
- 11 / 11 / 1076 entry
- 109 başlık
- 3,715.12 incipuan
bykurtsavar "Ya hep Ya hiç..."
-
+2 -1
kimyasal yanıcı şişe
Şöyle Başlayalım..
Kimyasal Yanıcı Şişe(Molotof Değildir)
Kimyasal yanıcı şişe, molotof kokteyline göre gerçekten daha gelişmiştir. Yanıcı sıvıyı tutuşturmak için ıslak bez kullanmanın aksine, kimyasal yanıcı şişe sülfürik asit ve potasyum klorat arasında çok sıcak ve şiddetli bir tepki kullanır. Şişe kırıldığında, sülfüirik asit, benzin, potasyum klorat ve şeker batırılmış kağıda karışır. Asit kağıda dediğinde, anında beyaz bir alev patlamaları, benzin tutuşur. Yeterince potasyum klorat ve şeker varsa, benzini tutuşturmak için başarısızlık şansı %2'den daha az, ve %0 olarak azaltılabilir.
MALZEMELER
potasyum klorat (2 çay kaşığı)
şeker (2 çay kaşığı)
konsantre edilmiş sülfürik asit (70 ml.)
benzin ( 236 ml.)
EKiPMAN
340 gr. cam şişe
şişe kapağı
kenarları yükseltilmiş pişirme tavası
kağıt havlu
cam veya plastik bardak ve kaşık
1) Asidi depolama sırasında şişe kapağının erimediğinden emin olmak için sülfürik asidi şişe kapağına bir kaç damla dökerek test edin. Eğer asit ile 24 saat içinde eritirse, daha sağlam bir kapak bulana kadar uğraşın ve bulduktan sonra onu da test edin.
2) Cam şişenin içine dikkatlice 236 ml benzini dökün.
3) Dikkatli bir şekilde cam şişenin içine 70 ml. konsantre edilmiş sülfürik asit dökün.
Şişenin üzerine ve kapağına dökülen asitleri temizleyin. Bol su ile şişenin dışını yıkayın. Kuruması için bırakın.
4) Cam veya plastik kap içine yaklaşık 2 çay kaşığı şeker, potasyum klorat koyun. Fincanın 1/2 si kadar sıcak su ekleyin veya potasyum klorat ve şeker eritmek için yeterli kadar ekleyin.
5) Kenarları yükseltilmiş pişirme tavasına kağıt havlu bir yaprak yerleştirin. Yarısında kadar kağıt havluyu katlayın ve iyice çözünmüş potasyum klorat ve şeker solüsyonu dökün. Kağıt havlunun kurumasını bekleyin.
6) Kuruduğunda, benzin ve sülfürik asit karışımı içeren cam şişenin dışına biraz tutkal koyun. Şişenin etrafına kağıt havluyu sarın, her yerinin iyice sıkıştığına emin olun. Düşmeyeceği bir yerde şişeyi saklayın.
7) Bitirdikten sonra şişedeki çözeti iki ayrı sıvı gibi görünmelidir, altta koyu kahverengi-kırmızı çözelti, ve üstte berrak bir çözelti. iki çözelti bir arada olmaz. Kimyasal yanıcı şişeyi kullanmak için, sadece herhangi bir sert zemine atmanız yeterli.
8 ) ASLA ŞiŞEYi AÇMA. ŞiŞENiN AĞZI GEVŞEMiŞ OLABiLiR VE BiR KAÇ DAMLA DÖKÜLÜRSE ALEV ALABiLiR. YANGINA VE/VEYA PATLAMAYA SEBEP OLABiLiR.
9) Test etmek için, şişeden bir parça kağıt havlunun üzerine sülfürik asit koyun. Kağıt havluda hemen beyaz bir alev oluşacaktır. -
0
21 sayısının laneti
içinde bulunduğumuz ortamda yaşarken, kesin olarak hiçbirşeyin değişmeyeceğini sanıyor ve birdenbire normaldışı bir olayla karşılaştığımızda şok geçiriyoruz. Oysa, eğer görebilmeyi becersek veya uyarıları kabullenip yaşam yolumuzu değiştirebilsek acaba farklı bir varlık olabilirmiyiz?. Aynen Fransa Devrimi´nin talihsiz kralı 16.Louis gibi; Louis daha çocukken garip bir adam ziyaretine geldi, genç kral adayını uyarmak istiyordu, 21 sayısının Louis için tehlikeli olduğunu söylüyor ve ömür boyu her ayın 21´inde kralın yanında olmak istiyordu, onu ancak böyle koruyacaktı. Louis adamdan hoşlanmadı ve saraydan uzaklaştırdı. Adam giderken 21 sayısının onu öldüreceğini haykırdı. Çok uzun yıllar geçti, Devrim patladı, Kral ve Kraliçe kaçarken Varennes Ormanında yakalandılar, tarih 21 Haziran 1792´idi, 21 Eylül´de Devrim Konseyi Krallığı lağvedip, cumhuriyeti ilan etti ve 21 Ocak 1793´de ise Kral 16.Louis giyotinle idam edildi. Acaba 21 sayısının garip raslantısını farketmiş ve o garip ziyaretçiyi hatırlamışmıydı? Peki,o adam kimdi? -
+1
dünyanın merkezine yolculukk
Dünyanın merkezine yolculuk !,
Eğer dünyanın merkezine gitmek isteseydik yer altındaki 5 katmanı geçmeliydik
Hadi diyelim geçtik Dünyanın merkezine varmadan önce karşınıza sonsız denizler okyanuslar nehirler vb her türlü su yatağı bulunmaktadır ama daha insanoğlu oraya varamadığı için oradaki sırları bilmemektedir belkide orda hiç görülmemiş deniz canlıları olabileceği söyleniyor -
+4 -2
hangi arap gitti anıtkabire
islam liderlerinin hiç biri Anıtkabiri Ziyaret etmediğini Obama ve Putinin ilk ziyaret ettikleri yerin Anıtkabir olduğunu biliyor muydunuz? -
+1 -1
en tehlikeli hikayem
Soğuk bir şubat akşamıydı. Gideceğimiz yere helikopterle varmak üzere yola çıktık. Havayolu hem daha güvenliydi, hem de karlar karayı kapatmıştı. 15 dk geçti. Komutanımız "7 dakika sonra oradayız, ekipmanları son kez kontrol edin" dedi. Hepimiz önce omuza tüfeğe, sonra bacaktaki tabancaya, ardından yeleğe ve en son çantalarımıza baktık. Bir problem yoktu. Her şey tamdı.
2 dakika 30 saniye sonra ikaz sesi çıkmaya başladı. Loş ışık olan içerisi, kırmızı lambayla bir aydınlanıyor bir kararıyordu. Pilot kabininden gelen küfürleri duyduyordum. Ardından kafamı hızla solumdaki demire vurdum. Kahretsin, savruluyorduk! Hemen en yakın yere tutundum. Bu alet beni ve içindeki her şeyi bir yukarı bir aşağı atıyordu. Burnuma yanık kablo kokusu geliyordu. Dönmeye başladık. Hızla saat yönü tersinde dönüyorduk. Düşeceğimizi anladım. Artık elektronik seslerinin yerini bağırmalar aldı. Hızla dönüyorduk. Birden yukarıdan gelen sese bakarsa üst pervane parçalanmıştı. Arka taraftan bir darbe aldık ve hızla inmeye başladık. Ardından büyük bir gürültü. Gözlerim karardı.
Büyük bir üşümeyle uyandım. Ne olmuştu böyle? Allah'ım rüyada mıyım? HAYIR. Ağzıma demir tadı geliyordu. Havada yanık ve o iğrenç kan kokusu. Çevreme bakındım. Helikopterimiz 50 metre ileride duruyor sadece kabin kısmı ile. 10-12 metre yanımda hareketsiz yatan birisi. Yüzünde kar maskesi. Yürüyecek dermanım yok. Sürüne sürüne gidiyorum yanına. Maskeyi çıkarıyorum. Olamaz! Yüzünü tanıyamıyorum. Kafasının sağ kısmı ezilmiş, ağzı parçalanmış ve yüzü kanlar içinde. Soyadlığı'na bakıyorum. Nasıl olur? Canım, kardeşim dediğim adam, Salim! Hiçbir can belirtisi yok. Yüzünü görmek üzere suratına kar sürüyorum. Biraz olsun temizleniyor. Gözlerinin içine bakıyorum, o cesaret ve korkusuzluk... Ağlıyorum. Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Elimle açık gözlerini örtüyorum. Ayağa kalkmak üzere doğrulurken birden yere düşüyorum. gibtir! Sağ bacağımı hissetmiyorum.
Bakıyorum o bacağa. Diz kapagının 10-13 cm yukarısına 3 cm çapında bir metal parçası saplanmış. Oh, Allah'a şükür! (Her ne kadar size acayip gelse de şükür, olan kaza çok büyük) Saplanan metali bacak kılıfının kemeri yavaşlatmış. Soğuk hava ise kan akışını yavaşlatarak kan kaybını önlemiş. Yapılacak tek iş var; onu oradan çıkarmak!
Telsiz? Telsizim nerede? Buluyorum. Sol göğsümün cebinde. Frekansı ayarlıyorum. Sesleniyorum. Yok! Kâr etmiyor. Bu gibtiğimin tepesinde telsiz bile çekmiyor! Bir çare var, pusula ile aşağı inmek. HAYIR! ŞiMDi DEĞiL. ÖNCE GERiDE KALAN ARKADAŞLARIM! Ne olur ne olmaz diye enkazın 150 metre yarıçaplı çevresine bakmak istiyorum. Bu bacakla mı? Evet bu bacakla!
Ahlaya oflaya sürünüyorum enkaza doğru. 5 dakika sürün 2 dakika mola. 5 dakika sürün 2 dakika mola. Süründüğümden karın derinliğini de fark edemiyorum. O yüzden sol bacağımdaki uzun bowie'yi (askeri bıçak) çıkarıp kara hızlıca saplıyorum. Ardımdan kolum da onunla beraber gidiyor. Yok. En dibe ulaşamıyorum. Ama yoğunlaşan karın gidişatına bakılırsa minimum 4,5 metre var. Bıçağı çıkarıp kılıfına takıyorum. Yine sürünmeye devam. Sürünüyorum, sürünüyorum. Yine 5 dakika sürünme 2 dakika mola. Tahminimce 20-25 dakika sonra orada oluyorum. Yaralı bacakla bu kadar.
Enkazın içine bakıyorum. Pilot'u kemere bağlı vaziyette cansız durduğunu görüyorum. Kahroluyorum... Gencecik adam, o zaman 1 erkek bebeği var. Sürünürken bıraktığım çantam geliyor aklıma. içinde sağlık malzemeleri vardı. Neyse diyorum. Helikopter kabinin içindekini alıp yarama bakıyorum. Ya Allah! diyerek asılıyorum çubuğa. Çıkıyor. Hayvanlar gibi böğürüyorum. Yaraya hemen solüsyonlu bez tıkayıp sarıyorum. Kanama olmaması lazım. Kanama demek üşüme demek! Donmak demek, ÖLÜM DEMEK!
Kan akışımın yavaşladığını hissediyordum, bunu yorgunluğumdan, bitkinliğimden ve uyku halimden anlayabiliyordum. Matarama baktım. Tahmin ettiğim gibi, bu soğukta su kalacak değildi ya! Ateş yakmalıyım. Hem benim dışımdaki arkadaşlarımı da bulma olanağım yoktu. Öldülerse kar onların üstünü çoktan örtmüştür. Dirilerse de bu soğukta pek şansları yoktu. Gerçi ateşi yaktıktan sonra yine bakacaktım çevreye.
Ateşi yakacaktım yakmasına ama neyle? Çevrede odun yok. En yakın çam ağaçları 300 metre uzaklıkta. Çevreme bakındım. işte, kabindeki içi erzak dolu ahşap kutu! Bunlar mataradaki suyu eritmeye yeterliydi. Kutuyu boşalttım. Bıçağımı çıkardım ve içini boşalttığım kutuyu parçalamaya başladım. Sonunda parçalandı. Bunları tutuşturacak bir şey lazımdı. Gözüme koltukları kestirdim. Bunların içinde önceleri saman olurdu. Sonradan malzemesinin değiştiğini bilsem de, içinden çıkan yün bile olsa bana yardımcı olurdu. Bıçağı sertçe ikinci pilot koltuğunun arkasına sapladım. Ardından kesici tarafıyla aşağı doğru yara yara indim. Elimi oyuğun içine attım. iŞTE BURADA! içinden iki avuç sünger çıkardım. Aldığım süngerleri çadır şeklinde yaptığım 3 ahşap parçanın arasına koydum. Bıçak kılıfından fire starter'ı çıkardım ve sürtmeye başladım. Bir iki üç. SONUNDA! Ateş yanmıştı. Aklıma bileğimdeki paraşüt ipinden mamül bileklik geldi, bunu çözdüğüm zaman elime bir miktar ip çıkacaktı. Bilekliği çıkardım ve son düğümü çözdüm. Çıkardığım ipten bıçakla yarım metre kadar kestim. iplerin ucunu ateşle erittim me mataranın ağzına ip bağladım. Bir ucunda matara olan ipin diğer ucunu tavana bağlayıp ateşin üstüne sarkıttım. Su yavaş yavaş erimeye başladı. 5 dakika kadar bekledim ve artık sabredemeyip 3 yudum su içtim. içişimle beraber sanki dünya daha güzel dönmeye başlamıştı. Kafamdaki ağrı biraz olsun geçti ve arkama yaslandım. Bacağımı ateşin yardımıyla ısıtıyordum. Çok şükür! Isınan bacağımı hissetmeye başladım. Bu iyiye işaretti. Aklıma hemen solumda yatan pilot Yüzbaşı geldi. Onu böyle bırakmamalıydım. Kara da olsa bir yere gömmen lazımdı. Hem kar da bedeninin çürümesine engel olurdu. Ayağa zar zor da olsa doğruldum. Pilotun emniyet kemerini çözdüm ve sırtıma almaya çalıştım. YAPMALIYDIM! Sırtladım. Kabinden 7 metre uzağa kadar taşıyıp yatırdım. Karları ellerimle kazımaya başladım. Yarım metre kadar kazınca Yüzbaşı'mı yatırdım. Hızla üstünü kapattım. Şansıma, enkazın hemen yanında 1 metre kadar uzunlukta metal çubuk duruyordu. Yerini kaybetmemek adına aldım ve mezarın baş kısmının üstüne sapladım. Bu arada kendimi zorlandığımdan olsa gerek başımın sol kısmı kanamaya başladı. Elimle baktığımda gerçekten kuvvetli şekilde kanadığını gördüm. Derken arkamdan 3 el silah sesi duydum!
Ne olduğunu bilmeden anlık reflesle kendimi yere atıp yere sıfır olan alçak sürünme pozisyonu alıyorum. Tabi o anlık heyecan ve adrenalinle topuğu bırakın yere değdirmeyi, karın içine gömmüş bekliyorum. Ardından 5 el silah sesi daha. ( (... ..) şeklinde ) Şimdi anladım. Benden başka en az biri daha sağ idi! Avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Ciğerlerim sökülene kadar. Sonunda öksürük tutuyor ve mecburen bağırmayı kesiyorum. Sesin geldiği yöne doğru kör topal alelacele koşmaya başlıyorum. Ayaklarım kara batıp çıkıyor, arasıra düşüyorum ama olmaz. YAPMALIYIM!
10 dakika kadar bata çıka gittikten sonra Yavuz ile karşılaşıyorum. Onun da yüzünün yarısı kan içinde. Hiçbir şey diyemeden üstüne atlayıp sarılıyorum. Ağlamaya başlıyoruz. Ağlarken yere düşüyoruz. Bir müddet daha böyle devam ettikten sonra doğrulup diğerlerini soruyorum. O kahreden yanıtı alınca gözlerim tekrar doluyor. Canlı kimseyle karşılaşmamış. Birbirimize tutunup enkaza doğru yürümeye koyuluyoruz.
--DEVAMI iÇiN REZ -- -
+1
türk silahlı kuvvetleri bilgileri
1- Bugün itibariyle TSK'nın, Süper Kobra olarak adlandırılan 10 adet faal AH1-W Taarruz Helikopteri bulunuyor (Düşürülen ile 11 idi).
2- Süper Kobraların 6 adedi Hakkâri ve Şırnak'ta kullanılıyor. 4 adedi ise bakım (dönüşümlü) ve eğitim için Ankara'da bulunuyor.
3- Tek motorlu Kobralardan (AH1-P) ise 25 âdeti faal durumda. Bunların 10 adedi Tunceli, Bingöl ve Diyarbakır vs illerde kullanılıyor.
4- Ayrıca şu an TSK’ye teslim edilen son paketle birlikte 12 ATAK oluyor. Bunların ise şu an 4 adedi Siirt ve Doğubayazıt’ta kullanılıyor.
5- ATAK'ların Terörle Mücadelede kullanımıyla ilgili değerlendirmeler gayet olumlu, daha da iyi olacaklar. Sonuçta yeni bir helikopter. -
0
internetin icadı
-internet'in icadı-
• Kimileri için eğlence kaynağı olurken kimileri içinde kabus olan internet peki kim buldu. Size bu yazımda anlatacağım.
iş yaşamından sosyal hayata her alanda hayatın vazgeçilmez parçası. internet aslında çok kısa bir geçmişe sahip. Sadece 5 yıl gibi kısa bir sürede 50 milyon kullanıcıya ulaşmayı başarmıştır. Peki interneti kim buldu deyip tarihçesine bir göz atalım. internetin bulunması ile ilgili Vinton Cerf adında, 1970’li yıllarda üniversiteyi yeni bitirmiş, yirmili yaşlarının sonunda bir matematik mühendisinden bahsetmek gerek.
Amerikan Savunma Bakanlığı ve bazı Amerikan Üniversiteleri tarafından başlatılan bir proje günümüz sanal aleminin temelini oluşturuyor. Altmışlı 1960 lı yıllarda savunma bakanlığının isteği üzerine olası felaket senaryolarının (doğal afet, nükleer saldırı) ardından dahi işlevselliğini koruyabilecek bir iletişim sistemi yaratmak amacı ile ARPANET adı altında başlatılan askeri bir projeydi. 1960 larda başlayan Arpanet adlı bu proje 1970 yılında hayata geçti. Arpanet başlangıçta sadece 15 bilgisayarın birbirine bağlı olduğu bir ağdan ibaretti ve özel kullanıcılara kapalıydı. 1970’li yıllar internet fikrinin hızla geliştiği yıllar oldu. Elektronik posta ortaya çıktı ve ingiltere Kraliçesi’nin 1976 yılında ilk e-mailini göndermesiyle internet fikri popüler hale gelmeye başladı.
Vinton Cerf, 1970’lerde genç bir matematik mühendisiydi. Kulakları duymayan karısı dünyayla rahat iletişim kurabilsin diye interneti icat etti. Haftalık dergisi son sayısında internetin mucidi Vinton Cerf’in hikayesini anlattı.
Vinton Cerf, 1970’li yıllarda üniversiteyi yeni bitirmiş, yirmili yaşlarının sonunda bir matematik mühendisiydi. Doğuştan kulakları duymayan Carinne’e aşık oldu. Carinne, kimseyle iletişim kuramıyor, telefonla bile konuşamıyordu. California Üniversitesi Matematik Mühendisliği’nde bilgisayarlar arası bilgi transferiyle uğraşan Cerf’in ise tek isteği karısını mutlu etmekti.
internet, o zamanlar askeri amaçla kullanılan bir sistemdi. Sivillerin kullanamadığı internet, kısa sürede 200 ayrı sivil kuruma yayıldı. Cerf interneti geliştiren bilim adamları arasındaydı. Ancak o daha önemli bir şey yaptı ve interneti karısının da kullanabileceği bugünkü haline getirdi.
Eğer bunu yapmamış olsaydı internet denilen uçsuz bucaksız dünyada kimse istediği bilgiye ulaşamazdı. Cerf bugün, “Karım artık üniversitede okuyan oğlumuzla bile internet yoluyla konuşabiliyor. Kimbilir belki de interneti karımı mutlu edebilmek için icat etmişimdir” diye konuşuyor.
80’li yıllar teknolojik açıdan önemli adımlara sahne oldu. Alan adlarının ilk olarak kullanılmaya başlandığı 1984 yılında ‘host’ sayısı ancak 1000’di. internette patlama yaşandığı zaman dilimi ise hiç kuşkusuz 1990’lar.
Dünya bildiğimiz anlamıyla internetle yani ‘World Wide Web’ deyimiyle 1991’de tanıştı. Host sayısı her yıl katlanarak artıyordu. 1994’te gelindiğinde internetteki site sayısı 10 bine, host sayısı ise 3 milyona ulaşmıştı ve girişimciler bu yeni dünyada yepyeni kazanç kapıları olduğunu farketmişti.
Bankalar ve alışveriş merkezleri sanal şubelerini açmaya başladı. ilk internet radyosu yayına başladı. Hükümetler başta olmak üzere pek çok organizasyon web sitesi açtı. Yepyeni bir pazarlama ve ekonomi anlayışı doğuyordu.
1994’te internetteki ilk reklam ekranlara düştü. Radyo, televizyon ve internet’in bulunuşundan 50 milyon kullanıcıya ulaşmak için geçen süre incelendiğinde; radyo için 38 yıl, televizyon için 13 yıl iken, internet için sadece 5 yıldır.
internet Türkiye’ye 1994 yılında gelmiştir ve geldikten sonra Türkiye’de kullanımı yaygınlaşmıştır. internet günümüzde de yaygın olan 7 den 70’e herkesin kullandığı teknoloji ürünü olan ve hergün yenilenen bir bilgi kaynağı teknoloji ürünüdür.
1995’te Hong Kong’da ilk hacker yakalandı. 1995’te alan adı isimleri paralı oldu. Netscape ve Microsoft arasında yazılım savaşları başladı. -
+1 -2
1 günde en fazla sex yapan kişi
2004 yılında ferre yıldızı Lisa Sparxxx 1 gün içerisinde 919 kişiyle cinsel ilişkiye girerek dünya rekorunu elinde bulunduruyor.
edit:Çukulayanlar bu kadının çocukları -
+4 -2
şirinler komünizm propagandası
- Şirinler, adlı Çizgi Filmde Para kullanılmaz. Herkes ihtiyacı olduğu bir şeyi ücretsiz elde edebiliyor.
- Şirin baba Karl Marx'tan esinlenilerek yaratılmıştır. Sakalı dahi Karl Marx'a benzemektedir.
- Çizgi filmde Gargamel bir keşişin kıyafetini giymiştir. Ve dini temsil eder.
- Şirinler Köyünde ibadethane bulunmaz.
- Gargamel'in dini temsil etmesinin sebebi Dinin Çıkar Amacı Güdenler tarafından kullanıldığına dikkat çekmektir.
- Aynı tip evlerde yaşayan Şirinlerde sosyal hayatın simgeleri de vardı. Köyün tek dişisi Şirine feminist kesimi, süslü şirin eşcinselliği, Ressam ise sanatsal otoriteyi sembolize ederdi.
- Kral yada imparator gibi monarşik yapının bulunmadığı şirinler köyünde, herkes gibi çalışma zorunluluğu olan bir lider portresi çizilmektedir. Bunun yanında köyün tek dişisi Şirine’de hiç bir imtiyaza sahip değildir. Bir masa etrafına toplanan şirinler, yiyeceklerini eşit olarak paylaşırlar.
- Hatta hiç bir iş yapmaya yanaşmayan Miskin (Tembel) Şirin bile, şirinlerin arasında aç bırakılmamış ve köyün imkanlarından herkes gibi istifade edebilmiştir.
- Gargamel şirinlerin yani komünal düzenin en büyük düşmanıdır. Paraya düşkünlüğü ve şirinleri altına çevirme hayalleri ile kapitalizmi sembolize eder. Buna karşın üzerindeki yırtık pırtık cüppesi, teokratik ideanın ve kapitalizmin durumunu vurgulamak içindir. Para peşinde koşmasına rağmen düştüğü sefil durumlar her bölümde vurgulanır.
- Gargamel aynı zamanda ABD'yi temsil eder. Kedisi azman, orjinal ismi ile Asrael ise ABD'nin uşağı durumunda olan ''israil'i'' temsil eder.
-Ayrıca ingilizcesi SMURF, Small Men Under Red Flag dır -
+1
çağrı taneri sikertme başlığı
Bu bir inci sözlük meselesidir. Bizim mizahlarımızı çalıp kendi yapmış gibi paylaşıyor. Bu konu hakkında sessiz kalan kendine incici demesin. Yaz diyeni yazıyorum.
Not :Planı toplanınca ortaklaşa kararlaştıracağız.
1:Bykurtsavar
2:kubbekubat
3:mrbaron
4:sakizcigneyendamacana
5:muratakda58
6:bijibijiyapakmi -
0
teknede yaptığım garsonluk
Olay dün başıma geldi. Hafta içi normal işime gittim. Cuma akşamı arkadaşım aradı garsonluk işi var gelir misin diye bende kabul ettim. Neyse işe gittik hazırlamalara başladık ama acayip titiz davranıyoruz. Kaptan tekneyi kabataşa sürdü misafirleri almak için bizde merakla bekliyoruz kim gelicrk diye. Gelenlere bi baktık ilkokul 8. sınıf öğrencileri başlarda sevindik rahat geçer diye ama öyle olmadı. 150 kişilik 2003lü grup geldi sağa sola saldırıyolar. En son oturdular yemeğe biz dağıtmaya başladık içicekler falan derken bunlar üst kata çıkmak için hazırlandı bizde o sıra masaları toplayacağız. Başladık boş bardak ve tabakları toplamaya o sıra bi tane bin geldi dedi ki "çanta mı buraya koysam içinden bişey çalmazsınız dimi " yanında arkadaşları var gülüyolar falan beyler acayip zoruma gitti. Çocuklar özel okul bursadan gelmişler. Rehber var elimde olsa oturup 2 saat adamı dinlerim ama bu binler adamla dalga geçiyor. Adam boğazı kız kulesini çırağın sarayı vs. yerleri anlatıyor binler dalga geçiyor bağırıyor. Bilerek yere bardak atıyolar. Çocuklar kola istedi 4 kişi falan zütürdüm kolasını hepsi bi dikişte bitirdi "bize 1tane daha getir birilerinin hizmet etmesi gerekir" dedi ve gülmeye başladılar. Beyler o an kendimi zor tuttum vurmamak için bu yeni nesilin taa dıbına koyayım. -
-1
müslüm gürses konserine bilet
Aldım. Konserin olacağı yere geldim kimse yok adamlar konser yok diyor. Dolandırıldım mı acaba ? -
+1 -1
oya aydoğann
desenize hüsnü hüsniye'sine kavuştu...
allah rahmet eylesin, oğluna soğuk sabırlar versin. gerisi lafügüzaf. - daha çok