• 1 / 3 / 481 entry
  • 4 başlık
  • 1 trend
  • 2,786.50 incipuan

ieblancdemarco "Live fast , Die young."

  • 0
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    Hikayeyi bitirdim kanka şimdilik. Aksi bi durum olmazsa devam ettirmiycem. Wp grubundan muhabbete devam ediyoruz.
    ···
  • +1
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    kanka nee yapalım be. yardırıyoz sohbet muhabbet. sen napıyon halin keyfin nasıl ?
    ···
  • +1
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    beyler numaranızı mesaj olarak atarsanız gruba alabilirim. kanka benide al diye mesaj atıyonuz numara yok amk. tahmin mi ediiym numarayı nasıl alıyım. sonra sövüyonuz kaç gündür bekliyom almadın diye. bi de benden numara isteyenler oldu. attım. kötü kullandılar. telefon taku yedi. o yüzden numara atarken biraz çekiniyorum. gruba girmek için numaranızı atın ekleyim anında.
    ···
  • +3
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    wp grubu için gelecekler mesaj atabilirler beyler. burda bir tarikat haline geldik. olaylar whatsappda dönüyo. geceleri wp'dan olaylar döndermeyi düşünüyorum. gelecekler mesaj atsın. mesaj atamayanlar entry girsinler. alayım ben.
    ···
  • +7 -1
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    Kıymetli kardeşlerim. Üzülerek belirtmek istiyorum ki çok değerli başlığımıza artık son vermek zorundayım. Bu hikayeye başladığımdan beridir burası hikayeden çok aile oldu benim için. Sizlerle bir çok şeyi paylaştım. Bir çok derdimi anlattım. Bir çok derdinizi dinledim. Mesaj atıp karı kız ayarlamak için yardım isteyenler oldu. Derdini anlatıp dertleşmek sabahlamak isteyenler oldu dertleştik. Muhabbet edecek birileri olmadığından mesaj atıp kaynatmak isteyenler oldu kaynattık. Sorunları olanlar rehber arayanlar bi abi gibi danışmak isteyenler oldu danıştık. Oturduk konuştuk bağırdık çağırdık kimi zaman. Beraberce güldük. Beraberce ağladık. Kimi zaman kolalarımızı çekirdeklerimizi alıp sabahlara kadar makara yaptık. zütümüz tavana değene kadar eğlendik. Kimi zaman peçeteleri bu sefer gözyaşlarımızı silmek için kullanıp ağladık dertleştik. Bir çok şey paylaştık fakat artık buna bi son vermek zorundayım. Elimde olmayan sebeplerle hikayeyi artık devam ettiremeyeceğim. Sizlere yazdığım gibi bunu bitirmeye mecburum artık. O yüzden elimden bişey gelmediğini biliyosunuzdur. Buna rağmen hikayemi okuyup bazı şeyler alan, bazı şeyleri öğrenip anlattıklarımdan ders çıkaranlara, soru sorup dertleşmek makara yapmak, rehber aramak vesaire her türlü şey için iletişime her zaman açığım. Whatsapp grubumuz daima açık. Orada da mümkün olduğuu kadar muhabbetlere katılıyorum. Mesajlar daima açık günlük olarak kontrol edip devamlı olarak hepinize tek tek cevap vermeye çalışıyorum. Burası benim için kendimce eğlenip, erkek erkeğe muhabbet edebildiğim bi özgün ortamımdı. Artık öyle değil. O yüzden hikayeyi noktalamak zorundayım. Lütfen devam etmek için ısrar edip iyice canımı yakmayın amk. Hakikaten üzülüyorum. Sizleri seviyorum beyler. inanın çok seviyorum. Bu hikaye benim için hikayeden çok bir hayat öyküsüydü. Dostlarla dışarda bi yerde oturup kola çekirdek yaparken muhabbet etmek gibiydi. Çok büyük önemi vardı. Bir sürü hediye gönderdiniz bana. Bir sürü mesaj attınız. Hiç bir zaman yalnız bırakmadınız. Çok teşekkürler hepsi için. Hepiniz benim en kral arkadaşımsınız. Bunu unutmayın hiç bir zaman. Ve hayatı asla bırakmayın. Unutmayın herkes bulunmak istediği yeri kendisi seçer. O yüzden hayatınızda kötü şartlarda yaşıyosanız, şartları belirlemek tamamen sizin elinizde. Yeteri kadar çalışıp yeteri kadar emek harcarsanız istediğiniz herşeyi başarmanız mümkün. Sıfırdan başlayıp nerelere kadar geldiğimi size parça parça adım adım anlatmaya çalıştım. Buralardan çıkardığınız derslerle eğer kendinize güzel bi yol çizerseniz çok çok başarılı olmanız mümkün. Kendinize çok çok iyi bakın. Allah'a emanet olun. Unutmayın lan beni. Mesaj atabilirsiniz hala. Muhabbet için soru için destek için kardeşlik için. Aklınıza takılan herşey için. Fakat artık ekstra bi durum olmazsa elimde olmayan sebeplerden ötürü hikayemi burada noktalıyorum. Yanımda olan ve desteğini hiçbir zaman esirgemeyen siz güzel kardeşlerimin koca yüreklerinden öpüyorum. Sağolun varolun. Allah'a emanet.
    ···
  • +2
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    http://www.marmaragundem....k-Bordo-Kravat-Modeli.jpg

    kravat biraz ince yalnız. bu kadar ince kravat takmam. ama favori kombinlerimden birisidir.
    ···
  • +13
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    iyi sabahlar beyler hepinize. sonra devam ederiz.
    ···
  • +6
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    bahar korkak bi sesle sezeni yukarıya yolladı. sezen yukarıya gidene kadar da ağzını açamadı. yerinden kıpırdamadı. put gibi kalmış insanların arasında sıkılmıştı galiba kız. sıkkın pıkkın gitti üst kata. gözümdeki yaş daha fazla duramadı orda. sabredemeden süzüldü hızla aşağıya. konuşamıyordum. konuşamıyordu. çok geçmedi. içerden kocası geldi. bahar hayatım kim gelmiş ? diyerek. farkettirmeden bi hamleyle gözümdeki yaşı sildim. sesimdeki titremeyi gizlemek için öksürerek merhaba ibo ben dedim. şirketimi söyledim. ve taziye için uğradığımı söyledim. buyrun oturun diyerek kanepeye geçtik kocasıyla. baharda hemen yanına oturdu. tam karşımda baharın ellerini avcuna almış baharın babasından, baharı babasının ne kadar sevdiğinden falan bahsedip duruyodu. neredeysse bütün konuşmalar bana buğulu geliyodu. sanki adamın boğazını sıkmışlar ve bütün bir sese yankı basmışlar gibi kulağımda yankılanarakgeliyodu. bayılacak gibiydim. ölüm gibiydi. herşey. ölüm gibiydi. orada 15-20 dakika kadar kaldım. ziyaretin kısası makbuldür diyerek kocasıyla tekrar el sıkıştım. bahara da uzaktan bi selam vererek kapıdan çıktım. ömrümde geçirdiğim en zor 20 dakikadan birisiydi. çıktıktan sonra ağlayarak yürümeye başladım. çok fazla ağlamadım. beni biliyosunuz. hikayemde anlattım. büyüdükten sonra neredeyse hiç ağlamamıştım. beni ağlatacak şeyler hep inanılmaz derecede büyük şeyler olmuştu. ve inanılmaz derecede büyük şeyler, hep yeniden başlayıp "tamamdır herşey yoluna girdi" dediğim zamanlarda olmuştu. yürürken göz yaşlarımın görülmesini istemediğim için koşmaya başladım. koştumm koştum koştum. ciğerlerim patlasın istiyodum. vücudum bomba gibi paramparça olsun ve içimdeki yangın sönsün istiyodum ama geçmiyodu bi türlü. hıçkırarak ağlayacağım bi yere gitmek istiyodum. ve nereye gideceğimi biliyodum. koşarak mezarlığa geldim. prensesimin yanına. onun yanına. mabedime. gizli arka bahçeme. mezar taşına kafamı vurarak ağlamaya başladım. onu gördüm prenses dedim. onu gördüm. ona anlattım herşeyi. herşeyi anlattım. ve kimseye söyleyemediğim bi şeyi daha söyledim. ve herşeye rağmen, onu çok özledim prenses dedim. çok özledim.
    ···
  • +6
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    şokun etkisi geçmeden içerden ellerini silerek bahar geldi. kızına seslendi. sezen. kaç kere söyledim kızım sana elinde ekmek varken koşma etrafta diye. amk kızın adını duyunca bir kez daha yıkıldım. baharla bizim en sevdiğimiz sanatçılardan birisi sezendi. sezenin şarkılarıyla büyümüştük neredeyse. ve ikimizinde türk müziğindeki en kaliteli,en güçlü , en stilli isim dediğimizde aklımıza gelen ilk ve tek isim sezen olurdu. onunda benimde hayatımda sezen başka bişeydi. ben her zaman şarkılarımı yapıp internete falan koyma hayalini söylerdim. oda hep seni ve sesini başkaları duymasın ibo. kıskanırım diye engellerdi beni. sevmezdi. istemezdi başkalarına şarkı söylememi. yada söylediğim şarkıları başkalarının duymasını. bir gün sezenle tanışsam derdim. onunla bi kere şarkı söylesem ne güzel olurdu diye. neredeyse idolümdür çünkü sezen benim. yeri ayrıdır. off evet derdi. sezenle tanışacaksan eğer şarkılarını belediyeden bile anons ettirebilirsin diye şakalaşırdık. daha o zaman karar vermiştik. ben hep oğlan isterdim. oğlan çocukla ilgili hayal kurardım hep. hiç kız çocuk hayal etmezdim. oda bana devamlı kız çocuğun olmazsa sezen ismini çocuğumuza veremeyiz derdi. ilk kız çocuğumuza sezen adını koyacağımıza karar vermiştik o zaman. çok seviyodum olum. aşırı seviyodum baharı. yaşadığım bu hayatı hiçbi zaman sevmedim. eğlenmedim demiyorum. evet eğlendim. kızlar mı ? evet sonuna kadar yaşadım. paralı lüks hayat mı ? evet. günlerce aylarca haftalar yıllarca yaşadım bunu. içinde durdum. en iyisi oldum evet. ama sevmedim. normal bi hayattı istediğim. ve bahar benim bu dünyadan çıkış biletimdi. sevdiğim tek şeydi. onunla herşey çok güzel olacaktı. öyle diyodum hep. herşey mükemmel olacaktı. kusursuz olacaktı. ama olmadı. şimdiyse onun kızının tostundan ısırmış hala o lokmayı boğazımdan geçirmeye çalışıp yutkunuyordum. sezenin tostundan. bizim kızımız olacak kızdan yani. elimde onun anısını yaşattığım papatyalar vardı. onun yüzünden asla başka bi çiçek alamadığımdan dolayı duran papatyalar. ve ben sırf sesini özlediğim için ağzımı açamayıp kızına bir şey daha söylemesi için bekliyordum. gözlerim doldu. ayağa kalktım. ibo ? dedi titrek bi sesle. arkamı döndüm. yüz yüze geldik.ilk günkü kadar güzeldi. onu ilk gördüğüm andaki gibi. nasıl olabilirdi böyle bişey. nasıl hala ona karşı bişeyler hissedebilirdim. resmen kalbim aklıma ve bütün bir bedenime hükmediyodu. ve ben hislerimi kontrol edemiyodum.
    ···
  • +6
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    biz baharla nişanlıyken evde çok fazla zaman geçiremezdik. anlatmıştım size. gecemi gündüzüme katıp evlilik için hazırlık yapardım. evi, düğünü falan herşeyi kendim karşılayabilmek için. o yüzden evde olduğum zamanlarda mutfakta, yemekte, tuvalette falan vakit kaybetmeyelim ve birbirimizle oturup film izleyecek konuşacak biraz daha fazla zamanımız olsun diye bahar yemekleri hızlı şeylerden yapardı. aylarca makarna yemiştik mesela. yav arkadaş öğrenci evinde de makarna yiyodum. şuna bak evlenecem. hala makarna yiyorum. ee ? ne farkı kaldı evlenmenin ? senin katilden ne farkın var allah aşkına diye takılırdım buna. kızardı buda beni eline ne geçerse onla kovalardı evde. salak keyfimden mi yapıyorum diye. en çabuk hangi yemekler yapılırsa onlardan yerdik. özel günler hariç. bazı zamanlar özellikle hazırlanır ev yemekleri yapardı. annemden sonra yediğim en güzel yeşil fasulye baharın elindendi. o benim herşeyim olmaya aday tek kadındı. o zamanlarda ben ona işlerini biraz daha kolaylaştırsın ve makarna yemekten biraz kurtulalım diye küçükbi tost makinesi almıştım. tost makinesi ufaktı falan ama işimizi görüyodu. tost işini genelde ben yapardım. bir kere sabah kalktığımda baktım kahvaltı masasını falan hazırlamış. çayı koymuş falan. erkenden uyanmış bana kahvaltı hazırlamıştı. düşünün beyler. ben işe 6-6:30 gibi kalkıp gidiyodum. bahar o sofrayı hazırlamak için 5 gibi kalkmış olmalıydı. 5:50 gibi falan beni kaldırdı. bahar daha 10 dakka var niye kaldırıyosun diye kızmıştım. ibooo hadiiii oyunbozanlık yapma pişman olmayacaksın demişti. mutfaktan gelen kokular burnuma geldiğinde kurt gibi takip ederek gitmiştim gözlerim kapalı. sofrayı görünce şaşırıp kalmıştım. sen ? sen ne ara hazırladın bunları demiştim. bana demişti ki hayatında olduğum için şükretmeni istiyorum. senin için iyi bi eş olduğumu bilmeni istiyorum. öyle düşünmeni istiyorum. işe giderken erkenden kalkıp gidiyosun. ve çoğu zaman kahvaltı etmiyosun. geldiğinde de yemek yemeye fırsatın olmuyo. o yüzden ne doğru düzgün kahvaltı yüzü nede yemek yüzü görüyosun. sana en azından bir kere de olsa bunun benimle değişebileceğini göstermek istedim demişti. sen benim hayatımın kadınısın diyerek sarılmıştım ona. tamda öldüğü haberini aldığım kapı girişinde. ve sonra beni kovalamıştı terliğiyle yüzümü yıkamadan bi tane zeytin attım diye. o salçalı tostu o zaman yapmıştı işte bana. bahar tostunun içine salça koyuyodu. ben ömrümde sadece onda gördüm böyle bişey. tostun içerisine ekmeği açıp az miktarda bi salça sürüyodu. malzemeleri daha sonra yerleştirip öyle ekmeği basıyodu. ama acayip farklı bi tadı oluyodu. ilk başlarda değişik gelmişti. ama sonradan alışmıştım. ve ondan sonra neredeyse hiç salçasız tost yapmadım. daha doğrusu o zamandan sonra hiç tost yapmadım. ve salçalı bi tost yemedim. o lokma ağzımda büyüdü. kocaman oldu yutamadım.
    ···
  • +8
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    ve insanlar duygusal dönemlerinde yanlış kararlar vermeye meyilli davranırlar. diğer şirketten kızın yanına gelip gidenler aklına girenler olmuş. aramıza nifak sokmaya çalışıyolar. kızın zaafiyetinden faydalanıp acılı anında imza koparmaya çalışıyolar. şirketi suçladığını biliyolar. bunun içinde onu bize karşı doldurup hisseleri kendileri almaya çalışıyolar. ortağımızı ikimizde severiz. fakat mukadderat. yapabileceğimiz bişey yok. ve kendi ellerimizle kurduğumuz şirketin yarısından çoğunun bir başka şirkete devredilmesini istemiyoruz dedi. düşündüm. adamlara inanmıştım. ki firmayı tanıyorum. ortaklarıyla ilgili de daha önceden kulağıma hiç musibet bi haber gelmedi. ki eğer ters bi durum olsaydı zuzu da bende mutlaka konudan haberimiz olurdu. adamlar iyi niyetliydi yani. benden ne istiyosunuz ? dedim. patronunuz bize şirketteki en iyilerden birisi olduğunuzu söyledi. özellikle çözümsüz ve sorunsuz işleri halletmekte üstünüze yokmuş. soruyu ben sorayım. bize ne yapabilirsiniz ? dedi. gülümsedim. kızın adresini istedim. merak etmeyin beyler. şirketinizi sizde tutacağım dedim. sana güveniyorum ibo dedi kazım. merak etme şirketinin de seninde bu iyiliği karşısında bizde üstümüze düşeni yapacağız dedi. bu şirket yıllardır bu firmayla iş yapmış beyler. bütün hukuki işlerini çözümsüz işlerini mali işlerini falan bizim şirket halletmiş. ben eleman olarak yeni gelmiş olabilirim ama şirketlerin köklü bi geçmişleri var. o yüzden bizden böyle bi iyilik istediklerinde benim işim değil diyip geri çeviremezdim. ayrıca korumam gereken bi itibarım var. adam kartlarını iyi oynadı. ve ben iyi niyetine güvendim. kızla konuşacaktım. acılı bi zamanındaydı. yanlış karar vermesini istemezdim. özel bi işti ve omarın takım elbise için kumaş seçmesi gerekiyodu. onu tekrar terzinin yanına gönderdim. zaten kötü bi kumaşı olmadığı için bizim terzinin ki benim istediğim tarzı bildiği için omar sadece kendi karar veriyormuş gibi yapacaktı. o yüzden onu terziye yollayıp ben kızın evine gittim. bi buket çiçek almayıda ihmal etmedim tabi. genelde çiçek konusunda sadece papatya alırım. beni biliyosunuz. hayatımda papatyaları sevmem için tek bir sebep var. bi buket papatya alıp gittim eve. sonuçta cenaze eviydi. taziyelerimizi bildirmeden olmazdı. büyük bi evdi. şirkette epey büyüktü. o nedenle evin küçük olmasını bekleyemezdim zaten. güzel hoş malikane tarzı bahçeli falan bi yerdi. sevdiğim mekanlar. bizim joguarın arka bahçesinde at beslediğini gördükten sonra bu adamın evinde ejderha falan vardır heralde diye düşünüyodum. kapıyı baya smokinli falan bi herif açtı. buyrun dedi. merhaba ben ibo. dedim. şirketi söyledim. oradan geliyorum diye. taziyelerimi iletmek için geldim dedim. lütfen buyrun dedi içeriye davet etti. yeri gösterdi beni salona aldı. amk baya kraliyet salonu gibiydi içerisi. behlüllerin eve girmiş gibi hissediyodum kendimi. on numara beş yıldız bişeydi. ben en çok kızı merak ediyodum. baya beyaz samur kürkleri içeirisinde falan gelecek, divayla konuşma gibi bişey olacak sanıyodum. baya endişeliydim. salonda beklemeye başladım. bi anda içerden koşarak bi kız çocuğu girdi. öylesine güzel öylesine tatlı bi kızdı ki anlatamam sana. saçlarıda benim sevdiğim gibi iki yandan böyle at kuyruğu yapmışlar. öyle tatlı olmuş anlatamam. elinde de bi yarım ekmekle tost. peçeteyle tutmuş kemire kemire geziyodu evin içinde. beni görünce biraz tırstı. sende kimsiin ? dedi. korkma küçük kız sadece bi misafirim dedim. annemi mi görmeye geldin ? dedi. sanırım evet ufaklık dedim. bozuldu biraz. ben ufaklık değilim bi kere dedi. öyle mii dedim. evet. koskocaman kızım ben 6 yaşındayım dedi. uhuhh ama ben senden daha büyüğüm çünkü tam 9 yaşındayım dedim. sen yalancısın 9 yaşında falan değilsin. annem yalancıları hiç sevmez dedi. öyle mi dedim çektim yanıma biraz mıncırıyım diye. bence sende yalancısın çünkü sen 6 yaşında falan değilsin. 22 yaşındasın ve biraz daha tatlı olsaydın eğer seni sevgilim yapardım dedim. gerçekten miiiiğğğğğ diye sırıttı pis pis. ağzında ekmek varken sırıtma. annen bunları söylemedi mi sana dedim. ekmek diyince aklına geldi gene tosta sarıldı birden dişlek dişlek. bende pislik yapıyım biraz kızdırıyım diye atladım hemen elleriyle beraber tostundan hağmm hağmm falan yapmaya başladım. yaaaa yemesene tostumu falan diyodu. çocuk görünce dayanamıyorum amk. bazılarıyla aram çok iyi oluyo böyle. içimden geliyo yani. tosttan bi ısırık aldım. beyler. o hayatımda yuttuğğum en zor lokmaydı. amk ben bu tostu tanıyodum. tostun içinde salça vardı. ve ben o tostu tanıyodum. bahar ? dedim. kız gülümsedi. annemi tanıyo musun dedi. kıza baktım. gözlerim doldu. beynimden vurulmuşa döndüm.
    ···
  • +8
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    omarın ölçü işini hallettikten sonra ofise döndük. fazla vaktimiz yok omar. hiç bi zamanda olmayacak. o yüzden sana tavsiyelerimi verebildiğim kadar yolda yürürken vermek zorundayım. playboy olmak istiyosan ilk kural, güzel bi takım elbisen olmalı. ikinci kural, dişlerini günde 4 defadan fazla fırçala. bu 4 defanın içinde gece yatarken ve sabah kalktığındaki fırçalamalar sayılmıyor. dedim. ofise geldim. iki tane göbekli herif beni bekliyodu. merhaba acil müşteriler dedim. ibo bey diye selamladılar beni. ellerini sıktım memnun oldum dedim. a pardon dedi daha yetkili olan. benim adım kazım buda ortağım bekir dedi. bir kez daha memnun oldum dedim. kanepeye onları aldım. bende karşılarına oturdum. buyrun beyler. sizin için ne yapabilirim dedim. kazım anlatmaya başladı. bundan 9 yıl önce bekirle beraber bu şirketi kurduk dedi. şirketimiz bir çok yönden diğer firmaların önünde. rekabet edebileceğimiz güçte bi firma yok şuanda piyasada. gıda sektöründe daha doğrusu bizim uzmanlık alanımız olan bisküvi sektöründe öncü firmalardan biriyiz. fakat bir konuda yardıma ihtiyacımız var dedi. hangi konuda dedim. şirketin aslında 3.bir ortağı var. şuan aramızda olmayan. kendisi kanser hastası. ve kesin ölümü neredeyse gerçekleşti. tedaviye hiçbir yanıt vermiyor. şirketin imkanları ve ikimizinde şahsi imkanları dahilinde türkiyede, yurt dışında ne kadar bilindik tanındık hastane ve doktora gösterdiysekte faydasını göremedik. biz bu şirketi kurarken elimizde çok fazla bi sermaye yoktu. geçmiş yıllarda yaşanan ekonomik krizleri hatırlarsınız. 2001 yılında ecevit dönemindeki krizde bizde ciddi küçülme yaşadık. işler başladığımız zamanlarda gayet güzeldi. ve gittikçe büyütüyorduk. fakat 2001 yılında herkesin olduğu kadar bizimde işimize büyük bir darbe vuruldu. sermayeyi daralttık. şirketi küçülttük. en son hamlemiz fabrikanın kapılarına kilidi vurarak iflas bildirmekti. tamda iflasın arefesinde onunla tanıştık. onun maddi yatırımları vardı. kendi maddi kaynakları vardı. oda krizin etkisi altındaydı ama onun kaynakları bizden fazla olduğu kadar bizim kadar fazla etkilenmemişti. o yüzden bizi dinledi. bizi anladı. ve şirketteki %65 oyu satın aldı. kriz zamanında da ekonomik olarak bize destekte bulundu. daha sonraki yıllarda 2008 de de benzer olaylar meydana geldi. fakat onun gelişi ve nakit fon akışı sayesinde 2008 deki sarsıntıyı çok fazla yara almadan atlattık. şuanda şirketin %65'i onda. ve yaptığımız sözleşmeye dayanarak şirketin bütün yönetim hakları ona bağlı. şirkette öldüğü zaman bütün finansal varlıkları %65 oranında temsile onun kızı geçecek. çünkü başka bir varisi yok. fakat kızıyla ilgili bazı sorunlarımız var dedi. beyler, bir çok şey anlatıyosunuz, hepsini dinliyorum yanlış anlamayın. ama benden tam olarak ne beklediğinizi anlayamadım dedim. ölmek üzere olan bi adamı hayata döndüremem. ben masallardaki prenslerden birisi değilim. veraset için kızları ile konuşup ikna edemem. buda avukatların işi ki şu dönemde babası ölmek üzere yatakta yatan bi kızın karşısına dikilip şirketle ilgili şeyler söylemek istemem bile zaten dedim. hayır ibo bey. yanlış anladınız dedi. kızı şuanda işlerin başında zaten. babasının ölümünü pgibolojik olarak çok daha önceden karşıladı zaten. bunu herkes biliyordu. oda üzülüyor. ve bizde en az onun kadar üzülüyoruz yanlış anlamayın. fakat kızı bütün bu olanlar için şirketi ve babasının işlerini sorumlu tutuyor. bu yüzden şirketin %65'ini olduğu gibi satmak istiyor. şirketi kesip atmak istiyor yani anlayacağınız dedi. e tamam ? o zaman kalan payları aranızda bölüşün. hisseleri size devretsin. verasetini aldıktan sonra bu işi kolaylıkla bitirebilirsiniz. benle bi işiniz yok dedim. aceleci davranıyosunuz ibo bey dedi. bunu zaten daha önce denedik. kız hisseleri bize devretmiyor. rekabette olduğumuz diğer firmamıza bırakacak. çünkü şirketi suçluyor. şirketi derken ne demek istediğimi anladığınızı sanmıştım dedi. bişeyler dönüyo gibi anladım dedim. bakın dedi. onu ikimizde severdik. ciddi manada. ortaklığımız ve arkadaşlığımız boyunca da hiçbir tartışmamız olmadı. şirkete geldiğinde ilk günden son gününe kadar bize abi gibi davrandı. koruyup kolladı. bilmediğimiz bir çok şeyi ondan öğrendik. zor zamanımızda bizi alıp bugünlere getiren kişi odur. şuanda şu masada bizim bisküvilerimiz varsa bunun en büyük sebebi odur. ve bizde ona asla ama asla saygıda kusur etmedik. fakat kızı duygusal bir dönem geçiriyor. sizde bilirsiniz ki kızlar için babaları farklı bişeydir.
    ···
  • +8
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    zuzu omar ve ben güzel bi takımdık beyler. adamlarıma yada layık gördüklerime kendime göre isimler takmayı severim. bazen çalışanlarımın isimlerini hatırlamam. o yüzden tipine, stiline, söylediği bi lafa, tavrına göre onu aklımda bi yere mimlerim. daha doğrusu onu aklımda hatrımda zihnimde hafızamda olan herhangi bişeyle ilişkilendiririm. bu zihin haritası denen şeyi nasıl kullanacağınızla alakalı bi durum aslında. mesela bize gazi üniversitesinde okurken bi ödev verilmişti. türkiye cumhuriyetindeki bütün bakanlıkların ismini ve her bakanın ne bakanı olduğunu ezberlememizi istiyodu hoca. bunla ilgili bi test mi sözlü mü quiz mi ne o tarz bişey yapacaktı. ben o sınava gitmediğim için nası bi şey yaptı bilmiyorum. o yüzden emin değilim. ama bunları ezberlemem gerekiyodu. ve nasıl ezberleyeceğimi bilmiyodum. hepsini defalarca kez tekrar tekrar ezberledim. teker teker. liste bitince tekrar başa sarıyodum. okuyodum devamlı. sonra o zamanlar beraber kaldığımız arkadaşlarımdan birine listeyi verip sormasını istiyodum. soruyodu fakat sırasına göre sorduğunda sayabiliyordum. karışık sorduğunda karışabiliyodu. yani tam manasıyla ezberleyemiyodum. o esnada bir yöntem keşfettim. bu aslında doğal bi şekilde oluşan bişeydi. hep yaptığım bişeyi kullanmayı öğrendim. insanlara kendime göre lakaplar yada ilişkilendirmeler yapıyodum. mesela kazma dişleri olan birisine ronaldinyo diyodum. ve onu gördüğüm zaman direk ronaldinyo diye tanıyodum. bu tarz ilişkiler. bu arada ronaldinyonun adının nasıl yazıldığını biliyorum. o yüzden bu entry yada herhangi bi entry'nin altına ronaldinyo öyle mi yazılır amk iti yazmayın. o zaman çeşitli saçma ama etkili yöntemlere başvurdum. mesela o zamanlar ulaştırma bakanı binali yıldırımdı o zaman. yıldırım. ulaşmak. hızla gitmek. fişek gibi. ışık gibi. yıldırım gibi. ulaştırma. kelimelerini zihnimde tekrarladım. ulaştırma. yıldırımdan gelsin. şimşek gibi gelsin aklına diyerek. ve inanın ulaştırma bakanınız kimdir dedikleri zaman o zaman yıldırımdan geliyodu aklıma. aradan kaç yıl geçti ama onu unutmadım. bide tarım ve köy işleri bakanı vardı. adı veyseldi ama soyadını hatırlayamıyorum. tarım, köy, ırgat, aşık veysel diyerek kodlamıştım beynime. bunu neden anlatıyorum belki bi yerde işinize yarar diye. yapan vardır. bilmeyen vardır. geliştirmek isteyen vardır falan. ihtiyacınız olursa kullanın. genelde bunu yaparım yani. sevdiğim insanlara da sevdiğim lakaplar takmayı severim. daha çok bu benim sevgimi göstermenin başka bi yoludur. yani size gelip napıyon lan dıbına koduğum diyosam bilin ki sizi sevdiğimden. gerçi beni tanıyanlar az çok bilir beni. neyse. zuzuyla omarla güzel bi takım olmuştuk. günler geçtikçe müşterilerimiz çoğalıyodu. burdaki işleri seviyodum. bana çeşitlilik getiriyodu. sanki tek bi şirkette aynı işleri yapmıyodum. bütün şirketlerde çalışıyor gibiydim. çünkü gelen müşterilerin kimi finansal şirketler, kimi davalık şirketler, kimi gıda üzerine olan kimi ilaç sanayii üzerine olan. bir sürü şirket geliyodu. küçük müşterilerde geliyodu. yani nispeten küçük. omarın halledebileceği şirketler. onlar içinde hafiften alıştırma olsun diye ona veriyordum. şirket içerisinde de yavaş yavaş saygınlığım artmaya başlamıştı. gerçi zaten var olan bi saygınlığım vardı. ama sadece namım duyuluyodu koridorlarda. şimdi büsbütün kendi varlığım koridordan yürüyodu. ve herkes inan dönüp bakıyodu. kariyerimin en parlak dönemlerinden biriydi. orada çalışırken bir çok şirkete bir çok akıl verdim. bir çok çözümsüz işini çözdüm. bir gün gene ofiste otururken, boş vaktimizde omarla şakalaşıyoruz. hatırlarsanız dün anlattığım partta kadını nasıl tavladığımı görmüştü omar. bana onu sordu. bi sihirbaz asla numarasını açıklamaz omar dedim. abi bana herşeyi öğreteceğine söz vermiştin ama dedi. sana numaralarımı öğreteceğimi söylemedim. ama istiyosan sihirbazlık yapmayı öğretebilirim dedim. playboyluk yapmayı öğretsen abi dedi. o nerden çıktı lan dedim. abi hakkında söylenen herşeyin işle alakalı olduğunu sanmıyodun heralde dedi. iyi de amk ben bütün işlerimi gizli kapaklı yaparım. kızların hiçbirisini ofise bulaştırmam. yada ofisle alakası olan kimseyle çıkmam. o yüzden kimse benim ne kadar hızlı olduğumu falan bilmez. bu nasıl duyulabilir dedim. abi kadınlarla uğraşıyosun. onların ağızlarının ne kadar büyük olduğunu bilmiyo musun dedi. pis pis sırıttım. inan bana biliyorum. bazıları geeeeerçekten büyük dedim. pis pis güldü. zuzu kapıdan bağırdı. ibo duyabiliyorum. ve gittikçe iğrençleşmeye başladı. şunu kesecek misin yoksa sana olan saygımı öldürmek için kocaman bi bıçak almaya gideyim mi ? dedi. havada bi kıskançlık seziyorum sanki dedim. zuzu biraz sinirlendi. onu kızdırmaya bayılıyodum ama üstüne gitmem. kızdım mı gerçekten sert vuruyo çünkü. yanına geldim. peki omar playboy olmak istiyosun. peki buna hazır mısın dedim. abi sen hazırlıycan beni dedi. doğru. o yüzden şu takımdan kurtul artık. lisedeki oğlumu gezmeye çıkarmış gibi görünüyorum dedim. zuzu gene atladı. vakti zamanında evlenseydin şuan onun yerinde oğlun oturuyo olabilirdi. aha ? o kadar yaşlı mısın hakkaten ? diye sırıttı. zuzu şunu kesecek misinle başlayan cümlende küçük bi değişiklik yapacağım. ve bıçağı sana olan saygıma değil bizzat sana kullanacağım. bu nası ? dedim. uhh diyerek döndü önüne. git kendine güzel bi takım al dedim. peki abi nereye gideceğim ? izin alıp avm ye gitsem ? zara ? yada dur bi saniye. damat ? damat iyidir demi abi ? dedi. ben tabi çaresiz bakışlarla onu izliyorum. ne ? abi damat diyorum. Allah aşkına sen nerden giyiniyon sanki. oooo bi dakka. pierre cardin ? demi ? dedi. allahım kendimi vurucam şimdi dedim. kalk gidiyoruz dedim kaldırdım bunu. çıkarken zuzuya nerde yanlış yaptım tarzı hareketler yapıyodu saf çocuk. benim yahudi tipli terziye zütürdüm. asistanın yeni bi takıma ihtiyacı var. muhtemelen okul kıyafetine benzemeyen cinsten dedim. ölçüleri almaya başladı. bak dedim omar. kıyafet konusunda senin zevkine de güvenmek istiyorum. sonuçta bunu devamlı üzerinde taşıyacak olan sensin. o yüzden seninde görüşlerin önemli. ben böyle de düşünceli bi patronum. o yüzden sadece bir şeye karar vermene izin vereceğim. lacivert mi olsun yoksa ? dedim. tam siyah mı diyecektim. kahverengi! diye çıktı bu ileri. dedim ki hiç umut yok. terziye döndüm. siyah olsun dedim. dışarıya çıktım sigara içmeye. o ölçüleri alırken bende kaldırımın köşesinde durmuş sigara içiyodum. zuzu aradı. müşterilerin olduğunu odada beni beklediğini söyledi. normalde işler böyle yürümez. müşteriler ararlar. zuzu görüşür. takvime bakar .uygun bi gün ve saate randevu ayarlar. ama günibirlik müşteriler olmaz. çat kapı girip benimle veya şirketteki herhangi birisi ile görüşemezsiniz. randevu günü ve saati gelir. ve ben en az 30 dakika öncesinde ofiste hazır bekliyo olurum.
    ···
  • +8
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    evet beyler. buradayım. geç geldiğimin farkındayım. elimde olmayan şeyler yüzünden geç başlamak zorunda kaldım. kusura bakmayın. inşallah anlayışla karşılarsınız. sözümün eriyimdir gelecem deyince gelirim. geç oldu biraz aslında daha erkek gelmem gerekirdi ama gelemedim. en azından gece boyunca beni bekleyip sabah bi umut başlığa girenler için gözlerimden kan akana kadar yazacağım. belkide okuyanların da gözlerinden kan akacak.
    ···
  • 0
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    vay arkadaş. umarım pişman olmazsın kanka ne deyim. saolasın.
    ···
  • +4
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    Beyler gece buralardayız. Erkenden rezlerinizi almışsınız çok güzel. Geceleyin cipsleri çikolataları nutellayı çayı çorbayı hazır edin. bu arada whatsapp grubumuz açık. Aktif. Accayipte muhabbet dönüyo girmek isteyenler numara yollayıp katılabilir.
    ···
  • +4
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    çıktığımızda omar şovdan baya etkilenmişti. bütün müşterileri teker teker konsepte ikna etmiştim. bunu yapmasaydım eğer şirket için yeni bi kâr artırma stratejisi düşünmek zorunda kalacaktım ve bu şimdiki girdiğim zahmetten çok daha fazlasıydı. işimi kendim azaltmak istedim yani. direk şirkete gitmeyelim dedim. çünkü istediğim bilgileri araştırıp buldu. epey mesai harcadı. o belgeleri bana getirene kadar zütü gibildi omarın. o yüzden bi ödülü haketmişti. dedim bu zaferi kutlayalım. hakettin. tabi abi dedi güldük. sonra durdu bu. abi sana bişey söylemem lazım dedi. ne oldu lan dedim. abi ben daha önce hiç içki içmedim dedi. ciddi misin olum sen dedim. utangaç utangaç eğdi kafasını. olum sen bu şirket çalışanlarını ne sanıyosun amk dedim. tamam biraz elit adamlar olabilir. tamam bazıları şirazeden çıkmış bi şekilde ofiste votka yada viski içmeyi havalı olmak sanıyo falan olabilir. fakat herkes aynı değil. yani kutlama denildiği zaman illa içerek yapılacak diye bi kural yok çiğköfte yiyerekte kutlayabiliriz dedim. valla ? çiköfte mi yiyecez ? dedi. hayır içmeye gidiyoruz gel benimle dedim. madem hiç içmedin ve bir gün mutlaka bu taku yiyecen. en azından içmeye değer bişey için iç. ve içmeye değer birinin yanında iç. amk gittik bi yere. ne içersin dedim. ne içebilirim ? dedi. herşeyi içebilirsin. ne istiyosun dedim. abi ? bilmiyorum dedi. ne içebilirim dedi gene utanarak. olum isimlerini de mi bilmiyosun dedim. baktım çocuğun hiçbişeyden haberi yok amk. hiç ortam görmemiş ama ortama girmeye çalışıyo. dışlanmaktan korkuyo. vay amk dedim. çağırdım barmeni. nerdeyse bütün içkilerden birer tane shot hazırlattım buna. hepsini tat amk dedim. hepsini bil sonra bi daha bu taku yeme. tamam mı dedim. amk aşırı heycanlıydı. korkma olum ben yanındayım dedim rahatladı. başladık bunla vurmaya. bak dedim erkekler böyle içer. alırsın bunu. tak diye atarsın. bitti tek yudumda içersin. sonra boğazın falan gibilir ama sanki bundan keyif alıyomuş gibi yap. sanki içtiğin en tatlı şey buymuş gibi davran dedim. iğğeee abi leş gibi bunun tadı dedi. biliyorum olum tak gibi. hepsi öyle. bende sevmiyorum. ama en azından iç bi kere gör dedim. yarın öbür gün mecbur kalırsın. tiksineceksen benim önümde tiksin. komik duruma düşeceksen benim önümde düş. başka bi ortamda rezil olma dedim. biriki shot attıktan sonra bunun kafası gitti. bu saatten sonra şirkete gidemezdik. zeynebi aradım. zeynep ofiste masadaki evrakları falan çantama doldurup çantayla beraber bana getirir misin dedim. ibo muhtemelen bilmiyosun ama kargocular ayrı meslekler yapıyolar ve onların senin sekreterinle zerre ilişkileri yok dedi. lütfen. dedim. ne ? bi saniye bi daha söylermisin kaydetmek istiyorum dedi. zeynep şansını zorluyosun bence keyfini çıkar bi kere söyledim tekrar söylemem dedim. peki tamam nerdesin dedi. söyledim. 5 dakkaya ordayım dedi. koşarak geldi. amk omzuma yaslanmış sığır ota taka salça olup duruyodu. zeynep görünce ne oldu buna dedi. içki içtik biraz kafası çok erken gitti dedim. uhuhuvvvv şirketimizin en iyisi asistanına bebek bakıcılığı mı yapıyor artık dedi güldü. suratına baktım ters ters sustu. bizim omar zeynebi görünce konuşmaya çalıştı ama. konuşamıyo amk salağı aşırı komikti halleri. zuzuuğğğ zuzuğğğ diyip duruyo. zeynep demeye çalışıyo ama diyemiyo bi türlü. bende duydun mu ? bebeğim sana yeni bi isim buldu dedim. hayır ibo hayatta olmaz. lütfen. bak lütfen yapma bunu dedi. zuzuuuu gel buraya dedim. ıyyyyy ibo nolursun nolur deme dedi. zuzuuuuu gel buraya zuzuuuu dedim. ben zuzu dedikçe bizim omar salağıda zuzuğğğ ahahaha diyip gülüyodu. zeynep ayar olmuştu. koşa koşa gitti ofise. bizde gülerek benim eve geçtik. yatağa salladım bunu direk sızdı zaten omzumda taşıya taşıya omzum çürümüştü. zeynebin zuzu ismi bu şekilde ortaya çıktı. ogünden sonra sadece ben ona sadece ikimizin duyacağı şekilde zuzu diyerek hitap ettim.
    ···
  • +6
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    burada o yıl içerisindeki yapılan değişiklikler, bina içerisindeki yapılan iyileştirmeler ve sizin satışlarınıza olan etkisini gösteren tablonun ayrıntılı halini göreceksiniz. her gün iyileştirmeler biraz daha arttı. ve eğri gördüğünüz gibi yukarıya doğru çıkıyo. yani bina içerisinde ne kadar yenilik yapıldıysa gelirinizde o kadar artmış. şimdi bana bu %14 lük gelir artışının sadece ağızdan ağıza dağılan bi reklamdan dolayı olduğunu mu söyleyeceksiniz ? hayır. eğer öyle olsaydı bunu 2008 de 2009 da yada 2006 da da görürdük. çünkü müşteri yapınızın oturması 2006 yılının başındaydı. burada kemikleştiniz. ve satışlarınız gördüğünüz üzere 2006 dan 2009 a kadar aynı şekilde devam etti. 2010 yılında binanın girişindeki lobinin ve diğer firmaların yenileme istemesiyle çalışmalar başladı. bina tepeden tırnağa restorasyon geçirdi. ve satışlarınızdaki ufak çaplı artışta 2010 yılının başında gerçekleşiyo. belli bi bi oranda sürekli artışta seyreden şu çizgiye dikkatle bakarsanız 2010 yılının başından itibaren yukarı doğru bi ivmeye sahip olduğunu görürsünüz. buda satışlarınızın bina içerisinde yapılan restorasyondan ciddi bir şekilde etkilendiğini gösterir. işini seven ve geliştirmek isteyen birisi olduğunuzu biliyorum hüsseyin bey. ayrıca marka değerinizin olduğunu ve bunu korumak istediğinizi de biliyorum. fakat ben en alt tabakadan en üst tabakaya kadar sizin piyasa dediğiniz bu marketin nabzını tutuyorum. ve şuanda o nabız bana gelişen dünyada bir konsepti olmayanların marka değeri taşımadıklarını söylüyor ve ben giyimden birazcık anlıyosam sizin diktiğiniz elbiselere bu piyasanın ihtiyacı var dedim. kağıtları eline alıp düşünmeye başladı. bi ona bi ona bakıp bi karar vermeye çalıştı. biraz zorlu bi süreçti ama. en sonunda aferin sana genç adam. beni tavladın dedi. gene zengin gülüşüyle. patronlarına söyle istedikleri zaman uğrayıp imzamı alabilirler. konsepti uygulamak için müsade veriyorum. dedi. kapıdan çıkarkenken de omara seslendi. bak bu adama dikkat et. ondan öğreneceğin çok şey var dedi. teşekkür ederek çıktık mağazadan. çıkarken bizi karşılayan kadına geldim. önünde durduk. bişey mi lazımdı ibo bey dedi. bişey düşünüyomuş gibi durdum. yüzüne baktım. ben aslında bu kadar terbiyesiz bi adam değildim ama takdir edersin ki james dean bile hata yapabilir. seni neden tanımıyorum ? dedim. gülümsedi. bilmem hiç adımı sormadığınız için olabilir dedi. ordan bi kart çıkarıp arkasına numarasını yazdı. uzattı. normalde telefon numarasının son hanelerini bırakıp tahmin et diyenler olurdu. fakat numarayı verip isim tahmin etmek ? bu epey zor olacak dedim. gülümsedi. bana zor işlerde en iyisi olduğunuzu söylediler dedi. bende güldüm. eğlenceli olacak gülşen dedim. kalakaldı amk. mağazadan çıktık. omar şaşırdı. abi nasıl yaptın bunu dedi. neyi ? olum beraber hazırladıkya tabloları ikna olmayacak mı sanıyodun dedim. hayır abi ya onu demiyorum. kızın adını nerden bildin dedi. gülümsedim. copperfield omar. copperfield. unutma bunu dedim. ilerledik. tabiki sırrımı ona açıklamayacaktım. ama size anlatabilirim. odaya girdiğimizde hüseyine tabloları gösterirken masanın üzerinde birkaç belge gördüm. belgeler içerdeki faks makinasından çıkmıştı. ve belirli bişey için tekrar gönderilmesi isteniyodu. mutabakat gibi. altında gülşenin ismi soy ismi ve imzası vardı. mağaza sorumlusu ünvanı altında. yanında da bu herifin imzasının olması gerekiyodu. imza için buna getirmiş. buda masada bekletiyomuş. belkide şirket içindeki bi bordro gibi bişeydi bilemiyorum. ama ismini orda görmüştüm. konuşunca da anladım ki gülşen bu olmalıydı. mağazada girerkende çıkarkende ondan başkası yoktu çünkü. ki devler liginde kulağına dedikodu geliyosa mutlaka bi yerin başındasındır. ya müdür ya başka bişey. dedikodularımı biliyosa müdür oydu. müdür oysa adı gülşendi. yani , basitti.
    ···
  • +5
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    ilk girdiğimiz yer en önemli mağazaydı. tuhafiye olarak başlayıp iş hanının en büyük getirilerinden birine sahip olan giyim mağazası. köklü bi geçmişi saygın bi tarihi ve buna müteakip saygın müşterileri vardı. ünlülerin bile tercih ettiği türden. elit sayılabilecek bi mağaza yani. kapıdan içeriye girdik. şık bi bayan bizi karşılayarak hoşgeldiniz ibo bey size nasıl yardımcı olabilirim dedi. adımı nerden bildiği konusunda zerre fikrim yoktu. hüseyin bey burada mı kendisiyle görüşmemiz vardı dedim. evet içerde ofiste sizi bekliyolar dedi. haber verdi. ofise geçtik. hüseyinle el sıkıştık. hoş beş ettikten sonra hüseyin bey geliş sebebimizi biliyo olmalısınız dedim. evet ibo biliyorum. fakat vaktini harcamak istemem. işine ve sana saygım sonsuz ama herhangi bi konsepte dahil olmayacağım dedi. ama diye lafa girecektim ki durdurdu. burayı seneler önce tek başıma kurdum. ilk kurduğum zaman bu kadar büyüyeceğini tahmin etmemiştim. kendi ürettiğim mallar vardı. kendi diktiğim elbiseler. hanımla beraber sabahlara kadar oturup yeni tarzlar yeni stiller üretmeye çalışıyoduk. piyasanın aranılan kıyafetlerini bizden bulabileceği bir mağaza hayaliyle yola çıkmıştık. ve gün geçtikçe istediğimizi almaya başlamıştık. ogün bugündür taviz vermediğim tek bir şey vardı. oda sadece piyasanın ne kadar değişirse değişsin bizim stilimizin var olacağıydı. ve beni ben yapan mağazamı mağaza yapan, kıyafetlerimi bu kadar sattıran şeyde tam olarak bu. o yüzden bundan vazgeçip sizin tercih edeceğiniz herhangi bi konseptin parçası olmayacağım dedi. bence siz mağazayı mağaza yapanın bu olduğunu düşünüyo ve yanılıyosunuz dedim. güldü. genç ve yetenekli olabilirsin evlat ama benim mağazamı benden daha iyi bilecek durumda değilsin dedi. peki o zaman beni dinlemenize gerek yok. ama evraklara göz atmanız bence faydalı olacak. ki sizinde bohçamda ne olduğunu merak ettiğinizi biliyorum dedim. biraz durdu şöyle. bi zengin gülüşü patlattı. sevdim seni zeki çocuksun dedi. göster bakalım dedi. dedim ki bakın bu kağıtta sizin şirketinizin yıllarca ettiği bütün karlar ve bütün zararlar var. giderler ve gelirler diyebilirsiniz. bakın mesela 2011 yılında şu kadar para kazanmışsınız. bu 2010 yılında kazandığınız tutarın %14 fazlası. fakat tarihinize baktığım zaman müşterilerinizin kemikleşmiş bi yapısı var. yani devamlı aynı kişilere mal satıyosunuz. yani geliriniz de belli bi düzeyde devam etmesi öngörülür doğru mu? dedim. şimdi sen bu artışın neden olduğunu soruyosun bana dedi. evet dedim. müşteirlerimiz buradan memnun bi şekilde ayrılırlar ibo. ve memnuniyetlerinide başka müşterilere aktarırlar. reklam yaparlar. ve reklamın en güçlüsü ve en tesirliside sende bilirsin ki budur dedi. bütün bir artışın sırf bu reklama bağlı olduğunu düşünmüyorum dedim. peki sen söyle o zaman ? kendi mağazamın gelirindeki artışın sebebi nedir ? dedi küçümseyerek. diğer kağıdı çıkardım. bakın. 2010 da burası bu haldeydi. iş hanında bazı yerlerin tamir edilmesi ve düzeltilmesi yenilenmesi lazımdı. bunların içerisinde mağazanızın olduğu bölümde dahil. ve bunların tam manasıyla tamamlanması tam 1 yıl sürdü. 2010 da kârınız bu kadarken 2011 tarihinde tam %14 artarak şu kadar oldu. bunu da günden güne incelemek isterseniz burada sizin için bi finansal tablo hazırladım diğerek bahssettiğim eğriyi çıkardım.
    ···
  • +4
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    çok zaman geçmeden omar istediklerimi alarak geldi ofise. bi yığın kağıtla dosyayla. otur bakalım omar bunları tek tek inceleyeceğiz dedim. adamların 20'ye yakın müşterisi vardı. bunların 12 tanesi bizim adamın diğer 8 tanesi diğer adamın müşterisiydi. bizim adamın 12 müşterisinden yalnızca 5 tanesi taşaklı müşteriydi ve yıllardır oradaydı. diğer herifinse 8 müşterisinden 6 sı yıllardır oradaydı ve taşaklıydı. diğer 2 si ise bizimkiler gibi bir kaç yıllık değil en az 5 yıllık kiracılarıydı. yani adamın konsept istemeyecekler demesinde hakkı vardı. peki tamam dedim. şimdi bunların yıllara yaygın giderlerini gelirlerini şöyle bi inceleyelim dedim. bilgisayarın başına geçtim. omara bi tablo hazırladım. diğer ortağın bütün müşterilerini ve giriş tarihlerini alt alta yazdırdım. yan tarafa da yılları yazdırdım. her yılın altına bir gelir birde gider olmak üzere iki kolon açtırdım. böylece excel'ide nasıl kullanacağını öğrenmiş oluyodu. yaz bakalım omar dedim. ben şirketlerin isimlerini yıllarını ve gelir giderlerini okudum. oda hangi şirket hangi yıl ne kadar gelir ve ne kadar gider yapmış onları yazdı. zuzuyu çağırdım. benim için bişey yapman gerek dedim. hep yaptığım bu değil mi dedi. gülümsedim. bana son yıllarda konsept uygulamış veya konsept değiştirip başarılı olmuş bir kaç firmanın verileri lazım bulabilir misin dedim. olmuş bil dedi. bunların içinde nolur senin takıldığın kafelerden birisi olmasın. bedava yiyip içmen için beni alet edemezsin dedim. dudaklarını büzdü. köy kahvesi çok üzülecek şimdi diyerek gitti. amk biliyorum çünkü illaki bi takıldığı bi kafeyi benim notlarım arasına koyacak. sonra kafeye gidip bunun rekldıbını yapıp aylarca ekmeğini yiyecek. ki bu yapmadığı manasına gelmez. getirdiği konsept firmaların içerisinde illaki işi olan bi tanesi vardı. biliyorum. neyse. onları hazırladım. başarılı birkaç örnekte getirdim. yıllara yaygın gelir ve giderlerde tamamdı. yıllarca iş hanında ne zaman hangi değişiklik olmuş onlarda okeydi. burdan sonrası babanın işiydi. bir kaç finansal tablo ile sihirbazlık yapacaktım. firmaların hepsine bir finans tablosu hazırladım. daha doğrusu finans eğrisi. bu eğrileri daha önceden görmüşsünüzdür. hani bi L çiziyosunuz. alttaki doğruya bir değer üstteki doğruya bir değer bir sıfır noktası sonra garip şekiller falan diye devam ediyo. hani hisse senetleri için olan falan. onlara benzer firmaların gelirlerinin yıllar içerisinde nasıl seyrettiğini, maksimum faydayı hangi zamanlarda hangi tarihlerde sağladığını görmemize yarayacak bi eğri. bir tablo. tıpkı borsadakiler gibi. burası sadece göz kamaştırmak. başka bişey değil. bunları hazırladıktan sonra şov zamanına hazır mısın omar dedim. nası? ne yapıcaz dedim. sihirbazlık yapıcaz. ve sana para piyasasının copperfield'ından birebir gösteri izleticem dedim. zeynep gülümsedi. omar heyecanlandı. bense fişek gibi hazırdım. kapıdan çıkıp doğruca iş hanına gittik. karşı şirketin firmalarına teker teker gezmeye başladık. adamlarla oturup konuşmaya başladım. ama sadece bir tanesini anlatıcam. çünkü hepsinde aynı şeyi yaptım. aynı sonuçlar alındı aşağı yukarı. o yüzden tek tek yazmayacağım.
    ···
  • +7
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    ben bilirsiniz beyler. yardım etmeyi severim. burada benden yardım isteyen bir çok kişinin işini hallettim. daha önceden devler liginde de yardım isteyeni geri çevirmedim. herkese hakettiği gibi davranmak benim mottomdur. omar ve sekreterim zeynoyla daha önce bir çok müşterinin işini halletik. bunlar çoğu zaman çözümsüz davalar değildi. fakat bu şirkette aşırı derecede bi saygınlığım vardı ve yere düşen kağıdı yerden alsam bile büyük bi başarıymış gibi anlatılıyodu. insanlarda hayranlık uyandıran bi hikayem vardı. nedenini bilemesemde. ben bunu şuna yoruyodum. diğer şirketlerde o kadar kötü şartlara ve o kadar kötü muameleye maruz kalmışım ki aslında ne olduğumu asla farkedememişim. beni her daim kozada olduğuma inandırmışlar. ve ben o kozadan çıkmayı bir an bile düşünmemişim. kozadan çıktığımda ise bi kelebekten çok daha fazlası olduğumu farkettim. farkediyordum. farkettiriyolardı. çünkü konuşuluyodu. sizi dostlarınızın takdir etmesi sizi iyi bi dost yapar. fakat düşmanlarınızda sizi takdir etmesi, işte bu sizin gerçekten yaptığınız işin en iyisi olduğunuzu gösterir. ve bunu yapmaya da devam edecektim. omarla ve zeynoyla günden güne yakınlaşmıştık. zaten baştan beri ikiside sıcak kanlıydı ve benimle çalışmaktan gurur duyuyorlardı. canla başla şevkle çalışıyolardı. zeyno benim biraz incin olduğumu anladığından dolayı günden güne herşeyimi ayarlar olmuştu. ona ilerleyen günlerde zuzu demeye başladım. onun hikayesini şöyle anlatayım. ofisteki ilk günlerde bize bi tane müşteri geldi. daha doğrusu benim patronum yani benim bağlı olduğum birimin başı o kadın demiştim ya adını söylemediğim. bir çoğunuzun aklında geçen isim bahar değil. hülya. hülya gelip bu müşteriyle benim ilgilenmemi istediğini söyledi. herifler zengin herifler. istanbulun ortasında güzel bi restorasyon çalıışması yapacaklar. fakat şirketleri başka bir şirket ile ortaklık halinde zütürüyo bu işi. o yüzden iki şirketinde anlaşmaya ve ellerindeki sözleşmeye bağlı kalmaları lazım. size demiştim işi bitirmek için ortaklıklar kurulur geçici ortaklıklardır falan gibi. bu iki şirket zamanında istanbulda güzel bi iş hanı inşa etmişler. bilmem kaç senesinde. bu iş hanının ilk müşterileri o zamanların küçük esnaflarıymış. fakat bu zamanla büyümüş. tabi işi yapan şirketlerde büyümüşler. başlarda ortaklıklarını kurmuşlar. biri demiş işte ben çimentoyu alayım sen demiri, ben işte şunu alayım sen şunu hallet falan gibi öğrenci evi gibi düşünün. iki şirkette üzerine düşeni yaparak bir sözleşmeye dayalı işlerini yapıp bitirmişler. bitmiş iştende her bir kiracıdan yarı yarıya kiralarını bölüşüyolar. aynı şekilde her iki şirkete de kar payları ve bütün giderler yansıtılıyo. bölünerek. ikiside yarı yarıya sorumlu. fakat iş hanı günden güne bakıma ve restorasyona ihtiyaç duymuş. daha doğrusu bize gelen şirket bunu söylüyo. iki şirketten birisi benim önümdeki adam. adam diyoki başlarda tamam iş hanını kurduk. müşterilerimiz kiracılarımız terzi, tuhafiye, giyim kozmetik kuaför falan gibi ufak işletmelerdi. fakat gelişen şartlarda hepsi büyüdü. tıpkı bizler gibi. yeni gelen kiracılar oldu. eskilerden gidenler oldu. üstüne yıllardır dükkanlarında duranlar var. fakat yeni dönemi biliyosunuz. eskiye bağlı kalınamaz. diğer ortağımda tıpkı benim gibi düşünüyo. yenilemeye veya binanın tamiratı gibi önemli yenilemeleri yapmaya hemfikir. fakat devir artık eskisi gibi duvarlarla çevrili bi iş hanı devri değil. artık konsept şeyler tutuyo. artık işleri büyütmek istiyosak belli bi konsepte uymak zorundayız. yada bi konsept yaratmalıyız. o yüzden bütün iş hanının bu konsepte uyması gerekiyo. bende bunu ortağımla paylaşıyorum. fakat bana bunun için izin vermediğini söylüyo. yapmak istediğim şey iş hanımızı belirli bir konsept dahilinde yenilemek. gerekirse dükkanları tek tek giydirme yapmaya veya konsept şartlarını uygulamaya zorlayarak konsepti gerçekleştirmek. ama, eğer yapamazsak sizden istediğim yapabileceğim ikinci bi alternatif yol. adamın konuşması bittikten sonra dedim ki anladığım kadarıyla dükkanınızı genişletmek ve paranızı katlamak istiyosunuz bu güzel. omarda yanımda dinliyo tabi. bu sizin en doğal haklarınızdan birisi. konsept konusunda da hemfikiriz. gelişen dünyaya ayak uydurmak için belirli bi konseptinizin olması şart. fakat anlamadığım nokta ortağınız buna neden izin vermiyo ? konsepti mi beğenmedi ? başka bi konsept ayarlayın ? olay nedir ? dedim. ortağımın savunduğu şey şu dedi. kiracılar buraya tepeden leyleklerin ağzından düşerek gelmediler. kimilerini ben getirdim. kimilerini de o. onun kiracıları muhattap olarak onu benim kiracılarımda muhatap olarak beni bilselerde kâr veya gider konusunda tüm kiracılar ikimizin. orası ayrı. fakat onun kiracılarını konsepte zorlayamayacağımızı düşünüyo ve yıllardır orda duran kiracılar diyo. bunları oradan çıkaramam. onları ben getirdim şimdi gitmeleri için uğraşamam. konsept için zorlayamam. ve konseptide kabul etmeyeceklerdir diyo. peki sen ne düşünüyosun ? dedim. size istediğimi söyledim ibo bey dedi. hülya hanımı yıllar öncesinden tanırım. kendisi bizim küçük bi şirketken hukuki danışmanımızdı. o zamandan bu zamana kadar benim yüzümü hiç kara çıkarmadı. ve yeni olmanıza rağmen şirketteki en iyilerden birisi olduğunuzu söyledi. istediğim şey, iş hanımıza bi konsept getirmek ve işlerimizi büyütmek. fakat eğer sizin şirketiniz bana bunun olmayacağını söylerse anlarım. ve sizden bi alternatif beklerim. ya iş hanıma konsepti uygulayayım. yada kârımı katlamak için başka bir çözüm sunun dedi. hülya mütevazilik göstermiş dedim gülerek. oda güldü. evet en iyilerden birisi olduğumu söylerek ukalalık yapmayacağım. fakat emin olun iş hanınıza bi konsept uygulayacaksınız. bunu sizin için çözücem dedim. öyle ümit ediyorum diyerek gitti ofisten. adamı uğurladıktan sonra omara dedim ki git adamın iş hanındaki bütün kiracıları araştır. hepsi kaç yılında oraya girmişler kaç yılından beri ordalar, kiracı oldukları zaman zarfı içinde ne yaşamışlar, ne sorunlar baş göstermişi neleri çözmüş neleri bırakmışlar ne olup ne bitmiş ne kadar kâr elde etmiş ne kadar zarar etmişler yıllarca ne olmuş ne bitmiş bulabildiğin herşeyi bul ve bana getir dedim. omar şaşırdı kaldı amk nerden bulacam diye. omara söylemesem de zuzuya ona yardım etmesini söyledim. başarılı olmak isteyen bi çocuktu. fakat otoritenin altında çalışmanın ne demek olduğunu öğremesi için benimle belirli bi mesafede olması gerekiyodu. o yüzden onunla oturup istediğim şeyleri yapmasına yardım edemezdim.
    ···
  • +3
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    beyler bugün gece yazamayacağım muhtemelen. yarın önemli işlerim var ve şehir dışına çıkıyorum o yüzden hazırlanmam lazım. daha sonra anlatırım bunları. o yüzden erkenden bişeyler atayım buraya. gece gelebileceğimi sanmıyorum.
    ···
  • 0
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    uhuhuv. onure oldum.
    ···
  • 0
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    ben çalmam panpa. tanıyanlar bilir.
    ···
  • 0
    playboyluk sanatı leblancdemarco
    Olum sabah sabah güldürdün :D kaptın şukuyu bin.
    ···
  • daha çok