• 0 / 0 / 287 entry
  • 0 başlık
  • 19.52 incipuan

adnan abi analtıncı nesil silik

  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    hemen aradım mavi'yi.
    açmadı en başta.
    mesaj çektim "açmazsan evden ararım. aç şu telefonu" diye.
    sonra aradım hemen açtı.
    "mavi" dedim.
    sessizlik.
    "mavi ordamısın?" dedim.
    yine sessizlik.
    en sonunda bi ağlama gibi bi sesle karısık "burdayım" geldi.
    "mavi noldu? ne bu yaptığın?" dedim.
    "duydum adnan. hepsini duydum" dedi ağlak ağlak.
    "ya ne duydun mavi. delirtme beni" dedim.
    "konuşacak bişey yok" dedi kapadı telefonu suratıma.
    amk sinirden kendi kendimi gibecek duruma geldim.
    mini cooper bende ya giydim üstüme bişeyler bastım gittim.
    zaten gecenin bi körü, yollar bomboş 20 dakikada ordaydım.
    mesaj çektim "mavi kapınızın önündeyim" diye.
    cevap gelmedi.
    biraz daha bekledim, bi iki mesaj daha attım. yine cevap yok.
    ben de yatırdım amk koltuğu uyumuşum.
    yanımdan geçen bibelediye otobüsünün hayvani gürültüsüne uyanmışım.
    hemen telefona baktım. 9 civarıydı.
    mesaj falan da gelmemiş.
    "mavi hala aşağıdayım" yazdım. yine cevap yok.
    bi ara otobüs durağının önündeki simitçiyi gördüm. indim arabadan simit aldım.
    amk o soğuk simitleri kemirirken öttü telefonum.
    baktım mesaja hemen.
    "git burdan" yazmış mavi.
    amk ne simitin tadı kaldı ne sabahın aydınlığı.
    hepten delirdim amk.
    "eğer yarım saate aşağı inip benimle yüz yüze konusmazsan evinize geliyorum" yazdım.
    cevap falan gelmedi.
    cevap yerine 20 dakika sonra mavi geldi aşağı.
    pencereden gördü heralde arabayı. direkt arabaya gelmişti.
    bindi arabaya.
    "biraz uzaklaşalım burdan. babam evde" dedi soğuk soğuk.
    hemen uzadım ordan.
    sahile indik. kenara çektim arabayı.
    bekledim 2-3 dakika konussun diye.
    baktım ses yok "mavi susacak mısın?" dedim sinirli sinirli.
    parladı birden.
    "ne konuşmamı bekliyosun?" dedi.
    "mesela neden böyle saçmaladığını anlatabilirsin" dedim.
    "adnan ben ayrılmak istiyorum" dedi.
    dunya basıma yıkıldı amk.
    nefes alamadım.
    gözlerimi kıstım. şaka yapıyodur dedim.
    "ayrılmak mı?" dedim zar zor.
    yuzume bakmadı. dışarı bakıyodu.
    "evet" dediğinde anladım ağlamaklı olduğunu.
    konusamadım.
    ama susamıyodum da.
    "neden?" dedim.
    ağlamaya başladı yüzünü benim olmadığım yanda tutup.
    eline uzattım elimi.
    çekti birden.
    "dokunma bana" diye bağırdı.
    utanmasam ben de ağlayacaktım.
    "mavi kafayı yiyecem ne oldu?" dedim.
    sustu, pustu ama en sonunda anlattırdım.
    ben o ara samsung u900 kullanıyodum. o telefonun ortada bi yeri dokunmatik, yes ve no tusları manueldir. bi de tus kilidi mevzusu saçmadır biraz. sürgüsü az bişey hareket ederse kilit açılır.
    dün de oyle olmuş.
    benim cebimde tus kilidi açılmış.
    nasıl olduğunu bilmediğim bi şekilde son arananların nambır van'ı mavi olduğundan onu aramısım. cebimdeyken bunu becermem baska bi takdire şayan özelliğim olsa gerek.
    mavi de açmış telefonu.
    hemşire bi kız gelmişti ya dukkana. tost yapıyodum ona sandwichi. onunla konusmalarımızı duymuş.
    "eklesene beni face'den" dediğini, "sen iste ben her yere eklerim seni" dediğimi, vs... duymuş.
    sonra bu benim dıbına koduğumun telefonu kapanmış muhabbet normale döndüğünde.
    bu da ben farkettim telefonun açık olduğunu da panikle kapadım diye hemen aramış.
    suç üstü yapmış bana aklınca.
    ananı gibeyim samsung u900...
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    mavi'yi bıraktım evlerine. hemen geri döndüm çekmeceye doğru.
    yolda mesaj attı mavi.
    "aşkım ananem çok teşekkür ediyo" yazmış.
    ":) verdi o zaman sni bana" yazdım yolladım.
    sonra yine telefonum öttü.
    tanımadığım bi numaradan gelmiş mesaj.
    "her ne kadar tazmanya canavarını bana layık görsende teşekkür ederim düşünceli evladım benim" diye.
    mavi'nin annesi atmış. amk hemen arabayı sağa çektim.
    ulan bi cevap yazmak gerek.
    160 karakteri 3-4 kere geçen yağ kokulu bi cevap yazdım. ama sonra sildim tabii. onun yerine "rica ederim" yazdım yolladım.
    ilk günlerden yağ çekip yavşak-ül sms moduna girmeyelim amk.
    "rica ederim" cool bi cevap. o yeter ona.
    çekmeceye vardığımda direkt eve girdim.
    önce mavi ile mesajlasayım diye uzandım amk televizyonun karsısındaki koltuğa yazdım bi iki mesaj ama cevap gelmedi.
    heralde doğum günü mevzusuna babası falan yanında diye yazamıyo düşüncesi ile koydum kenara telefonu zaten mayışmısım amk.

    sabah uyanır uyanmaz dükkana gittim.
    yine rutin işler; çay, tost, kahve, vs...
    dukkanda çalışırken hali ile her dakika mesaj atamıyodum.
    yani o yoğunlukta mesaj yazamıyodum hem de çoğu zaman o mesaj sesini duymuyo, titresimi hissetmiyodum bile.
    hastanenin hemşirelerinden biri geldi bi ara.
    sandwich istedi. "tosta bassana ısınsın" dedi.
    ben o tostu ısıtırken muhabbet ettik biraz.
    muhabbetin başlangıcı "ee hiç pas vermiyosun artık" gibilerindendi.
    o da biliyo mavi'nin olduğunu hayatımda. yani kızı tanımıyo ama sorana söylüyoruz tabii amk. kızın da bi çıktığı var o yaza nişanlanacaklar falan. iyi arkadaşız yani. öyle yanlış anlaşıllacak bi arkadaşlığımız yok.
    bi ara bu bana "face'den eklesene beni. yeni hesap açtım" dedi. manitalar hesap açar ya birlikte, öyle bi hesap.
    ben de "sen iste ben her yere eklerim seni" dedim.
    moralim iyi amk. hayatımda herşey güzel gidiyo.
    güldü.
    "çok neşeli gördüm seni" dedi.
    "ee yavru bundan sonra böyle" dedim bende.
    o ara benim telefon çalmaya başladı.
    baktım mavi arıyo.
    meşgule bastım hemen mesaj attım "canım benim işim var ararım birazdan" diye. koydum geri telefonu cebime.
    "aç şu telefonu" yazdı cevap olarak.
    ulan normalde oyle bi mesaj yazmaz bana.
    hani kıyısında köşesinde bi "aşkım", "dışkım" bişeyimö olurdu yani.
    anladım ki bi takluk var.
    "murat ben bi telefonla konusmaya çıkıyorum dışarı" dedim çıktım bi de sigara yaktım.
    aradım maviyi.
    ilk çalışta açtı.
    "allah belanı versin adnan" dedi.
    şok oldum amk.
    "noldu mavi?" dedim.
    "sen biliyosun ne olduğunu. allah yüzüme baktı daha başında öğrendim senin ne tak olduğunu" dedi.
    ben mala bağladım tabii bu ne diyo diye amk.
    "mavi sen ne diyosun?" dedim sesimi sertleştirerek.
    "elalemin huurları ile fingirdiyosun ben yokken. olan o adnan. git kimi nereye ekliyosan ekle. allah belanı versin" dedi kapattı telefonu suratıma amk.
    ben bi tak anlamadım.
    tekrar aradım meşgule aldı.
    bi daha aradım mavi'yi bu sefer de bi huur çıktı "aradığınız kişiye ulaşılamıyorlütfen... " dedi bana.
    delirdim amk.
    noldu buna durduk yere?
    akşama kadar onlarca mesaj attım mavi'ye. telefonu her boş anımda elime aldım aradım ama kapalıydı.
    bütün gün hiç haber alamadım ondan.
    ne tak yediğimi, neden bana öyle davrandığını anlamadım bile.
    gece uyuyamadım tabii.
    saat 4e gelirken bi mesaj geldi telefonuma.
    "sevmiştim seni" diye.
    mavi'den.
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    hava kararmaya yakın mavi "aşkım artık dönelim mi? babam da erken gelir bugün doğum günüm diye. hem ananem de geldi bizde kalcak bi süre. o da bekliyodur beni" dediğinde istemeye istemeye "tamam canımın içi" dedim.
    ne diyeyim amk?
    "olmaz oturacaksın benimle soğukta" mı deseydim?
    kalktık arabaya geçtik.
    sarıyerden çıkarken babamın arkadaşının bi çiçekçi dükkanı vardı orda durdum.
    "bi sigara alayım geleyim" dedim mavi'ye.
    "aşkım içme şunu" demesine pek aldırmadım indim arabadan.
    önce çiçekçinin yanındaki bakkal gibi bişey vardı ordan sigara aldım 2 paket. sonra içerden kestim arabayı. olduğum tarafa bakmıyodu mavi.
    hemen çiçekçiye geçtim.
    "abi bana güzel bi çiçek yapsana" dedim.
    adamla muhabbetimiz vardı az çok.
    "noldu lan? kız mı istemeye gidiyosunuz?" dedi gülerek.
    "eh abi onun gibi bişey" dedim.
    güzel bi demet yaptı.
    ben seçmedim çiçekleri onun zevke güvendim. amk ben ne anlarım çiçekten?
    bi erkeğin çiçek seçiminden anladığı kırmızı goncagüldür sadece.
    sanar ki bütün hatunlar kırmızı gonca güle bayılır. ama işte öyle değil. kimisi papatya seviyo, kimisi kasımpatı, kimisi ortanca...
    ama işte romantizm mevzusuna biz hep kırmızı goncagüle abanıyoruz amk.
    neyse aldım çiçekleri. çiçek tutmaya yabancı ellerim sanki sanayiide ustaya pense taşır gibi kavradı çiçeği.
    bindim arabaya.
    mavi elimde çiçekleri görünce şaşırdı.
    "aşkım çiçek mi aldın bana?" dedi şımara şımara.
    "yoo sana almadım" diyene kadar sürdü o şımarık halleri.
    sana değil dediğimde bi anlamsızlaştı yüzündeki ifade.
    "nasıl yani?" dedi.
    "ananene aldım" dedi.
    bu sefer daha da anlamsızlaştı.
    "ya ne alaka şimdi?" dedi.
    "la ananen olmasa annen olmazdı. annen olmasa seni kim doğuracaktı? iyi ki anneni doğrumuş diye aldım" dedim.
    "vaay yağcılığa da başladınız adnan bey" dedi gülerek.
    "ne sandınız mavi hanım" dedim.
    sarıyer'den çıkarken "annem zaten sana küsmüştü artık hiç konuşmaz" dedi mavi.
    "niye?" dedim.
    "hem kadını geçen camda ağaç ettin. hem de annesine hediye aldın kızına aldın ama ona almadın. hayatta vermez artık beni sana" dedi.
    "sen bi arka koltuğa baksana" dedim.
    tazmanya canavarı vardı ya onun paketi gösterdim.
    "onu da anneciğime aldım heralde. unutmam ben kaynanamı" dedim yavşak bi ses tonu ile.
    "annecik ne be? kaynanacık dedi bi de anneme ya" dedi kıskanmadan ama kıskanmış taklidi yaparak.
    "ee bundan sonra onlarla iyi geçinmem lazım. yoksa vermezler seni bana" dedim.
    "dikkat et onlarla iyi geçinirken benimle kötü olma" dedi mavi.
    "sen sus! annecimle, ananecimle arama girme" dedim.
    "deli yaa" dedi gülerek.
    elini tuttum.
    "çok seviyorum la seni" dedim.
    "ben de la" dedi gülerek.
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    biz kim kime hangi aşk böcüklüğünü yapacak diye kararlaştırırken menemen üstünde 3 adet mum ile geliverdi önümüze.
    mavi görünce üstüne mum dikilmiş menemeni şaşırdı haliyle.
    garson "doğum gününüz kutlu olsun" diyerek bıraktı önümüze tavayı.
    aşçı şekil yapmış amk.
    pul biberlerden kalp yapmış melemenin üstüne. nasıl becerdi bilmiyorum ama doğaçlama yapmış herif sağolsun.
    garson bırakıp gidince melemeni mavi bişey demeden ama "manyakmısın sen" der gibi baktı yüzüme.
    "ya sabah sabah pasta mı yenir canımın içi?" dedim. biraz da tırstım beğenmedi diye.
    yine baktı yüzüme. bişey demedi.
    sonra sarıldı.
    ama kocaman sarıldı. hani benim hep hayal ettiğim gibi sarıldı bana.
    ben ona arada sıada sarılırdım ama o bana hiç öyle sarılmazdı.
    benim kalp içimde batterry hero oynarken mavi kulağıma "seni çok ama çok seviyorum aşkım benim" dedi.
    amk benim kalp o ara başladı o battery hero'nun dıbına koymaya. muhtemelen rekorun anasını gibti o an. içimden gelen seslerin başka bi anlamı olamaz çünkü.
    "la sen beni sev, ben sana her gün menemen yaptırırım" dedim daha sıkı sarılıp.
    "delisin deli" dedi.
    o ara bıraktım mavi'ye sarılmayı.
    "mavi geberiyorum açlıktan bak üfle şunu hep mum akacak menemenin içine he" dedim.
    güldü.
    "ama önce dilek tutmam lazım" dedi.
    gözlerini kapadı. biraz düşündü.
    gamzeleri belliydi zaten ama dişleri de katılınca gülümsemesine açtı gözlerini.
    "tuttum aşkım" dedi.
    "ne tuttun bakkem?" dediğimde söylemedi bana.
    söylerse olmazmış dileği.
    sonra üfledi menemenin üstündeki mumları.
    sarıldım tekrar.
    "iyi ki doğdun la pıtırcık" dedim.
    "ben seninle yeniden doğdum aşkım" dedi.
    benim içime ikinci cemre düştü amk.
    onu gördüğüm zaman son bahar başlamıştı içimde.
    öyle çok yaprağım vardı ki. param, eşim, dostum...
    zamanla hepsi döküldü bir bir.
    sonra soğudu hava o yokken her an.
    kar yağdı omuzlarıma her daim yokluğunda. kış geldi içime.
    ne bi kuş sesi vardı içimde ne canlılık belirtisi.
    mavi karlar yağıp duruyodu omuzlarıma.
    sonra bi gün kadıköy civarı bi parkta içimin ısındığını hissettim bir bankın üstünde onunla otururken.
    her insan topraktan yaratıldı dediklerine inandım o gün. bedenimin toprak olan kısmına ilk cemreyi düşürdü o bankın üzerinde mavi. içim ısındı gamzeleri ile.
    ve bugün.
    "seninle yeniden doğdum" dediğinde güneşim, dallarımda çiçeklerim açtı istemsiz.
    erik ağacı gibi bembeyaz oldu dallarım.
    derdin tasanın siyahı, grisi, karası döküldü bedenimden. güneş gibi doğunca mavi üzerime kalır mı dallarımda mavi ve beyazdan başka renk?
    ellerim titreyerek bi ekmeğin üstüne kaymak ve bal sürdüm.
    tatlı severdi mavi.
    ben ise menemen severdim. üfleyerek bi lokma koydu ağzıma.
    ilk defa çatalla menemen yedim sayesinde.
    ben ona üstüne bal kaymak sürdüğüm ekmeği verirken "la bi daha bana çatalla menemen verme. öyle menemen mi yenir?" dedim.
    ısırdı bi lokma ekmeğinden.
    ağzı dolu dolu "nasıl yenir?" dedi.
    cevabım hazırdı da onun o ağzı dolu dolu konusur hali oyle hosuma gitti ki konusmayı unutmusum.
    "nasıl yenir aşkım ya?" dedi ekmeği bırakarak.
    o ara düzeldim geri.
    "bak şimdi" dedim kopardım bi parça ekmekten.
    "bak ekmeği böyle alacaksın eline. ekmeği banmayacaksın kaşın gibi kullanacaksın ama elin değmeyecek menemene" diyerek onun çatalla aldığından fazasını ekmekle alıp ağzıma attım.
    ağzım dolu dolu "ahabolyupcağnağnlağdanmu?"* dedim.
    hemen kopardı bi parça ekmek.
    "ben de yapcam aşkım" dedi.
    ekmeği ona gösterdiğim gibi tuttu.
    biraz başparmağına bulaştırıp aldı menemenden. yavaş yavaş kaldırdı ekmeği bana yedirecek hesapta. ama işte o menemen ağzım yerine göbeğime düşüverdi.
    o üstümü peçete ve çantasından aldığı ıslak mendil ile temizlerken ben güldüm onun haline.

    kahvaltımızı ettikten sonra kalktık ordan. teşekkür ettim garsonlara.
    arabaya bindik.
    ben trafiğe karışmaya çalışırken mavi bana "aşkım ya" dedi.
    bu bi istek cümlesinin giriş falı idi. öyle de belliydi ki bişey isteyeceği zamanlar.
    "söyle canımın içi" dedim dikiz aynasına baka baka.
    "geçen gittiğimiz yere gidelim mi?" dedi.
    "hangi yere?" dedim.
    "ya daha biz çıkmıyoduk. sen beni mangala zütürdün ya" dedi.
    "ee" dedim.
    "oraya gidelim" dedi.
    "gidelim canım benim" dedim.
    sol elim direksiyonda diğer elim viteste ve sağ omuzumda mavi gittik çırçır'a tekrar.
    o mevsimde çalışmaz orası.
    akşama restoran gibi çalışır ocakbaşı bölümü. sonuçta açık hava mekanı amk.
    ama işte tanıdık olunca dışarıda üstü büyük bi şemsiye ile kapanmış bi masa ayarlattım.
    "bize bi de mangal getirsenize. et met yapmayacaz. sen bize bi ateş yak biraz da odun getir aga" diyerek bi mangal getirttim. ısınalım amk. soğuktu hava.
    çok geçmedi geldi etsiz mangalımız.
    "aşkım iyi ki geldik ya" dedi mavi.
    "la üşüyüp hasta olma bi de" dedim maşa ile ateşi karıştırırken.
    daha sıkı sarıldı bana mavi.
    "ben aşkımın yanında üşümem" dedi.
    ulan valla billa içim ısındı amk o öyle dediğinde.
    "valla bu ormanı yakarım sen iste" dedim barzo barzo.
    bi parça odun daha attım ateşe ben de sarıldım mavi'me.
    "kalalım la burda?" dedim.
    ellerimle oynuyodu mavi.
    yüzüme bakmadan "kalalım aşkım" dedi.
    "ama hiç kalkmadan" dedim.
    "ama annem özler beni" dedi.
    "la 21 senedir yetmedi mi ananla görüştüğün?" dedim.
    "yetmedi aşkım ya" dedi.
    annesi ile ilişkisini daha önce de yazmıştım.
    inanılmaz bağlılardı biribirlerine. mavi tek çocuktu.
    biraz da babasının mevzuları yüzünden annesine "yalnız değilsin"i hissettirmek için daha da bağlanmıştı annesine.
    "ee biz evlenince napcaksın?" dedim.
    başını kaldırdı omuzumdan.
    yüzüme baktı.
    "aşkım ya biz evlenecekmiyiz gerçekten?" dedi.
    "evlenicez lan tabii" dedim.
    "babam vermez sana beni" dedi gülerek.
    "kaçırırım lan ben de seni" dedim.
    sarıldı tekrar.
    "kaçır aşkım. ama annemi de kaçıralım" dedi.
    "oldu" dedim gülerek.
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    "heppi börtdey tu yu" nidaları eşliğinde geçtik karşıya.
    40 dakikaya kuruçeşmedeydik.
    kuruçeşme dediğim yer bu turkcell arena var ya konserler veriliyo falan orası amk. bebek ile ortaköy arası.
    orada macrocenter'ın yanında bi cafe var aşk cafe diye.
    fiyatları ne pahalı ne ucuz bi yer.
    oraya gittik.
    ama tabii biz kafamıza göre gittiğimizden deniz kenarı bi yer bulamadık. meğer rezerve gerekiyomuş amk. bilsem arar "reserve" der kapardım ama bilmiyodum ki amk.
    neyse biz geçtik ordaki garsonlardan biri bize çardak altından çok güzel bi yer ayarladı sağolsun.
    amk deniz kenarı neymiş? orda millet niye oturuyo? yanlarında mavi bişeyler olsun, az da manzara izleyeyim diye. ulan yanımda mavi, masmavi bişey var. ee bana ondan güzel manzara da olmaz.
    yani nasıl ki trabzonlulara her yer trabzonsa bana da mavi ile her yer deniz kenarı amk.
    mavi yanıma oturdu. o da beğendi oturduğumuz masayı.
    "buyurun hoşgeldiniz" diyerek sipariş almaya geldi garson.
    "aga biz çok açız" dedim.
    mavi ayağıma vurdu. utandı heralde.
    garson "hemen doyuralım beyefendi" dedi.
    "valla doyurun siz bunu" dedi mavi.
    "aga sen bana melemen yolla üç kişilik. bal kaymak falan da olsun. domates ile peyniri ekgib etme sakın" diyerek girdim araya. melemeni de 3 kişilik söyledim ki 1 kişilik mavi yese kalanı ben yerim amk.
    garson gidince mavi 3 kişilik melemen mevzusunu açtı gülerek.
    "aşkım ne hayvansın ya. nasıl yiyeceksin o kadar melemeni?" dedi.
    kolumu attım omuzuna.
    "valla kızdırma seni bile yerim" dedim.
    o ara aklıma bişey geldi.
    kalktım ben bi ellerimi yıkayayım bahanesi ile.
    lavaboya gidicem diye arka taraflara doğru yürüdüm. maksat mavi beni görmesin. bizden sipariş alan garsona kaş göz ettim. anladı onu çağırdığımı. geldi hemen yanıma "buyurun beyefendi" diyerek.
    "aga sizde pasta var mı?" dedim.
    bumuydu amk söyleyeceğin der gibi baktı suratıma ve "var efendim" dedi.
    "iyi o zaman mum da vardır" diye sonnunda soru işareti olmayan bi soru cümlesi yönelttim buna.
    "mum mu lazım anlamadım efendim" dedi.
    "dur anlatacam birader. bu yanımdaki benim kız arkadaşım. bugün doğum günü. sana hani melemen söyledik ya biz. sen şimdi o melemenin üstüne 2-3 tane mum dikiyosun tamam mı?" dedim.
    şaşırdı amk adam.
    "ciddisiniz değil mi?" dedi.
    "ciddiyim tabii. ben şimdi gidiyorum içeri sen ayarlarsın tamam mı?" dedim.
    "beyefendi mum nasıl duracak yumurta üstünde?" dedi.
    haklı amk. durur mu?
    durmaz.
    ama sucuk olursa yumurtanın içinde birer dilim o zaman durur.
    "aga sen 3 tane biraz kalın dilim sucuk kızarttır. o mumların içine girdiği sivri zımbırtı sucuğun üstünde durur" dedim.
    "tamam" dedi çok da anlamaya anlamaya.
    "bak sana güveniyorum he" dedim geçtim mavinin yanına.
    masaya gittiğimde kahvaltılıklar gelmişti masaya.
    ama daha melemen yok tabii.
    mavi beni görünce "aşkım neredesin ya?" dedi.
    "elimi yıkadım" dedim.
    "kendime de sana da çay söyledim" dedi.
    ulan hiç de sevmem çayı ama mavi söylediyse zehir olsa içerim amk.
    "iyi yaptın canım benim" dedim.
    "ya sen bana sabah ne güzel pıtırcık dedin şimdi demiyosun" dedi.
    "ya ne bileyim oyle yazdım içimden geldi" dedim.
    "dilinden de gelsin o zaman" dedi.
    "ya ben de sana güzel şeyler söylüyorum" dedim suçu üstümden atmaya çalışır gibi.
    "hee çok söylüyosun. anca 'cağumuniçi' diyosun" dedi.
    güldüm.
    "iyi o zaman artık pıtırcık da derim arada" diyince düzeldi yüzündeki trip su hava.
    "diyeceksin tabii" dedi.
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    mavi'lerin kapının önüne giderken mavi bi daha mesaj attı.
    "aşkım araba ne renk?"
    "ne renk olabilir???" yazdım en 3 soru işaretlisinden.
    "mavi * " yazmış.
    "yok be kırmızı. kırmızı olsun 3 kuruş fazla olsun" yazdım muallakliğine.
    gelen cevap takdir edersiniz ki "peki :(" oldu.
    apartmanın önüne gelince "geldim ben aşağıdayım" yazdım yolladım.
    "çizmelerimi giyiyorum" yazmış yollamış.
    ulan arabayla gidicez, dışarda kar yok, tamam biraz atıştırıyo yağmur ama sağanak da yok, bu kızlar neden bi saat uğraşıp o çizmeleri giyer arkadaş?
    abartmıyorum tam 10 dakika sürdü 5. kattan apartman kapısına inmesi.
    apartman kapısı tam solumda kalır gibi ayarlamıştım duracağım yeri.
    çıkınca hemen beni gördü tabi.
    baktı ki araba mavi, sevindirik oldu. gamzeleri belirdi 20 metre öteden. e tabii benim de salak bi gülümseme peydahlandı yüzümde.
    koşar adım bindi arabaya.
    öptüm ben bunu hemen, hoşgeldin hoşgittin falan derken bastım marşa ilerledik bi 10-20 metre.
    "ya dur anneme el sallayayım" dedi.
    hemen baktım dikiz aynasına arkadan gelen giden yok zınk diye durdum yolun ortasında.
    mavi baktı tabii mal mal napıyo bu mal diye.
    "niye durduk aşkım?" dedi ama hiç cevap bile vermeden açtım kapıyı indim aşağıya.
    camdan bize bakan annesine el salladım geri bindim arabaya.
    mavi gülsem mi gülmesem mi triplerindeyken "ya geçen sefer utandık anandan küstü bize. bi daha el sallamazsam valla vermez kızını bana" dedim.
    güldü.
    "vermezse kaçarım ben sana aşkım" dedi.
    bu sefer ben güldüm.
    eline uzandı elim. çekti elini "ama o zaman geldiğinde bana güzel bi evlenme teklif edeceksin" diyerek.
    ilk defa evliliğe dair, geleceğimize dair 3-5 kelimelik de olsa bi sohbet etmiştik. ne güzeldi.
    "ya sen boşver teklifi meklifi de şu ön camın orda bi cd var tak sunu da biraz müzik olsun arabada" dedim.
    bozuldu hafiften. eee tabii benden "senle evlenirim" mesajına daha büyük bi tepki bekliyodu haklı olarak ama şimdi sırası mı?
    değil amk.
    şu doğum günü mevzularını halledelim de sonra çooooook hayal kurarız biz senle.
    yola baktığımdan tam yüz ifadesini göremedim ama hissediyodum, tahmin edebiliyodum az çok. kocaman açılmış gözler, kalkık kaşlar, "bişey diyeyim de onun da canı sıkılsın" düşüncesi ile konusmaya hazır yarım aralık bir ağız ve pek tabii ki "hiç bişeyim yok yae" havası...
    cd'yi taktı. arkasına yaslandı.
    hani bu cd'yi takınca bi 3-5 saniyelik "reading... " mevzusu var ya o anda bizimki kolları da bağladı.
    bağladı da çok sürmedi o bağlılık.
    melodinin girmesi ile anlaşıldı tabii ki çalan şarkının ne olduğu.
    sağa çektim.
    "iyi ki doğdun canımın içi" dedim.
    sarıldı.
    ben daha sıkı sarıldım.
    arka koltukta hediyesi vardı onu verdim.
    zaten poeşeti görünce az çok anlamıştır amk ne olduğunu.
    tahmin ettiğimden daha çok sevindi.
    "beğendin mi?" dedim.
    "aşkım çok beğendim ya" dedi.
    bi daha sarıldı.
    ben bastım marşa solumu kontrol ederek, sola da sinyali vererek tekrar koyulduk yola.
    "nereye gidiyoruz aşkım?" dedi.
    "kuruçeşmeye" dedim.
    ···
  • +1
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    yarım saat sonra şenesenevler'deydim.
    mavi ile yolda mesajlaşmadık hiç. muhtemelen o da hazırlanıyodu.
    o mesaj atana kadar atmayayım mesaj da kızın iki ayağı bi pabuca girmesin dedim, atmadım mesaj falan. oturdum arabaya bekledim mesaj atmasını.
    arabada otururken az ötedeki cd satan bi dükkan çekti dikkatimi.
    lan dedim gideyim en happy birthday'li şarkı neyse onu çektireyim cd'ye.
    atladım arabadan hemen girdim dukkana.
    bi kız oğlan koymuşlar tezgaha o bakıyo dukkana msn ve facebook'tan arta kalan zamanlarında.
    "selamün aleyküm" dedim.
    amk allahın seldıbını "buyrun" diyerek aldı züt.
    "birader cd yapıyomusunuz?" diye sordum.
    "evet" dedi.
    "ya benim arkadaşımın doğum günü bugün. bana bu doğum günü şarkısı var ya happy birthday to you diye onu çeksene cd'ye" dedim.
    "tamam" dedi kurcaladı bilgisayarı. mp3lerin olduğu dosyayı falan aradı ama bulamadı şarkıyı. internetten indirdi hemen amk.
    koydu cd-room'a bi cd, "başka ne koyalım?" dedi.
    amk başka ne koycan? dediğimizi koy işte.
    "yok birader sadece o şarkıyı koy sen" dedim.
    "isterseniz cd'de çok yer var başka şarkılar da koyabiliriz" dedi.
    amk mesaj gelcek hemen gitmem gerekecek, işim acele halimden belli daha laf kalabalığı yapıyo amkcık.
    sanki korsan cd'ci değil de şenesenevler müftüsü dıbına koduğum, bana cd'yi israf etmeme vaazı veriyo.
    "iyi o zaman aldığı kadar o şarkıdan koy. öbür senelerdeki doğum günlerinde de dinletirim" dedim.
    bozuldu yavşak. pis pis baktı amk. ama önce o başlattı. ben kaşınanı kaşıdım.
    5 dakka sürmedi çıkardı cd'yi koydu cd poşetine verdi elime.
    lavuk bana kıl oldu ya amk dedim dur şu zütü deneyeyim.
    "birader sen bi çalsana şunu pc'den. sonra uğraştırma beni" dedim.
    hepten gıcık oldu. ama gibe gibe de kontrol etti.
    "borcum kaç para?" dedim verdim parasını çıktım amk.
    bindim arabaya.
    normalde hiç öyle huylarım yoktur ama dur dedim bi de ben deneyeyim cd'yi. nasıl olsa vakit var. mavi mesaj çekene kadar bekleyecez.
    cd'yi çıkardım itinayla poşetinden. sanki cd değil de kaşıkçı elmasını tutar gibi tuttum. hani çizilmesin hesaabı.
    ulan bunu taktım teyipe ama bi tak çalmıyo.
    çıkardım geri taktım. yok amk yine yok.
    bi daha çıkardım, hoh'ladım cd'ye sildim geri taktım, yok amk yine yok.
    hemen fırladım cd'ciye.
    girdim içeri.
    "birader bu çalışmıyo" dedim.
    yavşak oflaya poflaya başını kaldırdı monitörden.
    aldı cd'yi taktı bangır bangır çalıyo amk.
    ulan mahçup da oldum tabii.
    "birader valla şimdi arabaya taktım çalmadı" dedim.
    "beyefendi desenize arabada diye. ben mp3 olarak yaptım. track yapalım arabada dinleyecekseniz" dedi.
    ulan dıbına koduğum, sen bana cd yaptırmadan önce bilgi formu mu verdin de ben onu yazacam oraya?
    sor işte amk nerde dinleyecen diye.
    karşılıklı suratlaşmalarla tekrar yaptı cd'yi.
    borcumu sorunca bişey istemez dedi ama ben o gavata borçlu kalırmıyım?
    5 lira uzattım, "sen de iş yaptın olmaz öyle" dedim çıktım dükkandan.
    hemen arabaya atladım amk.
    tekrar denedim cd'yi.
    tamaaam. bu sefer çalıyodu.
    bu cd'ciye kıl oldum ya dedim dur bunun dukkanı yakınında beklemeyeyim ileri gideyim daha.
    biraz ilerledim. 14 şubatta mavi'ye tweety oyuncağı aldığım dukkanı gördüm.
    hemen çektim kenara arabayı. gittim dukkana.
    amk o dukkanı çalıştıran adamı da bi görseniz, yarım dunya muallak. yemiş yemiş sıçmamış.
    o looney tunes oyuncaklarının dibine yanaştım hemen.
    tazmanya canavarı olana takıldı gözüm. amk benim jenerasyondan her erkek çocuğu, hatta bazen kız çocukları, illa ki kendini tazmanya canavarı sanıp abidik gubidik sesler çıkararak etrafında dönüp tazmanya canavarcılık oynamıştır heralde.
    onu da aldım bi hediye paketi yaptırdım tekrar arabaya bindim.
    arabaya binince telefon öttü.
    "aşkım nerdesin?" yazmış mavi.
    "seni bekliyorum pıtırcık" yazdım yolladım.
    o pıtırcık nerden çıktı, nasıl yazdım hiç bilmiyorum amk.
    doğaçlama yavşadım sevgilime.
    "pıtırcık * " yazmış yollamış. hoşuna gitmiş çok.
    ben daha cevap yazamadan bu ikinci mesajı da attı; "pıtırcık mıyım ben?"
    ulan dedik amk bi kere, gibe gibe öylesin diyecez.
    "evet şüphen mi var?" diye cevap yazdım.
    ":)" gülücük yapmış sadece yolladığı cevapta.
    ulan biz birbirimize yavşıyoruz ama bu hala gel falan demedi bana.
    "hazırsan sizin apartmanın oraya geliyorum" yazdım.
    "gel aşkım" yazdı.
    o değil de, ulan ben mavi'ye hiç aşkım demedim.
    şimdi farkettim amk.
    hani mesaj yazarken ı harfi dusuk "askm"lar kullanırdım ama öyle aşkım falan demezdim hiç.
    kamuya mal olmus sevgi sözcüklerini kullanmayı tercih etmediğimdendi sanırım. ben daha çok kendi imalatım olan sevgi sözcükleri kullanırdım.
    ama şimdi düşününce,
    keşke deseydim amk...
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    hemen üst baş giyilmiş, elde hediye paketi koşa koşa metrobüse gittim.
    amk hemen bizim halaoğluna gittim maslağa. arabayı alcam.
    yaklaşınca o taraflara aradım bunu bi aksilik olmasın diye.
    "abi ben geliyorum bi problem yok di mi?" dedim.
    "gel gel ne problem olcak amk?" dedi.
    apar topar gittim bunların dukkana.
    amk bizimki arabayı temizletmiş. araba muhtemelen 4-5 yaşında vardı ama temizdi amk. bi de bu yıkatınca, pasta cila falan hepten gıcır gıcır olmuş.
    bi de araba mavi amk.
    açık mavi.
    ulan ben rengini sormamıştım arabanın. nasıl sürpriz oldu bana. sevindim. malum, en sevdiğim renk mavi.
    çok da durmadım direkt anahtarla ruhsatı istedim.
    arabaya atladım hemen.
    ben direksiyona oturup kontağı açınca direkt yakıt durumuna bakarım.
    ulan bi baktım depo full amk.
    bizimki de beni kesiyo uzaktan uzaktan.
    anladı yakıt durumuna şaşırdığımı "ne sandın yarraam. güzellik olsun işte. getirirken de oyle gelmezse o depo giberim ama" dedi.
    "ayıpsın" şeklinde yavşakça bi yanıt vererek bastım marşa.
    amk hani çok araba sürdüm. türlü türlü arabalara binmişliğim var ama şu mini'lerdeki serilik... yok amk başka arabada. hani bi araba daha söyle buna tercih edeceğin deseler bmw 2002 derim amk. onlarda güzeldir. 2002 diyince 2002 model sanan oluyo. yok aga benim dediğim araba 70 model. internette arayın bulursunuz hemen. new class olarak da geçer kimi yerde.
    yolda hemen mavi'ye attım bi mesaj.
    "uyandı mı mavim?"
    amk artık aşk böcüğü kıvdıbına geldik. isimlerimizi birbirimize sadece kavga ederken kullanıyoduk.
    5 dakikaya cevap geldi; "aşkım ya ben daha yeni uyandım :( neredesin sen"
    "daha leventteyim geliyorum acele etme bitanem" yazdım yolladım amk.
    "sen arabayla mı gelceksin?" yazmış.
    "evet aşkm" yazdım. artık oyle cok askım yazıyoduk ki birbirimize ı harlerini aradan atmaya baslamıstık amk. bak bak bak ilişkinin hızına bak...
    "tamam bitanem dikkatli gel" yazdı ben bitanemi iki üç kere okuyup yola devam ettim.
    altımdaki araba emanet, vakit de var. hali ile altımdaki cooper'ı aldım 4 şeritli otobanın sağdan ikinci şeridine tın tın ilerlemeye başladım mavi mavi en mavi'ye doğru...
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    o hafta içi hiç buluşmadık.
    mavi'nin annesi ile bi iki işi vardı. annesi pedegog mu neymiş. normalde çalışmıyodu ama o hafta kadına bi çalışma isteği geldi amk.
    iş aradılar buldular.
    annesi ile ilişkisi çok başkaydı. hani arkadaş gibi derler ya, ikisi arkadaş gibiydi.
    beraber gittiler iş görüşmelerine falan. hatta mavi okulda işe başlayan anasının yanında 3-4 gün işe gitti.
    yalnız kalmasın falan filan...
    benim de çok ses etmiyodum bu duruma çünkü malum 14 şubattan yeni çıkmıştı benim ekonomi ve bir hafta sonra, yani 21 şubat, mavi'nin doğumgünüydü.
    o hafta ben köpek gibi ordan burdan para topladım milletten. hani istiyorum ki güzel bişey alayım kıza. sevgililer gününde bi kutu çikolata aldık ya bu sefer bari biraz şekil yapalım hesaaabı.
    haftasonuna kadar volkan abi'den bi 400, eşten dosttan da 300, bi de benim hala oğlu mustafa'dan bi mini cooper buldum.
    hani kızı bu sefer yürütmeyeyim hesaabı.
    hafta içi buluşmadık ama telefon sayesinde amk hiç de ayrılmadık gibiydi.
    hiç durmadan mesaj yazıyoduk birbirimize. işte tipik iğrenc türk çifti davranışları.
    o mesajlarla bana o çikolataların geleceği yerleri, harfleri soruyodu ben de araya şartlar koyup söylüyodum.
    "17. harfi soylerim ama bi kere öperim", "27. harfi söylersem 2 saat fazladan görüşcez" gibi...
    cumartesi doğum günüydü mavi'nin.
    ne hediye alacağımı düşündüm çok ama ne alınır amk hiç de anlamam.
    airport'a gittim yenibosna'ya.
    gezdim tozdum mağazaları en sonunda derimod'dan mont sectim bi tane. o ara cok modaydı amk şimdi durum ne karı montlarının modasında bilmiyorum.
    tabii ben bedeni m aldım. kışın alta kazak mazak giyilir hesaabı. ama olur da bol falan olursa diye de değiştirme kartını ekgib etmedim hediye paketinin kutusundan.
    hediyeyi de aldım artık sadece saatlerin geçmemesi sorunu ile uğraşacaktım.
    ama o kadar zaman bekleyen biri için inanın beklemek, hele ki sevdiğini değil sevgilini beklemek çerez amk.
    ve cumartesi geldi çattı.
    gece 00.00.01 itibari ile "doğum günün kutlu olsun mavim" mesajımı çekmemin ardından az bucuk sevgi pıtırcığı sözler, yarın ne yapılacağı, eve kaçta gidileceği, istiklal marşı ve kapanış sırası ile gece matinemiz son buldu.
    ben de cok oturmadım uyudum.
    sabah uyanabilen en erken saatte uyanıldı, o gün için hazırlanan kıyafetler giyildi. hani bayramlık giyerdik ya çocukken aynı öyle giyerdim mavi ile buluşacağım gün giyeceklerimi. çoğunu ilk defa giymiyodum belki ama hep onunla en yeni elbiselerimle buluşmaya dikkat ederdim.
    bi başlık vardı sözlükte (gbkz. erkeklerin makyajsız kız sevme nedenleri) diye. orda da yazmıştım aslında "çünkü makyajlı kız kendine özen gösteren insandır. dolayısı ile karsısındaki de kendine özen göstermelidir.
    yani; makyajlı kız bakımlı erkeğe layıktır.
    bizim erkeklerin de yüzde bilmem kaçının kişisel bakımdan anladığı 100 küsür liralık marka ama ne gibime yaradığını, hangi mevsimin olduğunu bilmediği parfümü alıp sıkmak olduğundan genelde makyajlı kız sevmezler.
    bu karşı taraf ile ya da fondoten tadı ile alakalı değildir çoğu zaman. sebebi "ne ka ekmek o ka köfte" durumundan kaçmaktır aslında"
    işte bizimki de o hesap.
    mavi öyle bi su perisi oluyodu ki yanımda ben de ona ayak uydurmaya çalışıyodum aslında.
    yaptığı da bişey olsa!
    sür kocaman mavi gözlerin etrafına koyu renkli kalemi ol su perisi.
    bizimki öyle mi amk?
    sakalı buluşmadan 2 önceki gün makine ile kes ki uzunluğu ideal boyda olsun, saçları wax denen zımbırtı ile şekillendir, ense kıllarını mutlaka aldır, üst baş temiz olsun, vs vs...
    amk ben mi çok ökkeş'im yoksa bazı insanlar bu dış görünüş davasında doğuştan mı şanslı oluyo la?
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    elimi attım omzuna.
    başı göğsüme yaslandı ister istemez.
    "kalbin nasıl atıyo öyle" dedi mavi.
    atmaz mı lan?
    "bırak atsın mavi hakkıdır valla" dedim daha sıkı sarılarak ona.
    ne kadar bekledi o öyle atabilmek için.
    ama benim kalp de takunu çıkarmıştı amk. tesisatlı doğan görünümlü şahin gibi bas ağırlıklı şarkılar çalıyodu. benim kalp de hali ile kabin bass görevi yapıyodu.
    kaldırdı başını göğsümden birden.
    surata yer yer trip ifadeleri serpilmiş bi şekilde "ee hani söylemedin hangi çikolata nereye konulcak?" dedi.
    elinde vardı bi çikolata. aldım baktım a harfi var üstünde.
    yazan şeyi biliyorum ben amk.*. o yüzden sonlarda bi a buldum oraya koydum.
    bi çikolata daha aldı kutudan.
    "bu nereye?" dedi.
    bu sefer ben kaldırdım kaşımı baktım mavi'ye.
    "heralde hepsini bi sarılış karşılığında söyleyeceğimi sanmıyosun di mi?" dedim.
    o da kaldırdı kaşı.
    karşılıklı kaş güreşi yaparcasına bakıştık.
    "neymiş bakalım bunun yerini söyleme ücreti?" dedi bana.
    "bundan sonra bana adımla hitap etmeyeceksin. o ne öyle ya? sen benim sevgilimsin. sevgiliye söylenir gibi bişeyler diyeceksin" dedim.
    "nasıl yani?" dedi anlamamış gibi.
    "valla ben karısmam nasılına. artık aşkım mı dersin, bitanem mi dersin, canısı mı dersin ben anlamam" dedim.
    "ne canısı ya?" dedi gülerek.
    "ya işte lafın gelişi dedim oyle. bişey de ben karısmam ama adnan ne ya. ismimden tiksindim valla" dedim.
    güldü.
    "düşünelim bakalım" dedi.
    kollarını bağladı, arkasına yaslandı.
    düşünür gibi yaptı, yaptı, yaptı...
    ona aldığım oyuncağa baktı.
    "buldum! tweety diycem sana" dedi.
    ulan valla idtediğime pişman oldum. tweety ne la?
    "ne tweety'si ya?" dedim bozuk bozuk.
    "banane tweety'msin sen benim" dedi.
    "la bende hiç tweety tipi var mı?" dedim.
    "var tabii. saçın sarı, gözlerin mavi daha ne olsun?" dedi.
    ulan tamam fiziki özellikler benziyo da erkek adama da tweety denir mi amk?
    ama allem etti kallem etti değiştirmedi.
    hemen aldı eline telefonunu. rehberde adnan yazan yere tweety yazdı.
    "hee iyi artık baban görse de bişey demez telefonunu. tweety'nin benim gibi bi öküz olacağı gelmez adamın" dedi.
    "gelmez valla" dedi gülerek.
    sonra bana döndü.
    "sen bi versene telefonunu" dedi.
    şaşırdım amk.
    hani evet bi falso yok bende baska bi karı kızla mesajlasma gibi ama bi kız bi erkekten telefon isterse ister istemez tedirgin olunuyo amk.
    "napcan la benim telefonu?" dedim gözlerimi aça aça.
    "ya versene bi bişeye bakcam" dedi.
    çıkardım cebimden verdim.
    hemen kendi numarasını çevirdi aradı.
    "yaa sen benim ismimi mi yazdın rehbere?" dedi.
    şaşırdım amk.
    "annenin ismini mi yazsaydım?" dedim gülerek.
    telefonu koydu masaya fırlatır gibi.
    suratı da asıldı.
    "sen de bana bişey yazacaksın telefonuna. bak ben tweety yazdım sen de bişey yaz" dedi.
    hikayede mavi diyorum ona ama asıl adı mavi değil tabii.
    gözlerinin mavisi yüzünden de mavi demiyorum ona.
    bu anlattığım gün yüzünden mavi oldu onun adı.
    "mavi yazayım bari?" dedim.
    "mavi mi?" dedi.
    "mavi tabii. sana mavi'den daha çok yakışacak bi takma isim olamaz ki. hem gözlerin gelir aklıma adını her telefonda gördüğümde fena mı?"
    "yoo" dedi.
    "o zaman sen artık mavi'sin tamam mı?" dedim.
    "tamam" dedi.
    sarılasım geldi ona tekrar.
    kaldırdım kolumu boynunun arkasından geçirecekken çekti kendini birden.
    "yok öylee bedava sarılmak 3 tane harf söylersen sarılabilirsin" dedi.
    aha amk al işte.
    rizeli sonuçta...
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    "ya hangi harfi nereye koycam?" dedi.
    "ee o kadarını da sen bul" dedim apartman yöneticisi emekli albay tavrımı takınıp.
    "ama çok harf var ya nasıl bulucam hepsinin yerini?" dedi.
    o ara yandı benim kafada ampul.
    "aslında yardım ederim yani" dedim yarım ağızla.
    sevindi.
    bi çikolata aldı eline arkasında a harfi vardı.
    "bu nereye gelcek soyle bakalım" dedi.
    hemmmen apartman yöneticisi emekli albay tavrımı takındım tekrar.
    "yok öyle bedava yardım" dedim.
    kartona bakıyodu birden bana baktı.
    "nasıl yaaa?" dedi sonunu uzata uzata.
    valla şu sol elimi sağ omuzuna atarsam belki bi harf soylerim" dedim yarım ağızla.
    yine kaldırdı sol kaşını.
    ama benim elimde kozlar ister kaldırsın ister kaldırmasın.
    anladım tabii ben durumu o kalkan kaştan.
    "valla sen bilirsin. o zaman kendin ara bul" dedi.
    kartona döndürdü yüzünü.
    bana bakmadan "iyi hadi at bakalım" dedi.
    lan nasıl sevindim. hani sevgilyiz ama arada hala bi mesafe var. tazeyiz ya.
    elimi kaldırdım yavastan. boynunun arkasından geçirdim sağ omuzuna koydum.
    bildiğin sarıldım amk maviye.
    anam nasıl bi guzel duygu sevgiliye sarılmak..
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    o geyik bitince mavi çantasını kucağına aldı. içinden bi paket çıkardı.
    "her takundan sana" dedi gülerek.
    la bildiğin bana sevgililer günü hediyesi almış mavi.
    "yav senin varlığın hediye amk" dedim içimden. tabii sadece içimden dedim.
    dışımdan "yaa ne gerek vardı" yavşaklığına büründüm.
    "açsana" dedi.
    yavaşca açtım.
    bu ipod'lar var ya onlardan almış.
    ulan mahçup da oldum. kız bana paraya kıymış bişey almış ben verecem ona kocaman bi kutu içinde bi karton 91 tane de çikolata var.
    "teşekkür ederim" dedim mahçup mahçup.
    "içine şarkılar da koydum" dedi.
    almış şarja takmış şarkı da yuklemiş kız.
    tabi sıra bana geldi.
    çıkardım koydum kutuyu masaya.
    açtı yavaşca.
    kutuyu açıp içindekileri görünce yuzume baktı "bu ne?" dedi.
    ama oyle "bu ne amk?" der gibi demedi. güzel bi "bu ne" idi. o kadar gül yaprağı falan koyduk la.
    "hediye" dedim.
    anlmadı tabii.
    size 1 saat yazdık siz bile anlamadınız o kadar okuyup kız nasıl anlasın bi bakışta.
    içinden gül yapraklarını eşeledi çikolataları çıkardı bi kaç tane. baktı arkasında harfler var. iyice merak etti.
    "ya söylesene" dedi meraklı meraklı ve gülerek.
    "ya sen çarkıfelek izlemedin mi hiç?" dedim.
    biraz anlar gibi oldu.
    kartonu çıkardı. bi sürü kutu var numaralı.
    açtı masaya kodyu. bi iki çikolatayı koydu ama nereye koyuyo amk?
    91 tane çikolata var hangi birini koyacak?
    "ya anlatsana" dedi.
    aha dedim kozlar elimde.
    "yanıma oturursan anlatırım" dedim.
    sol kaşını kaldırdı baktı bana.
    "valla anlatmam yoksa" dedim.
    kaltı karsımddan yanıma oturdu.
    "ee anlat hadi" dedi.
    anlattım.
    "bak burada sana bişey yazdım. 14 kelime 91 harf. zaten kartonda görüyosun kelimelerin kaçar harf olduğunu. her çikolatanın altında da bi harf var. doğru yerlere doğru harfleri koyarsan okursun yazanı. ama istiyosan da çikolataları yersin. karar senin" dedim.
    gözleri parlyodu. sevmişti o zımbırtıyı.
    "ya sen delimisin?" dedi.
    deliiyim lan tabi amk. akıllı adam işimi bu kadar sevmek?
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    garson geldi yanımıza ne içersiniz ayağına.
    verdik siparişleri yolladık lavuğu. çok geçmedi siparişler geldi. siparişler gelene kadar "ee naber" muhabbeti döndü masamızda. hani garson gelip muhabbeti gibmesin istiyodum.
    bizim siparişler gelince artık muhabbeti gibecek bi mevzu kalmamıştı.
    "ya mavi" dedim.
    zaten bana bakıyodu, daha dikkatli bakmaya başladı.
    "efendim" dedi.
    "ben hiç hayal etmezdim seninle bi masada oturup sevgililer gününü kutlayabileceğimizi" dedim.
    utandı.
    ama gamzeli utandı. guluyodu hafiften.
    o konusmadı ben devam ettim.
    "hani inan bana hayalimi yaşıyorum diye mi bilmiyorum bu tutukluğum. sanki biri gelecek dürtecek gibi diken üstünde yaşıyorum senle olan her anımı. o kadar soyuttu ki senle aynı msada sevgili sıfaıyla oturmak" dedim.
    sonra sustum. hani o da bişeyler desin diye.
    dedi.
    o da konuştu.
    "ben bazen dusunuyodum" dedi.
    her ağızdan laf almaya çalışan erkek gibi salağa yattım tabii ki.
    "neyi düşünüyodun?" dedim.
    gözleri bana bakmadan devam etti konusmasına.
    "yani işte ne olcak. senle beni. bazen adnanla olsaydı nası olurdu diye dusunuyodum" dedi.
    nasıl güzel utanıyodu la. daha da utandırdım.
    "nasıl oluyomus?" dedim.
    güldü.
    "değişik" dedi.
    "nasıl değişik lan?" dedim.
    lan diyince yuzume baktı.
    "mesela lan'lı lun'lu konsuuyosun. insan hiç sevgilisine lan der mi ya?" dedi.
    nasıl hosuma gitti "sevgilisine" demesi.
    "nesine lan der mi?" diye sordum muallakliğine.
    anladı duymak istediğim şeyi. masaya eğilerek, gözlerimin içine döktü duymak istediğim kelimeyi
    "sevgilisine... "
    güzeldi lan.
    "sen benim sevgilimmisin?" dedim.
    hafif trip hafif sımarıklık dolu bi ses tonuyla "değil miyim?" dedi.
    "sevgili az. valla billa az. la sen benim her bi takumsun" dedim.
    ama son kelimeyi istemsiz soyledim.
    zaten azımdan çıkınca da utandım. hani kibar değilim o da biliyo ama sevgililer gününde "herbitakum" denir mi la sevgiliye?
    git aşkısı de, canısı de, ya benimsin ya toprağın de.
    de amk bişey ama onu deme işte.
    ama kızmadı.
    gülmeye başladı.
    gülünce bende güler gibbi oldum. rahatladım. ben kızar sandım valla.
    ama utandım da.
    "her bi neyinim ben senin?" diye sordu gülerek.
    utandım ya aynı şeyi soyleyemedim valla.
    "her bi şeyimsin yani" dedim.
    bozuldu.
    "ya az önceki gibi de" dedi.
    aha dedim sen kaşındın amk...
    "her bi takumsun lan" dedim.
    güldü.
    güldüm.
    ben çok seviyrum lan mavi'yi.
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    o bana doğru gelince ben dehareketlendim haliyle. anası da çıkmış balkondan bizi kesiyo.
    tabii hemen benim göbek çekildi içeri.
    babası da yok ya piyasada biz kapının önünde rahat hareket edebiliyoruz.
    ben ve elimdeki kocaman poşet, bi de mavi ortada buluştuk sonunda. ama mavi nasıl görmemezlikten geliyo o çantayı. yalan bi görmemezlik ama . ulan bildiğin evden kaçmış kezban gibi dolanıyorum elimde çantayla, görmemesi imkansız.
    ben buna hemen tweety'yi çıkardım poşetten.
    hani romantiğiz ya anası görsün hesaabı.
    o kadar beğendi ki.
    gamzeleri çıktı yine. annesine doğru salladı oyuncağı. utandım valla.
    tutuştuk el ele yuruyoduk minibüs yoluna doğru o ara bu arkasını döndü bi daha el salladı annesine. ben de takoz gibi duruyorum tabii. bakamadım bile anasına. utanıyorum amk. ara sıra kaçak gözlerle baktım ama saniye sürmedi bu kaçak bakışlar.
    "ya kadına el sallasana bi saattir sana bakıyo camdan" dedi mavi.
    "ya mavi ben utandım ya" dedim. yuzumden anlamıştır zaten. bildiğin kıpkırmızı amk.
    tuttu elimi, kaldırdı havaya salladı.
    bu daha da taktan bi durum oldu bana sorarsnız. hani sanki ben tenezzül etmedim el sallamaya da zorla salladı gibi oldu. daha da mahçup oldum.
    döndük zütümüzü anasına yürümeye devam ettik.
    minibüs caddesine gelince "ee nereye zütürcen beni?" dedim mavi'ye.
    suratıma bi baktı allahın öküzüne bak der gibi ama gülerek.
    "kzım ben bilmem buraları. sen nereye istersen biz oraya gitcez" dedim.
    "yürü be yürü" dedi gülerek.
    indik bostancı sahile doğru.
    tren istasyonunun orda hemen bi cafe vardı, istasyon cafe.
    oraya gittik.
    içeri girdik boş bi masa bulduk. oturduk.
    içerisi bizim gibi çiftlerle dolu amk. herkes birbirine hediye veriyo falan. bizim gibi tazeler karsı karsıya, belli bi aşamayı geçmiş olanlar yanyana, artık ilişkinin dıbına koymuş olanlar ise sarmaş dolaş oturuyodu.
    bizim oturma şekli ise pek tabii ki; bi tarafta mavi, karşısında ise ben.
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    şenesenevlerde minibüsten indiğimde mesaj attım mavi'ye.
    "ben geldim"
    hemen mesaj yazdı "evin oraya mı geleceksin?" diye.
    "bilmem" yazdım yolladım. istersen gelmem gibilerinden.
    "evin oraya gel annem de merak ediyo seni" yazmış.
    ulan benim el ayağa dolaştı. hani annesiyle nasıl tanışcam?
    ne diyecem?
    bi de ben öyle insan içine sokulcak biri değilim ki. ters düz konusurum rezil ederim kendimi de mavi'yi de. anası der bula bula bu takozu mu buldun falan.
    tırsa tırsa "eve mi çıkayım?" yazdım yolladım.
    "ne eve çıkması deli. pencereden bakcak" yazmış.
    nasıl bi ohh çektim amk anlatamam.
    mavilerin eve yürürken yolda oyuncak satan bi yer vardı. taze sevgiliyiz ya adettendir, girdim içeri oyuncak almaya.
    elde poşet var içinde belli amk hediye var kocaman. nasıl da utanıyorum sanki eroin kuryesiyim amk. ne utanıyosun lan sevgiline hediye almışssın işte.
    bakındım içeri biraz bi tane tweety peluş oyuncağı vardı. oyle türkücü gibi devasa bişey almadım tabii ki. boyle ufak da değil orta boy.
    "paket yapayım mı?" dedi satıcı ama istemedim paket falan. koydum poşete çıktım.
    tam kapıda aklıma geldi. lan dedim bi de anasına bişey alayım.
    içeri döner gibi oldum ama sonra vazgeçtim. hani hem yalaka olma durumları var hem de dedim amk cepte para dursun lazım olur.
    elimde kocaman poşetim ve tweety'm koyuldum yurumeye.
    apartmanın önüne gelince mesaj attım "ben kapıdayım" diye.
    bi otobüs durağı vardı tünedim oraya.
    hani millet var ya orda anası çıkınca beni orda kabak gibi görmesin önce ben bi göreyim kadını. bi de bakayım hangi açıdan bakıyo oa göre poz kescem.
    3-4 dakkaya mavi indi kapıdan.
    ulan bi apartman kapısı o kadar mı güzel açılır?
    nasıl güzel açtı kapıyı.
    şaka la şaka bodoslama açtı kapıyı. tamam kız bi tanem benim ama oyle kapıları da egzantirik egzantirik açmıyo herhal...
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    geldi sonunda ayın 14'ü.
    cumartesi günüydü.
    normalde ben cumartesileri full çalışırdım ama bu özel bi gündü. yerime başkasını ayarladım. o benim yerime çalışacak ben onun yerine pazar ve pazartesi çalışacaktım.
    alarm ile uyanmayı hiç beceremem. ama o gün uyandım.
    saat tam 9da uyandım.
    aslına bakarsanız saat 1de buluşacaktık ama benim daha duşa girmem, berbere gitmem, kimsenin ne olduğunu anlamadığı hediyemin son rötuşlarını yapmam lazımdı.
    kalkınca hemen mesaj attım günaydın diye.
    cevap yazmadı. uyuyodu heralde.
    duşa girdim hemen. koltuk altlarımı çitiledim, apış aramı cifledim çıktım.
    sonraki istikamet berber amk.
    sakallar kirli, saçlar incin ama şekilli olarak çıktım.
    hemen eve döndüm.
    ev dediğim de halamların ev.
    kutu almıştım kadıköyden onu alıp çıktım evden.
    dukkana gittim. çikolataları erimesin diye poşete koyup buzdolabına atmıştım. onları aldım çıktım dukkandan.
    hastanede çalışıyoruz ya önümüz arkamız çiçekçi amk.
    gittim 5-6 tane gül aldım bi asgari ücrete yakın fiyata. amk 14 şubat ya gül olmuş küçük altın parası.ama koyar mı la maviye alınan gülün parası?
    koyar lan tabii. dünya para amk.
    hemen orada, çiçekçide önce numaraları yazdığım kartonu kutunun tabana oturacak şekilde katladım.
    sonra ise 91 tane çikolatayı koydum içine. en son ise gül yapraklarını üzerine serptim çikolataların.
    çiçekçiye de güzel bi paket yaptırdım o kutuyu çıktım.
    çıktım ama elimde kurdaleli kutuyla pek bi "ben sevgilime hediye aldım" modundaydım. utandım amk. gittim çiçekçiye geri. poşet istedim. bana bilmem ne çeyizcilik poşeti verdi kocaman. onun içine koydum paketi metrobüs durağına doğru gittim amk.
    metrobüse binmek üzereyken mesaj geldi maviden.
    daha yeni kalkmış.
    "nereden alayım seni?" yazdım yolladım.
    "daha çıkmadı babam evden" diye cevap attı.
    "la ben gelene kadar baban 2 kere çıkar evden" yazdım.
    ":)" yazmış yollamış.
    "gülüşüne kurban olurum" yazdım yolladım en arabesk halim ile.
    mavi ile sevgililer gününde buluşmaya gidiyorum amk...
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    akşam ben tek kalıyodum dukkanda. saat 8 civarı hasan geldi. zaten kimse de yok oara dükkanda zemin futbola müsait yani.
    sanki sabah işe gelmeme durumu yokmuş gibi oturdu.
    "adnan naber" dedi.
    bozuk bi ifade ile "iyidir senden naber?" dedim.
    "iyi canım sıkkın. bi çay versene" dedi züt.
    gittim yanına oturdum.
    anladı bi takluk olacağını heralde hafiften toparlandı.
    "lan hasan" diye başladım.
    "sen niye işe gelmiyosun?" diye devam ettim.
    ters ters baktı sanane der gibi. cevap vermedi.
    "sana diyorum oğlum" dedim. hani yaşı benden buyuk ya bi delikanlılık yapsın "sen ne diyosun yarraam" falan desin diye ama nerde bunda o züt?
    "canım sıkkındı" dedi sırıtarak. ortalığı yumuşatacağını sandı heralde o çirkin gülümsemesinin.
    "lan züt burası senin keyfini mi bekleyecek?" diye yukselttim sesimi.
    züt diyince tabii bi bozuldu, bozulmazsa amk.
    "düzgün konus adnan ben senin buyugunum" dedi.
    "senin buyukluğunu giberim hasan" dedim buna.
    ayağa kalktı sinirli sinirli.
    tuttum kolundan çektim kendime.
    "senin belanı giberim bi daha benim lafım bitmeden bu masadan kalkarsan" dedim.
    tırstı heralde, oturdu.
    konusmadı ben devam ettim.
    "lan hadi işe gelmiyosun. tamam volkan abi ile bi hukukunuz var ona dayamıssın zütü. muallaklik yapıp tokmakçılarını buraya çağırmak ne demek lan" diye bağırdım buna.
    kireç gibi oldu amk.
    kekeleyerek "ne diyosun sen?" gibi bişeyler söyledi.
    "inkar etme giberim senin belanı. adam geldi senin numarandan mesajlar gösterdi. ulan serefsiz, kime gibtiriyosan gibtir zütünü buraya ne diye sokuyosun bu dıbına koduklarımı" diyince başladı inkara.
    yok yalan da yok iftira...
    "hasan" dedim.
    sustu bana baktı.
    "seni şimdi dövmeyecem. ama bi daha bu dukkanın önünden geçersen senin yedi sülaleni giberim. kalk şimdi gibtir git" dedim.
    kalktı bi iki arkasına baktı ama bi açsa ağzını dışarı çıkartıp döveecem muallakyi. volkan abi içerde kavga olmasın dedi ya ondan amk dışarı çıkartcam dövmeye.
    bastı gitti yavsak. sonradan haber aldım.
    "dua etsin volkana yoksa ağzını yuzunu dökerdim" demiş arkamdan.
    bi iki bulayım sunu gibeyim belasını dedim ama sonradan almadım basıma bela. geçen sarıyerde gördüm bu zütü. sarıyer devlet hastanesinin o taraflarda bi büfede çalışıyodu. gir içeri rezil et dedi şeytan ama bu aralar pek kimseyi dinleyecek halim olmadığından dinlemedim dıbına koduğumu.
    ···
  • +1
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    zaman yine çok çabuk geçti. o bi saat hiç bi saat gibi değildi. doğan görünümlü şahin gibi saat görünümlü saniyeydi adeta.
    çıktık airporttan.
    metrobüs durağına doğru yürüdük.
    metrobüse atladık o okuluna döndü tekrar ben de dükkana gittim.
    dükkana gittiğimde volkan abi "adnan madem sen erken geldin ben gidip yatayım" dedi gitti.
    o gittikten 15 dakika sonra hasan dediğim yavşak da çıktı eve gitti.
    murat ben salim abi kaldık.
    o zamana kadar normaldi herşey.
    akşam saat 6ya doğru bi tıfıl oğlan geldi dükkana. ben müsteri sandım amk.
    değilmiş. sinirliydi bayağı.
    anlayınca müsteri falan olmadığını, bi derdi olduğunu sen "ne ayaksın hemşerim" gibilerinden yaklaştım züte.
    hani görseniz ben o ara 23 yaşındayım bu da taş çatlasa 20 falan. zaten mekan da bizim mekan giber çoğaltırım yani. o güvenle biraz ağalık yaptım.
    ben buna ne ayaksın falan diyince bu çıkardı cep telefonunu cebinden bi numara gösterdi.
    "bu numara kimin?" dedi bana.
    baktım suratına amk. ulan daha o zaman 118bilmem kaçlar da yok ki gibtir git ona sor diyeyim.
    "ben ne bileyim birader" dedim.
    "bana mesaj atıyo bu numara" dedi.
    amk işmidir siparişmidir...
    "ee banane bundan" dedim.
    "burası xxx hastanesinin kafeteryası değil mi?" dedi.
    ben de sinirlendim amk artık "içeri girerken görmedin mi tabelayı" dedim ters ters.
    "bana burada çalıştığını yazmış" dedi.
    "ee ara sor amk kimsin diye" dedim.
    "açmıyo telefonumu sadece mesaj atıyo" dedi.
    ulan lavuğu gördüm ya parlak acaba dedim bizim salim abi mi çekti mesaj. hani hatırlarsanız zütçü falan dedim hakkında. affetmez amk bulduğunu giber ama öyle belli başlı muallakleri vardı onun ordan burdan züt deliği kabul etmezdi. prensipli tokmakçı amk.
    ama çıkardı mesajları gösterdi "akşam bana gelsene", "seni mutlu edicem" gibi mesajlar.
    yani tokmakçı değil mesajı atan tokmak yemeye uğrasan biri belli.
    "sen bi versene şu numarayı" dedim lavuğa çıkardım cebimden telefonu.
    baktım numaraya yazdım kendi telefonuma.
    buna göstermeden çevirdim.
    bi baktım "h.hasan" yazıyo.
    hastane hasan.
    amk belli etmedim tabii buna.
    "birader benim telefonda yok oyle bi numara. burada çalışsa bende numarası olurdu. hem senin numarayı nereden bulacak burada çalışan adam" dedim.
    "ben bu hastaneye iş basvurusu yaptım. form doldurdum ordan almıştır" dedi.
    "yav birader adam sana öyle mesajlar çekip sonra iş adresini verir mi? belli keklemiş biri seni" dedim.
    güzel bi yalan bulmuştum amk. buna da mantıklı geldi heralde 2-3 dakika daha bıdı bıdı etti sonra gibtirdi gitti.
    bu gidince bizimkiler sordu mevzuyu ben de anlattım amk. aslında anlatmamam lazım ama muallakye uyuzum zaten rezil olsun dedim.
    salim abi "vay muallake. ulan madem muallaksin bana çaktırsana amk" dedi.
    güldük bayağı ama bu yavsak yuzunden mevzu çıkacak amk dukkanda.
    ertesi sabah dukkana gittim. bu huur evladı yine kafasına göre gelmemiş işe.
    volkan abi'ye anlattım durumu. abi dedim böyle böyle.
    inanmadı başta.
    salim abiler biz de buradaydık diyince o da şaşırdı çok.
    ama işte çocukluk arkadası ya konduramadı amk.
    yapması gereken belli; maaşa zam işine son.
    baktım arada kaldı çok dedim "abi sen buna arkadasım falan diye müsamaha gösteriyosun ama bak personel de kafasına göre işine gelip gelmemesine bozuluyo. o da maaşla çalışan adam bunlar da. zaten işini giblemiyo bi de böyle bi mevzu çıktı şimdi. hee diyosan ki bu benim çocukluk arkadasım nasıl göndericem o zaman bana de ki adnan sen konus bu zütle ben bunu paket eder yollarım"
    volkan abi başta pek sıcak bakmadı ama sonradan "adnan nasıl biliyosan öyle yap ama kavga çıkarma dukkanda" dedi.
    oraya geldiğimden beri beklediğim fırsatı verdi amk.
    by by hasan :(
    elveda angry gays :(
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    sonra gittim tekrar kırtasiyeye düz beyaz etiketlerden 100 tane ve cama da yazabilen faber castel'in ispirtolu kalemlerinden aldım. bi de bakkala uğradım 12 kutu ülker napoliten çikolata aldım. hani içincen kücük kücük kırmızı paketlerde çikolatalar oluyo ya onlardan.
    12 paket napoliten çikolatada tam 96 tane çikolata oluyo.
    her çikolatanın arkasına bi etiket yapıştırdım ve daha önceden kararlaştırdığım "mavi seni dünyadaki herşeyden herkesten daha çok seviyorum nefessiz susuz kalabilirim ama sensiz kalamam" cümlesinin her harfini o arkasına etiket yapıştırdığım çikolataların arkasına yazdım.
    bir çikolatanın arkasında m harfi, diğer çikolatanın arkasında a, ...
    hiç harf atlamadan tek tek.
    doğru yerlere konulduğunda o cümle çıkıcaktı meydana. bulmaca gibi. eskiden çarkıfelek diye bi yarışma vardı ya ondan aklıma gelmişti zaten.
    bunları hazırlayınca çikolataları bi poşete koyup buzdolabına koydum amk erimesin diye. kartonu da rulo yaptım lastik taktım ezilmeyecek büzülmeyecek bi yere koydum dukkanda.
    mavi'nin evini biliyodum. bi iki kere evlerinin bi sokak yakınına kadar beraber gitmiştik ama apartmanın önüne kadar gitmedik tabii. babası malum...
    bigün bizim halaoğlu mustafa'dan arabayı istedim. ogs vardı onun arabada.
    okula gidicem diye evden çıktım. bunların maslaktaki dükkanına uğradım. arabayı aldım. bi tane de ordan tabure çaldım koydum arka koltuğun üstüne.
    mustafa "napcan lan tabureyi" diye sordu ama anlatsam anlamayacaktı ben de "akşam getircem abi" dedim uzatmadan.
    mavilerin oturduğu yere gittim onun haberi olmadan.
    mesajlaşıyoduk tabii ama o beni okulda biliyodu.
    şenesenevler lisesinin yakınlarındaydı evleri. o civarda çok uzak olmayan sokak tabelalarına bakındım.
    yazdığım yazıdaki 6 harf e harfiydi. direkler var ya ucunda sokak tabelaları olur.
    "özlem sokak" yazan bi tabelanın yanına gittim. arabadan tabureyi de aldım. çıktım taburenin üstüne e harfini o kırtasiyeden aldığım faber castel kalem ile her iki tarafındaki yazıların da e harflerini yuvarlak içine aldım. yakınlarda bi bakkal vardı bi tek o baktı napıyo diye ama işimi 10 saniyede halledip sokak tabelasına zarar vermediğimden çok da giblemedi. zten yuvarlak içine aldığım harf çok dikkatli bakılmazsa görülmüyodu bile.
    sonra akasya sokak vardı onun da y harfini yuvarlak içine aldım. tabii bunları bi kağıda da not ettim unutmamak için.
    "6. harf e harfi özlem sokak", "12. harf y harfi akasya sokak" gibilerinden.
    bunun gibi 15-20 yere gittim dediğim gibi işaretledim amk.
    kimse kıllık yapmadı. ben de açıklamak, bi yalan uydurmak zorunda kalmadım.
    bi de bu söğütlüçeşme'den boğa heykelinin oraya çıkan yolda cami var bi tane. onun karşısında kutu satan bi yer vardı. kutu dediğim böyle hediye kutuları. renkli falan, hediye kutusu amk. mavi bi tane buldum aldım. amk bi kutuya, hem de boş kutuya dünyanın parasını verdima am hiç sızlamadı içim. istediğim gibi bişey olsun istiyodum çünkü.
    işim bitince trafiğe de kalmadan arabayı maslağa gidip teslim ettim.
    ordan da dukkana geçtim. o gün de mavi ile buluşamamıştık ama onun için, o sevinsin diye bişeyler yaptığımdan mutluydum.
    o sokak tabelası fetişistliğimin ertesi günü buluştuk mavi ile bi saatliğine.
    adres belli amk. zaten hava soğuk mecbur kapalı bi yerde buluşcaz tabii ki airport'a gittik.
    heryerde sevgililer günü reklamları falan vardı.
    ilk sevgililer günümüz ya ikimiz de bişey yapıcaz amk ama hiç sanki öyle bişey yok gibi davranıyoruz. ne o bi lafını ediyo 14 şubat'ın ne ben.
    airport'un en üst kata gittik orada mavi'mle iki katlı hamburger yedik.
    artık onun yanında yemek yerken utanmamaya başlamıştım. eskiden mesela o patatesi yemezdim bile. hani elimle yiyecem falan. yok amk kızın gözünde karizma olacaz ya elimi sürmezdim o patateslere.
    şimdi ise ketçapa falan banmaya başlamıştım lan patatesi.
    bi kere zaten upuzun olan o ppatateslerden birini bandım ketçapa ağzıma sokarken burnuma geldi ketçaplı ucu. nasıl becerdin derseniz maviye bakmaktan patesi mi görüyorum ben. bakmadan yiyorum.
    bu güldü. ama ben çok utandım lan.
    sonra benim utandığımı görünce o da aldı bi patates batırdı ketçapa kendi burnuna değdirdi.
    oldu ucu kıpkırmızı burnunun.
    dalga geçmek değildi o. ben utandım diye yapmıştı. rahatlayayım yanında hesaabı.
    daha çok sevdim onu. nasıl becerdim bilmiyorum ama daha çok sevdim. normalde bi kalpte olabilecek en büyük sevgi barınıyo sanıyodum kalbimde ama hissettim içimde arttı bişeyler.
    kalbim büyüyodu ona baktıkça. göğsümden dışarı çıkacak gibi oluyodu.
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    özel bişey olmalıydı.
    hani bu sevgililer günü ya sevgimi gösterecek, onun için uğrastığımı gösterecek bişey yapmak istedim. ne yapabilirim diye düşündüm bayağı. slayt yapmıştım taa ne zaman çok beğenmişti onu. o zaman hani aramız bomtaktu, imkansızdı benim için ama "ilk kez biri benim için böyle bişey yaptı" demişti. beğenmişti yani.
    yine öyle bişey yapmalıydım. hem ona verdiğim değeri anlayacaktı hem de mavi öyle eksiği olan bi kız değildi. aksine herşeyi olan biriydi. çoğu zaman ben buluşmalara aynı kıyafetle giderdim ama o hep başka bişeyler giyer giyer öyle çıkardı karsıma. gerçi bütün kızlar öyledir ama ne bileyim bunun herseyi var demek istedim aklıma o örnek geldi.
    sonra daha önce kimsenin kimseye yapmadığı bişey geldi aklıma.
    bütün kızların ortak özellikleri neydi?
    1- çikolataya ve mücevhere bayılırlar
    2- hepsi meraklıdır
    3- sürprizleri severler

    gittim kırtasiyeye büyükçe bi karton aldım. renginin hangi renk olduğunu söylememe gerek yok sanırım?
    tabii ki mavi amk.
    aklıma o an gelen, onu sevdiğimi, ona verdiğim kıymeti anlatacak bikaç kelime düşündüm.
    önce "gözlerinin hastasıyım rampaların ustasıyım" tarzı kamyon arkası yazılar belirdi zihnimde. sonra yumuşattım yumuşattım kamyon arkası yazıdan doğan görünümlü şahin'in arka cdıbına yazılabilecek bi yazıya çevirdim zihnimdeki kelimeleri.

    mavi
    seni dünyadaki
    herşeyden
    herkesten daha
    çok seviyorum
    nefessiz susuz
    kalabilirim ama
    sensiz kalamam

    tamam, mükemmel bi sevgi cümlesi değil, dahiyane bi şiir falan da değil ama bunu al dibine can yücel yaz öyle çok da sırıtmaz amk. millet facebook'ta falan paylaşır yani.
    saydım tam 91 harf.
    aldığım kartona sığacak gibi 91 tane 2.5 cm'ye 3 cm kutucuklar çizdim.
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    1-2 saat oturduk mavi ile orada.
    öyle çabuk geçti ki saat.
    "gitmem lazım" dedi sonunda.
    "ben de geleyim hem yeni evinizin yerini de bilmiyorum" dedim.
    "ya şimdi babam gelmiştir belki. başka zaman öğrenirsin" dedi.
    istemeye istemeye kabul ettim.
    bunu minibüse bindirdim.
    tam kapının karşısındaki koltuğun cam kenarı kısmına oturdu.
    ben de onun oturduğu camın tarafına geçtim.
    bekledim minibüs kalkana kadar. bi iki defa eli ile "git" işareti yaptı. gitmedim.
    asker uğurlar gibi bekledim amk. bi minibüsün önünü kesip istiklal marşı söylemediğim kaldı.
    minibüs hareket etti.
    el salladı bana.
    ilk defa el salladı giderken.
    genelde mavi giderken hep papaz olurduk biz.
    içimi huzur kapladı amk.
    nasıl güzelmiş sevdiğinden karşılık görmek.
    hemen aldım elime telefonu "çok özledim lan seni" yazdım.
    ":)" yazıp göndermiş.
    bi sigara yaktım gittim vapur iskelesine.
    yolda o kadar çok mesaj attım ki kontorum bitmiş.
    hastaneye geçtim vardiyayı almaya. gidince volkan abiden 50 lira istedim. sağolsun bişey sormadan verdi amk.
    gittim mavi'ye de kendime de kontör aldım.
    ben mesaj yolluyosun da bi dünya mesaj hakkın oluyo ya onu yapmayı bile unutmuşum orda adama yaptırdım amk.
    maviye aldığım kontoru de yolda giderken kazıdım ona yolladım numarasını.
    5 dakika sonra mesaj attı.
    "niye bana kontor aldın ya" diye.
    "benim kontor bitmişti seninki de biter diye aldım" dedim.
    gülücük yaptı yolladı.
    amk millet adak adar da olunca kurban keser ya, ben de millete çay ısmarladım o gün bol bol.
    para olsa cebimde fil keserdim ama gücüm dukkandan çay ısmarlamaya yetti napam.
    ertesi gün buluşabilirmiyiz diye sordum tabii hemen.
    okulu varmış.
    "okula geleyim" dedim.
    "ya saçmalama" yazmış.
    ertesi gün ben de okula gittim.
    elimden telefon düşmüyodu amk artık. paso mavi ile mesajlasıyodum.
    hani millet oyle paso mesajlasanlara bi dünya laf ediyo da onun da zevki baska lan.
    sürekli yanında hissediyosun onu. tabii bi sure sonra bıktırıyo ama güzel lan yine de.
    onun boş zamanlarında buluşmaya başladık sürekli.
    bazen ders arası oluyodu 1 saat, bazen yarım gün, bazen okul çıkışı ama okuldan erken çıkarsa. yoksa buluşamazdık babası eve geç kalırsa kızıyomuş.
    buluşma yerimiz de belli amk. ben k.çekmecede çalışıyorum o sefaköy'de okuyo en yakın buluşma noktamız yenibosna airport.
    benim sürekli buluşma isteklerimle geçti ilişkinin ilk dönemi.
    bi de mavi'nin kıskançlıkları.
    yok efendim hastanede hemşireler varmış, okulda kızlar varmış...
    "ulan ben yıllarca peşinden koştum senin sence bu kadar kısa sürede seni kaybedecek bişey yapabilirmiyim?" diye sordum her kıskançlığında.
    ben ona açıklama yapınca inanıyodu ama yanımda yokken ya küsüyodu ya yine kıskançlık krizi.
    sebebini çok sonradan öğrendim.
    daha doğrusu bizim aramızda sırlar paylaşılabilecek seviyeye geldiği zaman.
    bunun babası biraz huzursuzluk çıkarıyomus evde. sebebi de baska bi kadın. yaklasık bi iki senedir bu durum böyle olunca kız bütün erkekleri babası gibi sanmaya başlamış.
    ama işte bunun peder yüzünden sürekli bizim aramızda huzursuzluklar çıkması canımı sıkıyodu benim.
    böyle böyle şubat ayına girdik.
    14 şubat denen dıbına koduğumun gününün haftası geldi çattı. zaten bu 14 şubat bi dert bi de mavi'nin doğum günü var o da 21 şubat.
    arada bi hafta var amk.
    ben yemedim içmedim mavi'ye bi hediye alabilmek için para bitriktirdim.
    tamam yıllardır peşindeyim ama ilk sevgililer günümüz sonuçta.
    hani bana kalsa gider yuzuk alırım falan. ama daha erken diye almadım.
    onun yerine kendim bişey yapmaya karar verdim.
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    siparişleri verdik, adam bizi duyamayacak kadar uzaklaşınca mavi "adnan yapma öyle ya" dedi.
    "nasıl yapmayayım ya?" dedim.
    "öyle işte" dedi.
    "yapcam valla kusura bakma" dedim.
    "niye ya. bak valla utanıyorum insanlardan" dedi.
    "banane beni bu kadar süründürdün sen ben sana daha neler yapıcam" dedim gülerek.
    "yaaa öyle demek... " diyerek büzdü dudakları.
    ilk tribi yedim orada.
    ama bu trip "hmm tmm pki" tribi değildi. bu trip tatlı tripti amk.
    tabii mavinin "gel al gönlümü" tavırlarına olumlu karşılık verdim.
    bi 5 dakika kadar uğraştım ama.
    en sonunda "ya tamam şaka yapıyorum asma yüzünü. valla kaç sene uğrastım ben o yüzü bana bakarken görmek için" dedim.
    omuzlarını silkti.
    "bak o zaman valla millete bağırırım burda biz sevgiliyiz diye" diyince "tamam ya barıştım" dedi.
    o ara baktım bizim kahveler geliyo ama bi değişik geliyo amk.
    bu garson küçücük mumlar olur ya onlardan koymuş tepsiye bi kaç tane.
    "aga bu ne amk?" der gibi baktım suratına adamın.
    "ee sevgilinizle mum ışığında bi kahve için istedik" dedi.
    utandı yine mavi'm.
    ben teşekkür ettim adama, gitti.
    "bak sen bi evet dedin bana herkes özel muamele yapmaya başladı bize" dedim.
    "adnan ya yemin ederim bilsem telefonda evet derdim. rezil olduk herkese" dedi gülerek.
    sonra mavi bana böyle delilikler yapmamı istediğini söyledi, ben de ona onu ne kadar çok sevdiğimi söyledim.
    sonra mavi bana şimdilik tuğçe'ye de söylememi kendisinin yüzyüze söylemek istediğini söyledi, ben de ona onu ne kadar çok sevdiğimi söyledim.
    sonra mavi bana hakkaten deli olduğumu söyledi, ben de ona onu ne kadar çok sevdiğimi söyledim.
    sonra mavi sustu, ben susmadım. ona onu ne kadar çok sevdiğimi söyledim.
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    mavi bana "sevgiliyiz" dedi.
    bildiğin sevgiliyiz dedi lan.
    meğer ben eskiden dünyayı loş görüyomuşum her yer aydınlandı birden. allah ışıkları mı açtı bilmiyorum aydınlandı her yer.
    şampiyon olmuştum, hem de kadıköyde.
    kalktım, maviye sarıldım. kupamı kaldırır gibi kaldırdım onu. ayakları kesildi yerden.
    her yer aydınlıktı.
    apaydınlıktı artık. allah fener gibi züt oğlanı değildi. dedim ya, ışıkları sonuna kadar açmıştı ben kupamı kaldırırken.
    "ya adnan dur ya" dedi.
    duramadım.
    etraftan bakanlar olmuştur. baksınlar lan tabii. hep mi üzgün görecek amk insanlar beni? bi de mutluluğumu görsünler.
    "ya dur ya" dedi mavi tekrar. durdum.
    "ya mavi sen bana şaka maka yapmadın di mi? bak valla olmaz öyle şaka maka" dedim.
    inanamıyorum amk gerçek olduğuna.
    "of ya deli. rezil olduk herkese" dedi elimi tuttu. çeke çeke uzaklaştırdı bizi oradan.
    "nereye gidiyoruz?" dedim.
    "ya gel" dedi sürükledi beni.
    eminönü iskelesinin orda turyol vapurlarının kalktığı yerin az ötesinde bi kafe var denizin dibinde hemen. oraya gittik.
    "gel konuşalım doğru dürüst" dedi.
    girdik içeri. hee belirtmeden geçmeyeyim, el ele girdik.
    el ele girdikten sonra el ele boş bi masaya oturduk.
    oturduğumuzda da el eleydik.
    o karşıma oturdu benim. bi ara çantasını çıkarmak istedi. omuzuna asmıştı çapraz şekilde. ama el ele olduğumuzdan çıkartamadı, çünkü ele leydik.
    "ya bıraksana elimi" dedi.
    "bırakmam" dedim.
    bunları konusurken de eleleydik.
    amk ne güzelmiş lan "el ele" yazmak...
    garson geldi "ne içersiniz" dedi.
    aslında hiç sevmem öyle yanımdaki kızın yerine sipariş vermeyi ama o gün şımardım amk. muallakliğine "ben türk kahvesi içerim. sevgilim de türk kahvesi içer" dedim.
    gözleri kocaman oldu yarım yarım çıktı gamzeleri. utandığından gülememişti. kocaman gözleri ile "yuhh görgüsüz ayı" dedi heralde bana.
    garson dediğim de orta yaşlı biri.
    güldü o da. nasıl olsun kahveleriniz dedi. ben sade istedim. garson gülerek "sevgilinizinki nasıl olsun" dedi.
    mavi utancından kafasını öne eğdi.
    benim çok hoşuma gitti birinin mavi yanımdayken maviye sevgilim muamelesi yapması.
    "abi sen hepsinden getir sevgilim hangisinden isterse ondan içsin" dedim.
    mavi artık konuşma gereği duydu. yine yarım gamzeli gülümsemek istemeden ama gülümseyerek "şekerli olsun" dedi.
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    tabi bi iki sağlı sollu soru ile ağzındaki bakla çıktı mavi'nin.
    uğur taa ben maviyi gördüğüm anda aşık olmamı, deli divane olmamı merak eden tuğçe'ye "adnanın eskiden bi sevgilisi vardı burcu diye. öldü. ona benzetiyo maviyi. o yüzden bu kadar bağlandı birden" demiş.
    peki var mı öyle bişey?
    allah belamı versin ki yok amk.
    tabii tuğçe bunu öğrenince muhabbet esnasında maviye söylüyo.
    mavi de durumun onunla alakalı değil başka bi kıza benzerliği ile alakalı olduğunu düşündüğünden bunca zamandır her yakınlaşmamızda "ben o değilim", "ben senin kaybettiğin şeyi sana geri veremem", "beni başkasının yerine koyma ben maviyim" gibi cümleler kurarak uzaklaşmıştı benden.
    mavi bunları bana anlattığında inanamadım amk ciddi olduğuna.
    ama çok da sürmedi işin vehametini anlamam. bildiğin ciddiydi lan kız.
    "mavi sen buna inandın mı?" dedim.
    hiç ses çıkarmadı.
    "mavi sen bunca zamandır bunu bahane ederek beni kendinden uzaklaştırdın öyle mi?" dedim.
    yine ses yok.
    "mavi bana cevap ver" dedim sesimi yukselterek.
    "yalan mı?" dedi.
    "keşke bu soruyu bana taa en başından sorsaydın" dedim.
    hemen çıkardım telefonu cebimden.
    eski püskü bi nokia olmasına rağmen hoparloru zımba gibiydi amk.
    uğuru aradım hoparloru açtım.
    çaldı 2-3 kere sonra açtı uğur.
    "vaay kardeşim" dedi.
    "giberim lan kardeşini" dedim.
    mavi korkmustu. onun yanında kudur etmezdim istisnai durumlar haricinde.
    tabii uğur da aldığı bu ters teppki yüzünden bozulmuştu biraz.
    "sen ne dedin lan tuğçeye?" dedim.
    "oğlum ben tuğçe ile kaç zamandır görüşmüyorum ne diyeyim görmediğim kıza" dedi.
    mavi bana doğru bakmadan pür dikkat dinliyodu beni.
    "şimdiden bahsetmiyorum. tuğçe sana taa ben maviyi gördüğüm zaman neden maviyi bu kadar çok seviyo adnan diye sormuş" dedim
    "hatırlamıyorum kardeşim valla" dedi.
    aha amk taka sardık diye tırsmadım değil ama gibe gibe hatırlatıcam ben onu uğura.
    "lan nasıl hatırlamıyosun sormuş işte amk" dedim.
    "ee kardeşim sorduysa ne olmuş?" dedi.
    "ebenin amı sen tuğçeye adnanın bi sevgilisi vardı burcu diye ona çok benziyo mavi ondan bağlandı birden demişsin" dedim.
    sessizlik oldu.
    ben ve mavi sorularımıza cevap beklerken sessizleştik, uğur ise dusunuyodu muhtemelen o da ses çıkarmadı.
    sessizliği ben bozdum.
    "lan cevap versene dedin mi demedin mi?" dedim.
    "kardeşim demiş olabilirim ama hatırlamıyorum tam" dedi.
    ben delirdim amk sinirden.
    "nasıl lan demiş olabilirim? ne dediğini hatırlamıyomusun amk" diye bağırdım.
    "oğlum ne oldu ben bi gibim anlamadım" dedi.
    "ya uğur bak giberim belanı. sen bu kıza adnanın burcu diye sevgilisi vardı öldü mavi ona beziyo demişsin. züt benim burcu diye bi kız arkadaşım oldu mu hiç? benim sevgilim mi öldü ebenin amı?" diye çığırdım yavsağa.
    "ya ne bağırıyosun amk" dedi. bu da kızdı. ama kızdığı kadar giberim amk onu. dururmuyum?
    "oğlum sen niye yalan söylüyosun benim hakkımda şerefsiz?" dedim.
    "ne var lan kötümü yaptık amk kızların gözünde dertli çocuk ol karizman olsun dedik amk" dedi kızarak.
    mavi o cevabı duyunca bana baktı.
    almıştım istediğim cevabı.
    "uğur ejdadını gibeyim" dedim kapadım telefonu suratına.
    mavi bana bakıyodu.
    sanki bişey demek ister gibi bakıyodu.
    ama önce ben basladım konusmaya.
    "aldın mı cevabı mavi?" dedim.
    utandı.
    "bunca yıldır bana sorsaydın bi kere, ana bi kere anlatsaydın içinde beynini kemiren kurtun ne olduğunu inan bunca zamanımız boşa gitmezdi" dedim.
    "adnan bana öyle soyledi bilmiyodum" dedi.
    "mavi bıktım artık aramıza giren salak sebeplerden. benim yanında olmamı istediğüni söyledin az önce burada. seni engelleyen bu taktan yalanmıydı? eğer o ise artık arada bi yalan kalmadı. mavi daha fazla zaman kaybetmek istemiyorum" dedim.
    "adnan düşünmem gerek" dedi.
    "neyini düşüneceksin mavi?" daha kaç ay kaç sene düşüneceksin? ben yıllardır seni düşünüyorum. her gece seni düşünüp uyuyorum. düşünecek bişey yok. ben senin yerine de düşündüm yeter artık mavi. kulun kurbanın olayım artık yeter" dedim.
    bişey demedi.
    yürümeye başladı.
    omuzlarım düştü.
    hayallerim düştü.
    yüzüm yere düştü.
    ben düşmedim yere. ben mavinin peşine düştüm.
    o önümde ben arkasında yürüdük.
    kadıköye, iskelelerin oraya doğru yürüdü.
    sonra durdu.
    nasıl döndü arkasına.
    nasıl baktı bana.
    nasıl emindi onun peşinde ona bakarak yürüdüğümden.
    yüzü o kadar asıktı ki.
    "git" diyeceğinden o kadar emindim ki.
    ama demedi.
    git demedi.
    yuzunde bi sürü kas hareket etmeye basladı.
    once kasları kalktı.
    dudakları kulaklarına doğru uzar gibi oldu.
    kıyameti izler gibi izledim.
    sonra iki çukur belirdi yanaklarında.
    bembeyeaz dişleri göründü.
    gülümsüyodu bana.
    kaşlarım olabildiğince yukarı kalktı.
    gözlerimi olabildiğince açarak gördüklerimin doğruluğunu teyit ettim.
    gülümsüyodu lan işte amk.
    sonra elini uzattı.
    ben daha önce maviden boyle bi hareket görmediğim için ne olduğunu, ne demek istediğini anlamadım.
    o da anladı benim devrelerin yandığını.
    görsel iletişim mekanizmamım dıbına koymuştu yanağındaki iki çukurun yüksek çözünürlüğü.
    "gelmeyecekmisin?" dedi.
    elini uzattı,
    güldü,
    gamzeleri de var yanaklarda,
    hem de olumlu bi ses tonu çıkarıyo...
    sahibini görmüş köpek gibi koştum ona.
    yanına gidip sarılırım diye hesapladım ama yanına gidince çok sıkarım da kırılır ortadan diye vazgeçtim.
    gözleri gözlerime değdi.
    ilk defa gözlerinin siyah bebeklerinde yansımamı gördüm. yansıma oval olduğundan biraz burnum uzun çıkıyodu ama olsun amk. zaten çok da şekilli bi burun değildi burnum. farketmez amk.
    ben salak salak bakarken gözlerine "elim yoruldu artık" dedi.
    anlamadım amk.
    "ya tutmayacakmısın" dedi.
    önce parmaklarımın ucu değdi parmaklarının ucuna.
    soğuktu parmakları.
    nasıl tutacağımı bilemedim.
    önce tokalasır gibi tuttum salak gibi.
    eline göre şekil aldı elim, kabına göre şekil alan su gibi.
    avucumun içi avucunun içine değdi.
    parmaklarım parmaklarının arasından geçti.
    nasıl küçük elleri vardı.
    o iki kucuk elin sahibi nasıl yakabildi canımı onca zaman?
    parmaklarını kapattıi parmaklarımı kapattım.
    el ele tutuştum galiba mavi ile.
    nasıl tuttuysam elini artık hayvan gibi çok sıkmışım.
    "ya acıdı" dedi.
    ama ben konusamıyorum ki salağa bağladım hepten.
    gevşettim elimi.
    yeni doğmuş çocuk nasıl bilmez hiç bi tak. nasıl bakar salak salak etrafa. aynı öyle oldum.
    yeniden doğmuştum ben de lan.
    ne konusabildim bi süre ne adım atabildim.
    eli elimde çekti beni.
    "hadi yaa burda mı durucaz?" dedi gülerek halime.
    o çekti ben ilerledim.
    o bana mı bakıyodu bilmiyorum ama ben ellerimize bakıyodum.
    ellerim nasıl çirkin durmuştu ellerinin yanında amk.
    sahile gidince, sahil dediğim de bu pendik otobüslerinin kalktığı yer, sanırım deniz kokusu açtı beni.
    ellerimize bakan gözlerim bana bakan mavi'nin gözlerine baktı.
    "mavi" dedim.
    sustu.
    gülümsedi ama.
    "mavi biz.." dedim
    yine sustu. çekiştirerek beni yurumeye devam etti.
    ben devam ettim.
    bi kerede soyledim bu sefer;
    "mavi biz sevgilimiyiz?"
    bana baktı.
    hiç bişey demedi tekrar önüne bakarak yürümeye devam etti.
    çektim elinden. 90la duvara vurmus gibi durdu. amk kızın kolu cıktı sandım. ama allahtan bişey olmadı.
    "mavi biz sevgilimiyiz?" dedim tekrar.
    "adnan yürü hadi ya" dedi gülümseyerek.
    hayatta hiçbişey bana onun gülümsemesi kadar cesaret vermedi.
    diz çöktüm önünde.
    aslında hiç sevmem oyle klişe seyleri ama onu konusturmak için toplum baskısını, insanlardan utanma güdüsünü kullanmalıydı.
    "mavi biz sevgilimiyiz? bak söylemezsen üstümü başımı çıkartmaya başlıycam buurada" dedim.
    etrafına baktı kaçak gözlerle utana sıkıla.
    "ya adnan kalksana insanlar bakıyo" dedi.
    üstümde mont vardı onu çıkardım.
    "mavi cevap vermezsen şimdi de pantolonumu çıkarcam. biz sevgilimiyiz?" dedim.
    güldü, hem utandı hem güldü.
    hem kızdı hem güldü.
    hem güldü, hem cevap verdi.
    "ay sevgiliyiz tamam. kalk hadi!giy su montunu ya!"
    ···
  • 0
    herkes anlatıyo bi de ben anlatayım amk
    kalkmaya niyetlendi.
    tuttum kolundan. çektim tekrar oturtum yanıma.
    gözlerini kaçırıyodu benden.
    "mavi" dedim bakmadı.
    "adnan gitmek istiyorum" dedi.
    onun her isteğine benim için sonuçları olumsuz da olsa olumlu cevap veren ben bu sefer benim de isteklerim olduğunu hatırladım.
    "hayır mavi. ben gitmeni istemiyorum" dedim.
    şaşırmıştı.
    "seni sevdiğimden şüphen mi var hala?" dedim sesim titreyerek.
    duygusallaşmak değildi benim sesimin titremesine sebep olan. sinirden ağlamaklı oldum. nasıl hala benden şüphe eder, nasıl hala başka isimler sokar aramıza diye kızdım.
    "adnan sen beni değil o kızı seviyosun. ben herşeyi biliyorum" dedi.
    o kız dediği de burcu amk.
    anasını gibeyim ben o burcunun kimse artık.
    "mavi, saçmalama hangi kız?" dedim.
    yüzüme bile bakmadı.
    "seçilden mi bahsediyosun?" dedim.
    daha da sinirlendi. yine kalkar gibi oldu ama yine oturttum onu yanıma.
    "mavi yeter artık. bıkmadın mı benden kaçmaktan? bıkmayakcakmısın? ben sıkıldım sensizlikten. araya saçma sapan sebepler koymandan. bi iyi bi kötü hallerinden sıkıldım. nedir mevzu öğrenmek istiyorum artık" dedim.
    "adnan ben biliyorum her şeyi" dedi.
    "neyi biliyosun mavi?" dedim.
    "biliyorum işte" dedi.
    bu sefer ben fırladım ayağa. sinirden yerimde duramadım amk.
    şeytan dedi ağzını burnunu dök şunun şurada ne biliyosa kalsın bildiği ile ama dıbına kodumun şeytanına bi euzü besmele koydum kuyruğu zütüne kaça kaça uzaklaştı beyin kıvrımlarımdan.
    "mavi anlatacakmısın artık?" dedim.
    sustu.
    sesimi daha da yukselterek sordum aynı soruyu.
    "mavi anlatacakmısın?"
    mır mır bişeyler dedi ama anlamadım tabii.
    "mavi düzgün konus anlamıyorum" dedim.
    bu sefer o sesini yukseltti.
    "adnan uğur herşeyi anlatmış tuğçeye" dedi.
    kalakaldım amk.
    uğur ne anlatmış olabilirdi ki tuğçeye?
    ···
  • daha çok