0
"allah yoktur" demek, "allah vardır" demek kadar inanç mevzusudur.
insan denen yaratık kafasında beyin diye bir organ taşıyor. ne kadar komplike bir yapı da olsa, beyin yine de ettir. et dediğin şey çürümeye ve hastalığa açıktır. mükemmellikten bu kadar uzak olan bir organ, şüphesiz ki yetkinliği sonsuz olan herhangi bir şeyi kurgularken, ne gibi bir sonuca ulaştığı ve bu sonucun tutarlılığı hakkında net bir sapma sunamaz.
haliyle de bu mevzular bilinemez.
tanrı kavramı doğrulanabilir bir kavram değildir çünkü yanlışlanabilir değildir. agnostizmin perspektifi budur.
agnostizm, inanmaktan kaçınır, bilemediği şey hakkında kurguya baş vurmaz ve o noktayı boş bırakır.
bilinmezin bilinmezliğini kabul edebilmek, hakkında kesin yargıya varılamayacak bir şeyin direkt tam tersini iddia etmekten daha fazla cesaret ister.
asıl ateistler korkaktır. çünkü belki de gerçekten yanacakları ihtimalini hiçe saymaktadırlar. her ne kadar bu durum şimdilik farazi gibi görünse de, gözlemcinin gözlem gücü konusunda duyduğumuz şüphe ve evrenin hakkında fikir sahibi olabileceğimiz kısmının sınırlı olması, elimizdeki mantığın, elimizdeki veri miktarı ile ilintili olması sebebiyle, mantığımızın kusurlu olması ihtimali ortadan kalkmaz. herşey salt "ratio"ya oturmak zorunda değildir çünkü "ratio"nun ne kadar "rational" olduğundan emin değilizdir.
saygılar.
edit: ramazanda müslüman kimseye kasten göstere göstere buz gibi su içilmesine, sigara dumanının yüzüne üflenilmesine de,
cuma namazı vakti millet namaz kılarken ben ellerim cebimde caminin önünden yürüyerek geçtiğim için bana nefretle bakılmasına da karşıyım.
neye inandığımız önemli değil, sorunumuz nezaket sorunudur. herkes kendi nezdinde kafasını kullanıp bir noktaya ulaşır. hakkını verir ya da veremez... faraketmez.
diyalog kurmanın "ilk" şartı kafayı sonuna kadar kullanmak değildir, karşındaki insanın insan olduğu önermesine göre hareket etmek, nezaketten vazgeçmemektir. kafayı kullanmak bundan sonra gelir.