- 2 / 2 / 22 entry
- 13 başlık
- 137.26 incipuan
aydo000 oybirinci nesil normal
-
0
aslında böyle olsaydı
virüs çıktı ekonomi alt-üst oldu. bu başlık her şey böyle olmalıydı diyenlerindir. sizde böyle olmalıydı diyor musunuz ?
1.virüs patlak verdi, yurt dışı giriş çıkışlar çok geç yasaklandı. dışarıda bulunan ve ülkeye dönmek isteyen vatandaşlarımıza yapılacak duyurularla belli tarihlerde ülkeye dönüşler yapıldıktan sonra sınırlar acilen kapatılmalıydı. vatandaşlar belli başlı yurtlarda değil. aynı anda yapılan uçuşlarla sayıları çok olacağından kendi memleketlerinde ki yurtlarda 14 günlük karantinaya alınmalıydılar. doğrusu buydu.
2. yurt dışından gelenler için boşaltılan öğrenci yurtları... geç kalındı. öğrenciler apar topar yurtlarından atıldı. virüs patlak verdikten ve tehlikesi görüldükten hemen sonra, şehirler arası ulaşım kısıtlanmalıydı. eğitim-öğretim derhal durdurulmalı. apar topar kovulmalar olmadan herkes memleketlerine gönderilmeliydi.
3. maske eldiven rezaletleri. virüs duyulduktan hemen sonra, tehlikeli olup olmayacağını anlamaya bile gerek kalmadan. derhal maske üreticilerine teşvik verilmeli, yurtdışına maske ithal yasağı hemen gelmeli, ve acil üretime başlanmalıydı.
maskeler tam gaz en kaliteli şekilde (n95 vb. ) devlet eliyle ve üretici destekleriyle en az maliyetle üretilmeli. stok yaratılmalıydı.
en ideali ise bu tür salgınlara devletin daha önceden hazırlıklı olması. maske geliştirmelerine para ayırması ya da var olan kaliteli maskelerden kendi eliyle en az maliyetle üretip stok yapmasıydı.
4. virüsün plastik ve diğer yüzeylerde belli bir süre yaşabildiği öğrenildi.
şehirler arası seyaheti kısıtladık, ekonomiyi gömmemek için kargo şirketlerini kısıtlamadık. ama şehre giren kargolar güvenli süre kapsamında bekletilmeli. süre bittikten sonra dağıtıma başlanmalı. internet alışverişlerinde kısıtlamalara gidilmeli yoğunluk azaltılmalıydı.
5.nakit para ve virüsün para aracılığıyla yayılmasının önlenmesi için.
paranın elden ele dolaşımı, vatandaşın kartlarla temassız ödemeye teşvik edilmesiyle kısıtlanmalıydı. para kullanımı minimuma düşürülmeliydi. özellikle gıda sektöründe çalışan küçük esnafın cahilce sürekli gıda-para teması bu önlemle engellenmeliydi. şahsen dönerciye gitsen adam hem dönere hem paraya dokunuyor. kasaba gidiyorsun daha da kötüsü adam ete ve paraya sürekli dokunuyor. eller çıplak belki de o parmaklarla arkada burnunu karıştırıyor. yok ki kontrol ve ceza.
insanları eğitmek imkansız, bunun yerine önlemler uygulayarak kontrol altına alınmalıydı bu tür sorunlar.
6. şehirler arası ulaşım yasaklanıp 14 gün geçtikten sonra virüs olmayan şehirlerde derhal normalleşme başlanmalı. işçilere ve dışarı çıkma zorunluluğu olanlara devletin ürettiği en üst kaliteli koruma malzemeleri dağıtılmalı, maske ve diğer korunma malzemelerinin kullanılması zorunlu hale getirilmeli. bu her yerde duyurulmalı, kullanmayanlara ise ilk uyarıdan sonra en üst düzeyde ceza verilmeliydi. bu şekilde çalışanlar işlerinden kalmaz, bir çok fabrika ve iş yeri faaliyetlerine devam eder ve devletin vatandaşa yaptığı maaş ödemelerindeki yük en üst düzeyde hafifletilirdi.
7. maske kullanmayan ve sorumsuz davranan vatandaşın tespit edilmesi için kolluk güçlerinin aktif rol oynaması sokakların memurlarca denetlenmesi sağlanmalıydı.
maske kullanmamanın cezası pankartlarla insanlara duyurulmalı ceza üzerine vurgu yapılmalıydı. kolluk güçlerinin alışılagelmiş 2 li 3 lü devriyeleri değiştirilmeli. tekli düzene geçilip bekçilerde bu devriyelere katılıp daha çok alan kontrol edilmeliydi. sosyal mesafeyi korumayanlar cezalandırılmalıydı. bizimkiler anca cezadan anlar.
8.hali hazırda maske stokları olmalı, maskelerin dağıtımı ise sokak başlarında bulundurulacak steril makineler tarafından temas en aza indirilerek sağlanmalıydı. maske devlet eliyle bedava verilsinki sık sık değiştirilebilsin. sen vatandaşa eczaneden bez maske versen ne olur vermesen ne olur.
9. virüs ülkede ilk patladığı zaman akşam saat 8 den sonra sabah 7 ye kadar sokağa çıkma yasağı gelmeli, önemli bir sebebi olmayanlara büyük cezalar verilmeliydi. -
0
aslında böyle olmalıydı
virüs çıktı ekonomi alt-üst oldu. bu başlık her şey böyle olmalıydı diyenlerindir. sizde böyle olmalıydı diyor musunuz ?
1.virüs patlak verdi, yurt dışı giriş çıkışlar çok geç yasaklandı. dışarıda bulunan ve ülkeye dönmek isteyen vatandaşlarımıza yapılacak duyurularla belli tarihlerde ülkeye dönüşler yapıldıktan sonra sınırlar acilen kapatılmalıydı. vatandaşlar belli başlı yurtlarda değil. aynı anda yapılan uçuşlarla sayıları çok olacağından kendi memleketlerinde ki yurtlarda 14 günlük karantinaya alınmalıydılar. doğrusu buydu.
2. yurt dışından gelenler için boşaltılan öğrenci yurtları... geç kalındı. öğrenciler apar topar yurtlarından atıldı. virüs patlak verdikten ve tehlikesi görüldükten hemen sonra, şehirler arası ulaşım kısıtlanmalıydı. eğitim-öğretim derhal durdurulmalı. apar topar kovulmalar olmadan herkes memleketlerine gönderilmeliydi.
3. maske eldiven rezaletleri. virüs duyulduktan hemen sonra, tehlikeli olup olmayacağını anlamaya bile gerek kalmadan. derhal maske üreticilerine teşvik verilmeli, yurtdışına maske ithal yasağı hemen gelmeli, ve acil üretime başlanmalıydı.
maskeler tam gaz en kaliteli şekilde (n95 vb. ) devlet eliyle ve üretici destekleriyle en az maliyetle üretilmeli. stok yaratılmalıydı.
en ideali ise bu tür salgınlara devletin daha önceden hazırlıklı olması. maske geliştirmelerine para ayırması ya da var olan kaliteli maskelerden kendi eliyle en az maliyetle üretip stok yapmasıydı.
4. virüsün plastik ve diğer yüzeylerde belli bir süre yaşabildiği öğrenildi.
şehirler arası seyaheti kısıtladık, ekonomiyi gömmemek için kargo şirketlerini kısıtlamadık. ama şehre giren kargolar güvenli süre kapsamında bekletilmeli. süre bittikten sonra dağıtıma başlanmalı. internet alışverişlerinde kısıtlamalara gidilmeli yoğunluk azaltılmalıydı.
5.nakit para ve virüsün para aracılığıyla yayılmasının önlenmesi için.
paranın elden ele dolaşımı, vatandaşın kartlarla temassız ödemeye teşvik edilmesiyle kısıtlanmalıydı. para kullanımı minimuma düşürülmeliydi. özellikle gıda sektöründe çalışan küçük esnafın cahilce sürekli gıda-para teması bu önlemle engellenmeliydi. şahsen dönerciye gitsen adam hem dönere hem paraya dokunuyor. kasaba gidiyorsun daha da kötüsü adam ete ve paraya sürekli dokunuyor. eller çıplak belki de o parmaklarla arkada burnunu karıştırıyor. yok ki kontrol ve ceza.
insanları eğitmek imkansız, bunun yerine önlemler uygulayarak kontrol altına alınmalıydı bu tür sorunlar.
6. şehirler arası ulaşım yasaklanıp 14 gün geçtikten sonra virüs olmayan şehirlerde derhal normalleşme başlanmalı. işçilere ve dışarı çıkma zorunluluğu olanlara devletin ürettiği en üst kaliteli koruma malzemeleri dağıtılmalı, maske ve diğer korunma malzemelerinin kullanılması zorunlu hale getirilmeli. bu her yerde duyurulmalı, kullanmayanlara ise ilk uyarıdan sonra en üst düzeyde ceza verilmeliydi. bu şekilde çalışanlar işlerinden kalmaz, bir çok fabrika ve iş yeri faaliyetlerine devam eder ve devletin vatandaşa yaptığı maaş ödemelerindeki yük en üst düzeyde hafifletilirdi.
7. maske kullanmayan ve sorumsuz davranan vatandaşın tespit edilmesi için kolluk güçlerinin aktif rol oynaması sokakların memurlarca denetlenmesi sağlanmalıydı.
maske kullanmamanın cezası pankartlarla insanlara duyurulmalı ceza üzerine vurgu yapılmalıydı. kolluk güçlerinin alışılagelmiş 2 li 3 lü devriyeleri değiştirilmeli. tekli düzene geçilip bekçilerde bu devriyelere katılıp daha çok alan kontrol edilmeliydi. sosyal mesafeyi korumayanlar cezalandırılmalıydı. bizimkiler anca cezadan anlar.
8.hali hazırda maske stokları olmalı, maskelerin dağıtımı ise sokak başlarında bulundurulacak steril makineler tarafından temas en aza indirilerek sağlanmalıydı. maske devlet eliyle bedava verilsinki sık sık değiştirilebilsin. sen vatandaşa eczaneden bez maske versen ne olur vermesen ne olur.
9. virüs ülkede ilk patladığı zaman akşam saat 8 den sonra sabah 7 ye kadar sokağa çıkma yasağı gelmeli, önemli bir sebebi olmayanlara büyük cezalar verilmeliydi. -
+1
yakıt tasarrufu için modifiye tavsiyeleri
Dizele ve benzinli motorlar için öneriler
yakıt fiyatları arttıkça artıyor. bildiğiniz uyguladığınız çözümleri: ve neden işe yaradıklarını yazın millet öğrensin.
1. % 20 daha dar taban lastiğe geçmek.205 se 185 e geçin. lastiği %15 fazla şişirmek.
2.4 bar şişiriliyorsa. 2.8 bar şişirin.
- Lastiğin yerle teması ne kadar azalırsa o kadar kolay hızlanma gerçekleşir.
-Konu tasarruf olduğuna göre, yahu o zaman yol tutuşu azalır diyen arkadaşlar çıkmayacağını temenni ediyorum. Çünkü tasarruf eden adam zaten hızlı viraja girmez: hız yapmaz. Yol tututşunun burada üstünü çiziyoruz. Yağmurlu havalarda kışın falan şişirmeyin. kışın zaten ekonomi olmaz karlı yolda.
2.Katalizatörü kesmek
- katalizatörü kestiğimizde motor daha kolay nefes verecektir. Katalizatör sık sık endeskopi ile kontrol edilmelidir. Kalitesiz yakıttan dolayı dökülmeye başlayan seramik parçaları silindirlere hasar verebilir. Katalizatörün görevi yanmamış yakıt yakmak daha temiz hale getirmektir. ama kalitesiz yakıt katalizatörü döker. toz eder.
Katalizatörsüz muayeneden geçilmiyor. muayeneden geçtikten sonra yapılması lazım. bir dahaki muayenede ise çıkma katalizatör takılabilir. çıkmayı muayeneden sonra satabilirsiniz.
3. Egzoz susturucuyu sökmek yerine düz boru takmak.
Çoğu egzoz susturucusu dolanbaçlı olduğundan motoru boğmaktadır. Egzoz susturucusunun içine düz boru takmak: direnci azaltır. motorun daha rahat çalışmasını sağlar.
4. Yazılım
-Yazılımla Kalatizatör devreden çıkarılır. Beygir gücü ve tork artar. aynı devirleri daha az gazla adele edebilen motor daha az yakar. ama bu seçenek: sürüş şeklini değiştirmeyecekler içindir. Çoğu kişi yazılımı güç arttırmak için yaptığı için sonuna kadar pedala asıldığından ekonomiyi düşünmemektedir. eğer siz normal sürüş şeklinizi değiştirmeden yazılım işlemi uygularsanız 150 beygirlik benzinli turbo motorda şehir içi 1.5-2 litre yakıt tasarrufunu fark edeceksinizdir.
-yok ben dayanamam gaza basarım gaza gelirim diyorsanız. Pedala sınırlandırıcı taktırırsınız olur biter.
5. Açık hava filtresi.
Aynı şekilde açık hava filtreleri hava çekiş dirençleri az olduğundan. motora daha çok hava gireceğinden dolayı. yakıt tasarrufu sağlamaktalar. ama çakma filtreler motor için tehlikelilerdir. çünkü direnç düşük olduğundan motora giren toz: çok zarar verir. iş rektefeye kadar gidebilir. Mesela K/N firması her arabaya özel filtre üretmektedir. bu filtreler hem orjinal kutuya girer. hem ıslanmaktan hem de ısıdan korur filtreyi. Çünkü bu açık hava filtrelerini genelde çok ısınan bölgelere yakın yerlere kuruyorlar. hiç bir anlamı kalmıyor hem ısınıyor hem toz yiyor. en iyisi orjinal yerine bu tür hava filtrelerini takmaktır.
6.Arabayı hafifletmek. +( güvenlik artışı )
Lastikleri dunlup. patlayınca hemen inmeyen lastiklerle değiştiriyoruz. yedek lastiği bagajdan atıyoruz. bunun haricinde bagajda ve arabanın içinde lazım olmayan ne varsa boşaltıyoruz. araba ne kadar ağırlaşırsa yakıt o kadar artıyor. tahmin edeceğiniz üzere 80 km üstü hızlarda ön lastik patlarsa kaza yapma ihtimaliniz çok yüksek. bizim millet direksiyonu tek parmakla tuttuğu için. lastik patladımı direksiyon çekiveriyor sağa ya da sola. sonra taklaaaa. dunlop olursa böyle riskler ortadan kalkar.
Karbon kapot, karbon çamurluklar, karbon bagaj kapağı.
7. Jantları hafifletmek.
Jantlar ne kadar hafif olursa motor o kadar rahat çevirir tekeri. bu da bir tasarruf.
Bütün bu öneriler 3,5 4bin deviri geçmeyen şöförler içindir. hızı seven zaten tasarrufu düşünmez. Bu değişiklerden bazılarının motor ömrünü azaltabileceğini söyleyecek arkadaşlar olacağını düşünüyorum. Bence 3,500 devri geçmeyek motora bu hareketler hiç bir zarar vermez. amaç tasarruf.
Sizce
Daha hafif piston, piston kolu, valant yakıt tasarrufu sağlar mı ?
Silindir kapağı kanallarının büyütülüp düzeltilip kapasitesinin arttırılması yakıt tasarrufu sağlar mı ?
Motor yağı katkılarının sürtünmeyi azalttığı söyleniyor. sürtünme azaldığından yakıt tasarrufu elde edilebilir siz ne düşünüyorsunuz ?
Motor yağı katkılarının test videosu. Testte rus motor yağı katkısı epilam en iyi katkı. 20 kg a kadar dayanıyor. videoyu izleyin görürsünüz diğer katkılarıda. altyazı ekleyin az çok çeviriyor -
0
29 dünya üniversite kış olimpiyatları
29'uncu dünya üniversite kış oyunları 2 mart'ta rusya'nın krasnoyark şehrinde düzenlenecekmiş. binlerce üniversitelinin bir araya geleceği söz konusu kış oyunlarında gençler kıyasıya yarışacak diyorlar. var mı gidecek olan ? ben krasnoyarskta yaşıyom. -
0
askerlik işlemleri için vekaletname
var mı aramızda askerlik işlemleri için yakınına vekalet veren ? -
+1
amerika iranı bombalar mı
Suriye' de Amerikan diplomasisi
Teröristler yenilmiş, Suriye ise nihayet özgür ve müreffeh bir devlet olma yoluna girmiş gibi gelse de. Washington ve Avrupalı yandaşlarının yürüttüğü "çifte standart" politikası yüzünden, Suriye, Batının ekonomik çıkarlar güttüğü bir üst durumuna geldi.
Türkiye, iran ve Rusya tarafından, bölgede durumu normalleştirmek ve barışı sağlamak için tüketilen tüm uğraşlar Amerika tarafından maşalanan Batının kirli elleriyle itibarsızlaştırılmakta. Amerika'nın Suriye'nin doğusundan petrolü hiç etmek işine geldiğinden ayrıca büyük miktarlarda silah pazarladığından da neden Suriye'de barışa karşı oldukları anlaşılacak olsa gerek. Bir de bunun üstüne Amerikanın NATO üyesi Türkiye'yi PKK ile tehdit etmeside cabası.
Neticede Amerikalılar Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN'la çok daha güçlü çok daha bağımsız bir NATO müttefiği olduğunu kavramış olsa gerek. Böyle bir müttefiğin kaybı ise NATO için yakın doğu ve kara denizde büyük bir itibar kaybı demek. Bu bağlamda Washington Ankara ile ilişkilerini resmi olarak kökünden ve yeniden gözden geçirme kararı aldı. Amerika'nın Ankara'ya gösteriş amaçlı PYD/YPG temsilcileriyle bağlantılarını kopartmasıda bu şekilde açıklanıyor. Buna ek olarak, Washington Suriye Demokratik Güçleri ile askeri operasyonlar ve diğer faaliyetlerinin koordinasyonunu El-Jabra ve El-Amr' daki Fransız güçleri aracılığıyla gerçekleştirmekte.
Bunun haricinde, ABD Müncipin teröristlerden boşaltılacağını söz verip kovulan Tillerson'ın sözü hala tutulmuş değil. Amerika'nın Teröristlerle göstermelik olarak bağ koparması, Ankara'ya ' bakın biz sözümüzde duruyoruz bize güvenebilirsiniz ' mesajı. Aslında ne bağ koparan var ne teröristlerle ilişkilerini kesen bir Amerika. Amerikanın Türkiye ile ilişkileri normalleştirme çabaları başarısız olursa, GÜÇLÜ bir Türkiye yerine cılız bir Türkiye tabiki de Amerikanın tercihi olacaktır. Zayıf bir Türkiye elde etmenin tek yolu ise erken seçimler öncesi ya da sonrası yine bir askeri darbe denemesi olacaktır. Ha Güçlü bir NATO üyesi Türkiye ha güçsüz, Amerika için önemli olan kontrolü altında olan bir Türkiye!
Amerikanın bütün bu eylemleri tek bir planın parçası. O da Suriye' deki Türkiye-iran-Rusya koalisyonunun yıkımı. Koalisyon yıkılırsa bölgede iktidarsızlık geri gelecek. Amerika ise petrol ve silah gelirlerine doymayacak. Fakat Amerikan diplomasisi iran'la nasıl baş edecek dersiniz? Cevap çok açık. israil!
Tel-Aviv zaten çok uzun zamandır Suriye'de savaşan iran birliklerine karşı askeri operasyonlar yürütüyor. Bunun dışında Rusya'nın israil Hava Kuvvetlerine yürütülen saldırılara karşı içinde zorla tuttuğu tepki koalisyon ülkeleri arasında bir çatışmaya da yol açabilir.
Suriye' de halk savaştan bıkkın ve terörizmin frangalarını kırıp eski günlerine geri dönmek istiyor. Amerikan diplomasisi ise, buna karşılık, bölgede istikrarsızlığın devamı için elinden ne geliyorsa yapıyor. Bu çabaların muazzam kazançlar uğruna olduğunu tahmin etmek ise zor olmasa gerek.
Amerika Kürtlere göstermelik te olsa sırtını dönerek, Suriye'de işlediği uluslarlar arası suçlarının sorumluluğundan kaçabilir. Bu nedenle, Amerikan kibirinden etkilenen tüm halklara sesleniyorum. Gerçekten Amerika Suriye'de ne yapıyor ? -
+1
suriye de faşist amerika
«Suriye'de Amerikan demokrasisi
şuan rusya; türkiye ve iran'ın da desteğiyle suriye'de ateşkesin sağlanabilmesi amacıyla barış garantörlüğü göreviyle «suriye ulusal diyalog kongresini toplamakta. asıl amaç ise kongrede suriye toplumunun hükümet, muhalefet, sivil toplum, etnik ve dini grup temsilcilerini bir çatı altında toplayarak, halkın kendi geleceğini kendi belirlemesini sağlayabilmektir.
bu gelişmeler yaşanırken, bir çok ülke kongrenin itibarını sarsmaya ve kötü göstermeye çalışmakta. suriyeli muhaliflerden bahsetmiyorum bile. öso ya gelirsek, 40 a yakın grup kongreye karşı çıktığını bildirdi. ama neden karşı çıktıları belirsiz. sadece karşıyız demişler. neden belirtmemişler. arkasından ceyş-ul islam, ahrar uş-şam, nureddin zengi hareketi, doğu aslanları ordusu ve ahmad abdo gibi öso ya bağlı diğer guruplar da destek çıkmışlar. gelin bi beyin fırtınası yapalım, daha öncesinde birbirleriyle savaşan, suriyenin geleceğiyle ilgili farklı görüşlere sahip bunca grup nasıl oldu da kim ya da ne etken oldu da birleştiler ?
ilk önce bu grupları kim finanse ediyor onu ele alalım, abd ve suudi arabistanın bu grupları finanse ettiklerini sağır sultan bile duydu. e tabikide barış yapılması amerika için hiç te karlı değil. savaş biterse kime satacak onca silahı ? en önemlisi de washington ucuz suriye petrollerine erişimini sonsuza dek kaybedebilir. tam da işte bu yüzden abd, ufak kardeşi batının da yardımıyla kongreyi engellemeye çalışıyor. düşündükleri tek şey kendi bütçe açıklarını kapatmak.
bana sorarsanız amerika her zaman ki gibi aynı senaryoyu oynuyor: «önce içerde ateşi korluyor sonra demokrasi getiriyor». afganistan, ırak ve libya' ya neler olduğunu çok iyi biliyoruz bu amerika demokrasisinden sonra. sonuçta elde ne var, ne demeokrasi ne canlanan bir ekonomi... sadece parçalanan aileler ve evsiz kalmış insanlardan ibaret amerika demokrasisi. suriyelilere çok mu lazım böyle bir demokrasi?.
çok mu lazım, kendi kanunları kendileri çıkartamayacakları, kendi yeraltı kaynaklarını kullanamayacakları bir anavatan ? suriyenin kaderi şuan sadece damask'a değil, suriyelilere de bağlı. asıl suriyeliler kendi vatanının kaderine etki edebilecek olan karakterlerdir.
sonuç olarak gözlemlediğimiz ne mi ? suriye'deki iç karışıklığı kendi kontrolü altına alma fırsatını kaçıran amerika, son gücüyle suriye pastasından payını almaya uğraşıyor. bu aralar ise çok aktif bir şekilde tüm muhaliflerle çalışıp suriye ulusal dialog kongresini karalamaya yaptırtmamaya çalışıyor. kongreyi iran rusya ve türkiye'nin üst düzey yöneticilerinin cenevredeki diyaloğu daha da kolaylaştırmak için düzenlemeside cabası. bütün bunlara rağmen şimarık ufaklığı oynayan bir washington var karşımızda. istem dışı şu soruyu soruyorum kendime
'' aslında suriye'ye demokrasiyi getirecek olan kim ? '' .suriye halkının ta kendisi mi yoksa muhalifleri ne kendi menfaatlari doğrultusunda silah ve paraya boğan amerika ve batılı kardeşleri mi ?
«suriye ulusal diyaloğ kongresi 29-30 ocak'ta soçi 'de düzenlenecek. üst düzey katılımcılar, ricard dexer shawn, ruhani ve putin olacak. ana konular. suriye'de yeni bir anayasa oluşturulması için kurulacak anayasa komisyonu ve birleşmiş milletler gözleminde yeni anayasaya dayalı bir seçim yapılması. hadi hayırlısı. görücez bakalım, amerika mı yaman, suriye halkmı mı ? -
0
amerika her yerde
Lübnan muhalifleri kimin çıkarlarını göz ediyor ?
Lübnan meclisinde seçimler yine ertelendi. Sebep ise vekillerin «Seçimler kanunu» konusunda anlaşamamaları. Seçimler ise bu yılın son baharında yapılacakmış.
Hatırlatmak gerekirse «Seçimler kanunu» dini temelde 1960 yılından beri Lübnan parlementosunda siyasi partilerin aldıkları oy oranınca koltuk sayılarını belirlemekte.
«8 Mart» tarihinde koalisyon temsilcilerinin belirtmesine göre, şuanki kanun eskimiş ve çok milletli lübnan halkının var olan siyasi menfaatlerini yansıtmamaktaymış.
Bundan dolayı temelinde seçim sistemine farklı bir yaklaşım olan «karma bir seçimler kanunu» hazırlanmış. Hazırlanan bu kanun teklifi, özellikle az nüfuslu seçim bölgelerinde inançlı çoğunluğun, büyük şehirlerde ve bölge merkezlerinde ise nüfusu farklı etnik gurupların oluşturduğu bağıl çoğunluğun olduğu yerlerde seçim kazanmasını ön görmekte.
Sorun çözülmüş gibi gelsede, ‘karma seçimler kanunu’ muhalif ‘El-müstakbel’ ve ‘Kataib’ gayri resmi yönetimleri tarafından «14 mart» tarihinde yine reddedilmiş.
Buna karşın Lübnan muhalifleri ne kendi kanun tekliflerini sundular ne de herhangi bir çözüm önerisi... Bütün bunlar parlemento seçimlerinin ileriki bir tarih olan bu yılın ilk baharına çekilmesine sebep oldu.
Gelin neler olduğunu biraz anlamaya çalışalım.
Öncelikle ülkedeki seçimlerin kimin işine yaramadığını anlamak gerek.
2016 yılının sonunda seçilen yurtsever Cumhurbaşkanı Mişel Avn, ülkesinde herşeyi yoluna koyma, devletin politik eğemenliğini eski haline getirme, Lübnan’ı layık olduğu dış politika konumuna geri döndürme ve dış ortaklarla var olan eski ekonomik bağlantıları yenileme gayesinde.
Bütün bu fikirlerin ve aynı zamanda var olan kanun tekliflerinin kabullerinin hayata geçebilmesi için Cumhurbaşkanı M. Avn’ ın parlementonun desteğine ihtiyacı olduğu aşikar. Herşey kulağa bu kadar kolay ve vaitkar gibi gelsede burada da bir ama var... Ticari ve ekonomik ortakları olarak Cumhurbaşkanı M. Avn’ ın gördüğü başlıca ortaklar Rusya, Suriye ve iran. Anlayacağınız üzere bu üç devlet batının menfaatleriyle çelişen devletler, en baştada ABD menfaatleriyle. Bu devletlerin aralarındaki ilişkileri güçlendirmesi tabikide Amerika’nın zararına. Bu gücün Amerikanın bölgedeki askeri ve ekonomik gücünü azaltacağını da anlamak pek zor olmasa gerek. Tam da bu yüzden Beyaz saray, Cumhurbaşkanı M. Avn’ ın tüm girişimlerini engellemeye çalışmakta, öncelikli olarakta muhalifleri buna alet etmekte. Şuan Cumhurbaşkanı M. Avn’ın parlamento oluşturmasını muhalifler eliyle engellemekteler.
Aslında ortaya çıkan gelişmeler olmasa bütün bu tezlerin boş bir laftan ibaret olduklarını söylebilirdik. Ama Beyaz Saray «El-müstakbel» ve «Kataib» parti temsilcilerine yüklü miktarda para yardımı yapmış. 2017’ nin ilk baharında Saad Hariri ve Sami Jmayel Amerikalılardan 500er bin amerikan doları almışlar. Ne için dersiniz ? Tabiki de Amerikaya yataklık etmek için. Parayı kim aracılığıyla vermişler? Adı Faresa Saida muhalif millet vekili, eski parti lideri.
işte şimdi taşlar yerine oturmakta. ABD tarafından finanse edilen muhalifler tüm yolları deniyerek, ülkedeki parlemento seçimlerini ertlemekte. Nedeni ise seçim tahminlerinde gördükleri sonuçların şuanlık beyaz saraydaki sahiplerini memnun etmemesi. Muhaliflerin şuan yaptıklarıysa sırf kafa karıştırmak için «karma seçimler kanunu» ‘nun farklı etnik grupların menfaatlerini ön görmemesi. Saçmalık!
Böylece varacağımız sonuç şu ki, ne pahasına olursa olsun ABD
için önemli olan tek şey ortadoğuda şuanki konumunu korumak ve bu tür ülkelerin tekrar eski konumlarına gelip, askeri ve ekonomik alanda yüklesmelerini engellemektir. Tüm muhalifleri kirli parasıyla satın almasıda cabası. Önümüzdeki parlemento seçimlerinde Lübnan halkının en doğru seçimi yapacağını ümit etmekten başka bir şey yok gibi. inşallah Lübnan, okyanus aşırı batılı kuklalara rağmen kalkınma ve refaha yürür. Yaşasın Lübnan! -
0
suriyede amerika çıkarları
Suriye’de Amerika çıkarları
Bugünlerde çoğu kişinin aklına takılan bir soru da, mart ayından bu yana, Suriye sınırımızda bulunan Tel Abyad’a Amerikanın neden bu kadar ilgi gösterdiği olsa gerek. Gelin anlatayım.
Beyaz Saray temsilcileri, Tel Abyad çevresinde Türk-Kürt çatışmasını çözmeye çalıştıklarını ifade ederken, diğer yandan Türk silahlı kuvvetlerinin emelindeyse coğrafi konumu ve halihazırda gerekli erzak, silah ve mühimmat nakliyesinin Suriye’nin kuzeyine yönlendirilmesine imkan sağlayan ulaşım altyapısıyla, altın değerindeki Tel Abyad’ı kendi çıkarları için Fırat Kalkanı operasyonu adı altında kontrolü altına almaktır. Bu çıkarımlar TSK komuta-kademesinin, gözle görülen nesnel askeri durumdan ölçüp biçilmiş, pragmatik çıkarımlarıdır.
TSK komuta-kademesine göre Kürt terörist grubu «YPG», Tel Abyad’ı kontrol altına almaya çalışarak, TSK’nın ikmal yollarını kapatıp Suriye’nin kuzeyinde gelişen durumu tersine çevirmeyi amaçlamaktalar.
Tel Abyad sorunu, bize iki taraf arasında sıradan bir çatışma gibi gelsede, ABD’nin işe karışmasıyla sıradanlığını kaybetmekte, dolaysız olarak işe karışmak isteyen Washington Türkler ve Kürtler arasında arabulucu olma emelindedir.
ilk bakışta çok sıradan bir durum gibi gözüksede, Ankara’ya dostuk mesajları veren o Beyaz Saray, aynı zamanda Kürtlerle kapalı kapılar ardında görüşmektedir.
etaylara inecek olursak, Kobani yakınlarındaki Amerikan üssünde, ABD senatörü John McCain ve «PYD» temsilcileri Anvar MÜSLiM ve Halil ALDAR arasında, 22 Şubat 2017 tarihinde bir toplantı düzenlendiği elimize ulaşan bir başka bilgi.
Görüşmelerin ana konusu ise tabiki de Tel Abyad ve çevresindeki durum. Şuanki mevzilerini bırakmak istemeyen PYD’li Kürtlere, John McCain’in teklifi ise Tel Abyad şehrinden başka bir şekilde yararlanmak üzere, şehre Amerikan askerleri, «YPG» ve Amerikanın destek sağlayıp eğittiği SDG’yi (Suriye Demokratik Güçleri) yerleştirmek.
SDG’yi Araplar, Türkmenler ve PKK taraftarı olmayan kürtler oluştururken, SDG’nin ekonomik ve askeri tüm ihtiyaçlarını ABD karşılamakta. Hafif silahlar, «Boeing CH-47 Chinook» ile Tel Abyad’a 20-25 km uzaklıktaki Harab Işktaki askeri üsse sevk edilmekte.
Washington’un bu haraketleri, hem Türk Devletine bir ihanet hem de kürtlerle süregelen bir oynaşma değil de, nedir ? Belki de Beyaz Saray bütün bunları ilerde Türk hükümetine şantaj olarak kullanmak ve Suriye’nin kuzeyindeki Türkiye etkisini yok etme hesapları içerisindedir. Kim bilir ? Şimdilik ABD’nin Suriye’deki kürtlerle kurmakta olduğu stratejik planları kontrol altına almak mümkün gözükmesede, bütün bu planlar yarın öbür gün Suriye’de belkide tam da Türkiye toprakları içerisinde ABD Türkiye çatışmasına bizi sürükleyecektir.
‘Amerikanın bölücü kürtlerden ne çıkarı var ?’a gelirsek. Meğerse, Washington «SDG» ve «YPG» yi Rakka’da ki askeri operasyonlarda birlikte kullanacakmış. Beyaz saray, Rakka operasyonunda Türk Silahlı Kuvvetlerini desteklerse, kürt militanların orada bulunma ihtimalinin olmayacağını da anlamak zor olmasa gerek. Bu durum Amerikayı tabiki de memnun etmeyecektir.
Görünüşe bakılırsa Amerikalıların Suriye’deki petrol yataklarına ulaşma isteği, NATO müttefiği Türkiye’nin çıkarları ve sade Türk vatandaşlarının huzurundan çok daha önde geliyor... -
0
orta doğuda amerika demokrasisi
2016 yazında, kaçınılmaz hale gelen ve Washington’un F.Gülen’i iade etmeyi reddetmesiyle, Ankara ve Washington arasındaki gerginlik pek bekletmeden çığ gibi büyüdü. Mantıklı olansa Amerika’nın terörizmle sahte mücadelesini beyan eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın da dediği gibi demokrasiyle bağdaşmayan bu eylemlerin sahibine gerekli cevabı vermek gerekmektedir. Tüm dünyada kendini demokrasinin koruyucusu ilan eden Beyaz Saray, bir gün birilerinin gelip bu dayatma Amerikan ideolojilerini yanına bırakmayacağını kabullenemiyor.
Ülkemiz yeterince güçlü bir ülke, aynı zamanda dünya haritasında coğrafi ve stratejik çok önemli bir yere sahip, işte tamda bu yüzden, son zamanlarda moda olan ekonomik ambargoları burada uygulamakla iş bitmiyor. Kaldıki Ankara, Amerikan ve Avrupa silahlı kuvvetlerine incirlikte üs kurma hakkı tanıyorken, Amerikan silahlı kuvvetlerinin üslerimizi kullanmaları imkansız olacağından ekonomik ambargo getirmek delilik olacaktır. Aynı zamanda Beyaz Saray’ın Suriye ve Irak’taki iç savaşa etki etme imkanı ortadan kalkması ihtimal dahilinde bile değildir. Sırf bu sebeplerden dolayı Amerikalılara göre bu konuda çok daha hassas haraket etmek akıllıca onların menfaatinedir.
Suriye’de «YPG» Washington’un askeri ve finansal desteğiyle faal bulunmakta. Bildiğiniz üzere «YPG» PKK’nın Suriye’deki kolu. Beyaz Saray temsilcileri «YPG» nin Kürt yöneticilerine Suriyeli islamcılara karşı operasyon emirleri vermekte. Öğrenilenlere göre, Amerika’nın Mart ayı planı; başkent Ankara ve istanbul’da canlı bomba eylemleri. Eylemler için gerekli olan tüm silah ve patlayıcılar Amerikalılar tarafından hazırlanmış ve şuan Haseke’nin ilçesi Rimalan’da bekletilmektedir. Bunun yanında Amerika Savunma Bakanlığı temsilcileri tarafından «YPG» temsilcilerine yapılan uyarıda, eylemlerin gerçekleşmemesi durumunda silah ve finansal desteğin kesileceği bildirilmiştir.
Hiç te demokratik olmayan bu yöntemlerle Washington, Ankara’nın dış politikasını ve aynı zamanda ABD politikasına baskı yapabileceğini hesap etmekte ve Beyaz Saray, toplumsal huzurun sarsılmasıyla Türkiye’de Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Amerika’ya daha yumuşak bir zeminde görüşme talebinde bulunmak zorunda kalacağını düşünmektedir.
Ne var ki, Kürtler yeterince gurulu bir milletmiş ki, gözü kapalı bir şekilde Amerikalılara güvenmemekle, özelliklede Türkiye tarafından Güney Doğu Anadolu Bölgesinde gerçekleşecek sonuçlarıda göz önünde bulundurmuşlar.Bu şartlar Washington tarafından hesaba katılmış, bu yüzdendir ki, Kürtlerin Terör eylemlerini gerçekleştirmeyi reddetmeleri halinde, Beyaz Saray temsilcileri, vazifeyi «El-Nusra» cepesine yönlendirmeyi kararlaştırmışlar.
Bu yüzden, Ankara ve Washington’un arası kızışmaya devam ettikçe, Türk şehirlerinde terör son bulmayacağa benziyor. Görünüşe bakılırsa, demokrasi kavramı Roma imparatorluğundan bu yana baya bir değişikliğe uğramış ve şuan ABD menfaatine olan her şeye demokrasi dendiğinin farkında mısınız ? -
+1
eminim evet verenlerin
Yahu kimse okumuyor siyasetçilerde bundan pirim yapıyor yok böyle başka bir ülke. Babamı aradım telefonla, neye verdin diye, bilmem tayip giderse ülkenin anası gibilir dedi o kadar. Kimse bilmiyor neye evet neye hayır dediğini, komedi. -
0
rusyadaki kızlar türkiyedeki kızlardan üstün
Rusça dersi verilir, gelmek isteyenlere yardımcı oluruz beyler -
-3
gerçekten hayır mı demek istiyorsun
O zaman ilk önce partiler kanununa hayır de vatandaş. Senin hayır dediğin tek adamlık anayasasını adamlar ilk önce partilere getirmiş. Yani bu ne demek oluyor? Bak arkadaş, vekilini sen getirmiyorsun, önüne konana "he" diyorsun, sonra ne yapıyorsun? Açıyorsun televizyonunu yada gazeteni izliyorsun olup biteni film gibi, senin etkin yok orda halk etkin değil, adam parti disiplin kurulunu eline alıyor, maliyesini eline alıyor, istediğini ihraç ediyor, edemeyince ceza vermiyen ihraç kurulunu sktir ettirtiyor, başa gelen göz korkutuyor, partideki adamda bu bi daha beni seçtirmez korkusuyla susuyor, ne oluyor? Partinin içinde, yani en başta demokrasi yok oluyor. Adamlar en başta yok ediyor demokrasiyi, tek adamlık partilerde gardaşlar ilk önce bunları görelim, aha bakın chp'ye başarısız bir lider, hayatı başarısızlıklar, skandallar üzerine, işi ras gitmeyen Kılıçdaroğlu koltuğu bırakmıyor, gel tüzüğü değiştirelim demokrasiyi ilk önce partiye getirelim diyen Muharrem iNCE gibilerde " tü kaka"oluyor. Bahçeli de aynı terane. adam "u" dönüşleri uzmanı iki ay önce «başkanlık asla kabul edilemez» diyor, RTE ye hakaretler düzüyor, sonra biz evet diyeceğize geliyor iş. Bunlar hep showmen. şöyle sözü bir kere diyecek, tüm millete demokrasisiyle ders verecek parti yok, ADAM çok VATAN EVLADI çok ama onlarda içerde demokrasiye aç. Ne diyorlar bazı eski siyasetçiler; büyük abiler her zaman çoğunluktan çok tek adamlarla uğraşmayı severler, daha kolaydır çünkü. Tek adam olan arap ülkelerinede bu şekilde demokrasi yok hak yok hukuk yok diyerek arkasına aldığı dünya kamuoyunun desteğiyle giriyor, sömürgesine çeviriyor çaktırmadan. Bizde ilk önce partiler sömürge olmuş ama bizim millet uyuyor. Büyük abiler ne derse onu yapıyor millete show yapıyor parti başkanları, bakın parti "BAŞKANLARI!" Tek adamlık orda başlıyor. Ne zaman uyanır, demokrasinin partilerde başladığı ve halkın önüne konulan, cebinden 50,100bin çıkarıp vekilliğe yatıran kumarbazları değil, kendisini satılmış, ciks kasetleri dış mihrakların eline düşmüş, sözünde duramayan, vatandaşı dinlemeyen, sadece kendi menfaaetleri doğrultusunda giden şizofrenlerin değil, gerçekten herkesi temsil eden, sadece ve sadece vatanın vatandaşının çıkarına bakacak idealist adamların, MiLLETiN VEKiLiNiN ortada olduğu bir düzen gelir, işte bunun adı demokrasidir. işte o zaman demokrasiye EVET başkanlara HAYIR diyeceğiz. -
0
türk milliyetçileri hayır diyecek
Sen hangi sebepten ötürü evetçisin? Okudun mu anayasa tasarısını? -
0
okuyunca tek kalamayacaksınız
Ne kadar tezat böyle korkup camiye giden hiç kimse gidip içkiye başvurmaz doğru uydur çarparız bak seni -
+1
beyler götümden yaralıyım yetişin
Çoban çantası otu ibrahim saracoglu tarifini öğren benimde başıma gelmisti. iki gün sonra yürürsün. Ilık suyla banyoda yıka gunde uc bes kere ama hic. dokunma. -
+3
gençlik yıllarımda yaşadığım korkulu hikaye
Yahu alakasız bir biçimde buraya geçtin hapisteki dedenin kemerinden nasıl buraya geçtin -
+1
rusyayla dış polita
Rusya ile olan ilişkiler sadece dış siyaset meselesi kalmayıp Türkiye’nin iç siyasetinde’de önemli bir yer almaktadır. Orta Doğu’daki gelişmeler ışığında Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler denizlerdeki gelgitlere benziyor, kimi zaman yaklaşıyor, kimi zaman uzaklaşıyor.
Ülkemizdeki askeri darbe girişimi dünyada büyük bir yankı uyandırmıştı. Bu olay hem devletimizi hem de milletimizi bir çok meseleye farklı açıdan bakmaya zorladı. Ünlü alman siyaset bilimcisi Shmitt yazısında siyasetin temelinde ‘bizimkiler’ ile ‘yabancılar’ gibi kavramların yer aldığını ve siyaset tarihçesinin hep bunlara dayandığını belirmektedir. Bu nedenle biz de bir karar vermeliyiz. Kimin dost kimin ise düşman olduğunu tespit etmeliyiz.
Son aylarda ABD ile büyük sorunlar yaşayan ülkemiz, Rusya ile bir normalleşme sürecine girdi. Rusya ile ilişkilerin düzenlenmesi ve yeniden yapılanması Türkiye’nin milli çıkarınadır.
Türkiye ile Rusya arasında kriz bir Rus jetinin düşürülmesiyle başlamıştı. Bu kriz en çok dış ticaretimizi etkilemişti. Son değerlendirmelere baktığımızda sadece 2016’nın ilk sekiz ay içerisinde ticaretimiz yüzde kırk düşerek 9,9 milyar dolar oldu. Yani bu rakam iki binli yılların seviyesine düştü. Örneğin 2014’te Rusya ile dış ticaret hacmimiz 31 milyar dolardı. Ekonomi uzmanlarıın tahminlerine göre yıl sonuna bu hacmimiz ancak 20 milyar civarına ulaşabilir.
Daha 12 ay öncesinde Türkiye Rusya’nın dış ticaret listesinde ilk saralarındaydı, bugün ise yedinci sırada yer alıyor. Rusya’nın ticaret payında yüzde 4,6 alan Türkiye bugün 3,4 de sahip.
Bu kriz turizm sektörünü de vurdu. Kriz öncesi Türkiye’ye en çok Rusya’dan turist gelirdi. Bugün bu oran yüzde doksan düştü. Turizmdeki kayıplarımız milyarla ifade ediliyor. Ruslar ise başka ülkelere yöneldi.
Sebze ve meyve ürünlerini Türkiye’den alan Rusya bu ihtiyacını başka ülkelerden temin etmeye başladı. Rusya pazarını kaybeden Türkiye ise başka pazar aramakta zorlandı. Avrupa ülkeleri de kendi ürünlerini satacak pazar arıyor ve rekabet zorlaşıyor. Avrupa üreticisi kendi pazarını Rusya’ya satamadıkları mallarla doldurdu.
Fakat Putin ile Erdoğan’ın buluşması ve ilişkilerin normale dönmesi dış ticaretini ve turizm sektörünü canlandırdı. Ülkemiz yeniden Rus turistlerin gözdesi oldu. Türk sebze ve meyve ürünleri Rusya’daki pazarlarında yeniden yer almadıysa bile yakında eski haline döneceğine benziyor.
Yine de, Ankara ve Moskova arasında bütün sorunların giderildiğini söylemek henüz çok erken. iki ülke arasındaki sorunlarından bir de Kırım tatarların durumu. Aslında bu sorun ikili sorun değil, Rusya Ukrayna sorunu fakat bu çatışmada mağdur olan Kırım Tatarlar olunca Türkiye de dahil olmuş bulunuyor.
Ekim ayın başında, Rusya Yüksek Mahkemesi Kırım Tatarların Meclisini ayrılıkçı örgüt olarak verilen kararını tekrar ederek Rusya sınırları içerisinde çalışmasını yasakladı. Rusya’nın bu kararından sonra, Türk dışişleri bakanlığının sözcüsü Tanju Bilgiç yaptığı açıklamada Türkiye’nin Kırım tatarların yanında olduğunu ve onlara karşı yapılan baskılara karşı olduğunu bildirdi. Ayrıca, mahkemenin verdiği kararında büyük üzüntü duyduklarını da vurguladı. Bu durumda bir sorun aklımıza geliyor biz Kırım tatarlarını mı, yoksa Kırım Tatarları Meclisini mi destekliyoruz. Bu işin özüne baktığımızda bu meclisin faaliyetleri büyük soru işaretidir. Örneğin Meclisin öncülüğünde Ukrayna’nın Kırım’a uyguladığı enerji ve gıda ambargosu. Bu ambargo yüzünden tatarlar haftalarca elektriksiz karanlıkta kalmıştı. Bu girişimler tatar halkının Meclise verdiği desteğini büyük ölçüde azalttı. Ayrıca Rusya’nın Kırım’da yapmaya başladığı enerji ve araç geçiş köprülerin yapımını da hızlandırdı. Meclis bu girişimlerle Türkiye’yi bölgeye yakınlaştırmanın yerine uzaklaştırmaktadır.
Meclisin faaliyetleri ciddi bir şekilde ele alınıp değerlendirilmelidir. Ayrıca Mustafa Cemil ile Fethullah Gülen arasında bağlantıların olup olmadığı de araştırılmalı. Çünkü her ikisi Amerika’dan desteğini alıp aynı kapılar çalıyordu, aynı batılı kişilerle buluşarak büyük fonlar aldı.
Fetocuların darbe girişimi bütün halkımız birleştirdi. Halk siyasi görüş, din, mezhep gibi farklılıklarına bakmadan 15 Temmuz’da sokaklara çıkıp sadece Erdoğan’ı değil, ülkenin geleceğini, demokrasiyi ve milli değerlerini korudu. iste böyle zor bir dönemde biz kimin dost kimin düşman işbirlikçisi olduğunu bilmek zorundayız.
Türkiye Meclise hep büyük önem ve destek vermiştir. Manevi desteğin yanı sıra maddi desteğini de sağlamıştı. Bazı Avrupa gazetelerinde konuyla ilgili çıkan haberlere göre bu destek yüzbinlerce dolar olarak ifade ediliyor. Bu durumda bu yardımların nereye gittiği ve nasıl harcandığı sorusunu aklımıza getiriyor. Acaba bu yardımlar Meclis üyeleri arasında mı dağıtıldı, yoksa birilerinin ceplerinde mi kaldı. Belki de bu paralarla Gülen’in Ukrayna’daki okulları yapıldı. Maalesef bütün bu olasılıkları araştırmalıyız, çünkü bu yardımlar Kırım’da yaşayan tatarlara ulaşmadı ve onların ihtiyaçlarına harcanmadı.
Kırım’ı Rusların eline bırakmayacağını ve Rusya’ya bağlanmasına engel olacağını ilan eden Meclis başarılı olmadı. Kırım’da yapılan referandumda Rusya ile birlikte yaşamak isteyenlerin sayısı çok olunca Meclis geri çekildi ve hiçbir girişimde bulunamadı. Bütün fırsatları elinden kaçırdı.
Bugün istanbul’da, Brüksel’de veya Kiev’de oturup Kırım’ın Ukrayna toprağı olduğunu bağırarak yeniden ona bağlanacağını söylemek kolay. Fakat Rıfat Çubarov’da iyi biliyor ki, bu tip girişimler büyük çatışmalara ve insan kayıplarına neden olabilecek. Bir şey yapılıyor olsaydı, Şubat’ta yapılırdı. Simferopol ve Sivastopol’u zorla ele geçirmeye çalışmak yerine halkla bir olup durumu değerlendirmek gerekirdi.
Günümüzde ise bu mesele Rusya ile olan ilişkiler göze alınarak değerlendirmelidir. Bir süre önce yeniden yapılandırılan ‘Türk akımı projesi’ adlı doğal gaz hattı, iki ülke arasındaki liderlerin sıklaşan görüşmeler ve Türkiye ile Rusya arasında yapılacak ticarette milli paraların kullanılacağına dair haberler Moskova ile ilişkilerimizin daha üst düzeye çıkarılması gerektiğini göstermektedir.
Elbette bu durumda bir ortak nokta üzerinde durulmalı ve gerekirse karşılıklı olarak bazı konularda taviz verilmelidir.
Biliyorum ki bir çok ülkücü arkadaşımız Kırım tatarlar Meclisine verilen desteğin kesilmesi konusunda isyan edecektir. Tabi ki Kırım tatarlar kardeşimiz, yakınımız ve akrabamızdır. Fakat biz halkla değil, Meclis ile olan ilişkilerimizi gözden geçirmeliyiz. Ağustos 2015’te Ankara’da yapılan Büyük Kırım Tatar kongresinde konuşmacı olan Meral Akşener bugün ortada yok ama o kongreden sonra MHP’ye Fetönün operasyonu başladı. Bu ince detayları dikkate aldığımızda vazgeçmezimiz Meclise yapılan bütün desteğimizi milli çıkarlar çizgisine dönene kadar geri çekmeliyiz. ileriye yönelik ise destek vereceklerimizi iyi tespit edip seçmeliyiz. Biz ancak gerçekten Kırım tatarların sorunlarına ve meselelerine çözüm getirecek ve bu yolda çalışacak olanlara destek vermeliyiz. Kişisel çıkarlar asla halkın çıkarları üzerinde olmamalıdır. -
0
rusyayla barışsak mı yoksa kavga mı etsek
Rusya ile olan ilişkiler sadece dış siyaset meselesi kalmayıp Türkiye’nin iç siyasetinde’de önemli bir yer almaktadır. Orta Doğu’daki gelişmeler ışığında Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler denizlerdeki gelgitlere benziyor, kimi zaman yaklaşıyor, kimi zaman uzaklaşıyor.
Ülkemizdeki askeri darbe girişimi dünyada büyük bir yankı uyandırmıştı. Bu olay hem devletimizi hem de milletimizi bir çok meseleye farklı açıdan bakmaya zorladı. Ünlü alman siyaset bilimcisi Shmitt yazısında siyasetin temelinde ‘bizimkiler’ ile ‘yabancılar’ gibi kavramların yer aldığını ve siyaset tarihçesinin hep bunlara dayandığını belirmektedir. Bu nedenle biz de bir karar vermeliyiz. Kimin dost kimin ise düşman olduğunu tespit etmeliyiz.
Son aylarda ABD ile büyük sorunlar yaşayan ülkemiz, Rusya ile bir normalleşme sürecine girdi. Rusya ile ilişkilerin düzenlenmesi ve yeniden yapılanması Türkiye’nin milli çıkarınadır.
Türkiye ile Rusya arasında kriz bir Rus jetinin düşürülmesiyle başlamıştı. Bu kriz en çok dış ticaretimizi etkilemişti. Son değerlendirmelere baktığımızda sadece 2016’nın ilk sekiz ay içerisinde ticaretimiz yüzde kırk düşerek 9,9 milyar dolar oldu. Yani bu rakam iki binli yılların seviyesine düştü. Örneğin 2014’te Rusya ile dış ticaret hacmimiz 31 milyar dolardı. Ekonomi uzmanlarıın tahminlerine göre yıl sonuna bu hacmimiz ancak 20 milyar civarına ulaşabilir.
Daha 12 ay öncesinde Türkiye Rusya’nın dış ticaret listesinde ilk saralarındaydı, bugün ise yedinci sırada yer alıyor. Rusya’nın ticaret payında yüzde 4,6 alan Türkiye bugün 3,4 de sahip.
Bu kriz turizm sektörünü de vurdu. Kriz öncesi Türkiye’ye en çok Rusya’dan turist gelirdi. Bugün bu oran yüzde doksan düştü. Turizmdeki kayıplarımız milyarla ifade ediliyor. Ruslar ise başka ülkelere yöneldi.
Sebze ve meyve ürünlerini Türkiye’den alan Rusya bu ihtiyacını başka ülkelerden temin etmeye başladı. Rusya pazarını kaybeden Türkiye ise başka pazar aramakta zorlandı. Avrupa ülkeleri de kendi ürünlerini satacak pazar arıyor ve rekabet zorlaşıyor. Avrupa üreticisi kendi pazarını Rusya’ya satamadıkları mallarla doldurdu.
Fakat Putin ile Erdoğan’ın buluşması ve ilişkilerin normale dönmesi dış ticaretini ve turizm sektörünü canlandırdı. Ülkemiz yeniden Rus turistlerin gözdesi oldu. Türk sebze ve meyve ürünleri Rusya’daki pazarlarında yeniden yer almadıysa bile yakında eski haline döneceğine benziyor.
Yine de, Ankara ve Moskova arasında bütün sorunların giderildiğini söylemek henüz çok erken. iki ülke arasındaki sorunlarından bir de Kırım tatarların durumu. Aslında bu sorun ikili sorun değil, Rusya Ukrayna sorunu fakat bu çatışmada mağdur olan Kırım Tatarlar olunca Türkiye de dahil olmuş bulunuyor.
Ekim ayın başında, Rusya Yüksek Mahkemesi Kırım Tatarların Meclisini ayrılıkçı örgüt olarak verilen kararını tekrar ederek Rusya sınırları içerisinde çalışmasını yasakladı. Rusya’nın bu kararından sonra, Türk dışişleri bakanlığının sözcüsü Tanju Bilgiç yaptığı açıklamada Türkiye’nin Kırım tatarların yanında olduğunu ve onlara karşı yapılan baskılara karşı olduğunu bildirdi. Ayrıca, mahkemenin verdiği kararında büyük üzüntü duyduklarını da vurguladı. Bu durumda bir sorun aklımıza geliyor biz Kırım tatarlarını mı, yoksa Kırım Tatarları Meclisini mi destekliyoruz. Bu işin özüne baktığımızda bu meclisin faaliyetleri büyük soru işaretidir. Örneğin Meclisin öncülüğünde Ukrayna’nın Kırım’a uyguladığı enerji ve gıda ambargosu. Bu ambargo yüzünden tatarlar haftalarca elektriksiz karanlıkta kalmıştı. Bu girişimler tatar halkının Meclise verdiği desteğini büyük ölçüde azalttı. Ayrıca Rusya’nın Kırım’da yapmaya başladığı enerji ve araç geçiş köprülerin yapımını da hızlandırdı. Meclis bu girişimlerle Türkiye’yi bölgeye yakınlaştırmanın yerine uzaklaştırmaktadır.
Meclisin faaliyetleri ciddi bir şekilde ele alınıp değerlendirilmelidir. Ayrıca Mustafa Cemil ile Fethullah Gülen arasında bağlantıların olup olmadığı de araştırılmalı. Çünkü her ikisi Amerika’dan desteğini alıp aynı kapılar çalıyordu, aynı batılı kişilerle buluşarak büyük fonlar aldı.
Fetocuların darbe girişimi bütün halkımız birleştirdi. Halk siyasi görüş, din, mezhep gibi farklılıklarına bakmadan 15 Temmuz’da sokaklara çıkıp sadece Erdoğan’ı değil, ülkenin geleceğini, demokrasiyi ve milli değerlerini korudu. iste böyle zor bir dönemde biz kimin dost kimin düşman işbirlikçisi olduğunu bilmek zorundayız.
Türkiye Meclise hep büyük önem ve destek vermiştir. Manevi desteğin yanı sıra maddi desteğini de sağlamıştı. Bazı Avrupa gazetelerinde konuyla ilgili çıkan haberlere göre bu destek yüzbinlerce dolar olarak ifade ediliyor. Bu durumda bu yardımların nereye gittiği ve nasıl harcandığı sorusunu aklımıza getiriyor. Acaba bu yardımlar Meclis üyeleri arasında mı dağıtıldı, yoksa birilerinin ceplerinde mi kaldı. Belki de bu paralarla Gülen’in Ukrayna’daki okulları yapıldı. Maalesef bütün bu olasılıkları araştırmalıyız, çünkü bu yardımlar Kırım’da yaşayan tatarlara ulaşmadı ve onların ihtiyaçlarına harcanmadı.
Kırım’ı Rusların eline bırakmayacağını ve Rusya’ya bağlanmasına engel olacağını ilan eden Meclis başarılı olmadı. Kırım’da yapılan referandumda Rusya ile birlikte yaşamak isteyenlerin sayısı çok olunca Meclis geri çekildi ve hiçbir girişimde bulunamadı. Bütün fırsatları elinden kaçırdı.
Bugün istanbul’da, Brüksel’de veya Kiev’de oturup Kırım’ın Ukrayna toprağı olduğunu bağırarak yeniden ona bağlanacağını söylemek kolay. Fakat Rıfat Çubarov’da iyi biliyor ki, bu tip girişimler büyük çatışmalara ve insan kayıplarına neden olabilecek. Bir şey yapılıyor olsaydı, Şubat’ta yapılırdı. Simferopol ve Sivastopol’u zorla ele geçirmeye çalışmak yerine halkla bir olup durumu değerlendirmek gerekirdi.
Günümüzde ise bu mesele Rusya ile olan ilişkiler göze alınarak değerlendirmelidir. Bir süre önce yeniden yapılandırılan ‘Türk akımı projesi’ adlı doğal gaz hattı, iki ülke arasındaki liderlerin sıklaşan görüşmeler ve Türkiye ile Rusya arasında yapılacak ticarette milli paraların kullanılacağına dair haberler Moskova ile ilişkilerimizin daha üst düzeye çıkarılması gerektiğini göstermektedir.
Elbette bu durumda bir ortak nokta üzerinde durulmalı ve gerekirse karşılıklı olarak bazı konularda taviz verilmelidir.
Biliyorum ki bir çok ülkücü arkadaşımız Kırım tatarlar Meclisine verilen desteğin kesilmesi konusunda isyan edecektir. Tabi ki Kırım tatarlar kardeşimiz, yakınımız ve akrabamızdır. Fakat biz halkla değil, Meclis ile olan ilişkilerimizi gözden geçirmeliyiz. Ağustos 2015’te Ankara’da yapılan Büyük Kırım Tatar kongresinde konuşmacı olan Meral Akşener bugün ortada yok ama o kongreden sonra MHP’ye Fetönün operasyonu başladı. Bu ince detayları dikkate aldığımızda vazgeçmezimiz Meclise yapılan bütün desteğimizi milli çıkarlar çizgisine dönene kadar geri çekmeliyiz. ileriye yönelik ise destek vereceklerimizi iyi tespit edip seçmeliyiz. Biz ancak gerçekten Kırım tatarların sorunlarına ve meselelerine çözüm getirecek ve bu yolda çalışacak olanlara destek vermeliyiz. Kişisel çıkarlar asla halkın çıkarları üzerinde olmamalıdır.