+1
Madem ciddi bir başlık açılmış, ciddi bir entry yazalım. Okumanız dileğiyle..
Şimdi öncelikle arkadaşlar Kaybedenler Kulübü'ndeki kaybeden kelimesinin manası sandığınız kadar arabesk değil. Daha farklı bir felsefesi var. Yani bunu ne Kaan Çaydamlı ne de Mete Avunduk çıkıp açıklamıyorlar tabi ki, herkesin ne anladığına bağlı olarak değişiyor.
Öncelikle bu insanlar ezelden varlıklı insanlar. Yani burda neredeyse istediği her şeyi yapabilen insanların sizin anladığınız anlamda "biz kaybedeniz." demesi absürt olurdu ki bu adamlar bunu yapacak kadar dangoz değil. Eğer ki Kaan Çaydamlı'nın yazdığı KTN ve birlikte oluşturdukları Kitab-ı Mente'yi okursanız daha iyi anlayabilirsiniz mevzuyu.
Bu adamlar dünya gibime eyfel zütüme takılan insanlar. Sizin ya da bir başkasının onların hakkında ne düşündüğü zerre kadar umurlarında değil. Benim anladığım kaybeden felsefesi, öncelikle beklentisiz yaşamaya dayanıyor burada. Eğer bir olaya atılırken ya da hayatın genelinde gerçekten mutluluk istiyorsan kaybeden olman lazım. Sonucu baştan kaybetmiş olmak süreci mutlu kılacaktır ki bu da mentelerden birinde "Bazen amaç yolun ta kendisidir." şeklinde değinilmiştir.
Benim bu menteden anladığım biraz özgürlük tanımı aslında. Bir adım atarken bu adımın herhangi bir amaca hizmet etmemesi. 18 yaşımda ilk defa istanbul'a gelmiştim. Bi kız vardı işte zamanın sosyal medyasında tanıştığımız. Konser var falan. Bahaneyle görüşüp birlikte gidicez, planımız bu. Yalnız konser öğleden sonra 4te başlayacak Anadolu Yakası'nda, ben sabah 6da indim Esenler'de. Hiç bilmediğim bir şehir. Metroya bindim, Aksaray'da indim. Neden olduğunu bilmiyorum yani tamamen serbest çağrışımla. Öğleden sonraya kadar hiçbir işim yok, bir yere gitmem gerekmiyor. Ve gidecek bir yerim de yok esasen. istanbul'u da bilmiyorum. Aksaray'dan Yenikapı'ya kadar yürüdüm ama oraya yürüdüğümü bilmeden yine. Sabahın köründe tek tük arabanın geçtiği o yolu yürürken değişik bir özgürlük hissi kapladı içimi. Hayatım boyunca da bir daha yaşamadım aynısını. Geldiğim yönü bilmiyorum, gittiğim yönü hiç bilmiyorum, herhangi bir şey için gitmiyorum, sadece öylesine yürüyorum. Bu olaydan yaklaşık 6 sene sonra bu az önce yukarıda yazdığım menteyi okuduğumda hemen aklıma bu geldi.
Sonuçlar mutluluk vermiyor, süreç önemli. Sonuçları baştan kaybedip, her şeyi kabullenirseniz ve yolun sizi nereye çıkaracağını düşünmeden sağdaki dağlara, bozkıra, nehirlere dalarsanız mutluluk bunda gizlidir.
90larda bu radyoyu dinlemek nasip olmadı, çok sonra tanıştım ben Kaybedenler Kulübü'yle. Elde edebildiğim kadar nüshasını elde ettim. Yani şu "sizinle yatmış mıydık?" kısmı tamamen filmle özdeşleşmiş bir şey. Bu maalesef programı popüler yapan şey oldu ki film neredeyse tamamen para için yapılmış gibi ve fazlaca teatral ve popüler kültür haline gelmiş saçma sapan bir şey. Ama bir şey popüler olduğu zaman takunun çıktığını hepimiz biliyoruz. Eminim ki bu adamlar da çok mutlu değillerdir bu olaydan. Kendileri doğal ve içinden geldiği gibi yaşayan ve bunu öğütleyen insanlarken milletin bu kadar poser olması onları rahatsız ediyordur diyeceğim ama etmiyordur çünkü bunu umursamazlar. Külliyat gibi program, 11 sene yapılmış ve bazı neticeleri var. Bunu sadece 2 3 ergenin diline dolanan bir cümle ve o ortamda takılan tiplerin poser oluşuna sığdıramazsınız üzgünüm. Umarım bir gün Kaan Çaydamlı'yla tanışabilirsiniz, anlattıklarımı daha iyi anlarsınız.
Selametle...