0
sana verilecek tek cevap ..amk liselisi... olmasına rağmen ayrıntıya gireyim ... 1932’de başlayıp 1950’ye kadar Türkçe okutulan bir ezan macerasını hep biliyoruz. Dile kolay on sekiz yıl boyunca “Tanrı uludur, yoktur ondan başka tapacak” ibareleri kulakları tırmalamıştır. Sanki Akif’e inat dinin temeline dinamit koyarcasına yurdun üzerinde inlemeyen bir ezan icat edilivermiştir. Tutmayan Türkçe ezan mayası nasıl olsa yok olup gidecekken siyasi bir manevrayla DP’ye maledilerek sözde bir islam kahramanı icat edilmiştir. Gariptir ki ezanın Türkçe okunmasını zorlayarak kanunlaştıran şahsa anayasal koruma sağlayan hükümet yine DP’dir. “Hem nalına hem de mıhına” tabirini ister istemez hatırlatan bu tezat cidden dramatiktir.
Son günlerde yeniden gündeme taşınmaya çalışılan bu garip Türkçe ezan sevdası üzerine yine birçok kalem yazacaktır, yazmıştır. Bizde konuyu hem siyasi hem de usul çerçevesinde işleme alalım istedik. “Kâbe Arabın olsun Çankaya bize yeter” sözleriyle beşeri peygamberlerine övgüler düzen laikçi faşistlerin anlamadıkları ya da anlamak istemedikleri bir konu vardır. Bu ırkçı, ulusalcı laikçi faşist taife zannediyor ki; “Kur’an, ezan gibi islami değerler Arabın dilidir. Bizde Türküz o halde islam olacaksa bile bu Türklüğün içinde yerini bulmalıdır. Bu sebeple Kur’an’da, ezanda Türkçe olmalı hatta tesettürde olmayıp Şamanist tarzda örtü olmalı ya da çıplak olmalı.”
Sonra bu ifadelere yoğun itirazların gelmesi tabiidir. Bir çok izah gelir mü’minlerden. Ezanın evrensel oluşundan haklı olarak bahsedilir ve dünyanın her yerinde aynı dilde okunması gerektiği vurgulanır. Doğrudur. Ancak, gerek ırkçı ulusal faşist laikçilerin gerekse mü’minlerin ezanın Arapça okunması şartı konusunda usul açısından bir gereklilik vardır ki konuyla ilgili hayati bir önem taşır. Şöyle ki; Ezan-ı muhafazidi iki meşhur sahabenin sadık rüyası ile gelmiş ve Hz. muhafazid(s.a.v) tasdik ve emirleri ile Hz. Bilal Efendimiz tarafından okunmuştur. Ve bu hal meşhur tevatür yolu ile nakli sabit bir konudur. Burada hadis usulü ve fıkıh usulü açısından önemli bir nokta vardır. Oda şudur; gerek rivayet yolu ile gerekse uygulama yolu ile bize ulaşan ezanın okunma tarzındaki aslı koruma ısrarımız sadece dil yönü ile değildir. Irkçı faşistlerin ısrar ettiği gibi konu sadece Arapça ve Türkçe meselesi değildir. Çünkü burada birde metin meselesi vardır. Ezan bize dil olarak Arapça nakledildiği gibi aynı zamanda belli bir metin ve dizgi üzere nakledilmiştir. Yani ırkçı faşistler dese ki “ezan Arapça okunsun ama Allah-u ekber yerine Allah-u azim densin” dese yine biz itiraz ederiz. Ya da ezandaki kelime-i şehadet ortaya alınsın “Hayyalel felah” ibaresi başa gelsin dense yine olmaz. Çünkü mevcut ezandaki ısrarımız sadece dil yönüyle olmadığı gibi aynı zamanda metin ve dizgininde muhafaza edilmesidir. Bu durumda biri çıksa dese ki ezan yerine Kur’an’dan namaz kılın emirlerini içeren ayetleri Arapçasıyla okusak dese ya da ezan vakti ezan yerine Fatiha okunsa dense bu da mümkün değildir.
Hal böyle olunca bizim derdimiz ırkçı faşist laikçilerin zannettiği gibi başka bir kavmin dilini dayatmak değildir. Çünkü ezanın bir tek dili vardır. O dilde islamca dır
Tümünü Göster