0
=
ve oradan ayrıldım, saatin gece yarısını bulmasını bekledim ve bu arada o habis planımı kafamda kurguladım, bulmuştum... ikisinide işkence ederek öldürecektim.
yoksa nasıl kurtulurdum bu zemherir bakışlı kadının ızdırabından, hangi ten kaldırırdı yerle yeksan olmuş gururumu yerden... elbet kan yulardı göz yaşlarımı... çarem yoktu, öldürecektim ikisinide...
saat tahminen 01.00 sularıydı, evinin arka kısmına dolandım, çıkacak yer arıyordum, askerliğimi komando olarak yaptığım için kondisyon konusunda sıkıntı yaşamadan mutfak cdıbına ulaştım ve içeri girdim.
girmez olaydım. içeri adımımı attığımda yine o memur ve üstüne üstük erkek olan arkadaşı ile el kızartmaca oynuyordu, tanrım yıkılmıştım, bir kez olsun çatlak patlak yüs yuvarlak kremalı çörek sütlü börek çek dostum çek arabanı yoldan çek diyalogları ile benle oyun oynamayan bu kadın, iki günlük adam ile el kızartmaca oynuyordu, hem de gözlerinin içine bakarak.
yıkılmıştım ve enkazımı bertaraf edecek kimseler yoktu etrafta. beni görünce çok oldular;
-tolga! nasıl girdin içeriye?
+ikinizde öleceksiniz, üzgünüm dememi beklemeyin bu bir keyiftir benim için.
korku dolu bakışları beni mutlu ediyordu belimden silahımı çıkardım, susturucuyu yerleştirdim ve o memur erkek kişinin diz kapağına ateş ettim, diz kapağındaki kıkırdaklar fırlamıştı halının üstüne, çıkan parçaları çok bağırdığı için ağzına tıkadım.
tabi Elif'te boş durmadı bu arada, altına işemeye başladı, her zamanki gibi, ilk okulda da aynıydı, sidikli karı! her şeye rağmen sevmiştim onu ama çünkü o... ne önemi vardı bu saatten sonra...
hemen ölsünler istemedim, işkence edecektim onlara... ama yinede yüreğim dayanmıyordu, seviyordum ben bu çişli kontesi, kaldıramazdı naif sinem onun işkence acısını duymasına..ama kızgındım yine de ne olursa olsun ölecekti, ölmeliydi...
acı duymaması için yanımda getirdiğim yüksek dozlu amfetamini Elif'e zerk ederken bir yandanda o erkeğin gözlerine eritilmiş muşamba damlatıyordum, tanrım ne de güzel damlatıyordum... sanki guantalamo hapishanesinde başgardiyanlık yapmış kişiler kadar ustaydım bu işkence olayında...
ardından elif anfetaminin etkisi ile bilincini kaybetti, artık işleme başlayabilirdim, önce sızma zeytinyağını kızartıp üzerlerine döktüm erkek kişinin ağzına cezve soktuğum için ses edemiyordu, sanki beni hemen öldür der gibi bakıyordu yüzüme... ama hayır! bu kadar kolay olmamalıydı ihanetin karşılığı, kolay ölüm yoktu ikisinede...
yağlardan dolayı dökülen derilerini bir kenara topladım, sonra kurban derilerini kurutmada kullanılan kalın tuz ile iyice sıvazladım vücutlarını, tanrım nar gibi kızarmıştı ikiside... çocuklar gibi seviniyordum, aptalca çığlıklar atıyordum;
-yihaaa! ne güzel...
erkeğin kulağına yaklaşıp;
-kimse beni sırtımdan vuramaz, kimse beni...
derken bir yandanda bıçaklıyordum bir onu bir de onu...
Elif'in yüzüne baktım, kendinden geçmiş bir vaziyette bakıyordu yüzüme, sanki o günlere, çocukluğumuza dönmek ister gibiydi, pişmanlık okuyordum kan revan içinde olan simasından... ama geri dönüşü olmayan bir yola girmişti... ihanet!
evet olmamalıydı bu, keşke ilk okul sıralarında olsaydık yine keşke atanma derdinde olmasydık, keşke her yıl ösym bürosuna gitme derdine düşmeseydik, oradaki memurları hiç tanımasaydık, silik isimlerimiz aktarılmasaydı aday bilgi formuna... keşke...
ve bu kadar yeterdi, nihayet bitirmeye karar vermiştim... evden çıkmadan ikisinin yüzüne tükürdüm, tabi öncesinde iyice genizimi kazıdım ve çok sağlam bir balgam attım üzerlerine... ne kadar da iğrençti ikiside... bu iğrençliği hak ediyorlardı, pislik kötü durmazdı yakışırdı onlara...
çıkmadan gazı sonuna kadar açtım... ve evlerinin önündeki parkta banka oturup bir sigara yaktım, yerle bir olan gururumu kurtarmanın sevinci ve üstüne halen daha sevdiğim kadının birazdan ölecek olması beni hem mutlu ediyor hemde üzüyordu, sigaramın son dumanını aldım ve izmariti içeriye fırlattım...
gidiyordum en uzak diyarlara, kimsenin beni tanımadığı izafi yokluklara gidiyordum ve ağlıyordum...
ağlıyordum işte, elinden oyuncağı alınan, belkide cami avlusunda kaderi örülmüş suçsuz sabiler gibi ağlıyordum kara düşlerime...
dakikalar sonra o ses;
-bommmmmm!
evet, artık her şey bitmişti... tekrardan kazanmıştım yılgın gururumu... içime atarak her pişmanlığı... gidiyordum...
yine bastırılmış gölgeler gibiydi hüzünlerin,
şimdi herbir şey silik şimdi
sanki bir bakışların belirgin, bir de ellerin
ve gözyaşına uzanırken kırgın secdelerim
vecdi geçtim sevgilim kırgın kalbinin sıratı ertesi...
sildim varlığını gözyaşlarımdan
gittin gideli...
Tümünü Göster