• 1 / 2 / 12 entry
  • 3 başlık
  • 55.01 incipuan

3lu kombine oybirinci nesil normal

  • 0
    tuvalette sıçarken sırtüstü yuvarlandım
    tak yolundasın zanza * * *
    ···
  • 0
    lisede yaşadığım olay
    okula ilk defa yemek zütürmeyi planlamıştım. zütüreceğim şey de kısırdı. akşamdan anneme özene bezene yaptırdım çantama koydum. kokusunu aldılar sanırım öğlen poşeti açtığımda gıdım bile bulgurun b'si yoktu. 1 kaşıktan 8 kişi yiyen arkadaşlarıma ertesi gün 2 kilit vurduğum çantamla geldim şok. son gülen iyi güler beyler

    şukulayan eller dert görmesin * * *
    ···
  • 0
    enteresan
    Mekgiba'da 26 Eylül tarihinde, öğretmenlerin çalışma şartlarının düzeltilmesi için eylem yapan öğrencilerle polisler arasında çatışma çıktı. Polislerin gözaltına aldıkları iddia edilen bazı öğrencilerden ise o günden bu yana haber yok. Son gelişmelerde öğrencilerden birinin cesedinin bulunduğu söylense de olay hala gizemini koruyor. Bu sürede yaklaşık 80 polis gözaltına alındı ancak suçlu ya da suçlular da henüz ortada yok.
    ···
  • 0
    kulaklık meselesi
    aq bir tane kulaklığımız vardı o da dün bozuldu şimdi toplu taşıma araçlarında müzik dinleyemez oldum. arkadaşlar bir tane fazladan kulaklığı olan varsa babasının hayrına yollasın. kargo ücreti benden...
    ···
  • 0
    ayakkabı
    Ayakkabısını çıkardı. Boyacının terliklerini giydi. Ahşap sandalyeye yan oturdu. Sol koluyla arkalığa yaslandı. Sokağı seyre daldı. Üzerinde hiçbir gözün olmadığını bilen insanların serbestliği içinde gelip geçenleri izlemeye koyuldu. Benim yanı başında onu gözetlediğimden haberi yoktu.

    Ayakkabıcı işine başladı. Kurumuş çamurları, çimento kalıntılarını yamulmuş çay kaşığıyla bir heykel traş gibi sıyırdı. Pos bıyıklı fırçayla tozunu aldı. Fazlalıkları atıp ayakkabıya ulaşınca murdar bir sünger parçası ile boyayı yedire yedire sürdü kurumuş, kartonlaşmış deriye. Bakımsızlıktan çatır çatır çatlamış ayakkabı, cildine krem sürüldüğünde damar damar gençleştiğini anlayan bir ihtiyar gibi hissetti kendini. Boyayı içine çekti, doydu, her karnı doyan varlık gibi gevşedi, gerginliğini attı, yumuşadı. Adam nemini uçuran ayakkabıya son bakım işlemini yaptı, cilasını vurdu.

    - Hiç yeni ayakkabını boyayamayacak mıyız Hamit Usta? Gülümsedi. Dudakları yanaklarına doğru mülayimce yayılmakla yetindi. ileri gitmedi.

    - Ayakkabı dediğin nedir ki yenisi de eskisi de bir.

    - O sana göre öyle. Olan benim boyaya oluyor.

    - Nasıl yani?

    - Eski deri, süngerden farksızdır, boyaya doymaz, ha babam yer, yer de yer. Senin ayakkabılara vuracağım boyayla sekiz on ayakkabı boyarım.

    Haraplık konusunda ayakkabı sahibinin, ayakkabıdan farkı yoktu. Sert işlerde çalıştığı belliydi. Elleri kalındı, kemikliydi, pençe gibiydi. Tırnakları, yeni alındığında bembeyaz olan, sonra sonra ister istemez sararan beyaz eşya plastiği gibi sararmıştı, kat kat olmuş kalınlaşmıştı. Elinin ve kollarının derisi, ayakkabısının meşini gibi can suyunu uçurmuş, kurumuş, kalınlaşmıştı. Yer yer yara bere izleri de vardı.

    Ben bulduğum bu tasvir malzemesine dalmışken pideci siparişlerimin hazır olduğunu söyledi. Parasını ödeyip paketi aldım. Bir gözüm arkada eve yöneldim.

    Akşam, aşağı mahalleden birinin evine çay içmeye gidecektik. Anacağızım yemekten sonra çıkacağımız duyunca;

    - Oğlum biraz da bizde dur istersen! Biliyorsun senin evin burası! Ağabeyler, ağabeyler… Başka bir şey bilmez oldun.

    - Şimdi onlara değil anne, bir amcanın evine sohbete gidiyoruz. Gidiyoruz’un izini sürüp babamın da benimle geldiğini öğrenirse bana demediğini bırakmazdı. Lafı başka yöne çevireyim dedim.

    - Anne kafeye, bara takılsam daha mı iyiydi? Bu her zaman işe yarar.

    ...

    içeride, salonda, her bir çift göz, yöneldiği hemcinsini incitmemecesine birbirine bakıyor. Yürekler iman kardeşliği ateşini alevliyor. Ortada kurulmuş, emayesi yer yer dökülmüş kömür sobası yanmıyor, demek koca salonu günün yorgunluğunu hiçe sayan bu sıcak yürekler ısıtıyor. Babamla birlikte oturuyoruz.

    Şakir abi derse başladı bile.

    “Bismillahirrahmanirahim.

    Hazret-i Yunus’un Allah’a yakarışı ne yüce bir yakarıştır öyle. Yunus peygamberin meşhur macerası özetle şöyledir. Bindiği gemiden denize atılmış, koca bir balık onu yutuvermiş.

    Fırtınalı mı fırtınalı bir denizde, karanlık mı karanlık bir gecenin ortasında her taraftan ümit kegib. Sesini, yalvarışını, yakarışını her bir şeyi ekgibsiz duyan o zattan başkasının duyması mümkün değil, O Allah ki gizli açık her sesi ekgibsiz duyar.”

    Evin oğlu çalan zile koştu. Kapının buzlu cdıbının arkasında girenin silüeti belirdi. Ayakkabısını çıkardığı belliydi. Şimdi de ceketini verdi çocuğa. Kapının buzlu camı, uydu bağlantısında problem çıktığında kegib kegib karelenen ekranlar gibiydi. Salon kapısı aralanıp açıldı. O da ne! içeriye, kahvede ayakkabısını boyatan adam süzüldü, girdi. Utangaç utangaç yürüyüp kanepelerden birine ilişti. Konuşanı dinlemeye başladı.

    Salonu dolduranlar pür dikkatti. Sohbeti dinleyen bu yaşlı başlı adamlar ilkokul öğretmenin önünde ilk okuma derslerini sökmeye çalışan kırk elli yaşlarındaki adamları andırıyorlardı. Anlatanın bilgisine, görgüsüne güveniyorlardı. Bu gencin kendilerini iman merdiveninde birkaç basamak yukarı çıkaracaklarına itimatları tamdı.

    Kahvedeki adam başını önüne eğmiş, anlatılanları kafasıyla tasdik ediyordu.

    Sohbet bitti. Kitap kapandı. Şakir abi son sözü olarak üniversite okuyan fakir öğrenciler için yardım toplanacağını bildirdi. Mahallede bir öğrenci evi daha açılacaktı. Bu ev için eşyaya ihtiyaç vardı. Herkes gönlünden ne koparsa veriyordu.

    Cam kenarındaki ikili koltukta oturan sakallı, takkeli amca evdeki eski elbise dolabını verebileceğini, ama birilerinin bunu evden alması gerektiğini, kendisinin getiremeyeceğini söyledi. Onun yanındaki zayıf, sarı bıyıklı olan, evden bir halının eksilmesinin çok önemli olmayacağını, kendisininde bunu verebileceğini belirtti. Daha bunun gibi birçok eşya verildi, himmet edildi.

    Bunları başı önünde dinleyen kahvedeki adam yerinden kalktı. Şakir abiye doğru gitti. Sehpanın önünde çömeldi. Fısıltı ile bir şeyler söyledi. Sözlerini başkasına duyurmamak için uğraşıyor gibi alçak sesle konuşuyordu. Söyledikleri gizli olmasa, bunları herkesin duymasını istese herkesin içinde sesli söylerdi herhalde.

    Şakir Abinin gözleri, kulaklarının işittikleri karşısında yuvalarından fırladı. Kaşları hayret makamında kalktı. Dudakları şaşırma kalıbına girdi. Sonra başı ret anlamında iki yana gelip gitti. Adamın söylediklerini kabul etmiyordu. Adam rica eder şekilde başını yana eğiyor, işi söylediği şekilde kapatmak istiyordu. Sonunda Şakir Abi, bunu birilerine sormadan evetleyemem, der gibi bir tavır takındı. Ayrıldılar.

    Allah var, adamın söylediklerini merak etmiştim. Sanıyorum oradaki herkeste merak etmişti. Çıkışta yanaşıp sordum meseleyi. Şakir Abi bunu söyleyemeyeceğini, kimseye açmayacağına söz verdiğini belirtti. Üstelemenin anlamı yoktu. Vazgeçtim.

    Bahsi geçen öğrenci evi bir hafta kadar sonra mahallemizde açıldı. Söylenene göre, yeni yapılmış bir apartmanın üçüncü katıymış. Gösterişliymiş. Hem ev sahibi bu ev karşılığında içindekilerden kira da almıyormuş. Adam zenginmiş diyeceksiniz. Yok be ya hu! Zengin mengin değilmiş. Bir devlet kurumunda inşaat işçisiymiş. Emekli ikramiyesi ile aldığı bu evi hayrına bağışlamış. Bağışlarken bir rica da bulunmuş:

    - Aman ha aman, bu evi benim verdiğimi kimse duymasın! Riya olmasın!
    ···
  • 0
    bunlar ne aq
    liseliyim aq sjsjsjs
    ···
  • -3
    bunlar ne aq
    - Ahmet Saat Kaç ?

    + Ben Sokam Sen Kaç ... Muhahah

    - Hay Ben Senin..

    + Beyler Bayanlar Kaydıraktan Kayanlar isteyipte Alamayanlar ...

    Öğretmen - Höst Oğlum ne biçim konuşuyosun sen gel buraya seni adi herif ! ...

    - Fazıl *** ...

    + Töbe de döverim bak.

    - Töbe..

    + G.tün Böyle

    - Hakkı Bu gece Gelsene bize

    + Neden ?

    - Fantezi Yaparız

    + oLur hemde Süper oLur.

    ÖğretMEn - oğlum nabıyon sen orda ?

    + Hocam , Sıradan bişey alıyordum

    Öğretmen: Dersi DinLe.

    Ahmet : Sırayımı ALmaya Çalışıyodun len Muhahah

    - Tenefüste Görüşürüz

    Öğretmen - Terbiyesizler Çabuk yürüyün Müdür Beyin Odasına.

    - KeLLLL...

    + Hamama geL

    - Gelirsem Si.erim

    - Babana Para verem Ananas Aldıram

    + Düzgün Konuş Lan yav.ak

    - Ananız Kim ?

    + Gel lan buraya seni a.ına Kodumun

    -Kardeş yanlış anladın sadece şaka yapıyordum.. Yavaşça oku bak Küfür değil

    + He tamam o zaman ben yanlış anladım ..
    ···
  • 0
    çok korktum aq sizde okuyun
    hahahahaha
    ···
  • 0
    sapık şirinler
    ilkokul yıllarımda şirinler izlerken hayalini kurduğum fantezi.

    çevremdeki bütün amele arkadaşlarım, "ehüehü ehüeühüre ülen bü şürüne de öröspüü heea. ekşamlarüü şüürnlere gibtüürüyüürdür kendünüüü" diye geyik yaparken ben hayal dünyamda o kadınsı, yuvarlak, yumuşak hatlarıyla o ele avuca gelen dolgun, diri memeleriyle; o ısırarak tatmak istediğim yusyuvarlak biçimli kalçalarıyla aklımı başımdan alan şirine'nin hep lezbiyen olduğunu hayal ettim.

    birgün kendisi gibi bir şirine daha bulup yatakta iki şirienin sevişmesini izlerken o estetiğin hazzıyla kendimden geçeceğim günleri umut ederek, şirinenin elinde vibratörü ayna karşısında kendini seyredip tatmin olduğunu düşündüm de ilk
    okul yıllarım nispeten kolay geçti.

    yoksa kendini akıllı sanan o kadar morona katlanmak kolay iş değil kanka

    (bkz: ) http://karikaturborsasi.b...ve-sirine-karikaturu.html
    ···
  • +4
    çok korktum aq sizde okuyun
    BU olay Kayseri Bünyan ilçesi sinirlari içerisinde

    yaşanmiştir ki, olayin(bkz:

    kendi Alfred Hitchcock'un meşhur korku filmlerini bile

    çok gerilerde

    birakir.

    Kendisi Bünyan'li olmayan, politika ile de ugrasmis ve

    halen Kayseri'de

    isadami olan birisi, Bünyan kiyiciginda, Kayseri

    Malatya kara yolu üzerinde,

    lokantasi olan bir benzin istasyonuna gider ve

    orada alabalik la bir ufak raki ister.

    Dönüste yürüyüş mesafesindeki Bünyan'a gitmek için

    meyhanemsi lokantadan

    çikar ki, dişarisi hem zifiri karanlik ve hem de

    korkunç bir kar-tipi

    firtinasi başlamiştir. Benzin istasyonuna yaklaşik 300

    metre mesafedeki

    Bünyan'a dönüş için yol kenarina varir.

    Oradan geçen bir arabaya binip, Bünyan'a ulaşma

    derdindedir. Firtina daha da

    şiddetlenir, bir-kaç adim ötesini bile görememektedir.

    Gelip-geçen bir araba

    da yoktur. Nihayet karanliklar içerisinde, hayalet

    gibi yavaş yavaş yaklaşan

    bir arabanin farlarini fark eder. Arabanin, tam önünde

    yavaşlamasiyla

    birlikte hemen arka kapiyi açar ve arabaya biner.

    Kapiyi kapatir, araba yeniden hareket eder.

    Içeridekilere merhaba demek

    ister ama o da ne? Araba da kimse olmadigi gibi,

    direksiyonda da kimse yok.

    Birden panige kapilir. Korkuyla, hemen arabadan

    atlayip, oradan koşarak

    uzaklaşmak ister ama hem araba hizlanmiş, hem de korku

    ile dizleri

    baglanmiş, hareket edemez hale gelmiştir. Araba keskin

    bir viraja dogru

    yaklaşir. Adam dua etmeye başlar. Tüm günahlari için

    tövbe eder. Arabayi

    durdurmasi için Allaha yalvarir. Tam bu esnada,

    pencereden bir el uzanir ve direksiyonu kivirarak,

    sert virajdan arabanin

    dogru yola dönmesini saglar. Her tehlikeli dönemece

    yaklaştikça, Allah'a

    yalvariş ve yakarişi artar ve her seferinde de bir el

    dişaridan uzanip,

    direksiyonu çevirir. Sonunda kendisini biraz toparlar,

    aklini toparlamaya

    çalişir, ayaklarini kimildatir.

    -Ya Allah koru beni... -

    deyip, kapiyi açmasiyla birlikte, kendisini arabadan

    dişari firlatir. Bir

    kaç takla attiktan sonra, şarampolde kendisine gelir.

    Defalarca üç Külfü-bir

    Elham oku¤¤¤¤¤, Bünyan'a yürüyerek ulaşir ve

    kahvehaneye girer.

    Üstübaşi islak ve şok halindedir. Kendisini

    taniyanlar hemence sobanin

    başina alirlar. Eline

    bir çay verirler. Bir müddet sonra kendisine gelip,

    sesi titreyerek, başina

    gelen doga üstü ve korkunç olayi anlatir. Olayi

    dinleyenler inanmak

    istemeseler de,anlatan kişinin akli başinda ve

    toplumsal sorumluluk taşiyan

    bir pozisyonda oldugunu bildiklerinden, herkeste derin

    bir sessizlik oluşur.

    Yaklaşik yarim saat sonra, ayni kahvehaneye Koyunabdal

    Köyü'nden iki kişi

    girer. Bir masaya

    oturur ve iki duble çay söylerler. Bu arada,

    gelenlerden birisi, digerine

    şunlari söyler :

    "-Hasan Yildiz baksana, şu sobanin başinda oturan geri

    ze kali bizim araba

    yolda kalinca biz arabayi iterken, arabaya binip inen

    adam degil mi?"

    ŞUKULAYIN aq fuckerlıktan ölüyoz sjsjs (bkz: )
    ···
  • +1
    izmirde müezzine atılan dayak
    aynen ne hakla camiye zarar verebilir aq
    ···
  • 0
    Şimdi arkadaşımla Taksim’de takılıyoruz. Bir adam ağlayan çocuğunu susturmaya çalışıyor. Yanında da bir polis var; sonra adam çocuğa dedi ki:
    – ‘Sus yoksa seni polise veririm. Yandaki polis de bir dellendi:
    – ‘Lan geri zekalı, biz adam mı yiyoruz da bize veriyon çocuğu?

    şukulayan eller dert görmesin * *
    ···