- 0 / 0 / 23 entry
- 0 başlık
- 0.64 incipuan
intihalci pic ikinci nesil normal
-
0
napıyonuz gececiler keyifler nasıl
2 gündür yoktum var mı yeni gelişmeler guiza gol atmış falan diyolar -
0
çakma org dan gelenler buraya
la huur cocuklari copy paste yaparak selam durulmuyor bu alemde, yaratici olun amina koyum, darwinin evrim teorisini kanitlar gibi duruyonuz da maymundan insana deil okuze gidiyonuz.. -
0
çakma org dan gelenler buraya
dıbına koduklarım ! ayrımcı huur çocukları.. gelin burada domalın bütün hakiki inciciler gibsin öyle girersiniz buraya..
muallaktorlar !
gibtiklerim. -
+7 -5
türkiye komünist partisi
osmanlı i̇mparatorluğu döneminde sosyalist gruplar olmasına rağmen bunlar geniş kitle örgütlerine dönüşememişlerdi. bu gruplar genelde küçük ve sosyalist düşüncenin taşıyıcıları oldular. özellikle selanik ve i̇stanbul merkezli idiler. bir kısmı kurulacak olan tkp'ye katılmıştır. özellikle de şefik hüsnü'nün liderlik ettiği türkiye i̇şçi ve çiftçi sosyalist fırkası (ti̇çsf) bunlardan biridir.
i̇ttihat ve terakki hükümeti'ne muhalefetten sinop'a sürgün edilen mustafa suphi buradan çarlık rusyası'na geçti ve burada ruslara esir düştü. esirliği sırasında tanıştığı mahkum devrimcilerin ve ekim devrimi'nden sonra bolşevizm'in etkisi ile 1918 yılında sosyalist müslüman doğu halklar kurulatayı'nın ardından sürgündeki askerler ve türkiye'deki gruplarla beraber 10 eylül 1920 yılında bakü'de yapılan kongre ile tkp (tkf) kuruldu. musta suphi ve arkadaşları anadolu'da gerçekleşen kurtuluş savaşı'na destek vermek için önce mustafa kemal ile irtibat sağlamışlardır. mustafa kemal'in daveti ile ankara'ya gelmek için yola çıkmışlardır. tkp'nin azerbaycan'da oluşturulmuş bir grup silahlı birliği de kurtuluş savaşı'nı desteklemek için gönderilmişlerdir.
tkp üyelerinin yurda girmeleri ile protestolar gerçekleşmiştir. kimi kaynaklarda bu protestoların 9. kolordu (?) komutanı kâzım karabekir tarafından tertiplendiği iddia edilmektedir. kars ve erzurum'dan sonra kazım karabekir'in yönlendirmesi ile trabzona geçmişlerdir. mustafa suphilerin amacı buradan gemi ile samsun'a geçip ankara'ya ulaşmaktadır. ama kazım karabekir'in ise rusya'ya geri göndermeyi istediği iddia edilmektedir. gemi karadeniz'e açıldıktan sonra trabzon kabadayılarından yahya kahya ve adamları gemiye arkadan yetişip mustafa suphi ve arkadaşlarını öldürmüşlerdir. bu cinayette genel kanı planlayanın kazım karabekir olduğudur. başka bir iddia ise bizzat stalin'in sultan galiyev ve milli komünistler ile hücre kurduğu iddiasıyla mustafa suphi'yi o dönem desteklediği enver ve i̇ttihatçıların tertibiyle ortadan kaldırmış olabileceğidir. zira daha sonra stalin tarafından yargılanan sultan galiyev'e yöneltilen suçlamalardan biri mustafa suphi'yle birlikte yasadışı pan-türkist ve turancı bir fraksiyon kurduğu iddiasıydı.
gizli yazışmalar/telgraflar ancak bunu kanıtlayabilir ki bunlar hala açıklanmamıştır. bir süre sonra yahya kahya, muhafız alay komutanı i̇smail hakkı tekçe tarafından öldürülmüştür.[1]
bu cinayeti işleyenlere karşı tepkiler artınca kahya yahya, sivas'ta kurulan göstermelik bir mahkemede 'yargılanır' ve 'delil' yetersizliğinden beraat eder. kahya trabzon'a döndüğünde üzerindeki pgibolojik baskılar devam edince, suç ortaklarını tehdit etmeye başlar. sağda solda 'sanki bütün işlerde ben tek başına mı idim. daha üstüme varırlarsa her şeyi olduğu gibi ortaya dökerim' demesi kahya yahya'nın arkasındaki güçleri rahatsız eder. kahya'nın ortadan kaldırılmasına karar verilir. ansızın trabzon kışlasına yakın bir yerde kahya yahya, adamlarıyla birlikte pusuya düşürülür ve öldürülür."[2]
mustafa suphiler kurtuluş savaşı'na yardım edemeseler de sovyet rusya'nın (1924 e kadar böyle adlandırılmaktadır.) silah ve altın yardımını sağlamıştır. daha sonra türkiye'deki kadrolar kemalizm'e karşı direkt bir tavır almasalar da bu cinayetlerden dolayı mesafeli durmuşlardır.
komünizm g • t • d
i̇çerik[göster]
öğretiler[göster]
uluslararası[göster]
tarihteki komünistler[göster]
diğer[göster]
komünizm portal
tkp'nin kurucusu mustafa suphi ve on dört yoldaşı ocak 1921 yılında öldürüldü. bu olay tkp’nin siyasi iktidara karşı yasadışı mücadelesinin de başlangıcını oluşturdu.[kaynak belirtilmeli] 1920’li ve 1930’lu yıllarda tkp yasadışı mücadeleyi devam ettirdi. 15 ağustos 1922'de hükümetin yasaklaması üzerine ankara'da gizli olarak gerçekleştirilen 2. kongre'de genel sekreterliğe salih hacıoğlu getirildi. kongreden yaklaşık üç hafta sonra 12 eylül 1922'de, ankara hükümeti o güne kadar yasal çalışma yürüten tkp'yi kapattı.
yasal çalışma olanağı ortadan kaldırılan tkp'nin üçüncü kongresi 31 aralık 1924-1 ocak 1925'de i̇stanbul akaretler'de yasadışı olarak toplandı ve şefik hüsnü genel sekreterliğe getirildi. kongreden sonra, şeyh said i̇syanı'nı bahane eden hükümet takrir-i sükun kanununu çıkartarak ülkedeki chp harici tüm siyasi oluşumları kapattı. tbmm tutanaklarına bakıldığında bu zaten görülecektir. çok geniş tutuklamalar ve yargılamalar yapıldı. 1925'de yapılan tutuklamaların yol açtığı incinlığı, kargaşayı durdurmak üzere, 1926 yılının mayıs ayında, şefik hüsnü'nün girişimiyle, viyana'da bir parti konferansı yapıldı.
yeni bir faaliyet progrdıbının taslağı hazırlandı ve vedat nedim tör genel sekreterliğe getirildi. vedat nedim tör, burjuvazi ve kemalizm ile uzlaşarak ılımlı bir politika izledi. 1927 yılında vedat nedim tör ve şevket süreyya aydemir partiden ayrılarak kemalist kadro dergisini çıkardı. ayrılışları parti kayıtlarına, parti arşivini emniyete teslim ettikleri gerekçesi ile ihanet olarak geçti. parti işçi sınıfı içerisinde belli bir örgütlenme yakaladıysa da(tütün işçileri ve demiryolu işçileri), parti içi problemler daha güçlü bir etki yaratmasının önüne geçti. komünist şair nazım hikmet partiye üye oldu ve partiye olduğu kadar türkiye'deki komünizm hareketine de önemli katkılarda bulundu.
parti, 1940'ların başında yeniden örgütlendi. reşat fuat baraner'in teşkilat sekreterliğinde ii. dünya savaşı boyunca faşizm karşıtı bir politika izledi. 1950'lere kadar dr. şefik hüsnü denetiminde faaliyetlerine devam etti. 1951 tutuklamalarını ve şefik hüsnü'nün 1959 yılında hapis sonrası sürgüne gönderildiği manisa’da ölmesini takiben, yakup demir, (zeki baştımar) ve bazı tkp kadroları 1960 yılında yurtdışına çıkarak partiyi yurtdışında yeniden örgütlediler.
1960'lar: yükselen devrimci hareket -
0
darbe yapacaklara tavsiyeler
malum, güvenip ülkenin en güzide kurumlarına yerleştirdiğimiz adamlar beceriksiz çıktı. ülkenin refaha ve huzura ulaşmasındaki tek yol darbe. ama bu adamlar bunu yapamayacak kadar kabiliyet özürlü. haydi ekşi sözlük yazarı, senin verdiğin tavsiyeyle ülke feraha ulaşabilir. vazifeden kaçma. sen de taşın altına koy elini, inadına inadına sevişmeyeli bağır çağır.
unutma, söz konusu darbeyse gerisi teferruattır.
işte bir örnek:
28 şubat'tan sonra toplu ihraç göremedik. her yıl 5-10 kişi atılıyor sadece. bir toplu ihraçla ordudaki bilgi, belge, ses kaydı vs. sızdıran/sızdırma ihtimali bulunan darbe karşıtı subayların tamdıbını gönderin gitsin. ordumuzda hala böyleleri varken darbe marbe yapılamaz. -
0
sevgili için şehir değiştirmek
her zaman bir kadın için çok daha kolay olan eylemdir. ne kadar ben asla yapmam, doğru değil dense de bunu yaptırabilecek biri vardır hayatta. ve aynı şekilde sevgili de hazırsa buna, yani aynı fedakarlığı yapabilecek biriyse, ne olduğunu anlamadan bavulunuzu toplanmış olarak bulursunuz. -
0
lisebitnce başlayan artık rakı içmelym sanrisi
öncelikle belirteyim ki, severim rakıyı. sözüm rakının büyütülüp ilahlaştırılmasına falan değil. yanlış ellerde rakının ilahlaştırılmasınadır. hani türk popunda da sezen aksu'dan söz açılınca "aa sezen aksu bambaşka", "son albumde sezenden beste almış, saygılar." gibi sezen denilince budhaya saygı duruşuna geçercesine tribe girenler vardır ya; rakıya da böyle yaklaşan bir genç nesil var. bu çekti dikkatimi sevgili ahali.
özellikle ilk gençlik yıllarını yaşayan bünyelerde rastladığım sanrıdır. üniversiteye yeni adımını atan genç, o güne değin irili ufaklı alkol ortamlarına girmiş ve 10'da 9 sıklıkta bira içmiştir. kalan 1'de de şarap içmiştir. üniversite ile beraber bir büyüdüm havasıyla birlikte "artık rakı içmeliyim, büyük bir adamım" düşüncesi başlar ki içten içe çok fenadır. iki aya kalmaz rakı masasının piri (bkz: pir) triplerine giriverir ki aman aman. özellikle ailemizin bu yaş aralığındaki gençlerinde görmekteyim bu durumu. tamam ben sana içme demiyorum, sen yine iç rakını güzel kardeşim de bu trip niye? iç bi, alış şu içkinin adabına, üç beş kere beceremeyip geceni berbat et, bunlardan ders çıkar sonra, her deneyişinde yeni bir mezesinin uyumluluğunu tecrübe et falan filan. yani vaktiyle uygun zamanıyla edin tecrübesini. ama yok illa o tribe girecek genç osmanımız. illa daha üçüncü rakı masasında o kırk yıllık rakıcı edasına bürünecek. sonra tabi daha gece yarılanmadan kafayı vurup sızarsın masada. -
-1
msn de ilk çevrimdışı olabilme paniği
sizi bilmem ama benim yaşadığım paniktir. addıbına göre değişiyo tabi. genelde gizliden flört halindeki veya hoşlanılan kişiyle konuşurken büründüğüm bi panik hali bu bahsettiğim. yani konuşup konuşup da laf aman ben de yatayım artık a geldiğinde he ya ben de yatacaktım aslında deyip iyi geceler dileğini iletir iletmez ondan önce çevrim dışı olmaya çabalama durumu. onun iyi geceler dileklerini almayı beklemeyerek, karşıdakinde seninle o kadar da ilgilenmiyorum bak hohooo senden önce çıktım bile naber hissiyatı yaratma arzusu. tabi karşıdakinin umrundaysa. -
0
ülkü ocaklari
tarih [değiştir]
i̇lk örgütsel oluşumlar osmanlı'nın son zamanlarında ve türkiye cumhuriyeti'nin ilk yıllarında kendilerini gösterir. bunlar daha çok osmanlı'nın yıkılışına çözüm olarak sunulan "turan" anlayışını aydınlara taşıma amacıyla kurulmuşlardı.
i̇lk olarak 1969'da kurulan milliyetçi hareket partisi'nin gençlik kolları olarak, alparslan türkeş'in destek ve yönlendirmesiyle 14'lerden emekli binbaşı dündar taşer tarafından kurulmuştur.
1975'te ankara kurtuluş semtindeki köşk sineması'nda düzenlenen bir kongrede genel başkanlığına sami bal getirildi. şubat 1976'da ankara'da düzenlenen 4. olağan kongresinde ali batman genel başkanlığına getirildi. yine 1976'da ankara kurtuluş semtindeki gazino sinema salonunda yapılan 5. olağan kongresinde genel başkanlığına selahattin sarı getirildi.
mart 1977'de yapılan 6. olağan kongresinde genel başkanlığına muhsin yazıcıoğlu getirildi. 2 nisan 1978'de 7. olağan kongresinde genel başkan yardımcılığına abdullah çatlı, genel sekreterliğine haşim ayten ve genel muhasipliğine vejdet şendil getirildi.
ülkü ocakları derneği'nin kapatılmasıyla 25 mayıs 1978'de düzenlenen olağanüstü kongresini düzenlendi ve 1977'de konya'da kurulmuş olan ülkücü gençler derneği'nin adını ülkücü gençlik derneği olarak değiştirilerek ankara'ya taşınması, maltepe'deki ülkü ocakları derneği'nin merkez binasını ülkücü gençlik derneği tarafından kullanılması kararlaştırıldı. ülkücü gençlik derneği'nin genel başkanlığına yazıcıoğlu getirildi ve önde gelen kadorları da aynı mevkiiyle ülkücü gençlik derneği'ne kaydı.
12 eylül 1980'de yapılan askeri darbe sürecinde kapatıldıktan bir süre sonra, milliyetçi hareket partisi'nin resmi bağlarından ayrı olarak yeniden kurulmuştur.
atila kaya dönemi (1997-2003) [değiştir]
devlet bahçeli'nin mhp genel başkanlığı'na seçilmesiyle birlikte ülkü ocakları'nın yapısında da önemli değişimler başlamıştır. ülkü ocakları'nın kapatılarak yerini gençlik kollarına bırakacağı iddiaları tüm teşkilatlar büyük yankı bulmuştur. böyle bir tepkiden çekinen devlet bahçeli de geri adım atarak ülkü ocakları'nın mhp'den bağımsız bir şekilde sürdürülmesi kararını almıştır. bu karar çervesinde atila kaya ülkü ocakları genel başkanlığı'na getirilmiştir.
atila kaya yaklaşık 6 yıllık genel başkanlığı'ndan sonra mhp lideri devlet bahçeli tarafından parti divanına yan kuruluşlardan sorumlu genel başkan yardımcısı olarak alınmıştır. yapılan son genel seçimlerde i̇stanbul milletvekili seçilen atila kaya, milletvekilliği dönemini sürdürmektedir.
8 kasım 2009 tarihinde yapılan mhp kongresinin ardından merkez yönetim kurulu (myk) üyeliğini sürdürmesinin yanı sıra parti divanındaki görevinden ayrılmıştır.
alişan satılmış dönemi (2003-2005) [değiştir]
atila kaya'nın genel başkanlığı döneminde ülkü ocakları 2.başkanı olan alişan satılmış, devlet bahçeli'nin ülkü ocakları'nın başına getirdiği ikinci isim olmuştur.
alişan satılmış yaklaşık 1,5 yıl genel başkanlık yaptıktan sonra devlet bahçeli tarafından görevden alınmış ve yerine üniversite öğrencisi harun öztürk getirilmiştir.
alişan satılmış genel başkanlıktan alındıktan sonra bir süre ortadoğu gazetesi'nde yazarlık yapmış ve son olarak devlet bahçeli'yi eleştirmesi sebebiyle bu işine de son verilmiştir.
harun öztürk dönemi (2005-... ) [değiştir]
ocak başkalarının yaş ortalaması 26 civarına çekilerek önemli bir gençleştirme operasyonu yapılmıştır. bu dönemde eğitim faaliyetleri üzerinde hassasiyetle durulmasına rağmen, üretilen yazılı eser sayısı kısıtlı kalmıştır.
teşkilatlanma yapısı ve ülkü ocakları dergisi [değiştir]
son dönemlerde, teşkilat yönetimlerinin daha da merkezileştirilmesi ve disiplinin sağlanması için, devlet bahçeli'nin isteğiyle mahalle ya da köy gibi çok küçük yerleşim birimlerindeki ocaklar kapatılmıştır.
ülkü ocakları adlı dergi ülkü ocakları eğitim kültür vakfı tarafından çıkarılmaktadır. ülkü ocakları dergisinin bazı temsilcilikleri aynı zamanda ülkü ocakları'nın şubeleri olarak kullanılmaktadır.
bakınız [değişt -
0
intihal
i̇ntihal (tdk: aşırma), bir kişinin eserinde başka kişilerin ifade, buluş veya düşüncelerini kaynak göstermeksizin kendisine aitmiş gibi kullanması. i̇ntihal bir tür sahtekârlık ve hırsızlıktır.
başlıca türleri:
alıntı ifadeler ve fikirler için kaynak göstermemek
birebir ödünç alınan ifadeleri tırnak içinde (veya uygun bir şekilde ayrı bir paragraf halinde) yazmamak
i̇ntihal bilinçli olarak veya kaza eseri oluşabilir.
"bırakılan cisimler yere düşer" veya "ii. dünya savaşı 1945'de sona erdi" gibi cümlelerde kaynak gösterilmemesi intihal sayılmaz. zira bu tür yaygın bilgileri, gerçekleri içeren cümleleri yazan kişi, bunları bulan, ilk düşünen ve ortaya koyan kişi olduğu izlenimi yaratmaz. bu türden, yaygın bilgi veya gerçek kabul edilen konularda kaynak göstermemek intihal yaratmaz.
başkalarına ait fikirler alıntı yapılırken, yeni cümlelerle ifade edilseler bile kaynak gösterilmesi gerekir. i̇ntihalden kurtulmak için aşağıdaki iki yöntemden birini izlemeniz önerilir:
alıntıları kısa ise tırnak içerisinde vermek. eğer alıntı uzunca bir cümle veya birkaç cümle ise o zaman ayrı bir paragraf halinde, girintili bir şekilde ve satır arası boşlukları daha az bırakılarak yazılmalıdır. unutulmamalıdır ki daha halen atıf ve kaynak eklenmelidir.
diğer bir yöntem ise, atıf yapılan çalışmadaki bilgilerin size ait cümlelerle ifade edilmesidir ki, bunun için ya özet halinde yazmalı ya da okuyup, aklınızda kalanları kaynağa bakmaksızın kendi cümlelerinizle ifade etmektir. bu metodlar kullanıldığında, daha halen orjinali ile karşılaştırılıp, eğer birebir ifadeler varsa bunlar değiştirilmelidir.i̇ntihal ciddi bir akademik suçtur. cezaları öğrencilerin düşük not almasından akademik kariyerin silinmesine kadar değişebilir -
0
marjinallik için ateist olan mal yazarlar
böyle bir şey yok. ama olabilir de.
ukteyi sizodayi diye biri 1 gün önce vermiş. -
0
bilale küfür eden piçlere sesleniyorum
.@3 beynini gibiym kapalı olunca fakir mi luyo sen hiç kayserı ye ugradınmı amcık herkes kapalı herkes cıpe bınıoo boyle mallar olduktan sonra vay dıbına koyum bunla aynı havayı nefesliyoz lan. -
+1
30 ların sonu 40 ların başında çocuk olmak
ne güzeldi lan, radyodan dünya savaşını darbeleri falan dinlerdik -
-1
denizcilere sorulan salak sorular
- her limanda bir sevgiliniz oluyor mu cidden?
+ he la dünyayı giben biziz zaten.. -
0
sevgilime bebek taklidi yapıom çok hoşuna gidio
yhaaa amaaa aşkım napıoşun yhaaaa dioyum çok sefiyoo -
0
sevgilisine fuck buddy ayarlayan güzel kız
düşünceli, anlayışlı ve sevgilisine gerçekten değer veren asil kızdır.
sevgilisi ayarladığı fuck boddy ile ciks yaparken ıslak mendille onun terini silip, omuzlarına masaj da yapıyorsa dadundan yenmez bu kızın. -
0
gecede partnerini elli kez orgazm eden erkekler
öyle erkekler tanımladım ki zaten yoktular hedesi. komedinin en abartısı. -
0
rainer werner fassbinder
yaşamı [değiştir]
1946'da doktor bir baba ile çevirmen bir annenin oğlu olarak bavyera'da doğdu. 16 yaşında okulu bırakan ve homociksüel olduğunu açıklayan fassbinder, yönetmenlik yapmadan önce film setinin, hemen hemen tüm bölümlerinde görev yaptı. 1960'ların ortalarında friedl-leonhard stüdyosu'nda tiyatro ve sahne dersleri aldı ve 1967'de münih'teki anti-theater'a katıldı. tiyatro yılları, fassbinder'in sinema dilinin gelişmesine büyük katkıda bulundu. 1969'da çektiği ilk uzun metrajlı filmi 'liebe ist kälter als der tod' (aşk ölümden soğuktur), berlin film festivali'nde gösterildiğinde olumlu tepkiler almadı. aynı yıl çektiği ve bir tiyatro oyunundan uyarladığı katzelmaher, küçük çaplı bir başarı yakaladı.
fassbinder'in ilk ses getiren filmi, 1974'teki angst essen seele auf 'ali: korku ruhu kemirir' oldu. 28 yaşındaki alman sinemacıya, cannes film festivali'nde altın palmiye adaylığı ve fibresci özel jüri ödülü'nü getirir. faslı bir göçmen ali ile kendisinden 20 yaş büyük alman emmi kurowski'nin evliliği üzerine kurulan filmin hikâyesi, almanya'daki göçmen ve kimlik sorununa eğilir.
rainer werner fassbinder, 1979'da çektiği die ehe der maria braun (maria braun'un evliliği) ile yine sinema dünyasını sarsan bir yapıt ortaya koyar. film eleştirmenleri, bu filmi fassbinder'in başyapıtı olarak değerlendirirken, yönetmenin sadık oyuncusu hanna schygulla (23 filmde yönetmenle beraber çalışmıştır), maria braun rolüyle altın ayı'ya uzanır.
1982 yılında ölümünden kısa bir süre önce çektiği veronika voss adlı filmi ise, berlin'de bu kez en iyi film kategorisinde fassbinder'e altın ayı'yı getirir. bazı filmlerinde rol alan annesi lilo pempeit'in de göründüğü film, yönetmenin kariyerindeki en önemli yapıtlar arasında sayılır. son filmi querelle, ferregrafinin sınırlarını zorlayan gay ve lezbiyen ilişkileri barındırır ve 1982 venedik film festivali ana yarışma bölümünde gösterilir. film, gösterimde çoğu ülkede 18 yaş sınırı ile gösterime girmiştir.
rainer werner fassbinder, 10 haziran 1982 günü aşırı dozda kokain ve uyku hapı almış bir şekilde einde ölü bulunur. masasında rosa luksembourg'un yarım senaryosu yer almaktadır. ölümünden sonra 3 senaryosu daha filme çekilir. fassbinder'in ölümü, çoğu sinema tarihçisine göre yeni alman sineması akımının sonu anldıbına gelir. -
0
ali korku ruhu kemirir
ali: korku ruhu kemirir (angst essen seele auf), 1974 yapımı bir rainer werner fassbinder filmi. yönetmenin en önemli yapıtları arasında sayılır. almanya'nın münih kentinde çekilen film, göçmen bir işçinin, kendisinden 20 yaş büyük bir alman kadınla olan imkansız evliliğini anlatır -
0
theodor w adorno
eski frankfurt yılları (1903-1924): [değiştir]
ailenin tek çocuğu olarak adorno, şarap ticaretiyle uğraşan babası (oscar alexander wiesengrund, 1870-1946) ve bir subay kızı olan annesi (maria barbara calvelli-adorno, 1865-1952) tarafından "teddie" diye anılıyordu. annesi korgibalı bir i̇talyan ailenin soyundan geliyordu ve viyana krallığı çatısı altında müzik uğraşısı vermiş bir şarkıcıdıydı. babası daha sonra protestan olan bir yahudi soyundandı ve nihayetinde de katolik olan maria barbara ile evlenmişti. theodor wiesengrund adorno, arthur schopenhauer'in uzun yıllar yaşadığı aynı güzel manzaraya sahip olan caddede büyüdü, 9 numaralı evde dünyaya gelmişti, babası da 7 numaralı yerde şarap ticaretiyle uğraşıyordu. adorno, katolik olarak vaftiz edilmişti. ama din dersi eğitmeninin entellektüel etkileşimiyle protestan oldu. babasının yahudi soyundan gelmesinden kaynaklı daha sonra gershom scholem ile olan dostluğu sonraki yıllarda düşünsel rahatsızlıklarını ortaya çıkaracaktı. annesi ve babasından aldığı çifte soyadını 1933'de "wiesengrund-adorno" şeklinde benimseyen theodor wiesengrund adorno; aynı evde yaşayan piyanist, şarkıcı teyzesi agathe calvelli-adorno'dan aldığı müzik dersleriyle piyano çalmayı öğrendi. müzik, onların kültürel vatandaşlık kozmopolitiğinin senfonisine eşlik etti. böylece annesi onu richard wagner'in avrupa'da ses getiren siegfried operası'na dahil etmeyi başardı. ve senfonik oda müziği literatüründe güvenilir bir şahsiyet olmasına olanak sağladı. bu başarının arkasında yatan asıl neden elbette ki theodor wiesengrund adorno'nun erken tespit edilen müzikal yeteneği idi.[2]
günümüzde freiherr-vom-stein gymnasium olarak anılan kaiser-wilhelm-gymnasium (kaiser-wilhelm lisesi - frankfurt) okulunu 17 yaşında iki sınıf atlayıp en başarılı öğrenci sıfatını alarak bitirmiştir.
okulla birlikte bernhard sekles'ten kompozisyon üzerine dersler alan adorno, 1923 yılında 14 yıllık arkadaşı siegfried kracauer ile beraber nihayet kant'ın "salt anlayışın kritiği"ni geride bırakarak artık kendi olmakla şunu söylüyordu: "en sessiz olanında bile değil, abartmıyorum, her şeyi okutmanlarıma borçlu olduğumu söylesem kant'ın yazdıklarında ekgib kalacaktır."
adorno'nun, bir toplum bilimci olarak geçmişindekilerinden farklı, yüksek bir yeteneğe sahip olduğu gerçekti. kant'ın deneyimselliği ki müthiş bir hafızaya sahipti, adorno'nun bütün bu mevcudiyette kitapları okumasına servet teşkil ediyordu. çok hızlı bir şekilde yunanca, fransızca, göçmen i̇ngilizcesi gibi yabancı dilleri öğreniyor, çatışkıları bu yeteneği sayesinde yeniyor, gerçekten yetenekleri olanlara da cesaret veriyor, biraz yeteneği olanlarınsa sabırsız olmalarına neden oluyor, başkalarının kıskançlığına maruz kalıyor ve yaptığı işin zorluğunu da kendisini anlamak isteyenlerin kapasitelerinin yetersiz kalmasında görebiliyordu.
bu yüksek yetenekleriyle okulda göz dolduran adorno, okul öğrencilerinin kıskançlığı yüzünden antisemizm meselesine varır. lisede olduğu zamanda bir grup öğrenci tarafından yapılan kışkırtıcı: "... baban abraham'a benden selam söyle theodor!.." şeklindeki söylemler giderek bir ölüm tehdidine değin uzar. yaş itibarıyla belki de ne söylediklerini bile tam olarak kavrayamayan bu öğrenciler, adorno'nun okula artık yalnız başına gidip gelmesine engel teşkil ediyordu ve ondan sonra da annesi veya teyzesi adorno'ya okul yolunda eşlik etmeye başladılar. adorno, bu yaşadıkları olumsuz hatıraları minima moralia adlı eserinde işlemiştir.
1921'de frankfurt üniversitesi'nde felsefe, müzikoloji, pgiboloji ve sosyoloji öğrenimine başladı ve kendisinden beklenildiği gibi 1924 yılında edmund husserl üzerine çalıştığı tezini en üstün derecede verdi. i̇çeriğinde eğitmeni hans cornelius'un eğitmenlik ruhunu da işleyen bu tez, aynı zamanda öğrenim kurumlarının felsefesini de kapsıyordu. ve bu daha sonraki yıllarda adorno'nun asli düşüncelerinden uzaklaşacaktı. i̇tinasıyla hayatındaki en önemli düşünsel yoldaşları max horkheimer ve walter benjamin olaca -
-1
jean jacques rousseau
jean-jacques rousseau (cenevre 28 haziran 1712 - ermenonville, val-d'oise 2 temmuz 1778) fransız yazar, düşünür, filozof, politika ve müzik teorisyeni.
i̇sviçre'nin cenevre kentinde doğmuştur. bir sanatçının oğludur, on yaşında eğitimine bir din addıbının yanında başlayan rousseau, daha sonra bir gravürcü ustasının yanında çalışmıştır. 1728-1738 yılları arasında farklı işler olan; uşak, sekreter, müzik hocası ve tercüman olarak fransa, i̇talya ve i̇sviçre'de dolaşmıştır. fransa'da yazıları yasaklanınca daha sonra aralarının açıldığı dostu david hume'un daveti üzerine i̇ngiltere'ye gitti. daha sonra batı i̇sviçre'de neuchatel'e sığındı. kalvenist olarak vaftiz olmuştu. torino'da katolikliğe geçti, daha sonra tekrar kalvenist oldu. bu sebeple doğduğu şehir olan cenevre'de ateist suçlamalarına mâruz kaldı.[kaynak belirtilmeli] 1749 da angiblopedinin müzik bölümünü kaleme almıştır.
i̇nsan doğasına ilişkin çözümlemesiyle, insanın uygarlık tarafından değiştirilmemiş doğal halinin birçok açıdan daha üstün olduğu fikri ve modern demokrasi anlayışına temel oluşturan toplumsal sözleşme öğretisiyle ün kazanmış olan ünlü fransız düşünürdür. kendisi filozof sıfatını her zaman reddetmiştir.
milli egemenlik düşüncesi ilk defa 18. yüzyılda fransız düşünürü jean jaques rousseau tarafından ortaya atılmış ve bu yüzyılda despot hükümdarlara karşı fertlerin hak ve hürriyetlerini gerçekleştirip, teminat altına almak için girişilmiş olan mücadele ile başlamıştır. ancak bu fikrin ortaya çıkması, yani halkın da yönetime katılarak, hükümdarın gücünün sınırlandırılması işi 1215 tarihli magna charta’ya dayanmaktadır. -
-1
karl marx komünist manifesto
komünist parti manifestosu (almanca: das manifest der kommunistischen partei), karl marx ve friedrich engels tarafından ilk olarak 21 şubat 1848'de yayımlanan yazıdır. komünizmin ilk bildirgesidir ve dünyanın en etkileyici politik yazılarından biridir. komünist birlik tarafından yetkilendirilen marx ve engels, birliğin amacını ve progrdıbını da çizer. komünist manifesto, proletaryanın burjuva düzenini ve özel mülkiyeti bir devrimle ortadan kaldırarak sınıfsız bir toplum düzenini gerçekleştirmesi gerektiğini söyler. pembe kapaklı olan baskısı türkiye'de "komünist" sözcüğünün kullanımının sakıncalı sayıldığı dönemde pembe kitap olarak anılmıştır.
manifestonun ilk sayfasında yazar olarak friedrich engels ve karl marxın isimleri birlikte yer alır ve ortak yazım şeklinde geçer. marx`ın ölümünden sonra engels, 1883 almanca baskısının önsözüne şöyle yazar: "manifesto'ya egemen olan temel düşünce... yalnızca ve tamamıyla marx'a aittir."
komünist manifesto ilk olarak 1848 tarihinde londrada almanca koyu yeşil bir broşür olarak basılmıştır i̇lk i̇ngilizce çevirisini helen macfarlane 1850de yapmıştır. 1872den 1893e kadar değişik önsözlerle tekrar basıldı: marx ve engelsin 1871 paris komünü deneyimiyle ilgili bazı düşüncelerini kapsayan bir önsözle 1882 rusça baskıya yazılmış bir önsözle ve marx öldükten sonra engelsin 1883 almanca, 1890 almanca, 1892 lehçe, 1893 i̇talyanca baskıya önsözleriyle birlikte.
1888 yılında samuel mooreun engels ile birlikte yaptığı i̇ngilizceye çeviri, en çok kullanılan i̇ngilizce baskıdır.
i̇çeriği [değiştir]
manifesto giriş bölümü dışında 5 bölüme ayrılır.
giriş [değiştir]
giriş bölümünde komünizm bütün avrupa`nın korktuğu bir hayalete benzetilir, fakat korkup saldıranları defetmek için de komünistlerin de kendi görüşlerini açıklamalarının zamanı gelmiştir:
"avrupa'da bir hayalet dolaşıyor — komünizm hayaleti. eski avrupa'nın bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler: papa ile çar, metternich ile guizot, fransız radikalleri ile alman polis ajanları."
"komünistlerin açıkça, tüm dünyanın karşısında, görüşlerini, amaçlarını, eğilimlerini yayınlamalarının ve bu komünizm hayaleti masalına partinin kendi manifestosu ile karşılık vermelerinin zamanı çoktan gelmiştir.