1. 126.
    0
    en güncel araştırmalar otizmin prevalansını 1.000 kişiye 1-2, osb’nin prevalansını da 1.000 kişiye 6 kadar tahmin etmektedir.;[7] yetersiz veri nedeniyle, bu rakamlar osb’nin gerçek prevalansını az tahmin etmiş olabilir.[82] ygb-bta osb’nin büyük çoğunluğunu oluşturur, asperger sendromu yaklaşık 1.000 kişi için 0,3 kadardır ve diğer osb türleri oldukça ender görülür.[109] bildirilen otizm vakaları 1990’larda ve 2000’lerin başında oldukça önemli oranda artış gösterdi. bu artışın nedeni büyük oranda tanı uygulamalarında, başvurulan modellerde, hizmetlerin ulaşılabilirliğinde, tanı yaşında ve kamu bilincinde olan değişikliklere yorulabilir,[110] yine de şu anda tanımlanamamış çevresel faktörler gözardı edilmemelidir.[6] aynı dönemde otizmin prevalansının artıp artmadığı bilinmemektedir. prevalanstaki bir artış, genetik üzerine yoğunlaşmaktan çok çevresel faktörleri değiştirmek için daha çok dikkat edilmesi gerektiğini gösterecektir.[47]
    otizm riski, çeşitli prenatal ve perinatal faktörlerle bağlantılıdır. risk faktörleri üzerine 2007 yılında yapılan bir araştırmada, ilerlemiş annelik yaşı, ilerlemiş babalık yaşı ve annenin avrupa ile kuzey amerika dışında doğmuş olması gibi ebeveyn özellikleri ile de bağlantılar bulunmuştur. ayrıca düşük doğum ağırlığı, kısa gebelik süresi ve doğum sırasında hipoksi gibi doğuma bağlı faktörlerin de bağlantısı olduğu görülmüştür.[111]
    otizm çeşitli diğer durumlarla da bağlantılıdır:
    genetik bozukluklar: otizm vakalarının yaklaşık %10-15’inin nedeni tanımlanabilir mendel (tek gen) mutasyonu, kromozom anomalileri, ya da diğer genetik sendromlardır [112] ve osb çeşitli genetik bozukluklarla bağlantılıdır.[113]
    zekâ geriliği: büyük britanya’da 2001 yılında 26 otistik çocuk üzerinde yapılan bir araştırma, %30’unun zekâsının normal düzeyde (iq’su 70’in üzerinde) olduğunu, %50’sinin orta derece zekâ geriliğine, %20’sinin de aşırı zekâ geriliğine (iq’su 35’in altında) sahip olduğunu göstermiştir. otizm dışındaki osb için bu bağlantı daha zayıftır: aynı çalışma ygb-bta ya da asperger sendromu olan 65 çocuğun yaklaşık %94’ünün normal zekâ düzeyine sahip olduğunu göstermiştir.[114]
    erkeklik: erkek çocukların otizme yakalanma riski kız çocuklardan daha yüksektir. osb cinsiyet oranı ortalama 4,3/1’dir ve bilişsel bozuklukla büyük değişiklik gösterir: zekâ geriliğinde 2/1, zekâ geriliği olmadığında ise 5,5/1’dir.[7]
    epilepsi: bu durum, yaşa, bilişsel düzeye ve dil bozukluğunun türüne göre çeşitlilik arz eder.[115]
    çeşitli metabolik bozukluklar, fenilketonüri gibi, otistik belirtilerle bağlantılıdır.[58]
    tarihçe [değiştir]

    daha çok bilgi için: otizmin sosyolojik ve kültürel yönleri
    otizmin adı konmadan çok önce otistik semptomlar ve tedavisi tanımlanmıştır. martin luther’in eserlerinde şiddetli derecede otistik olabilecek olan 12 yaşında bir erkek çocuğun öyküsü vardır.[116] luther’in yazıcısı johannes mathesius’a göre luther çocuğun şeytan tarafından ruhuna girilmiş, ruhsuz bir et parçası olduğunu düşünmüş ve boğulmasını önermiştir.[117] 1798’de yakalanmış yabani bir çocuk olan aveyronlu victor, otizmin çeşitli belirtilerini göstermiştir; tıp öğrencisi jean itard, sosyal bağlar kurmasına ve taklit yoluyla konuşmasını sağlamaya yarayan davranışsal bir programla çocuğu tedavi etmiştir.[118]
    neo-latin autismus sözcüğü i̇sviçreli pgibiyatr eugen bleuler tarafından şizofreninin belirtilerini tanımlarken 1910 yılında türetilmiştir. bleuler sözcüğü yunanca autos (αὐτός, kendi anlamında) sözcüğünden türetmiş ve kişinin kendisine olan hastalıklı hayranlığı anlamında kullanmıştır: "dışarıdan gelen herhangi bir etkinin dayanılmaz bir rahatsızlık vermesine karşın hastanın fantezilerine otistik çekilmesi."[119]
    otizm sözcüğü günümüzdeki anlamında ilk defa 1938 yılında viyana üniversite hastanesi’nden hans asperger tarafından çocuk pgibolojisi üzerine verdiği almanca bir derste bleuler’in "otistik pgibopatlar" terminolojisi ile kullanılmıştır.[120] asperger, günümüzde asperger sendromu olarak bilinen bir osb türünü araştırıyordu, ancak bu sendrom çeşitli nedenlerden ötürü 1981’e kadar ayrı bir tanı olarak tanınmamıştır.[118] johns hopkins hastanesi’nden leo kanner 1943 yılında çarpıcı davranışsal benzerlikler gösteren 11 çocuk hakkında yazdığı raporunda ilk olarak erken infantil otizm terimini kullanmıştır.[35] kanner’in ilk makalesinde tanımlanan, özellikle "otistik yalnızlık" ve "tekdüzelikte ısrar" gibi özelliklerin hemen hemen tümü hâlâ otistik spektrum bozukluklarının tipik özellikleri olarak görülmektedir.[73] kanner’in, terimi asperger’den bağımsız olarak kullanıp kullanmadığı bilinmemektedir.[121]
    kanner'in otizm sözcüğünü tekrar kullanması yıllarca "infantil şizofreni" gibi terminoloji karmaşasına yol açtı ve 20. yüzyılın ortalarında çocuk pgibiyatrisinin anne yoksunluğu üzerine yoğunlaşması, otizmin, "buzdolabı annelere" çocuğun tepkisi olduğu gibi yanlış kanılara yol açtı. 1960’ların sonundan başlayarak otizmin, yaşam boyu sürdüğünü, zekâ geriliği, şizofreni ve diğer gelişimsel bozukluklardan farkını ve ebeveynleri aktif terapi programlarına katmanın getirdiği faydaları göstererek ayrı bir sendrom olduğu kabul edildi.[122] 1970’lerin ortalarına kadar otizmde genetiğin rolü üzerine çok az kanıt bulunmaktaydı ancak günümüzde otizmin tüm pgibiyatrik durumlar içinde en kalıtsal olanı olduğu düşünülmektedir.[123] ebeveyn organizasyonlarının ortaya çıkışı ve çocukluk osb’si hakkındaki sosyal stigmanın yıkılması ile birlikte osb’nin etkileri, sınırları ve tedavisi hakkında görüşler büyük ölçüde etkilenmiştir.[118] genel ağ, otistik bireylere başa çıkmakta zorlandıkları sözsüz işaretlerden ve duygusal paylaşımdan bağımsız olarak çevrimiçi topluluklara katılmalarına ve uzaktan çalışmalarına yardımcı olmuştur.[124] otizmin sosyolojik ve kültürel yönleri gelişmiştir; topluluk içinde bazıları bir çare aramakta, diğerleri ise otizmin varolmanın yalnızca başka bir yolu olduğuna inanmaktadır.[10][125]

    http://www.iloder.org/

    http://www.todev.org/

    http://www.otizm.org/
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster