+7
hey gidi cm/fm serisi be. şu hayatta bana kimseyi sevme fırsatı verilmedi ben de football manager'i sevdim fm benim isyanımdı ha anlıyor musunuz?
daha üniversite 1.sınıfta girdi kanıma namussuz. sonra soruyorlar bana üniversitede niye 2 defa sınıfta kaldın diye. gerçekten söylüyorum bu oyunu baya içselleştirirseniz, benimsediyseniz bırak sınıfı her yerde kalırsınız. şu an bu oyunu ciddiye almayanlar için mal gibi yazıyor olabilirim ama inanın sizin "pff yine mi koşan noktalar yaaeee" sığlığınızdan çok ötede bir oyun bu.
üniversiteye başladım yurda yerleşmeden 1-2 hafta halamlarda kaldım. kuzenin bilgisayarında gördüm cm 03-04 efsanesini. önce kuzeni izliyordum, sonra "geç hadi oyna seç bir takım" dedi bana. bir lisedeki "al olm yak lan nolcak" diye sigara veren bin bir de bu kuzen değiştirdi hayatımı. aga başladım oynamaya ama öyle böyle değil sabahlara kadar. yurda yerleştim ama aklım hala oyunda. yok sarjımı unuttum, yok otumu, yok takumu unuttum diyerek halamlara gitmek için bahaneler üretiyorum sırf oyunu oynamak için. genç yıldızlar, taktikler, zorlu mücadeleler, şampiyonlar ligi derken sabah oluyordu. ama göreceksin her maçtan sonra kendi kendime basın toplantıları, maç içinde hakemle diyaloğa(!) girmeler, 90.dakikada gelen golle sanki golü atan futbolcuymuş gibi elbise dolabını kucaklamalar daha neler neler. bir keresinde bursaspor'la oynarken atılan bir golde kendimi kaybedip tek başıma timsah yürüyüşüne başlamıştım. eniştem tuvalete kalkmış beni o halde görünce "oğlum napıyon" dedi. ben de panikle "lenslerimi düşürdüm enişte onu arıyorum" dedim. ben lens kullanmıyorum ki dıbına koyim. eniştem de yazık gurbet elde okumaya geldi çocuk pgibolojisi iyi değil herhalde diye üstelemedi beni.
neyse aga hala evinde, intenet kafe köşelerinde, arkadaş evlerinde böyle yıllar geçti. artık sonunda kendi evim, kendi bilgisayarım oldu. benim ev arkadaşım vardı o da cm/fm manyağıydı. online oyun oynayacaz diye ne derslere, ne sınavlara, ne manitayla buluşmalara geç kaldık.
arkadaş resmi olarak mezun oldu hatta 2 gün sonra mezuniyet töreni var ailesi falan da geldi bizim evde kalıyorlar. ama hala okula gidip geliyor tez sunumu muhabbetine. ben de işsizim profesyonel olarak iş görüşmelerine gidiyorum. oyunda da artık 2025 yılında mı ne o fenerbahçe'yle ben galatasaray'la inanılmaz takımlar kurmuşuz dünyanın en iyi 2 takımını yaratmışız yani düşün ve şampiyonlar ligi finalinde rakip olduk birbirimize. öyle sıradan bir olay değildi bu hani oynayalım bitsin denecek bir final değildi. dedik ki gece misafirler yatsın biz de hızlandırmadan gerçek maçmış gibi 90 dakika boyunca izleyelim bunu. neyse yattılar açtık bilgisayarları ama seremoni bitmedi daha. dedik ki maçtan önce basın toplantısı yapalım ayrı ayrı ve işin kötüsü ikimiz de "napıyoz biz dıbına koyim" demiyoruz. sanki dünyanın en makul teklifi gibi kabul ediyoruz birbirimizin söylediklerini. basın toplantılarını yapıyoruz birbirimiz hakkında atıp tutuyoruz. sonra cevap veriyoruz birbirimize falan. yani dünyanın en saçma ortamı. fakat yeter mi? yetmez.
- lan takım elbiseleri giysek ya? şampiyonlar ligi finali lan bu boru mu? don atlet mi çıkacaz maça milyonlarca kişi izlicek.
+ hakkaten lan mezuniyet için aldıydım ama final daha önemli giyelim hadi.
lan 2 tane üniversite mezunu adamsın dimi? frenlesenize birbirinizi "gibtir lan saçmalama" desenize. kalktık gece 3'te çektik takımları üstümüze. kravatları da taktık. "bu kravat oldu mu lan buna" falan diye de soruyoruz birbirimize sessiz sessiz. takım elbise, kravat da yetmedi kösele ayakkabıları da giydik ayağımıza. allah'ım yazarken utandım. çok kısık seste şampiyonlar ligi müziği çalmaya başladık sonra bilgisayarların başında. el sıkıştık ev arkadaşımla güya basına poz verir gibi hallere girdik. ayyh ben fena oluyorum sanırım.
başlattık maçı. sıkıcı bir maç oluyor ama biz heyecandan ölüyoruz. kravatlar hafiften gevşedi falan. 90 dakika 0-0 bitti. uzatmalara geçtik artık heyecan inanılmaz. 2 saatte 2 paket sigara içtik odada göz gözü görmüyor, meşale yaktı taraftarlar falan diye onu da normalleştiriyoruz. 120.dakikada fenerbahçe maçın son hücumunda bence kesinlikle ofsayttan bir gol attı. golün santrası bile olmadan maç bitti. arkadaş da ben de zaten dünyayı unutmuştuk da daha bir unuttuk. o sabaha karşı 5.30'ta içeride uyuyan ailesini umursamadan "gooooollll" diye yıkıyor ortalığı. mourinho'nun gol sevincinde çimlerde kayması gibi halının üstünde kayıyor. ben ise emmi çömelmesiyle öyle boş boş bakıyorum. uykusuzluktan ve sigaradan kırmızı olan gözlerim dolu dolu. ne sınıfta kaldığımda, ne sevgilim beni aldattığında böyle üzülmedim öyle bir acı. arkadaş terbiyesiz tezahüratlara başladı. ben de "sus ağzını yüzünü giberim senin" diye tehditler savurmaya. sonra bir sesle gerçek dünyaya döndük.
- oğlum napıyosunuz?
arkadaşın annesi de babası da korku dolu gözlerle salonun kapısından sabah 5.30'ta takım elbiseli, ayakkabılı duran hatta yetmezmiş gibi halı üstünde yumruk şov yapan oğullarına ve yerde çömelmiş küfür eden bana bakıyorlar.
ne cevap vereceksin? mantıklı hiçbir açıklaman yok. arkadaş "oyun oynuyoduk" falan dedi ama hikayede daha o kadar boşluk var ki? takım elbiseler? ayakkabılar? halının üzerinde kaymalar? o çömeliş? hepsi bir muamma. ben o gün o iki insanın gözünde gerçek endişeyi gördüm. oğullarının onlardan ayrı 5 yıl boyunca bu ruh hastasıyla (o ben oluyorum) daha neler yaptığını geçirdiler gözlerinin önünden.
o geceden sonra bu olayı hiç konuşmadık. arkadaşla da ailesiyle de arada görüşürüm hala ama o gece sanki hiç yaşanmamış gibi davranıyoruz. o gece giydiğimiz takım elbiseleri de yakıp, küllerini dolunay ışığında mezarlığa gömdük.
cm/fm pişmanlıktır kesinlikle başlamayın. maçı takım elbiseyle izlemek de hiç mantıklı değil kasmayın, açıklayamıyorsunuz bu işi niye yaptığınızı.
ayrıca o gol ofsayttı dıbına koyim platini istifa!