0
bazen kendimi, bazı insanlara kendimi sevdirmek isterken yakalıyorum. yani cümle anlatım bozukluklu gibi duruyor sanki ama öyle değil bence. çünkü kendimi yakalıyorum ve gene kendimi bazı insanlara sevdirmek isterken. belki şöyle de diyebilirdim: bazen bazı insanlara kendimi sevdirmek isterken yakalıyorum kendimi. döööne döne.
cümlenin şekliyle değil içeriğiyle ilgilenmek lazım ki maksat hasıl olsun. maksat? onu aramızdan ayrılırken açıklayacağım. şimdi kendimi yakalamama geri dönüyoruz. ne yaparkendi? uzatmayayım. ama düşününce böyle insanı kendi gözünde küçük düşürücü başka bi olay yok bence. hep de kendi hay allah. kibir hoş bir şey değil, bu yakalanmalar hep ondan kurtulabilmek için belki. neticede "ay inanmıyorum birileri tarafından sevilmeye ihtiyacın var, oha filan oluyorum" ezikçe. halbuki o birilerini de bir görseniz.. önüm arkam sağım solum kibir.
evet, ne var senin de birileri tarafından sevilmeye, takdir edilmeye ihtiyacın varmış yani napalım. öff insan bunu kendine yediremiyor :/ benim kimseye ihtiyacım yok tamam mıı. hayır, bu kendimi sevdirmek istediğim birileri öyle çok ahım şahım insanlar olsa içim yanmayacak. öyle basit basit kimseler ki. basitliklerine de ben karar verdim, bu da on numero.
sonuçta insanın kendiyle yaşaması, kendine tahammül etmesi, müsamaha göstermesi filan hep çok zor şeyler. ama yine de böyle her yerde söylenmemesi gereken şeyleri neden buraya yazdığımı çözemedim. sanırım itiraf etmek istediğim şey birkaç açıdan benim gözümde çok kötü bişey. sonra bunu burada itiraf ederek ve kendimce kendimi rezil ederek kendimden intikam almaya çalışıyorum. "ee biz kalkalım o zaman.." bi mantığa oturtmaya çalışmayın canııım, anı yaşayın. uzun bi' aradan sonra tekrar "ölsem çok daha iyi" dediğim günler geçiriyorum.
topluyorum, çıkarıyorum, bölüyorum, çarpamıyorum. bi' türlü çarpamıyorum. çarpsam işin içinden çıkabilirmişim gibi hislerim var. mesela: kapıyı çarpsam, çıksam; tokadı çarpsam, rahatlasam; aklımdan geçenleri çarpsam, dökülsem; şiddetle bi' yere çarpsam, ağlasam. çarpamıyorum ama. ne kapıyı çarpabiliyorum, ne tokadı, ne fikrimi, ne kendimi... böyle olunca çıkamıyorum işin içinden. hesaplarım yarım kalıyor.
ve bi' çarpamama yüzünden, hayatımın geri kalanı adam olmayacakmış hissi beni yaşlandırmaktan başka bi' taka yaramıyor. aylar sonrasından geliyor: (iyi günlerimmiş meğersem. çarpsam iyiymiş ama.) çarpasınız gelirse çarpın! "nasıl"ını düşünmeye gerek yok. bi' başlayınca gerisi gelir. çarptığın kapı çift yöne açılıyorsa onun da sana çarpma ihtimali var ama olsun. sen o kapıyı çarp. o da sana çarparsa dikkatin artar sonrakiler için. sonra sıra sıra çarparsın zaten. gerisi gelir. sana çarpmazlar. (evet, çarpıldım.)
yüzüme bir şey olmasından ne bileyim bir çizik, yara, iz bir şey olmasından ölesiye korkuyorum. bir ara gözüme bir şey girip kör olmaktan deli gibi korkuyordum, yolda yürürken böyle bir elim hep her an gözümü korumaya hazır geziyordum neyse ki o korkumu atlattım. hani böyle haberlerde falan görüyoruz ya kaza geçirdi yüzü şöyle oldu, yok biri bi şey fırlattı gözü çıktı falan. bir de şanssız bi insanım ben. kaç kere trafik kazası geçirdim, hatta kaldırımda kendi halimde yürürken motor çarptı bi keresinde. aylarca alay konusu oldum, aman dikkat et kaldırımdan yürüme diye. motor çarptığında da tüm vücudu bıraktım, iki elim yüzümde yüzümü korudum. ellerim parçalanmıştı ama düşün yüzüme tutmasam demek ki... bak düşündükçe daha da paranoyaklaşıyorum.her insan için ortak bir evren var ve bu evrende her insan için yaratılmış farklı dünyalar ya da boyutlar var. mesela şuan bu benim dünyam, geride kalan herşey ve herkes benim yaşam sınavım için gerekli "dekorasyon". belki bu entryi okuyan "sen" bile gerçekten "var" isen senin de kendine ait farklı bir dünyan olabilir ve o dünyada belki ben bir ağaç, bir kedi ya da yaşlı bir adam olabilirim, belki de hiç yokumdur. çünkü adalet kavramı "var" ise, bunu gerektirir; herkesin eşit şartlarda sınava girdiği bir dünya. tıpkı matrix gibi, yaratılmış tek bir simülasyonda sadece baş rolün değişmesi. ahiret denen şey ise, beynimizden fişin çekilmesi.
ama "adalet" kavramı insanın algılayabileceği düzeyden çok farklı da olabilir. yani eşit boy, kilo, sağlık, aile, çevre, imkan gibi unsurlar belki de adalet için yeterli değildir ve yaratan katında insan beynini algılayamayacağı bir tartım şekli olabilir. kör doğan bir insanla sağlıklı bir insan aslında tanrı katında eşit olabilir. ama ben buna inanmıyorum.