0
(Okumaktan sıkılacak olanlar direk son paragrafa geçebilirler.)
kendimi bildim bileli hep kadınla erkeğin eşit olduğunu savundum durdum. bunun sebeplerinin başında hiç erkek kardeşimiz olmadığı için anne ve babama pgibolojik baskı yapan aile büyüklerinin olduğu ise su zütürmez bir gerçek. anne ve babam her ne kadar bize bu konu hakkında bir haksızlık yapmasa da çevremizdekilerin babama 'karın madem başka çocuk doğurmak istemiyor falancanın oğlunu evlat edin, soyun devam etsin.' şeklinde yaptığı baskılar herkese erkeklerden bir farkım olmadığını ispatlamam gerektiğini fark etmeme sebep. ergenliğimin başlarından beri toplumumuzda erkeklerin yapabileceği işler sıfatına giren ne varsa hepsiyle ilgilendim ve doğruyu söylemek gerekirse çoğunu başardım. futbol, musluk tamir etme, baba mesleği vs vs. hepsini başarırken kendi kendime işte onlara bir erkek kardeşe ihtiyacınızın olmadığını ispatladın, bir erkek kardeş ne yapabilecekse zaten aynılarını sende yapabiliyorsun dedim durdum. üniversite için ailemden ayrılıp başka bir şehre taşındığım zaman bazı haksızlıklarla karşılaştım. kadınlara karşı yapılan haksızlıklar... ilk hafta yanlış otobüse binmem sonucu kaybolmam ve kaybolduğumu, inmek istediğimi söylediğim zaman bilet kesen amcanın 'kız başına sokaklarda sürtersen tabi kaybolursun.' diyerek beni otobüsten oldukça kaba bir şekilde indirmesi bu haksızlıkların başlıcasıydı. kız başına sokaklarda sürtersen kaybolursun... ne kadar saçma bir cümle aslında. ilk hafta; hiç bilmediğim, ilk defa geldiğim ankara'nın neresini gezmeye çıkmış olabilirim ki "sürterken" kaybolayım. sadece bir kaç talihsizlik sonucu okuldan sonra yanlış bir otobüse binmiş ve her şeyi karıştırmıştım. ancak kadın olduğum ve kaybolduğum için akla gelen ilk yorum "sürterken" kaybolduğumdu. ondan aylar geçtikten sonra yine bir karıştırma sonucu aşti'nin yanlış yönünden çıkmış ve gidecek olduğum semte giden dolmuşları bulamamıştım. sorarken dolmuşçulardan birisi yakın ve benim bildiğim bir yere sefere çıkacağını beni oraya bırakabileceğini söyleyince hiç düşünmeden dolmuşa bindim. dolmuşun kalkmasına daha çok vardı ve adam bana memleketim, okulum hakkında sorular soruyor, bende güzel güzel cevap veriyordum. çünkü ben ankara'ya küçük bir şehirden gelmiştim ve oldukça saf salak bir kadındım. bunların altında hiç bir kötü niyet aramamakla birlikte ne iyi insanlar var abimmiş gibi benimle ilgileniyorlar diye düşünmüştüm. çünkü benim yaşadığım şehirde insanlar birbirlerine yardım etmeye çalışırdı. her neyse efendim yaklaşık 20 dakika kadar bekledikten ve soruların rengi değişmeye başladıktan sonra ('erkek arkadaşın var mı?' gibi) gideceğim yere taksiyle gitmeye karar vererek dolmuştan inmek istedim. bu sefer babam yaşında olacak adam önüme geçerek inmeme izin vermedi ve beni telefon numaramı vermem için zorlamaya başladı. adam üstüme geldikçe daha çok korkuyor ve hiçbir şey yapamıyordum. en sonunda imdadıma yetişen astım krizim nedense adamı korkuttu ve beni arabadan aşağı itti. ankara'da ki ikinci yılımda aldığım dersler, okuduğum kitaplar ve yaşadıklarım az çok olgunlaşmamı sağlamış ve insanlara güvenmemem gerektiğini öğretmişti. bir gün arkadaşımla alkol almaya karar vermiştik ve evde bira içiyorduk. bünyesinin zayıf olduğu düşünülen kişi ben olduğum için arkadaşım o içiyorsa ben zaten içerim diyerek içtikçe içiyordu. sonra klagib sarhoş olma evresi başladı ve günü kusarak bitirdi. o sırada eski sevgilisini arayıp içiyorum, kusuyorum diye her şeyi anlatmıştı. eski sevgilisi onu görmek isteyerek yaşadığımız yere gelmiş ve bende iyi bir arkadaş olarak yanlarında gitmek zorunda kalmıştım. gelen adam bizi bir yere zütürüp konuşmak istediğini söyleyince ben başkasının arabasına binmeyeceğini söylemiş ve kavga etmeye başlamıştık. kalabalık caddenin ortasında adam bana kendini beğenmiş, bücür gibi kelimelerle başlayan ve küfre doğru giden cümlelerle bağırıyor bense haksız duruma düşmemek için ciddi ve terbiyeli bir şekilde kurallarım olduğundan ve bu sebeple arabasına binmeyeceğim den bahsediyordum. en son bu arkadaş beni dövmek için üstüme yürümeye başladı ve ağza alınmayacak sözlerle hakaret etmeye başladı. her ne kadar çok korkmuş olsam da korkmamış gibi görünmeye çalışarak hala aynı şeyi söylemeye devam ediyor yerimden kıpırdamıyordum. işin tuhaf yanı ise şuydu ki o arkadaş benim üzerime yürüyüp, beni tehdit ederken çevremizde ki oluşan kalabalık olaya müdahale bile etmiyordu. sadece benim arkadaşım ona gitmesini, kendisini rezil ettiğini söylemekle yetiniyordu. nedense sonra beni dövmekten vazgeçti ve oradan gitti. ancak giderken üstüme içtiği sigarayı fırlatmayı da ihmal etmedi.
uzun uzun anlattığım üç olaya ve anlatmadığım diğer olaylara dayanarak şunu söyleyebilirim ki kadınlara kesinlikle savunma dersi verilmeli. elbette erkeklere kadınlara nasıl davranmaları gerektiği de öğretilmeli. ancak ne yazıktır ki bir kaç istisna dışında türk erkekleri kadını bir birey olarak görmüyorlar. demek istediğim şey zaten belli bir yaşın üzerinde ki erkeklerin düşünceleri değiştirilemeyecek, düşüncesi değişen erkek sayısı ise oldukça az olacak. eğitim küçük yaşta ki erkeklere verilmeli. (belki ilköğretimden itibaren zorunlu bir ders olarak okutulmalı.) ancak yaşı ilerlemiş olanlar için bir çözüm olmadığı için kadınlara savunma dersi verilmesi zorunludur. zira erkekler kadınların kendilerini fiziksel olarak savunamadıklarını bildikleri için onlara fiziksel şiddet uygulamaktan kaçınmıyorlar.