- 6 / 6 / 10614 entry
- 931 başlık
- 10 trend
- 15,978.00 incipuan
izmirli yazar "in god we trust"
-
+6 -1
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Müziğini dinlerken gözü kaymıştır lan, hemen bir anlam çıkarmaya gerek yok dimi beyler. Ya da baktığımı hissedip “Neden bakıyo bu dıbına kodumun çocuğu bana diyodur, rahatsız olmuştur falan. Gözlerimi kaçırıp etrafa bakındıktan sonra telefonumla uğraşmaya devam ettim. Ama aklımın bir köşesi hala neden bu kadar üzgün olduğundaydı. Doğrudan soramazdım, ne haddime amk. Ama anlamlandırmaya çalışabilirdim. Kişiliğini, hobilerini birazcık daha anlayabilmek için masasına bakmak fena fikir sayılmazdı. Notlarını tam tuttuğu belliydi, kalemi silgisi fosforlu kalemleri falan yerli yerindeydi. Gerçi ben bunu neden garipsiyorum ki amk, öğrenci dediğinin böyle olması gerekmez mi zaten ? Defter kitap getirmeyip kalem taşımayan andaval benim, herkes normal olanı yapıyor. Garipsenen ben olmalıyım esasında. Bunların yanı sıra okumak için sıraladığı kitapları vardı. Zaten daha önceden de kitapları dikkatimi çekmişti. Bol bol kitap okuyordu bu kız, tam da istediğim gibi. Çünkü şu sıralar okuyamıyor olsam da ben de zamanında çok fazla kitap okumuştum. Kişisel gelişimler, romanlar, hikayeler, şiirler… Hepsi en az bir kez elimden geçmişti benimde. Ama öyle Alacakaranlık’mış Kötü Çocuk’muş gibi müsveddeler değil elbette. Gerçi Alacakaranlık serisi Best Seller’dan düşmemişti uzuun uzun zamanlar, şu anda bunu söylediğim için linç edilebilirim ama olsun. Sevmemiştim beyler ben o seriyi kusuruma bakmasın okuyup sevenide varsa.
Hoca geldi, ders işlendi, notlar alındı, konular anlatıldı derken bugünün dersi de sona ermiş oldu sonunda. Haftasonu yaklaşıyor, araya koskoca 2 gün girmeden bir şekilde konuşmaya başlasam fena da olmayacak aslında. Bir fırsat kolluyorum. O sırada sırasını toplayıp ayağa kalkarken bana bakarak başını sallayıp “Merhaba” dercesine bir selam vermişti. Aynı şekilde ben de karşılık verdim tabii, ama o kadar işte ötesi yok. Ötesi neden olsun ya da nasıl olsun ki şu anda. Ulan yoksa o izmirli kimliğimi kaybetmeye mi başlamıştım ben. Hani Spider-Man 2 filminde Peter Parker örümcek güçlerini kaybedip eski hayatına dönmeye karar vermişti örümcek kostümünü bırakıp. Ben de yavşaklık kostümümü bir kenara bırakıp adama mı dönüşüyordum ulan acaba ? Yok yok, olamaz bu, şu anda olmamalı. Bu huyuma ihtiyacım var. Şimdi bunu dediğim için “Yavşaklığı marifet olarak mı görüyosun lan sen huur çocuğu” diyenleriniz olabilir. Zaten hikayeyi geç yazdığım gerekçesiyle bana birikmiş olan siz hakkınız olarak anama bacıma küfür bile etmekten geri kalmayabilirsiniz. Ama doğru değil aslında; hem yavşaklık hem de düşünceleriniz. Bu da kamu spotu gibi oldu hikaye arasında vay amk .D Ama merak etmeyin, dediğiniz gibi uzun uzun partlar yazıp toplu bir şekilde yatıyorum artık. Yani sinirleneceğiniz ya da kızacağını bir durum söz konusu değil merak etmeyin.
Bu akşam hallolacaktı bu iş, bir şekilde konuya girişmem gerekliydi. Öyle de olacaktı. Ama aynı zamanda oda halkından da bir akıl almam fena olmazdı.
Konuşulacak çok şey var beyler, karar vermek lazım… -
+2
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Keşif derken çok büyük şeyler olacağı da beklenmesin tabii ki. Yine en arka sırama kurulup uzuun uzun olup biteni seyretmek gibi planlarım var. Neye güler, neyi sever, telefonu eline ne sıklıkla alır, neler dikkatini çeker gibi. Çünkü kızın başı bağlıdır belkide dıbına koyim ne belli. Neden atmaca gibi atılalım kızın üzerine, belki de sevgilisi falan vardır yani. Zaten Gamze olayından sonra parmaklara bakmak önceliğim oldu, yüzük varsa uza babacım uza ondan yar olmaz. Bu sınıfta da birkaç arkadaş edinmeye başlamıştım aslında. ilk başta Cengiz çok yardımsever davranmıştı bana ders konusunda, hala da öyle. Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş, ama esasında istanbul’da yaşayan birisi. Emrah var, Emrah abi diyoruz aslında. Daha öncesinde bir üniversiteyi ailevi sıkıntılardan dolayı bitiremeden bırakmış. Sonrasında tekrar başlamış buraya. Bizden birkaç yaş büyük yani. Şairane bir kişiliğe sahip. Kendi kendine yazdığı şiirleri, yazıları, denemeleri var. Sevecek fakat fazla duygusal birisi. Hani şiirlere yansıtması iyi bu durumu. Ama normal diyaloglarda da şiirlerden ve söylemlerden alıntılar yaparak devam etmeye çalışınca sıkıcı olabiliyor bazen konuşması. Diğerleriyle daha uzun uzadıya yazacak kadar samimi değiliz, ama zamanla yazılır elbette buraya.
Sınıfa gelip en arkadan yerimi kapmışken tanıdığım simalarla selamlaşıp konuşmak beni mutlu etti. Çünkü dediğim gibi ,sınıfta öyle bir kopukluk söz konusu ki gerginlik kaplıyor beni. Kimse birbiriyle konuşmuyor ya da sohbet etmiyor. Sürekli bir ayrışma, sürekli bir gruplaşma durumu söz konusu. irem’i stalk’larken baktığımdaysa geçen sene gördüklerim çok güzel görüntülerdi. Birlikte gezip tozmalar, kafelere gitmeler, sosyal sorumluluk projeleri düzenlemeler, dikkat çeken işler yapıp üniversite geneline yayılmalar derken herkes birlik ve konuşma içersindeymiş. Ama neler yaşandıysa bunların ardından sanki geçen sene bunları yapanlar onlar değillermiş gibi gördüklerinde başlarını çevirecek kıvama gelmişler. Ve bu yaşanmışlıklar olduğu için her ne kadar zıpırlık yapıp uğraşsam da bunu benim de düzeltebilme şansım ne yazık ki pek yok. Olsun, yama yapar gibi parça parça kişilerle tanışıp sınıftaki dostluğumu ilerleticem artık.
Telefonla oyalanırken irem ve tayfası da sınıfa girip yerlerini almışlardı. Yine çok şık bir şekilde giyinmiş takısıyla tokasıyla ahenk içine girmiş gibiydi. Artık daha dikkatli, daha inceler gözlerle bakıyordum ona. Gözlerine daha iyi bakabilme fırsatımda olmuştu pek çok kez. Yeşillerdi, güzellerdi de. Ama ona belli etmemem de lazımdı bu ilgi alakayı. Bugün geldiğinde canının biraz daha sıkkın olduğunu farkettim. Bir durgun, bir suskundu. Yanındakiler de onu avutur gibi konuşuyorlardı. Ama daha fazla hayvanlık edip olanı biteni dinlemedim elbette. Birkaç kez dışarı çıkıp telefonla konuşup konuşup geliyordu. Ulan birisi vardı hayatında da onunla ayrılık olayları mı yaşanmıştı acaba ? Ya da kavga, tartışma falan ??? Kafamda deli sorular.
En son konuşmasını da yapıp sınıfa geldikten sonra sırasına gelip kulaklıklarını taktıktan sonra başını yaslayıp müzik dinlemeye başladı. Ben ise uzaktan onu seyretmeye devam ediyordum. Ama bu kez yakalanmıştım, bir anlığına göz göze gelmiştik ve o da bana bakıyordu… -
+4
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Dediğim gibi bu kadar ilgi ve alakanın üzerine birden boşluğa düşünce bunun yasını tutmak yerine acımı hafifletmek adına saçma sapan arayışlara girdim. Yerini doldurmak için onlarca kişiyi denedim, ama olmadı. Yazık olan hem konuştuğum kızlara hem de benim zamanıma oldu. Acaba şimdi de öyle miydi ? Sırf gidenlerin yeri dolsun diye hiç beklemeksizin birilerini mi alıyordum hayatıma ? Büşra, o çıkar çıkmaz yerine sokmaya çalıştığım irem. O gittikten sonra arayış içersine gireceğim bir başkası ve ardı kesilmeyecek şekilde devam edecek olan bir süreç. Yazık beyler, bana da kadınlara da çok yazık.
Bir yandan okul bir yandan spor derken hayatıma düzen gelmeye başlamıştı. Dersleri sallamak yerine tamı tdıbına takip ederek dikkatini çekmiş olduğum hoca/hocaların gözdesi olmaya çalışıyor notları arşa çıkarmayı planlıyordum. Ama inekleşmeye de lüzum yok bu durumda. Çünkü zaten göze batan bir öğrenciyim sınıf tarafından. Hocalara da bu şekilde yaklaştıkça iyice züt yalayıcı birisi olarak atfedilmiş olurum. Bunun olmasını da ben istemem zaten, adım yeterince çıktı sınıfta. Birinci sınıflarla derse girdiğim zamanlarda kapıdan ilk geçtiğim anda bir soğukluk, gerginlik hissediyor olsam da birileriyle sohbete başladığım anda düzeliyor bu durum. Ama Büşra’nın bakışları hep üzerimde, hissedebiliyorum. Bu sınıfta da ilginç şeyler oluyor aslında, kısaca anlatayım olaylar büyük;
Önceden de bahsetmiştim, yeni yeni oluşan bir grup vardı sınıfta. Böyle sempatik tiplerin olduğu, yavşak Yasin’in de aralarına girmeye çalıştığı kişiler var. Feyza bunların hanım ablaları, göz bebekleri olur. Saf, canayakın bir kızdır da yalan yok. Her seferinde benide çağırır yanlarına “Yaa (izmirli) bu seferde ektin bizi gelmedin, alınmaya başlıyorum ama artık” gibi sitemlerini çok duymuşumdur. Düzenli giden bir ilişkisi de var hali hazırda. Ama şu sıralar çocukla araları limoni. Bunlar evde kalıyorlar 2 arkadaş, Kübra ve Feyza. Bu Auracı diye bahsettiğim kız, Zeynep’te bu tayfaya katıldı fena değiller. Zeynep’in sevgilisi istanbul’dan bunu ziyarete gelince Zeynep tanıştırmak için bu tayfayla buluşturuyor. Güzel geçen bir görüşmenin ardından herkes evlere dağılırken Zeynep’ler kalacak yer ayarlayamadıklarından ortada kalıyorlar. Bizim iyi niyetli peri kızı Feyza bunları evlerindeki odalardan birine davet ediyor gelin burada kalın diye. Eee kız halleriyle n’olur n’olmaz diye de tee ilkokuldan beri tanıştığı Burak’ı da çağırıyor eve. Evde herkes uyku halinde, Zeynep sigara içmeye balkona çıkmışken bunun sevgilisi yavaş yavaş Feyza’ya yanaşıyor “Sen de boş değilsin, geceden beri gözün üzerimde farkındayım” dercesine. Feyza’da tabii sinir krizleri, ağlamalar, bağrışmalar olurken Burak devreye girip indiriyor çocuğu. Tabii Zeynep balkonda durumdan habersiz gelince farkediyor olanları. Evden kovmalar, tartışmalar ohooo işler iş yani. Bu sebeple Zeynep çocuktan ayrılıp üzerine bir de dışlanan taraf oluyor. O kısmın detayıda varmış, orası tartışılır emin değilim. Ama olayın temeli bu şekilde. Nasıl, brezilya dizisi gibi dimi.
işte bu olaylar sınıfta küçük bir esintiye sebep olurken ben yine şebekliklerle olanları az da olsa yumuşatmaya çalışıyordum. Ama nafile tabii ki, olanlar belli arkadaşlar savunulacak bir tarafı yok. Burada kendimi deşarj ederken asıl enerjimi ikinci sınıflara saklıyordum. Ama sohbet muhabbet için sanmayın sakın, irem’i keşfetmek için tabii ki… -
+2 -3
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Yataklara gömülüp telefonlarla uğraşmaya başlamışken beni gruplarına alıp ödev yapmaya davet eden kızların profillerini gezmeye başladım bu hanımefendiye denk gelirim diye. Ne de olsa aynı sınıftalar değil mi, elbette birinci sınıftan toplu bir fotoğrafları falan vardır. En olmadı birlikte çekildikleri fotoğraflar falan vardır. Çünkü Rümeysa falan samimilerdi o grupla. Denemekte fayda, kaybedecek neyim var ulan sanki. Arşatırmaya, hatta güncel deyimle “stalk”lamaya başladım. Uğraştırdı biraz, ama sonunda buldum. Bir sınıf fotoğrafı, ve bu dörtlünün yeni yeni tanışmaya başladığı zamanlar olmalı. Benim hanımefendinin adı irem’miş. irem, hoşta bir isim be. Çok samimi olduğu, sürekli yanında durduğu kızın adı Aylin, onun yanında duranın Neşe ve diğerinin de Büşra. Büşra, isminden bile kaçış yok be güzelim. Ama siz bir değilsiniz, o yüzden kafaya takmama ya da triplenmeme gerek yok. Ne tribi aq, düz devam işte ya. irem hakkında bilgi edinmek istedim biraz daha bakınarak. Ama Facebook profili kapalı tabii. Dedim ulan ilk günden eklesem ayıp mı olur, acaba abaza gibi mi gözükürüm ? Hani iki selam verdik bak hemen ekledi demek gibi. işte o yüzden ekleme işini birkaç gün ertelemeye karar verdim. O zamana kadar da gerek eşten dosttan gerekse kendi gözlemlerimden birkaç bilgiye sahip olurdum. Fena da olmazdı yani, birinci dereceden görüş işte.
Aslında bu yaptıklarımı kendimde beğenmiyordum beyler. Böyle bir adam değildim ben. Böyle daldan dala konan, birisi bitince bir diğerinin arayışına giren, sürekli bir ilgi isteği bulunan birisi değildim normalde. Megaloman derler ya hani sürekli ilgi ihtiyacı duyan kişilere, işte kendimi birden bire böyle birisi oluvermiş halde bulmuştum. Peki kimdi ya da neydi bunun sorumlusu ? Biraz bakacak olursak tahmin etmesi çokta zor değil. Geçmişte yemiş olduğum koca bir kazık var, sizlerde biliyorsunuz artık bunu tekrar tekrar bahsederek sizleride boğmanın lüzumu yok. Ama yıllarca böyle bir sevgi, böyle bir ilgi, böylesine bir aşk hikayesinin içersindeyken, böylesine sevilip yüceltilmişken birden bire geri çekilince kötü oldu benim içinde. Üstelik bu durum aldatılmayla birlikte gelince daha da ağır olmuştu elbette benim için. Hani bir şeyi zaman içersinde ne kadar yükseğe kaldırırsan bıraktığında da düşüşü o kadar sert ve acılı olur ya; işte o hesap bizimkide. Yıllarca tapar gibi sevdi idil beni, gözü gibi baktı, ailesinin yerine koydu. Keza sevilmişti de benim tarafımdan aynı şekilde. Ama iki dolduruş, iki boşluk bi de kafa karışıklığı yaratan huur bir arkadaş eklenince işin içine bunca yıllık sevgisi yerine başka seçeneklere hatalı da olsa yönelmiş oldu. Peki ben onu bu hatalı yolundan döndürmeye uğraşmamış mıydım hiç ? Biliyorsunuz, defalarca kez hem de. Ama olmadı, pişman da olsa dönmedi yolundan. inat uğruna da başlamış olsa devam etti üzüle üzüle. Evet, belki sonrasında “Aslında doğru olan budur ya” dedi kendi kendine ve mutlu oldu, o kısmı bilemiyorum pek. Ama harcanan ben olmuştum bu zaman diliminde. Eee aileleri eklemekte cabası elbette. -
+2
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
“Sevgi buraya gelmeden önce uzun yıllar süren bir ilişkisi varmış istanbul’da. Daha sonra kavgalı gürültülü ayrılmışlar, Sevgi’nin de ailesinin de isteyebileceği bir tip değilmiş. Hani çocukta ottur maddedir falan her tak varmış. Sevgi de ablasıda istememiş bir süre sonra. Çocuk Ege’yi kazanıp oraya gitmiş okumaya. Sevgi unutmuş çocuğu, adını andığı da aklına getirdiği de yok. Ama bu huur çocuğu hala arayıp mesaj atmaya devam ediyomuş kafayı çekip çekip. Ee kız da ben de rahatsız oluyoruz tabii bundan. Sevgi açmazsa Şule’yi arayıp ulaşmaya çalışıyomuş. Çocuk bela yani. En kötü kısmıda ne biliyor musun ? huur çocuğunun adı da Furkan”
Hasgibtiir, olaya gel. Çocuğunda adı Furkan demek ki. Biz de Sevgi’nin WhatsApp durumunda yazan “F” harfini herhalde bizim Furkan’a ithaf ederek yazdı diyoduk. Meğerse eski Furkan’a yazmış. Belkide öyle değildir tabii buna erkenden yorum yapmak yersiz. Ama ortada mutlak bir Furkan krizi var. Üstelik şu anda bizim Furkan’dan da haberi yok elemanın. Belkide takıntı haline getirip gelicek Sakarya’ya. Evine, istanbul’a uğradığı bir ara buraya da geçmesi çok zor değil, neden olmasın.
inanın beyler teselli verilebilecek bir durum değildi bu. Hani bir şeyler söyleyeyim, kafasını dağıtayım, keyfini yerine getireyim desem de neresinden tutsam elimde kalacak bir durumdu. Bunu ancak yüz yüze oturup konuşarak çözebilirlerdi, o da bu tripli haller geçtikten sonra ne zaman olabilirdi kim bilir. Ben hazırlık zamanı pek yanında olamazdım, malum fakülteler çok uzak olmasa da bir mesafe söz konusu. Ama kafasını o esnada dağıtabilecek kişi Burak olabilirdi. Konuşur tembih ederdim. Sahi Burak ne yapmıştı lan, görüşemiyoduk ne zamandır o tırtılla da. Yine birikmiş konular, bir araya gelip tartışmak lazım bunları. Ayarlanır elbet. Furkan böyle kafası dolu haldeyken ben olup biteni ballandıra ballandıra anlatamazdım, istemedim de zaten. Daha sonra da konuşabilirdik. Ama bu hanımefendiyi aramaya devam edeceğim gerçeğini tabii ki değiştirmiyor. Sporu bitirip yurda doğru koyulurken bir başka ritüelimizi gerçekleştirmeye koyulduk; spor çıkışı Probis yemek. Sporla uğraşan arkadaşlarım bilirler, Probis’te bitkisel protein bulunduğu için pekte bi gibe yaramaz spor çıkışı tüketilerek. Ama her spora başlayan da kendisini bunlarla avutur gerekli supplamentleri alana kadar. Biz de böyle yapıyorduk. Hoş, biz gerekli olan takviyeleri aldıktan sonra da bunu yapmaya devam ettik ama olsun. Zararı olmayacak şekilde, takunu çıkarmadan ağız tatlandırmak için tüketiyorduk işte.
Yurda geldik, yemekleri yedikten sonra yorgun argın bir şekilde yataklara yığıldık. Peki bilin bakalım bu esnada Kadir neredeydi ? Evet, doğru tahmin. Yine yatağının dibine gömülecek şekilde uzanmış telefonuyla uğraşıyordu. Ulan çok merak ediyorum ben bu çocuğun telefon içeriğini. Sanal ciks mi yapıyor gece gündüz, nude alıp nude mu yolluyor, ferre mu arşivliyor yoksa bulduğu karıya kıza mı yanlayıp duruyor bilmiyorduk. Sorduğumuzda da gülüp “Köyden arkadaşlarla laflıyoruz kanka ya bişey yaptığım yok” diye geçiştiriyordu her seferinde. Ama şüphelenmemek elde değil. Hele ki geçenlerde duyduğumuz bir telefon konuşması var ki aman aman düşman zütüne;
Gece geç saat oldu, biz yine menüyü Snapchat’i falan yorumlayıp yattık. Furkan müzik dinleyerek dalar uykuya, ben deseniz bayılır gibi gidiyorum direk. Bunu bilen Kadir de bizden sonra işe koyulmuş telefon görüşmesine başlamıştı. Köyden bir kızla görüşüyor belli, “Bizim evin orada görmüştüm seni, damdan balya indiriyordunuz” falan gibi konuşmalar oluyor duyuyoruz. Ulan daha sonra konu ne ara oraya geldiyse Kadir marifetlerini döktürmeye başladı. Yok sana bir sokarım çığlık çığlığa kalırsın, benimki biraz zorludur bağırsağına kadar ulaşmasa bari, ay canım seni çok istedi keşke köye gelip seni bi gibsem falan filan ohooo bizim şampiyona bak sen. Bunları dinledikten sonra telefonu kapatmasını bekleyip zıpladım yataktan “Neyi sokuyosun ulan sen milletin karısına kızına ahahahaha” diye. Aklı çıktı lavuğun beklemediği anda böyle bir şey olunca. Fazlasıyla da utandı. Ama az bile puşta, laflara bak itfaiye hortumu sanki muallakdeki -
+4 -2
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
https://www.youtube.com/watch?v=dMt1s9aVwkM
Sunum fazlasıyla güzel geçmiş, hem sınıfın hem de hocanın dikkatini çekmişken kendime olan özgüvenim daha da yerine gelmeye başlamıştı. Tüm bunların yanı sıra dikkatimi çeken fakat bir türlü tanıma ya da tanışma fırsatı bulamadığım hanımefendinin de dikkatini dolaylı yolla da olsa çekmeyi başarabilmiştim. Bu kızın buralardan, en azından Sakarya’dan olmadığı belliydi. Keza yanındaki kız tayfasınında kendinden arta kalır yanı yoktu. Samimi, candan, konuşkan kişilerdi gördüğüm kadarıyla. Ama bu kızda durum daha farklıydı. Sanki sınıfın WonderGirl’i buymuşçasına gelenin geçenin selam verdiği, değer verdiği, yeri gelip kolladığı bir kızdı bu. Hani şimdi “Birinci sınıfta gibişmediği kalmamıştır belki, ondan herkes böyle davranıyodur ona çok yanaşma ehe ehe ehe” diyenleriniz olabilir. Ben olsam ben de böyle düşünürdüm başta. Ama hiç öyle birisi değildi beyler görünüşte.
Sunum bittikten sonra yurda geçip hem üzerimden şu rehaveti atmak hem de bizimkilerle vakit geçirmek istedim. Büyük bir yüktü, kurtuldum. Şimdi kafa dağıtma zamanıydı. Çıkıp gezilirdi, Çark’a gidilirdi ya da en kötüsü (ya da en iyisi) LoL oynanabilirdi Furkan’la. Fakat onunda zütü son zamanlarda Sevgi’yle konuşmaktan tutuşmuş, öte yandan hazırlık sınavları yaklaşmış derslere boğulmuştu. Spora birlikte gitme durumumuz vardı elbet, ama bu haftasonu gidip birkaç takviye alacaktık kendimize. Eee spora başlıyoruz bari tam başlayalım di mi. Yurda geldikten sonra Berkay’ın tavırlı halleriyle karşılaşmaya devam ediyordum. Umrumda olmazdı aslında, ama daha önümüzde koca 1 dönem daha vardı ve bu böyle sürmemeliydi. Hepsinden öte tavırlı olmasına rağmen hala köpek gibi internetimizi kullanıyodu lan canlı yayınlarla. Bir süre daha böyle devam ederse eğer Azerilerin yanı sıra bizden de bir tepki alacaktı. Ama dur bakalım, şimdilik etliye sütlüye pek dokunmuyoruz. Furkan’da geldikten sonra hazırlandık toparlandık falan gittik salona. Canı sıkkın bir adet Furkan’la ne kadar keyifli geçebilirdi acaba spor. Bunun denemesini yapacaktık, aynı zamanda ne olup bittiğini de tartışacaktık koşu bandı ve diğer makinelerde. Benim de anlatacak çok şeyim vardı tabii ki. Büşra’dan bahsedilecekti, sunumdan konuşulacaktı, sınıfın yapısından, hocadan; en önemlisi de dikkatimi çeken hanımefendiden. Ulan böyle yazmakta çok uzun sürüyor, ismini öğrendiğim kısma bir geçiş yapsakta şu sıfatı yazmakla uğraşmasam.
“Anlat bakalım Furkan efendi, nedir canını sıkan durum. Yine gitti başka çocuklardan ateş istedi diye mi girdin triplere nedir can sıkıntın ?”
“Yok be kanka, bu sefer durum biraz daha karışık. Yani nasıl anlatılır bilemiyorum da canım çok sıkkın işte.”
“Anlat gelsin…” -
-3
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Kardeşim haklısın, sövmekte de haklısın belki. Fakat yarın sabah işe gitmem gerekirken hem geri kaldığım evraklarımı tamamlamaya çalışırken öte yandan da hikayeyi sürdürmeye çalışıyorum. Kendimi çoğaltamam ki her birisini aynı anda yapabilmek için. Ya da sen birimesini bekleyip toplu şekilde okuyabilirsin ne dersin ? Ben zaten toplu yazmaya gayret gösteriyorum -
+6 -3
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Berkay'ın bize karşı mesafeli olmasıyla birlikte kriz çözülmüşken ödevleri ve projeleri olabildiğince halletmeye çalışıyordum. Daha önceden de söylemiştim diye hatırlıyorum, sözel yanım çok kuvvetlidir benim. Bir anlatım, bir sunum, bir konuşma yapılacak olsun emin olun benden daha iyi yapanını göremezsiniz. Zaten şu hayattaki en büyük hayalim bir Tedx konuşmacısı olabilmek. Ama bunun için iyi konuşabilme ve kitlelere hitap edebilme yeteneğinin yanı sıra bir sıfata sahip olmak gerekli. Ve ne yazık ki henüz oraya çıkabilecek bir sıfata sahip değilim. Ama ilerleyen zamanlarda, neden olmasın .)
Büşra mesajlar atmaya, sınıfta yanıma gelip konuşmaya çalışmaya devam ediyor ara ara. Demiştim ben kolay kolay vazgeçmeyeceğini. Fakat her seferinde ödevlerimi göstererek şimdi meşgul olduğumu, daha sonra konuşabileceğimizi söyleyerek atlatmaya çalışıyorum. Atlatmak, atlatmaya çalışmak. Bu söylemler acı vericiydi aslında benim için. Ben ve Büşra'yı atlatmak; daha bir kaç hafta önce aklımın ucundan geçmeyecek düşünceler şimdi dilimden dökülüyordu. Zordu, ama atlatacaktım bunlarıda. Belki de hayatıma girecek yeni birisiyle olacaktı bu, ama olacaktı bir şekilde.
Sunum ödevini yapacağımız hoca bölümün en ağır 2 hocasından birisi. Kendisi çook yüksek yerlerde olan birisi. Aynı zamanda Galatasaray Üniversitesi'nde de ders verip yönetim kurulunda yer alıyor. Aynı zamanda bizim bölümde de yer almakta, hem de yine aynı ağırlıkla. Geçiş yaptığım zaman ikinci sınıflar bana anlattılar ki eğer bu hocanın dikkatini çekip gözüne girebilirsen hem üniversite hem de meslek hayatını rahata alıp kurtarabilirsin. Bunun için sınıftaki diğer bireylerden farklı olduğunu gösterebilmen, dikkatini çekebilmen lazımmış. Eee, ben farklı birisiydim zaten. Fazlasıyla da parlak ve dikkat çekiciydim. Derste yapacağım sunum ve konuşmalarla da bunu daha da mümkün kılabilirdim. Öyle de yapacaktım zaten. Günlerce, neredeyse 1.5 hafta boyunca en mükemmel şekilde nasıl sağlayabilirim, bu sunumu nasıl gerçekleştirebilirim diye kurgular, konuşmalar, sunumlar hazırladım. Ortaya sonunda da güzel bir şeyler çıktı gibi. O gece bir kaç ince konu ve detayıda kafama yazdıktan sonra ertesi gün gerçekleşecek olan sunumu bekler oldum sabırsızlıkla.
Dersin işleneceği sınıfa erkenden gidip prova yaparmışcasına tahtada duracağım noktaları, sınıfla olan iletişim ve hakimiyetimi, hocayla olan kontağımı nereden ve nasıl kuracağımın küçük bir tespitini yaptıktan sonra sınıf dolmaya başladıkça gelip gidenlerle muhabbet etmeye başladım. ilk anlatan ben olacağım için en ön sıraya oturmuştum. Kolay kolay, hele ki ikinci sınıf derslerinde yapacağım bir şey değildi bu. Ama yapmıştım. Oturduğum sıra bizim ponçik dörtlü kız grubunun sırasıymış, arkama oturdular onlarda. Dikkatimi çeken hanımefendi tam da arkamda oturuyordu. Aslında konuşmak , tanışmak için bir fırsattı bu. Ama şimdi ders konusu varken buna kafa yormak istemedim. Bu arada derste önceden sunum yapmış kişilere de sorup soruşturuyorum ki neler olup bitebilir diye. işin kötü tarafı her kendine güvenen 40-50almış oturmuş yerine. Bu durum daha da korkutmaya başladı beni.
Derken hoca asistanıyla birlikte sınıfa girdi. Stres başlasın. Konuşmalar, selamlaşmalar, sınıfın halini hatrını sormalar ve kısa bir ders anlatımından sonra hoca beni kürsüye davet etti. Hoca teknolojiyle çok ilgili birisiydi, keza ben de öyle. Verdiği tüm örnekler Apple ve türevleri örneklerden olurken benim kolumda Apple Watch, önümde Macbook, elimde iPhone varken fazlasıyla dikkatini çekiyordum zaten. Ve anlatacağım konuyu da nasıl üstleneceğimi o da merak ediyordu. Çıktım, anlatmaya başladım. Zorlamak için sorduğu soruları önceden tahmin ettiğim ve hazırlandığım gibi cevapladıkça şaşkınlıkla dinlemeye devam etti. Hem hocanın hem de sınıfın dikkatine hakimiyet sağlamışken biraz daha sakinleştikten sonra şova başlayıp dikkatimi arkamdaki sırada oturan dörtlü gruptaki tatlı hanımefediye vermiştim. Yüzünde büyük bir gülümsemeyle o kadar dikkatli o kadar tatlı bir şekilde dinliyordu ki beni sadece ona anlatıyor gibi hissediyordum kendimi. Konuşmam bitti, sunum şahane bir şeklde sona erdi. Hoca takdirlerini ve beğenilerini sunduktan sonra şu koskoca sınıfta 100 almış ve alabilecek tek kişi olduğumu söyleyerek konuyu anlatmayı devraldı. Büyük bir nefes alıp sırama geçerken arkamda oturan ve dikkatimi çeken hanımefendinin yüzüme gülümseyerek "Çok iyiydin, tebrik ederim" demesiyle mutluluğumun iki katına çıktığını farketmiştim. "Teşekkür ederim, beğenmene sevindim" diyip sırama oturdum. Hem hocanın dikktini çekmiştim hem de dikkat verdiğim hanımefendinin dikkatini. Gün güzel başlamıştı, böyle devam etse bari... -
+2
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Girdiler çocuğun koluna konuşa konuşa zütürmeye başladılar Serdivan'ın karanlık sokaklarına. Biz de Furkan'la peşlerinden gitmeye başladık ne olup bitecek diye. Yolda Eşqin'i çevirip yanımıza alarak "Hayırdır olm ne bu tipler, napıcaksınız çocuğa bırakın uzatmanıza gerek yok hallederiz biz kendi aramızda" desem de "Yok aga merak etme bişey olmayacak, konuşucaz sadece" diyip diğerlerinin yanına döndü. Amk tırtılına bak sen, küçücük boyuyla Sakarya Azeri Teşkilatı kurmuş kendince de mevzu çıktığı zaman onları toplayıp bişeyler halletmeye çalışır olmuş. Hemşeri hemşeriyi gurbette öpermiş derlerdi de bu kadarını da beklemezdim açıkcası.
Gittik kuytu bir köşeye, Berkay'ı aldılar karşılarına. Uzuun uzun konuştular. Özet olarak konuştukları şu şekildeydi;
"Bak güzel kardeşim. Sen azerileri neden dışlar gibi davranıyorsun bilmiyorum. Ama azınlık olsakta burada da sayımız belli. Hadi bizi bir kenara bırak, beni bugün görürsün yarın görmezsin bi daha da göremezsin zaten. Ama Raul'le aynı yurttasın be oğlum. Raul zavallı bir çocuk. Babasını ufak yaşta kaybetmiş, annesi zor şekilde geçinerek çocuğu bu günlere getimiş, burada güvenip samimi olduğu bir sizler varsınız. Şimdi neden arkanı dönmeye çalışıyorsun istemiyosun falan filan"
Ulan iyi ki bir yemek yiyelim dedik hep beraber. Konular neredeen nereye geldi de bizler bu kadar gerildik böyle. Alt tarafı bir yemek ulan. Ama Berkay'da gerildi ve biliyoruz ki o da bize karşı aynı olmayacak bundan sonra. Müstehaktır belkide, bizim yapamadığımızı azeri balaları yapmış oldular. Bu kadarı fazla mıydı, evet. Ama akıllanmış oldu sonunda. işler daha ne kadar fazla gerilebilirdi ? Ya da işler daha fazla ne kadar sarpa sarabilirdi ilerleyen günlerde göreceğiz bakalım. -
+2
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Berkay'la ipler git gide geriliyor. Bağıra bağıra konuşmaları, canlı yayın açıp oyunlarımızı yavaşlatması, gayet normalmiş gibi sesini açarak ferre seyretmesi vesaire... Olmayacak şeyleri saygı duyulması gereken kalabalık bir ortamda yapması doğru karşılanacak birşey değil; üstelik defalarca kez uyarmış olmamıza rağmen. Bunların yanı sıra Monopoly oynarken tartışma çıkarması, sesini yükseltmesi bize bu odaya ters olan şeyler. Üzerine bir de bu azeri krizi cabası.
Ertesi gün okuldan döndükten sonra bu konu konuşulup diğer odalara danışılınca laf arasında geçmiş oldu Raul meselesi. Javid sinirlendi, ama o hep sinirlenen birisiydi. Onu sakinleştirdikten sonra Eşqin'le aklı başında bir şekilde konuşmayı denerken telefon trafikleri başladı. Ulan kimleri arayıp azerice hararetli hararetli konuşmaya başladı bunlar. Anlam veremeden bizim odaya geçip Berkay'ın okuldan gelmesini beklemeye başladılar. Tabii bu olanlardan Raul'un haberi yok. Berkay geldi, selam beyler merhaba beyler falan selamlaşma faslı geçtikten sonra bizim azeri balaları Berkay'ın karşısına geçip konuşmaya başladılar
"Berkay kardeşim, dün bir kaç şey konuşmuşsunuz yatarken. Üzücü de olsa kulağıma geldi benimde bunlar. Ben sadece seninle konuşmak, sana sormak istiyorum sakince. Biz azeriler olarak sana ne yaptıkta sen bizim olmamızı istemiyorsun ? Ya da Raul sana ne yaptıda onu dışlar gibi davranıyorsun ?"
Eşqin ses tonunda kararlıydı. Her zaman sakin konuşan birisiydi, fakat bu sefer daha ciddi ve farklı bir ses tonuyla sesleniyordu. Yanında duran Javid sinirli bir şekilde sakallarıyla oynayıp püfleyerek sağa sola ya da bizlere bakıyordu. Telefonları çalmaya, zaman zaman titremeye devam ediyordu. Berkay kendini çeşitli cevaplarla savunmaya çalışsa da haksızdı. Haksız cevaplar vermeye de devam ediyordu. Sakinlikle süren konuşmadan sonra Eşqin ufak bir telefon görüşmesi yaptıktan sonra Berkay'a "Kardeşim peki bizimle bi dışarı kadar gelir misin, seninle baş başa konuşmak istiyorum" demeye başladı. Haydaa, ulan dışarda iki azeri öldüresiye döverlerdi bu Berkay'ı. Hatta iki olsa yine iyi, bu telefon trafiğinden sonra ikiyle kalacak gibide gözükmüyor. Berkay korkmuştu, ama kabulde etti. Tek bırakamazdık bunları, Furkan'la apar topar giyinip biz de çıktık onlarla dışarı. Biz bize konuşacağımızı düşünürken kapının önünde bizi bekleyen 2 adet izbandut bozması azeri dikilmiş duruyordu. Durumlar daha da kötüye gidecek gibiydi beyler. taku takuna döveceklerdi çocuğu. O da korkmuştu her ne kadar belli etmese de. -
+1
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Takip ettiğin için teşekkür ederim dostum, hikayeye kendini özdeşleştirmiş olman beni mutlu etti. Ve emin ol daha yıkık hareketlerimi göreceksin hikaye boyunca. Bunlar daha acı başlangıçlar, daha acılarıda olacak.
Eğer tanışmayı ve yakınlaşmayı istediğin kişiyle alakalı sormak ya da anlatmak istediğin şeyler olursa mesaj yoluyla istediğini yazabilirsin memnun olurum. Bu arada evet, zaman zaman da olsa hala LoL oynuyorum. Birlikte de oynarız, neden olmasın .) -
+4
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Büşra pgibolojisinden birazcık daha sıyrılmış olup ikinci sınıftaki arkadaşlarımla daha da samimi olmayı hedeflemişken hem kızlara hem de erkeklerle aramı daha iyi tutmaya çalışıyordum. Sınıfa girdiğim andan beri etrafa pozitif enerji saçan hanımefendilerden oluşan dörtlü bir arkadaş grubu var ki en çok onlarla tanışmayı istiyordum. Fakat bir türlü cesaret edemedim nedense. Hele ki aralarında bir tanesi var ki gülüşü bile insanın içini sıcacık edebilecek şekilde. Zamanla onlarla da tanışırız elbet, daha vaktimiz çook.
Ödevlerin, projelerin, anlatılacak konuların temellerini oluşturup çalışmalara başlamışken yurttaki tayfayla da gelişen çeşitli olaylarımız var. Hepsinden önce bir azeri kriziyle karşı karşıyayız. Sebebide şu;
Ben izmir'den döndükten sonra ikinci gece yatarken oraya bir öneri attım. Bu arada odada çeşitli ritüellerimizde vardır. Mesela gece yatmadan önce yataklarımıza kurulduktan sonra Snapchat'lere oturup birbirimizde olan olmayan hesapları paslar snap'lerini seyrederek yorumlarız. Eee hesapların içeriği belli tabii kii. Başlangıçta Amanda Cerny'den başlayıp uzuun uzadıya tüm listeyi yorumlayıp ağzımızın suyu aka aka seyrederdik. Bitirdikten sonra günün basit bir kritiğini, yarının planlarını anlatıp konuştuktan sonra yarının yemekhane menüsünü inceleyip uykuya dalarız. Basit ama keyifli bir etkinlik be beyler, böyle böyle samimi olmaya başlıyoruz bizde. işte bu konular konuşulurken ertesi gün tüm kat ahalisi yurdun yemekhanesinde değil de dışarda bir yerlerde yiyelim diye bi öneri sundum ortaya. Furkan, Doğan, Kadir, Javid, Eşqin, Tamer bi de alt kattan Raul hepsi birlikte çıkalım bişeyler yiyelim dedim. Eee fikir güzel, özleştik, ben yokken doğru düzgün konuşup görüşemedikte. Hepimize uyar diye anlaştık. Ama Berkay oradan bir çıkıntılık yapmaya başladı.
"Abi Javid'le Eşqin tamam da Raul gelmesin ya, sevmiyorum ben o çocuğu. Bi de çok yüz verdiniz zaten, her gün buraya geliyor artık sizden çok onu görür oldum"
"Olm neden gelmesin, ne zararı var çocuğun. Her gün başına oturup oynadığın bu PlayStation 3 onun, ekgib kaldığın notları da ondan alıyosun. Çocuk ekgib neyin varsa yapabiliyo, ne zararı olabilir ?"
"Sevmiyorum abi gelmesin işte, diğerleri gelebilir sıkıntı yok"
"Raul onlardan daha masum, ufak yaşta babasını kaybetmiş. Annesiyle bir başına uysal çocuk. Çıkarlarını bitirince mi aklına geldi sevmediğin ?"
"Neyse abi yarın konuşuruz bunları, hadi iyi geceler"
Sinirlenmiştim. Ama tek sinirlenen ben değildim. Kadir patırtı gürültüyü sevmediği için yorum yapmamıştı, ama o da rahatsızdı farkedebiliyordum. Furkan da benim gibi tepki göstermişti, ama hem lafı atıp hem de arkasını dönüp yatan cephe Berkay olduğu için fazla sürdürmemiştik.
Eee bugünün yarını da var... -
+4
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Birinci sınıflarla girdiğim dersler artık eskisi kadar hevesli ya da neşeli geçmiyor. Önceden koşar adımlarla gittiğim okul merdivenleri artık benim için yolumun üzerinde duran engeller ya da adımlarımı yavaşlatan basamaklar haline gelmişlerdi. Sınıfa girdiğim an ön sırada oturan Büşra onunla konuşmam ya da yanına oturmam için yalvarır gözlerle bana bakarken arka sıraya kadar yürümek o kadar stres dolu ve yorucu ki. Ne zaman bu kadar boş, ne zaman bu kadar boşlayan birisi olmuştum ki ben ? Daha bir kaç gün önce ellerini tutarak gözlerinin içine baktığım, sesiyle huzur bulduğum, gülüşüyle ısındığım kadın şimdi bunları yeniden yapmam için gözlerime bakarak benden bir işaret beklerken ben umursamaz şekilde devam etmeye çalışıyordum hayatıma. Ama hiç kolay değildi be beyler, tahmin ettiğiniz kadar kolay değildi böyle davranmak.
ikinci sınıflara ağırlık vermem gerekliydi birazda. Çünkü odağımı, ağırlığımı, sevgimi birinci sınıflardan bir mavişe kaptırmışken ikinci sınıftaki derslerimi de sınıfımı da iyice boşlar olmuştum. Grup kurduğumuz kızlarla olan görüşmelerim azalmış, çok önemli bir dersten aldığımız anlatım ödevini boşlamış, projeleri iyice askıya almıştım. Üstelik bunların teslim tarihleride bir hayli yaklaşmıştı. iyi iyi, ödevlerle uğraşırken, grubumdaki kızlarla tanışıp vakit geçirirken kafam birazda olsa dağılırdı. Ama birlikte çalışmak için kütüphaneye, cafeye falan filan gidersek ve bunu birinci sınıftan birileri görüp "Aaa (izmirli) kimlerle oturuyor böyle, ooh keyfide pek yerinde Büşra'yla olanlardan sonra" yayarlarsa işte başım o zaman ağrıyabilirdi. Ki bunu yapacak çok insan vardı sınıfta, en başta gelenlerden birisi de Yasin denen huur çocuğu zaten.
Birinci sınıflardan da edindiğim bir arkadaş grubu var bu esnada. Bana entel deselerde benimle vakit geçirmekten keyif alan kızlı erkekli bir grup. Ama ilginç bir grubuz yani; inançsızı var tesettürlüsü var, sağcısı var solcusu var kürdü var, olgunu var çocuksusu var. Arada en göze batan "entel" denen tip olarak ben varım. Sağolsunlar aralarında sözümde geçer, dinlerler yani beni. Onlarla yemekhaneye gittiğimiz bir günde Şeyma denen bir grup üyesi bana gelip Yasin'in yapmış olduklarını anlattı. Şaşırdım tabii başta duyunca, Allah Allah dedim kendi kendime. Ne anlatıyomuş bakalım, bi dinleyelim.
Yasin dediğim gibi yavşak bir tip, önüne gelene yanlamaya meraklı. Ama iticiliğinden olsa gerek her seferinde boşa sallıyor oltasını. Yine öyle bir zamana denk gelmiş olacak ki Şeyma'ya sallamış bu sefer oltayı. Konuşmuş, tanışmaya çalışmış falan. Bir süre sonra konu benden açılmış. "Yaa sen (izmirli)yle takılıyosun dimi, birlikte yemeğe gidiyosunuz falan. Çok tekin birisi değil o, ondan uzak dur derim. Fazlasıyla kibirli, konuşmaya değmeyen, sözüne güven olmayan birisi o" diye geçirdikçe geçirmiş bana. Şeyma neden diye sorunca da devam etmiş; "Yaa ilk geldiği zamanlar konuştuk tanıştık. Bana motoru almam için borç vereceğini söylemişti bir miktar. Ama sonradan vazgeçti, ben de ortada kalmış oldum öylece. Cebinde kaç bin liralık telefon var, belli varlıklı olduğu. Hayır güvenip verse ne olur sanki ? Ben anlamıyorum, değişik bir çocuk. Sen de dikkatli ol yanındayken" Şeyma asi bir kız, özgürlükçüdür. Aramızda fazlasıyla iyidir. "Kimlerle nasıl arkadaşlık kuracağıma kendim karar verebileceğimi düşünüyorum, teşekkürler" diyip terslercesine bir cevap vermiş. Sağolsun, anlıyor kız neyi nerede yapacağından. Ama ben bunları öğrendim ya, senin ananı gibmez miyim Yasin... -
+4
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
https://www.youtube.com/watch?v=qFp6XVuHHFY
Yine yalnızları oynuyorum geldiğim bu şehirde. Henüz çok vakit geçmemiş olmasına rağmen neden bu kadar çok hayal kırıklığı, bu kadar hüsran yaşamıştım ? Bendemiydi sorun ? Ya da bu benim kaderim miydi ? Lanetim demeliyim aslında.
idil; yıllar önce hayatıma girmiş, zamanında mutluluğumun hatta hayatımın ta kendisi olmuş, sonrasında kendisi olduğu hayatımın anasını gibip gitmiş birisi. Ummadık zamanlarda karşıma çıkıyor olması hala kafamın karmakarışık olduğunu, bir parçamın hala orada kaldığını açık bir şekilde göstermekte. Ama bundan nasıl kurtulabilirim, bu durumu nasıl aşabilirim hala bir fikrim yok. Buraya geldim, karşıma ilk çıkan kişi Gamze oldu. Beklenmedik birisiydi, beklenmedik bir şekilde geçip gitti; üstelik peşime nişanlısı ve saz arkadaşlarını takarak. Onu atlatmışken geldiğim ilk günden gözlerine vurulduğum dolmuş aşkım sınıf arkadaşı olarak karşıma çıkmıştı. işin ilginci bu da hiç beklenmedik bir şekilde çıkmıştı karşıma. Güzel giderken sonradan olanları biliyorsunuz. Soğuma ve kapanış... Aslında henüz kapandığını zannetmiyorum, Büşra bu işin peşini kolay kolay bırakacak gibi değil. Bitmesini ben de istemem, istemiyordumda aslında. Ama devam ettikçe üzen taraf ben olacaktım. Büşra bunu haketmiyor beyler. Benim keyfim, benim binliğim, benim yetersizliğim yüzünden kız üzülmemeli. Hem daha 3 senemiz daha var şu sınıfta birlikte geçireceğimiz. Yüz yüze bakacak, merhaba diyecek halimiz varken bunuda kaybetmemek gerek.
Furkan Sevgi'yle konuşmaya başladı. Benim söylediğim mesajı gönderdikten sonra mırın kırın ederekte olsa başladılar konuşmaya. Furkan çekingen, ama kararlı. Sevgi'yle hep kaçamak cevaplar verir halde. "Hmm"lar, "Ok"lar, "Peki"ler bir süre sonra can sıkıcı olabiliyor. Çocuğun motivasyonu düşüyor en nihayetinde. Sevgi ve yanındaki arkadaşı (adı Şule'ymiş bu arada) sigara içmeye çıktığı zamanlarda bizim kekolarda yanlarına yamaçlarına çıkıp konuşma başlatmaya çalışıyolarmış. Şimdilik uzaktan uzağa bakıp baş sallayarak selam verme ve birbirlerinden çakmak istemeden öteye geçemediler henüz. Neyse, zamanla aşarlar bence. Furkan'la spora da başladım, Mavi Durak'ın yukarı kısmında bulunan karakolun karşısındaki Fitness Club salonuna gitmeye bugün itibariyle başlamış oldum. Önceden spor tecrübem vardı, uzun yıllar yaptım. Ama malum, idil fiyaskosundan sonra hayatımı öyle bir salmıştım ki ne spor kalmıştı ne de vücut. Toparlamaya başlayacağız artık Furkan'la, yaza kadar daha fit olmayı hedefledim kendime.
Öte yandan kafamdaki düşünce neydi beyler biliyor musunuz. Her ne kadar bu gerçekten kaçmaya çalışsam, yüzleşmek istesem de ilk defa buraya yazarak sizlerle paylaşmış olacağım. idil'le karşılaştıktan sonra ondaki değişimi, daha da güzelleşmesini gördükten sonra kendi kendime "Ulan kız ne hale gelmiş senden sonra, sende hiç bir değişiklik yok. Sen de bi topla kendini" dedim ve düzelmeye karar verdim. Kısacası izmir'e dönene kadar olabildiğince toplanıp tekrardan karşılaşırsak "Bırakıp gittiğin kişiye bi dön bak istedim aq kızı" izlenimi vermek istemiştim. Saçmaydı, ama yaptım bunu... -
+8
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Herkese Günaydınlar Olsun Beyler
Hikaye okundukça trende girip girip duruyor, bu durumda beni ister istemez mutlu ediyor. Hepinize yorum ve desteklerinizden dolayı teşekkürümü borç bilirim. Hastaneden çıktım, artık daha sık girebilirim demek ki. Yani daha part yazmak demek. Her ne kadar yavaş ilerlediğinden ve “bitir artık amk çocu” gibi entry’lerden bahsetseniz de açıklamam gereken bir durum var; keşke işi olmayıp tüm gün sözlük başında oturan birisi olabilsem de hızlı hızlı anlatabilsem inanın çok isterim bunu. Fakat düzenli bir işim var ve bundan arta kalan zamanlarda buraya vakit ayırabiliyorum. Kusuruma bakmayın...
Yukarıda girilen entry’lere de cevap vermek istiyorum. Öncelikle sevfurko77 kardeşime vaktini ayırıp okuduğu için teşekkür ediyorum. Hikayemi çok amatör buluyorum, elbette sözlüğün en iyi hikayelerinden birisi diyemem. Ama iyi olması için uğraş gösteriyorum. “Buna iyi diyosan hep ergen hikayesi okumuşsun, 6 sayfadır giriş yapmasını bekliyorum” diyen bi arkadaş vardı. Girişten kastın ne bekliyosun ki onu anlayamadım dostum ben. Marvel filmlerinde olduğu gibi anamı bacımı öldürsünler, intikam için bişeye dönüşüp ortalığın dıbına mı koyayım giriş yapmak için nedir yani ? Giriş yaptım çoktan, biz gelişme kısmındayız zaten. Ve bu çok uzun sürecek bi gelişme kısmı. Yani “Sevgilimi yatakta bi başkasıyla bastım, aldatıldığımı anlayıp orayı terkettim. işte ben böyle yıkık oldum. Hikayenin sonu” dememi falan mı bekliyosun ya da onuda bilemiyorum. Ama öyle değil yani aklında olsun.
Üniversite hayatım çok uzun ve keyifli geçti. Her anı yıkık olmasa da oldu yıkan konular elbet. Ben de bunları sizlerle paylaşıyorum zaten. Dileyen okur, dilemeyen bırakır. “Bitirsene amk evladı” falan yazmakla olacak şey değil yani.
Gelelim ogzhnasdf dostumun eleştirisine; evet, yıkık doğmuşta olabilirim. idil benim ona karşı olan zaafımı kullanarak benimle bir kedinin fareyle oynadığı gibi oynamış olabilir. Ben bunları biliyor olmama rağmen ona kanmış, bişeyler yapmaya çalışmışta olabilirim. işte bu da benim saflıkla salaklık arasında dolaşan bi aşık olduğumu gösterir. Ama salak kısmına daha yakınım tabii. Oraya annemin getirdiğini düşünmüyorum, öyle olsaydı anlardım. Olaylar aniden gelişti zaten.
Peki ben neden o 2 günlük züt oğlanının ya da huur arkadaşının ağzını yüzünü kırmadım ? Şu açıdan düşün; gibilmiş zütün davası olur mu ? Bunlar benim bilgim dahilinde gelişmiş olsaydı eğer ne Elif kalırdı ne de Oğuz emin olabilirsin. Ama haberim olmadan her şey olmuş zaten, düzen kurulmuş. Şimdi benim gidip onlara çatmam kızı bana geri mi döndürecek ? Ya da “Uff neler yaptı öyle ya” diye çevreden hayranlık mı toplayacak ? Hayır. Ben de çok istedim, ama sessiz kalmayı tercih ettim. Pişman mıyım ? Hayır... -
+2 -1
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
“Eee ne cevap yazacaksınız peki ? Ne denebilir ki bir soru işareti için ?”
Eşqin; “Bilmiyoruz ki aga, o yüzden seni bekledik işte bizde. Sende vardır bişeyler, bi fikirler. Ona göre yazarız dedik”
Ah be beyler. Benim kafam olmuş zaten patates gibi. Benim yaptığım tercihler, yazdığım yazılar, söylediğim şeyler başlı başına birer hata, birer kusur, birer facia. Beni dinlemeseniz daha iyi olurdu aslında. Ama bunca zaman oturup keko gibi beni beklemişsiniz yazıcaz artık bişeyler.
“Yazalım abi yazalım. Bak şöyle yazalım hatta;
Selam Sevgi
Biliyorsun ki dönem başından beri karşılıklı sınıflarda bulunarak hazırlık eğitimini birlikte alıyoruz. Gerek ders aralarında gerekse dışarda seninle karşılaşıp denk geldiğimiz çok oldu. Fakat bir türlü tanışma fırsatımız olmadı. Tanışma isteğimden dolayı göz göze geldiğimiz oluyor. Bu durum seni rahatsız ettiyse kusuruma bakma. Ama seninle tanışıp konuşmayı çok isterim
Nasıl, bence güzel bi başlangıç için gönderilebilir”
Odadakiler beğense de bin Furkan kıllık çıkarmak için “Hasgibtir olm ya, bu kadar da pasif kalınır mı ilk mesajda” diye karşı gelmeye başladı. Ulan ambaş, kız senin Instagram hesabını bulup mesaj atma zahmetini göstermiş. Tamam, her ne kadar sadece soru işareti göndermiş olsa da kız sana bişeyler yazıp göndermiş. Bunun pasifi mi kalmış, bişeyler yazacaksın elbet.
Söylediklerimden sonra “Haklısın lan aslında, tamam bunu yollayalım o zaman” diye yanaşmaya başladı. Heh şöyle yola gel puşt. Mesajı gönderdikten sonra Furkan’a ayrıca bişeyler söylemek istedim.
“Kanka biliyosun Büşra işlerini falan mahvettim. Bugünde iyice bitirme noktasına geldik, oraları sonra anlatırım sana. Ama şey dicektim ben sana, ben de seninle spora başlayayım diyorum ya nasıl olur ? Boş boş oturuyoruz olm, sen hadi gidiyosun da benimde bi şekilde bişeyleri yoluna sokmam bi yerlerden başlamam lazım”
Furkan koca bi gülümsemeyle geldi
“Gel tabii olm. Ben ilk geldiğim zamandan beri zütümü yırtıyorum birlikte gidelim diye sen her seferinde laga luga yapıyosun. Gel başla sen de benimle birlikte. Salondakilerle tanıştırayım seni, hocalarla konuşturayım falan. Bi de tek değilim artık, birlikte protein tozuna da dalarız ufff sen gör sonrasını”
Bu durum beni de gazlamıştı aslında. Pişman olacağım bir karar değildi. Hele ki Furkan gibi birisi varsa yanımda hiç sıkılmazdım. -
+3 -1
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Büşram, güzel gözlüm, mavişim. Biliyorum, sen bunların hiç birisini haketmedin. Sen en başta benim gibi birisini dahi haketmedin hayatında. Ya da tam tersi olarak ben senin kadar güzel, iyi birisini haketmedim. Ama denedik, hiç olmadı tecrübe olduk birbirlerimizin hayatında. Hatırlanası, özlenesi acı tecrübeler olduk. Aslında acı değildi benim için; hatırladıkça mutlu olacağım, gülümseyeceğim, “iyi ki” diyeceğim şeyler olacak aklımda ve geçmişimde. “Keşke” de diyebilirim orası ayrı mesele. Ama gibilen zütün davası olur mu ? Olmaz. Yani orası bi kısım da beni ilgilendireceğinden sorun olmaz diye düşünüyorum ya.
Yaşlı gözler masayı terkettikten sonra bişeyler atıştırıp ben de kalktım masadan. Çünkü ben de arkasndan hiçbirşey yapmadan kalkıp gitseydim çevredekiler tarafından daha kötü anlaşılabilirdi. En nihayetinde kavga ederek değil öperek ayrıldı değil mi ? Kalkıp ikinci sınıflarla olan dersimi de atlattıktan sonra yurda döndüm. Artık hayatımda bazı şeylere çeki düzen vermeue karar vermiştim. Bunlardan en başta geleniyse kendi yaşam düzenim ve bedenimdi. Odaya girmemle bizim çocukların hepsinin Furkan’ın yatağının başında toplandığını farkettim. Korktum lan başta, bişey oldu sandım. Ama sonradan farkettim ki kötü bişey değildi bu. Kadir, Javid, Eşqin, Doğan hepsi toplanmış hararetli hararetli bişeyler konuşuyolardı telefona bakarak. Yanlarına yaklaştım eşyalarımı yatağa bırakıp
“Hayırdır lan at organları, neye toplandınız hepiniz böyle ?”
Doğan; “Heh gel lan gel, biz de seni bekliyoduk. Neler oluyo neler olm, Furkan kardeşin sana anlatsın bakalım”
Furkan; “Olm ben de az evvel geldim odaya. Bi baktım mesaj geldi. Açtım ne göreyim aq, Sevgi Instagram’dan yazmış bana”
“Hasgibtir. Eee ne yazmış peki ? Çok mu rahatsız ettiniz lan kızı Burak’la. Sağında solunda çok dolandınız tabii, kızda en sonunda ananıza bacınıza sövdü dimi”
“Yok lan, öyle bişey değil. Bizde ondan heyecanla toplandık ya buraya, ne diyeceğimizi bilemedik”
Furkan telefonunu bana doğru uzattı. Sevgi buna ne yazmış olabilirdi de Ada Konseyi gibi toplanıp bu konuyu konuşuyo olabilirdik. Ekranda Sevgi’nin mesaj penceresi açık. Okunası bi mesaj beklerken koca ekranın ortasında gelen yalnızca bir “?” mesajını gördüm. Lan hepiniz bi soru işareti gönderdi diye mi toplanıp coştunuz bu kadar ? Hay kafanızı gibeyim sizin ya
“Eee hani mesaj ? Soru işareti gelmiş bi tek ? Lan acaba bundan önce bişeyler daha yazıp yolladı da sen cevap vermeyince mi soru işaretini yolladı ? O mesajda iletilmediği için sende gözükmüyodur , olamaz mı ?”
Furkan; “Yaa yok amk, kız direk bunu yollamış işte bana şov yapma dıbına koyarım senin”
Heyecandan çeneyede vurmuştu bunların. Bu akşam güzel geçecek gibi, bakalım. -
+1 -1
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Cümlemi bitirmeden gözlerinin dolmaya başladığını farketmiştim. Bitirdikten sonra da tamamen kızarmış olan gözlerinden yaşlar dökülmeye başlamıştı. Çok kötü hissediyodum beyler, çok kötü hem de. Bu kız bu güzellikle, bu temiz kalplilikle benim gibi hödük birisini haketmiyordu hayatında. Daha iyilerine, daha yakınlarına layıktı. Ne benim hayatımda onun gibi birisi, ne de onun hayatında benim gibi birisi olmamıştı. Birbirimizin pek çok konuda ilklerini yaşadığı kişilerdik. Ama o bu bitişi, bu gidişi haketmemişti. istemiyorduda zaten. Ben de istemiyordum aslında içten içe. Ama nasıl huur çocuğu bir kişiliğe sahip olduğumu biliyordum ben. ilerde istemeden de olsa daha çok üzerdim onu. Üzerine idil’in hiç beklenmedik bir şekilde karşıma çıkması, alkollerin alınması ve bu takun yenmesiyle birlikte herşey darmadağın olmuştu. Müthiş giden ilişkimiz vardı ya Büşra’yla, dıbına koymuştum ben o mutlu günler ve ilişkilerin. Ama söylediklerimi kabullenecek gibi değildi. Onunda söyleyeceği son sözleri vardı dilinin ucunda.
“izmir’e gittikten sonra bu kararı vermiş olman tesadüf değil (izmirli). Birşeyler yaşadığın belli, canını sıkan bir şey olduğuda belli. Tamam, suskun kalıyorum senin yanında. Senin için boyun eğiyorum hepsine. Ama saf değilim ben, farkındayım herşeyin. Ben bana söylediklerini unuttum bile, olmuş bitmiş. Hem belkide sen mutlu olacağın şeyleri açık açık söylemediğin için alkollü şekilde söylemiş oldun. işte bu yüzden içmeni istemiyodum ben senin. Ama içindekileride söylemiş oldun bana, öğrenmiş oldum. Bu söylediklerin birer bahane gibi geliyor bana. Ama ben daha fazlasını duymak istemiyorum anladın mı. Hatta ayrılmakta istemiyorum ki ben. Yanında, yamacında, ellerini tutarken, gülüşüne bakarken, sana sarılırken mutluyum ben. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi gitmeni kabullenemem. Sen de farkedeceksin bu yaptıklarının bir hata olduğunu. O yüzden bu konuşmayı devam ettirmek istemiyorum ben. Lütfen düşün taşın, acele karar vermeden konuş benimle. Seni ne kadar çok sevdiğimide unutma sakın, bunları göz önüne alarak karar ver”
Çantasını kapıp yavaşça ayağa kalktıktan sonra eğilip yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra göz yaşlarını sile sile uzaklaştı yanımdan. dıbına koyayım, istemeden de olsa bi canı daha yakmıştım saçma sapan düşünce ve kararlarımla. Hele gözlerinden akan o yaşlar; beni asıl üzen oydu be beyler. Kimse değmeyen birisi için o değerli yaşları dökmemeli gözlerinden. Ve ben değen birisi değildim. Dökmüştü, dökülmüştü, dökmüştüm o yaşları ben. Ama tüm bu olanlardan sonra kararım değişmiş miydi ? Büşra’yla hiçbir şey olmamış gibi ilişkime devam edecek miydim? Hiç sanmıyorum… -
0
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Kasvetli geçen bir dersti. Dersin yanı sıra Büşra’nın o kocaman masmavi gözleriyle dönüp dönüp beni seyrediyor olması hem hoşuma gidiyor hem de üzüyordu. Ama rahatsızlık, kesinlikle yoktu. Sanki ait olduğum yer onun gözleri gibiydi. Ama sarhoşluğun verdiği kötü bir etkiyle tabir-i caizse anasını gibmiştik ortalığın. Ders bitti, Büşra yanıma damlayıverdi. Herkesten sonra bizde sınıftan çıkıp yemek yemek için kafelerden birine yürümeye başladık. Bu sırada Büşra beklemediğim bir şekilde koluma girdi. Şaşırdım, ama ses etmedim. Yol boyunca koluma girmiş, adımlarımı takip etmiş, gözlerini benden ayırmamışken bir kelime dahi konuşmadık. Sessizlikle geçen yolun ardından yerimize oturup yemeklerimizi sipariş ettikten sonra bekleyişe koyulduk. Her zaman yaptığı o tatlı hallere bürünüp ellerini çenesinin altına koyup beni seyretmeye başladı. Bir şeyler söylememi, konuşmayı başlatmamı bekliyordu. Haklıydıda, yapmam gereken buydu. Yemeklerde geldikten sonra doğrudan konuya girmemek için başka şeyler sorarak konuşmaya çalıştım
“Eee Büşra Hanım, nasıl geçti bakalım günleriniz ben yokken ? Rahatlamış mıydın kıskançlıklarımdan yoksa sıkıcı mı geldi bensizlik ?”
Be amk salağı dedim kendi kendime. Sen buraya kızdan ayrılmaya, bir ayrılık konuşması yapmaya gelmedin mi ? Sorulacak soru muydu peki bu şimdi.
“Çok sıkıcıydı tabii (izmirli). Ben öyle çok alışmışım ki senin varlığına günler geçmek bilmedi. Derste dersi dinlemenin yanı sıra gözlerim, ellerim hep seni aradı bir yandan. Zaten doğru düzgün konuşamadıkta. Aramalarımı açmadın, mesajlarımı yanıtlamadın. Bi de video var tabii”
“Büşra açık açık konuşamız gereken şeyler var. Ben o gece söylediklerimin farkında değildim. Çocuklarla dışarı çıkmıştık, biliyosun. O sırada bişeylerde içtik elbette. Eve geldiğimde de o kafayla konuşmuş oldum seninle böyle. Ne söylesem, ne dilesem bilmiyorum. Ama çokta üzgün olduğumu bil, yüzüne bakacak halde değilim. Benim her zaman çekindiğim konu tesettürlü birisinin tesettürü üzerinden konuşma yapıp kırıcı olmaktı. En yakın olduğum kişiye yaptım şimdi bu hatayı. Kendimi affedemem ben, böyle devamda edemem. Evet, hala seni gördüğümde kıpır kıpır oluyor içim. Hala birşeyler paylaşmak istiyorum seninle. Ama olmaz, yapamam ben bundan sonra.” -
+2
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Güzel bi şarkıyla başlayalım o zaman;
https://www.youtube.com/watch?v=oJsSWRsgD4U
izmir’den istanbul’a uçakla, oradan da Sakarya’ya özel servisle geçtim. Yol yorucuydu, havanın boğuk olması daha yorucuydu. Ama sonunda odama, yurduma gelmiş oldum. Öğle saatlerinde geldiğim için odada kimse yoktu. Eşyaları yerleştirip etrafı toparladıktan sonra yatağıma uzanıp odadaki binlere geldiğimi haberdar ettim. Öte yandan da Büşra’nın atmış olduğu video hala galerimden bana göz kırpıyordu. Açık birkaç kez daha seyrettim. içimi kaplayan sahibiyet duygusuyla birlikte biraz cringe olmuyordum desem yalan olurdu şimdi beyler. Yarına kadar mesajda atamazdım arayamazdımda. Madem apar topar bunun için döndüm bunu yüz yüze konuşmak olması gereken şeydi. Ama izmir’den uzaklaşmış olmak özlediğim yerlerden uzaklaşmış olup içimi birazcık burksada idil’den uzaklaşıp karşılaşma ihtimalinden kaçtığım içinde rahatlık veriyordu. Bizimkiler yavaş yavaş odaya gelmeye başlamışken onlarla da özlem gidermiş oldum. Azeri balaları Eşqin’le Javid’in ardından Doğan da katıldı odadaki kaynaşmamıza. Çapraz odadaki ikiliden Tamer’de yavaş yavaş aramıza katılmaya başlamıştı. Üstelik o da benim gibi izmir’den gelip gidiyordu. Ama taa Menemen’den geliyomuş. Onunlada tanıştığıma memnun oldum, tek izmirli olmamak biraz daha rahatladı içimi. Normalde haftasonları yaptığımız toplanma olayını bu gece yapalım dedik. Önceden de demiştim zaten, bizim oda iyice oyun salonuna dönmüştü. Bilgisayarları toplayıp kurulanlar LoL ya da CS oynarlardı, televizyonu kapanlar PS3’ü kurup PES atarlardı, geri kalanlarda telefondan oyunlarına kurulur ya da Monopoly’e düşerlerdi. Hepsi bi yana Monopoly anılarımız çok iyi olurdu bu gecelerde. ilerleyen zamanlarda oralarada gelicem.
Pek merakla beklediğim okul günü geldi. Büşra’yla yüzleşmeye cesaretim var mıydı bilemiyorum. Bu yaptığım terbiyesizlikten sonra gelip yüzüme tükürse yeriydi aslında. Ama onun öyle birisi olmadığını, bu dediğimi yapmayacağınıda çok iyi biliyorum. Gelip kızabilir, bağırıp çağırabilir; ama bunu yapmazdı. Keza ben böyle bi hata yaptıktan sonra bana “Seni Seviyorum” temalı video çeken bir kadın bu söylediklerimi de yapmazdı ya n’olur n’olmaz işte, hazırlıklı olmak lazım.
Okula normal saatimden biraz daha geç gittim. Yolda Büşra’yla karşılaşırız, ne diyeceğimi bilemem diye saçma bir düşünceye sahip olduğumdan yaptım bunu. Ben sınıfa girdiğimde farkettim ki Büşra Mikail’den ya da bir başkasından döndüğümün haberini çoktan almış beklemekteydi. Ben, görür görmez ayaklanan Büşra ben sırama geçene kadar beni seyredip durdu. Başımı kaldırmadan arka sıralara doğru ilerlerken Büşra’nında peşimden geldiğini hissedebiliyordum. Sıraya oturduktan sonra karşı sırama oturup gözlerimin içine bakmaya başladı. Her ne kadar görmezden gelmeye çalışsamda bu parıldayan çift göze karşı gelmem çok uzun sürmedi, hemen teslim oldum.
“Günaydın Büşra”
“Günaydın. Haber vermedin geldiğini”
“Evet, gelip yüz yüze konuşmak istedim seninle. O zamana kadar da bişey söylemedim.”
“Peki beni ne kadar kırdığını, merakta bıraktığınıda düşündün mü bu süreçte ? Düşünmüş olman lazım çünkü.”
“Düşündüm Büşracım düşündüm. Dersten sonra birlikte yemeğe gidelim mi ? Baş başa, daha sakin bi yerde detaylıca konuşsak bunları nasıl olur ?”
“Tamam. Gelip neden yanıma oturmuyosun ki ? Merak etme, sıkmam canını konuşarak”
“Şimdilik kalayım burada, dersten sonra görüşürüz” -
+5 -1
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Günaydın olsun herkese
Ağır bi hastalık geçiriyorum beyler. Günlerdir bişey yiyemiyorum, kanlı kusuyorum, hastanede yatıyorum, serum yiyorum falan. Kollarımı delik deşik ettiler amk kan ala ala. Ama bugün biraz daha iyiyim. Laptop’ımı getirttim evden, canımda sıkılıyo zaten boş durmaktan. 12’de bi doktor kontrolü olacak, onu atlattıktan sonra akşama kadar yazmayı planlıyorum. Ne kadar sayıp sövseniz haklısınız, ama hastalık olunca önüne geçilemiyor tabii.
Anlayışınız için teşekkürler, 12’den sonra görüşürüz... -
+6
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Sabah oldu, büyük bi baş ağrısıyla uyandım. Ulan normalde bu kadar içen bi insan değilim ben. Ama boşluğuma denk geldi demek ki, dertten içtik bi gecede tüm yıllık kotamızı amk. Zaten hep öyle derler ya; "Alkol içmek insanın yarınından çalmaktır. Keyfi kederi bugün tadar yarın ağrısını yaşarsın" diye. Ne de haklılarmış amk, ilk kez olmasa da bi kez daha tecrübe etmiş oldum bunu. Uyanır uyanmaz aklıma gelen şey "Ulan idil ne yapıyodur şimdi" sorusu oldu. Silkinip kendime geldim, bundan bana ne amk ben neden düşünüyorum ki bunu. Kafamın bi köşesinde dün geceden kalan bişey var, ama bir türlü hatırlayamıyorum. Telefonuma bakayım dedim, Büşra'yla olan konuşmalarım açık kalmış. Okudum, okumaz olaydım. Anasını gibeyiim, neler yapmışım lan ben böyle. Benim gibi nezih, hoşgörülü, etliye sütlüye karışmayan birisi sırf benim sevgilim oldu diye tesettürlü olan bi kızı zor kullanarak açmaya çalışmışım. Üstelik açılmazsan olmaz diye tehditvari bi de ayrılık kelamı etmişim. Harbi salaklın, harbi hayvansın sen (izmirli). Bırak Büşra'yı, bırak yakınında olan bi başkasını kimselere söylenecek şey değil lan bu. Aah ah, alkol çok kötü şey beyler. insanın en derinlerine sakladığı duygu ve düşünceleri açığa çıkarmak, fütursuzca yüze vurmak için çok etkili birşey. Ama ben yanlış yerde, yanlış zamanda yanlış kişiye karşı kullanmış olmuştum bu durumu. Çünkü salaklık...
Daha bişey yazmaya, bişey söylemeye yüzüm yoktu. Telefonda olan konuşmayıda hayal meyal hatırlıyordum. Ama genel açıdan bakacak olursak bu bi ayrılıktı, ayrılmıştık. Ve benim Sakarya'ya dönmeme vardı bi kaç gün daha. Bakalım o günler nasıl geçecekti. Günün ilerleyen saatlerinde bi video gelmişti telefonuma, gönderen Büşra'ydı. Videoyu izledikten sonra ilk başta bi duygulanma, bi garip hissetme yaşamışken sonrasında nedense bi cringe hissi dolup taşmıştı içimden. Video şu şekildeydi;
Dersin işleneceği boş sınıfa önceden gelinmiş. Videoyu çeken kişi Mikail. Büşra bir öğretmen edasıyla kapıdan sınıfa girip kameraya karşı konuşmaya başlıyo. Ders anlatır gibi güzel güzel, tatlı tatlı konuşup gülümserken konu aşka geliyo. "Hepimiz hayatlarımızda hedefler, amaçlar belirleriz. Kimimiz başarıyı, kimimiz parayı, kimimiz aşkı kovalar durur. Aşkı kovalamak kutsaldır, yakalayınca bırakmamak gerekir. Ben çokta uzak olmayan bi zamanda buldum aşkı, bırakmayada hiç niyetim yok. Seni çok seviyorum (izmirli), sevmeyede hep devam edicem. Özletme artık kendini, dön sevgilinin yanına, yerine, yurduna. Güzel günler yakın"
Gülümseyip bitiriyor videoyu. Ulan benim için böyle şeyler yapan bi kız vardı. Ben ne diyeceğimi bilemedim. Cevap veremedim videoya. Kim bilir ne beklentilerle çekmişti Büşracım onu, ama benim bi gece öncesinden yaptığım mallık suskun kalmaya itmişti beni. Daha fazla kalamazdım izmir'de. Erken dönmem, idil şokunu atlatmam, Büşra mevzusunuda toparlamam lazımdı. Bi sonraki gün dönmeye karar verdim. Bavulumu çantamı toparlayıp yola koyuldum... -
+3
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Eve geldiğimde kendi kendime farkettim ki benim kafam yerinde değildi beyler. Sarhoştum ben, farkındaydım. Konuşsam etsem saçmalicam yani biliyorum. Eee normal bi insan evladı ne yapar bu durumda ? Susar. Ama olur mu dıbına koyayım, ben konuşucam. Erkeğiz ya, ardımızda bekleyen var ya konuşucaz tabii amk.
Odama gelip üstümü başımı değiştirdikten sonra yatağıma kurulup Büşra'ya cevap vermeye hazırlandım. Ama kafamda olan konuşma nedense çok başkaydı.
"Geldim eve, haberin olsun"
"Artık konuşabilir miyiz (izmirli) ne olduğunu merak ediyorum"
"Konuşalım Büşracım, konuşalım güzel gözlüm. Benim sana söyleyeceklerim, anlatacaklarım var"
"Seni dinliyorum"
"Ben en başından beri çekiniyodum sana karşı hatırlıyosun dimi ? Çünkü benim hayatımda hiç tesettürlü birisi olmamıştı; ne arkadaş ne sevgili olarak. Sen ilktin bu konuda ve iyi ki de öylesin. Biz bu çekinme durumunu nasıl aştık nasıl atlattık ? Yakınlaşarak, konuşarak, vakit geçirerek, samimi olarak falan. Peki ben bunlardan fazlasını istediğimi söylesem sana ?"
işler git gide taka sarıyordu. Sarhoşluğun etkisiyle ne söylediğimin farkında değildim. Ama gayet normalmiş gibi Büşra'nın yanıtından sonra devam ettim;
"Ne demek fazlasını istemek ? Ne istiyormuşsun fazlası olarak benden ?"
"Ya ne bileyim işte Büşracım, fazlası. Yani izmir'de bu tür şeyler farklı yaşanır ya ondan diyorum. Ne bileyim, nasıl anlatsam ki... Mesela sen ne zaman kapandın ? Üniversiteye başlarken kapanmıştın dimi ? Daha yeni yani. Neden açılmayasın ? Neden bu güzelliğini tesettür altında saklayasın. Saçlarını görsem, okşasam, kokusunu alsam fena olmaz mı ?"
"Yani evet yeni kapandım. Ama aile baskısıyla falan değil kendi isteğimle kapandım ben, söyleyen falan olmadı. Şimdilik düşünmüyorum açılmayı, ama ilerleyen zamanlarda bu düşüncem değişebilir tabii"
"Aaa öyle ilerleyen zaman falan olmaz. Açıl işte yahu, n'olcak sanki. Hem öyle daha güzel olursun, cidden. Tesettürlüyken yapamıyorum ben böyle, olmuyo yani"
"(izmirli) sen ne dediğinin farkında mısın ? Kendinde değilsin sen, sonra konuşalım bu konuyu"
"Açılmazsan olmaz Büşra, ayrılırız. Olamayız yani"
Bu mesajdan sonra cevap gelmedi. Bi süre sonra telefonum çalmaya başladı. Arayan Büşra'ydı tabii ki. Ağlıyordu telefonda, hıçkıra hıçkıra. Gece gece hiç haketmeyen bi kızı böylesine ağlatmak benim haddime değildi. Onun da hakkı değildi zaten ağlamak. Tek yaptığı beni sevmekti. Ağlayarak konuşmaya başladı;
"Ayrılmak istemiyorum ben, bu konuşan sen değilsin. Sen böyle değildin. Ne söylediğinin farkında da değilsin. Ayrılmadık biz, olmaz. Gelince konuşucaz bunları. Ama sev beni tamam mı, bırakıp gitme. Çabuk gel aptal, özletme daha fazla kendini. Cevapta verme şimdi, bişey söylemeni istemiyorum. Sonra konuşuruz, kapandı bu konu"
Yüzüme kapatmıştı. N'oldu lan şimdi ? Ne konuştuk, ne yaşandı ? Ne dedi kız bana. Çok geçmeden sızmıştım ben de zaten... -
+2
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
O gün bu olayı atlatmamın ardından eve gidip uzuun uzun düşündüm. Yattığım yerden tavanı seyrettim, idil'in videoyu izlediği odada duvarlara baktım; sanki geldiği günkü post-it'ler hala asılıymış gibi. Bom boş oturdum durdum. Annem böldü sessizliğimi
"Yine kafan karıştı dimi. Aklına girdi gördüğün ilk anda"
Ah be annem, öyle iyi tanıyosun ki evladını. Öyle iyi hissediyosun ki yaşadıklarımı. Ama ses edemiyorum işte, etmek istemiyorum. Zaten atlatmak için bi ton şey yapmışım, gördüğüm tek bi günde herşeyi gibip atmak istemiyorum. O akşam Büşra'yla da konuşmadım. Aradı, mesaj attı falan. Ama hiç birini yanıtlamadım, geçip gittim öyle.
Gece uyuyamadım elbette, tahmin etmeniz çok zor olmadı dimi. Bencede. Sabaha kadar dönüp durdum, kafamı yastığa vurdum "Geç artık amk duygusallığı, sen aştın bunları geç" diye sayıkladım tüm gece. Sabahın erken saatinde telefonumun ekranı aydınlandı. Mesaj Büşra'dandı;
"Günaydın Sevgilim
Dün pek konuşamadık, bi durgun gibiydin. Aklım sende kaldı, uyuyamadım ben de. Uyandığında iyi hissedersin diye erkenden kalkıp mesaj atmak istedim. Özledim seni, çabuk dön
Seni seviyorum"
Doğru ulan doğru. Doğru dıbına koyim. Ben geçmişimle cebelleşirken burada, mutlu geldiğim kısa tatilim zehre dönmüş ve bunu kurtarmaya çalışırken oralarda beni bekleyen birisi vardı. Haketmiyodu lan beni, haketmiyodu Büşra bu yaşananları. Ama masumdu, saftı. Tamam, yapmıştı bir kaç hata. Salakça testlere tabi tutmuştu beni. Ama olsun, yine de saftı bana karşı olan sevgisi. Mesajını bir kaç defa okuyup soğukluğu belli etmemek için benzeri bi mesajıda ben ona gönderdim "Günaydın" niteliğinde. Yaptığım soğukluğun nedenini hala beni soktuğu şu "fake hesaplık" durum olduğu zannediyodu. Tabii ne yaşananlardan ne de idil'den haberi olmuştu bunca zaman. Olmayacaktıda, olmasına gerek yoktu. Gün boyunca hiçbir şey olmamış gibi konuştuk. O bu durumdan fazlasıyla mutluyken ben içten içe bozukluk hissediyordum. Akşama doğru arkadaşlarla dışarı çıkıp kafa dağıtmaya karar verdik. Bir kaç bişey içsek, dertleşsek geçerdi elbet. Neden geçmesin ki ? Dert tasa konuşarak, anlatarak azalmaz mıydı ?
Alsancak Gazi Kadınlar'a gittik. Mekan olarak seçenek çok olduğundan nereye gideceğimizin kararını sonra vericez falan. Büşra çıkmamı istemiyodu. Hem ona vakit ayırmamı istediğinden hem de alkol almamı istemediğinden dolayıydı bu. Ama mırın kırın etsede çıktım dışarı. Bana bozuk atıyodu. Masamız kuruldu, yemeğimiz alkolümüz cartımız curtumuz dolduruldu etrafımıza. Can dostum Yahya halimden anlayan oydu ki konuya kendisi giriş yaptı. Çocukluktan beri yanımda olan, benim kadar idil'i o da tanıyan birisi olunca nabzıma göre şerbet vermeyi biliyordu tabii. Oturduk, gece boyunca konuştuk. Saat geç olmuştu, eve giderken telefonuma hala mesajlar geldiğini hissedebiliyordum. Mesajı atan Büşra'ydı. Nerede kaldığımı, merak ettiğini, benim böyle birisi olmadığımı, bişeyler yşadığımı söyleyip duruyodu. O kadar belli miydi ya ? O kadar hissediliyo ya da anlaşılıyo muydu bendeki bu değişiklikler ? Söyleyecek bir kaç sözüm vardı, ama bunları konuşmak için eve gitmeyi bekledim... -
+2
nasıl yıkık birisi oldum anlatıyorum
Orada olduğunu farkettikten sonra hışımla bileklikleri yerine bırakıp arkamı döndüm. Kaçmak istiyordum, ama kaçamıyordumda. Beynim gitmemi söylese de ayaklarım geri geri gidiyodu. Dön, konuş, bak gözlerinin içine. Yıllar geçmiş, çok şey bitmiş. Ne olabilir ki ? Ama olmazdı, olamazdı, olmamalıydıda. Arkamı dönüp annemlerin olduğu yere gidip onlara seslendim
"Hadi gidelim, başka yerden bakarsınız"
"Bakıyoruz oğlum bi dur seçelim"
"idil burada anne gidelim diyorum sana"
Annem idil ismini duyunca gözleri açıp etrafı aramaya başladı zaten. Bulmasıda pek zor olmadı. Ben farkedip gidelim demesini beklerken idil'e selam verip el sallamaya başladı. Ya anne napıyosun aq, ben kaçmaya çalışıyorum sen dikkat çekme peşindesin. Gerekli olan vakti sağlayamadık, kaçmak için vakit yoktu artık. Ama annemle selamlaşmasının ardından idil çıktı dükkandan. Yanında bi kız arkadaşı bi de arkadaşının kardeşim vardı, ufak bi çocuk. Ama yanındakini tanımıyordum. Aradan yıllar geçtikçe yeni arkadaşlar edinmişti demek ki. Ben küt küt atan kalbimi takıyla tokayla oynayarak sakinleştirmeye çalışırken yaşadığım o saniyelik göz göze gelme anı aklıma geldikçe kalbim inat edermişcesine daha da hızlanıyordu. idil dükkandan çıktıktan sonra rahatladığımı düşünürken dükkanın penceresinden eğilip nasıl olduğumu kontrol ettiğini farkettim. Yıllarca boğulduğum o güzel gözleri farketmemek mümkün mü ki, tabii ki görüyordum olanı biteni. Arkasından gelmemi mi istiyordu acaba ? Ondan mıydı bu kontrol ? Tamam ulan, sen adım atarsan ben koşardım sana. Önceden çok gibildim bu düşünceyle biliyorum. Ama bi kere daha gibilirdim, hem de hiç beklentim yokken. N'olurdu sanki.
Bizimkileride alıp apar topar çıktım, onları takip etmeye başladık. Annemin yüzündeki mutluluğu görmeniz lazımdı gerçekten. Sanki barışacakmışız gibi, gülücük ekgib değildi kadında. Önümüzde yürüyen idil ve arkadaşıysa birkaç saniye aralar vererek sürekli arkalarını dönüp kontrol ediyorlardı gelip gelmediğimizi. Her dönüşün ardından birbirlerine gülerek fısıldaştıklarını görmemek mümkün değildi. Karşıyaka çarşının kalabalığını bilenler bilir, gözden kaçırmamak için mesafeyide koruyorum bi yandan. Ama kalbim öylesine atıyo ki beyler size tarif edemem şu anda. Arkadaşıyla olan son bi fısıldaşmanın ardından ayrıldılar. Arkadaşı kardeşini de alıp Greyder mağazasına girerken idil yan mağazanın önünde beklemeye koyuldu. Ama arkadaşını beklediği bi bekleyiş değil bu; beni beklediği, yanına gelmemi istediği bi bekleyişti. Dönüp baktı, uzuun uzun baktı. Utandı, kızardı, başını öne eğdi; ama beklemeye devam etti. Peki bu durumda ona hala bişeyler hissetmekte olan ben ne yaptım dersiniz ? Hayır, gitmedim, gitmek istemedim yanına. Dakikalarca süren bakışmalar, bekleyişler boşa geçti gitti. Benim yanına gitmemi beklerken, annemler sürekli gitmemi işaret ederken ben yanına gitmedim. Yine ümitlenmekten, yine darbe yemekten, kaba bi tabirle yine gibilmekten korktum. Geçip gittim yanından, arkama da dönüp bakmaya cesaretim olmadı. Hem bilmiyorum ki aq hala birlikte mi o huur evladıyla. Haberim yok, haberde almak istemiyorum. idil'i az çok tanıdınız zaten şu kısa anlatımımla. Sevgilisi varken yanında sınav zamanı beni arayıp iyileştirdi kendini. Şimdi ne olduğunu bilemem, bilemeyiz... - daha çok