+2
-4
Nisa (4) / 34
Erkekler, kadınlar üzerinde hâkim dururlar, çünkü bir kere Allah birini diğerinden üstün yaratmış ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar. Bunun için iyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah'ın korumasını emrettiği şeyleri, kocalarının yokluğunda da korurlar. Serkeşlik etmelerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince; önce kendilerine nasihat edin, sonra yataklarında yalnız bırakın, yine dinlemezlerse dövün.
Cinsiyet ayrımcılığının daha açık bir tarifi herhalde olamaz. ‘Hâkimlik’, ‘Üstünlük’, ‘itaat’ ve ‘Dayak’... Açıklama gerektirmeyecek kadar niyeti aşikâr bir ayet.
Maide (5) / 38
Yaptıklarına bir karşılık ve Allah'tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ceza sisteminin bozukluğunu anlatan, şiddeti körükleyen bir diğer ayet. Hırsızın elini kesmek gibi korkunç ve geri döndürülemez bir cezayı öngörüyor. insana verilen değeri göz önüne seren, suçluyu ıslah edip topluma kazandırmak yerine onu tamamen işe yaramaz hale getirmeyi amaçlayan, tam ortaçağa yakışır bir ceza.
Nisa (4) / 3
Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.
Dört kadına kadar çokeşliliği uygun gören, günümüzde hala bu ilkelliğin sürdürülmesine sebep olan ayet. Elbette çokeşlilik derken, bu hakkın sadece erkeklere verildiğini de belirtelim. Bir diğer dikkat çeken nokta da ‘veya cariyeler ile yetinin’ kısmı. Buradan anlaşılacağı üzere, nikâhlı dört kadından öte sınırsız sayıda cariye (alınıp satılabilen kadın köle) sahibi olmak ve onlarla ‘yetinmek’ de dinen meşru.
Talak (65) / 4
Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.
Boşanmanın esaslarının anlatıldığı bu ayet hayli ilginç bir detay içeriyor. ‘Henüz adet görmeyen’ kadınlardan ‘nasıl boşanılacağı’ anlatılıyor. Doğal olarak buradan şu sonuç çıkarılıyor; daha ergenliğe girmemiş kızlarla evlenilebilir ve hatta boşanılabilir! Esasen pid0fili diye tabir edilen bu durumda pek şaşılacak bir şey yok, zaten yüzyıllardır islam'ın egemen olduğu ülkelerde yaşanan bir uygulama. Kurandaki karşılığı da bu ayette kendini göstermiş.
Ahzab (33) / 50
Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca, diğer mü'minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber'e bağışlayan, Peygamber'in de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mü'min kadını da (sana helal kıldık.) Mü'minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir.
muhafazid'in cinsel hayatı hakkında inen bu özel ayetin Türkçeye tercümesi esnasında anlamından sapan bir detay daha görüyoruz. ‘Allah’ın sana ganimet olarak verdikleri’ denilirken burada savaş esirlerinden bahsediliyor. Ailelerini savaşta kaybeden, müslümanların eline düşen, muhtemelen müslüman bile olmayan kadınlar ‘helal’ kılınıyor. Buradaki helal kılınmaktan kastedilenin ‘tecavüz’ olduğunu anlamak için herhalde hafız olmak gerekmiyor. Hala kızı, dayı kızı, teyze kızı gibi içest olgulara ise hiç girmek istemiyoruz.
Bakara (2) / 65
Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, "Aşağılık maymunlar olun" demiştik.
Açıkcası, bilmiyoruz, görmedik ya da duymadık... Cumartesi yasağını çiğnedi diye maymuna dönüşen kavimlerin olduğu bir dünya oldukça eksantrik olsa gerek. Tabi burada iki ihtimal var. Birincisi gerçekten Tanrı’nın 1500 yıl evvel böyle işlerle (!) uğraşıyor olduğu, kavimleri maymuna dönüştürdüğü, ancak günümüzde artık bu huyundan vazgeçtiği. ikincisi ve akla yatkın olanı ise, bu saçma hikâyelerin, tıpkı diğer benzer masallar gibi insanlar tarafından uydurulduğu ve insanların bunlara inandırılıp korkutuldukları.
Ahzab (33) / 37-38
Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri yerine getirilmiştir. Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyde peygambere hiçbir vebal yoktur. Daha önce gelip geçmişlerde de Allah'ın yolu-yöntemi buydu.
Burada da Zeynep’in hüzünlü hikâyesini görüyoruz. Zeyd; muhafazid’in evlatlığıdır. Zeynep ise Zeyd’in nikâhlı karısıdır ve muhafazid’den 20 yaş küçüktür. O dönemin geleneklerinde (şu anda olduğu gibi) evlatlık ile gerçek evlat arasında bir ayrım yoktu. Dolayısıyla evlatlığın karısı ile evlenmek de hoş görülmüyordu. Ne var ki, tam da muhafazid Zeynep’e göz koyduğu sırada, islamiyet’in 15. yılında bu töre aniden değişti. Hatta sadece törenin değiştiğini göstermek için (!) Zeynep muhafazid’e nikâhlandı. Yoksa muhafazid’in hiçbir art niyeti yoktu. Hem zaten Allah’ın farz kıldığı şeyde peygambere vebal yoktur. (!)
Bakara (2) / 282
Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi ekgib etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun.
Açıklamaya gerek görmüyoruz.
Nisa (4) / 11
Allah size, çocuklarınız (ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa anasının hissesi altıda birdir.
Şahitlik konusundaki ayrımcılığın miras konusunda da karşımıza çıkmasına ek olarak, burada tarif edilen bölüşüm matematiksel olarak da imkânsızdır. Bunu düzeltmek için sonradan hesaplamalar uydurulmuştur.
Tevbe (9) / 28-29
Ey iman edenler! Allah'a ortak koşanlar ancak bir pislikten ibarettir. Artık bu yıllarından sonra, Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din islam'ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.
Şimdi bu ardışık iki ayet, önemli iki noktaya güzel biçimde parmak basıyor. Birincisi diğer dinlere saygı konusu. Sanıyoruz ilk cümle yeterince açıklayıcı. Aynı cümleyi tersinden söylersek acaba Müslümanların hoşuna gider mi? ‘Allah'a inananlar ancak bir pislikten ibarettir’ dense mesela.
ikinci konu ise ‘islam’ı din edinmeyenlerle cizye (haraç/vergi) verinceye kadar savaşın’ emri. Açık bir şiddet çağrısı, üstelik kendini savunma amacıyla da değil, sadece cizye için, yani sadece para için. Karşınızda barış dini islam.
aksini düşünen varmı ? açıklarsanız aydınlanırız