- 1 / 1 / 3197 entry
- 178 başlık
- 4 trend
- 3,345.00 incipuan
depresif enfeksiyon "Bozkurtlar ulusun , Tanrı Türkü korusun!"
-
0
türkiyede oyun sektörünün gelişmeme nedenleri
Çok haklısın ben de uğraşıyorum cryengine, unreal falan ama dediğin gibi destek olmayınca boşa kürek çekmek gibi his veriyor -
+1 -1
gerçek survivor hangisi beyler
Malum televizyon 1980'li yıllardan itibaren Türk toplumunun en büyük meşgalelerinden biri haline gelmeye başladı. Günümüz Türkiye'sine baktığımızda bu durumun hayli arttığı görülmektedir.
Türk televizyon tarihinde belki eleştirilecek ya da övülecek binlerce yapım vardır. Fakat benim eleştirim yine millete yönelik olacak.
Tam olarak hangi yıl itibariyle televizyonlarımızda görmeye, izlemeye başladık bilmiyorum fakat özellikle son yıllarda almış başını bir Survivor çılgınlığı gidiyor.
insanlar ada şartlarında, beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçların kısıtlı olduğu bir ortamda hayatta kalma mücadelesi(!) veriyorlar. Bazı fiziksel ve zihinsel oyunlar oynanıyor ve ödüller kazanılıyor, elemeler yapılıyor.
Ada şartlarında bu etkinliklere maruz kalmanın bedeli ise ne kadar ünlü olduğuna göre değişiyor. Çok ünlüysen çok para alıp katlanıyorsun, az ünlüysen az para alıp katlanıyorsun. Ünsüzsen de ünlü oluyorsun zaten.
Şimdi temelini incelediğimiz bu televizyon progrdıbına genel olarak baktığımızda; belli bir para karşılığında (asgari ücretli bir kişinin 10 yıl çalışsa kazanamayacağı miktarda) bir adada, ödül oyunları ile enfes yemekler yediği (asgari ücretlinin hiç yemediği, yiyemeyeceği belki), harika yerlere gezi ödülleri kazandığı, yılda bir olan maçlara gitmek gibi şanslar bulabildiği (asgari ücretlinin ömrünü heba etse belki gidip görme şansı bulamayacağı), bir yarışma programı.
3 tarafı denizlerle çevrili olan bu cennet vatan üzerinde cehennemi yaşayan bizim milletimize baktığımızda ise; işsizlik %11 den fazla, genç işsizlik %19 a yakın, terör sorunu hiç olmadığı kadar büyük ki ne zaman nerede ne patlayacak bilemiyoruz. Canlı bombaya mı kurban gideceğiz, silahlı çatışmanın ortasında mı kalacağız kestiremiyoruz. Bir kaç yıldır kan gölüne dönen cennet vatan her gün bir şehidin yıldönümünü anıyor, yas tutuyor. Hırsızlık, uyuşturucu komasına girenler, karısını, çocuğunu, sevgilisini, ailesini öldürenler, cinnet geçirenler, işinden atılanlar, okulundan atılanlar, trafik canavarları...
Sahiden Survivor adasındakiler mi yaşam mücadelesi veriyor yoksa heyecanla her gün ekran başında onları izleyen değerli milletimiz mi? Takdir bu satıra kadar okuyanlarındır.
Survivor adasındakilere bir televizyon kurup Türkiye'den Haberler izletilse gerçek manada bir Survivor programı izletilmiş olur diye düşünüyorum. Umarım bu kurmaca televizyon programlarıyla vakit öldürmek yerine, bireysel veya toplumsal gelişmeye katkı sağlayabilecek bir adım atabiliriz.
Türkiye adasında hayatta kalabilen herkese saygılarımla... -
0
yeni dünya 2486
Türklerle Ruslar tarih boyunca aralıksız savaşmış iki millet. Seni suçlamıyorum sadece ama hangi hayal gücüyle bu iki milleti bir araya getiriyorsunuz hayret ediyorum -
+2
yeni türk eğitim sistemi
Çocukları bu tip bilgilerle mi donatacağız? Yıldızların havada durmasını bile Allah'ın hikmeti yahu sorgulama mantığı ile geçiştirirken bu çocuklardan nasıl bilimsel buluş bekleriz?
Fen liselerinin yurtları bile yokken, normal liselerin bir çok eksiği dururken biz durmadan imamhatip açıyoruz. Türkiye'nin en kaliteli eğitimini veren Askeri Liseler ve Harp Okullarını, Harp Akademilerini kapatıyoruz. Neden? Hükümet oralara sızma olmasını engellemedi diye hatta ve hatta kendi eliyle oralara soktu diye.
Maalesef ki yeni eğitim sistemi budur. Bilimden uzak, sorgulamadan bihaber. Bu sistemle yetişecek olan çocuklara üzülüyorum... -
0
arapca kuran okumak sevap değildir
Allah dinini sadece araplara mı gönderdi yani? Ben kendi dilimde tam anlayamıyorum diye arapça mı öğrenmeliyim yoksa? Hani kuran evrenseldi kardeşim? -
0
neden hayır demeliyiz02
eksileyip kaçıyorlar konuşsalar, okusalar ikna olucaklar biliyolar korkudan eksileyip kaçıyolar işte -
0
neden hayır demeliyiz04
Trump'ın resmi geçişini canlı izledik ama ülkemiz için hayati öneme sahip olan anayasa görüşmelerinin bir dakikasını bile canlı izleyemedik televizyondan.
339 evet oyu ile kabul edildi referanduma gidecek yasa değişikliği. 316 akpli 23 mhpli vekilin evetiyle kabul edildi. Mhp 39 vekile sahip yani mhpnin neredeyse yarısı hayır dedi. Chp zaten hayır dedi.
Evetçi mhplilerin geçen yıl söylediklerine bakın başkanlık sisteminin imralı projesi olduğunu söylüyorlardı. 1 kasım seçimlerinde mhpnin seçim beyanlarında bakın başkanlığa hayır diyorlardı. Bu şekilde oy istediler ama seçmenlerine ihanet ettiler. Hayır dediği için Ümit Özdağ gibi bir değeri ihraç ettiler. Sayın bahçeli saraydan hesap soracağım diye oy istedi ama hesap veriyor şimdi. Hdplilerin sağlığını düşünür olmuş; ahmet türk tutuksuz yargılansın diyor. Masum askeri öğrenciler için tek kelime ettiğini duyanınız var mı? 190 gündür suçsuz yere içeride olan bu çocuklar için bir kelime etmedi ama pkktö sözcüsü bu adamlar için endişelenir hale gelmiş. Gerçek Mhp tabanının hayır diyeceğini düşünüyorum, umarım öyle olur. Ve sayın Bahçeli'nin seçmenine karşı bu ihaneti asla unutulmayacak.
Vicdanı olan akpli kardeşim Allah aşkına elini vicdanına koy ve şu yasanın maddelerini bir oku. Mesela 18 yaşında lise çağında bir ergen artık vekil olabilecek. Sanma ki senin benim gibiler ya da tanıdıklarımız olacak. Evet doğru geldi aklına, bakanların çocukları, vekillerin çocukları olacak. Olmaz canım öyle şey mi diyorsun, Berat Albayrak enerji bakanı olacak hangi donanıma sahip? Türkiye'de bu adamdan bu konuda daha donanımlı adam mı yok sence? Donanımı belli sayın başkannın damadı olması. Akp içinde dahi bu adamdan daha donanımlı enerji bakanı olması gereken o kadar kişi varken berat bey bakan. işte yeni sistemde bu olay devletin her kademesinde olacak. Tüm kamu yöneticileri(valiler , kaymakamlar , Ptt müdürüne kadar tüm kamu yöneticileri), Anayasa Mahkemesi üyelerinin 12/15'i , Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin 6/13'ü , başkan yardımcıları, bakanlar, partisinin vekilleri, kuvvet komutanları, yani yasama yapanların büyük çoğunluğu, yürütmenin tamamı ve yargının çoğunluğu başkan tarafından atanacak. Bu kadar yetki ile donatılmış birinin bir gün bu yetkileri kötüye kullanacak olma ihtimali bile bu yasaya hayır demeyi gerektiriyor.
Bugün bu makama yakıştırdığınız biri olabilir peki ya sonrası?
Olağanüstü hal yüzünden kanun hükmünde kararnameler yüzünden ne kadar mağdur insan olduğunu bilmeyen yok peki olağanüstü hal ilan etme yetkisi veriliyor başkana? Gambiya devlet başkanı seçimleri kaybetti ve olağanüstü hal ilan etti seçimler yenilenecek dedi. Bırakmıyorum makamı dedi. Bir gün secilen bir başkan bunu derse ne olacak? Hani millet iradesi güçlenecekti? Yaptıklarının hesabını soramayacağımız birini seçtirmek istiyorlar bize ve buna utanmadan millet iradesi güçleniyor yorumu yapıyorlar. Güçlenen sadece başkan.
Sayın başbakan dedi ki bu yasa geçerse meclis hakimiyetinden millet hakimiyetine geçecek yönetim dedi. Sayın Ümit Özdağ çok güzel ve gereken cevabı verdi. Dedi ki sayın başbakan buradaki meclisin vekillerini millet seçmedi mi? Biz kimi temsil ediyoruz? Biz millet iradesi değilsek kim millet iradesi? Birinci meclisten bugüne kadar tüm meclisten özür dilemelisiniz dedi. Hakli değil mi? Senin seçtiğin vekile seni temsil etmiyor damgası vurmak? Tabi kendisini halk seçmediği, sayın başkan seçtiği için millet iradesi kavrdıbına biraz yabancı.
Hakim savcı alım sınavında 70 olan baraj puanı kaldırıldı. Yandaşlar 70 puanı geçemiyor olacak ki böyle bir adım atıldı. Yoksa yargı kalitesinin düşmesini istendiğinden yapılmamıştır herhalde... Uyduruk puan dahi almış olsa doldur yandaş hakim ve savcıları, HSYK atamalarını da yap. Ne oldu kardeşim sence bağımsız bir yargı kaldı mı? Liyakat kaldı mı? Liyakat işi ehline vermek demektir. Sizce iş bu iktidar döneminde ehline hiç teslim edildi mi? Bu yasaya evet dersek ülkemizde can çekişen adalet son nefesini verecektir. Mülakatlarda iktidar partisinin üyesi olup olmadığını sorar hale gelen ülkenin her kurumu bu bataktan çıkmadıkça, iş ehline verilmedikçe ülkemiz yükselemeyecek.
Bir televizyon programında çok güzel anlattı genç bir hukukçu. Başkan, yardımcılığa oğlunu atayabilir mi? Atayabilir. Başkan ölse oğlu yerine vekalet edebilir mi? Edebilir. Bu oğlan olağanüstü hal ilan edebilir mi? Edebilir. Kanun hükmünde kararname çıkarabilir mi? Çıkarabilir. Suç işlese yargılanabilir mi? Yargılanabilir ama nasıl? Meclisten 400 vekilin yargılansın oyu ile ancak yargı yolu açılır. Mümkün mü? Bakalım. Şuan dahi 316 vekili var iktidarın. Vekil sayısı 600 olunca muhtemel daha da artacak fakat biz sabit kaldığını hatta 16 tane de kaybettiklerini düşünelim. Bu durumda dahi 300 iktidar partisi vekilinden 100 tanesi "başkan yargılansın" demedikçe başkan yargılanamayacak. Bunu nasıl onaylayabiliriz? Vicdanınla düşün ideolojinle değil. Yargılanacak olsa huzuruna çıktığı 15 anayasa mahkemesi üyesinden 12'sini kendisi atamış olacak. Adil bir yargılama olur mu sence?
Türk demokrasisi için, Türk milletinin geleceği için bu yasaya HAYIR. Liyakatın esas alındığı bir Türkiye için kimsenin giyiminden ve inancından ötürü yargılanmadığı laik bir Türkiye için bu yasaya HAYIR. Diktatörlüğe dönüşecek olan bu yasa tasarısına HAYIR. -
+2
neden hayır demeliyiz03
2014 yılında ilk defa Cumhurbaşkanı halk tarafından seçildi. Bu olayın gerçekleşmesi için büyük çaba sarf eden iktidar çabasının sonucu olarak partilerinin başkanını başkan yapmayı başardı. Bu sistem için çok uğraş veren, bunun olması gerektiğini bu kadar savunan, millet iradesi ile bu seçimin gerçekleşmesi gerektiğini bu kadar vurgulayanlar şimdi kalmış diyorlar ki “HALK TARAFINDAN HEM BAŞBAKAN HEM CUMHURBAŞKANI SEÇiLiYOR. iKi ERK OLUNCA YÜRÜTME AKSAMAYA UĞRUYOR.” Böyle bir şey olabilir mi? Hem bu sistem için o kadar propaganda yap, sistemin gerekliliğinden bahset, sonra da gel bu sistem tıkanıyor böyle gitmez de. iki yıl içinde ne değişti de bu sistem tıkandı? iktidar hangi yasayı çıkartmak istedi de çıkaramadı?
Şimdi bu sistem tıkanıklığını demokratik, parlamenter rejimi kaldırarak, başkannı devletin tek erki haline getiren bir sistemle karşımıza geldiler. Hiçbir tarafı Türk tipi olmayan iktidar, başkanlık sistemlerinin ismini Türk tipi başkanlık diye halka empoze etmeye çalışıyor. Şimdi başkanın yetkilerine bakalım ve ne kadar Türk tipi olduğuna karar verelim.
Eski Türkleri düşünelim önce. Bir oba, oymak, beylik kadar ilkel devlet olsa dahi Türk obasında tek söz sahibi olan kişi bey değildi. Diğer beyler toy istediği zaman kurultay toplanmasını istediği zaman bey buna itaat etmek, toyu toplamak, kurultayı gerçekleştirmek zorundaydı. Aksi bir durum çok ayıp karşılanır ve bey saygınlığını yitirirdi. Hele ki beyin toyu dağıtma yetkisi asla ve asla söz konusu değildi. Bize dayatılan bu sistemde ise Başkanın yetkileri arasında meclisi gerekçesiz feshedebilme yetkisi veriliyor. Diktatör dediğimiz Esad’ın Suriye’sinde bile başkan meclisi gerekçesiz feshetme yetkisine sahip değildir. Demokrasiden ne kadar uzak, diktaya ne kadar yakın bir sistem olduğunu buradan anlıyoruz. Bu durumda Türk tipi başkanlık değil “Arap özentisi sultanlık” demek daha doğru olacaktır.
1876 yılından beri verilen demokrasi mücadelesini düşünelim. Padişahın yetkilerinin sınırlandırılmasıyla başlayan, meşrutiyete dönüşen, kurtuluş savaşı yıllarında milletin meclisine sahip çıkmasıyla kurulan ve Cumhuriyet ile taçlanan Türk demokrasisi bugün meclisin yetkilerini tek bir kişide toplamasına yol açacak bir yasayı görüşme halinde. Meşrutiyet uğruna, padişah sistemini yıkma uğruna şehit olanların, Kurtuluş Savaşında bu milleti bu millet yönetir diyen, manda veya himaye olacağına ölmeyi tercih edenlerin, ya istiklal ya ölüm diyenlerin, 15 Temmuz’da sokağa çıkıp milli iradeye sahip çıkan, bu uğurda şehit olanların çabaları bugünler için miydi? Milli iradenin tamdıbını temsil eden meclisin, %51 oy alan bir erk tarafından kapatılabilmesi ne kadar demokratik bir yöntem olabilir?
Başkanın sıkıyönetim ilan etme, olağanüstü hâl ilan etme ve olağanüstü hâl kararnamesi çıkarma yetkisi olacak. Olağanüstü hâl böylelikle sürekli hale gelmiş olacak. Üçüncü kez uzatılan olağanüstü hâl boyunca Türkiye neler yaşadı? Neye çözüm üretildi? Ekonomi mi düzeldi? Terör mü bitti? işsizlik mi azaldı? Üniversiteler akademik makale yazmakta rekor mu kırdı? Turizm mi canlandı? Türkiye dış siyasette saygınlığa mı erişti? Türk demokrasisi şaha mı kalktı? Bunların cevabı evetse bu sisteme evet diyebilirsiniz. Fakat bu süreçte ülkede olağanüstü hâl yokken olandan daha fazla bomba patladı, daha fazla insan öldü, dolar daha hızlı yükseldi, işsizlik daha çok arttı, ekonomi daha çok bozuldu, turizm daha çok zarar aldı, Türk dış siyasetinin baştan aşağı yanlış olduğu itiraf edildi ve KHK’lar ile Türk demokrasisi işlevsiz hale getirildi. Bu illegal durumun düzeltilmesine gayret edileceğine bu illegal durum yasa değişiklikleriyle legal hale getirilmeye çalışılıyor.
Bunların yanında Başkan Anayasa Mahkemesi üyelerinin yarısından fazlasını atayacak, Hâkim Savcılar Yüksek Kurulu’nun yarısından fazlasını atayabilecek. Kamu yöneticilerini atayacak. Anayasa Mahkemesi, başkanı yargılayabilecek tek kurum olacak ve üyelerinin çoğunluğu başkan tarafından atanacak. Böyle bir sistem olabilir mi? Yargılanmaktan neden korkuyor başkan? Bu nasıl kabul edilebilir? Ayrıca başkanın atayacağı bakanlar olacak ve bu bakanlar hakkında soru önergesi verme yetkisi de meclisten alınıyor. Genel kurulda bakana çıkıp soru sorma hesap sorma imkânı da olmayacak. Sen böyle yapmışsın al işte evraklar deliller ver bunun hesabını genel kurula açıkla bakalım diyemeyecek artık meclis. Yanı denetlenemez bir hükümet meydana gelecek. Başkan’ın anayasa mahkemesine gönderilebilmesi ve yargılanabilmesi için meclisten 2/3 oranda milletvekilinin onayı gerekecek. 600’e çıkarılması düşünülen vekil sayısında bu oran 400’e denk geliyor. Bu da demek oluyor ki iktidar partisi istemeden, başkanı yüce divana kimse gönderemez.
Yargılanamayan, sorgulanamayan, istediği kanunu çıkarabilen bir güç yaratmak Türk demokrasisini ve milli iradeyi yok etmektir. Tek adam yönetiminin önünü açmaktır. Hitler Almanya’sı gibi olmaktır. Bu o iktidar bu iktidar meselesi değil Türkiye meselesidir. Sırf ideolojine sahip olduğu için birini başkan yaparsan yarın öbür gün senin ideolojine ters birisi başkan olduğunda bu sistemin ne kadar yanlış olduğunu anlarsın fakat iş işten geçmiş olur. Türkiye darbeden kurtuldu bunun sonucunda daha demokratik bir sistem gerekirken şimdi darbe yönetiminden daha beter bir karanlığa sürükleniyor. Ordu, emniyet, yargı, meclis, yasama, yürütme her şey tek bir erkte tek bir kişide toplanırsa bunun adı demokrasi de olmaz, başkanlık da olmaz. Bunun adı bellidir.
Milletvekillerini onurlu bir dik duruşa, bütün vatandaşları da milli vicdanla bu sistemin ne olduğunu okumaya öğrenmeye ve ülkemize neler getireceği konusunda düşünüp kararını ona göre vermeye davet ediyorum. -
+2 -2
neden hayır demeliyiz02
Bugün temel sorunumuz Atatürk ilkelerinden ayrı düşmüş bir yönetim anlayışıyla yönetiliyor olmamızdır.
Akp'li ismail Kahraman ki kendisi şuan Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanıdır; yeni anayasada LAiKLiK olmamalı , dindar bir anayasa yapalım dedi. Bu kişi TBMM başkanı... Laiklik konusuna bir de Türkiye'nin komşuları için düşüncesine bakalım. Rusya, iran,Suriye ve Türkiye arasında imzalanan mütabakata göre Suriye'nin "seküler" bir devlet yapısında olacağı konusunda anlaşmaya varmışlar. Seküler devlet din ile yönetilmeyen yani laik devlet demektir. Konu komşular olunca laiklik vurgusuna önem gösteren iktidarımız bizim ülkemiz söz konusu olunca laikliği dinin önünde bir engel olarak görüyor olacaklar ki laiklik yeni anayasada olmamalı diyorlar. Türkiye Cumhuriyeti'ni Türkiye islam Devleti yapmak istiyorlar. Bir kahvehanede laiklik bayrağına sarılmalıyız, laiklik kardeşliktir birlik beraberliktir diyen gençler tutuklandı. Anayasada bulunan bir ilkemize sahip çıkın diyen gençler tutuklanırken nasıl LAiK bir ülke olabiliriz?
CUMHURiYETÇiLiK ilkesinden ne kadar uzak kaldığımızı da son günlerdeki başkanlık konuşmalarından ve demokrasinin aldığı darbelerden görüyoruz. Güçler ayrılığı ilkesini yıkıp yasama ve yürütmeyi ve hatta yargının bir kısmını tek kişide toplama girişimleri ile bugün CUMHURiYETÇiLiK büyük bir tehdit altında. Halkın bilgi alma özgürlüğü, habercilerin haber yapma özgürlüğü, yazarların yazı yazma , okurların istediği yayını okuma özgürlüğü bugün tehdit altında ve hatta engellemelere, tutuklamalara maruz kalıyor. Ohal kapsamında 177 yayın organı kapatılmış durumda ve onlarca tutuklu gazeteci bulunuyor. Ohal ile birlikte anayasaya aykırı bir şekilde görevden almalar, kurum kapatmalar ve ihraçlar yaşanıyor. Demokratik bir ülke olmaktan uzaklaştığımızın en büyük göstergesi yargının bağımsızlığını yitirmiş olmasıdır. 500'den fazla askeri öğrenci er, erbaş bugün hala tutuklu. Normal şartlar altında bu emir kulu olan çocukların Türk savcıları hakimleri tarafından ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmaları gerekirdi. Fakat bugün mevcut iktidarın yargıya olan baskısı neticesinde bu çocuklar suçsuz yere hapisteler. Hakkında soruşturma yapılması için dahi diğer 15 AYM üyesinin onayı gerekirken ohal kapsamında 2 AYM üyesi ters kelepçeyle emniyete zütürüldü. Darbe araştırma komisyonu darbeyle alakalı en büyük soru işaretlerini barındıran kişileri dinlemek istedi fakat izin verilmedi ve geçtiğimiz günlerde komisyon görevini tamamladı dendi ve komisyon kapandı. Akıllarda mit başkanı, genelkurmay başkanı hakkında sorular olduğu gibi kaldı. Eğer bağımsız yargımız olsaydı bu darbeciler komisyonda dinlenir, darbeyle alakası olan siyasiler hesap verir ve darbeyi önleyemeyenler, ihmali olanlar görevden alınırdı.
Her türlü MiLLiYETÇiLiĞi ayaklar altına aldık, milliyetçilikle, ulusçulukla hesaplaşma vaktimiz geldi diyen bir iktidarın MiLLiYETÇiLiK'ten ne kadar uzak olduğunu söylememiz her halde hata olmaz. Terör örgütleriyle her türlü yakınlığı kuran, Türk milletini aşağılamaya varan tavizler veren bir iktidar ile milliyetçilik asla ve asla bağdaştırılamaz ve bundan sonra da bu çizgiye gelmeleri asla mümkün olmayacaktır. Türk milliyetçiliği Türk milletini muhasır medeniyetler seviyesine ulaştırana kadar durmadan çalışacağız demektir. Türk'e kaldırılan eli kırıp atmak demektir. Bu millet için bu devlet için çabalamak demektir. Türk milliyetçiliğini, etnik milliyetçilik yapan bölücü terör örgütünün kürtlük davasıyla bir tutan bir iktidar. Bizim milliyetçiliğimiz etnik milliyetçilik değildir. Açıkladığım üzere ve Anayasamızda da açıklandığı üzere bizim milliyetçiliğimiz bellidir. Bu çerçevede MiLLiYETÇiLiĞi ayaklar altına alanlar bizimle asla aynı çizgide buluşamayacaktır.
HALKÇILIK ilkesini düşünelim. Halkın sınıflara ayrılmaması, halk arasında bir ayrım olmaması olarak tanımlayabileceğimiz ilkemizi düşünelim. Zenginlerin giderek daha da zenginleştiği, yoksulların giderek yoksullaştığı bu zamanlarda halkın sınıflara ayrılmak durumunda kalmadığını söyleyebilir miyiz? ihalelerin yandaşlara verilmesi, tüm kamu kurumlarına getirilmiş olan sözlü mülakat ile torpili olanların işe girmesi ve torpili olmayanların hayatına iş arayarak devam ettiği bu günlerde sınıflara ayrılmamış olduğumuzu kim söyleyebilir? Zengin-yoksul , torpilli-torpilsiz, yandaş-vatandaş diye sınıflara ayrıldık. Üstelik hacı hoca şeyh diye milleti dolandıran sahtekarlara hürmet de artmış durumda. Tarikatlar bunun en büyük dayanağıdır. Kaldı ki bu tarikatların ne kadar tehlikeli olduğunu 15 Temmuz'da canımızla bedel ödeyerek, Adana'da diri diri yanarak öğrendik. Halkın sınıflara ayrılmasında en büyük katkıya sahip olan bu iktidarla elbette bizim çizgimiz bir olmayacaktır. Bir örnek verecek olursak futbol kulüplerinin milyon dolarlarca vergi borcu affedilirken sokakta alnının teriyle seyyar arabasıyla pilav satan adamın arabasını denize atmaya çalışan zabıtaları verebiliriz.
Devletin özelleştirmelerle girmiş olduğu zarar bir yana, kuruşu kuruşuna yabancılara ödenen paralarla millileşme adı altında devlete kazandırılan onlarca kurum ve kuruluş maalesef ki özelleştirme adı altında satıldı. DEVLETÇiLiK ilkemize aykırı olan bu durum neticesinde devlet milyarlarca dolarlık bütçe açığı ile boğuşuyor. 2000'li yılların başlarında başlayan özelleştirmelerle yandaş şirketlerin, firmaların milyon tl ye aldığı yerler on yıl sonra değer olarak milyar tl boyutuna geliyorsa burada bir yolsuzluk bir soygun var demektir. Devletin malını ucuza özelleştir zarar ediyor diye sat sonra on yıl geçsin ve o arazinin o kurumun değeri kat kat artsın. Bunun bir açıklaması olamaz. Özelleştirilen kurumlar arasında Türkiye'nin en büyük kurumları kuruluşları kâr oranı yüksek olan yerler de var. Haliyle bu özelleştirmelerin amacı Türk devletinden koparılan yerli kurumları yabancı sermayeye kazandırmak ve yandaşları doyurup besleyip büyütmekten başka bir şey değil.
Devleti soyanlar elbette bizimle aynı çizgide buluşamayacaktır.
iNKILAPÇILIK Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün diğer ilkelerinin durağanlığını yıkan, daima çağın gereklerine uyum sağlamasını sağlayan, yenilikçi özellikteki ilkesidir. Bu bağlamda yapılan harf inkılabı, kıyafetlerde yenilik, ölçülerdeki yenilikler, Türk kadınına verilen haklar çağa uyum sağlamak için uygulanmış inkılaplardır. Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verildiği zaman henüz modern dediğimiz Avrupa ve Amerika'da kadınların böyle bir hakkı yoktu. O yüzden bugün kadınlarımız özellikle, Atatürk'e, ilke ve inkılaplarına sahip çıkmak konusunda en önde olmalıdırlar. Türk kadınını kara çarşafa büründürüp, sosyal hayattan koparmak isteyen, toplumdaki yerinden memnun olmayan, şort giydiği için tekmelenen kadının haklarını savunamayan, bu suçu işleyenlerin gereken cezayı almasını sağlayamayan, tecavüz, taciz skandallarıyla gündeme gelen kurumlara gereken cezayı vermek yerine sahip çıkan, ve hatta binlerce can kurtarmış olan AKUT'tan devlet arazini alırken bu tecavüzcü kurumlara devlet arazini 49 yıllığına karşılıksız kiralayanlar elbetteki bizimle aynı çizgiye varamayacaklardır.
Çare Atatürk'tür. Atatürk ilke ve inkılaplarına sarılmaktır. Çağın gereklerine uymaktır. Muhasır medeniyetler seviyesine ulaşmak için çalışmak çabalamaktır. Terörün başını ezmektir. Bilgiyle birikimle bilimle sanatla bunu başarmaktır. Bir olmak birlik olmak işte bu yollardan geçiyor.
Atatürk bu ülkenin tek kurtuluş yoludur,
"Bir gün fikirlerim bilimle çelişirse bilimi seçin." diyen bir önder.
Ruhun şad olsun... -
-2
neden hayır demeliyiz01
7 Haziran 2015 seçim sonuçları açıklanır ve hiçbir parti tek başına iktidar olacak oyu alamaz.
2009 yılında devlet ağzıyla ilan edilen çözüm süreci ve habur rezaleti, 2012 itibariyle resmiyet kazanan görüşmeler sonucu 2013 ve sonraki süreçte Türkiye topraklarından silahlı unsurlarını çekeceğini açıklayan PKK terör örgütü her ne olduysa 22 Temmuz 2015 tarihinde evinde uyuyan iki polisi Şanlırfa'da şehit etti.
Sürecin hemen öncesine tekrar geri dönelim. Hükümet kanadı çözüm süreci adı altında imralı'daki teröristbaşı ile görüşür halde. Teröristbaşının şartlarını ve düşüncelerini temsil heden HDP ve PKK ile olan Oslo görüşmeleri ve Dolmabahçe mütabakatı bunun resmi açıklamalar haricinde, resmi kayıt altındaki ispatlarıdır.
Böyle bir süreç devam ederken, başkannın bizzat kendi ağzından bu süreçte valilere operasyon yapmayın talimatı verdik dediği, AKP mv. adayının süreç bittikten sonra dahi bu konuşmayı yapabildiği
( https://www.youtube.com/w...7ay4&feature=youtu.be )
bir ortam varken PKK ne oldu da tekrar saldırıya geçti?
Teröristbaşına olan sevgi bu denli fazlayken ve süreç bu denli terör örgütünün lehine ilerlerken ne oldu da terör örgütü tekrardan saldırıya geçti? 7 haziran sonrası kaos ve panik ile insanları korku pgibolojisiyle yönetenlerin bu işte bir etkisi olabilir mi? Bu eylemler kimin işine yaradı? 7 haziran ile kasım seçimlerine kadarki süreçte yüzlerce asker/polis hayatını kaybetti. Onlarca bombalı saldırı gerçekleşti. Yüzlerce sivil hayatını kaybetti, yaralandı. Bu sürecin kazananı tek başına iktidar olmayı başaranlar diyebilir miyiz?
Kasım seçimlerinde seçilen başbakan Ahmet Davutoğlu "kimse bizi kobani hakkında suçlayamaz" dedi. Haklıydı. PYD unsurları Türk topraklarından Şanlıurfa'dan gösterilerle geçerek Kobani'ye savaşmaya gittiler. HEM DE 29 EKiM 2014 TARiHiNDE GERÇEKLEŞTi BU ALÇAK OLAY. TÜRK iSTiKLAL MÜCADELESiNiN TAÇLANDIĞI, CUMHURiYETiMiZiN iLAN EDiLDiĞi 29 EKiM GÜNÜ TÜRK iSTiKLALi HiÇE SAYILARAK TERÖR ÖRGÜTÜ UNSURLARI DAVULLAR ZURNALAR EŞLiĞiNDE TÜRK TOPRAKLARINDAN GEÇiP GiTTiLER.
Çözüm süreciyle hem içerde hem dışarda güçlenen PKK/PYD şimdi bu kadar büyük bir tehdit haline gelmesinde kimlerin katkısı var ya da ihmali var? Sorumlular kim?
PYD başkanını Türkiye'de ağırlayanlar diyebilir miyiz? 2011'den 2017 yılına kadar iktidarda olup Kuzey Suriye'de bir terör devleti, terör kantonları oluşmasını engellemeyenler diyebilir miyiz?
Çözüm sürecinde pkk şehirleri bombalarla doldururken müdahale etmeyenler, meskun mahal operasyonların şehit olan asker/polis/sivillerden sorumlu değil midir? Cevabını başkanmızdan dinleyelim. Kendisi siyasilerin ülkelerinde işlenen cinayetlerden, terör olaylarından sorumlu olduğunu, insanların can güvenliğini sağlaması için siyasilere oy verdiğini söylüyor.
Sur,Silvan,Lice,Hani,Hazro,Bismil,Dicle,Bağlar,Kayapınar,Yenişehir,Kocaköy,Nusaybin,Dargeçit,Derik, Şırnak Merkez,Silopi,Cizre,idil,Varto,Sason,Kozluk,Arıcak. Bu ilçelerin hendekler barikatlar patlayıcılarla doldurulmasından sorumlu olanlar çözüm sürecini yapanlar değil midir? Eğer öyleyse şehitlerin sorumlusu da onlar değil midir?
istihbarat zafiyeti sonucu büyük şehirlerde patlayan bombaların hesabı kimden sorulmalıdır? Saray darbesiyle başbakanlıktan istifa etmek zorunda kalan Davutoğlu'ndan mı yoksa yerine gelen sayın başbakan Binali Yıldırım'dan mı? Göreve gelir gelmez ilk söz olarak terörü ülke gündeminden çıkaracağız demesine bakarsak Binali Yıldırım daha makul gözüküyor. Üstelik kendisi hala görevde. Evet verilen şehit sayısı binin üzerinde fakat hala ısrarla görevi layığıyla yaptıkları kanaatindeler.
2002 itibariyle mevcut siyasi iktidarın pkk terörüyle ilişkisine bakarsak, 2004'te AB uyum yasaları bahanesi ile pkklı belediyeler güçlendirilmiş, 2009'da başta şehit aileleri olmak üzere Türk milleti aşağılanarak teröristler kahraman gibi Habur'da davul zurna ile karşılanmış, seyyar mahkeme ile o gün pkklıları serbest bırakan hakim Asabil Yırtıcı mükemmel bir şekilde yükselmiş, 2012 itibariyle teröristbaşı muhattap alınmış ve barış elçisi havası verilmeye çalışılmış, 2013'te pkk'nın Suriye kolu pyd başkanı Ankara'da ağırlanmış, Bülent Arınç pkk paçavralarını serbest bırakmalarını, özerklikten bahsedilmesinin ve teröristbaşına sayın denmesinin suç olmaktan çıkarmalarını övünçle anlatmış, 2014'te pyd güçlerini Türk topraklarından -Türk istiklalinin taçlandığı 29 Ekim Cumhuriyet Bayramın'da- geçirmiş, şehide kelle teröristbaşına sayın denmiş, 2015 seçimlerinden sonra ülke kan gölüne dönmüş onlarca bomba patlamış, asker/polis/sivil binin üzerinde şehit, binlerce yaralı vatandaş...
Sonuç olarak mevcut yönetim pkk terörünü büyütmekten başka hiçbir işe yaramamıştır. Üstelik bu süreçte Türk milleti aşağılanmış, şehitlerin kanı yerde bırakıldığı gibi kemikleri de sızlatılmıştır. Bütün bunlar olurken sesini yeterince çıkarmayan herkes aynı derecede suçludur. Tepkisini ortaya koymayan herkes aynı derecede suçludur. Bu politikaları destekleyen herkesin eline şehit kanı bulaşmıştır. Artık Uyanış vakti. Farkına varma zamanı. Bu gidişe dur demek seçmenin elinde. Bu bilinçle bunları okumalı ve okutmalıyız. Bir kişi ekgibken bir kişi eksiğiz. -
0
başkanlık sistemi için evet mi hayır mı
Makale duzeyinde hayiri anlattim daha once gibleyen olmadi neyse hayir diyorum tabi ki -
0
referandumla ilgili kafası karışık olan
Insan yazdi panpa sigmadi 3 4 paragraf da cikarilmis hali hatta -
+1
referandumla ilgili kafası karışık olan
Prim derken burda entry girince para mı alıyorum kazanç mı sağlıyorum tek hücreli hayatına devam et okumayacaksan okuma geç -
-1
referandumla ilgili kafası karışık olan
Lütfen hepsini okuyun. Eleştiri ve yorumlarınıza her zaman açığım.
Bütün okullar imam hatip olsun diyen akp muğla vekili Ali Boğa torununu Fransız Lisesi'ne yazdırdı.
1.Çocuklarımızın bilimsel ve çağdaş eğitim alabileceği eğitim sistemi için #HAYIR
550 olan milletvekili sayısı 600 olacak. 2 yıl içinde emekli olabilen ve vekil olmaya devam eden bu temsilcilerimizin maaşı tamı tdıbına 26 bin 620 lira. Fazladan 50 vekil yıllık 12 milyon Türk Lirası maaş gideri getirecek. Makam araçları, ailelerinin kullanacağı imkanlar gibi ek giderleri hariç. Sadece maaşlarıyla ekonomimize bu yük binecek. Asgari ücretli kardeşim sen buna evet der misin ? Üstelik bu vekiller mecliste, bizim 30 40 liraya ayda bir kez yediğimiz eti 2 liraya yiyor. Buna rağmen bu maaşı alıyorlar.
2. Asgari ücretin, açlık sınırının altında olduğu ülkemin ekonomisi için #HAYIR
Bizim töremiz de adetimiz de "Sus küçüğün, söz büyüğün" der. Dünyanın bir çok ülkesinde reşit sayılmayan 18 yaşında, hiçbir hayat tecrübesi olmayan bir çocuk; bu yasaya evet dersek vekil olabilecek. iki yıl sonra da emekli olup 20 yaşından ömrünün sonuna kadar 9 bin lira olan emekli maaşını alabilecek. 18 yaşında bir çocuk hangi düşüncenin, hangi fikrin samimi bir temsilcisi olabilir? Aile meclisinde dahi fikirleri dikkate alınmayan bir ergen nasıl olur da TBMM'de Türk milletini temsil eder? Bunun yanı sıra, sanıyor musunuz ki bu yasa geçerse 18 yaşında bir genç seçilme şansı elde edebilecek? Seçilecek olanlar; bakan çocukları, vekil çocukları olacak. Gariban yine gariban kalacak. Töremize de mantığımıza da aykırı olan bu maddeden dolayı dahi bu yasaya evet diyemeyiz.
3. Vekilliği hak eden vekiller için, torpilsiz bir Türkiye için referandumda #HAYIR
Cumhurbaşkanı seçilme düzenlemelerinden "doğuştan Türk olma şartı" kaldırıldı. Yani ülkemize aldığımız 3 milyon Suriyeli'den Türk vatandaşlığına geçen veya ingiliz, Fransız, Rus, Acem biri gelip 5 yıl Türkiye'de yaşayıp veya 3 milyon Türk Lirası yatırım yaparak Türk vatandaşı olan herhangi biri artık başkan adayı olabilecek. Türk milletini doğuştan Türk olmayan birinin yönettiğini düşününce dahi bu anayasaya neden hayır dememiz gerektiğini anlıyoruz. 30 yıl sonra ülkemizde kalan 3 milyon Suriyeli'nin 15 - 20 milyon olduğunu ve bir Cumhurbaşkanı adayı çıkardıklarını hayal edin. Evet sizce de çok acı bir durum değil mi?
4. Öz vatanımızda üvey muamelesi görmemek için referandumda #HAYIR
Başkan'ın yetkilerine baktığımızda; parti başkanı oluyor fakat tarafsızlık yemini ediyor. Böyle saçma bir çelişki olabilir mi? Başkan yardımcılarını, kendi partisinin vekillerini, bakanları, valileri, kaymakamları,emniyet müdürlerini, kuvvet komutanlarını, genelkurmay başkanını, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 13 üyesinden 6 tanesini ve kalan 7 tanesini de meclisteki çoğunluk olan kendi seçtiği vekiller sayesinde büyük çoğunlukla yine kendisi, Anayasa Mahkemesi'nin 15 üyesinden 12 tanesini BAŞKAN ATAYACAK.
Diyelim ki başkan bir suç işledi. Yargılanabilir mi bir bakalım. 600'e çıkarılan vekil sayısını göz önüne alalım. Hükümet kurmak için gereken sayıyı şuan sağlayan iktidar vekil sayısı 316. 600' e çıkınca daha da artması muhtemelken biz azaldığını ve 300 olduğunu varsayalım. Bu durumda dahi 2/3 oranda başkanın yargılanması için meclisin imza vermesi gerekiyor. Yanı muhalefetin tamamı ve iktidarın 1/3 (100 vekili) kadarı BAŞKAN YARGILANSIN demesi gerekiyor. Böyle bir oran başkanın kendi seçtiği vekiller arasından sizce sağlanabilir mi? Başkanın seçtiği 300 vekilden 100 tanesi başkan yargılansın der mi ? Hadi sağlandı da başkana yargı yolu göründü diyelim. Kim yargılayacak başkanı? Anayasa mahkemesi. Üyelerinin salt çoğunluğunu kim seçti? Başkan.
5. Yargılanamaz bir güç yarattığı için bu referandumda kararımız #HAYIR
Başkanın yetkilerinden biri de bir suçlunun cezasını hafifletmek veya kaldırmak. Geçmişe dönüp baktığımızda aklımıza ilk gelen şey çözüm süreci ve malum iktidar yalakalarının terörist başına olan sevgileri geliyor. Çözüm süreci denen zırva süresince terörist başına sayın denmiş, terör propagandalarına göz yumulmuş, güneydoğu bombalarla doldurulmuş, pkk ile pazarlıklar yapılmış, habur rezaleti yaşanmış ve tüm bunların neticesinde 1 yılı aşkın bir süre Türkiye'nin güneydoğu bölgesinde savaş denebilecek düzeyde çatışmalar yaşandı. iyimser düşünürsek Pkk'nın kandırdığı bir iktidara bu yetki verilir mi? Kötümser olursak pkk ile iş tutan ortaklık kuran bu iktidara bu yetki verilir mi?
6. Terörist başına af çıkartma yetkisini sabıkalı birine vermek istemiyoruz #HAYIR
Askeri mahkemeler, Askeri hastahaneler, askeri okullar kapatıldı. Savaşan bir ordunun tüm dinamikleriyle oynandı. Ergenekon dendi kara kuvvetleri tarumar edildi. Balyoz dendi deniz kuvvetleri tarumar edildi. Şimdi onları yapanlar darbe yapmaya kalktı. Görevi başındayken genelkurmay başkanı terör örgütü üyesi olmakla suçlandı. Gizli tanık olarak da Şemdin Sakık yani pkknın yöneticilerinden biri gösterildi. Bütün bunları yaparak Türk ordusunu tarumar edenlere bu yetkiler verilir mi? Darbeye katılmayarak darbenin karşısında durarak 15 temmuz girişimi engelleyen Türk ordusu bu kadar yıpratılmayı hak ediyor mu? Yetişmiş genç gücü sorgusuz sualsiz tasfiye edildi. Askeri hastahaneler kapatıldı; ne yapacak bu ordu savaşırken ssk'da sıra mı bekleyecek? Şimdi de mahkemeleri kapatılıyor.
7. Türk ordusuna vurulan darbelerin önüne geçemeyenler hatta destek olanlara #HAYIR
HSYK yani tüm yurt geneline hakim ve savcı atayan kurumun başkanı adalet bakanı olacak. Onu atayan kim başkan. Üyelerin yarısını yine başkan. Diğer yarısı meclis tarafından. Mecliste kim çoğunluk başkanın partisi. Yani yurt geneline atanan tüm hakim savcılar artık parti başkanı olan devlet başkanının partisinden olanlar olacak. Adalet artık birilerinin adaleti olacak. Yok canım mı diyorsun? Hakimlik savcılık sınavındaki 70 puan barajı kaldırıldı. Tahmin bakalım neden...
8. Bağımsız ve tarafsız bir yargı gerçekten olsun istiyorsan referandumda #HAYIR
Hiçbir sözünü tutmayan bir iktidarın getirdiği bu dikta yasasına hayır demek durumundayız. Maddeler açık ve belli. Ülkenin istikbalini tehlikeye atabilecek düzeyde maddeler var. Bu şartlar altında yapmamız gereken bu cürete bir dur demektir.
Milliyetçi kardeşim; yıllarca bunlar Türklüğü ve milliyetçiliği ayaklarının altına almadı mı?Akp hepimizi Türk olmaktan kurtardı demediler mi? Andımızı bunlar kaldırmadı mı? Türk olmaktan utanan bunlar değil mi? Apoyla anlaşan, pkk ile masaya oturan bunlar değil mi? Şehidime kelle apoya sayın diyen bunlar değil mi? #HAYIR demek için başka sebep mi lazım?
Muhafazakar kardeşim; yıllarca bu adamlar dini duygularını sömürüp senden oy istedi bunlar müslüman dinine bağlı dedin oy verdin peki eyvallah. Aç gözlerini bir bak ülkenin 15 yılda geldiği hale. 2002 de silah bırakmış bir pkk, şehitsiz bir Türkiye, 1.60 tl olan dolar, ABD'nin tezkere isteğini reddeden bir meclisi vardı Türkiye'nin. Şimdi dört bir yanda patlayan bombalar, pkknın yüzünden yıkılmış bir sürü ilçesi, fetö yüzünden tarumar olmuş bir ordusu, ekonomik hatalar ve yanlış dış politikalar yüzünden dibe batmış bir ekonomi buna bağlı olarak rekor kırmış bir dolar var. AB'ye ha girdik ha gireceğiz diye yıllarca aklımızla alay ettiler. Ekonomi iyi dediler asgari ücret açlık sınırının altında. ilaç kuyruğu diye nostaljik propaganda yaptılar şuan eczanelerde bulunamayan bir sürü ilaç var doların yükselişinden dolayı. Elini vicdanına koy ve yönetilemediğimizi kabul et. Eskiden nasıl olduğunu ya da kimin ne dediğini boşver. Hür iradenle şu yazılanları bir düşün. Bir kez olsun dini duygularının sömürülmesine izin verme. Bu referandumda bu gidişata #HAYIR de.
Solcu kardeşim; bu yasaya sonuna kadar karşı olduğunu biliyorum. Fakat bir kişi bir kişidir. Gönül kırmadan, neden #HAYIR dememiz gerektiğini anlat herkese.
Parti meselesi değil , vatan meselesi. Biz vatanımızı, bayrağımızı seviyoruz. Bu denli endişeli bu denli öfkeli olmamızın sebebi belki budur. Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti için en HAYIRlısının bu referanduma #HAYIR demek olacağı düşüncesindeyiz. -
+1 -1
atatürk ilkeleri ile ilgili
Bugün temel sorunumuz Atatürk ilkelerinden ayrı düşmüş bir yönetim anlayışıyla yönetiliyor olmamızdır. Neden HAYIR dememiz gerektiğini Atatürk ilkeleri üzerinden anlatacağım.
Akp'li ismail Kahraman ki kendisi şuan Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanıdır; yeni anayasada LAiKLiK olmamalı , dindar bir anayasa yapalım dedi. Bu kişi TBMM başkanı... Laiklik konusuna bir de Türkiye'nin komşuları için düşüncesine bakalım. Rusya, iran,Suriye ve Türkiye arasında imzalanan mütabakata göre Suriye'nin "seküler" bir devlet yapısında olacağı konusunda anlaşmaya varmışlar. Seküler devlet din ile yönetilmeyen yani laik devlet demektir. Konu komşular olunca laiklik vurgusuna önem gösteren iktidarımız bizim ülkemiz söz konusu olunca laikliği dinin önünde bir engel olarak görüyor olacaklar ki laiklik yeni anayasada olmamalı diyorlar. Türkiye Cumhuriyeti'ni Türkiye islam Devleti yapmak istiyorlar. Bir kahvehanede laiklik bayrağına sarılmalıyız, laiklik kardeşliktir birlik beraberliktir diyen gençler tutuklandı. Anayasada bulunan bir ilkemize sahip çıkın diyen gençler tutuklanırken nasıl LAiK bir ülke olabiliriz?
CUMHURiYETÇiLiK ilkesinden ne kadar uzak kaldığımızı da son günlerdeki başkanlık konuşmalarından ve demokrasinin aldığı darbelerden görüyoruz. Güçler ayrılığı ilkesini yıkıp yasama ve yürütmeyi ve hatta yargının bir kısmını tek kişide toplama girişimleri ile bugün CUMHURiYETÇiLiK büyük bir tehdit altında. Halkın bilgi alma özgürlüğü, habercilerin haber yapma özgürlüğü, yazarların yazı yazma , okurların istediği yayını okuma özgürlüğü bugün tehdit altında ve hatta engellemelere, tutuklamalara maruz kalıyor. Ohal kapsamında 177 yayın organı kapatılmış durumda ve onlarca tutuklu gazeteci bulunuyor. Ohal ile birlikte anayasaya aykırı bir şekilde görevden almalar, kurum kapatmalar ve ihraçlar yaşanıyor. Demokratik bir ülke olmaktan uzaklaştığımızın en büyük göstergesi yargının bağımsızlığını yitirmiş olmasıdır. 500'den fazla askeri öğrenci er, erbaş bugün hala tutuklu. Normal şartlar altında bu emir kulu olan çocukların Türk savcıları hakimleri tarafından ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmaları gerekirdi. Fakat bugün mevcut iktidarın yargıya olan baskısı neticesinde bu çocuklar suçsuz yere hapisteler. Hakkında soruşturma yapılması için dahi diğer 15 AYM üyesinin onayı gerekirken ohal kapsamında 2 AYM üyesi ters kelepçeyle emniyete zütürüldü. Darbe araştırma komisyonu darbeyle alakalı en büyük soru işaretlerini barındıran kişileri dinlemek istedi fakat izin verilmedi ve geçtiğimiz günlerde komisyon görevini tamamladı dendi ve komisyon kapandı. Akıllarda mit başkanı, genelkurmay başkanı hakkında sorular olduğu gibi kaldı. Eğer bağımsız yargımız olsaydı bu darbeciler komisyonda dinlenir, darbeyle alakası olan siyasiler hesap verir ve darbeyi önleyemeyenler, ihmali olanlar görevden alınırdı.
Her türlü MiLLiYETÇiLiĞi ayaklar altına aldık, milliyetçilikle, ulusçulukla hesaplaşma vaktimiz geldi diyen bir iktidarın MiLLiYETÇiLiK'ten ne kadar uzak olduğunu söylememiz her halde hata olmaz. Terör örgütleriyle her türlü yakınlığı kuran, Türk milletini aşağılamaya varan tavizler veren bir iktidar ile milliyetçilik asla ve asla bağdaştırılamaz ve bundan sonra da bu çizgiye gelmeleri asla mümkün olmayacaktır. Türk milliyetçiliği Türk milletini muhasır medeniyetler seviyesine ulaştırana kadar durmadan çalışacağız demektir. Türk'e kaldırılan eli kırıp atmak demektir. Bu millet için bu devlet için çabalamak demektir. Türk milliyetçiliğini, etnik milliyetçilik yapan bölücü terör örgütünün kürtlük davasıyla bir tutan bir iktidar. Bizim milliyetçiliğimiz etnik milliyetçilik değildir. Açıkladığım üzere ve Anayasamızda da açıklandığı üzere bizim milliyetçiliğimiz bellidir. Bu çerçevede MiLLiYETÇiLiĞi ayaklar altına alanlar bizimle asla aynı çizgide buluşamayacaktır.
HALKÇILIK ilkesini düşünelim. Halkın sınıflara ayrılmaması, halk arasında bir ayrım olmaması olarak tanımlayabileceğimiz ilkemizi düşünelim. Zenginlerin giderek daha da zenginleştiği, yoksulların giderek yoksullaştığı bu zamanlarda halkın sınıflara ayrılmak durumunda kalmadığını söyleyebilir miyiz? ihalelerin yandaşlara verilmesi, tüm kamu kurumlarına getirilmiş olan sözlü mülakat ile torpili olanların işe girmesi ve torpili olmayanların hayatına iş arayarak devam ettiği bu günlerde sınıflara ayrılmamış olduğumuzu kim söyleyebilir? Zengin-yoksul , torpilli-torpilsiz, yandaş-vatandaş diye sınıflara ayrıldık. Üstelik hacı hoca şeyh diye milleti dolandıran sahtekarlara hürmet de artmış durumda. Tarikatlar bunun en büyük dayanağıdır. Kaldı ki bu tarikatların ne kadar tehlikeli olduğunu 15 Temmuz'da canımızla bedel ödeyerek, Adana'da diri diri yanarak öğrendik. Halkın sınıflara ayrılmasında en büyük katkıya sahip olan bu iktidarla elbette bizim çizgimiz bir olmayacaktır. Bir örnek verecek olursak futbol kulüplerinin milyon dolarlarca vergi borcu affedilirken sokakta alnının teriyle seyyar arabasıyla pilav satan adamın arabasını denize atmaya çalışan zabıtaları verebiliriz.
Devletin özelleştirmelerle girmiş olduğu zarar bir yana, kuruşu kuruşuna yabancılara ödenen paralarla millileşme adı altında devlete kazandırılan onlarca kurum ve kuruluş maalesef ki özelleştirme adı altında satıldı. DEVLETÇiLiK ilkemize aykırı olan bu durum neticesinde devlet milyarlarca dolarlık bütçe açığı ile boğuşuyor. 2000'li yılların başlarında başlayan özelleştirmelerle yandaş şirketlerin, firmaların milyon tl ye aldığı yerler on yıl sonra değer olarak milyar tl boyutuna geliyorsa burada bir yolsuzluk bir soygun var demektir. Devletin malını ucuza özelleştir zarar ediyor diye sat sonra on yıl geçsin ve o arazinin o kurumun değeri kat kat artsın. Bunun bir açıklaması olamaz. Özelleştirilen kurumlar arasında Türkiye'nin en büyük kurumları kuruluşları kâr oranı yüksek olan yerler de var. Haliyle bu özelleştirmelerin amacı Türk devletinden koparılan yerli kurumları yabancı sermayeye kazandırmak ve yandaşları doyurup besleyip büyütmekten başka bir şey değil.
Devleti soyanlar elbette bizimle aynı çizgide buluşamayacaktır.
iNKILAPÇILIK Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün diğer ilkelerinin durağanlığını yıkan, daima çağın gereklerine uyum sağlamasını sağlayan, yenilikçi özellikteki ilkesidir. Bu bağlamda yapılan harf inkılabı, kıyafetlerde yenilik, ölçülerdeki yenilikler, Türk kadınına verilen haklar çağa uyum sağlamak için uygulanmış inkılaplardır. Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verildiği zaman henüz modern dediğimiz Avrupa ve Amerika'da kadınların böyle bir hakkı yoktu. O yüzden bugün kadınlarımız özellikle, Atatürk'e, ilke ve inkılaplarına sahip çıkmak konusunda en önde olmalıdırlar. Türk kadınını kara çarşafa büründürüp, sosyal hayattan koparmak isteyen, toplumdaki yerinden memnun olmayan, şort giydiği için tekmelenen kadının haklarını savunamayan, bu suçu işleyenlerin gereken cezayı almasını sağlayamayan, tecavüz, taciz skandallarıyla gündeme gelen kurumlara gereken cezayı vermek yerine sahip çıkan, ve hatta binlerce can kurtarmış olan AKUT'tan devlet arazini alırken bu tecavüzcü kurumlara devlet arazini 49 yıllığına karşılıksız kiralayanlar elbetteki bizimle aynı çizgiye varamayacaklardır.
Çare Atatürk'tür. Atatürk ilke ve inkılaplarına sarılmaktır. Çağın gereklerine uymaktır. Muhasır medeniyetler seviyesine ulaşmak için çalışmak çabalamaktır. Terörün başını ezmektir. Bilgiyle birikimle bilimle sanatla bunu başarmaktır. Bir olmak birlik olmak işte bu yollardan geçiyor.
Atatürk bu ülkenin tek kurtuluş yoludur,
"Bir gün fikirlerim bilimle çelişirse bilimi seçin." diyen bir önder.
Ruhun şad olsun... - daha çok