0
yine bastırılmış gölgeler gibiydi hüzünlerin,
şimdi herbir şey silik şimdi
sanki bir bakışların belirgin, bir de ellerin
ve gözyaşına uzanırken kırgın secdelerim
vecdi geçtim sevgilim kırgın kalbinin sıratı ertesi...
sildim varlığını gözyaşlarımdan
gittin gideli...
bu acımı sizlere liriklerimle tasvir etmek istedim,
merhaba ben pembe tolga.
hani çocukça aşk başkadır ya, sınıfın en ön sırasında oturan, sesini bile yılda bir defa duyuran ve arada altına işemesine rağmen kendisinden soğumadığım bir kız vardı... adı Elif'ti.
seviyordum onu, her şeye rağmen seviyordum, kızların onu aralarına almamasına, arkadaşlarımın onun bitli olduğunu iddia etmelerine rağmen, hatta her hafta muntazaman sınıfın ortasında altına kaçırmasına rağmen sevmiştim onu.
Tanrım ne de güzel bir kızdı, ay gibiydi sanki, sanki gök yüzü kendi ışığını bağışlamıştı o kırgın ve utangaç gözlerine...
Ve yıllar geçti... kasırları eskittik, ve bizde eskidik bir şekilde, önce lise sonra üniversite ve mezuniyet ve hayat... ve gerçekler, yani acı gerçekler... Türk gencinin kronik umutsuzluğu... iŞSiZLiK...
ve en sonunda kaldırımlara düşen en nadide kız çocukları gibi o melun sınavın ağına düştük... KPSS...
kalemler ellerimizde intihar silahı gibiydi sanki, sanki kalemler yosma bir gül gibiydi...
ve süreç sonlandı, puanlarımızı alıp beklemeye başladık, sevdiğim kadın ile ileri ki günlerin hayalini kuruyorduk üsküdar'da, kız kulesine nazır köşemizde başını omzuma dayardı ve hayal ederdik...
öyle güzel kokardı ki saçları, sanki malatya kokardı ya da nazilli belkide... anadolunun herhangi bir ücra köşesi... sırf kendimizden ibaret bir dünya... memur olacaktık, çok şeydi memur olup evlenmek bizim için... nasılda sığ hayallerimiz vardı oysa ki, bilemezdik sonumuzun böyle olacağını... bilemezdik, nasıl bilebilirdik ki?
ve an geldi Elif atandı, ben ise virgül farkı ile son atamayı kaçırmıştım, bir yandan sevdiğim kadının atanmasına sevinirken bir yandanda harcadığım iki seneye üzülüyordum, evet itiraf ediyorum, atanamamak çıldırtmıştı beni...
sonra onu görev yerine yolcu ettim, tabi gidene kadar geçen sürede ne sözler vermiştik birbirimize, bende onun yanına gelecektim hatta yine sınava girip çok yüksek bir puanla onun yanında olacaktım... o şimdiden evimiz için para biriktirecekti, ne de olsa atanmıştı...
aylar geçti, işte o melun zaman bize de kıydı en sonunda, gözden ıraktım... malumdu gönlünün en kuytu köşesinde sekeratını bekleyen bir rüya olacağım, malumdu bu apansız terkediş...
ve süregelen olaylar, tartışmalar, ilgisizlik derken ağzındaki baklayı çıkardı:
-ben ayrılmak istiyorum.
+ne?! ne diyorsun Elif?
-ayrılmak istiyorum, bak görüyorsun olmuyor yürümüyor.
+söz vermiştik birbirmize, söz... (konuşmamı bitirmeden bir hışımla araya girdi)
-söz möz yok, bitecek olmuyor işte, yok atanamadın işte kabullen, bir ömrü senin üzerine bina edemem, bitsin artık ne olur...
+peki...
ve artık son demindeydim kendi sınırımın, bitmişti artık kaybetmiştim o kahve rengi gözlerin buğusunu, iğde kokulu ellerinden mahrumdum bundan böyle...
ama gururum... yerle yeksan olmuştu bir anda ve hiçbir şeye boşuna içlenmeyen bir adam olarak almalıydım intikamımı...
bir gün çıktım gittim çalıştığı ilçeye, tanrım ne de güzel bir ilçeydi hayalimiz gibiydi sanki, o günleri düşününce ağlamaya başladım, sonra bir meyhane bulup içki içtim ve kendime geldim...
bir kafeteryeye girdim ki bir de ne göreyim, mesai saatinde sevgilim ve onun yanında bir adam, tanrım nasıl bir memuriyetti bu. devlet baba dedikleri bu olsa gerek..
tabi çok uygunsuz bir durumda yakaldım onları.
+E..Elif...
-sen?!...
+evet ben, yıkıp bıraktığın adamın enkazı olan ben...
-neden geldin buraya?
+konuşma!
-ne olur sakin ol.
+sakin olamam, çünkü sensizim Elif...
yanındaki adama dönerek;
+beyefendi lütfen kız arkadaşımın göğsünden elinizi çeker misiniz, yoksa o elinizi tam 6 yerinden kırıp sizi %60 oranında engelli sınıfına sokmak zorunda kalacağım, sanıyorum bu yaşta malulen emekli olmak istemezsiniz değil mi?
-arkadaşım ben kalemimin hakkı ile atanmış bir memurum ve her memur kendisi gibi 657'ye tabi biriyle birlikte olmak ister, işte o yüzden bu göğüsler benim, bu kızda benim, senin konuşmaya hakkın yok, daha atanamamışsın bile ezik herif!
o habis adamın erol taş gibi kahkahlarına sevdiğim kadınından iştirak ettiğini görmek beni yıkmıştı...
uzaklaştım oradan, uzaklaştım o küçük elli kadından, tanıyamıyordum kendisi, bu sevdiğim kadın olamazdı, çünkü o çocukluğumdu benim, kursağımda düğümdü bakışları, sanki biraz yusuf, biraz züleyha idik, ben adını kaybetmiş bir yusuftum sanki, kör kuyudaydım evet tam olarak öyle, kör kuyudaydım ve ardımdan ağlayan bir yakup bile yoktu...
devamı gelecek...