
- 12 / 290 / 290 entry
- 0 başlık
- 0.32 incipuan
bilgi veren adam analtıncı nesil silik
-
+3 -1
istiklal caddesindeki yaşlı amcamız
hani bazen şöyle anlar oluyor ya; mesela, acilen bir şey yazman gerek, elinde bir kalem var, kağıt almak için kalkıyorsun, bir türlü bulunamıyor o kağıt. arıyorsun tarıyorsun, telaş yapıyorsun, sonunda bir yerlerden çıkıyor. bu sefer bakmışsın ki az önce elinde olan kalem yok. onu bulmak için dönüyorsun, kolun bir şeye çarpıyor, devriliyor, sen de dengeni kaybediyorsun. geri adım atarken yerdeki kaleme basıyorsun, ayağın acıyor, düşüyorsun. tam bitti derken bu sefer de paldır kültür bir şeyler iniyor yere düşerken tutunduğun yerden. çöküp kalıyorsun olduğun yere, sen ne olduğunu bile anlayamadan bir anda darmadağın oluyor her şey. kontrolü tamamen kaybediyorsun. odada çalan müziğe dalıp yatışmak istiyorsun, üst kattan matkap sesi başlıyor bir anda, müzik de kaynayıp gidiyor. kalem elinde, kağıt elinde, kalakalıyorsun. sonra birden matkap da susuyor. tam bir sessizlik.
işte tam o anki hissi hatırladın mı? yaşlı birine her baktığımda aklıma tam o çaresizlikle karışık telaş geliyor. az önce buralar darmaduman olmuş, elini neye atsa patır kütür devrilmiş, büyük gürültüler kopmuş ama şimdi hiçbirinden eser yok. kalbi küt küt çarpıyor daha biraz önceki yaygaradan dolayı, fakat gözleri boş boş bakıyor sağa sola. bir sürü serbest çağrışımla doluyor aklı. bazı şeyler, başka şeyler, diğer ihtimaller... içlerinden birisi büyüyor, büyüyor, o kadar büyüyor ki beyninde başka hiçbir şeye yer bırakmıyor. yaş 69 küsür olunca kahvede emekli emekli okey oynayarak geçireceğim dönem. tabii şallah lahzunmürverir ise. okey oynarken uzak gözlüğümü boynuma asacağım, yakın gözlüğü burnumda tutacağım, taşlara yukarıdan dilimi sağa yatırarak bakacağım. soba kenarında, hem televizyonu hem de dışarıyı gören bir masada olmak beni çok mutlu edecektir.
oyun bitince ayakkabılarımı çıkarıp soba borusunun arkasından kafamı uzatarak 12 ajanslarını seyredeceğim. yine iktidarda kendine küfür ettirecek bir parti vardır. bacak bacak üstüne atacağım, kıllı beyaz bacaklarım da az biraz görenecek. sonra biri önümden mandalina poşetiyle geçecek, üç tane dişime göre alacağım. kabuklarını soyup sobanın deliğinden atacağım. sobanın deliğine uzanacak gücüm olmazsa odun tenekesine atarım, sorun olmaz. sadece fotoğraftaki sanatçının adının yazıldığı bulmacayı gömlek cebimdeki kalemle ekgibsiz dolduracağım.
sabah çıkarken soğuktur dışarısı, gitme evde kal dedikleri eve öğle yemeği için gideceğim. salatayı kaşıklayıp, tabakları ekmekle sıyırınca kimseye çaktırmadan evden çıkacağım topuklarımı eze eze. sonra tekrar okey, sonra king, sonra domino. akşam eve geleceğim 2 ekmek alıp. dizi izlerken kanepede uyuya kalacağım falan.
hastalık falan da görmemişimdir henüz. tek sıkıntım takma dişlerimin konuşmamı bozması. karım da 68 yaşında olmasına rağmen yolda görsen 50 diyeceğin taş gibi hatundur. ev kendimindir, karımla benim emekli maaşlarım ucu ucuna yetiyordur. çocuklarımız kendilerine yetecek kadar büyümüşlerdir, üstelik iki tane küçüğünden bir tane büyüğünden torunlarım vardır. büyüğü biraz geç evlendi, nerdeyse tohuma kaçıyordu. küçüğü abisi gibi değil, hızlı çıktı.
sonra 80'lerin sonlarında bir yaz günü oy kullandıktan sonra okulun bahçesinde fenalaşırım, oracıkta ölürüm. oyumun boşa gitmemesi de beni sevindirir. sonuçta bir oy bir oy. -
0
gelmiş geçmiş en iyi ferrecii
erkek olanları tercihen heybetli bir penise sahip oluyor ve eğer birden fazlaysalar kaba sesler çıkararak, bayan meslektaşlarına zor anlar yaşatabiliyorlar. bir de sürtünmenin en yoğun olduğu anlarda kameraya bakıp takunda boncuk bulmuş çocuk edasıyla sırıtabiliyorlar ki sanırım bu durum mesleklerini sevdikleri anldıbına geliyor.
(bkz: jenna jameson)
(bkz: adnan saddam)**
(bkz: asia carrera)
(bkz: chasey lain)
(bkz: aria giovanni) -
0
canım cok sıkkın güzel bir film
film dediğimiz şeyi, edebiyat eseri türleri üzerinden bir istiare yaparak, iki türe ayırmak mümkün bence.
bir yanda roman ve hikaye gibi olan, belli bir akış ve kurgu içerisinde ilerleyen, filmin nihayetinde insana belli bir bütünlük ve tutarlılık hissi veren, filmde neyin niçin yapıldığını veya olduğunu az çok anlayabildiğimiz filmler vardır. böyle filmlerin sonunda anlayamadığımız, kafamızda tam olarak netleşmeyen veya tutarsız bulduğumuz ayrıntılar olabilirse de film hakkında kafamızda genel bir anlam bütünlüğü oluşur. öyle veya böyle. elbette bu tür filmlerin de, roman ve hikayeler gibi, kalitelisi de ucuzu da vardır.
bir de şiir gibi olan filmler vardır. bu filmleri izlediğimizde kafamızda belli bir anlam bütünlüğü, tutarlı bir hikaye vs. oluşmaz. genelde bir muğlaklıkla, bir anlamsızlıkla, daha doğrusu parça parça anlamlarla, sezgilerle karşı karşıya kalırız. ama filmin belli sahneleri, -sadece bir söz, bir hareket, bir karakterin bir bakışı da olabilir bu- fena halde çarpar bizi, bir mısra gibi. kimi zaman bir bütün olarak çok iyi olmayan filmleri böyle bir kaç sahnenin (ya da mısranın) hatrına çok sevebiliriz (şahsi bir örnek için (bkz: beş şehir)). hele böyle bir film belli bir bütünlük hissi de veriyorsa bize, filmden aşağı yukarı genel bir anlam çıkarabiliyorsak, sezebiliyorsak o zaman o film dadından yinmez (yine şahsi bir örnek için (bkz: stalker)).
eyyorlamam bu kadar. -
0
dunyanin en iyi 5 rock grubu
yıllar önce kendi arkadaş grubumuzun sitesinde rock'n roll köşesinde yazdığım bir yazıyı aynen kopyalıyorum. o zamanlar sıkı ve ateşli gençlerdik*
"rock 'n' roll amerika'da 1950' li yıllarda çıkmış bir müzik tarzı ve bir akımdır. ritmik alt yapı ve alışıla gelmemiş, hırçın sözlerin harmanlanmasıyla meydana gelen bu müzik türü tamamen eğlenceyi hedeflemiştir. gerçi rock 'n' roll'un nerde ne zaman çıktığı hiç de önemli değildir. zira her yerde, her zaman yeni birşeyler üretilmektedir. metal, punk, ska vs.. bunlar tamamen rock 'n' roll'u hammadde olarak kabul edip işlenmiş halidir ve kesinlikle beş para etmez, rezil, saçmasalak tarzlardır. fakat rock 'n' roll günümüze kadar kendi karakterini korumuştur...
bizim için rock 'n' roll ise bir mabettir. ne zaman üzülsek, ne zaman sevinsek ona sığınırız. tepkimizi onunla koyarız. ne zaman bir rock 'n' roll ritmi duysak kalbimiz aynı ritimde atmaya başlar. biz küfür etmeyiz, o bizim için küfür eder, biz ağlamayız o bizim için ağlar. rock 'n' roll'u güzel yapan herşeyi, rock 'n' roll da güzel yapar. tahrik edicidir, çoğu zaman bir kızdan daha güzeldir. bir kız rock 'n' roll ile daha da güzeldir. bazen de ağlayan bir kızdan daha da hüzünlendiricidir. bizim için uzak diyarların haritasıdır. yağmurun altında ağlamak rock 'n' roll ile güzeldir. hala gece ise o'nun yüzündendir. dinleyebilmek için zeka, o'nu benimseyebilmek için cesaret gereklidir. dinlediğimiz şey bizi heycanlandırıyorsa, rock 'n' roll'dan başka bir şey değildir. para dışında herşeye saygı duyar, çünkü bizler için para bir yaşam tarzı değil, bir araçtır. bir tek rock 'n' roll, olaylar karşında bu kadar yaratıcı olabilir. ikinci kez düşünmeyi kesinlikle denemez, istediği o'nun için altın niteliğindedir. bizi biz yapar, birbirimize bağlar. hiç bir zaman tüketilmediği için, bir üretim değildir işte bu yüzden o, rock 'n' rolldur... "
tekrar okudum, yazıyı, ve düşündüm ki çok hani eften püften olmayan noktalar da varmış. #bir entrysinde geçen bu mektuplaşma. paranın harbi sanatçılar için araç olduğunu gösteriyor. ve elbette tüketilmemesi mevzusu; 30-40 yıl önceki parçayı dinlerken hüzünlenip çoşabiliyoruz. şimdi ise geçen yaz çıkan bir parçanın ismini bile hatırlamıyoruz.. yazının gerisi fasafiso zaten... -
0
et2 senin arkandan et3 orospu çocuğu demiş
huur kelimesi türkçe soylenis yapisina uygun olmadigi icin halk dilinde (ki okuma yazma bilmeyenler de daha fazla) kullanım seklidir. doktur, horuz, sabın, camır, yagmır vb -
0
eczane nöbetindeyim
eczanelerde dikkat ettim de kimse firmalardan aldıkları mal fazlalarına, firma temsilcilerinin kendi maaşlarından verdikleri fatura altlarında bahsetmemiş. herkes mağdur zaten dıbına koyduğumunun dünyasında ama kimse bir başkasını düşünmüyor. yok efendim para kazanmıyorlarmış da, yok efendim devletten parayı çok geç alıyorlarmış da ! hiç kimse kusura bakmasın ama bu şartları kimse saklayıp dükkan açıldıktan sonra açıklamıyor. eczaneler bugün devlet ve firmaları sömüren, kar amacıyla halka kalitesiz ilaç satabilen pazarlama dükkancıklarına dönüşmüştür. şu anda raporlu hasta savaşı vermekte yüksek ciroyapan reçete peşinde koşmaktadırlar. bu işletmelerin başında bir eczacı olmasının da artık sistem gereği bir mantığı kalmamıştır çünkü günümüzde işyerinde tam gün çalışan eczacı sayısı bir elin parmaklarını geçmez. kusura bakmayın eczacı kardeşlerim ama bunu siz istediniz, bu mesleği bu kadar boş bırakan, sisteme bu derece kolay teslim olan sizlersiniz ! siz, size yapılanı hastaya, firmaya, firmacıya, devlete yapmaktan kaçınmadınız. şimdi gidin kendinize 16 yaşındaki kalfalarınızın yanında bir ciddi işletmeci tutun da hesapsız kazandığınız paraları, firmalardan aldığınız mfleri, iskontoları, vadeleri döndürsün, siz de fazla yemek sebebiyle gut olmaktan kurtulun. -
0
haydar dümen hergün sikişiyo mu lannn
neredeyse torununun kızlık zarının bozulma (bu 'bozmak' da ne demekse artık, öyle geldi öyle gidiyor) vakti gelmiş bir kadının cinsellik ile ilgili en basit şeyleri bile bilemediği bir topluma bir haydar dümen azdır.
vajinismus hastalığını halletmek için çiftleri muayenehanesinde ilişkiye girmeye teşvik etmekle de iyi yapıyordur. "vücudumuzda kaç delik var ve hangileriyle ilişkiye girebiliriz?" diye soran bir toplum için kesinlikle sayıları daha da artmalıdır.
gazetedeki köşesinde kendisine yöneltilen sorular öylesine şaka gibi ki, kendisinin "yanlış yollara girmeye çalışmadan gözümün önünde yapın bari şu işi" diye çileden çıktığını düşünmekteyim. her insanın da bir sınırı var yani. -
0
şansızlık nedir biliyormusunuz
böceklerden nefret etmeniz, hatta sırf bu böcek korkunuz yüzünden çay tanelerine bile dokunamamanız derken uzun süreli konaklayacağınız evin bahçesinin kupkuru ankara'da ödül alacak derecede yeşil olması... birinci katta olmanız. istisnasız her gece parmağınızın bir bölmesinden hallice eşek arıları, kelebekler, hamam böcekleri gibi bir haşere tayfasıyla savaşmanız. bunlar yüzünden her gün birde yatmanız, üstüne bu haşerelerin rüyalarınızı bile taciz etmesi. topuna lanet girsin demekten kendimi alıkoyamıyorum sevgili sözlük. -
0
bir yunanım ve siz kro türklere acıyorum
yunanistan 80 öncesine kadar ekonomisi batık, bir dönem bizim gibi cuntalar tarafından yönetilmiş, kralı ülkeden kovulmuş bir ülke idi. şimdi o günlere ekonomik açıdan geri dönüyorlar. orta yaş ve yaşlı yunanlılar yokluk nedir görüş adamlar ama gençler hep rahat bir yaşam yaşadı. bundan sonra işleri zor.
o değilde yunanlılar'ı bize karşı her zaman kışkırtan, bir dönem pkk'yı kollatan ve körükledikleri suni savaş senaryolarından yunanlılar'a tonlarca gereksiz silah satan dünyanın kan emicileri şimdi güya yunanistan'ı kurtarma paketleri sunuyorlar. yunanistan battı diye sevinen bizim angutlar da dünyayı asıl karıştıranların yeni bir köle kazandıklarını ve ileride kazanacakları daha yeni köleler için güç kazandıklarını anlasınlar artık. -
0
okurken bile heyecanlandıracak hikayem
hikaye doğduğumuz andan itibaren yaşamaya ve işitmeye başladığımız şeyler. miladı doğumumuzdur ve ölünceye kadar devam eder. derler ya hani kederden telef olmuş birini görünce kimbilir nasıl bir hikayesi var diye.. nasıldır bilinmez, bilinen tek şey herkesin ama iyi ama kötü ayrı bir hikayesi olduğu.
bazen yaşadığınız kesitlerden paylaşmak istedikleriniz olur ve anlatırsınız, işgüzarın biri müdahale eder "amma hikaye okudun" şeklinde. işgüzarlıkta değildir aslında, bazı yaşananlar kimine o kadar ütopik gelirki gerçeklik payı olabileceğine olasılık vermez. birşeyler görüp geçirene kadar kimse olasılık vermez, bu yüzden hiç kızmamak lazım bunlara ve nereden bileceksiniz deyip geçiştirmek gerek. nede olsa dış dünyaya dair ne varsa geçiştirme şansımız hep var, geçiştiremediklerimiz içimizde yaşananlar ve kimse bunu ne bilir nede anlar.
öyle yada böyle hikayeler hep devam eder, doğar ve büyürüz. bir noktada artık hikayemiz bir başkasınınkiyle birleşecek ve birlikte yürümeye başlayacaktır. artık yazılacak olan kısımlar üzerinde tek başımıza hüküm sahibi olamayız ve olaylar kontrolümüz dışında gelişebilir. hayatınızı endekslediğiniz kişiyi artık sevmediğinizi ve istemediğinizi farkettiğiniz an hikayenin gerilimli kısmına giriş yapmış olursunuz. sancılı geçen 2-3 ayın ardından artık toparlanma vaktiniz gelmiştir. artık o sayfalara hakaretler yada sorunlar yazmak istemediğinizi farkedip yepyeni bir insan olmaya karar verirsiniz, olursunuzda. gerilimli kısım bitmiştir, artık herşey olağan, herşey herkesin inanabileceği boyutlara inmiştir. insanlarla tanışırsınız, gezer takılırsınız. artık kendinize ve arkadaşlarınıza ayıracak bolca zamanınız vardır fakat bir farkedersinizki arkadaşlarınız diye birşey yok, yalnızca birlikte zaman geçirmekten keyif aldığınız birisi ve sizinle takılmayı seven bir çevre. oturup düşünürsünüz neler olduğunu, nasıl böyle olduğunu.. karar kesindir artık, onu istediğinizi farkedersiniz ama onunda bir hikayesi vardır ve gerilimli süreci sizden biraz daha evvel yaşamıştır, belki hala yaşamaktadır. eliniz kolunuz bağlı herşeyi zamana bırakırsınız ve zaman hikayelerde herşeyin ilacıdır. geçen süreçlerde artık herşey iyiye gitmektedir; birlikte gezer tozar, birlikte yemek yaparsınız.
günlerden bir gün evde gene yemek yaparken kapı çalınır, ve birlikte hayaller kurduğunuz kişi kapıyı açar.. karşısında sizin atlattığınızı sandığınız kişi vardır, o atlatamamıştır ve birşeyleri düzeltebilmek için çıkagelmiştir.. kısa süren bir şok anından sonra içeri girer, hiçbirşey konuşmadan herkes yemeğini yer.. yemek faslı bitmiştir, hikayenin esaslı kısmı şimdi başlayacaktır. hayal kurduğunuz şahıs artık gitmelidir ve bırakmanızı ister, onu bırakmak için evden çıkarsınız. birbirinize henüz açılmamışsınızdır ama arada birşeyler olduğu bellidir. bırakır dönüş yoluna koyulursunuz, düşünceler içinizi kemiriyordur; neden geldi, özledimmi, istiyormuyum, seviyormuyum, tekrar olurmu vsvsvs ve istemediğinizi farkedersiniz. istediğiniz şey sadece birşeyleri başladığınız gibi noktalamaktır, hala değer verdiğiniz o şahsın hakaretlerine maruz kalıp düşmanca bitirmek yerine saygı ve sevgi ile noktalamak istiyorsunuzdur. eve döner ona bunları anlatırsınız. bazı şeyleri düzeltmek için artık çok geç olduğunu anlatırsınız, iki tarafta çok yıpranmıştır. size gidecek yeri olmadığını söyler, izin ister ve kiminiz olumlu kiminiz olumsuz cevap verir. ben olumlu karşıladım çünkü yalan söylemediğini biliyordum, o sığınmaya gelmişti. benim kafamı kurcalayan ne varsa onu yemiş bitirmişti, farkettimki gereğinden fazla yıpranmıştı o minik elleri, narin bedeni ve o şaşkın aklı.. kaldı ve birbirimize hiç ilişmeden 3 gün geçirdik aynı evde. konuştuk, atıştık, tartıştık, kavga ettik ve dahada sertleştik dahada yıprattık birbirimizi ama varmak istediğimiz noktaya artık varmıştık. artık düşmanlık yoktu, artık her telefona irkilmek, ne zaman ne olacak diye beklemek yoktu. artık birbirimiz için korkmayacaktık çünkü iyi olacağımıza dair birbirimize son kez söz vermiştik. ve gitti, giderken her ne kadar iyi ayrılmış olsakta ister istemez içimden birşeyleride söküp zütürdü.
bu son gidiş sanıyordum, artık farklı ve mutlu bir hikayede oynayacaktım rolümü. ama olmadı işte, bir türlü olmuyor.
konuşmak için gitmesini beklemiş o hayaller kurduğumuz şahıs. hani vardır ya birbirinize ilaç olur yükünüzü paylaşmayı hayal edersiniz, benzer şeyler yaşamışsınızdır ve yaşananları tek tek anlatmaya gerek duymazsınız birbirinize. işte o şahıs kırılmıştır hemde haddinden çok çok fazla. gelir yanınıza sizinle ilk kez açık açık konuşacaktır o incitmeme adına konuşmayıp kendinizi frenlediğiniz şahıs. içini açar, herşey tam istediğiniz gibidir aslında hissiyat olarak ama artık sizi hayatında bir ilişki olarak istemediğini söyler. arayı açmak istemektedir, görüşmeleri seyreltmeyi teklif eder. yapacak birşeyiniz yoktur, bazı hikayeler başlamadan biter ve bu hikayede son bulmuştur. bazı şeyleri anlatmaya çalışırsınız ve bu birşeyleri düzeltebilmek için değil yalnızca duygu ve düşüncelerinizi olduğu şekliyle anlatabilmek içindir. çünkü yaşadıklarınız dışarıdan farklı görünmektedir ve ne derse haklıdır artık. hiçbirşeyi kanıtlama şansınız yoktur, hoş dermanınızda kalmamıştır ve bir sefer daha gidene yol vermek zorunda kalırsınız.
hikayeniz böyle tuhaf olur. -
0
sonunda hasiktir diyebileceğimiz filmler
film dediğimiz şeyi, edebiyat eseri türleri üzerinden bir istiare yaparak, iki türe ayırmak mümkün bence.
bir yanda roman ve hikaye gibi olan, belli bir akış ve kurgu içerisinde ilerleyen, filmin nihayetinde insana belli bir bütünlük ve tutarlılık hissi veren, filmde neyin niçin yapıldığını veya olduğunu az çok anlayabildiğimiz filmler vardır. böyle filmlerin sonunda anlayamadığımız, kafamızda tam olarak netleşmeyen veya tutarsız bulduğumuz ayrıntılar olabilirse de film hakkında kafamızda genel bir anlam bütünlüğü oluşur. öyle veya böyle. elbette bu tür filmlerin de, roman ve hikayeler gibi, kalitelisi de ucuzu da vardır.
bir de şiir gibi olan filmler vardır. bu filmleri izlediğimizde kafamızda belli bir anlam bütünlüğü, tutarlı bir hikaye vs. oluşmaz. genelde bir muğlaklıkla, bir anlamsızlıkla, daha doğrusu parça parça anlamlarla, sezgilerle karşı karşıya kalırız. ama filmin belli sahneleri, -sadece bir söz, bir hareket, bir karakterin bir bakışı da olabilir bu- fena halde çarpar bizi, bir mısra gibi. kimi zaman bir bütün olarak çok iyi olmayan filmleri böyle bir kaç sahnenin (ya da mısranın) hatrına çok sevebiliriz (şahsi bir örnek için (bkz: beş şehir)). hele böyle bir film belli bir bütünlük hissi de veriyorsa bize, filmden aşağı yukarı genel bir anlam çıkarabiliyorsak, sezebiliyorsak o zaman o film dadından yinmez (yine şahsi bir örnek için (bkz: stalker)). -
0
teravihte rezil oldum amk
teravih kesif kokulu yiyecekler yiyen kişiler yanınıza düştüğünde bitmek bilmeyen namaz.
sanırım bu türlü adamlar hep bana denk geliyor. bünyede paratonerlik var ya. dün akşam gene başıma geldi. yanıma düşen adam iftarda aksırıncaya tıksırıncaya kadar soğanlı yiyecekler yemişti. bu da yetmezmiş gibi namazda da bol bol aksırdı tıksırdı. teravihin ortalarında bir ara neredeyse bayılıp tüm cemaati imama kadar domino taşı gibi yıkacaktım. çakamadım ağzına iki tane. nitekim camideydim. çıkışta ağzına takunyayla vurmayı düşündüm. fakat bu sefer de namazın sevabında tenzilat olacağını düşünerek vazgeçtim bundan.
ey teravihe gelen cemaat. koku yapan, yanınızdaki insanı namaz boyunca zehirleyen yiyeceklerden yemeyin gözünüzü seveyim. ağzını, viyadük geçesice boğazını tutamayıp yiyenler de yanıma gelmesin mümkünse. dinden imandan çıkıyorum yahu! -
0
apaçilerin belli başlı ürünleri
@3 beklemek hayattaki en gibici seydir ama butun hayat beklemekle gecer. her insan olumu bekler aslinda onemli olan belediimiz wakitleri doyasiya gecirmekti ne demek bu yani ? nesemisden taviz wermiyelim beklediimis herani deerlendirelim . bu arada hayyallerimdeki insan abaniyi burda da bolesine gormek sbahin ilk igiblarinda (bkz: sabahin ilk igiblari) mutlu etti beni . er yada gec tanismak umidindeyim ... -
0
moderatör diye yazılır
bu ünvan apartman yöneticisi gibi: kazanç sağlamaz; çok vakit alır; mesleğinden, ailenden alıkoyar; sonunda da yaptığın işten kimse memnun olmaz. üstelik, akıl vereni çoktur, herkes yapmaya heveslidir; ama al yap deyince herkes ortadan kaybolur.
ama şunu eklemek gerekir ki, apartman yöneticisi bir moderatör gibi davranmaya kalksa ağzını burnunu eline alır. en azından o açıdan rahatr. -
0
apaçilerin belli başlı ürünleri
gümüş renkli paslanmaz çelik, halkaları yüzüğünüz kadar geniş bir zincirinizi boynunuza takın.
(bonus: +1 puan - eğer ucunda yusufçuk figürü olursa)
aynı ayarda bir zinciri künye niyetine sağ bileğinize takın.
(bonus: +1 puan - sol bileğinizde de iki renkli bez parçası takılıysa)
kiss me, çok da tın, let me be your donkey figürlü beyaz boxer'ınızı giyin.
(bonus: +1 puan - eğer lastiğinde armani yahut versace yazarsa)
en üstteki maddede belirttiğim zincir yetmezmişcesine, boynunuza bir de kara tespih takın.
(bonus: +1 puan - eğer imamesi aşırı püsküllüyse, hele bir de kehribar rengindeyse)
diesel, garage yahut ajlık çekiyorsanız leke marka taşlaşmış-hasarlı düşük bel kotunuzu giyin. rengi kafanıza göre...
(bonus: +1 puan - eğer aykırı (kırmızı, yeşil vs.) bir renkse, diz ve baldırlarda derin kegibler varsa ve ten bu deliklerden görünüyorsa)
dolce gabbana (d&g) logolu, oval metal tokalı, kenarları metal çivili kahverengi deri kemerinizi takın.
(bonus: eğer kemerin bir tur bele takıldıktan sonraki kalan ucu son ilmekte değil de boşta sallanıyorsa)
atlet-fanila giymeyin! yasak! tişört olur, niye? sıcak olur da poları çıkarırsan yine şekilli ol diye...
(bonus: +1 puan - eğer tişört; dj kulaklığı, mikser, turntable veya mikrofon logolu ise)
abercrombie & fitch est 1892 yazılı kahverengi kapüşonlu polarınızı giyin. çakma/orji mühim değil, bu yazı olacak!
(bonus: +1 puan - eğer kapüşonun iplerinin ucu açılmış, saçaklaşmış, sonra da az yukarıdan düğüm atılmışsa)
yarım converse giyin, ama sıfır gibi de gözükmesin. ipler dağılsın, kirletin, pantolon paçalarını da içine sokun.
(bonus: +1 puan - eğer converse'in üstünde marker kalemle "tatlu jojuq, s-merim, dünyalan,* neden" vs. yazılmışsa)
cep telefonunuzun müzik çalarından bir şarkı açın ve hoparlörden yüksek sesle çalarak kafa sağa-sola sallanacak şekilde yürüyün.
(bonus: +1 puan - eğer çalan şarkının içinde "fit" kelimesi geçiyorsa) *örnek: "mc serkan fit son nefes, ilayda, serserisinden esmerineaaa!
yukarıdaki listeyi adım adım takip edip tamamladığınızda artık siz de bir apaçisiniz.
eğer bonus puanlı maddeleri de uygulayacak kadar azimliyseniz yukarıdan aşağı toplarsak 10 puan eder. bu ne demektir?
tebrikler! siz artık on numara bir apaçisiniz. -
0
yalnız kalmak istiyorum beyler rahat bırakın
yalnızlık birseyler uretmek icin bir gereklilik
ancak dozunu kacirdiginizda urettiginiz seyi paylasamamak delirirtir insani.. sonra "bulduuuuum bulduuuuuum" diye cibil cibil sokaklarda kosan bilim adamlari gorurseniz sasirmayin misal. -
0
zekat dağıtıyoruz buyrun mübarekler
günümüz müslümanları bu ibadeti fena şekilde sömürüyor. mesela ihtiyaç dışı denmiş. adam 500 milyara yazlık almış. eeee o da ihtiyaç. ikinci evi var. o da ihtiyaç. üç arabası var. o da ihtiyaç. şimdi bunları almak yerine o parayı bankaya koysa. yılda 40'ta birini fakirlere vericek. işin komik tarafı hocalara sorsanız doğrudur derler. yani taşınmaz mallara zekat olmaz gibi. bu bana sanki dinde ki loophole gibi geldi. sömürün anasını satayım. -
0
soda mı maden suyu mu
soda alkol kullanmayan kişilerin "içkili" mekanlardaki can dostu, kurtarıcısı, kişisel mesihidir*. farzedin ki bir bardasınız, alkol almamak gibi ilginç de bir huyunuz var. sipariş vakti gelince utanıp sıkılmaktansa, gayet mağrur ve güçlü bir şekilde garsona dönüp "soda alabilir miyim?" dersiniz. bu noktada elinizi midenize zütürmeniz önemli bir ayrıntıdır. garsona ve etraftakilere "son yediğim yemek midemde kelebeklerin uçuşmasına, nurettin sözen'in tarlabaşındaki dozerli çalışmalarını midemde devam ettirmesine sebep oldu, ooof of" mesajı vermiş olur, sonrasında da muzaffer komutan edasıyla sodanızı beklersiniz.
ikinci aşama daha güzeldir. alkol alanların kendi içlerindeki sınıf çakışması sürerken, siz onlara tepeden bakacak, sodanızı yudumlayarak "ben onlardan ayrıyım" imajına bürüneceksiniz. aralarındaki sınıf çatışması nasıl bir şey mi?
eheh. düşünün şimdi, envai çeşit içeceğin var olduğu bir mekanda, üç beş tane tip, ellerinde biralarla duruyorlar. herkeste votka'ler, cin'ler, hatta safari'ler, campari'ler vesaire, ama bizim elemanlarımızda bira!!!... oldu mu şimdi? yakıştı mı? paşa paşa votka-vişne ya da votka-portakal içmek varken ucuz ve sidikvari bir içecekle uğraşmak niye? ah pardon, siz fakir ya da öğrenci olmalısınız. anlatabildim sanırım.
neyse efendim. soda güzel bir içecektir. hele hele gecenin bir yarısı, sözlüğe girdiğiniz ilk entrylerin heyecanının da etkisi ile mide sorunları yaşıyorsanız, tek çözümünüz olabilir(hadi be spina, kap şurdan bi portakallı soda. hadi gözüm). -
0
fransada eskişehirli yarrağı yemek nasıl
fransa anormal vergilendirmeler nedeniyle devletin toplam gsyh'nin %56 sını alıp çeşitli şekillerde geri dağıttığı memleket. ilginç bir biçimde, böyle akıl almaz bir rant yuvası olmaya açık yerde devlet düzeyinde yolsuzluk hadisesinin neredeyse olmaması. dünya'da böylesine bir vergi sistemine sahip tek ülke irak onun da karşılaştırma konusunda çok sağlıklı bir ülke olmadığı kesin. işte bu yüzden, fransa'da özellikle paris'te yaşıyorsanız devlet varlığını her yerde güçlü bir şekilde hissetmenizin normal olduğunu bilin. fransızsanız 26 yaşını geçmiş ve bekarsanız devletin vergileri ile hayatınızı nasıl karartabileceğini hayal bile edemezsiniz. müzelerin neden bu kadar mükemmel olduğu, neden dünyanın en iyi toplu taşıma sistemine sahip olduklarını, neden liseden mezun herkesin ücretsiz bir biçimde istediği üniversite eğitimini alabildiğini ve neden sonra çalışmak istemediklerini anlamak için anahtar bir yorum bu. -
0
burda kendi çapımda saçmalıyorum
saçmalamak amaçsızca yapılan bi yere varması düşünlmemiş eylemdir bunun dışında kalan hiç bir şey hareket ,iş ,oluş, bir saçmalama değildir. gerek insanlık gerek de bilim tarihinde ;buluş veya yenilik yapmak için amacıyla amacı tam olarak bilinmeyerek yapılmış eylemlerin yararlılığı tartışılmazdır. yani şu anki uygarlık seviyemzi saçmalayanlara da borçluyuz denilebilir -
0
beyler kabız oldum götüme mentos sokup
kabızlık hemoroid hastalarinin kabusudur, sicarken aglamak gibi fantastik bir isin sebebidir.
doktor degilim, bu konu hakkinda cok da bilgim yok fakat yanlis bilmiyorsam, affedersiniz bu bagirsaklar ve züt isbirligi yapip sicilacagi vakit bir tören düzenliyor. yani rektum neyin takun disari cikmasi icin elinden geleni yapiyor, bütün kapaklari aciyor, her sey takun disari cikmasi üzerine kuruluyor.
kabiz oldugunuzda ise bu vaziyetteyken tuvalette 3-4 saat kalmak zorunda kaliyorsunuz ya da sicmaya hazir poponuzla yasamaya devam ediyorsunuz. saatlerce ugras verdiginiz halde sicamadiginiz icin, zütünüz sicmaya hazirken altiniza yapmaniz gibi bir durum sözkonusu olmuyor. ama yine de onun ne igrenc bir his oldugunu yasayan bilir. -
0
osmanlı döneminde inci sözlük olsaydı
osmanlılar sert adamlardır... ve aşırıya varan ölçüde de idealisttirler... zalim oldukları, geri kafalı oldukları gibi şeylere katılmıyorum ben... bilakis, inançta, sanatta ve savaşta olduğu gibi, adalette de aşırıya varan ölçüde idealisttirler...
aşırıya varan ölçüde diyorum, belki yanlış ifade ediyorum... bergson'un hint mistisizmini eleştirisini hatırlıyorum da, "tam mistisizm iştir, aksiyondur" diyor... belki bu anlamda "tam idealizm, maddeye pençesini tam geçirmiş idealizmdir" demek gerekir... ama bu da osmanlı'yı idealizm ekgibliğiyle yaftalamak sonucunu doğurur ki, çok sağlıklı gelmiyor bana...
osmanlı'da pratik zeka ekgib... burjuva kafası yok osmanlı'da... ticareti bile adi bir iş olarak görüp, uzak duruyorlar... bildikleri tek kazanç yolu, savaş ganimeti ve zafer vergileri... üç kıtaya yayılıyor, bilinen dünyanın denizlerine hakim oluyor, ama şu malı şuradan alıp buraya taşımayı düşünmüyor...
böyle insanlar var osmanlı döneminde; venedikli, cenevizli tacirler... kapitalizmin öncüleri onlar... mesela venedik, bizans'tan para alıyor, osmanlı padişahı anadolu'da seferdeyken istanbul boğazını geçişe kapatıyor; osmanlı da buna çare olarak ceneviz'le anlaşıyor, onların gemileriyle karşıya geçiyor *... ne milliyet, ne din anlayışı bunlarda... osmanlılar belki bu yüzden uzak duruyor bu tür işlerden...
fakat böyle dudak büküp tepeden bakması mı gerekirdi illa?.. bir pratik zeka dersi alması gerekmez miydi?.. diyelim ticaret burjuvazisi oluşturmak, osmanlı prensiplerine aykırıydı; iyi de bunun başka çözümleri yok muydu?.. mesela sosyalist ülkelerde bu tür işleri burjuvalar değil, devlet yapıyordu; ama o pratik zeka, yine ekgib kalmıyordu. osmanlı gemileri denize açıldığında ise, sadece savaşmaya, toprak kazanmaya ve kazandığı toprağı ülkeye armağan etmeye gidiyordu.
burası ilginçtir. bir nevi hür teşebbüs olarak türlü maceraları vardı osmanlı'nın. bunlar denizlere açılırlar, korsanlık yaparlar, savaşırlar, toprak ve para kazanırlardı... mesela başlangıçta barbaros hayreddin paşa da böyle bir adamdı. gitti, cezayir'i fethetti ve fethettiği ülkeye osmanlı bayrağı çekerek onu osmanlı'ya armağan etti. oysa dediğim anlamda bir burjuva düşüncesi olsaydı, bu yaptığını yine yapar, ama orada bir ticaret filosu da kurar, baharat alır, kumaş satardı.
biraz da bu türlü düşünceye yatkınlık olmayınca osmanlı, bir takım kültürel hamlelerde geri kaldı gibime geliyor. sömürgecilik anlamında söylemiyorum... batı'da kapitalizm buradan doğmuştur. batılı maceracılar gittikleri ülkelerin halklarının bütün servetlerine ve kaynaklarına el koymuşlar, onların zorla dinlerini ve dillerini değiştirtmişler, sonra onları köleleştirmişler, alıp satmışlar ve böylece bir anda avrupa büyük bir servet birikimine sahne olmuştur.
bu noktada ali şeriati'nin marx'a eleştirisi ciddidir:
- tamam da, batılı burjuva sınıfı kendi proleterlerini sömürerek oluşmadı ki. batı dışındaki ülkelerin halklarını sömürerek doğdu!
diyor. bu anlamda her toplumun kendi içindeki sınıf mücadelesinden daha belirleyici olanı, bir milletler mücadelesi, bir medeniyetler çatışmasıdır. onun için, ali şeriati, bir proleter devrimci olmaktan çok bir batı karşıtı oluyor... marx bu noktada çelişkiler içindeydi: ruslar'dan nefret ediyordu ve onlara karşı savaşan türklere ve çerkeslere "antiemperyalist kahramanlar" diyerek övgüler düzüyordu. fakat aynı şeyi, ingiliz pençesinde inim inim inleyen hintliler için düşünmüyor, ingiltere'nin hindistan'a medeniyet zütürdüğünü savunuyordu.
(bu onun bir hatasıydı diyelim. çünkü aynı ingilizler, türk düşmanı bir kampanya başlattıklarında ve buna charles darwin de kendi ırkçı görüşleriyle katıldığında, marx hem darwin'i, hem ingiliz liberallerini yerden yere vuran sert mektuplar yazmıştı engels'e.)
osmanlılar'ın adalet anlayışı bu türlü bir sömürgeciliğe izin vermezdi ve vermedi de... aldıkları ülkelerin hiçbirinde ne katliamlar yaptılar, ne tehcirler, ne zorla birinin dilini ve dinini değiştirdiler; sadece oraya osmanlı bayrağı çekip, şehrin en büyük kilisesini camie çevirip, aldıkları savaş ganimetleriyle ve yıllık vergileriyle yetinme yoluna gittiler. böyle olunca da, bir gün, yenip durdukları batılıları karşılarında çok daha büyük bir zenginlikle gördüklerinde, ne yapacaklarını bilemediler. (burada zenginlik derken, işin içinde kültürel ve teknik zenginlik de var!)
şunu demek istiyorum ki, sömürgeciliğe sömürgecilikle karşılık vermek gerekmiyordu. tıpkı ne yapacağını bilemez vaziyette seyrederek karşılık vermek gerekmediği gibi... bir parça pratik zeka, sorunu çözmeye yeterdi. bu ise osmanlı padişahları içinde sadece iki kişide vardı: fatih ve abdülhamid... ama fatih, gereken zamandan çok erken dünyaya gelmişti; abdülhamid ise çok geç.. -
0
marjinal veya entel olanlar hakkında
marjinal kelimesiyle sıkıntım var. bana herkes marjinal geliyor. düşünsene değişik değişik özellikler var herkeste. ufak ama ayırt edici. milyarlarca farklı ayak var mesela, milyarlarca farklı burun. isterse hepsi yaprakla gezsin, bana dünyanın içindeki her şey acayip marjinal geliyor. çok değişik. (bugün dünyaya yabancı uyanmış, anlamlandırma aşamasında. üstüne gitmeyin) o değil de, herkesin farklı parmak izi var lan? inanamıyorum bugün buna. -
0
alemin kıralına gülen ağır maldır
bir bölümünde kara lahana'ya hakaret edildiği gerekçesiyle şikayet edilmiş.
dertsiz tasasız olmak ne güzel şey. insan sebzelere bile laf söyletmiyor. üzülüyor falan. yumurtanın suçu ne peki? kokusunu benzetmedikleri kötü şey kalmadı. bir yöreye ait olmaması mı? tavukları göreve çağırıyorum.
''sizin şikayetleriniz: atv ekranlarında yayınlanan “alemin kralı” dizisinden şikayetçi olan ö.s. karadenizlilere hakaret edildiğini iddia etti. “sizin şikayetleriniz” adlı bölümde şikayetvar’a gönderdiğiniz şikayetleriniz aynen yayınlanmaktadır.
“26 ocak 2012 tarihinde atv de yayınlanan alemin kralı adlı dizide karedeniz halkının yöresel yemeği olan karalahanaya hakaret edilmiştir. dizinin akışın aktarmak istiyorum.
piyasada sahte olarak satılan bir parfüm dizi karakterlerinden beşer tarafından satın alınır. bu parfümü dizi karakterlerinden jülide adlı bayana hediye edecektir, hediye etmeden önce parfümü açar araçla eve doğru ilerlerken aracın içinde aldığı parfümü dizi karakterlerinden aslan'ın üstüne sıkar. aslan eve geldiğinde dizi karakterleri olan ev halkı, ‘bu ne kadar kötü bir koku’ buraya dikkatinizi çekmek istiyorum.
bu kokuyu biplenerek b.. kokusuna benzetiyorlar o esnada odasında olan dizi karakteri jülide salona iner. burası çok pis kokuyor yoksa karalahana mı yaptınız der, otuz saniye önce bu parfüm kokusunu biplenerek b.. kokusuna benzetilmiş. karadeniz halkının yöresel yemeği olan karalahanayı b.. kokusuna benzetmiştir. sizden ricam bu bölümü ilk yarım saatini bir izleyip gerekli yaptırımların uygulanmasını talep ediyorum. ayrıca aynı bölümde karedeniz halkının kültürüyle dalga geçilmiştir.
bundan da önemlisi nimete olan inanç hassasiyetiyle alay edilmiştir. yakın zamana kadar dizilerden ailece bir şeyler alırdık, son dönemde yayınlanan dizi tablolarında yaşanılan tek bir hadise var, saygı duyduğumuz ve hassas olduğumuz kültürümüz ve inancımızla alay edilmesinden başka bir tablo yok.”
şikayetvar tüketici haber merkezi'' -
0
yengemin göt capsi
(ing. arsehole). bir sıfat. nereden geldiği konusunda uzmanlar arasında bir fikir birliği sağlanamamakla beraber, kendini bir "tak" sanan insanlara söylendiği için, tak-züt ilişkisinden çıktığı iddiası en akla yakın gelen iddiadır. züt'lük sosyo-ekonomik gruplar üstü evrensel bir değerdir. her sosyo-ekonomik katmandan bütün dünya züt'leri benzer davranışlar sergilerler. konuşmasalar bir ingiliz zütünü fransız'dan, bir italyan zütünü ispanyoldan, bir züt tesisatçıyı, bir züt reklamcıdan (bu örnekler çoğaltılabilir) ayırmak pek güçtür. çünkü zütlük bir vücut dilidir. tanımadığımız ama züt olduğunu hemen anladığımız (züt at first sight) insanlara "bay züt bey" demek uygundur. oranları salt çoğunluğa ulaştığı anda bulundukları yerler züt mekan, ayakkabıları züt ayakkabısı, otomobilleri züt otomobili (bu örnekler çoğaltılabilir) adını alır. - daha çok