-1
Ramazan ayı bitmiş, bayram ziyaretleri başlayacaktı. Annem ve babam tatile bir yerlere gitmek istiyor ben ise beni kollarında büyütmüş, oklavayla açılmış mayalı hamur halini almış memelerinde uyutmuş babaannemi, her yıl olduğu gibi bu yıl da kış uykusundan uyanmış bir ayının iştahıyla arzuluyordum. O bana ne kadar şefkatli dokunduysa ben onu o kadar şehvetli hissettim. Bir gün görüp bir yıl hayaliyle peçetelere çocuklarımı dolduran ben, nihayet, olgunluğun doruğuna ulaşmış o solgun tenli sevimli hayalet casper ile tekrar buluşacaktım.
Hayır beyler, beni suçlayamazsınız! O yatağa mahkum kadın oksijen maskesini her taktığında o maskenin yerinde olmak istediğim için beni yargılayamazsınız. Söyleyin bana o buruşuk solgun tenli bıcır bıcır aile bireyleriniz hiç mi dikkatinizi çekmedi? Sizin o genç çıtır bedeninize neden bu denli sevgiyle yaklaştıklarını hiç mi sorgulamadınız? Tabii sorgulamadınız çünkü sizler korkaklar ordususunuz ve bu kardeşiniz sadece hislerinin peşinden koşan bir gezgin, korkuyla yoğrulmuş kalplerin elçisi.
Sabah olmuş, tuvaletten çıkmıştım. Babamım parabol şeklinde sertleşmiş koca yannanının beni selamlamasından, hac günümün geldiğini anlamıştım. O vefalı kadının her noktasını yetmiş yedi defa tavaf edecektim. Ardından annemin tişörtünün içindeki iki kırkağaç kavunu ile helalleşip arabaya atladık. Arabanın koltuğu gavur amı gibi yanıyor, bakir deliğime ve prostatıma baskı yapıyordu, hayaller kuruyordum, nabzım hızlanıyordu. Ruhum arafta kalmış gibi kaynıyordu; sanki bedenimden çıkmak, semaya yükselmek istiyordu.
Sabrın sonu selamete vardığında, Mevlana’nın Şems’e, Mecnun’un Leyla’ya, Ferhat’ın Şirin’e, tahinin yerleştirdi ve açarken içimde tarifsiz bir fırtına kopuverdi. Kapı açıldığında evi kaplayan ekşimiş yoğurt kokusunu her hücreme çektim. Alveollerim silme dolmuş, beynimin içinde yankılanan ”Sen bana geç geldin, ben sana erken
Tutuşsun gün, yansın geceler, vaktimiz varken” namesiydi, durumumu anlatan…
Annem ile babam babaannemin elini öpüp sonsuzluğa doğru yola çıktılar. Zar zor konuşuyor derdini anlatamıyor, zoraki yürüyebiliyordu. Bu hali bana bebekleri hatırlatıyor daha da aşka geliyordum. Yanına usulca yaklaştım, özledim diyebildim yalnızca. Özledim seni…
Yatakta öylece yatan kadın birden hayat doldu kalp atışları küçük bir serçe gibiydi sanki uçmaya çalışıyordu. Yavaşça tişörtümü çıkardım ve polaris ayakkabılar giymekten buruş buruş olmuş, sonbaharına gelmiş tırnaklara ev sahipliği yapan ayakların nasırlarını dudaklarımla ıslatmaya başladım. O ise zevkten gözyaşlarına boğulmuş, kanatların sesi daha da yükselmişti. Daha da yukarı çıktım şalvarını yavaşça soyarken, külotumun vaftiz suyuyla kutsandığını hissettim. Küçük bebeğim altını pisletmişti bezinin cırt cırtlarını bir gerillanın mayını etkisiz hale getirişi gibi büyük dikkatle açtım. Koku beni benden almıştı yediği püre halindeki besinler birer birer doğaya karışmak için sindirim sistemini terketmişti. Büyük an gelmişti bir muşmula gibi açılmış yıllanmış şarap kokusuna bürünmüş vajinasıyla göz göze gelmiştim. Derin bir nefes çekip meyvenin içine doğru yolculuğa çıktım cennetin merdivenlerini bir bir atladım ve meyvenin tüm suyunu içime çektim. Yüzü pespembe olmuş babaannemin damarlarında atan kanın rutine bağlamasıydı benim için son…