- 0 / 0 / 21 entry
- 112 başlık
- 1 trend
- 2,925.94 incipuan
igg memur önüncü nesil normal
-
+247 -8
çocukken olmak istediğin meslek neydi
Ben hep çöpçü olmak isterdim. Çöp arabası mahalleye geleceği zaman eve koşar evdeki çöpü arabaya ben atardım. Bazen kaçırdığım zamanlar olurdu oturur saatlerce ağlardım. -
+56 -1
absent içtiğimde şeytanla tanıştım
Diğer kapının karşısına geçtiğimde tüm kapılar bir anda yok olmuştu karşımda tek bir kapı vardı. Tam elimi uzatacakken kapı kendiliğinden açıldı ve içerden soğuk bir esinti geldi yüzüme. Tüm hücrelerimde hissettim soğuğu ve irkildim bi an için. içeri doğru bir iki adım attım ve kocaman bir odayla karşılaştım. Odanın duvarları bomboştu ve tam karşımda birisi oturuyordu. Bir taş parçasının üzerine oturmuş çıplaktı ve sadece hayalarını bir bez parçası kapatıyordu. Yaklaştığım zaman gerçeği farkettim o bez parçası benim parçamdı. Şaşkınlığımı farketti ve bana ben de seni bekliyordum dedi. Beni tanıdığını hissediyordum hatta beni kendimden bile iyi tanıyordu. Ben Azazil dedi ya da senin tasvirinle şeytan. Şaşkınlığım daha da arttı. Benden korkmuyorsun dedi. Tuhaftı bu çünkü en ufak bir korku hissetmedim. Neden ihanet ettin dedim. Aklımdaki tek soruyu tek çırpıda sormuştum. Sanki omzumdan bir yük kalkmıştı. Ben ihanet etmedim sadece bana söylenilen emire uydum dedi. Bir şey demedim ve sözlerine devam etti. Tanrı bana benden başkasına secde etme dedi ben de onun emirlerine uydum dedi. Bana yıllarca öğretilenlerin bir anda yıkıldğını elimde avuçlarımda küllerinin kaldığını hissettim. Belki haklı olabilirdi diye düşündüm. Sen benim tarafımdan seçildin sen buranın, bu döngünün koruyucusu olacaksın benim oturduğun yere oturup her şeyin sahibi olabilirsin sadece kabul ettiğini söyle dedi. Bir şeyler ters gidiyordu ve içgüdülerim asla yalan söylemezdi. Kabul etmedim bi anda ayağa kaltı ve üzerime yürümeye başladı. Yürüdükçe zincirleri ortaya çıktı ve ben kapının dibine kadar kaçtım. Bana küfürler savurmaya başladı emirlerime uyacaksın ben senin tanrınım dedi. Oda gittikçe soğuyordu kapının tam dibine girdiğimde soğuk olmadığını farkettim. Bana yaklaştıkça odanın her tarafı buz tutuyor zincirleri buzdan bir hal alıyordu. Dibime kadar yaklaştı ve sana emrediyorum dedi. Gözlerine baktım ve arkamı dönüp hiç bir şey demeden kapıdan çıktım. Bi anda aynanın önündeydim. Aynaya baktığımda suretim ordaydı. Bu iyi bir şey diyip salona geçtim. Üçü de uykuya dalmıştı küçük bi tebessüm ettim ve bir köşeye de ben yatıp uykuya daldım.
Edit: soranlar olmuş, bitti. -
+42 -1
absent içtiğimde şeytanla tanıştım
Kapıyı açar açmaz beni kapıda bir kız karşıladı. 168 boylarındaydı sarı dalgalı saçları ve bembeyaz teniyle masumiyet akıyordu yemyeşil gözlerinden. O kadar masumdu ki ona karşı en ufak şehvet bile hissetmedim. Normal değildi bu durum ama elimden tutup içeri doğru ilerlemeye başladığımızda karşı koyamadım ona. Seni tanıştıracağım insanlar var dedi ve bşraz daha ilerleyince iki tane arkadaşıyla tanıştırdı beni. Onlar da aynı kendi gibiydi sadece yüz hatları farklıydı saçlarının salgasından boylarına kadar her şey aynıydı. Biraz ilerde bi kalabakuk vardı oraya doğru ilerledik dördümüz. Kalabalığa vardığımızda herkes bize hayranlık içinde bakıyordu. Tanrının elçileri geldi diye fısıldaşıyorlardı. 3ü de bi anda kalabalığın karşısında durdu ve biz tanrının elçileriyiz deyip bıçaklarını çıkarıp kalplerine sapladılar. Oyuktan kalplerinin atışı görülebiliyordu ama biraz bekleyince yara kapandı ve kıyafetlerindeki yırtık bile yok oldu. insanlar onlara secde etmeye başladı. Övgüler uçuşurken yavaşça diğer gruba geçtik orda da aynı ritüeli yaptılar. Böyle bir çok grubun yanına gittik ve hepsinin hayran bakışları beni öylesine etkilemişti ki ben de istiyordum bu ilgiyi. Bana bir sonraki grupta seni de elçi olarak tanıtacağız sen de kendine bıcağı saplayacaksın merak etme ve bize güven dediler. Ben tanrının elçisi değildim ama böyle hissetmek gerçekten harika bir şey olurdu diye düşündüm. Beni elçi olarak tanıttılar ve tam kendime bıcağı sapladım. Müthiş bir acı çekiyordum ama insanların bana hayran şekilde bakıp secde etmesi hissetiğim hazı tepeye çıkarıyordu. Bir kaç grubun yanına daha gittim ve her bıçak saplayışımda daha çok acı çekiyordum ama bu zevki bırakamazdım çünkü harika bir şeydi. Acı tüm bedenimi sarıyor nefes almakta bile zorluk çeliyordum ve döngüyü o zaman farkettim. Bir sonraki grubun yanına gittim ve hala acı içerisindeyken bıçağı kaldırıp kalbime saplamak yerine yere attım. insanların hayranlıkları nefrete öfkeye dönüşmüştü ama benim umrumda değildi. Her defasında bu zevk için kendimi öldürmeyecektim. Kızlar daha ne olduğunu anlamadan kapıya yöneldim. Arkamdan açıklamalar yapsalar da onları dinlemedim ve kapıyı suratlarına kapattım. Kalbimde hala acı vardı ama koridorda bir kaç adım atıp diğer kapıya doğru yöneldim. Son yakındı ve son beni bekliyordu. -
+53
absent içtiğimde şeytanla tanıştım
içeri girdiğimde karşıma küçük küçük balkonlar vardı. Bu balkonlarda ise tarihin her devrinden komutanlar vardı. En sol köşedeki balkona yanaştım ve izlemeye başladım. Muazzam bir taktik hazırlamıştı ve bana dönüp bu strateji ile karşımda hiçbir ordu duramaz dedi. Balkonun tam karşında savaş meydanı vardı ve bir emriyle savaş başladı. Usta ve kendinden emin bir şekilde emirler yağdırıyordu sanırım haklıydı bu taktikle yenemeyeceği rakip yoktu. Savaşın sonucu belli olduğu için diğer balkona doğru ilerledim. Burdaki komutan bana teknolojimi kimse yenemez dedi ve o da saldırıya başladı. Uzay filmlerinde gördüğüm teknolojiye sahipti ortalığı yakıp yıkıyordu askerleri. Bu savaşın sonucu da belliydi ve heyecanım kalmamıştı. Belki farklı bir şey görürüm umuduyla diğer balkona geçtim. Burdaki komutan ben düşmanıma hareket şansı bile tanımam dedi ve bir tuşa bastı. Tuşa basmasıyla savaş meydanında devasa bir patlama meydana geldi ve ortada cidden düşman bile kalmamıştı. En sondaki balkona geçtiğimde balkon boştu. Sanırım benim yeteneklerim artık burda değerlenecekti. Mükemmel bir savaş planı yaptım ve taarruza geçmeye hazırdım artık sadece bir emrime bakıyordu. Düşmanımı saha yakından görmek istedim o an nerden geldi bu his bilmiyorum ama dürbünü alıp bakmamla başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Yanlış görüyorumdur diye defalarca baktım ama doğruydu onlar benim ailemdi, sevdiğim insanlardı, arkadaşlarımdı. Düşmanım aslında benim her şeyimdi. Bir emrimle her şeyim acı içinde yok olacaktı ve ben bundan sonsuz bir keyif alacaktım. Hızla arkamı döndüm ve kapıya yöneldim bu sırada diğer komutanlar ağlayarak emirler veriyorlardı etrafa. Onlara bir defa daha baktım ve hallerine acıyarak koridora çıktım. Kapıyı çektim ve beklemeden diğer kapıya yöneldim çünkü sona yaklaştığımı iliklerimde hissediyordum. -
+52 -3
absent içtiğimde şeytanla tanıştım
Artık elimdeki kitabı bir kenara atmıştım. Küfürler zihnimin içinden geliyor gözyaşlarım aka aka ağzımdan çıkıyordu. Kendimi kontrol edemiyordum. Artık benim için sonsuz eziyetin başladığını o an anladım. inanç benim en büyük zayıflığımdı ve ona mahkum olmuştum. Kutsal olan ne varsa benim bir sonraki küfrüme meze olmaktan başka bir şey değildi artık. Acı çekiyordum içim parçalanıyordu ama parmağımı bile kıpırdatamıyordum. Sadece gözümden yaşlar akıyor buzdan bir suratla karşıya bakıyordum. Tam o sırada karşımda bir bayaz bir eşarp belirdi. Çok güzel ipek bir eşarptı. Havada süzülerek yanıma geldi etrafımda bi tur attı tam karşımda durdu. Mis kokusunu hissedebiliyordum. Hayatımda kolladığım en güzel koku diyebilirim. Sıcacık bir his bırakıyordu koku içimde. Gözyaşlarım akmaz oldu an. Yavaşça yaklaştı ve daha önceden gözümden akan yaşları yavaşça sildi. Bir damla bile ıslanmaması beni hiç şaşıetmadı çünkü o mükemmeldi. Etrafımda bir tur daha attı ve kulağımdaki fısıltılar artmaya başladı. Daha sonra etrafımda dönmeye başladı fısıltılar da kelimelere dönüştü. içimi sonsuz bir huzur kapladı. Merak etme ben senin inancının bir parçasıyım ve burdan çıkacağız diyordu kelimeler. O etrafımda döndükçe ben güçleniyordum ve en sonunda ileri doğru adım attım. Koşmak bu odadan kaçmak istiyordum ama yavaş adımlardan başka bir şey yapamıyordum. Kapıya kadar uzun uğraşlar sonunda gidebildim. Kapının dışına çıktığımda eşarbın -inancımın- dışarı çıkmadığını farkettim. Benimle gelmiyor musun dediğimde bana bazen bedel ödemen gerekir ve "Bazen fedakarlık yapman gerekir. Ben senin bir parçanım sen ise bensin."diyerek içeriye doğru tekrardan ilerledi. Kapıyı istemeyerek de olsa ardından kapattım ve kapıya yaslanıp ağlamaya başladım. O haklıydı: ben oydum ve kendimden bir parçayı sonsuz acıya teslim etmek zorundaydım. Bir sonraki odaya gitmek için acele etmeme gerek olmadığını biliyordum ama yavaşça doğrulup diğer kapının önüne geldim. Derin bir nefes alıp kapıyı açtım. -
+61 -2
absent içtiğimde şeytanla tanıştım
Ben bu odaya kutsal olmayan oda diyorum.
Odaya adımı attım içeriye doğru ilerlerken gözüme yerdeki yazılar ilişti. Pek inançlı değilim ama hep araştırırım. Daha önce 4 büyük kitabı da az çok okudum ya da okumaya çalıştım. Yerlerdeki yazılarda her kitaptan bir parça vardı. Kendimi müslümanlığa biraz daha yakın hissetiğimden en azından o parçalara basmamaya çalışarak içeri doğru ilerledim. içerde insanlar gruplara ayrılmıştı. Kimi grup ateşle konuşuyor ona sevgi sözleri söylüyordu kimisi ise putlara hayran hayran bakıyordu. Ama 4 büyük dinde kutsal ne varsa onlar için bir hiçten başka bir şey değildi. Şöminede kitapları yakıp erkek erkeğe, kadın kadına ilişkiye giriyorlardı. Tuvaletlerini yapıp bu kitaplara sürüyorlardı. Herkes kendince kutsal olan bir şeyi kirletiyordu. Bi köşe gördüm ve işte benim köşem burası olmalı dedim kendi kendime. Kitap doluydu bu köşe bir de tabure vardı. Bu hayatta en çok sevdiğim şeylerden biridir okumak. Tabureye oturdum elime bir kitap aldım sayfalarını kokladım mis gibiydi ve ilk baskı olduğu daha kapağından belliydi. Hatta içlerinde el yazması olanlar bile vardı. Şöyle bir göz gezdirdim ve kendime bir kitap seçip okumaya başladım. Her sayfanın tam ortasında bir satır vardı ve bu satırda tanrıya hakaret ediyordu. Her sayfada hakaret devam ediyordu ve 20 sayfa okuduktan sonra sadece hakaretler gözüme çarpmaya başladı. 40. Sayfadan sonra sadece hakaretleri okuduğumu farkettim. Deli gibi sayfaları çeviriyor, avazım çıktığı kadar bağırarak; tanrıya -allaha- hakaretler, küfürler savuruyordum. Ayağa kalktım gözlerimden yaş geliyor ama küfürleri durduramayıp devam ediyordum. Her küfürde içim parçalanıyordu ama hiçbir şey yapamıyorudum.
Not: yemekten sonra devam edeceğim -
+59 -1
absent içtiğimde şeytanla tanıştım
ilk başta içeriye girmekte biraz tereddüt ettim ama içimdeki merak adımlarımı attırmaya başlayınca içeri nasıl girdiğimi bile anlamadım. Bu oda tam anlamıyla işgence odasıydı. Elinde bıcakla yerde yatanın derisini yüzen biri gördüm ilk başta. Derisi yüzülen çığlıklar atarken diğeri bundan öyle bir keyif alıyordu ki sanki tek isteği buymuş gibiydi. Biraz saha ilerleyince iple bağlanmış biri daha gözüme ilişti. Elinde şişle diğer biri ise onun gözlerini oyuyordu. Köle sahip ilişkisi vardı bu odada. Kadınlı erkekli biri işgence ediyor diğeri acı çekiyordu. Çığlıklarla kahkahalar birbirine karışıyordu. Odanın merkezine kadar ilerledim ve kendi etrafımda tam tur atıp etrafıma baktım. Herkes çiftti ama birisi tekti. işte o benim kölemdi ve onun her bir kemiğini her bir kan damlasını arzuluyordum. Onu paramparça etmeyi türlü türlü fantazileri uygulamayı istiyordum. Yaklaştım yanına elime bir sopa aldım ve bütün kemiklerini kırmaya başlayacaktım ki üstüme baktım sebepsizce. Ya kan olursa diye düşündüm neden düşünüyordum anlamadım o an. Sonra etrafıma bir daha bakınca o detay gözüme battı. Her şey bir yapboz parçası gibi yerine oturdu ve resim önümdeydi artık. Köleler ve efendilerin kıyafetleri aynıydı. işte bu detaydı beni kurtaran. Elimdeki sopayı kenara bıraktım ve beklemeye başladım. Çok beklemeden her şey açığa çıktı. Hemen iki yanımdaki bir köle ölmüştü ama yavaşça doğruldu ve tüm ekgib parçalarına - işgence nedeniyle bazı uzvları yerinde değildi - tekrardan sahip oldu. Üstündeki kan lakeleri birer birer kayboldu. Yan tarafındaki baltayı kavradı ve bir vuruşta az önceki sahibinin kolunu kopardı. Sahibi sadece çığlık attı en ufak bir karşı koymaya bile kalkışmadı. Roller değişmişti anlaşılan ve bu uzun süredir böyle devam ediyordu. Gördüklerim düşüncemi doğrular niyelikteydi. Arkamdaki köleme dönüp bir daha bakma gereği bile duymadan odayı terkettim. Kapıyı kapatırken son kez içeriye baktım bir iç çekip diğer odaya doğru ilerledim. -
+60 -1
absent içtiğimde şeytanla tanıştım
Bu oda benim aklımda hep altınlı oda olarak kaldı çünkü içeri girdiğimde her şey altındı. Kapıdan adımımı attığında ışığın aşırı fazla olduğunu farkettim ama gözlerimde bi acı hissetmedim hatta en ufak rahatsızlık bile duymadım. Biraz ilerledikten sonra bi evin giriş kapısından girmiş gibi oldum. Büyükçe bir salona bakıyordum. Altından koltuklar vardı hatta yastıkları bile altındı. Oturdum biraz yaslandım yumuşacıktı. Altın olduklarına emindim peki ama nasıl bu kadar yumşak olabilir? Kafamı bu soru kurcalarken kalktım dolaşmaya başladım. Kulağıma hafif bir su sesi gelirdu ve sese doğru ilerlemeye başladım. Sesin banyodan geldiğini içeri girince farkettim. Birisini görür müyüm acaba düşünürken sadece akan muslukları gördüm. Sonuna kadar açıktı musluklar; kapatmaya çalıştıysam da bir türlü kapatamadım. Evdeki diğer banyolara da baktım onlar da aynıydı ve bir tane bile musluğu kapatmayı bırakın kısamadım bile. Evin ikinci katına merdivenlerden yavaşça çıktım. Her tarafın altın olması beni mutlu ediyordu açıkcası. Yüzümde bi tebessümle dev gibi bir kapının karşısında dikildim. Arkadan gülüşme kahlaha sesleri geliyordu. Kapıyı açtım içeri girdiğimde onlarca insan altından tekli koltuklara oturuyor kahkaha atıyordu. Bende de bir neşe vardı ama sebebini bilmiyordum. Onların yanında bana da bi yer ayrılmıştı. işte benim odam burası, burda sonsuza kadar mutlu bir şekilde kahkaha atarak yaşarım diye düşünüyordum. Koltuğuma tam oturacakken dönüp diğer insanlara baktım ama gördüklerime inanamadım. Kahkaha atan benlerinin içlerindeki ruhları acı çektiği besbelliydi. Açlık ve susuzluğun vermiş olduğu bir çaresizlik vardı hepsinde. Eğer son kez bakmasaydım onlara cidden benim için hiç güzel bir son olmayacaktı. O insanları arkamda bırakıp o altın kapıyı suratlarına kapatıp alt kata geri indim. Bir saniye diye düşündüm kendi kendime. Eğer bir saniye durmasaydım şimdi ben kahkahalar atarken her saniyemin işgence olduğu bir yaşam sürecektim. Altın odadan -ev de diyebiliriz- tekrar koridora çıktım. Kapıyı kapattım ve bir sonraki odanın kapısını açtım. içeriye bir bakış attım ama gördüklerim hiç hoş değildi. -
+68 -2
absent içtiğimde şeytanla tanıştım
Nefesim biraz kendine geldi ve kapıların yanında ilerlemeye devam ettim. içimdeki heyecan ve merak duygusunu bir türlü yenemiyordum. Bir kapıyı daha araladım ve usulca içeri sokuldum. içerde tam bir ziyafet vardı. Ateşte kuzular çevriliyordu muazzam kokuyordu. Fıçı fıçı şaraplar vardı ve hafifçe kokladığımda hayal edemeyeceğim güzellikte tadının olacağından adım kadar emindim. Bir sürü masa vardı ve bu masalardaki insanlar sürekli bir şeyler yiyordu. Bazen nefes bile almıyorlar bir parça et daha yiyorlardı. Onlar yedikçe etler azalmak şura dursun daha yenileri geliyordu. Nereden nasıl geldiğini anlamaya çalıştım ama bir türlü beceremedim. Kafamı bi çeviriyordum boş tabaklar geri doluyordu. Uzun süre gözümü ayırmadan bakarsam yiyecek bir şey kalmaz diye düşünmemle her göz kırptığımda tabakların dolduğunu görünce bu uğraştan da vazgeçtim. Gözün masada oturanlara ilişti. Sanki o kadar uzun süredir ordalardı ki küfleniyorlardı. Gözlerine baktığımda mumyadan farkları olmadığını anladım. ilerlemeye devam ettim ve altından bir kase ve kadeh gördüm. Kasede birbirinden taze meyveler kadahte de o kokladığım fıçılarından doldurulduğu kesin olan şarap vardı. Elime kaseden bir üzüm aldım tam ağzıma zütürecekken bir ses duydum. Ses bana kimseye söylemediğim ve kimsenin bilmediği göbek adımı fısıldadı. Sesin oraya ait olmadığı kesindi ama beni bu ziyafetten alıkoyamazdı. Üzüme uzun uzun baktım ve tam ağzıma atacakken ses yine adımı fısıldadı. Gözlerim fal taşı gibi açıldı. O an her şey aydınlandı. Eğer bu üzümü yersem diğerleri gibi olacaktım ve mumya olmaya hiç niyeyim yoktu. Düşüncelerim değiştiği anda herkes ayağa kalktı ve yedikleri en güzel yiyecekle içecekleri bana sunmaya başladı. Onlara aldırış etmeden aralarında yürüdüm ve dışarı çıktım. Kapıyı kapattım ve irademi hayatım boyunca hiç bu kadar hissetmediğimi farkettim. Sanırım bana seslenen de kendi irademden başka bir şey değildi. Yürümeye niyetim yoktu direk yandaki odanın kapısını açtım. Çünkü odalar zaten sıralanmıştı hangisini açarsam açayım benim için ayarlanan odayla karşılaşacaktım -
+95 -2
absent içtiğimde şeytanla tanıştım
içeri girdiğimde herkes birbiriyle yatıyordu. Hayatımda gördüğüm en güzel kadınlar oradaydı desem yalan olmaz. Grup ciks yapanı mı dersin lezbiyeni mi dersin binbir ceşit fantazi vardı o odada. Yanlarından geçip ilerledim ve karşıma üç tane dünyalar güzeli kız çıktı. Bana bakıp gülüşüyorlar beni çağırıyorlardı. Onlar benimdi ve adım gibi emindim buna. iki adım daha attım ama birden durdum. Biri sanki kolumdan tutup çekiyordu beni ama arkama baktığımda kimse yoktu. Bir adım daha attım ama atmamla kolumdaki çekilme hissi daha da kuvvetlendi. O odadan da çıkmam gerekiyordu ama bunu yapacak gücüm yoktu. Gözlerimi kapattım tüm gücümle geldiğim yöne doğru adım atmaya başladım. ilk başta tek bir adımı bile zorla atarken daha sonra koşmaya başladım ve kendimi zar zor kapının dışına attım. Kapıyı son gücümle kapatıp bir müddet soluklandım.
Edit:imla -
+77 -3
absent içtiğimde şeytanla tanıştım
Yavaşca aynadan içeri bıraktım kendimi bi anda bi koridorda buldum kendimi. Upuzundu sonu görünmüyordu, yerler kırmızı halıyla kaplıydı, duvarlarda gümüş şamdanlar yanıyordu. Biraz yürüdüm her taraf birbirinin aynısıydı. Kapılardan birini hafifçe araladım içerde bi masa vardı ve etrafındaki bir grup insan hararetle bir şeyler tartışıyordu. ilk baktığımda şok geçirdim çünkü içeride tarih ve felsefe kitaplarında gördüğüm bilim adamları vardı. Onları tanıdığıma adım gibi emindim ama isimleri sanki aklımdam silinmiş gibiydi. (Hala kim olduklarını bilmiyorum ve bir türlü de bulamadım) Aralarında dolaştım ama beni hiç umursamıyorlardı. Masaya daha dikkatli baktığımda bir sandalye boştu. Orası bana ayrılmıştı ve o an bunu adım gibi biliyordum. Sanki o yer beni çağırıyordu. Biraz daha o odada kalsam oraya oturup bir daha kalkamayacağımı farkettim ve hızla dışarı çıkıp kapıyı kapattım. Daha sonra biraz ilerleyip bir kapıyı daha aralayıp içeri girdim.
Not: duvara anlatıyorum ama olsun. Bunlar yaşadığım şeyler bir yerlerde yazılı kalması benim için iyi olur -
+67 -2
absent içtiğimde şeytanla tanıştım
Sağa baktım sola baktım her taku denedim ama suretim yoktu. Heyecan yerini korkuya bırakmaya başladı. Aynaya bi daha dokundum yine su gibi hal aldı. Ama hala suretim yoktu öldüm mü acaba diye düşünmeye başladım. Sonra aynayı elimle ittirmeye çalıştım elim aynanın içine girdi. O kadar bilim kurgu filmi izledim kitap okudum ve neredeyse hepsinde böyle bi geçit olur işte o an benim de aklıma geldi. Yavaştan kolumun tamdıbını soktum çıkardım pek bi kolumda bi sıkıntı yoktu. Hemen içeriye gidip bi sandelye aldım. Bu sırada içerideki kızlar uyumuş diğer pekekentse hala sallanıp duruyordu. Aynanın karşısına sandalyeyi koyup üzerine çıktım. O geçitten geçecektim kararlıydım -
+87 -3
absent içtiğimde şeytanla tanıştım
Yerimden doğruldum bi tuvalete gidip elimi yüzümü yıkayayım bari dedim kendi kendime. Kalktım yürüyüşümde değişiklik bile yok bünyeden bünyeye farkediyor demek diye düşünüp tuvalete gittim. Yüzümü yıkadım aynada saçımı düzelttim tam kapıya yöneldim bi baktım aynadaki suretim karşıya bakıyor. Korkudan kalbim çıkacak gibi oldu. Aynadaki surete tekrar baktım yavaşça bana döndü. Korkudan bağırsaklarıma doğru sıçtım sanırım ama bi yandan da adrenalinin verdiği heyecanla aynanın karşısına tekrar geçtim. Kendime bakıyorum sağ sol yapıyorum ama aynadaki suretim kendi kafasına göre hareket ediyor bazen yaptıklarıma tepki bile vermiyordu. Bilin kurgu ile karışık korku filminde gibiydim. Daha sonra cesaret edip aynada kendi yüzüme dokundum ama tam o sırada ayna suya elini sokarsın ya dalgalanır onun gibi oldu ve suretim bi anda kayboldu. Biraz daha heycanlandım artık ilk zamanki korkum kalmadı. Aynaya baktığımda kendimi göremez oldum~~ sadece arkadaki duvarı görüyordum. -
+266 -21
absent içtiğimde şeytanla tanıştım
Olay yaşanalı iki sene falan oldu. Bi arkadaşım yurtdışından absint getirmiş ben de öğrencilik yıllarımda hep merak edip bi türlü deneyememiştim. Hazır fırsat varken bi deneyeyim dedim. Neyse iki kız iki erkek içmeye başladık. Şekeri falan erittiler hazırladılar shot atacaksın dediler ben de diktim kafaya. Ulan bi tadı var kolanya gibi cigerimi yaktı. Neyse herkes birer shot vurdu 5 dk geçti geçmedi kızlar abuk sabuk hareketler yapmaya başladı diğer arkadaşım da gülüp duruyor ne muhabbet kaldı ne bişe. Lan bi bende tık yoktu neyse arkadaşa dedim iki tane daha hazırla bende bişe yok hala gülüyor pekekent ama bi yandan da iki shot daha hazırladı ama içmedi tek söylediği şey ben kötüyüm oldu gülmeye devam etti. Kızlar kafalarını falan sallıyor sağa sola vuruyorlar bende tık yok. ikinciyi attım biraz bekledim kafamda alkolden kaynaklı uyuşma bile yok. Kendi kendime ulan bana niye bir şey okmuyor derken üçüncü shotı da attım. Bu sırada kızlar yarı baygın yatıyorlar diğer pekekent kulaklığı takmış gözleri kapatmış bi sağa bi sola salınıp duruyor. Bende hala karıncalanma bile yok
Bi kaç şuku gelirse devam ederim
Edit: yazmaya hala devam ediyorum bitirmeden bırakmaya da niyetim yok iyi okumalar şimdiden
Edit2: yazı bitti. şukulayan okuyan herkese teşekkür ediyorum -
+27 -12
mustafa kemal atatürk ne yaptı diyenlere duyrulur
1893 yılında Selanik Askeri Rüştiyesi’ne girişi ile askerlik hayatı başlayan ulu önder Atatürk 1896-1899 yılları arasında Manastır Askeri idâdi’sini bitirip, istanbul’da Harp Okulu'nda öğrenim görmeye başladı.
1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun olduktan sonra Harp Akademisi’ne devam etti. 11 Ocak 1905 tarihinde yüzbaşı rütbesiyle Akademi’yi bitirdi.
1905-1907 yılları arasında Şam’da 5 Ordu emrinde görev yaptı
1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu Manastır’a III Ordu’ya atandı.
19 Nisan 1909'da istanbul’a giren Hareket Ordusu’nda Kurmay Başkanı olarak görev aldı
1910 yılında Fransa’ya gönderildi Picardie Manevraları’na katıldı
1911 yılında istanbul’da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı
1911 yılında italyanların Trablusgarp’ı işgaliyle ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev yaptı
22 Aralık 1911'de italyanlara karşı Tobruk Savaşında zafer elde etti
6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi
1912 yılının Ekim ayında Balkan Savaşları başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır’daki birliklerle savaşa katıldı Dimetoka ve Edirne’nin geri alınışında büyük katkıları görüldü
1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi Bu sırada I Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı imparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı Mustafa Kemal 19 Tümeni kurmak üzere Tekirdağ’da görevlendirildi
1914'te patlak veren I Dünya Savaşı’nda, Mustafa Kemal Çanakkale’de bir kahramanlık destanı yazıp itilaf Devletlerine “Çanakkale geçilmez! ” dedirtti
18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan ingiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası’na asker çıkarmaya karar verdiler
25 Nisan 1915'te Arıburnu’na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal’in komuta ettiği 19 Tümen Conkbayırı’nda durdurdu Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi ingilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburnu’nda tekrar taarruza geçti Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos’ta Anafartalar Zaferini kazandı Bu zaferi 17 Ağustos’ta Kireçtepe, 21 Ağustos’ta II Anafartalar zaferleri takip etti Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253000 şehit veren Türk ulusu onurunu itilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir Mustafa Kemal’in askerlerine;
“Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!”
emri cephenin kaderini değiştirmiştir.
Çanakkale Savaşları’dan sonra Mustafa Kemal 1916'da Edirne ve Diyarbakır’da görev aldı 1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis’in geri alınmasını sağladı
Şam ve Halep’teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917'de istanbul’a geldi Velihat Vahidettin Efendi’yle Almanya’ya giderek cephede incelemelerde bulundu Bu seyahatten sonra hastalandı Viyana ve Karisbad’a giderek tedavi oldu
15 Ağustos 1918'de Halep’e 7 Ordu Komutanı olarak döndü Bu cephede ingiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de istanbul’a gelip Harbiye Nezâreti’nde göreve başladı
30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra itilaf Devletleri’nin Osmanlı topraklarını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9 Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun’a çıktı
22 Haziran 1919'da Amasya’da yayımladığı genelgeyle “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını” ilan edip Sivas Kongresi’ni toplantıya çağırdı
23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi’ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı
7 Aralık 1919'da Ankara’da heyecanla karşılandı
23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi TBMM, Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı
Kurtuluş Mücadelesi, 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların izmir’i işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı
10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması’nı imzalayarak aralarında Osmanlı imparatorluğu’nu paylaşan I Dünya Savaşı’nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.
13 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet idaresi kabul edildi ve Atatürk oybirliğiyle ilk başkan seçildi.
Edit: benim derdim prim falan değil ben kendim de yazardım bunları lakin bu kadar detaylı olmazdı. tarihçi değilim ama geçmişine sahip çıkan bir Türk genciyim ve bundan gurur duyuyorum. Benim tek amacım cahil insanlar seslerini yükselttiğinde sizlerin karşısında söyleyecek bir şeyleriniz olsun. Bizler sustukça onlar cehaletin verdiği cesaretle kendilerini haklı sanıp daha geniş kitlerere bu bilgisizliği yaymaya devam ediyor. Susmayın ve avazınız çıktığı kadar bağırın.
NE MUTLU TÜRKÜM DiYENE!