- 0 / 0 / 54 entry
- 201 başlık
- 18.88 incipuan
edwird3 birinci nesil silik
-
+1
hiç çıkışta dövüştünüz mü
sınıfta çok pis daldığım için bu işin çıkışını hayal bile edemzlerdi tırsıp çıkmazlardı
ama bi kersine biri çagırdı çıkışta bekle diye sonra bunun cesur oldunu sanıp tırsp çıkmmamıştım -
+1
sözlük yzarlarının kavga anıları
yalan atmayın briz belli olyo kim kaç kez kavga etti mesela bi anlatsın -
+1
2009 yılının tek hecelik özeti
denyoluğun birinci level'ıdır. ha aramızda kendini aşıp bunu bir ikinci level'a taşıyanlar yok mu? var tabi, misal ben.
ayrılmışız elif'le. güzel yazmışım bir gibe benzemeyen şiirimi. aha bak yıllar sonra sabahın şu saatinde -o zamanlarda şiirin en vurucu kısmı olduğunu düşündüğüm- o iğrenç son iki mısram hala çınlıyo kulaklarımda:
"ve tüm bu güzelliğinle sen...
tam bir mikropsun esasen!"
"sen" ve "esasen" kısımlarındaki o mide bulandırıcı kafiyeyi hissettiniz di mi? hem güzellik diyorum, hem çektirdin bana allahsız diyorum. bir yandan nestle pakedinden "e"leri kesip 35'e 50 kartona "seni seviyorum" yazan çocuğun duygusallığı bir yandan yeni uyanmışcasına gözlerle ve üzerine tam gelip göbek yanlarını müthiş bir çekicilikle ortaya koyan dar bodymsi t-shirtüyle mahalle kahvesinde oturup kırmızı beyazlı melamin çay tabağındaki çayını içen orhan gencebay delikanlılığı. allah belamı vermesin benim, deterjan rekldıbına slogan yazıyorum sanki, cillit bang olmuşum, omo matik olmuşum hatunun elinde. kirlet beni mikrobum diyorum, kirlenmek güzeldir diyorum.
bari bu seviyede kal di mi? yok. ben ne yaptım? tuttum, scorpions'larla, bryan adams 'larla bezediğim bi 60'lık kasedin a yüzüne, hemen "please forgive me" nin arkasına kendi sesimle okuyup kaydettim şiiri (evet evet önce şarkıyla bir özür diliyim ben, arkasından veriyim şiiri, veriyim duyguyu)
peki hadi bunu da yaptın, please forgive me dedin, okudun şiirini. bari orda kal değil mi romantik serseri ? (hayatımın herhangi bir dönemi için kendimi tanımlamaya en uygun sıfatın bu oluşu apayrı bir bunalım konusu) yok orda da durmadım, duramadım. şiir bitti, ben uzun süre çıplak ampüle bakarak yaşarttığım gözlerim ve numaradan burnumu çekişimle anlatmaya başladım elif'e.
elif dedim, benim ameliyat olmam gerekiyo. ailemin haberi yok (kulaklarına giderse ağzıma sıçarlar tabi, kız söylemesin diye güya bi güvenlik önlemi oluşturuyorum kendimce) ama olmayacağım o ameliyatı, masadan kalkmak var kalkmamak var, seni bir kez daha görmemeye nası dayanırım diyorum. yooo yo..hayır... hayır elif, hiçbir güç beni o ameliyata zorlayamaz diyorum.
kasedim hazır ve işin ilginç kısmı ben bu yaptığımla o dönem gurur duyuyorum. kıza vericem, bana dönecek, allahım teoriye bak, görüşe bak! lan kız bu kasedi aldığı an bir daha seni hiç görmemecesine kaçacak ulan farkına varsana..yok işte..
kaset elimde çıkıyorum dışarı. bi bakıyorum elif bizim apartmana doğru geliyo. dizlerim titriyo. elim cebimde, okşuyorum kasedi hafiften. tam bu sırada hakkaten en olmayacak şeylerden biri oluyo, elif "ben seni çok özledim" diyip sarılıyo boynuma. kaset hiç ortaya çıkmadan halloluyo herşey. apartmandan inerken yavaş tempoda beynimde çalan hababam sınıfı müziği hızlanıyo. bir neşe basıyo bünyeyi, bir adrenalin! bi de v yaka kazak giymiş, hafif eğilirken göğüslerini görüyorum ki değmeyin keyfime. daha yarım saat önce ayrılmıştın kahroluyodun ya hani? yok, erkeksin ya, oh lan diyosun valla iyi bunun memeleri, resmen net yuvarlaklar işte, iyi ettik biz barışmakla.
aradan birkaç yıl geçiyo. elif melif hikaye olmuş gitmiş. kasedi unutmuşum, öyle birşey yaptığımı bile silmişim hayatımdan. eve geliyorum birgün. anne, baba, kardeş salonda oturuyolar. lan bi terslik var, televizyon açık değil, teyp açık. kendi sesimi duyuyorum salona girerken. "elif, benim ameliyat olmam lazım... ama olmayacağım! olmayacağım elif!!" bir kocaman "haaaaaaaaassgibtiiiiiiiiiiiirrrrr" bağırtısıyla beraber teybin stop tuşuna doğru atlıyorum. babam, yüzünde hayatımda gördüğüm en gevrek sırıtışla durduruyo beni. anneme, kardeşime bakıyorum destek istercesine... yok! gülüyolar! deli gibi gülüyolar! -
+1
ekmekguruasguru
ahaha σταμάτησε προσκυνητές σε iimiş
πολύτιμα μέλη της σουηδικής ακαδημίας, αποτιμώνται επισκέπτες και πολύτιμη ξινή λεξικό διαβάζει και γράφει από αυτά, χαιρετώ όλους σας είναι ο πατέρας μου.
χθες, ο πατέρας μου, ο σύζυγος στο χέρι του με τα αρχεία που προσπαθώ να έρθει στην τράπεζα. τσάι μαζί και μιλήσαμε για λίγο, μου ζήτησε να εξετάσει το αρχείο ελαφρώς σε μια πλευρά του γραφείου μου, τοποθετώντας ürkekçe αριστερή πλευρά μου. μετά από περιπλάνηση περίπου για μεγάλο χρονικό διάστημα για τη δική μου για να βρει και να ανοίξει το αρχείο που έχω αρκετό θάρρος. φωτοτυπία της γέννησης, τόπος κατοικίας μπορεί να χρησιμοποιηθεί αντί του ενός που καταβάλλονται τιμολογίου, μισθοδοσίας, και οι συνεργάτες του, ως επίσημος χορηγός της κυβέρνησης των εγγράφων ... πατέρας μου, είχε προετοιμάσει όλα τα απαραίτητα έγγραφα για τις απαιτούμενες πιστώσεις. ακόμη και από το αρχείο, δεν είναι δεν χρειάζεται φωτοαντίγραφο τίτλο ιδιοκτησίας του σπιτιού μας έχει απελευθερωθεί. φόβος του εμφυλίου τράπεζας, ο φόβος πίστωσης, ο φόβος όλα τα έγγραφα που πρέπει να ολοκληρωθεί μόνο δείκτης, ο οποίος συνοψίζει τη ζωή του πατέρα μου το σύνολο της κοινωνίας των πολιτών από το σπίτι μας αντίγραφο συμβολαιογραφικής πράξης.
"463 νησιά, 5 οικόπεδα τα κύρια πραγματική 7.floor τμήμα περιουσία ανεξάρτητη καταστατική εξ ονόματ
r -
+1
başlık açıyoruz altına yazmıyorsunuz
isveç akademisi’nin değerli üyeleri, değerli konuklar ve onlardan da değerli ekşi sözlük okur ve yazarları, babamın hepinize selamı var.
dün babam, elinde bir koca dosyayla çalıştığım bankaya uğradı. beraber çay içip bir süre sohbet ettik, bir bakmamı isteyerek dosyayı hafifçe masamın bir ucuna yerleştirip ürkekçe yanımdan ayrıldı. uzunca bir süre etrafında dolandıktan sonra kendimde yeterli cesareti bulup dosyayı açtım. nüfus cüzdanı fotokopisi, ikametgah yerine geçebilecek ödenmiş bir fatura, maaş bordrosu ve mesai arkadaşı olan bir devlet memuru kefilin evrakları... babam, ihtiyaç kredisi için gerekli tüm belgeleri hazırlamıştı. hatta dosyadan, bir de hiç gerek olmadığı halde evimizin tapu fotokopisi çıktı. devlet memurluğunun banka korkusunun, kredi korkusunun, tüm evrakların tamam olması korkusunun biricik göstergesi, babamın bir bütün yaşdıbını özetleyen kooperatif evimizin tapu fotokopisi.
“463 ada, 5 parsel ana gayrimenkul, 7.kat bağımsız bölümün tamamı s.s.nobeloğulları konut yapı kooperatifi adına kayıtlıyken, satışından, depeyi’nin dedesi oğlu depeyi’nin babası adına tescil edildi” ibaresini içeren tapu, hiçbir kısmında evin kütüphane bölümünden söz etmiyordu. oysa bizim, kapalı dolaplarında ‘mutlu günlerimizde birinden gelmiş’ ve illaki ‘mutlu günlerinde birilerine zütürülür’ ihtimaliyle kullanmadan sakladığımız borcamlarımız, bir bütünlük sağlamayan ama atmaya kıyılamayan tuhaf biblolarımız ve sadece misafir geldiğinde salondaki masaya serilecek beyaz örtümüzle çok hoş duran arcopal yemek takımımızı koyduğumuz devasa vitrinimizin açık raflarında oluşturduğumuz bir kütüphanemiz vardı, gazetelerin verdiği angiblopediler sağ olsun. aynı kuşağa mensup bir çok çocukluk arkadaşım gibi benim de evde okuyabileceğim yegane yazılı ürün olan bu angiblopediler, bugün biliyorum ki beni edebiyatla tanıştıran ilk aracılardı. a maddesinden okumaya başlayıp, a – ab – aba - abasıyanık, sait faik maddesine kadar sıkılmadan gelebilenlerimiz bugün bile olası bir kültürel ortama dahil olduklarında “benim en sevdiğim yazar sait faik abasıyanık, adapazarı 1906 – istanbul 1954” diyebilme şansına sahip oldular. p harfi çok uzaktı, taa kaçıncı ciltteydi; hiçbirimiz ‘pamuk, orhan’ a ulaşamadık.
işte böyle bir evde, böyle bir kütüphaneyle babamın “kitap okumak çok önemli, oku oğlum, hep oku” tavsiyesinin arasındaki çelişkiyle ortaokulu bitirdim. fen lisesi sınavı başvuru formunu (yazdığım ilk nesir olması açısından ciddi önem taşır hayatımda) babama gösterdiğimde, biraz da abartılı bir heyecanla bana “fen lisesini kazanacaksın!” cevabını verdi. aramızdaki o tuhaf sessizlik anında babamın bunu “bir gün paşa olacaksın!” sözündeki o coşkulu içtenlikten ziyade “oğlum, elde etekte hiçbir şey yok iki memur maaşından başka. mecbursun. mecbursun düzgün okuyup iş bulmaya” zorunluluğundaki boğaz düğümlenmesiyle söylediğini, babamla göz göze gelince fark ettim. çocukların, babalarının boğazları düğümlendiğinde gözlerine bakmaması gerektiğini öğrenişim, o gündür.
ne olduğunu, girince ne öğretildiğini, bana uygun olup olmadığını bile bilmediğim ama “iş bulabilmem” için gerek şart olarak önüme konan fen lisesini babamın gözleri için kazandım ben. yine de peşimi bırakmadı o gözler. tiffany’nin rengarenk pofuduk montlarını ve sarı yumuşacık cat botları bir sene değil, iki sene değil, bir koca kuşak erteleyip “ben oğluma alabilirim belki, bunun için üniversiteyi kazanmalıyım” dedikçe gözlerim aynı babamın gözlerine benzedi. monta, bota ve bilumum ‘artık insan lisedeyken her neye özeniyorsa’ ona veremediğimiz parayla test kitapları alışımız bu döneme denk gelir işte. işte bu yüzden ben bilirim ankara’nın bütün izbe sahaflarını ve işte bu yüzden ben bilirim babamın daireden getirdiği bir yüzü boş kağıtlara testleri çözdüğümde kitabın temiz kalıp, geri satarken daha fazla para edeceğini. 95 basımı bir ihsan oktay anar’ın 96 yazından önce sahaflara düşmeyeceğini ve düştüğünde de ancak bir koca tümay matematik seti’yle yahut az bulunur bir fem-fizik 3’le takas edilebileceğini bilmem de bu yüzdendir. puslu kıtalar atlası’nı, o iğrenç üniversite sınavına hazırlık gecelerimde sadece babamın horultusuyla kaplı evde, tek başıma, kaloriferi kimbilir kaçta sönmüş bir odada dönüp dönüp okuduktan sonra içim parçalanarak sahafa geri vermek zorunda kalmayı da, raflardaki test kitaplarından kusacak gibi olup, bir ‘hovardalık’ daha yapıp onun yerine otostopçu’nun galaksi rehberi’ni alıp eve giden yol boyunca koynuma yaslamanın ne demek olduğunu da bu yüzden bilirim ben. babamın bana verebildiği parayla oluşan, her kitabı mobil kütüphanem de budur işte; elde tutulabilecek bir kitap ve sürekli sahaflara gidip gelinen bir döngü.
bu döngü üç yıl boyunca devam edip sonunda babama üniversite tercih formumu (yazdığım ikinci nesir olarak addedebilirim) verdiğimde, babam biraz da abartılı bir heyecanla bana “odt -
+1
zirveye gelirim ama çay ısmarlarsanız
denyoluğun birinci level'ıdır. ha aramızda kendini aşıp bunu bir ikinci level'a taşıyanlar yok mu? var tabi, misal ben.
ayrılmışız elif'le. güzel yazmışım bir gibe benzemeyen şiirimi. aha bak yıllar sonra sabahın şu saatinde -o zamanlarda şiirin en vurucu kısmı olduğunu düşündüğüm- o iğrenç son iki mısram hala çınlıyo kulaklarımda:
"ve tüm bu güzelliğinle sen...
tam bir mikropsun esasen!"
"sen" ve "esasen" kısımlarındaki o mide bulandırıcı kafiyeyi hissettiniz di mi? hem güzellik diyorum, hem çektirdin bana allahsız diyorum. bir yandan nestle pakedinden "e"leri kesip 35'e 50 kartona "seni seviyorum" yazan çocuğun duygusallığı bir yandan yeni uyanmışcasına gözlerle ve üzerine tam gelip göbek yanlarını müthiş bir çekicilikle ortaya koyan dar bodymsi t-shirtüyle mahalle kahvesinde oturup kırmızı beyazlı melamin çay tabağındaki çayını içen orhan gencebay delikanlılığı. allah belamı vermesin benim, deterjan rekldıbına slogan yazıyorum sanki, cillit bang olmuşum, omo matik olmuşum hatunun elinde. kirlet beni mikrobum diyorum, kirlenmek güzeldir diyorum.
bari bu seviyede kal di mi? yok. ben ne yaptım? tuttum, scorpions'larla, bryan adams 'larla bezediğim bi 60'lık kasedin a yüzüne, hemen "please forgive me" nin arkasına kendi sesimle okuyup kaydettim şiiri (evet evet önce şarkıyla bir özür diliyim ben, arkasından veriyim şiiri, veriyim duyguyu)
peki hadi bunu da yaptın, please forgive me dedin, okudun şiirini. bari orda kal değil mi romantik serseri ? (hayatımın herhangi bir dönemi için kendimi tanımlamaya en uygun sıfatın bu oluşu apayrı bir bunalım konusu) yok orda da durmadım, duramadım. şiir bitti, ben uzun süre çıplak ampüle bakarak yaşarttığım gözlerim ve numaradan burnumu çekişimle anlatmaya başladım elif'e.
elif dedim, benim ameliyat olmam gerekiyo. ailemin haberi yok (kulaklarına giderse ağzıma sıçarlar tabi, kız söylemesin diye güya bi güvenlik önlemi oluşturuyorum kendimce) ama olmayacağım o ameliyatı, masadan kalkmak var kalkmamak var, seni bir kez daha görmemeye nası dayanırım diyorum. yooo yo..hayır... hayır elif, hiçbir güç beni o ameliyata zorlayamaz diyorum.
kasedim hazır ve işin ilginç kısmı ben bu yaptığımla o dönem gurur duyuyorum. kıza vericem, bana dönecek, allahım teoriye bak, görüşe bak! lan kız bu kasedi aldığı an bir daha seni hiç görmemecesine kaçacak ulan farkına varsana..yok işte..
kaset elimde çıkıyorum dışarı. bi bakıyorum elif bizim apartmana doğru geliyo. dizlerim titriyo. elim cebimde, okşuyorum kasedi hafiften. tam bu sırada hakkaten en olmayacak şeylerden biri oluyo, elif "ben seni çok özledim" diyip sarılıyo boynuma. kaset hiç ortaya çıkmadan halloluyo herşey. apartmandan inerken yavaş tempoda beynimde çalan hababam sınıfı müziği hızlanıyo. bir neşe basıyo bünyeyi, bir adrenalin! bi de v yaka kazak giymiş, hafif eğilirken göğüslerini görüyorum ki değmeyin keyfime. daha yarım saat önce ayrılmıştın kahroluyodun ya hani? yok, erkeksin ya, oh lan diyosun valla iyi bunun memeleri, resmen net yuvarlaklar işte, iyi ettik biz barışmakla.
aradan birkaç yıl geçiyo. elif melif hikaye olmuş gitmiş. kasedi unutmuşum, öyle birşey yaptığımı bile silmişim hayatımdan. eve geliyorum birgün. anne, baba, kardeş salonda oturuyolar. lan bi terslik var, televizyon açık değil, teyp açık. kendi sesimi duyuyorum salona girerken. "elif, benim ameliyat olmam lazım... ama olmayacağım! olmayacağım elif!!" bir kocaman "haaaaaaaaassgibtiiiiiiiiiiiirrrrr" bağırtısıyla beraber teybin stop tuşuna doğru atlıyorum. babam, yüzünde hayatımda gördüğüm en gevrek sırıtışla durduruyo beni. anneme, kardeşime bakıyorum destek istercesine... yok! gülüyolar! deli gibi gülüyolar!
çaresizce, bütün rezilliğimle gidiyorum, odama kapatıyorum kendimi. gülüyolar...
konuşmam bitiyo kasetteki, whitney houston'dan i will always love you başlarken annemin telefondaki sesini duyuyorum...
anne depeyi : alo aygün ahahaha ayyyyhh aygün, bak ne dicem ahahahah
anne depeyi : ay bizimkinin ahahah kasedi çıktı ayol ahahaha
anne depeyi : yok yok şiir kasedi hah haaayt ooy ölücem dur. "masadan kalkmamak da var" albümün adı kız, ısrarla isteyin bayilerden ahahahaha
anne depeyi : hazin bir ameliyat hikayesi aygün ahahaha, kendi yaşadıklarını anlatmış oğluşum
anne depeyi : ha yok yok ameliyat olmadı bizimkisi hiç ahahaha sinüzit olmuştu bi o dönem, ondan bahsetmiş galiba ahahahaha ay bi de şiiri okurken durup durup burnunu çekmiş ahahaha sinüzit ya hani ahahaha
yazmadım bir daha şiir miir, ayrılığı ayrı gibiyim, şiiri ayrı..ama en çok beynimi gibiyim
sorular üzerine edit: kaset duruyo evet. isteyene yollarım dicem de, yok valla tiksinmenizi istemiyorum benden. -
+1
media player düzgün çalışmıyor
denyoluğun birinci level'ıdır. ha aramızda kendini aşıp bunu bir ikinci level'a taşıyanlar yok mu? var tabi, misal ben.
ayrılmışız elif'le. güzel yazmışım bir gibe benzemeyen şiirimi. aha bak yıllar sonra sabahın şu saatinde -o zamanlarda şiirin en vurucu kısmı olduğunu düşündüğüm- o iğrenç son iki mısram hala çınlıyo kulaklarımda:
"ve tüm bu güzelliğinle sen...
tam bir mikropsun esasen!"
"sen" ve "esasen" kısımlarındaki o mide bulandırıcı kafiyeyi hissettiniz di mi? hem güzellik diyorum, hem çektirdin bana allahsız diyorum. bir yandan nestle pakedinden "e"leri kesip 35'e 50 kartona "seni seviyorum" yazan çocuğun duygusallığı bir yandan yeni uyanmışcasına gözlerle ve üzerine tam gelip göbek yanlarını müthiş bir çekicilikle ortaya koyan dar bodymsi t-shirtüyle mahalle kahvesinde oturup kırmızı beyazlı melamin çay tabağındaki çayını içen orhan gencebay delikanlılığı. allah belamı vermesin benim, deterjan rekldıbına slogan yazıyorum sanki, cillit bang olmuşum, omo matik olmuşum hatunun elinde. kirlet beni mikrobum diyorum, kirlenmek güzeldir diyorum.
bari bu seviyede kal di mi? yok. ben ne yaptım? tuttum, scorpions'larla, bryan adams 'larla bezediğim bi 60'lık kasedin a yüzüne, hemen "please forgive me" nin arkasına kendi sesimle okuyup kaydettim şiiri (evet evet önce şarkıyla bir özür diliyim ben, arkasından veriyim şiiri, veriyim duyguyu)
peki hadi bunu da yaptın, please forgive me dedin, okudun şiirini. bari orda kal değil mi romantik serseri ? (hayatımın herhangi bir dönemi için kendimi tanımlamaya en uygun sıfatın bu oluşu apayrı bir bunalım konusu) yok orda da durmadım, duramadım. şiir bitti, ben uzun süre çıplak ampüle bakarak yaşarttığım gözlerim ve numaradan burnumu çekişimle anlatmaya başladım elif'e.
elif dedim, benim ameliyat olmam gerekiyo. ailemin haberi yok (kulaklarına giderse ağzıma sıçarlar tabi, kız söylemesin diye güya bi güvenlik önlemi oluşturuyorum kendimce) ama olmayacağım o ameliyatı, masadan kalkmak var kalkmamak var, seni bir kez daha görmemeye nası dayanırım diyorum. yooo yo..hayır... hayır elif, hiçbir güç beni o ameliyata zorlayamaz diyorum.
kasedim hazır ve işin ilginç kısmı ben bu yaptığımla o dönem gurur duyuyorum. kıza vericem, bana dönecek, allahım teoriye bak, görüşe bak! lan kız bu kasedi aldığı an bir daha seni hiç görmemecesine kaçacak ulan farkına varsana..yok işte..
kaset elimde çıkıyorum dışarı. bi bakıyorum elif bizim apartmana doğru geliyo. dizlerim titriyo. elim cebimde, okşuyorum kasedi hafiften. tam bu sırada hakkaten en olmayacak şeylerden biri oluyo, elif "ben seni çok özledim" diyip sarılıyo boynuma. kaset hiç ortaya çıkmadan halloluyo herşey. apartmandan inerken yavaş tempoda beynimde çalan hababam sınıfı müziği hızlanıyo. bir neşe basıyo bünyeyi, bir adrenalin! bi de v yaka kazak giymiş, hafif eğilirken göğüslerini görüyorum ki değmeyin keyfime. daha yarım saat önce ayrılmıştın kahroluyodun ya hani? yok, erkeksin ya, oh lan diyosun valla iyi bunun memeleri, resmen net yuvarlaklar işte, iyi ettik biz barışmakla.
aradan birkaç yıl geçiyo. elif melif hikaye olmuş gitmiş. kasedi unutmuşum, öyle birşey yaptığımı bile silmişim hayatımdan. eve geliyorum birgün. anne, baba, kardeş salonda oturuyolar. lan bi terslik var, televizyon açık değil, teyp açık. kendi sesimi duyuyorum salona girerken. "elif, benim ameliyat olmam lazım... ama olmayacağım! olmayacağım elif!!" bir kocaman "haaaaaaaaassgibtiiiiiiiiiiiirrrrr" bağırtısıyla beraber teybin stop tuşuna doğru atlıyorum. babam, yüzünde hayatımda gördüğüm en gevrek sırıtışla durduruyo beni. anneme, kardeşime bakıyorum destek istercesine... yok! gülüyolar! deli gibi gülüyolar!
çaresizce, bütün rezilliğimle gidiyorum, odama kapatıyorum kendimi. gülüyolar...
konuşmam bitiyo kasetteki, whitney houston'dan i will always love you başlarken annemin telefondaki sesini duyuyorum...
anne depeyi : alo aygün ahahaha ayyyyhh aygün, bak ne dicem ahahahah
anne depeyi : ay bizimkinin ahahah kasedi çıktı ayol ahahaha
anne depeyi : yok yok şiir kasedi hah haaayt ooy ölücem dur. "masadan kalkmamak da var" albümün adı kız, ısrarla isteyin bayilerden ahahahaha
anne depeyi : hazin bir ameliyat hikayesi aygün ahahaha, kendi yaşadıklarını anlatmış oğluşum
anne depeyi : ha yok yok ameliyat olmadı bizimkisi hiç ahahaha sinüzit olmuştu bi o dönem, ondan bahsetmiş galiba ahahahaha ay bi de şiiri okurken durup durup burnunu çekmiş ahahaha sinüzit ya hani ahahaha
yazmadım bir daha şiir miir, ayrılığı ayrı gibiyim, şiiri ayrı..ama en çok beynimi gibiyim
sorular üzerine edit: kaset duruyo evet. isteyene yollarım dicem de, yok valla tiksinmenizi istemiyorum benden. -
+1
başlık açıyoruz altına yazmıyorsunuz
denyoluğun birinci level'ıdır. ha aramızda kendini aşıp bunu bir ikinci level'a taşıyanlar yok mu? var tabi, misal ben.
ayrılmışız elif'le. güzel yazmışım bir gibe benzemeyen şiirimi. aha bak yıllar sonra sabahın şu saatinde -o zamanlarda şiirin en vurucu kısmı olduğunu düşündüğüm- o iğrenç son iki mısram hala çınlıyo kulaklarımda:
"ve tüm bu güzelliğinle sen...
tam bir mikropsun esasen!"
"sen" ve "esasen" kısımlarındaki o mide bulandırıcı kafiyeyi hissettiniz di mi? hem güzellik diyorum, hem çektirdin bana allahsız diyorum. bir yandan nestle pakedinden "e"leri kesip 35'e 50 kartona "seni seviyorum" yazan çocuğun duygusallığı bir yandan yeni uyanmışcasına gözlerle ve üzerine tam gelip göbek yanlarını müthiş bir çekicilikle ortaya koyan dar bodymsi t-shirtüyle mahalle kahvesinde oturup kırmızı beyazlı melamin çay tabağındaki çayını içen orhan gencebay delikanlılığı. allah belamı vermesin benim, deterjan rekldıbına slogan yazıyorum sanki, cillit bang olmuşum, omo matik olmuşum hatunun elinde. kirlet beni mikrobum diyorum, kirlenmek güzeldir diyorum.
bari bu seviyede kal di mi? yok. ben ne yaptım? tuttum, scorpions'larla, bryan adams 'larla bezediğim bi 60'lık kasedin a yüzüne, hemen "please forgive me" nin arkasına kendi sesimle okuyup kaydettim şiiri (evet evet önce şarkıyla bir özür diliyim ben, arkasından veriyim şiiri, veriyim duyguyu)
peki hadi bunu da yaptın, please forgive me dedin, okudun şiirini. bari orda kal değil mi romantik serseri ? (hayatımın herhangi bir dönemi için kendimi tanımlamaya en uygun sıfatın bu oluşu apayrı bir bunalım konusu) yok orda da durmadım, duramadım. şiir bitti, ben uzun süre çıplak ampüle bakarak yaşarttığım gözlerim ve numaradan burnumu çekişimle anlatmaya başladım elif'e.
elif dedim, benim ameliyat olmam gerekiyo. ailemin haberi yok (kulaklarına giderse ağzıma sıçarlar tabi, kız söylemesin diye güya bi güvenlik önlemi oluşturuyorum kendimce) ama olmayacağım o ameliyatı, masadan kalkmak var kalkmamak var, seni bir kez daha görmemeye nası dayanırım diyorum. yooo yo..hayır... hayır elif, hiçbir güç beni o ameliyata zorlayamaz diyorum.
kasedim hazır ve işin ilginç kısmı ben bu yaptığımla o dönem gurur duyuyorum. kıza vericem, bana dönecek, allahım teoriye bak, görüşe bak! lan kız bu kasedi aldığı an bir daha seni hiç görmemecesine kaçacak ulan farkına varsana..yok işte..
kaset elimde çıkıyorum dışarı. bi bakıyorum elif bizim apartmana doğru geliyo. dizlerim titriyo. elim cebimde, okşuyorum kasedi hafiften. tam bu sırada hakkaten en olmayacak şeylerden biri oluyo, elif "ben seni çok özledim" diyip sarılıyo boynuma. kaset hiç ortaya çıkmadan halloluyo herşey. apartmandan inerken yavaş tempoda beynimde çalan hababam sınıfı müziği hızlanıyo. bir neşe basıyo bünyeyi, bir adrenalin! bi de v yaka kazak giymiş, hafif eğilirken göğüslerini görüyorum ki değmeyin keyfime. daha yarım saat önce ayrılmıştın kahroluyodun ya hani? yok, erkeksin ya, oh lan diyosun valla iyi bunun memeleri, resmen net yuvarlaklar işte, iyi ettik biz barışmakla.
aradan birkaç yıl geçiyo. elif melif hikaye olmuş gitmiş. kasedi unutmuşum, öyle birşey yaptığımı bile silmişim hayatımdan. eve geliyorum birgün. anne, baba, kardeş salonda oturuyolar. lan bi terslik var, televizyon açık değil, teyp açık. kendi sesimi duyuyorum salona girerken. "elif, benim ameliyat olmam lazım... ama olmayacağım! olmayacağım elif!!" bir kocaman "haaaaaaaaassgibtiiiiiiiiiiiirrrrr" bağırtısıyla beraber teybin stop tuşuna doğru atlıyorum. babam, yüzünde hayatımda gördüğüm en gevrek sırıtışla durduruyo beni. anneme, kardeşime bakıyorum destek istercesine... yok! gülüyolar! deli gibi gülüyolar!
çaresizce, bütün rezilliğimle gidiyorum, odama kapatıyorum kendimi. gülüyolar...
konuşmam bitiyo kasetteki, whitney houston'dan i will always love you başlarken annemin telefondaki sesini duyuyorum...
anne depeyi : alo aygün ahahaha ayyyyhh aygün, bak ne dicem ahahahah
anne depeyi : ay bizimkinin ahahah kasedi çıktı ayol ahahaha
anne depeyi : yok yok şiir kasedi hah haaayt ooy ölücem dur. "masadan kalkmamak da var" albümün adı kız, ısrarla isteyin bayilerden ahahahaha
anne depeyi : hazin bir ameliyat hikayesi aygün ahahaha, kendi yaşadıklarını anlatmış oğluşum
anne depeyi : ha yok yok ameliyat olmadı bizimkisi hiç ahahaha sinüzit olmuştu bi o dönem, ondan bahsetmiş galiba ahahahaha ay bi de şiiri okurken durup durup burnunu çekmiş ahahaha sinüzit ya hani ahahaha
yazmadım bir daha şiir miir, ayrılığı ayrı gibiyim, şiiri ayrı..ama en çok beynimi gibiyim
sorular üzerine edit: kaset duruyo evet. isteyene yollarım dicem de, yok valla tiksinmenizi istemiyorum benden. -
+1
incisözlük ün sahibi inci mi
denyoluğun birinci level'ıdır. ha aramızda kendini aşıp bunu bir ikinci level'a taşıyanlar yok mu? var tabi, misal ben.
ayrılmışız elif'le. güzel yazmışım bir gibe benzemeyen şiirimi. aha bak yıllar sonra sabahın şu saatinde -o zamanlarda şiirin en vurucu kısmı olduğunu düşündüğüm- o iğrenç son iki mısram hala çınlıyo kulaklarımda:
"ve tüm bu güzelliğinle sen...
tam bir mikropsun esasen!"
"sen" ve "esasen" kısımlarındaki o mide bulandırıcı kafiyeyi hissettiniz di mi? hem güzellik diyorum, hem çektirdin bana allahsız diyorum. bir yandan nestle pakedinden "e"leri kesip 35'e 50 kartona "seni seviyorum" yazan çocuğun duygusallığı bir yandan yeni uyanmışcasına gözlerle ve üzerine tam gelip göbek yanlarını müthiş bir çekicilikle ortaya koyan dar bodymsi t-shirtüyle mahalle kahvesinde oturup kırmızı beyazlı melamin çay tabağındaki çayını içen orhan gencebay delikanlılığı. allah belamı vermesin benim, deterjan rekldıbına slogan yazıyorum sanki, cillit bang olmuşum, omo matik olmuşum hatunun elinde. kirlet beni mikrobum diyorum, kirlenmek güzeldir diyorum.
bari bu seviyede kal di mi? yok. ben ne yaptım? tuttum, scorpions'larla, bryan adams 'larla bezediğim bi 60'lık kasedin a yüzüne, hemen "please forgive me" nin arkasına kendi sesimle okuyup kaydettim şiiri (evet evet önce şarkıyla bir özür diliyim ben, arkasından veriyim şiiri, veriyim duyguyu)
peki hadi bunu da yaptın, please forgive me dedin, okudun şiirini. bari orda kal değil mi romantik serseri ? (hayatımın herhangi bir dönemi için kendimi tanımlamaya en uygun sıfatın bu oluşu apayrı bir bunalım konusu) yok orda da durmadım, duramadım. şiir bitti, ben uzun süre çıplak ampüle bakarak yaşarttığım gözlerim ve numaradan burnumu çekişimle anlatmaya başladım elif'e.
elif dedim, benim ameliyat olmam gerekiyo. ailemin haberi yok (kulaklarına giderse ağzıma sıçarlar tabi, kız söylemesin diye güya bi güvenlik önlemi oluşturuyorum kendimce) ama olmayacağım o ameliyatı, masadan kalkmak var kalkmamak var, seni bir kez daha görmemeye nası dayanırım diyorum. yooo yo..hayır... hayır elif, hiçbir güç beni o ameliyata zorlayamaz diyorum.
kasedim hazır ve işin ilginç kısmı ben bu yaptığımla o dönem gurur duyuyorum. kıza vericem, bana dönecek, allahım teoriye bak, görüşe bak! lan kız bu kasedi aldığı an bir daha seni hiç görmemecesine kaçacak ulan farkına varsana..yok işte..
kaset elimde çıkıyorum dışarı. bi bakıyorum elif bizim apartmana doğru geliyo. dizlerim titriyo. elim cebimde, okşuyorum kasedi hafiften. tam bu sırada hakkaten en olmayacak şeylerden biri oluyo, elif "ben seni çok özledim" diyip sarılıyo boynuma. kaset hiç ortaya çıkmadan halloluyo herşey. apartmandan inerken yavaş tempoda beynimde çalan hababam sınıfı müziği hızlanıyo. bir neşe basıyo bünyeyi, bir adrenalin! bi de v yaka kazak giymiş, hafif eğilirken göğüslerini görüyorum ki değmeyin keyfime. daha yarım saat önce ayrılmıştın kahroluyodun ya hani? yok, erkeksin ya, oh lan diyosun valla iyi bunun memeleri, resmen net yuvarlaklar işte, iyi ettik biz barışmakla.
aradan birkaç yıl geçiyo. elif melif hikaye olmuş gitmiş. kasedi unutmuşum, öyle birşey yaptığımı bile silmişim hayatımdan. eve geliyorum birgün. anne, baba, kardeş salonda oturuyolar. lan bi terslik var, televizyon açık değil, teyp açık. kendi sesimi duyuyorum salona girerken. "elif, benim ameliyat olmam lazım... ama olmayacağım! olmayacağım elif!!" bir kocaman "haaaaaaaaassgibtiiiiiiiiiiiirrrrr" bağırtısıyla beraber teybin stop tuşuna doğru atlıyorum. babam, yüzünde hayatımda gördüğüm en gevrek sırıtışla durduruyo beni. anneme, kardeşime bakıyorum destek istercesine... yok! gülüyolar! deli gibi gülüyolar!
çaresizce, bütün rezilliğimle gidiyorum, odama kapatıyorum kendimi. gülüyolar...
konuşmam bitiyo kasetteki, whitney houston'dan i will always love you başlarken annemin telefondaki sesini duyuyorum...
anne depeyi : alo aygün ahahaha ayyyyhh aygün, bak ne dicem ahahahah
anne depeyi : ay bizimkinin ahahah kasedi çıktı ayol ahahaha
anne depeyi : yok yok şiir kasedi hah haaayt ooy ölücem dur. "masadan kalkmamak da var" albümün adı kız, ısrarla isteyin bayilerden ahahahaha
anne depeyi : hazin bir ameliyat hikayesi aygün ahahaha, kendi yaşadıklarını anlatmış oğluşum
anne depeyi : ha yok yok ameliyat olmadı bizimkisi hiç ahahaha sinüzit olmuştu bi o dönem, ondan bahsetmiş galiba ahahahaha ay bi de şiiri okurken durup durup burnunu çekmiş ahahaha sinüzit ya hani ahahaha
yazmadım bir daha şiir miir, ayrılığı ayrı gibiyim, şiiri ayrı..ama en çok beynimi gibiyim
sorular üzerine edit: kaset duruyo evet. isteyene yollarım dicem de, yok valla tiksinmenizi istemiyorum benden. -
+1
başlık açıyoruz altına yazmıyorsunuz
işimdeyim gücümdeyim köşesinde çizdikleriyle olsun benim de soyleyeceklerim var köşesinde yazdıklarıyla olsun herşeyiyle sıkı bir sözlük yazarıymış gibi geliyor bana*.
pasaklı ama bir o kadar sevimli olan karikatürlerinden bi tanesinde saçı sakalı birbirine karışmış bir yazar elinde bir adet kalem ve üzerinde bir düşünce balonu ; kalemin üzerinde: "aşağı cıncıklı köyü yardımlaşma derneği" yazıyor. düşünce balonunda ise : "bir yazar olarak şu kalemle yazdığım aşk romanından etkilenen kaç tane okur varsa hepsinin anuna koyiim demekten alamıyorum kendimi"
böyle ince ve eğlenceli karikatürlerinin yanında ilave olarak zaman zaman çizdiği umursamaz ve terbiyesizliğinin yanında abazalığıyla da nam salmış hayvansın rıza gibi başarılı bir karakter tasarımına ve her hafta okunabilecek ilgiyle izlenebilecek dergi köşesi karakterine imza atmasıyla da gönüllere taht kurmuş bir insan umut sarıkaya.
özellikle entelektüel ve aydın kitleye yüklendiği makaraya sardığı amiyane tabirle çatır çatır taşşak geçtiği benim de söyleyeceklerim var köşesinde ince bir hicivle alıyor zütürüyor okuyucusunu. yeri geliyor dergideki arkadaşlarını ti ye alıyor (özellikle ersin karabulut) yeri geliyor cezmi ersöz vari şairlere musallat oluyor.
misal kendinden kacma sendromu başlığı altında kabaca incelenmiş bir konuyu aşağı yukarı şu şekilde bir metin içerisinde dile getirmişti
"benden vergi iadesi için fiş istemeye gelmiş, ona geçen gün verdiğim kendimden kaçmak için çıktığım otobüs yolculuklarından arta kalan biletleri ne yaptığını sordum. abi dedi sen burda kendinden kaçmamışsın ki maraştaki dayınlara ordanda seydişehirdeki kankanın yanına gitmişssin dedi ona saatin geç olduğunu ve artık gitmesi gerektiğini söyledim" (yerler uydurmaca olabilir) ki burada benim aklıma türk edebiyatında bu konunun etrafında kümelenen bir çok roman geliyor.
böyle ince bir hicve sahip olabilen bir kişi sözlük yazarı olabilir değilse de olmalı diyesim geliyor. hatta diyorum.. gerçi bu satırları olur da bir gün okursa "sözlük ne? yazar ne anuna koyiim ?" tadında bir tepki verecektir kendisi, ki yakışan da budur zaten. -
+2 -3
umut sarıkaya
hbr da basarili karikaturleri vardı eskiden. simdi kemikte ciziyor. emrah ablak tarzında esprileri var. lombak a gececek insallah...
(egawen, 17.02.2003 16:37)
kemik dergisinin bağımsız ilk sayısında inanılmaz fazla sayıda işiyle saygıyı hakeden, bu kalite ve yoğunluktaki esprilerine devam ederse hastası olcağım kişi.
(dreamania, 02.05.2003 12:14)
kemik'te parlayan yıldızlardan biri.
(bkz: dünyanın en yüzeysel adamı)
deyip kesip atmisim bundan 3 sene evvel. o zaman da cok begenmistik ama su anda gonul rahatligiyla soyleyebilirim ki bu adam absurd mizahin yasayan efsanesidir.
(supernova, 23.05.2003 22:09 ~ 15.04.2006 08:58)
başladığı kaliteyi arttırarak devam ettiren süp-per yetenek. ayrıca karikatürlerindeki bazı ayrıntılardan yola çıkarak, abdi ipekçi erkek öğrenci yurdu' da kaldığını (en azından bir dönem) ve yıldız teknik üniversitesi' nde mühendislik okuduğu şeklinde de bir tahmin yürütmek istiyorum.
(dreamania, 22.06.2003 23:38 ~ 23:39)
yanlış hatırlamıyorsam göbeemdeki pamuk adlı köşeyi * çizen yetenekli eleman.
(undernick, 09.09.2003 17:06)
(bkz: hayatı sorgulayan adam)
(gerrain, 02.10.2003 04:16)
"alo kemikten ariyoruz" isimli bolumde yarim yarim yaran insan..
(susayaci, 09.10.2003 16:59)
lombak, kemik ve penguen dergilerinin en yaratıcı,en üretken ve en yetenekli çizeri.
(bkz: dunyanın en yuzeysel adamı)
(bkz: sevgilisiyle rezil olanlar)
(bkz: alo kemikten arıyoruz)
(bkz: gobeemdeki pamuk)
(ortamvirusu, 26.10.2003 12:14)
bu ayki alo kemikten ariyoruz isimli köşesiyle yerlerde yuvarlanmami sagliyor sagolsun. hic de aklimda yoktu yerlerde yvarlanmak filan. kismet hep işte.
(susayaci, 28.10.2003 12:46 ~ 24.01.2009 02:08)
bu ayki alo kemikten ariyoruz kosesinde cezmi ersoze ayar vererekten yaran bir kisi.
(gobel, 10.11.2003 19:38)
eskiden leman arka sayfasında tek tük karikatürleri çıkıyordu bu adamın, o zamandan beri kendine has bir çizgisi olması ve bunu değiştirmemesi ile takdir etmişimdir. her geçen gün de iyiye gidiyor.
(3 yıl sonraki edit: nasıl böyle bir yorum yaptığımı çözememekle birlikte, eski lemanda amatörler köşesindeki karikatürlerine bakınca çizgisinin direkt cem yılmaz çizgisi olduğu, espri anlayışının ise ahmet yılmaz & cem yılmaz harmanı olduğu gözden kaçmıyor. neyseki bu dönemi hızla atlatıp kendi tarzını ortaya çıkarmış)
artık eskimeye başlayan erdil yaşaroğlu, selçuk erdem, baruter&solmaz ın yanında, yiğit özgür, emrah ablak, ersin karabulut ile penguen dergisini yepyeni mecralara taşımaktadırlar. yeni mizahın temsilcilerinden biridir kısacası.
(sitki siyril, 12.11.2003 23:20 ~ 11.11.2006 20:31)
hem yazdiklari hem cizdikleriyle koparabilen insan. cok basarili.
(oblivion, 23.11.2003 20:31)
(bkz: hayvansın rıza)
(papalina tava, 23.11.2003 22:17)
cok takdir ediyorum kendisini. benim de söyleyeceklerim var adlı köşesinde yazdıkları da, çizdikleri kadar hoş. insanların entel, kültürlü, elit kisvesi altında sakladıkları hayvanı başarıyla gözler önüne seriyor. samimiyetiyle takdir topluyor.
(mirounga leonina, 30.11.2003 14:27)
lemanyak sayı 56 da ismail hasta ruhun özgün hikayesini yazan kişidir kendisi. ayrıca emrah ablakla beraber, en çok güldüren karikatüristler kategorisinin değişmez elemanı.
(mortello, 21.12.2003 15:09 ~ 31.12.2003 19:44)
dünyanin en pasakli karikatür çizen sahsiyeti. orjinallerini kahve fali misali kursun kalem ve tipeks karisimi bir bulamacla ortulu olup, ardindaki espiriyi ve cizimi gormek zaman zaman imkansizdir.
(blind, 15.02.2004 21:31)
işimdeyim gücümdeyim köşesinde çizdikleriyle olsun benim de soyleyeceklerim var köşesinde yazdıklarıyla olsun herşeyiyle sıkı bir sözlük yazarıymış gibi geliyor bana*.
pasaklı ama bir o kadar sevimli olan karikatürlerinden bi tanesinde saçı sakalı birbirine karışmış bir yazar elinde bir adet kalem ve üzerinde bir düşünce balonu ; kalemin üzerinde: "aşağı cıncıklı köyü yardımlaşma derneği" yazıyor. düşünce balonunda ise : "bir yazar olarak şu kalemle yazdığım aşk romanından etkilenen kaç tane okur varsa hepsinin anuna koyiim demekten alamıyorum kendimi"
böyle ince ve eğlenceli karikatürlerinin yanında ilave olarak zaman zaman çizdiği umursamaz ve terbiyesizliğinin yanında abazalığıyla da nam salmış hayvansın rıza gibi başarılı bir karakter tasarımına ve her hafta okunabilecek ilgiyle izlenebilecek dergi köşesi karakterine imza atmasıyla da gönüllere taht kurmuş bir insan umut sarıkaya.
özellikle entelektüel ve aydın kitleye yüklendiği makaraya sardığı amiyane tabirle çatır çatır taşşak geçtiği benim de söyleyeceklerim var köşesinde ince bir hicivle alıyor zütürüyor okuyucusunu. yeri geliyor dergideki arkadaşlarını ti ye alıyor (özellikle ersin karabulut) yeri geliyor cezmi ersöz vari şairlere musallat oluyor.
misal kendinden kacma sendromu başlığı altında kabaca incelenmiş bir konuyu aşağı yukarı şu şekilde bir metin içerisinde dile getirmişti
"benden vergi iadesi için fiş istemeye gelmiş, ona geçen gün verdiğim kendimden kaçmak için çıktığım otobüs yolculuklarından arta kalan biletleri ne yaptığını sordum. abi dedi sen burda kendinden kaçmamışsın ki maraştaki dayınlara ordanda seydişehirdeki kankanın yanına gitmişssin dedi ona saatin geç olduğunu ve artık gitmesi gerektiğini söyledim" (yerler uydurmaca olabilir) ki burada benim aklıma türk edebiyatında bu konunun etrafında kümelenen bir çok roman geliyor.
böyle ince bir hicve sahip olabilen bir kişi sözlük yazarı olabilir değilse de olmalı diyesim geliyor. hatta diyorum.. gerçi bu satırları olur da bir gün okursa "sözlük ne? yazar ne anuna koyiim ?" tadında bir tepki verecektir kendisi, ki yakışan da budur zaten.
(panda, 01.04.2004 11:41 ~ 04.04.2004 12:34)
#4032491 fb şikayet et
penguendeki bolumunun basliginda her hafta bir baska kilikta karsimiza cikan adam. bir hafta oren bayan oluyor, bir hafta golge adam, bir hafta mafya elemani, bir hafta...
(krizalit kristalin, 02.04.2004 01:40)
çok başarılı bir çizer olmasının yanısıra, okuduğum en güzel şiirlerden birinin de yazarıdır aynı zamanda. şöyle der "gör performansımı" adlı şiirinde:
" kaan dobra'nın takıma yeni geldiği günlerdi aşkım
off ne alakası var şimdi deyip
dinlememezlik etme, dinle bi kere.
kaan dobra takıma yeni gelmişti.
yalan söylemiyim sanırım antep maçıydı.
maç neredeyse bitmiş. -
+1
kız ortamlar pornoyı yeip evde sıvazdan ölmek
(türkçenin selikası bakımından rezil bir başlık ama artık şu karakter sınırlaması sebebiyle birbirimizi eleştirmeyelim dostum ha? ne dersin hocam?)
michael stipe demiş, "yalancıdır ferre izlemiyorum diyen adam" (aslında manidar bi laf değil de stipe dediği için mana varmış gibi oluyor. belki de başka biri demiştir.)
itiraf et sen sakallı, itiraf et sen bıyıklı sıvazcı. "kadın bedeninin sömürüsü üzerine kurulu bu sistemi onamaktan tiksiniyorum. bunun para karşılığı cinsel ilişkiye girmekt" la sus lan. mukayeseye bak. kerhanecilikle ferreciluğu bir tutan bir kafa yapısı bu. ha ferre eleştirilmez mi? ananın ak sütü gibi helal sana. ama bi ceyda bi edanur'un olduğu ortamda "yoo ilke kararı. izlemiyorum ferre. bedenin sömürrr" hay seni sömürsünler. ne çok sömürmekten bahsettin.
bu şimdi atıyor tutuyor, kadın bedeni, mizojini, kizojini. kızların olduğu ortamda bu kadar çok ferredan bahsettiği için ister istemez zihnin müstehcen kapılarını açmış oluyor.eve geldiğinde bir yandan edanur'un memeleri geliyor akla bir yandan ceyda'nın düzgün bacakları. sadece bu anlar için kullandığı kot kemerini çıkarıp boynuna doluyor, o yoksa bim poşetini kafasına geçirip var gücüyle sıvazlıyor... açmış bi site. kesmiyor iki... yaşı kemale ermeden cinsellik muhabbetlerine ket vurmaya çalışan bir salak çünkü o. şöyle yaşın 30'ları bulsun ondan sonra başlarsın "ferre kötü, sekis pek fena "diye konuşmaya. 24 saat nöbettesin çadır direği seni. sonra nefessiz kalıp ölüyor david carradinemisali, sıvaz başında.
tamam eleştir. eleştirme demiyorum da ceyda'dan, eda'dan prim toplayarak geri kalan arkadaşlarını sapık pozisyonuna düşürme. düşürmezsen bir aylık bim poşetin benden hediye.
(daldurdap, 18.12.2009 13:39)
#17547526 fb şikayet et
(bkz: ferre izliyorum ve bununla gurur duyuyorum)
(nuitari, 18.12.2009 13:42) -
+1
eçen haftanın en beğenilen entry leri
gecen hafta bol sukse yapmi$, en cok takdiri toplami$, en hayvan entryler. bunlari yazanlara da insan denemez, onlar cipuradir. (not: haftalar her pazartesi gunu degi$ir. satilan mal geri alinmaz)
kürdistan/#17489965 kendi kalesine gol atan kaleci
zütümüze girebilir/#17477604 ssg. dep'e oy vermeyenin tavuğunu bile öldürün/#17450907 ssg
abdullah öcalan'ın imralı'daki hücresi/#17466048 firatunverir kafa radyo/#17489987 miss rain iki insanın yapabileceği en güzel şey/#17499111 scream attack
tuvaletten yeni çıkmış sevgili/#17502100 kaba simsek. banu üven/#17485948 386 dx
serap eser/#17449008 itaatsiz dtp'nin kapatılmasına sevinen çoluk çocuk/#17486515 bugungunlerdenisyan
ssg/#17493405 ssg dtp'nin kapatılması/#17486335 kapelo
ezel/#17454500 nicotinell sakizli muhallebi
13 aralık 2009 beyoğlu'nda çıkan olaylar/#17502588 manzikert
teröristlerin çok alıngan olması/#17450633 akincibeyi. okan bayülgen/#17456143 tutankhom
fenerbahçe'de ciks skandalı/#17475432 ancyra cat
genç sive skecem niye olmadı ak -
0
çok küçük hesapların adamı
merhaba,
ben stevemcqueen, yani çok küçük hesapların adamı, aşağıda hayat ile ilgili, iki saniye içinde kara geçebilmek için yaptığım çok küçük hesaplar/eylemler var. lütfen okuyun ve uygulayın, toplumca tasarruf edelim.
çok küçük hesapların adamı;
işe bir ya da bir buçuk saniye geç gider.
restoranı olan arkadaşlarından indirim kuponu ister (binde bir yeterlidir)
(stevemcqueen, 18.12.2009 01:43 ~ 02:03)
(bkz: isaac newton)
(darth templar, 18.12.2009 01:43)
-dayı 1 lira bozuğun var mı?
-yok.
-1 dal sigara?
-kullanmıyorum.
-saat kaç, onu söyle bari!
(castro, 18.12.2009 01:44)
restoranı olan arkadaşlarından servis tabağına bir ya da iki tane fazladan patates tava ister. (adet bazında)
ellerini bir saniye daha fazla yıkayıp 1 milyon bakteri daha fazla öldürür (mikroskobik canlılar lütfen büyük hesap olarak görmeyin sonuçta bir toplu iğne başı bile değil)
(stevemcqueen, 18.12.2009 01:45 ~ 01:52)
bir liraya tenezzül etmez, kuruşların adamıdır. -yazıklar olsun-
(stevemcqueen, 18.12.2009 01:46)
çorabını eliyle çıkarmak yerine ayaklarını birbirine sürterek çıkarmaya çalışır, böylelikle hem çorabını çıkarmış olur, hem de çorapsız kalan ayaklarını uğuşturarak sıcak tutar.
(stevemcqueen, 18.12.2009 01:50)
sabah alarmını hep küsüratlı kurar. bu olayın onun için anlamı büyüktür.
(muhayyel, 18.12.2009 01:52)
- akşam size geliyorum ders çalışalım?
- e iyi gel...
akşam yemeğinden sonra
-ben kaçar hacı, hadi görüşürüz...
aynı arkadaşla bakkalda sigara alırken karşılaşılır...
-bize mi geldin lan?
-heee, ne alcan sen?
-sigara!!
-iyi ben almıyım o zaman, usta benim sigara kalsın...
işte bu diyalogları yaşatan adamdır...
(themadheart, 18.12.2009 01:53)
pi'yi 2 alır. kâra geçtiğini zanneder.
(bkz: mini çakal)
(microsofistice, 18.12.2009 01:53)
1 milyarlık iphoneu vardır ama çok kontörü gidecek diye aveaya mesaj atmaz.
(stormwaker, 18.12.2009 01:54)
yemekten sonra su içerken suyun son yudumuyla ağzını çalkalayıp diş fırçası zulmünden ağzını dişini kurtarır.
çünkü kazandığı zaman fifa10'u açıp online olmasına yeter de artar bile. su yerine kola içmişse ağzını daha da güzel temizlediğini zanneder, ama bu çok küçük hesapların addıbının bir düz adamlığı, sonuçta bu konuyla alakası yok.
(stevemcqueen, 18.12.2009 01:56)
10 tl verip yanıbaşındaki oto yıkamada arabasını yıkatmaz, bedava kupon vermiş olan 40 km ötedeki yıkamacayı gider...
(themadheart, 18.12.2009 01:56)
ileride zengin olacaktır. ve bu adam "fenalardayım. hiç para yok" diyorsa en az 200 lirası* kıyıdadır.
(once drink sonra dodo, 18.12.2009 01:57)
#17544826 fb şikayet et
en sevdiği şarkı bile çalsa aypodunun sesini açmaz ki pili bitmesin.
(maestro, 18.12.2009 01:58)
(bkz: küçük insan)
(bkz: küçük hesap adamları)
(orqan, 18.12.2009 01:58)
arkadaşına film dvdsi yaparken, dvdde kalan boşlukları erotik jpeglerle doldurur. 1kb boş alana bile tahammülü yoktur.
(stormwaker, 18.12.2009 01:59)
demet maydonoz alırken tek tek sapları sayar. yuh dıbına koyim, zütüne mi sokacan..
(microsofistice, 18.12.2009 02:00)
görmüştüm kendisini şimdi dişçi oldu:
- fazla otobüs bileti olan var mı?
-- var ama yarın kullanacam.
(kalhor, 18.12.2009 02:00)
10 tl verip arabasını yıkatmaz. öyle pis pis biner..
(sutyen kullanmayan memeli hayvan, 18.12.2009 02:01)
acıkmamak için sıçmaktan imtina eder. 3 gün tutar taku. içinde patlayasıca..
(microsofistice, 18.12.2009 02:04)
bakın, bu adamı yanlış anladınız bence, bu adam cimri bir adam değil, ama manyak. yani, 1o lira verip arabasını kesinlikle yıkatır, ama o arabayı yıkatırken sigarasını yıkamacıdan yakıp çakmak gazından ya da kibritten tasarruf eder. adam mikro hesap adamı ya * ne 10 milyonu?
(stevemcqueen, 18.12.2009 02:05)
raporu erken teslim edenlere 10 puan bonus varsa raporu ekgib yazarak erken teslim eder. "tamamlayıp geç versem de anca 10 puan daha fazla alırım zaten zenci, bu devirde adenozin trifosfat kıymetli" der kendi kendine. kendine zenci diye hitap eder.
(albino karakuzu, 18.12.2009 02:06 ~ 03:05)
lokantadan peçete çalar, evde kullan -
0
eczacıların ayda en az 150 milyar kazanması
(bkz: eczacı maaşı)
(hldn, 18.12.2009 12:49)
doktorların para basmasına benzer efsanedir.
(kirazsekeri, 18.12.2009 13:00)
gayet olağandır..
(bkz: küpür basmak)
aah.. pardon..
satmadığı ilacın küpürünü basıp, devlete yutturanlara eczacı değil, huur çocuğu deniyordu..
edit: yarası olan gocunur.. gocunan buyursun dava açsın, seve seve öderim tazminatını..
(schaker, 18.12.2009 13:02 ~ 13:13)
(bkz: eczacılık okumadığına pişman olan mühendis)
(mabeynihumayun, 18.12.2009 13:04)
iyimser rakamdır.
benim hiç tanımadığım ve hayatımda görmediğim biri var mesela; adı eczacı.
adam aylık rahat 700-800 milyar kazanıyor. bu sadece eczanedeki tartıdan kazandığı paradır, siz hesap edin gerisini.
(qw, 18.12.2009 13:20)
eczacıların henüz bakkallarını açmadan cebe indirdiği miktarı dile getiren iddaadır. hatta öyle ki fakülteden mezun olur olmaz ayak bastı parası olarak bunun 1 yıllık topldıbını alırlar. geriye kalan 150 milyarlarla fındık fıstık alır garipler. eczanelerini açar açmaz ayda 1500 milyar kazanırlar. ha bi de bu ortalama rakamdır. ayda 40 yüz milyar kazanırken aynı zamanda onyüzbin baloncuk yutan eczaneciler de mevcuttur. 150 milyar ne ki canlar.
(nahiyyeaa, 18.12.2009 13:30)
#175 -
0
18 aralık 2009 şampiyonlar ligi kura çekimi
an itibari ile dağhan ırak ve bağış erten anlatımı ile eurosport'ta başlamış olan kura çekimi.
(s7evin, 18.12.2009 13:03)
http://www.uefa.com'dan canli olarak izlenebilir.
(b ilgesakal, 18.12.2009 13:04)
kuralarını emilio butragueño çekiyor.
(federal, 18.12.2009 13:16)
barcelona'nın hükmen bir üst tura geçtiği kura. stuttgart çıktı lan.
(s7evin, 18.12.2009 13:17 ~ 13:18)
olympiacos bordeaux eşleşmesi ikinci kuradır
(sociologist, 18.12.2009 13:18)
inter-chelsea eşleşmesi ile birden şenlenmiştir ortalık
(the 8th endless, 18.12.2009 13:19)
bayern ile fiorentina eşleşmiş, luca toni'nin eski ve yeni takımı karşılacaktır.
(chopstick, 18.12.2009 13:20)
mourinho'ya yine hüsran yine hasret yollarının gözükmesine vesile olmuştur. chelsea ne lan yazık be.
(keymark9, 18.12.2009 13:20)
an itibariyle tamamlanmis hali su sekildedir ;
stuttgart-barcelona
olympiacos-bordeaux
inter-chelsea
bayern munich-fiorentina
cska-sevilla
lyon-real madrid
porto- arsenal
milan-manchester united
(siz hepiniz ben tek, 18.12.2009 13:22 ~ 13:28)
eşleşmeler şöyle olmuştur. yorumları da böyle olmuştur.
stuttgart - fc barcelona & yazık lan alman tayfasına.
olimpiakos - bordeaux & ortada bu maç.
inter milan - chelsea fc & mourinho hayatının maçına çıkacak gibi. oy ki oy.
bayern münchen - fiorentina & ortada olan bir maç daha.
cska moskova - sevilla & sevilla alır buradan turu.
olympique lyonnais - real madrid & havada intikam kokusu alıyorum. dur bakalım.
porto - arsenal & porto'nun olduğu yerde umut vardır.
milan - manchester united & manu çıkar bir üst tura.
(s7evin, 18.12.2009 13:23 ~ 13:29)
zaten bu tarz büyük turnuvaların kura çekimlerinde her zaman katakulli yapmakla suçlanan uefa'nın bu suçlamaları yapanları haklı çıkardığı, bünyesinde ne kadar şerefsiz , karaktersiz zütoğlanı üyesi olduğunun çok açık ve net kanıtıdır.
barcelona'yı daha kafadan en zayıf halka stuttgartla eşleştiren, inter ile chelsea'yi birbirine düşüren önceden ayarlanmış kura çekimidir.
açın barcelona'nın önünü açın... renkli takım ya, popüler takım ya... finale kadar gitsinler bırakın ... düşürün chelsea ile inter'i, man. utd'la da milan'ı birbirine...
yavşak o..çocukları sizi...
(fulhamfc, 18.12.2009 13:25 ~ 13:26)
stuttgart-barcelona
olympiakos-bordeaux
inter-chelsea
bayern münih-fiorentina
cska moskova-sevilla
lyon-r.madrid
porto-arsenal
milan-m.united
şeklinde eşleşmelerin olduğu kura çekimi.
sunan eleman bir ara "this is football" diye girdi lafa bi an koktum fatih terim geliyor diye..
(samichbacktash, 18.12.2009 13:25)
(bkz: oh mein gott)
başlarken yani türk deyimiyle daha bismillah derken stutgart yöneticilerinin barcelona'yı çektikleri anda suratlarından adaletini gibeyim dünya bırak lan oynamıyoruz bakışını attıkları gözlenen kura çekimidir. yemin ediyorum acıdım adamlara yazık lan.
(ocean spray, 18.12.2009 13:27)
david beckham, alyaksandar hleb, luca toni, karim benzema ve jose mourinho ilk aklıma gelen isimler oldu kura sonrası.
(orome, 18.12.2009 13:32)
aşağıdaki şekilde yorumladığım eşleşmeler.
stuttgart - barcelona -> yoruma gerek görmüyorum.
olympiacos - bordeaux -> zico yine başaracaktır.
inter - chelsea -> mourinho tokadı yer.
bayern münchen - fiorentina -> bayern formunu buldu.
cska moskova - sevilla -> sevilla rahat geçer.
olympique lyonnais - real madrid -> madrid bırakmaz.
porto - arsenal -> arsenal geçer.
manchester united - milan -> milan'dan sürpriz gelebilir.
(brazen, 18.12.2009 13:32)
stutgart - barcelona #barca demek ayıp olur artık
olympiacos-bordeaux #zico'ya rağmen bordeaux
inter-chelsea #futbol açısından pek keyif vermeyeceğini düşünüyorum. mourinho kendini kanıtlamaya çalışacaktır fakat kadro yetersizliği chelsea'yi bir adım öne çıkarıyor (bu bir adımda neyse artık)
bayern-fiorentina # tahmin etmesi en zor eşleşme belkide. düzeleceğini umduğum bayern'in turu geçeceğini düşünüyorum - daha çok