+3
Evlat telefonu evde unutmuş karıştırırken ben de bi anımı paylaşmak istedim. Yıl 1987 kahvehanede Hasan(arkadaşım)'la çay içiyoruz. Köyde oturduğumuz için gazete akşama doğru ilçeden dolmuşlarla gelirdi. Neyse biz otururken geldi, aldık okuyoruz. O aralarda 22 yaşındayız okumadım iş arıyorum. Hasan da benimle aynı durumda. Gazeteye göz atarken iş ilanları bölümüne geldiğimde "israil'de çalışacak işçi aranıyor" başlıklı haber dikkatimi çekti. Hasan'a da gösterdim. Kafaya koyduk bu işi araştırmayı. Ne yapalım ne edelim derken Hasan'la beraber Ankara'ya israil Büyükelçiliğine gitmeye karar verdik. Birkaç arkadaşa daha söyledik Halil abi ve Ahmet de bizimle beraber gidip Fransa'da işçilik için başvuru yapacaklarını söylediler. Neyse fazla uzatmayayım hep beraber gidip ilçeden biletleri aldık. Otobüs saatini bekliyoruz. Otobüs geldi bindik otobüste yer yok muavine söyledik ilerde dinlenme tesislerinde mola verileceğini, orada inecek yolcular olduğunu söyledi. Biz de kabul edip ayakta dinlenme tesislerine kadar bekledik. Dinlenme tesislerine geldiğimizde yolcuların inmesini bekledik biletlerimizde yazan koltuk numaralarına oturduk. Yanıma da Ahmet oturdu. Gelirken dikkat etmiştim oturduğumuz koltuklarda aile vardı, karı koca bir de çocuk. Neyse geldiler bize kalkmamızı, oturduğumuz koltukların onların olduğunu söylediler biz de biletimizde yazan koltuk numaralarının oturduğumuz koltuklar olduğunu söyledik. Biraz tartıştıktan sonra adama:" sen burda bekle ben muavine söyleyip geleceğim" dedim ve gitmeden ahmete sıkı sıkı tembihledim sakın kalkmamasını kalkarsa oturamayacağımızı söyledim ve gittim. Geldiğimde otobüsün içinden bir gürültü geliyordu bir de baktım bizimkiler kavgaya tutuşmuş adam ben gittikten sonra Ahmet'e yumruk atmış Hasan'la Halil abi de bunu görünce adamla kavga etmeye kalkmışlar. Aslında Halil abi arayı düzeltmek için kalkmış ama kavganın ortasında o da kalmış. Neyse ben bindim tekrar otobüse bunlar ayrıldılar, birbirlerine hala hakaretler küfürler baktım karşıdan izbandut gibi bi adam geliyo sonradan öğrendik ki otobüsün şoförüymüş. Geldi ve Halil abinin karşısına dikildi. Halil abiye noluyo burada diye sordu Halil abi de anlatmaya başladı anlatırken el kol hareketleri yaparak anlatıyo falan baktım şoför sinirlenmeye başladı demeden sağlam bi tokat attı Halil abiye, biz de öyle olunca yerimizden fırladık, ayırmaya çalışıyoruz halil abiyi tutamıyoruz delirdi adam, zorla aşağı indirdik biraz zaman geçti ama Halil abiyi tekrar bindiremiyoruz otobüse aşağıdan şoföre küfrediyo in lan aşağı bana Macıllı Halil derler falan bağırıyo uğraşıyoruz yatıştıramıyoruz otobüsün etrafında dönüyo otobüs de yolcuları almadan kalkamıyo yalvar yakar bindirdik Halil abiyi oturduk yerlerimize Halil abi hala hıncını alamadı otobüsün içinde bağıra bağıra küfrediyo sonra muavin geçiyordu muavini sessizce çağırdım yanıma şunları söyledim. "Git şoföre de ki abi büyüklük sende kalsın bir sürü yolcu var içerde milletin de rahatını bozuyo bi kusura bakma deyiver de sussun de" dedim, muavin gitti dinlenme tesisinde durduğumuzda çağıracağını söylemiş. Halil abi dinlenme tesisine kadar küfretti. Tesise yakın muavin geldi Halil abiye şoför seni çağırıyor özür dileyecekmiş dedi ve biz de dalga geçmeye başladık. Gitme yine dayak yersin falan, bu gurur yaptı bu sefer de gitmiyo neyse ısrar ettik gitti. izliyoruz biz de şoför kolundan tuttu restauranta zütürüyo bi yemek ısmarladı Halil abiye sonra çekiştire çekiştire geliyolar Halil abi de sert durmaya çalışıyo erkekliğe tak sürdürmemek için arayı yumuşatınca rahatladık yolun bitmesini bekliyoruz neyse vardık Ankara'ya Halil abiyle Ahmet gittiler biz de Hasan'la beraber israil Büyükelçiliğinin yolunu tuttuk. Ankara'yı bilmiyoruz ama sora sora Bağdat bulunur. Neyse bulduk büyükelçiliği binaya doğru giderken kapıdaki güvenlik daha yaklaşmadan bize doğru bağırmaya başladı "arkadaşlar siz de iş için mi geldiniz" dedi, biz de "evet" dedik " o zaman bi adım daha fazladan atmayın yalan haber o, vakit kaybetmeden direk geldiğiniz otobüsle geri dönün" dedi biz de beynimizden vurulmuşa döndük. Paramız da kalmadı. Gazeteciyi bulup şikayet etmek geldi aklımıza ama nerden bulacaktık. Ayrıldık oradan yolda yürüyoruz, karşıdan karşıya geçen bi adamı araba çarptı kaçtı, biz de hemen koştuk. Adam yaralıydı hemen bi arabayı durdurduk adama rica ettik hastanenin falan nerede olduğunu bilmediğimizi yaralının yetişmesi gerektiğini söyledik adam kabul etti yaralıyı zütürdük hastaneye bekliyoruz adamı yakınlarının da haberi yok sonra uyandı bizim adam gittik yanına olayı anlattık. Sohbet ederken Ankara'ya iş başvurusu için geldiğimizi ama olmadığını geri döneceğimizi falan anlattık adam da bize bi teklif sundu. Ziraî ilaç fabrikası olduğunu bize iş verebileceğini söyledi biz de zaten iş için gelmiştik kabul ettik. Fazla uzatmayayım başladık Hasan'la beraber işe dükkanda satış görevlisi olarak. Çalıştığımız dükkanın başında da patronun kızı var, bizim işleri denetleyen o ama kız dünyalar güzeli ela gözlü, uzun boylu, bir içim su anlatmaya kelimeler yetmez yani. Çok da mütevazı bize arkadaş gibi davranır, patronluk yapmazdı. kızın adı Ayşe'ydi. Zamanla ben kıza karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştım. dükkana geldiğinde falan heyecandan ölüyodum işe başlayalı 3 ay olmuştu zaman çabuk geçiyordu. Resmen Ayşe'ye aşık olmuştum. Ama patronumdu sonuçta biz köyden gelmiş işçiydik aşık olduğumu kendim bile kabullenemiyordum. Olayın asıl kısmına geleyim. Bir gün yine sabah uyandım evde sesleniyorum Hasan yok, ben de işe erken çıktığını düşünüp gittim işe dükkana gittiğimde Hasan yoktu çok geçmeden patron geldi kızına ulaşamadığını söyledi Hasan da ortada yoktu neler oluyordu. Sonradan öğrendik ki Hasan patronun kızıyla kaçmıştı. Çocukluk arkadaşım, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen, kardeşim dediğim Hasan sevdiğim kızla kaçmıştı. Artık duramazdım Ankara'da işten ayrılıp köye döndüm döner dönmez evlendim ve şu anda oğlum ve iki de kızım var oğlan 18 yaşına girdi kızlar evlendi ben de 52 yaşına geldim. O günleri hatırladıkça gözlerim dolar. Okuyanların gözlerine sağlık