
- 5 / 5 / 23 entry
- 12 başlık
- 136.87 incipuan
giberdos oybirinci nesil normal
-
0
aga be yinede şükür halimize
Adım Muhammet. On dokuz yaşındayım. Atık kağıtlar topluyorum ve Kızılaydan ulusa kadar üç kez yürüyerek gidip geliyorum her gün. Beş arkadaşımla kalıyorum iki göz odalı bir evde. Onlar atık kağıt toplamıyor; Mevlüt inşaatta çalışıyor mesela, Hüseyin halde hamallık yaparken, Sidar ve Yunus ayakkabı boyacısı. Aramıza bir arkadaş daha katıldı. Adı Abbas. Çalışmıyor o, diyaliz hastası. Abbas`a biz bakacağız.
On üç yaşından beri kağıt topluyorum Ankarada niğdeliyim ilkokula başladığım yıl geldik ankaraya. Ortaokulu bitirebildim yalnızca; hep takdir alarak geçtim sınıfları. Liseye yazdırmadı babam; sokağa saldı beni çalışıp da işe yaramam için. O gün bugündür sokaklardayım; çizgili, çizgisiz, kareli, beyaz ve rengarenk kağıtlar, kartonlar topluyorum.
Çalışmaya başladığım yıl babam terk etti bizi. Kumar borcu vardı; çekti gitti bir sabah erkenden. Ben geçindirdim evi. Annem severdi beni, “aslan oğlum” derdi. Yanaklarımı okşardı bazen. Babam gideli dört ay olmuştu; komşular bir adam bulmuşlar anneme. Kumar oynamazmış, namazında niyazında bir adammış. Eşi vefat etmiş. iki kızı varmış adamın. Anneme demiş, “sen kabulümsün, çocukların da kabulüm ama Muhammet olmaz!” Şaşırmış annem, “niye olmazmış Muhammet, o da benim çocuğum” demiş. “iki kızım var; biri on iki yaşında, biri on dört yaşında. Caiz değildir Muhammet`le kızlarımın aynı hane içinde olması” demiş adam. Üç kız kardeşim vardı ve çok düşkündük birbirimize. Annem için kolay olmadı karar vermek. Oturttu beni karşısına bir gece. “Bak Muhammet” dedi, “seni asla bırakmayacağım, ama bir süre dayınlarda kal oğlum.” Sarıldı bana; o ağladı, ben ağladım…
imam nikahı kıyıldı, dayımlara geçtiğimin ertesi günü. Haftasına kalmadan annemi, kızlarını ve kardeşlerimi alarak memleketine zütürmüş adam, Kastamonu`ya. Dayım dedi, “annenin emanetisin bana, burası senin de evin. Arada bir gelip kalabilirsin Muhammet!”
On üç yaşındaydım, bana kalacak bir yer de ayarlamamıştı dayım. Komşulardan, akrabalardan kimse demedi bana, “sana yardım edelim” diye. On üç yaşındaydım, Ankara`daydım, bir başınaydım…
Altı yıldır görmedim annemi ve kardeşlerimi. Bir çok kez niyetlendim Kastamonuya gitmeye dedim “kovar beni o adam göstermez bana ailemi ” anneme küsüm istese bana ulaşabilirdi diye düşünüyorum Çok özlüyorum kardeşlerimi hülyayı, Havvayı ve hanifeyi… Domino oynardık dördümüz. Ben bir kere bile kazanmadım; “çocuk onlar, sevinsinler” derdim. Ben de çocuktum oysa…
Yürürken, kağıt toplarken, sabahtan akşama bitap düşene kadar çalışırken hep yüzlerini seyrediyorum insanların. Mesela, sevgililer geçiyor yanımdan ve erkekler beni görünce daha bir ötemden geçirtiyorlar kadınları. Erkekler, kadınlar, muhafazakarlar, devrimciler, hippiler, ibo dinleyenler, Metallica dinleyenler, Kafka okuyanlar, dua kitapları okuyanlar, türbanlılar, mini etekliler, herkes öyle sevgisiz bakıyor ki bana; öyle incitici, öyle hoyrat olabiliyor ki herkes…
iboyu bilmeme şaşırmadınız ama metallicayı ve Kafkayı biliyor olmam ilginç gelmiştir size belki olgunlar sokaktaki seyyar kitapçılardan kitaplar alıyorum. Milenaya mektupları okudum Kafkadan diğerlerini de okuyacağım birçok kitap okuyacağım ben nietzschenin “Böyle Buyurdu Zerdüşt” kitabını çok merak ediyorum mesela, bir de Oruç Aruoba`nın şiirlerini. Keşfetmem, okumam, sorgulamam gereken öyle çok yazar, hikaye, roman ve şiir var ki…
Kitapçılar bile önyargılı bana; emeği, vicdanı, barışı savunanlar bile beni gördüklerinde kıyıcı sözler söyleyebiliyorlar ve eminim onlara ürkütücü geldiğimden.
ikinci el kasetlerim var; Metallica kasetim de var, Fikret Kızılok kasetim de. Annem, beni dayımlara yollarken teybi bana verdi,”sıkıldıkça müzik dinle, ama sesini kıs ha” dedi. Şimdilerde teybi son ses açıyorum Metallica`yı dinlerken!
Adım Muhammet. On dokuz yaşındayım. Beni nefretle bakarken göremezsiniz; kabalaştığıma, etiketler koyduğuma, yaftaladığıma şahit olamazsınız. Bir anlama çabam var; kendimi, annemi ve sizi. Bir öğrenme çabam var; yeryüzünü, doğayı ve evreni. Yazmaya da başlayacağım; sevgisizliği yazacağım önce çöp kutularından topladığım kağıtlara ve sevgisizliği yazdığım kağıtlar geri dönüşüme gidip sevgi olarak dönecek aramıza. Sevgi`li insan dostlarım olacak kağıtlarda diriliveren; sevgiyle var olan canlar, kardeşler, halklar…
Kendimle ilgili bir çok projem var. Mahkemeye başvurup adımı değiştireceğim. Ali Haydar mı olsa adım diye düşünüyordum, vazgeçtim; adım Özgür olacak benim.
Kendime ait bir kütüphanem olacak sonra. Atık kağıtlar topluyor olabilirim; işim gereği tenimden yayılan koku pis gelebilir size ama en sevdiğim koku kitap kokusudur.
Doğada bir başıma yaşama projem de var. Yoruldum incitilmekten, ötekileştirilmekten, lanetlenmekten. Tabiat Ana`ya sığınmak istiyorum ve bunun için otlarla ilgili kitaplar alıyorum. Otlarla beslenmek, otlarla iyileşmek, otlarla huzur bulmak istiyorum. Doğada bir başıma yaşayacaksam otların bütün kerametlerini bilmem gerekiyor.
Böbrek yetmezliği var Abbasın benim kardeşim oldu abbas kız kardeşlerimin yokluğunda ona biz bakıyoruz ve abbas iyileşmeden tabiat ananın yanına gitmeyeceğim.
Kafka kırk bir yaşında ölmüş; onun kadar yaşasam yeter. Kitaplar gibi kokmaktır özgürlük; otlardan sevgi büyüleri yapmak ve toprağa karıştığımda bir gün, Tabiat Ana`nın beni şefkatle anmasıdır… -
0
aga be yinede şükür halimize
Adım Muhammet. On dokuz yaşındayım. Atık kağıtlar topluyorum ve Kızılaydan ulusa kadar üç kez yürüyerek gidip geliyorum her gün. Beş arkadaşımla kalıyorum iki göz odalı bir evde. Onlar atık kağıt toplamıyor; Mevlüt inşaatta çalışıyor mesela, Hüseyin halde hamallık yaparken, Sidar ve Yunus ayakkabı boyacısı. Aramıza bir arkadaş daha katıldı. Adı Abbas. Çalışmıyor o, diyaliz hastası. Abbas`a biz bakacağız.
On üç yaşından beri kağıt topluyorum Ankarada niğdeliyim ilkokula başladığım yıl geldik ankaraya. Ortaokulu bitirebildim yalnızca; hep takdir alarak geçtim sınıfları. Liseye yazdırmadı babam; sokağa saldı beni çalışıp da işe yaramam için. O gün bugündür sokaklardayım; çizgili, çizgisiz, kareli, beyaz ve rengarenk kağıtlar, kartonlar topluyorum.
Çalışmaya başladığım yıl babam terk etti bizi. Kumar borcu vardı; çekti gitti bir sabah erkenden. Ben geçindirdim evi. Annem severdi beni, “aslan oğlum” derdi. Yanaklarımı okşardı bazen. Babam gideli dört ay olmuştu; komşular bir adam bulmuşlar anneme. Kumar oynamazmış, namazında niyazında bir adammış. Eşi vefat etmiş. iki kızı varmış adamın. Anneme demiş, “sen kabulümsün, çocukların da kabulüm ama Muhammet olmaz!” Şaşırmış annem, “niye olmazmış Muhammet, o da benim çocuğum” demiş. “iki kızım var; biri on iki yaşında, biri on dört yaşında. Caiz değildir Muhammet`le kızlarımın aynı hane içinde olması” demiş adam. Üç kız kardeşim vardı ve çok düşkündük birbirimize. Annem için kolay olmadı karar vermek. Oturttu beni karşısına bir gece. “Bak Muhammet” dedi, “seni asla bırakmayacağım, ama bir süre dayınlarda kal oğlum.” Sarıldı bana; o ağladı, ben ağladım…
imam nikahı kıyıldı, dayımlara geçtiğimin ertesi günü. Haftasına kalmadan annemi, kızlarını ve kardeşlerimi alarak memleketine zütürmüş adam, Kastamonu`ya. Dayım dedi, “annenin emanetisin bana, burası senin de evin. Arada bir gelip kalabilirsin Muhammet!”
On üç yaşındaydım, bana kalacak bir yer de ayarlamamıştı dayım. Komşulardan, akrabalardan kimse demedi bana, “sana yardım edelim” diye. On üç yaşındaydım, Ankara`daydım, bir başınaydım…
Altı yıldır görmedim annemi ve kardeşlerimi. Bir çok kez niyetlendim Kastamonuya gitmeye dedim “kovar beni o adam göstermez bana ailemi ” anneme küsüm istese bana ulaşabilirdi diye düşünüyorum Çok özlüyorum kardeşlerimi hülyayı, Havvayı ve hanifeyi… Domino oynardık dördümüz. Ben bir kere bile kazanmadım; “çocuk onlar, sevinsinler” derdim. Ben de çocuktum oysa…
Yürürken, kağıt toplarken, sabahtan akşama bitap düşene kadar çalışırken hep yüzlerini seyrediyorum insanların. Mesela, sevgililer geçiyor yanımdan ve erkekler beni görünce daha bir ötemden geçirtiyorlar kadınları. Erkekler, kadınlar, muhafazakarlar, devrimciler, hippiler, ibo dinleyenler, Metallica dinleyenler, Kafka okuyanlar, dua kitapları okuyanlar, türbanlılar, mini etekliler, herkes öyle sevgisiz bakıyor ki bana; öyle incitici, öyle hoyrat olabiliyor ki herkes…
iboyu bilmeme şaşırmadınız ama metallicayı ve Kafkayı biliyor olmam ilginç gelmiştir size belki olgunlar sokaktaki seyyar kitapçılardan kitaplar alıyorum. Milenaya mektupları okudum Kafkadan diğerlerini de okuyacağım birçok kitap okuyacağım ben nietzschenin “Böyle Buyurdu Zerdüşt” kitabını çok merak ediyorum mesela, bir de Oruç Aruoba`nın şiirlerini. Keşfetmem, okumam, sorgulamam gereken öyle çok yazar, hikaye, roman ve şiir var ki…
Kitapçılar bile önyargılı bana; emeği, vicdanı, barışı savunanlar bile beni gördüklerinde kıyıcı sözler söyleyebiliyorlar ve eminim onlara ürkütücü geldiğimden.
ikinci el kasetlerim var; Metallica kasetim de var, Fikret Kızılok kasetim de. Annem, beni dayımlara yollarken teybi bana verdi,”sıkıldıkça müzik dinle, ama sesini kıs ha” dedi. Şimdilerde teybi son ses açıyorum Metallica`yı dinlerken!
Adım Muhammet. On dokuz yaşındayım. Beni nefretle bakarken göremezsiniz; kabalaştığıma, etiketler koyduğuma, yaftaladığıma şahit olamazsınız. Bir anlama çabam var; kendimi, annemi ve sizi. Bir öğrenme çabam var; yeryüzünü, doğayı ve evreni. Yazmaya da başlayacağım; sevgisizliği yazacağım önce çöp kutularından topladığım kağıtlara ve sevgisizliği yazdığım kağıtlar geri dönüşüme gidip sevgi olarak dönecek aramıza. Sevgi`li insan dostlarım olacak kağıtlarda diriliveren; sevgiyle var olan canlar, kardeşler, halklar…
Kendimle ilgili bir çok projem var. Mahkemeye başvurup adımı değiştireceğim. Ali Haydar mı olsa adım diye düşünüyordum, vazgeçtim; adım Özgür olacak benim.
Kendime ait bir kütüphanem olacak sonra. Atık kağıtlar topluyor olabilirim; işim gereği tenimden yayılan koku pis gelebilir size ama en sevdiğim koku kitap kokusudur.
Doğada bir başıma yaşama projem de var. Yoruldum incitilmekten, ötekileştirilmekten, lanetlenmekten. Tabiat Ana`ya sığınmak istiyorum ve bunun için otlarla ilgili kitaplar alıyorum. Otlarla beslenmek, otlarla iyileşmek, otlarla huzur bulmak istiyorum. Doğada bir başıma yaşayacaksam otların bütün kerametlerini bilmem gerekiyor.
Böbrek yetmezliği var Abbasın benim kardeşim oldu abbas kız kardeşlerimin yokluğunda ona biz bakıyoruz ve abbas iyileşmeden tabiat ananın yanına gitmeyeceğim.
Kafka kırk bir yaşında ölmüş; onun kadar yaşasam yeter. Kitaplar gibi kokmaktır özgürlük; otlardan sevgi büyüleri yapmak ve toprağa karıştığımda bir gün, Tabiat Ana`nın beni şefkatle anmasıdır… -
+1 -1
14 ağustos türkiyem
Ülkemizde Kahpece Oyunlar Yapıp Huzurumuzu Bozmaya Çalışan Nekadar Orspu Çocuğu Varsa Amk Biz Türk Milleti Her Türlü Zorluğa Göğüs Germeye Hazırız Ve Kimseden Korkumuz Yok Bakın Alevisi Sünnisi Çerkezi Arabı Kürdü Vs Vs Tüm Milletimiz Birlik Ve Beraberlik içinde Olmalıdır Bizleri Birbirimize Düşman Etmelerine izin Vermeyelim Biz Kardeşiz Biz Birliğiz Biz Biz Türk Milletiyiz Bizim Sllahtan Başaka Kümseden Korkumuz Yoktur Birlik Be Beraberliğimiz Bozulmasın Kardeşlerim -
0
bu yazıyı okuyan ağır ılıktır
Bu Entry beğenmiyen Harbi Toptur Risk Budur Yorumu Tutanın zütüne Dildo Sokuyoruz -
0
çok sevdik be panpa
Öyle Çok Sevdikki Hamcuna Goyduklarım Sektür Olup Gidiyolar gibsemiydik Nerde Hata Yaptık Anlatın Panpa -
+6
kısa boylu kızlara tasiyeler vol 1
Yüksek Bel Pantolon Giyince Kafadan Bacaklı Gibi Gözüküyolar Bilmem Ne -
0
yaşlı amca arkadaşı fena gibdi
Bir gün izmir’ de belediye otobüsünde gidiyoruz arkadaşlarla. Bizim arkadaş boşyer buldu ve oturdu. Sonraki durakta da eli bastonlu yaşlı bir amca geldi. Arkadaş da kıllığına adama yer vermedi. Adam o arkadaşın oturduğu koltuğun yanına geldi ve ayakta arkadaşın yer vermesini bekliyor. Fakat arkadaş yerini vermedi. Neyse adamcağıza da yazık, bastonu otobüs hareket ettikçe bir o tarafa bir bu tarafa kayıyor. Arkadaş dayanamadı ve yaşlı amcaya : – ‘Amca bastonun ucuna lastik takarsan kaymaz’ dedi. Adam şöyle baktı, sonra;
– O lastiği zamanında baban taksaydı şimdi sen olmazdın, ben de orada oturuyor olurdum deyince bütün otobüs koptu. Arkadaş o gün bu gündür belediye otobüsüne binmez -
0
kıza verdiğim ayar biraz uzun kusura bakmayın
Evet arkadaşlar. Kampüsteyken baktım. Dersim amfi sınıfındaymış. Girdim derse. Gene o herkese şiir yazan kız geldi dadandı bana. Herkese yazıyorum. Sana da yazıcağım bir tane şiir Onur dedi. Gülümsedim tabi ki.Zayıf , 160 boylarında esmer bir kızdı. Kübra'ydı ismi.Yaz bakalım Kübra dedim. Sınıfta lakabı şairdi. Herkese saçma sapan kafasına göre şiirler yazar takılırdı. Neyse dersimi dinleyip notlarımı alıyordum. Bunlar arkada üç tane kız gülüşmeye başladılar. Bana bir sayfa uzattı ve buyur Onur. işte sana yazdığım şiir. Bakalım beğenicek misin diye sordu.Ve o uyuz şımarık gülümsemelerini duymaya devam ediyordum...
Aldım elime sayfayı ve okumaya başladım. Oldukca saçmalamıştı. Hatırladığım kadarıyla şunlar yazıyordu ;
Onur nur nur
Sanarsın var yüzünde bir nur
Geçersin en arkalara
Yatarsın sessizim ayaklarına
Gören sanar tam bir beyfendi
Yemem ben ama böyle hikayeyi
Vs vs vs böyle saçmalamıştı
''Hımm. Güzelmiş Kübra afferin.Bu hayatta nasıl mutlu olmak istiyorsan öyle davranmalısın dedim. Zaten amfi sınıfının en arka sıraları genellik boş oluyordu.Ama bu üçlü kız dadandı.Önümde oturmaya başladılar.Her hafta amfi sınıfında böyle saçmalıklar yazıyordu. Neyse aldırış etmedim tabi ki gene. Uyuz , içten olmayan zoraki gülüşleri artık beni kızdırmaya başlıyordu. Baktım ki bu arada bana yazdıkları saçma sapan şiir sayfası sınıfta ki kızların ellerinde geziyor ve herkes gülümsemeye devam ediyordu. Arkama döndüm ve
O:Kübra bana bakar mısın?
K:Efendim Onur söyle hadi.Çok mu beğendin şiirimi (ehehehe diye üçlü bir gülümseme)
O:Ben de sana yazıyım mı bir şeyler. Kabul eder misin?
K:Onur ne yazabilirsin ki allah aşkına.Ama yaz hadi bekliyorum. Eğlence var desene
O:Kübra kimin ne olduğunu inan ki bilmiyorsun ama bekle yazıyorum...
Ve başladım alttaki metini yazmaya. Yazdıktan sonra önce Kübra'nın arkadaşına uzattım kağıdı. Eliyle ağzını kapadı ve Ayyyyyyy inanmıyorum. Onur sen ne yaptın ve tabi ki kağıt Kübra'ya ulaştı. Okurken suratında ki ifadeleri gözlemliyebiliyordum. Mutlu bir haz içersindeydim.Tam yerine oturtturmuştum metini. Kübra Taksim-Cihangir'de oturuyordu. Kıvırcık kızıl bir kızdı.Ama bu olanları haketmişti. Okuduktan sonra klagib bir şekilde cingan çıkardı. Aramızda ki tartışmalar büyüdü.O gürültülü sınıfta tartışma sırasında duyduklarım Onur sen ne yaptığını sanıyorsun.Ne demek yani bunlar.Ne demek istiyorsun sen bana. Bana baksana sen.Ne bu ya ne bu diye ağlamaklı bir ses tonuyla bana hitap ediyordu.Ben ise ufak bir gülümsemeyle sadece olup bitene tanıklık eden yabancı bir şahsiyet gibiydim.
Tartışmalar büyüdü. Hoca araya girdi.Ne yapıyorsunuz hey. Dersi dinlemek istemeyen defolsun gitsin gibi terimler kullanmaya başladı. Montumu giydim ve hemen sınıfı terkettim. Okuldan çıktım. Yakında ki bir benzin istasyonundan biramı kaptım.Her zaman ki şekilde diğer elimi cebime attım. Suratımda o aptal bir gülümseme ile biramı yudumlayarak metrobüsüme doğru olan kısa bir yolumda ilerlemeye başladım. Oldukca zevk almış gibiydim evet. Birileri birşeyleri haketmişti. Evet ibretlik bir ders vermiştim Kübra'ya.Yürürken aptal gülümsemelerim arada yerini kahkahalarıma bırakıyordu. Dışardan görenler Hey şu deliye bakar mısın.Üstü başı da güzel giyimli gibi düşüncelere kapılabilirdi.Ama sorun değil di bu benim için. Mutlu olmuştum çünkü
Ve Kübra'ya verdiğim ibretlik ayarın metini ;
Bir akşamüstü Şişli bulvarında araba sürerken kırmızı ışıkta durdum ve otobüs durağında yüzü harap olmuş bir sahte kıvırcık kızıl çarptı gözüme."Bak, hayat bize ne yapar"der gibiydi makyajlı yüzü.Onu bir odada sarhoş ve adamın tekine bağırıp çağırırken hayal ettim ve o adamın ben olmadığına şükrettim.Ona baktığımı farkedip el salladı."Hey, beni gideceğim yere atar mısın?"olur" dedim. Arabaların arasından koştu ve arabama bindi.Bir süre konuşmadan yol aldık. Tanıştığımız da ise isminin Kübra olduğunu söyledi. Bacaklarını sergiliyordu. Fena sayılmazlardı."Cumhuriyet caddesine gitmek istiyorum "dedi.O kadarını tahmin etmiştim. Oralara takılırlar.Cumhuriyet caddesi ile Tarlabaşı Bulvarı'' arasındaki barlar.Ben de bir kaç yılımı geçirmiştim oralarda, keriz değildim. Kızların çoğu beleş içki ve kalacak yer peşindedirler.O loş barlarda çok da kötü görünmezler. Cumhuriyet caddesine yaklaşıyorduk."5 tl verebilir misin bana?" diye sordu. Elimi cebime atıp iki 5'lik çıkardım."Bunun karşılığı olarak senden biraz iş almam gerekir, "dedim. Güldü."Al öyleyse,"dedi. Elbisesini yukarı sıyırıp çorabının bittiği yerden bacağını okşadım."Bir şişe viski kapıp bana gidelim, "dememe ramak kalmıştı.O zayıf bedenini köklerken görebiliyordum kendimi.Ama iş bittikten sonra koltuğa oturup küfrederek ve gülerek bana birşeyler anlattığını da görür gibi oldum.PAS GEÇTiM... '' -
-2
beyler toplanın sağildeki gibmeli anımı yazıyorum
(Merhaba panpalarben kız arkadaşım ile birlikte yaptığım gibiş anısını sizlere anlatacağım. Arabayla birlikte onunla mahallede gezerken bana deniz kıyısına gidelim dedi. Onunla hep ufak sevişmelerimiz vardı ve arabayı sürerken elini mokara attı ve okşamaya başlayınca dayanamadım. -
0
vakit geçirmek ıçin en iyi 45 internet sitesii
Merhabalar panpalar ben kız arkadaşım ile birlikte yaptığım gibiş anısını sizlere anlatacağım. Arabayla birlikte onunla mahallede gezerken bana deniz kıyısına gidelim dedi. Onunla hep ufak sevişmelerimiz vardı ve arabayı sürerken elini mokara attı ve okşamaya başlayınca dayanamadım.