu ve oldu bitti… Muhabbetin sonunda vardığımız nokta buydu. Maalesef…
Uzun uzun muhabbet ettikten sonra bana döndü, belliki söylemek için uzun zamandır düşündüğü birşeyi şimdi söyleyecekti. Ben durdum, heyecanla bekledim:
‘Söyle artık kardeşim. Uzun zamandır söylemiyorsun. Hadi artık söyle…’
‘Fırat, sen benim can kardeşimsin, canım kardeşimsin. Senin üzülmen benim üzülmem demek.’
‘Serdar, kanka. Bak hadi nolur yeterince zaten gerginim söyle bana ne oldu?’
‘Fırat uzun zamandır Nilgün yüzünden ciğerin yanıyor. Stresler yaşıyorsun vicdan azabı çekiyorsun…’
‘Evet, doğru, devam et hadi…’
‘Çekme kardeşim. Çekme. Ben bir şey biliyorum ama söz ver bana artık üzülmeyeceksin…’
‘Lan söz söyle dıbına koyim çatlayacağım!’
inanın çatlamak üzereydim. Bir yandan heyecan bir yandan stres midemi bulandırmıştı artık. Serdar konuşmasına devam etti:
‘Geçtiğimiz yaz tatilinde, Sema bizim Oğuzun numarasını bulup mesaj atmış. Muhabbete girmiş. Bunlar biraz konuşmuşlar…’
‘Ne diyosun lan sen? Bizim oğuz mu? Şu bizim Oğuz he?’
‘Evet. Sema bunu bu senenin başındayken Tuğbaya söylemiş benim doğum günümden önce. Hani bana sürpriz yaptığınız gün.’
‘Eeee başka ne demiş neymiş muhabbet?’
‘Ya işte ben çok kötü bir şey yaptım diyerek paylaşmış Tuğbayla. Tuğbada bana o zaman söylemişti hemen. Hatta ben sizde kaldığım gece sabaha kadar konuşmuştuk sonra hamağa geçmiştik ya hani…’
‘Eeee evet nolmuş o gece?’
‘Heh işte o gece bunu sana söyledim aslında ama sen duymadın. Uyuya kalmıştn. Sarı araba diyerek uyanmıştın hatta ben sana seslenince. Ama sen anlattıklarımı duymadın tabi. Bende tekrar anlatmadım bu bi işaret diye düşündüm…’
‘Ah be kardeşim… Keşke o gün tekrar anlatsaydın…’
‘Ya her neyse işte kanka durum bu. Bunu bil yani. Oğuza yazmış mesaj atmış konuşmuşlar. Ayrıntısını bilmiyorum.’
Tüm bunları duyunca artık ben dayanamadım. Sedirli kafeden çıkıp sahile indim. Zaten mekan sahile 25 metre. Deniz kenarında durdum. Çok uzun süre boyunca boşluğa karşı bağırdığımı hatırlıyorum… Burak meselesine şimdi birde Oğuz meselesi eklenmişti… Boynumda bana doğum günümde aldığı atkı vardı… Hızlı bir şekilde çıkardım boynumdan. Dürüp büktüm. Boğazın serin sularına fırlattım…
Serdar arkamdan geldi. Omzumdan tutarak:
‘Hadi artık gidelim…’
‘Ne gitmesi? Oğuz buraya gelicek konuşucaz. Neymiş mesele öğrenicez!’
Serdar tereddütsüz tamam dedi. Aradık Oğuzu. Artık gelmesini bekliyorduk. Meseleyi soracaktık. Aslında bu mevzunun üstüne gitmek istemiyordum. Fakat bu sefer Burak olayındaki gibi yapmayacaktım. Oğuz geldikten sonra oturduk konuştuk. Herşeyi anlatmadı. Şüphelerim gitmemişti. Sadece Semayı tanımadığını o zaman benle olduğunu bilmediği için konuştuğunu sonra okulda görünce ve bizle tanışınca durumu anladığını söyledi. Yani Semanın yazdığı doğruymuş en azından bunu anlamıştık….
Oğuzuda Serdarıda gönderdim yanımdan. Yalnız kalmak istiyordum. Bir müddet kayalıklarda oturdum. Düşündüm. Tek istediğim artık bu işin bitmesiydi. Ayrılmaktı… Fakat nasıl dayanırdım? Okulda her gün görüp yanına gitmemeye nasıl dayanırdım?
O gece eve dönerken aradım Semayı. Tüm mevzuları bildiğimi söyledim. Bana gene ekgib anlatıyorlardı biliyordum. Fakat buna rağmen kabullenmişti hatasını. Daha fazlası vardı eminim ama bilmiyordum… Artık güvenim kalmamıştı Semaya karşı. Tüm gece telefonda ağladı… Yanlış yaptığını söyledi. Özür diledi…
Dayanamadım beyler… Dayanamadım… TAMAM dedim. SEN ÜZÜLME dedim… Nerden bilebilirdimki gene herşeyin aynısı gibi gideceğini? Gene kafamı duvarlara vuracağımı? Nerden bilebilirdimki?
Gece dua ettim. Sadece ve sadece mutlu olabilmek için. isteyipte vazgeçemediğim her ne varsa kalbimden geçip gitmesi için… Kendim için yaşayabilmek için… -
+1
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 30 – Bölüm 2
Durağa kadar yürüdük beraber. Sonra Nilgün otobüse bindi ve gitti. O akşam çok ama çok rahatlamıştım ama vicdanım sızım sızım sızlıyordu. Sedirli kafeye geçip Serdarı aradım.
‘Alo, kardeşim. Müsaitsen atla gel sedirli kafedeyim. Biraz konuşalım…’
‘Tamam kanka, hemen geliyorum.’
Benim canım güzel kardeşim… Tereddüt etmeden atladı ve geldi. Hemen yanıma oturdu montunun cebinden marlboro soft çıkardı. Paket yeniydi:
‘Sana aldım kardeşim. Sen seversin. Al aç paketi, bana da ikram et bitane o meşhur ikram edişini yap bakalım.’ Dedi kahkaha atarak. Benim favori sigaramdı marlboro soft. O zamanlar sigaraların paketleri daha bir güzeldi. Üzerinde yazılar resimler falan yoktu tabi.
Aldım paketi. Açtım. Çıkardık yaktık sigaraları. Çaylarımızda gelmişti. Koyulduk muhabbete. Havadan sudan bir sürü muhabbet ettikten sonra Serdar artık dayanamadı:
‘Kanka. Artık çıkar ağzındaki şu baklayı. Hadi bak. Anlat bana. Son günlerde sen çok üzgünsün düşüncelisin. Olum lan zapzayıf oldun napıyosun sen lan dıbına koyucam! Anlat şu derdini çözelim be kardeşim…’ dedi Serdar omzuma elini koyarak. Derin bir nefes aldım tüm yaşananları tüm yaşadıklarımı anlattıktan sonra Serdar bir sigara yaktıki sormayın… Yaktı, içine çekti… Üfledi. Sonra derin bir nefes aldıktan sonra:
‘Sen varya kerizsin. Sen dünyanın en salak en saf adamısın. Olum mal mısın lan sen? Lan madem böyle bir taku yedin git söyle böyle böyle bir tak yedim beni affet her türlü cezaya razıyım de. Neden susuyorsun neden gizliyorsun?’
‘Kanka ben…’
‘Sus cevap verme! Beni dinle. Sen kızları tanıdığını falan zannediyorsun ama safsın benim güzel kardeşim. Sen sanıyor musun Nilgün susacak? Gerçekten böyle mi zannediyorsun?’
‘Kanka ne biliyim biz öyle konuşup anlaştık.’
‘Ah be kardeşim… Ah be canım kardeşim… Çok büyük hata yapıyorsun. Git Semaya söyle, sadece fiziksel bir şeydi de. Bir hata yaptım de affet beni de itiraf et. Gizlemeye devam edersen o her türlü çıkacak bak görürsün…’
‘Kardeşim tamam bunu düşünücem ama artık ne olursun konuşmayalım. Ben şuan hallettiğimi düşünüyorum. Günlerdir içim yanıyor artık biraz nefes almak istiyorum nolur kapatalım konuyu artık…’
‘ Tamam kanka tamam… Gel yürüyelim biraz…’
Sahilde yürüdük uzun uzun muhabbete devam ettik. Serdar son raporlarıda bana verdi. Fakat pek anlamadığım bir biçimde Sema ile alakalı pek fazla bilgi vermemeye başlamıştı. Bazı şeylerden hoşlanmadığını ama ben üzülmeyeyim diye söylemediğini hissetmiştim. Üstelemedim. Kötü şeyler duymaya tahammülüm yoktu. Geçiştiriyordum kendi içimde. Fakat tahmin ettiğim ve hoşlanmadığım şeylerin devam ettiğini içten içe de biliyordum…
Vedalaşıp ayrıldıktan sonra mahallede Cemalin yanına uğradım. Birazda onla muhabbet ettikten sonra eve gelmiştim artık. Yeni dönem gitar kursu için Hakan aradı o akşam. ismimi yazdırdım. Zaten baya bir geliştirdiğim gitarımı artık kursta daha ileri seviyeye taşıyacaktım. içim hiç rahat değildi. Gene kavgalar çıkacaktı gene darlanacaktım. Ama ne müzikten ne Semadan vazgeçebilirdim…
Bundan sonra tek dileğim Semanın Nilgünle aramda geçen mevzuları öğrenmemesiydi. Umarım öğrenmezdi. Umarım bunu asla bilmezdi. Serdar belki haklıydı fakat ne ben kaldırabilirdim bunu ne de Sema. Sema asla kaldıramazdı bundan emindim. Serdar haklıydı söylemem gerekirdi fakat Sema bambaşka biriydi. Buna anlayış göstermesini ondan bekleyemezdim. Eğer söylersem burnumdan fitil fitil geleceğinden emindim. Bu seçenek benim için tamamen ortadan kalkmıştı artık…
Herşey normale dönmeye başlar gibiydi. Olaylar yatıştıktan sonra bir müddet kavgasız geçti. Fakat ara sıra Nülgün mevzusu açılıyor Sema şüphelendiğini ima ediyordu. Bense şiddetle reddediyordum. Ben şiddetle reddettikçe Sema şüphelenmeye devam ediyordu. Artık yeni kavga konumuza bir de Nilgün meselesi eklenmişti.
Normal herşeyin süper olduğu bir günde bile konu dönüp dolaşıp benim müzik yapmama veya Nilgüne geliyordu. Hatta ve hatta artık Hande Benay Berna ve diğer tüm kız arkadaşlarımla olan muhabbetlerimde sorun olmaya başlamıştı. Geçmişte de buna benzer meseleler olmuştu fakat Nilgün meselesinin bahanesiyle artık tamamiyle köşese sıkışmıştım.
Serdar her gün yeni bir şey anlatıyor her gün canımı sıkacak bambaşka mevzular yaşanıyordu. Sema ben neyden hoşlanmıyosam sırf Serdar görsün ve bana söylesin diye yapıyor ve ben akşam çıkışa geldiğimde bununla alakalı mutlaka kavga ediyorduk.
Bir gün okula geldiğimde Serdarların sınıfından hoşlanmadığım bir çocukla Semayı yan yana fazla samimi gördüm. Çıkışta bekledikten sonra bahçe kapısının orda Sema yanıma geldi. Çok fazla sinirliydim:
‘Sen naptığını zannediyorsun? Kaç kere konuştuk bu mevzuları? Neyden hoşlanmıyorsam sürekli yapıyorsun! Neden bunu yapıyorsun?!
‘Fırat defol yanımdan git yanımdan gelme yanıma rahat bırak beni!’
‘Kes sesini ya! Sen bana bunları yaşatamazsın! insanlar sürekli arkamdan konuşuyorlar sen farkında mısın?!
‘Offff insanlar umrumda değil istediğimi yaparım!’
Sema bunu söyledikten sonra ben kendimi kaybetmiştim artık. Çöp konteynerının arkasındaki pencerenin demir korkuluklarına kafamı hızlıca vurdum. Ve bir daha vurdum ve bir daha vurdum… Kendimi tamamen kaybetmiştim. Hızla uzaklaştım sonra ordan. Sahile doğru ilerledim. Tekelden iki bira aldım. Oturdum deniz kenarına… Yaktım sigaramı… Beynim zonkluyordu fakat kalbimin zonklaşıyı beyniminkini bastırıyordu. Unutmam lazımdı olanları… Unutmak zorundaydım…
Bir yandan yaptığım tek hata, bir yandan yaşadıklarım ve hala yaşamakta olduğum buhranlar… Nasıl bir döngünün içindeydim ben? Nasıl kurtulacaktım bütüm bunlardan? Nilgün meselesinin cezasını çekiyorum ben diyerek buna razı gelemezdim çünkü biz bu kavgaları zaten yaşıyorduk…
Artık dayanamıyordum. Farkındaydım artık mesele ne Nilgündü ne müzikti ne bambaşka bir şeydi. Mesele, Sema bana bunları yaşatmaktan çok fazla hoşlanıyordu, haz alıyordu bundan. Geçmişte yaşadıklarımızın daha beterlerini yaşamaya başlamıştık artık… Kafamı çöp konteynerının arkasındaki pencerenin demir korkuluklarına defalarca vuracak kadar hemde….
Kurban gelir payın yoktur
Haftan yoktur ayın yoktur
Ankara'da dayın yoktur
Mamudo kurban niye doğdun?
Aşık Mahzuni Şerif aynı şiirinden bu dörtlükte de ne güzel söylemiş gene… -
+1
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 30 – Bölüm 1
Kim okuyup yazar seni
Rüzgar değse bozar seni
Ölsen kovar mezar seni
Mamudo kurban niye doğdun?
Aşık Mahzuni Şerif ne güzel söylemiş. işte böyle bir manzara içerisinde insanın içinden geçen tüm duyguları anlatan bu dörtlük. Başka bir açıklaması olamazdı. Kime anlatacaksın derdini? Anlatsan kim anlayacak? Nereye gitsen boş. Kim sana gelse gene boş. Ya karaktersiz olup ‘amaaan’ diyeceksin, ya da yüzleşip hatanla ‘sakın ha’ diyeceksin.
Ben hangisini seçtim? Tabikide ‘amaaan’ demeyi değil. Fakat ‘sakın ha’ demeyide seçmedim. ikisi arasında gidip gelmeyi seçtim ben. Yine boşluklara sürüklenmeyi, yeni bir sayfa açmak eski sayfaları onarmak yerine yeni bir sayfayı eski berbat yırtık dökük sayfalar üzerine uhuyla yapıştırdım… Bundan sonra ne kadar yeni sayfa açarsam açiyim heryerine uhu bulaşacaktı…
O gün Nilgün o manzarayı gördükten sonra endişem ve vicdanımın rahatsızlığı çok daha fazla arttı. Okul dışına çıktık Semayla. Bir şekilde konuştuk ve barıştık. Uzatmaya pek gerek yok bu süreci. Klagib konuşmalar ve barışmalar işte… Fakat bundan sonra başlayacaktı artık bütün stres. Aynı günün akşamı gene Nilgünün tiyatrosuna gitmeye karar verdim. Artık buna bir son verecektik.
Stresli ve aşırı gergin bir şekilde evden çıktım. Salona varana kadar sigara üstüne sigara yaktım. Hava soğuk ve karanlıktı. Salonun kapısında beklerken Nilgünün çıktığını gördüm. El hareketleriyle kapıda beklediğimi işaret ettim. Arkadaşlarıyla ayak üstü muhabbet ediyordu. Bende en dış kapıda bekliyordum. Nihayet geldi:
‘Hoş geldin. Sahile yürüyeceğiz dimi?’
‘Evet, konuşmamız lazım.’
‘Tamam, gidelim.’
Sahile vardık. Toy çocuk muhabbetinin olduğu kayalıklara geçtik. Hava epey soğuktu. Denizden de iyice rüzgar vuruyordu. Ne ilginçtirki beni ateş bastı. Kendimi Nilgünle oynamış ve şimdide fırlatıcak olan bir pislik gibi hissediyordum. Ne ‘amaaan’ diyebiliyordum ne de ‘sakın haa’ diyebiliyordum. Bir müddet suskun kaldık. Sigara içerken en son ben dayanamadım. Son fırt çekip Nilgüne döndüm. Tam meseleye giricekken o benden önce davrandı:
‘Fırat. Bana karşı kendini kötü hissetmek zorunda değilsin. Tek taraflı bir şey yaşadığımın farkındayım ama herşeye rağmen güzeldi. iyi ol. Semayla mutlu ol, hiç sanmıyorum ama inan bana bunu diliyorum. Semadan ayrılamıcağını ya da ayrılmayacağını ben zaten biliyordum. Senden bir şey beklemiyordum. Arada kalma, kalbinin zütürdüğü yerde ol. Sen bir boşluktaydın. Ne kadar inkar etsen de bana karşı hayır boşlukta değilim sadece üzgünüm desende Fırat, sen boşluktaydın. Ben sana iyi geldim ama sen bana karşı benim sana hissettiklerimi hissetmiyorsun. Ben senin için sadece bir dinlenme noktasıydım…’
Nilgün bu cümleleri kurarken üzerimden tonlarca yük kalkıyordu. Karşımda Nilgün erirken hatta ve hatta derbeder bir halde bu cümleleri kurarken bana hayat veriyordu. Bir müddet durdu. Sonra terkrar devam etti konuşmaya:
‘Bütün yaşananlar aramızda kalıcak merak etme. Sema asla duymayacak. Buna izin vermeyeceğim. Daha fazla mutsuz olma. için rahat olsun.’
Artık tamamen rahatlamıştım. Konuşmama ve bir şey dememe fırsat vermemişti. Tüm duygularıma tercüman olmuştu. Söylemek istediğim herşeyi kendi kendine söylemişti ve üzerimdeki tonlarca yükü kaldırmıştı. Tekrar bana baktı:
‘Hadi artık kalkalım…’
‘Tamam. Seninle durağa kadar geleyim. Yalnız gitme.’
‘Olur, yürüyelim.’ -
+1
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 29
Bir parça paylaşarak başlayalım:
https://www.youtube.com/watch?v=j1vNdcbUDho
….O gün eve gittiğimde nerdeyse sabaha kadar uyumadım. Bir taraftan ‘bir kız tavlama’ başarmış olmanın verdiği haz vardı üzerimde. Bir taraftanda ‘bir kız aldatmış’ olmanın verdiği rahatsızlık. Uzaktan bakıldığı zaman, bir dizi bir film gibi düşündüğümüzde çok normal gibi görünen bu küçük macera benim yağlı ilmiğim olacaktı belkide. Nerden bilebilirdim bunu?
içimi kemiren vicdanım bir yandan kendini rahatlatmaya çalışıyordu. ‘Ama’ ile başlayan bir sürü cümle kurduruyordu bana. Tatmin ettiğim 'egom' ise beni bu durumun üzerine daha fazla gitmeye itiyordu. Bir yanda aşkım bir yanda bana aşık bir kız ve bir yanda karakterim…
Yalan söylememeye yemin etmiş karakterim bu konuda yalan söylemeye ya da ‘yaaaeee sadece fiziksel bişeydi yeeaa’ demeye nasıl izin verecekti? Zira ben vicdanı zirve yapmış bir insandım. Milyon kere hata yapılsın bir özürde affeden, bir hata yapayım milyon kere üzülüp özür dileyen bir yapım vardı. Üzülmek pek önemli değildi fakat üzmek benim için kabul edilemez bir şeydi. Hayatımın merkezine kendimi koymamış olmamın bir sonucu olarak karşıma çıksa da bu durum, birazda vicdanımın sebep olduğu bir durumdu.
Tüm gece bunları düşündüm. Uyuyamadım. Terasımda defalarca sigara yaktım. Ertesi gün okula gittiğimde Semayı beklemeden çıktım. Yüzüne bakamazdım çünkü… Oysa haberi yoktu olanlardan. Söylemezdim olur biterdi. Ah vicdanım… Nasıl yaşayacaktım böyle….
Okuldan çıktığımda hemen eve gittim. Akşam olduğunda Nilgünün tiyatro provasının çıkışına gitmeye karar verdim. Akşamı zor ettim hazırlanıp çıktım. Bu arada Semayla etkinlik günü en son kavga edişimizden sonra hiç konuşmamıştım...
Salona vardığımda Nilgün beni gördüğüne çok şaşırmıştı.Çıkışta beraber gene sahilde doğru yürümeye başladık.
Bir an duraksadı:
‘Sen gelir miydin benim peşimden hiç?’ dedi sırıtarak.
işve cilve yapıyordu fakat ben yaşananları unutmamız gerektiini konuşmak için gitmiştim yanına. Birşey söylemeden yürümeye devam ettim. Peşimden geldi:
‘Neyin var senin ne bu surat?’
‘Ya farkında değilsin herhalde dün neler olduğunun?’
‘Ben farkındayım ama sen bence abartıyorsun.’
‘Hiç abarttığımı zannetmiyorum. Çok rahatsızım bu durumdan. Unutalım gitsin. Buraya bunu konuşmak için geldim.’
‘Hahahaha unutalım öyle mi? Ne yani boşuna mı dertlerini dinledim o kadar? O kız haketmiyor seni! Sende salak gibi peşinde dolanıyorsun. Nolmuş yani dün o olaylar yaşandıysa? Ne olmuş? Bırak Fırat yaa!!! Ver yansın diyelim işte fazla uzatma!!’
Nilgün bütün bunları bağırarak söyledikten sonra üzerime yürüdü. Omuzlarımdan itti bir anda dudaklarıma yapıştı... Karşı koymadım. Karşı koymadıkça avuçlarımdan bir şeyler yitip gidiyordu sanki, biliyordum…
‘Ne oldu? Hoşuna gitti dimi?' dedi sırıtarak. Sonra devam etti konuşmaya:
'Ver yansın Fırat. Çok düşünme. Seninle bunları yaşamak güzel. Ben senin dinlendiğin bir yerim işte, bir durak gibi düşün. Nerde fren yapıcağımı biliyorum. Dertlerini unutuyorsun işte fena mı? Ona deli gibi aşık olduğunu bile bile ben akışına bırakıyorum, sende bırak.’
‘Bence saçmalıyoruz! Evet zor günler geçiriyorum evet sen iyi bir kızsın evet sen rahatsın evet evet evet. Ama ben Semaya aşığım. Evet üzgünüm evet bu günler kötü günler ama offff….’
‘Çok düşünme Fırat. Sen anca böyle üzülürsün. Bırak senin tadamadığın duyguları ben tadiyim…’
Çok fazla üstelemedim. Eninde sonunda bu iş biticekti. Evet bu zamanlarda Semadan ayrılmayı düşünüyordum ama Nilgünle beraber olmak için değil. Semadan ayrılamazdım, bunu yapamazdım. Ona deli gibi aşıktım. Zaten yapsamda Nilgünle bir ilişkiye başlamazdım. Nilgün benim için iyi bir arkadaştı iyi bir insandı sadece. Hepsi bu. Aşka dair içimde en ufak bir his barındırmıyordu.
Sahilde oturduk uzun uzun. Konuştuk dertleştik. Çok güzel dert dinliyordu Nilgün. Keşke bana karşı bu hisleri beslemeseydı diyordum kendi kendime.
Evde gene terasımda uzun uzun düşündüm. Sonuca vardırılamayan düşüncelerdi hepsi... Büyük bir çıkmazdaydım... Ertesi gün nerdeyse okula gitmemeyi bile düşünmüştüm. Fakat sabah uyandığımda bu fikir uçtu gitti kafamdan. Hazırlanıp çıktım...
Ertesi gün okula gittiğimde Nilgün salonun arka kısmına çağırdı beni. Orada kırmızı bir pano vardı. Onun arkasına geçtiğimde baktım beni orda bekliyor. Noldu diye sorduğumda hiç bir şey söylemeden dudaklarıma yapıştı. Daha fazla 31 malzemesi vermicem size panpalar.
Panonun arkasından çıkarken tam fermuarımı kapatıyordum! Karşımda Serdar. Nilgün hemen uzaklaştı hızlıca. Serdar şok geçirmiş bir halde yüzüme bakıyordu. Bir an gülmemek için kendini zor tutarken:
‘Kardeşim. Sen, sen abi sen napıyorsun burda böyle? Ne bu halin ne oldu sana?’
‘Ya tamam bir şey yok uzatma. Yanlış anlıcak bi durum yok öylesine bir şey konuşuyorduk.’
‘Kanka bak okuldasın! Dikkat et! Napıyorsun sen oğlum be! iyi misin? Ya Sema görse!’
‘Lan saçma saçma konuşma gibtir git yok bir şey diyorum. Hem zaten ben konuşmuyorum Semayla!’
‘Sen konuşmuyorsun ama kız kantinde hüngür hüngür ağlıyor haberin yok!’
Şaşıp kalmıştım. Neler oluyordu lan yukarda! Gidip bakmam lazımdı. Hemen kantine çıktım. Sema oturmuş. Yanında kızlar var ve hüngür hüngür ağlıyordu. Hemen yanına gittim. içim paramparçaydı. Lan ben napıyordum böyle?
‘Sema, Sema neyin var noldu neden ağlıyorsun?’
‘Fırat… Konuşmuyorsun benimle, o günden beri yüzüme bakmıyorsun… Telefonlarıma çıkmıyorsun. Okuldan ayrılıcam diye mesaj attım ona bile inanmadın. Belki inanırsında benle konuşursun diye sana yalan söylemiştim. Ben ne yaptım sana bana neden böyle davranıyorsun?... ’
Kendi kendime ‘lan ne mesajı ne diyo bu’ diye düşünürken bir yandan içim paramparça olmuştu… Etkinlikteki ve diğer zamanlardaki bana yaptıklarının hepsini anında unutmuştum. Beni üzdüğü zamanları çileden çıkardığı günleri hepsini ama hepsini unutmuştum bir anda. Gözünden akan bir damla yaş… Lan dünyayı yakarım be!
Cebimden telefonu çıkardım. Mesaj gelmiş ama ben okumamışım. Farketmemişim bile… O gece yaşadığım buhran kör etmiş gözümü… Mesajda annesinin Semayı okuldan alacağı yazıyor. Ben telefonlara cevap vermeyince mesajlara cevap vermeyince böyle bir şey denemiş aramamı sağlamak için… içim paramparça olmuştu. Ben günlerdir öfkemi kusarken o üzüntüyle beni bekliyormuş… Hemen sarıldım:
‘Tamam, geçti birtanem, geçti aşkım… Artık eskisi gibiyiz geçti sevgilim…’
….Ve işte beyler. Sıçmıştım ve sıvamaya başlamıştım. Bu manzara yaşanırken Nilgünün yukardan bizi izlediğini gördüm.
…… -
+2
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 28
….
Ertesi gün okulda yanına gittim. Biraz daha samimiydim o gün. Bana olan ilgisini farkedince tatlı gelmeye başlamıştı. Bir yandan tırsıyordum fakat bir yandan da bu durum hoşuma gidiyordu. Tüm yaşadığım taktan günlerin içinde iyi geliyordu bana.
Semayla aramsa her zamanki gibi berbattı. Çok fazla takmamaya çalışsamda aklımın ucudnaydı hep. Arkadaşlarım sevdiklerim yanıma geliyor ve bana Semanın hiçte üzgün olmadığını herşeyin yolunda gittiğini söylüyorlardı. Serdar özellikle her gün mesaj atıyor bana rapor veriyordu. Herkes böyle demeye başladığında Nilgünün aslında haklı olabileceğini düşünmeye başlamıştım iyiden iyiye. Öyle düşündükçe de her gün ne lduysa ne yaşandıysa Nilgüne anlatıyordum. Tenefüste yanına gittim. Gene bazı muhabbetleri anlattıktan sonra döndü bantı bana Nilgün:
‘Sen ağzınla kuş tutsan, kanadı niye siyah bunun der sana.’ Dedi. Yanımda uzaklaştı. Arkasından gittim.
‘Bak haklı olabilirsin evet, seninle konuşmak bana iyi geliyor buna da evet, ama seviyorum napabilirim?’
Cevap vermedi. Nilgün akşamları başka bir okulda tiyatro organizasyonuna gidiyordu. Muhabbetler esnasında söylemişti. O gün sabah okuldayken akşam yanına gitmek için plan yaptım. Sonra vazgeçtim. Zaten iki gün sonra öğretmenler günüydü. Etkinlik bittikten sonra belkide hiç görmemeyi seçecektim. BU macerada burda biterdi. ilgisi hoşuma gidiyor aynı zamanda ilişkimle ilgili yaptığı yorumlar sanki kafamı açıyor gibiydi. Ona karşı herhangi bir şey hissetmiyordum sadece bir arkadaş ve dost olarak görüyordum.
Prova günü gelip çattığında herkes çok heyecanlıydı. Salon tamamen dolmuştu. Gözlerim Semayı arıyordu fakat bulamamıştım. O anda onun gösteriye gelmeyecek mi acaba düşüncesi bütün moralimi alt üst etmişti. Sinirlenip elimi duvara vurunca biraz çizildi ve kanadı. Nilgün hemen yanıma gelip yara bandı verdi. Birini elime bantladım. Diğerini gitarın sapına bantlayarak üzerine ‘4.10.2004’ yazdım.
Moral olarak tamamen çökmüştüm nerdeyse. ilk bölüm tamamlanınca sahneye yürüdüm yavaş yavaş. iki tane parçamı söyledim. Hızlıca sahneden indim. iğrenç bir performans sergilemiştim. Semanın gelmeyişiyle orda yapayalnız kalmıştım sanki. Salon dopdoluydu ama sanki boştu… ikinci yarının bitmesini zor bekledim.
Tüm etkinlik tamamlandığında hemen salondan kantine yukarı çıktım. Semayı arıyordum ulaşamıyordum. En son kantine baktığımda gördüm orda…
Sınıfından arkadaşlarıyla oturuyor kahkahalar gülüşmeler havada uçuşuyordu… Yanına gittim:
‘Sema benimle biraz dışarı gelir misin?’
‘Ne oldu ne var?’ dedi. Sonra kalktı kantinin kapısına çıktık. Kolundan tuttum usulca:
‘Neden gelmedin? Neden dinlemedin beni?’
‘Off Fırat hiç uğraşamıcam şu anda!’
Bu cümleyi duyunca çılgına dönmüştüm. Sadece yüzüne baktım. Sadece baktım Cevap vermeden salona geri döndüm. Bir hışımla içeri girdim. Herkes vedalaşıyordu ve dağılıyordu. Hızlıca ve nefes nefese etrafıma bakmaya devam ettim. Nilgünü arıyordu gözlerim. Nihayet sahne arkasında buldum onu:
‘Hadi çabuk giyin toplan gidiyoruz!’
‘Fırat sakin ol ne bu halin tamam gidelimde nereye gdiyoruz noluyor?’
‘Offf fazla uzatma hadi giyin beraber sahile gidelim çok sinirliyim.’
‘Tamam bekle.’
Üzerini giyinip geldi. Herkesin vedalaşmasını beklerken zaten tüm okul dağılmıştı. Biz çıkarken dışarı okuldan sadece etkinlik ekibi kalmıştı dışarıya çıkan.
Sahile doğru yürümeye başladık. Tüm olanları anlattım tekrardan. Sonra Nilgüne döndüm:
‘Elimde olsa ayrılırdım ama elimde değil. Seviyorum.’
‘Bunları oturunca konuşalım’ dedi. Tamam dedim. Çantasından bira çıkarttı. içe içe sahile doğru yürümeye başladık. Sonra kayalıklara geçtik oturduk. Bir yandan içiyorduk bir yandan sohbet ediyorduk. Nilgün bana döndü:
‘Sen daha toysun. Daha kimbilir kimseyle sevişmemişsindir bile. Böyle hissetmen çok normal ama kullandırtıyosun kendini farkında bile değilsin!’
Toy kelimesi beni çok rahatsız etmişti. O dakikadan sonra hiç bir şey umrumda değildi sanki. Aşırı derecede zor durumda hissediyordum kendimi. Sığıncak limanımda tam karşımda hatta dibimde oturuyordu. Hatta ve hatta sığınmama hazır bekliyordu.
‘Sen bana toy demekle çok büyük hata ettin. Ne yani şimdi sana kendimi ispat etmekle mi uğraşıcam? Hiç sanmıyorum canım!’
Diyerek cevap verdim bu lafına. Nilgün benden sadece bir yaş büyüktü ama gerçekten benden kat ve kat daha tecrübeliydi. Benim Semaya olan saf ve temiz sevgim onu etkilemiş:
‘Senin Semaya olan sevgin beslediğin duygular beni çok etkiledi. Yani senden etkilendim. Sana Semadan ayrıl gel bana diyemem evet ama inan bana söylediklerimde haklıyım, gör artık.’
Sustum. içimde sadece ‘toy’ kelimesinin verdiği hırs vardı. Güzel bir cümleyle bertaraf etmiştim o kelimeyi fakat bir cümle yetmeyecekti. Nilgünün zaten bana olan ilgisini farketmiştim. Evet çok iyi bir arkadaştı arkadaş canlısı fedakar birisiydi ancak içimdeki şeytan o gece ona o gözle bakmıyordu. Bir an kalkıp gitmeyi düşünsemde bunu yapmadım. Şeytanın söylediklerini birer birer yapmaya başladım. O günün sonunda yaşadığım hırs ve sinir şimdi kendimi ıspat etme çabasına dönüştürmüştü. Nilgünün tek lafı beni diğer manada kendine çekmeyi başarmıştı.
Biramdan son yudumu alıp sigara yaktım. Sonra Nülgüne döndüm sigaradan bir fırt çekip üflerken konuşmaya başladım:
‘Bu akşam sana toy olmadığımı uygulamalı olarak göstericem. Hazır mısın?’
Dumanı yüzüne üflerken kurduğum bu cümle Nilgünün gözlerini kapatıp bana yaklaşmasına sebep oldu. Artık ok yaydan çıkmıştı. Dudaklarımız birbirine yapışık bir vaziyette bir yandan öpüşüyor bir yandan da belinden kavrıyordum. Sonra bir anda kendimi geri çektim. Yüzünü tuttum, kulağına yaklaştım:
‘Sen bana toy demiştin dimi?’
diyerek üzerindeki tişörtü omzundan aşağı doğru bir anda açtım. Artık şairinde dediği gibi ‘yüzünün bittiği yerde memelerin vardı, memelerin kahramandı sonra, sonrası iyilik güzellik…’
Sonrasını anlatıp size ferre malzemesi yapmayacağım tabikide. Fakat işte tam o anda benim içimdeki şeytan tamamen ortaya çıktı…
Artık bir yanım aşık Fırattı, diğer yanım pişman Fırat, diğer diğer yarımsa toy olmayan Fırattı artık…. -
+2
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 27
…
Geceleri yastığa kafamı koyduğumda içimden gelen sesleri dinliyordum. Bir yandan duygularım bir yandan mantığım konuşuyor, ara sıra ikisine de müdehale ediyordum. Çok fazla küfür ettiğimde oldu her ikisine. Biri başka konuşuyor diğeri başka konuşuyordu. Hangisini dinleyeceğimi şaşırmıştım.
Sonra akışına bırakmaya karar verdim. Mücadele ettikçe bir sonuç elde edemiyordum çünkü. Artık herşey olacağına varacaktı. Çok fazla düşünmeyecektim ve huzuru bulacaktım. Tek beklentim buydu.
Öğlencilerin okula geliş saatinde Serdarı yakaladım. Okuldan kaçıp benle sedirli kafeye gelmesi için ikna ettim. Sonra ismailde bize katıldı. Semaya Handeye ve Tuğbaya söylememiştik. Çok ani oldu haber verme gereği duymamıştık.
Sahilden yürüye yürüye sedirli kafeye geldik. Oturduk çaylarımız geldi sigaralarımız yanıyor… Muhabbet sohbet esnasında tam kapıya yüzümü döndüm ki kapıdan kimler giriyor kimler…
Hande, Tuğba ve Sema bizi takip etmişler. Yanımıza oturdular. ismaille Serdar hemen durumu açıkladı ve hallettiler. Ben açıklama gereği hissetmedim. Zaten Serdarla ismail o sırada gerekeni söylemişlerdi. Aynı durum benim içinde geçerliydi. Semanın suratı beş karıştı, usulca döndüm:
‘Sevgilim, bak işte bir sorun yok, sizden bahsetmekten başka napıyoruzki zaten? Seviyoruz uleenn’ diyerek gülümsedim ve sarıldım. Olayı şakaya vurarak yumuşatmaya gayret ettim. Demiştim ya artık bu şekilde davranacaktım, rahat olacaktım. Sonra Sema durdu boş boş baktı, ‘yemeği önünden alınmış bir kedi’ gibi astı suratını. Hiç bir şey söylemeden yanımdan hızlıca kalkıp çantasını alarak koşa koşa dışarı çıktı.
Peşinden gitmedim ilk başta. Sonra dayanamadım çıktım. iskeleye doğru gittiğini gördüm. Uzaktan biraz izledim. Oturdu. Biliyordum arkasından gitmemi bekliyordu. Gidicektim fakat uzaktan biraz izledim. Sadece öylece oturuyordu. Yanına gittim:
‘Sema, bitanem neden böyle davranıyorsun ne oldu?’ diye usulca sordum biraz yakınlaşıp. Cevap vermedi. Sadece sinirli bir şekilde oturuyordu. Tekrar konuştum:
‘Hayatım, sorun edicek bir şey yok hadi gidelim arkadaşlarımızın yanına.’ Diyerek ikna ettim. Kalktık tekrar sedirli kafeye oturduk. Akşam olana kadar gene çok fazla rahatsız edici davranışla karşılaşmama rağmen sesimi çıkarmadım. Lakin artık sesimi çıkarmayacaktım.
Aşırı derecede beni rahatsız etsede Semadaki bu değişim, aldırış etmemeye çalışıyordum artık. Çünkü ona aşıktım. Deli gibi aşıktım… Ondan vazgeçebilmem için geçerli bir sebep yoktu yaşadığımız ilişkide. Herşeyle beraber kabullenmiştim. Ne kadar rahatsız olup kavga etsemde sonucunda kabullenen taraf bendim. Ne zamanki o rahatsız olsun gene kabullenen bendim… Ben fakat bu durumuda kabullenmiştim artık…
O günü kazasız belasız atlattıktan sonra biraz öğretmenler günü etkinliğininde bana vermiş olduğu moral motivasonla günler güzel geçmeye başlamıştı. Rahat davranma kararım keni üzerimde etkili olmuş önceki kadar kafama takmıyordum hiçbirşeyi. ilişkimiz aynı gitsede ben aynı değildim artık. Daha az kafama takıyor daha az kavga etmeye çalışıyordum. Yaşananlar aynıydı hatta daha ağırdı fakat tepkilerim daha hafıfti.
Öğretmenler günü etkinliği yaklaştıkça provalar artıyor, artık akşamları da bir prova yapılıyordu. Etkinliğe kadar akşam provaları üç veya dört kez olmuştu toplamda.
Akşam provalarının bir tanesinde herkesle vedalaştıktan sonra okul kapısına doğru yöneldim. Tam dışarı adımımı atcakken arkamdan bir ses:
‘Fıraaaaat! Fırraaaaat! Benide bekle beraber gideliimmm.’
Bağıran Nilgünden başkası değildi. ilk an tereddüt ettim. istemedim. Ben düşünüp cevap verene kadar yanıma kadar gelmişti zaten:
‘Sahilden yürümüyor musun eve giderken?’
‘Evet, nolduki?’
‘Ee tamam işte bu akşam beraber yürüyelim bende yalnız gitmemiş olurum.’
Sustum ilk baş. Sonra:
‘E peki madem yürüyelim.’ Dedim isteksiz isteksiz.
Hava karanlıktı. Yürürken bir yandan gırgır şamata yapıyor bir yandan da çekirdek yiyorduk. içim hiç rahat değildi aslına bakarsanız. Fakat rahat olmaya karar vermiştim. Ben yanlış bir şey yapmıyordum sonuçta arkadaşımla yürümekten başka bir şey değildi bu yaptığım. Semanın bundan fazlaca rahatsız olması tabikide önemliydi benim için yoksa bu kadar düşünmezdim. Evet önemliydi fakat son zamanlarda yaşattıklarından sonra…
Sahile kadar yürüdük beraber Nilgünle. O anlattı ben anlattım. Semaya dair herşeyi anlattım. Onu nasıl sevdiğimi yaşadıklarımızı nasıl bu duruma geldiğimizi herşeyi biliyordu artık. Bütün hikayeleri dinletikten sonra döndü bana baktı:
‘Sen bence fazla yormuşsun kendini. Belkide tek taraflıdır senin sevgin. Farkında bile olmayabilirsin. Semayı az çok tanıyorum. Senide artık az çok tanıyorum. Eminimki şuan bu kadar üzülmen onun umrunda bile değildir!
Çok sinirlenmiştim. Nilgün gene üzerine düşmeyen işlere burnunu sokmaya kalkışmıştı ve sokmuştuda. Fakat bu sefer kafamda bir soru işareti belirdi. Acaba Nilgün doğru söylüyor olabilir miydi? Acaba beni uyandırmaya mı çalışıyordu, yoksa beni kandırmaya mı çalışıyordu? Meriçin yakın arkadaşı olduğu fikri aklıma geldikçe iyicve içim bulanıyor işin içinden çıkamıyordum. Evet Nilgün iyi kalpli ve arkadaş canlısı birisiydi. Fakat bana olan yaklaşımı çok farklıydı.
O gün eve gittiğimde bütün gece bunları düşündüm. Nilgüne mesaj attım:
‘Acaba haklı mısın diye düşünüyorum bazen.’
Cevap anında geldi:
‘Haklı olmayı isterdim.’
‘Neyse, elektrikler gitti, şarj az, görüşürüz.’
‘Şuan karanlık bir yerde olmak isterdim…’
Son mesajı okuduğum zaman çok şaşırmıştım. Nilgüne karşı tamamen arkadaşça yaklaşıyordum ben fakat sanırım onun tarafında bu hiçte öyle değildi. işime gelmişti açıkçası. Bunca sıkıntının arasında bunca sorunun arasında bir macara gibi.
Anlamamazlıktan gelerek konuyu kapattım. Ertesi gün okulda çok fazla karşılaşmamaya çalıştım. Çünkü için rahat değildi. Nilgünün bana karşı bir şeyler hissediyor olma ihtimali bile beni korkutuyordu. Zaten ilişkim berbat gidiyordu ve ben ilişkimi daha fazla berabet bir duruma sokmak asla istemiyodum… -
+2
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 26
Kendimi sorgulamak beni çok daha diplere indirmeye başlamıştı. Sorguluyor, bir sonuca varıyor, fakat mantığımın emirlerini asla yerine getiremiyordum. Karşı karşıya kaldığım durumu tamamen mantığımla irdelediğimde, anladınız işte sonucu, öyle yani. Fakat ben duygularımla hareket ediyordum. Mantığımın karşıma çıkardığı sonucun bana yaşatacağı yıkımdan kaçıyordum sanırım. Açıklaması buydu yaşadığım olaydan sonraki sonucun.
Saçma sapan bir şeyle karşılaşmıştım ve kendimi bana yaptığı ufacık açıklamaya inandırmıştım. Sorgulamadım olayı daha fazla derine inmedim Burakla mevzuyu konuşmadım bile… Hislerim bunu emretmişti…
Sanki olay hiç yaşanmamış gibi günlük hayatıma devam ettim. Semayla beraber devam ettim tabikide. Çok ama çok saçma bir şekilde ona daha fazla bağlanmıştım. Evet aşırı seviyordum aşıktım fakat son olaydan sonra daha fazla bağlanmıştım. Ya da adını bağlanmak koymuştum bunun, henüz farkında değildim.
Kavgalarımız ve beni rahatsız eden tavırları devam ediyordu ama son günlerde sanki daha iyiydik. Rahatsız olmamaya çalışıyor eski günlerimize dönebilmek için beyin fırtınaları yapıyordum. Okuldan eve geldikten sonra akşamları Semanın çıkış saatinde okula gidiyor beraber beş on dakika konuşmak yürümek için bir sürü çaba sarfediyordum. Okula bir gün gitmesem içim rahat etmiyordu. Özlüyordum evet ama bilinç altımda okula gitme sebebim bu değildi… Artık yorulmuştum bu durumdan sıkılmıştım. Neden bu şekilde hissediyordum? Neden sanki kaçıp gidicekmiş gibiydi? Neden sürekli en son ben vardım onun için artık?
Cevapsız binlerce soru. Hissettiğim kötü duygulara aklımla birer birer bahane buluyor ve kendimi o bahanelere inandırıyordum.
Bütün bu hengameler içerisinde artık öğretmenler günü şiir dinletisi provaları başlamıştı. Dinletinin programı tamamen belliydi fakat şiirler belli değildi. Şiir okuyacak olan arkadaşlar şiirlerini kendileri seçeceklerdi. iki bölümden oluşacak programda bana düşen görevse bölüm arasında iki tane şarkı söylemekti.
Çoğunluğu kızlardan oluşan dinleti gurubunda simaları genel olarak tanıyordum. Ağırlıklı üst sınıflardan oluşan bir kadro vardı.
Provaların ikinci ya da üçüncü gününde artık herkesle kaynaşmıştım. Dinlenme zamanları başka başka şarkılar çalıyor eğleniyorduk. Bana ilaç gibi gelmişti bu etkinlik. Her an aklımın bir köşesinde Sema vardı lakin yorgundum artık… O kadar yorgundumki tek dinlendiğim yer burasıydı. Arkadaşların müziğe ilgisi de hoşuma gidiyordu. ilkay, Nilgün, Merve, Meriç ve bir sürü arkadaş. Meriç hatırlarsanız Semanın kuzeni. Şiir dinletisinde o da olacaktı.
Sahne arkalarında genellikle ilkay ben Nilgün gırgır şamata yapardık. Ara sıra Meriçin sert bakışlarına maruz kalsam da pek istifimi bozmamaya gayret ediyordum. Semanın kulağına gitse ordaki rahatlığım, kesin gene büyük kavgalar ederdik.
Gene bir gün provada Nilgün şiir kitabını bana uzatıp:
‘Herhangi bir yerinden aç kitabı, hangi şiir denk gelirse onu okuyacağım’ dedi. Gülümsedim aldım kitabı:
‘Ya saçma sapan bir şiir gelirse o zaman gene okuyacak mısın?’ diyerek kahkaha attım. Kitabın ortasından açtım, denk gelen şiire bakmadan verdim Nilgüne. Yüzüme baktı:
‘Güzel şiir, ben okurum bunu. Baya da şanslıymışım saçma sapan bir şey gelmedi.’ Dedi gene gülerek.
Sıra ona geldiğinde okudu şiiri. Şuraya yazayım da belki seversiniz.
Cahit Sıtkı Tarancı-Desem ki
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
inan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
Okudu şiiri, çok da güzel okudu. Nilgün değişik bir kızdı beyler. Aşırı arkadaş canlısı sıcak samimi ve çok iyi biriydi. Onun için değerli olursanız sizin gerçekten yanınızda durabilecek biriydi. En azından öyle görünüyordu. Meriçin sınıftan arkadaşı olduğu için Semayla beni biliyormuş. Şiir muhabbetinden sonra benim biraz modum düşünce açılmıştı mevzu. Biraz anlatmıştım meseleleri. Çok fazla yorum yapmadı. Sonra döndü bana:
‘Gelsene beraber dışarı çıkalım spot lambası alıcaktım sende hava almış olursun.’ Dedi.
Bende kabul ettim. Mola verildiğinde dışarı çıktık beraber nalburdan spot lambası aldık. Geri dönerken biraz lafladık gene:
‘Şiir dinletisi olayı benim için baya iyi oldu, bu sıralar zor günler geçiriyorum.’
‘Çok fazla düşünceli olduğun belli ama benden sana söylemesi, çok fazla takıyosun, değer mi bi düşün…’ dedi sessiz sessiz.
Değer tabi lan yannan! Sanane amcık, sen mi bilcen değer mi değmez mi? iki muhabbet ettik diye bu kadar ileri gitme, seviyorum Semayı, ben karar veririm değip değmiceğine! Diyemedim tabi. Sustum bi süre sonra döndüm Nilgüne:
‘Nilgün, bence bunları konuşmayalım..’ dedim sakin bir şekilde.
ikimizde sustuk, salona indik. içeri girdiğimizde hoca gelmiş ve herkes oturuyordu. Anında Meriçle göz göze geldim. Bana kötü kötü baktı. Kendi kendime dedim 'lan noluyo gene dıbına koyim ne bu bakış ne bu surat!'.
Prova bittikten sonra tüm öğlenci öğrenciler gelmişti okula. Semayı arıyordum açmıyordu. En sonunda okul kapısında yakaladım:
‘Sema! Aşkım, nerdesin sen ya seni arıyorum her yerde! Telefonlarımı neden açmıyorsun bir şey mi noldu?’
‘Offf Fırat! Yok bişey! Bak hoca bakıyo sıraya girmem lazım git sonra konuşuruz!’
Ağır ağır uzaklaştım. Aşırı sinirlenmiştim. Gene noluyodu? Ne bu tavırlar tripler? iki dakka huzur yok dimi? Aynı gün akşam okula geldim. Çıkışa. Semayı beklerken Serdarla karşılaştık. Derse girmemişler. Yanında da bir çocuk daha. Adı Fıratmış onunda. Serdarın baya yakın arkadaşı birinci sınıftan beri. Neşeli esprili (iğrenç esprileri güzel yapmasıyla meşhur) bir arkadaş. Sevdim bende çocuğu. Birinci sınıfta zaten görüyodum ara sıra. Göz aşinalığım vardı yabancı gelmedi yani, hemen kaynaştık. Ee o da Fırat ben de Fırat bundan sonra sen Sarı ol dedik. Sarı Fırat. Artık kadroda Sarı Fıratta vardı. Genişlemeye devam beyler.
Çıkışta Semayı bekledim. Çıktı konuşmak için yanına gittiğimde beni görmüyordu sanki. Ya karşısındayım ama yüzüme bakmıyor. Bir şey diyorum cevap vermiyor. En sonunda tuttum kolundan:
‘Eğer cevap verirsen hiçbir şey söylemeden gidicem, şimdi söyle bana noldu?’ dedim.
Yüzüme baktı, umursamaz bir tavırla gene:
‘Sen sabah dışarı gezmeye gittiğin kıza anlat bunları!’ dedi.
Bir anda parladım:
‘Ya sen ne saçmalıyorsun gezmeye falan gitmedim ben nalbura gittik geldik ne var bunda!
Hiç değiştirmedi tavrını:
‘Tamam işte gidebilirsin’ diyerek itti beni. Lan çıldırmak üzereydim hiçbir şey diyemiyordum. Peşinden yürümeye devam ettim, yürürken bir yandan konuşuyordum (bağırıyordum):
‘Ne diyorsun sen be ne saçmalıyorsun be? Ne bu tavır amacın ne senin? Ne yaptım ben sana bunları yapıyosun sen? Ne istiyosun?’
Durdu baktı bana:
‘Git Fırat, git!’ dedi. Döndüm arkamı. Ayrıldım yanından. Sahile doğru yürürken Serdar ismail ve Sarıyı gördüm ilerde. Onların yanına gittim. Oturduk biraz geyik yaptık. Kafam az da olsa dağılmıştı. Ertesi günü dışarı çıkmak için plan yaptık. Sarılıp vedalaştıktan sonra evlere dağıldık.
Gün geçtikçe beni itiyordu… Ne yani gitar çalıp etkinlik yapmak mıydı mesele? ihmal mi ediyordum onu? Asla. Her akşam çıkışa gelen kimdi? Haftanın iki günü dersimin erken bitmesine rağmen onun okula gelmesini bekleyen kimdi? Ben her hangi bir zamanda onu ihmal etmezken ya da kötü davranmazken bir dediğini iki etmemeye çalışıp bu lanet tavırlarını sonlandırmasını beklerken neden günden güne artıyordu? Çözemiyordum, çözemedikçe deliriyordum… -
+2
lise anılarımı anlatıyorum beyler toplanın
Part 25
Bir parça paylaşarak başlayalım:
https://www.youtube.com/watch?v=nTw6GGezp8o
Mesajları gördükten sonra paramparça oldum. Zift sürmüşsün kalbime de kuruduktan sonra sanki tırnağınla söküyormuşsun hissi hakimdi sol yanımda. Aşkımlı bitanemli mesajlar… Günlük konuşmalar hepsi… içerisinde 'sevgili' olduğunuz kişiye söylenen kelimelerden barındıran kahrolası mesajlar. Okudum hepsini. Ekrana bakarken dünya durdu ama bu sefer savaş başladı, Gazze bombalanıyordu şimdi, Bağdat işgal altında, Mısır elimizden çıkmış… Göğsüm daraldı, yüreğim yandı…
Sakinleşmeye çalıştım bir süre. Sırtımdan soğuk ter aktığını hissedebiliyordum. Telefonu cebime koydum. Elimi yüzümü yıkadım. Aynaya baktığımda gözlerimin içi kıpkırmızıydı. Kendimi o kadar zor tutuyordumki her an kavga çıkarabilirdim. Fakat ben kavga adamı değildim beyler, en azından şimdilik…
Daha iyi hissetmeye başlayınca kantine geri döndüm. Herkes ordaydı gene. Burak seslendi:
‘Abi hopp burdayız, halledebildin mi aradın mı valideyi?’
Cevap vermedim. Cebimden telefonu çıkartıp uzattım. Aldı şaşırmış şekilde geri koydu cebine. Hiç mi ihtimal vermemişti mesajlarını okuduğuma? Şaşkındı ama renk vermemeye çalışıyordu. Tam elini omzuma atacakken ittim. Semaya döndüm, uzun uzun baktım. Konuşmayınca endişeli bir sesle:
‘Neden boş boş bakıyorsun? Bir sorun mu var?’
Cevap vermedim. Konuşursam eğer bomba gibi patlama ihtimalime karşı susmayı tercih ediyordum. içime sığmayan duygular yaşıyordum fakat bu sefer öfkeydi… Sema suskunluğumdan anlamıştı artık bir sorun olduğunu, fakat etrafındakilerle gayet rahat konuşuyor bana dönünce saçma bi şekilde ciddileşiyordu:
‘Fırat! Söylicek misin? Söylemicek misin? Derdin ne? Ne bu surat?’
Kendimden emin bir sesle:
‘Hemen dışarı çık, çöp konteynerinin yanında beni bekle.’ Dedim. Hiç afallamadı, gayet sakindi:
‘Offf ne oldu ne istiyorsun?’
Artık bu tavıra tahammülüm kalmamıştı. Kolundan tuttum ve zorla dışarı çıkarttım. Bahçe aşırı kalabalık olduğu için bodrum kata labaratuvarın olduğu yere indirdim. Öyle sıkı tutmuştumki kolundan, inene kadar hiç bırakmadım. indikten sonra ileri doğru hafifçe ittirdim. Aşırı öfkeliydim, kendimi kontrol etmem gerekiyordu farkıdnaydım…
Bağırmaya başladım:
‘Telefonunu ver!’
‘Ne bu hareketler? Napıcaksın telefonumla? Vermiyorum!’
‘Ver şu telefonu bana! Çıldırtma beni! Ver dedim sana ver! Mesajlarını açıp ver şunu bana!!!’
Seslerden dolayı herkesin oraya toplanma ihtimalini göze alamadı Sema. Telefonu vermek zorunda kaldı. Mesajlarına girdim ama hiç bir mesaja rastlamadım. Öfkem dinmiyordu, bağırmaya devam ettim:
‘Burağın telefonundaki mesajları okudum!! Sen naptığını zannediyorsun!! Ne anlama geliyor o mesajlar! Napıyorsun sen!!’
Bir anda sakinleşti, gülerek cevap verdi:
‘Hahaahaha bende çok önemli bir şey oldu sandım. Arkadaşça konuşuyorduk işte, ne var bunda? Neyin derdindesin?’
Bu cümleleri duyduğuma inanamıyordum. O rahat davrandıkça öfkem katlanıyordu:
‘Oha bana bunları sen mi söylüyorsun? ileynanın omzuna elimi koydum diye bana onca lafı eden sen mi? Müzikle ilgilenmeye başladım diye günlerce tribe giren sen mi? Eteğinle ilgili tek bir laf bile ettirmeyen sen mi? Kız arkadaşlarla birazcık samimi olunca günlerce acısını çıkaran sen mi? Ben herşeye bu kadar dikkat etmeye çalışırken, Burakla, bak hemde Burakla aşkımlı canımlı bitanemli nasıl konuşabiliyorsun?’
Sustu derin derin nefes aldı, sonra:
‘Yeter!! Yeter Fırat! Arkadaşcaydı diyorum! Burak o kadar yakın arkadaşımız! Şüphelenmen kadar saçma bir şey olamaz!’
Doğru söyleme ihtimali neydi sizce beyler? Bilemiyorum. Ama normalliği ve anormalliği ayırt edebilecek durumdaydım. Ne kadar öfkeli de olsam bunun anormal olduğu açıktı.
‘Bir daha böyle bir şey görürsem pişman olursun!!! O Burak bini de ayıp etti. Onun da dıbına koyucam rahat ol sen!’ diyerek hızla yanından uzaklaştım.
Kantine geri döndüm. Apar topar eşyalarımı topladım gitarımı da alıp sahile attım kendimi. Kime anlatsam kimden akıl alsam diye düşünüyordum. Aklım karma karışıktı. Ulan Burak bu be... Yapar mı bana böyle yamuk? Olabilir mi aralarında bir şey? Anlamak mümkün mü? Nasıl anlayabilirdim? Hadi diyelim ki anlamak mümkün, ya gerçekten öyle bir şey varsa? Ben nasıl dayanırdım buna?
Anlamaya çalışmak ve doğruyu meydana çıkarmaya çalışmak yerine Semaya inanmayı seçtim beyler... Aşk dediğimiz şeyin anasını avradını gibsinler dedim ardından da.
Semaya mesaj attım... Ona inandığımı fakat bir daha böyle bir şey yaşanmaması konusunda dil döktüm. Yaptığının yanlış olduğunu kabul etmesi için uğraştım...
Artık yavaş yavaş başlamıştı hayatımın aşkla mücadelesi… Yanlış kararlar, yanlış davranışlar... Aşırı tepkiler... Kötü alışkanlıklar… En önemliside hayatı boşvermiştim artık. Ben bu muydum?
…. - daha çok