
- 0 / 0 / 6 entry
- 0 başlık
- 0.00 incipuan
kirmiziruganayakkabi analtıncı nesil normal
-
+1
aşk
Aşk,
Kabenin siyah örtüsüne yüz sürenin gözünden dökülen...
Aşk,
Mecnun leyla' ya sen de kimsin dediğinde maralların gırtlağına tıkanan...
Aşk,
Hesap günü kargaşasında, anaya yavrusunu unutturan neyse, herkesi ve herşeyi öyle unutturan...
Aşk, Yangın yeri...
Aşk, talan...
Aşk, dağları yürüten...
Bir gece ayı sol, güneşi sağ eline verseler de vazgeçilmez olan...
Aşk,
damda deve aratan, balıklara iğnesini getirten,
ebu bekir adında birini yoldaş eden...
Aşk,
fatıma' nın paklığı, zeynep'in cesareti, vahşi'nin keşkesi...
Aşk,
meryem...
Tahta atların üzerinde anakaralar aşıran, kağıt gemilerle okyanusları bitiren...
Oyuncak kılıçlarla haramileri düşüren...
Aşk,
ikindi...
Aşk, şimdi...
Aşk,
bekleyen...
Aşk,
hatice...
Kimsenin kimseye hayrının olmadığı yerde, yine akla ilk gelen...
Sonsuz karanlıkların ortasında vurgun yemiş bir çığlıkla çerağlar yakan...
Aşk,
sefa ile merve arasında olmak...
Aşk, ağlamayı en çok kendisine yakıştırmak...
Aşk,
ummak...
Koşmak... Koşmak... Koşmak...
Aşk,
hacer...
Bir aba... Bir hırka...
Bir nefeste kırkbin defa da adını söyletebilen...
Aşk,
mevlana...
Bütün evliyaların gizlediği... Bütün abdalların izlediği... Bütün dervişlerin içlerinden geldiği gibi...
Aşk,
en çok isa'ya yakışan...
Sabr ise eyüb'e yazılan...
Merhametse nebi'ye inen...
Denizler tutuşturulduğunda,
Dağlar yürütüldüğünde,
yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde...
Herkesin herşeyi, herkesin herşeyi unuttuğu o günde...
Aşk,
unutmamak...
Aşk,
gözü kranlık,
aşk, yalnızlık...
Aşk,
öksüz şehirlerin kapısında... Bağdat'ta, gazze'de, kandehar'da, istanbul'da...
Isırdıkça kanayan dudaklardan dökülen sözlerle,
havanın nasıl,
saatin kaç olduğunu sormak...
Aşk,
hiç kimsenin hiç kimseyi bu kadar sevmemesi...
Yağmurun incire, zeytinin bala söylediği...
Anla işte...
Aşk,
onbir yaşındaki muhafazid'in annesi...
Aşk,
eylem...
Dünyanın en güzel başkaldırması...
En güzeli ile dünyanın...
Bir hırkadan yazılmış en güzel şiiri bulup çıkarmak...
Aşk,
hiç kimsenin hiç kimseyi bu kadar beklememesi...
ibrahim sadri... -
+1
mezar
An itibariyle... içinde gömülü bulunduğum, derin, karanlık, soğuk, kimsesiz kör çukur... Sorgu meleklerimin gelmesini bekler gibi çaresiz... -
0
işkence yöntemleri
Bir çin işkence yöntemidir... Kurban bir sandalyeye sabitlenir. Başını kollarını oynatamayacak şekilde.. Birkaç metre yukarıdan, başına sürekli ve düzenli aralıklarla su damlaması sağlanır... ilk anlarda hissedilmeyen su damlası darbeleri, saatler geçtikçe bir balyoz halini alarak, kurbanın beyin kanaması geçirmesi, kafayı yeyip ölmesi sağlanır... Test edilip onaylanmıştır... -
0
çocuklarla girilen komik diyaloglar
annemle balkondayız. alt komşumuz idris amca ve oğlu da balkondalar. çocuğun adı erencan. yeni yeni cümleler kuruyor, cümleler arasındaki ilişkileri çözümleyip anlayıp cevaplar veriyor. idris amca otoriter bir baba. geleneksel bir baba, klagib bir türk babası. bir eli babasının güçlü, sıcak, güvenilir elinde.. bir eli soğuk balkon demirinde. aralarında geçen diyaloğu aynen yazıyorum şimdi.
e( ince sesli çocuk erencan)
b (kalın sesli baba)
e: babaaa ,siz annemle evlenmeden önce ben nerdeydim?
b: yoktun oğlum!
e: o zaman beni siz nerden aldınız???
b: tansaş 'tan!!!
e:hııı...
baba söyledi ve çocuk anında inandı. hııı demek öyleydi diye. gerçeklerine bir gerçeği daha ekledi...
sonuç: annemle balkonda yerlere yatmış bir haldeyiz. şu an aklıma her geldiğinde gülmekten ölüyorum resmen. bu arada bilmeyenler için söyleyeyim. tansaş bir alışveriş merkezi. ege bölgesi'nde çoğunlukta bulunur.
en azından "leylekler getirdi" isimli çocuk masalından daha inandırıcı... -
0
banyo yapmak
çocukluğumun komik ve bir o kadar da ızdırap dolu anları... çocukken banyo yapmak deyince, nedense burnuma pgibolojik olarak sanırım, beyaz sabun kokusu ve annemin bağırtıları gelirdi. sık hastalandığımızdan ve sanırım eskiden meşakkatli bir iş olduğundan annem için- hemen banyo yaptırmanın neresi meşakkatli demeyin ,bunun nedenini anlatacağım- annem bizi hep pazar akşamı yıkardı. ertesi gün okul vardı ya hani. neyse. daracık ,küçücük, sıcacıktı banyomuz. yerleri betondu. sanırım mozaik kaplı taşlardandı. eskiler bilir bunu. öyle dekoratif bir şey değil yani. pazar akşamları resmen bir azaptı bizim için. annem için de öyleydi belki. annem her pazar akşamı, yaz kış hem de,banyodaki sobamızı yakardı. iç anadolu'da yaşıyorsun sonuçta. yazları bile o kadar sıcak olmazdı eskiden. sobamız yanardı gürül gürül. annem abimle beni banyoya tıkardı. beraber yıkardı. çocuğuz sonuçta. tabi belli bir yaşa kadar canım. hemen dudağınızı büzmeyin. sobanın üzerinde fokur fokur kaynayan bir kazan. hamam gibi bir ortam. annem bir abime bir bana kaynayan sudan döker, gayet ritmik ve canlı hareketlerle bizi yıkardı.bir kez vücudumuzu keseler, iki kez lifler, iki kez başımızı sabunlardı. gözümüze sürekli sabun kaçardı. ben hep ağlardım. ben ağladıkça annem delirir, kaynar suları dökerdi başımdan aşağı. ağzıma, gözüme, kulaklarıma dolan su ve köpükten nefes alamaz bir halde bu anın bitmesi için adeta dua ederdim .sabun şampuan tadı konusunda gurmelik yapabilecek kadar tecrüben oluşmuştu artık. abim anne ve babama karşı sinsi ve anne yalakası bir çocuk olduğundan gıkını çıkarmaz, bıcı bıcısını edebiyle yapardı. annem onu oracıkta tokaç ile yün yıkar gibi vura vura yıkasa bile yine de sesini çıkarmazdı. banyo sonunda annem bizi dolma gibi kalın havlulara sarar, kucağında salona zütürür, sobanın yanına oturturdu. ben çabalamaktan yorgun düşmüş, sıcak su, üzeri resmen çivi ve dikenli tel döşeli kese ile keselenmekten dolayı pelte kıvdıbını almış bir halde sobanın yanında kurumayı beklerdim. ortaokula gelince annem peşimizi bıraktı. artık kendi kendimize yıkanmamıza izin verdi. artık sobalı evde oturmuyorduk. kaloriferli banyomuz vardı. tüplü sofbenimiz vardı. banyo yapmak artık benim için kendi kendimle kaldığım ,köpüklerle doyasıya oynadığım zevkli bir andı. bu yaşıma geldim. sıralamam hala değişmedi. banyoya girerim. bir kez vücudumu keselerim .sonra iki kez annemin el örgüsü lifleri ile liflenirim. sonra keyfimce mango-dondurma aromalı duş jelleri ile köpükler eşliğinde şarkı söyleye söyleye banyoma devam ederim. bunu bıraktım artık. onun yerine iki kez şampuan. sonra bornozu giyin ve kurulan. bu satırları yazarken burnumda hacı şakir sabunu kokusu peşimi bırakmıyor. ama artık annem ve o sıcak sobamız yok... ne yaparsam yapayım eskisi kadar temiz olamıyorum. eskisi kadar da ne ruhum temiz. ne de bedenim...
not 1: şu an klostrofobim var.
not 2: annem aslında bizi kaynar su ile haşlamazdı. annem sadist değildi. çocukluk pgibolojisi ile öyle hissederdik. -
0
eski resimler
bilgisayarımın resimler klasöründe yer almaya... anne ve babamın yatak odasında, tuvalet masasının en alt çekmecesinde varlığını kör topal sürdürmeye çalışan, bazılarının üzerinde kafi miktarda rutubet kokusu eşliğinde, babamın, annemin, benim gözyaşlarımız olan... uzun zamandan beri artık bakılmayan... bakılmak istenmeyen... kendilerini yıllardır saklayan çekmecenin önünden dahi geçilmek istenmeyen.. .bize artık mutluluk yerine, sadece hüzün, gözyaşı, kalp ağrısı, nefes darlığı veren fotoğraflardır. içinde gencecik yaşta,bir cuma namazı çıkışında... yüreğinin şah damarına yediği tırnak çakısı yüzünden artık aramızda olmayan ,olamayacak olan, babamın canının canı, dedemin gözünün nurunu, abimin babasının yarısını, benim canım amcamın; suskun, olduğu yerde kalakalmış, sessiz bakışlarını barındıran anlarını saklayan fotoğraflardır... eski fotoğraflar herkes sağken, senin yanındayken, hayatının bir köşesindeyken sana huzur verir. eskiden evimize misafir geldiğinde, özellikle de uzun kış gecelerinde, hadi resimlere bakalım denilirdi .torbalar dolusu eski resimler ve albümler getirilirdi. belki o güne değin yüzlerce kez bakılmış ,incelenmiş resimler bir kez daha süzülürdü ince ince. gülünürd, mutlu olunurdu. şimdilerde ise kendi çocukluğuma bile bakamıyorum eski fotoğraflarda. çünkü bana verdikleri sadece hüzün, hayal kırıklığı ve fotoğraflardan birer birer eksilen yaşamların derin acısı. eski fotoğraflar siz çocukken güzeldir. bakılasıdır. siz büyüdüğünüzde, eskiden fotoğraflarda yanınızda olan, anneniz, babanız, kardeşiniz, dedeniz artık yanınızda yoksa... o fotoğraflar bakılası değildir. artık...